24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 ŞUBAT 2007 PAZARTESİ 4 HABERLER CHP, Terörle Mücadele Özel Temsilcisi Emekli Orgeneral Edip Başer’in sözlerine tepki gösterdi 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK ‘Seçimlerde AKP’ den aday olsun’ TBMM En Büyük Tehlike... Günümüzde toplumlar için en büyük tehlike, önlerine çıkanlar değildir. En büyük tehlike, yavaş yavaş gelişen süreçlerde yatan yanlışlardır. Bunlar, sonradan toplumun önüne çıkan tehditler olurlar. Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne giden yolda ilerlemektedir. En büyük tehlike, farkına varmadan bilimden ve sanattan yoksun kalmaktır. Türkiye, bugün, bilim yolundan uzaklaşmaktadır. Sanatı da eğlence sanan çok yanlış bir anlayışın içinde tıkanmıştır. Oysa bilim, aklın rehberidir, sanat da yaşamı bütünleştiren anlamdır. Bilimden yoksun kalan toplum kaçınılmaz olarak dogmaların tuzağına düşer. Sanattan yoksun kalan toplum da bütünleştirici anlamını yitirir. Her iki konu da Atatürk’ün hem dikkat çektiği hem de öncülük ettiği alanlardır. Cumhuriyet Bilim Teknoloji dergisi 16 Şubat 2007 tarihli sayısında çok önemli konuları ele aldı. Okullarda okutulacak, tekrar tekrar okunacak önemde bir çalışmadır bu. Dergide Sayın Doğan Kuban’ın bir yazısı yayımlandı: Bilim Ortamsız Bilim Olmaz! Bakınız bu değerli bilim insanı mimarımız ne diyor: ‘’Türkiyede son yüksek eğitim aşaması, bir bina yapıp içine akademik unvanı olan birkaç kişiyi koyarak üniversite açmak oluyor. Bazı yeni fakültelerde bir doçent bile bulunmuyor. Kırsal kesimin yüzeysel kültür anlayışı ansiklopedik bilgi salamurası yapmakla bilimi karıştırıyor. Değil bilim üretmek, bilimsel okuma yazma bile gelişmiyor. Bilimsel okumuşluğu ortaokul seviyesinde olan insanlar 1950’den bu yana Türkiyeyi idare ediyor. Dünyada da eğitim alanında olumsuz gelişmeler oluyor. Cahil bir Müslüman dünyasında kendimizi ayrıcalıklı hissettiğimiz için eğitimde battığımız çukurun bilincinde olamıyoruz. .......... Avrupa, aristokrasi ve aydınlanmış bir burjuvazinin liderliğinde ve ekonomik bir gelişme ortamında bilimsel atılımını yapmıştır. Türkiye kırsal kültür egemenliğinde, bir ortaçağ din ideolojisini topluma empoze etmek isteyen güçlerin elinde politik olarak sıkıştırılmış, ekonomik bağımsızlığını yitirmiş, fakir bir ülke olarak bilimsel bir atılım yapma konumunda görünmüyor. Türkiye’de üniversiteye gelen öğrencinin bilgi düzeyi, üniversiteyi bitirenlerin bilgi düzeyi, ara sıra gazete sayfalarına yansıyan başarı istatistikleriyle örtülemeyecek kadar kalitesizdir. Bilimsel gelişmenin toplumun hangi tür yapılanmasına tekabül ettiğini söylemek zordur. Fakat bugünkü yapılanmanın bunun yanıtı olmadığını söylemek kolaydır. İslam toplumu 913. yüzyıllar arasında bilimsel düşüncede uygarlığın öncüsü durumuna nasıl ulaşmıştı? Osmanlı toplumu Ortaçağ İslamının küçük bir fragmanı kadar bilgi üretmekte neden yaya kaldı? Bugün İlköğretim okullarında Yunanistan’ın nerede olduğunu bilmeyen çocuklar bile mezun oluyor. Bizim kuşağımızla karşılaştırılınca ilk ve ortaöğretimde akıl almaz bir gerileme var. Dev adımlarla artan öğrenci sayısı karşısında bina yapmaktan öteye zor geçebilen bir Milli Eğitim Bakanlığı var. Bilim karşısındaki tutumu ise neredeyse Osmanlı Mollalarına taş çıkaracak.’’ Bilimde ne ölçüde geri kaldığını anlayamayan Osmanlı İmparatorluğu yenildi ve parçalandı. Geriye kalandan Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratan ise Atatürk’ün dehası ve harekete geçirdiği halkın iradesidir. Evrensel sanat hamlesi de müzikte, resimde, heykelde, yazın sanatlarında, dansta, balede, tiyatroda gene Atatürk’ün öncülüğünde ve Cumhuriyet’le başlamıştır. Gene bilimde de sanatta da hızla gerileme yoluna girdiğimizi farketmiyoruz. Bilimdeki durumumuzu Doğan Kuban çok güzel açıklıyor. Sanat alanında ise gerçek sanat, eğlencelik sululuklara yenik düşmüş durumdadır. Bilimde ve sanatta geride kalan toplumlar bütünlüğünü koruyamaz ve yaşayamaz. Ülkesini sevmek bağırıp çağırmakla değil, bunu kavramakla olabilir. Bilimin öncülüğü, sanatın bütünleştiriciliği. ‘Hayatta En hakiki Mürşit İlimdir’ sözünün ne anlama geldiğini anlayabilmek. Bu konuya akıl erdiremediğimiz içindir ki, Doğan Kuban’ın cumhurbaşkanı olma olasılığı yoktur, Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olma olasılığı vardır... Tehlikenin farkında mısınız? email:erdalatak@gmail.com erdalatak@superonline.com www.erdalatabek.com ‘Mortgage’ için fazla mesai ? Genel kurulda yarın uzun süreden beri gündemde bekleyen Mortgage tasarısı görüşülmeye başlanacak. Tasarı, temel yasa olarak iki bölüm halinde görüşülecek. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Genel Kurulu’nda bu hafta Konut Finansmanı Yasa Tasarısı (Mortgage) için fazla mesai yapılacak. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, yarın AB konusunda TBMM Genel Kurulu’nu bilgilendirecek. Genel kurulda daha sonra, uzun süreden beri gündemde bekleyen Mortgage tasarısı görüşülmeye başlanacak. Tasarı, temel yasa olarak iki bölüm halinde görüşülecek. Mortgage tasarısı yasalaşırsa; düzenlemeden önce kredi ve finansal kiralama sözleşmesi imzalayan tüketiciler yasanın yayımından sonra 3 ay içinde konut finansmanı kuruluşuna başvurarak, sözleşmelerinin bu yasa kapsamı dışında değerlendirilmesini isteyebilecek. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol, Terörle Mücadele Özel Temsilcisi Emekli Orgeneral Dr. Edip Başer’in “1 Mart tezkeresinin geçmemesi hataydı” sözlerine “Eğer 1 Mart tezkeresi geçseydi, İskenderun’dan Trabzon’a uzanacak çizginin doğusuna acaba Sayın Edip Başer geçebilecek miydi, kuşkuluyum. Eğer siyasete meraklıysa, yaklaşan seçimlerde kendisi gibi düşünen Başbakan’ın partisinden adaylık girişiminde bulunsun” diye tepki gösterdi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın “Terörü iki general mi bitirecek” sözlerine de dikkat çeken Anadol, bu sözlerin “kurumun işlevsiz olduğunu” bir kez daha ortaya koyduğunu söyledi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın ABD temasları sırasındaki açıklamaları ve emekli orgeneral Edip Başer’in bazı değerlendirmeleri tartışma yarattı. ? CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol, “Tezkere geçseydi Başer, İskenderunTrabzon çizgisinin doğusuna geçebilecek miydi?”dedi. Anadol, Büyükanıt’ın sözlerine de dikkat çekerek, “Açıklamalar kurumun işlevsiz olduğunu gösterdi” diye konuştu. Başer’in “1 Mart tezkeresinin geçmemesi hataydı” sözlerine tepki gösteren CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol şu görüşleri dile getirdi: “İlk adı ‘koordinatör’ olan, sonra CHP’nin ve toplumdaki bazı çevrelerin itirazları üzerine ‘Terörle Mücadele Özel Temsilcisi’ olarak nitelenen Emekli Orgeneral Dr. Edip Başer’in bu görevinin anlamsızlığı ve giderek Kuzey Irak’taki güçlerle ve özellikle PKK ile dolaylı bir müzakere yolunu açacağı konusunda itirazların haklılığı giderek ortaya çıkıyor. Çok geç de olsa, önce bu itirazlara kulak tıkayan Başbakan da, ‘bu koordinatörlük kurumu da hiçbir işe yaramadı, anlamsız oldu’ diyerek aynı çizgiye geldiğini kanıtladı. Ama şimdi anlaşılıyor ki, emekli Orgeneral Başer’in ne olduğu ve işlevini hâlâ anlayamadığımız görevinin dışında siyaset yapmak ve ‘1 Mart tezkeresinin geçmemesi bir hataydı’ diyerek, geçmiş tartışmaları bugüne taşımak ve Kuzey Irak’la ilgili bilgi kirlenmesine katkıda bulunmak görevi de varmış. Başta Sayın Başer’e ve bu doğrultuda fikir beyan edenlere, şunu söylemek isterim: 1 Mart tezkeresiyle ilgili Resmi Gazete’yi alsınlar, altında o zamanki Başbakan Abdullah Gül ve Bakanlar Kurulu üyelerinin imzaları bulunan tezkereyi dikkatli şekilde okusunlar. Tezkerede Türk askerinin ya bancı ülkelere gönderilmesi konusunda bir tek satır yoktur. Tezkere sadece 65 bin kişiden oluşan ABD askerinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da konuşlanması, bu gücün ABD savaş uçağı ve tankları kullanacağı ve bazı limanlardan yararlanacağı dorultusundadır. Eğer 1 Mart tezkeresi geçseydi, İskenderun’dan Trabzon’a uzanacak çizginin doğusuna acaba Edip Başer de geçebilecek miydi, kuşkuluyum.” Anadol, Başer’e “Tavsiyem, hâlâ ne anlama geldiğini bilmediğimiz görevini yapmaya çalışmasıdır. Siyasete meraklıysa, 1 Mart tezkeresi üzerinde tartışma açmaksa yaklaşan seçimlerde kendisi gibi düşünen Başbakan’ın partisinden adaylık girişiminde bulunmasıdır” diye seslendi. Anadol, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt’ın son açıklamalarının da Başer’in görevinin “işlevsizliğini” gösterdiğini sözlerine ekledi. MİLLİ EĞİTİM Yurtdışı kadrolaşma girişimi ? Yurtdışı Teşkilatına Sürekli Görevle Atanacak Personelin Seçimine İlişkin Yönetmelik yürürlükten kaldırıldı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Millî Eğitim Bakanlığı Yurtdışı Teşkilatına Sürekli Görevle Atanacak Personelin Seçimine İlişkin Yönetmelik yürürlükten kaldırdı. CHP MYK üyesi Engin Altay, “Amaçları ülke sınırları içinde yaptıkları kuşatma ve kadrolaşmayı yurtdışı teşkilatlarımıza taşımaktır. Bu tasarruf hinlik ve kurnazlıktır” görüşünü dile getirdi. Milli Eğitim Bakanlığı Yurtdışı Teşkilatına Sürekli Görevle Atanacak Personelin Seçimine İlişkin Yönetmelik, 24/2/2004 tarihli ve 25383 sayılı Resmi Gazete’de yürürlükten kaldırıldı. CHP MYK üyesi, Sinop Milletvekili Engin Altay, bu yönetmeliğin ülkeyi uluslararası alanda temsil edecek personelin seçimini düzenlediğine dikkat çekerek şu değerlendirmeleri yaptı: “Buradaki amaç ülke sınırları içinde yaptıkları kuşatma ve kadrolaşmayı yurtdışı teşkilatlarımıza taşımaktır. Sayın Bakan’ın göreve getirdiği yönetici kadrolarının 4 yıllık süreçte neler yaptıklarını tüm kamuoyu biliyor. Ülkemizi yurtdışında temsil edecek personelin seçimi son derece titiz ve özenli olmalıdır. Atatürk devrimlerini özümsemiş personel gereklidir. Bu yönetmeliğin iptali bir hukuk boşluğu yaratarak kendi kadrolarını rayici yüksek görevlere getirmektir. Temsilde nitelik, liyakat kavramları unutulmuştur. Böyle bir Milli Eğitim Bakanı’ndan başka bir şeyin beklenmesi doğru da olmaz. Bu tasarrufu bir hinlik ve kurnazlık olarak düşünüyoruz. Çelik bu yönetmeliğin yürürlükten kaldırılmasının gerekçelerini açıklamalıdır.” Temerrüde düşme Konut finansmanı kuruluşu; imalatçıüretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ile ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı tüketiciye karşı, teslim tarihinden itibaren 1 yıl süreyle, kullandırdığı kredi miktarı kadar müteselsilen sorumlu olacak. Borçlunun temerrüde düşmesi halinde konut finansmanı kuruluşu, borçluya temerrüt tarihinden itibaren 5 işgünü içinde iadeli taahhütlü posta yoluyla bildirimde bulunmakla yükümlü olacak. Kredi kuruluşu, geri ödemelerin yapılmaması halinde kalan borcun tümünün ödenmesi talep hakkını saklı tutmuşsa bu hak, ancak birbirini izleyen en az iki ödemede temerrüde düşme halinde kullanılabilecek. Kullanılan finansmanın teminatı olarak şahsi teminat verildiği durumlarda, konut finansman kuruluşu asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ödemesini isteyemeyecek. Konut finansmanı fonları ile varlık finansmanı fonlarının kazançları, kurumlar vergisi ve gelir vergisi stopajından istisna olacak. Kendisine ait tapuya kayıtlı bir konutu bulunmayan ücretlilerin, konut almaları amacıyla, yapı kullanma izni alınmış konutlar üzerine ipotek tesis edilmek suretiyle kredi kullandırılmasından ve yine bu özellikteki konutların finansal kiralama yoluyla kiralanmasından kaynaklanan borçlarının 100 bin YTL ’ye kadar olan kısmına isabet eden faiz ödemeleri, gelir vergisi matrahından düşülebilecek. Halkevleri’nin kuruluş yılı kutlamaları Taksim Tünel Meydanı’nda başlayan ve İstiklal Caddesi’nde şiirlerle, türkülerle, halkoyunlarıyla ve tiyatro gösterileriyle devam etti (Fotoğraf: CİHAN ORUÇOĞLU) Halkevleri 75. yaşında İstanbul Haber Servisi Hal layıp darmadağın ettiği, yoksul bir gün bir yenisini ekledi. Ortadokevlerinin 75. kuruluş yıldönümü halkın yaşamını kitapla, bilimle ve ğu’daki emperyalist işgale ve ülTaksim İstiklal Caddesi’nde şiir sanatla değiştirmek için kuruldu kemizin işgale ortak edilmesine lerle, türkülerle, halkoyunlarıyla ğunu belirterek “Yeni kurulmuş karşı çıktı” diye konuştu. Birol, cumhuriyette Halkevleri, emper Türkiye’yi karanlık bir siyasi geve tiyatro gösterileriyle kutlandı. Taksim Tünel Meydanı’ndaki yalizme karşı bağımsızlık, şeri leceğe sürüklemek isteyenlerin, Halkevleri İstanbul Şubesi önün ata karşı laiklik, feodalizme kar halkın bilinci bulandırmak için çede tiyatro gösterisiyle başlayan et şı modernleşme bilincini halk şitli provokasyonlara girdiğini bekinlikte Halkevliler, “Parasız eği içinde yaygınlaştıran örgüt oldu. lirterek şunları söyledi: “Din, milliyet üzerinden siyatim için Halkevleri”, “Tam ba Kültür ve sanat, Halkevleri arağımsız Türkiye için Halkevleri”, cılığıyla halkın içerisine yayıldı. set yapanlar, bu topraklarda ya“Söz, yetki, karar, iktidar hal Halkevleri aydınlanmanın oda şayan insanları düşmanlaştırarak halkı sindirmek istiyorka” dövizleri taşıyıp, “Yaşasın halkların kardeş ? Kutlama töreninde konuşan Halkevleri lar. Hrant Dink’in kalGenel Başkan Yardımcısı İlknur Birol, leşçe öldürülmesi, böyliği”, “İnadına isyan inale bir provokasyonun dına özgürlük” sloganlaHalkevleri’nin 75 yıl önce savaşların parçasıdır. Halkevleri, rı attı. parçalayıp darmadağın ettiği, yoksul bir düşmanlaştırmaya İstiklal Caddesi’nde yühalkın yaşamını kitapla, bilimle ve sanatla bu karşı halkı bilinçlendirrüyüşe geçen gruptakiler, değiştirmek için kurulduğunu belirtti. meye devam edecektir. Edip Akbayram’ın “GüEmperyalizmin yarattızel Günler Göreceğiz” şarkısını ve “Çav Bella” marşını ğı oldu” dedi. Emperyalizmle gi ğı yıkıma, yoksulluğa karşı, Türsöyledi. Taksim Meydanı’ndaki rilen ilişkiler ve gericiliğin iktidar kiye’nin sömürülmesine karşı, Tramvay Durağı’na gelindiğinde ise da etkili olmasıyla Halkevleri’nin şovenizme, milliyetçiliğe, faşizOkmeydanı Halkevleri’nin folklor zor günler yaşadığını ifade eden me karşı, uluslararası sermayegösterisi ve Gültepe Halkevleri’nin Birol, “Halkevleri için kapatma nin ülkemizi yönetmesine karşı tiyatro gösterisi yurttaşların yoğun lar, baskılar, saldırılar dönemi mücadele etmeye devam edecebaşladı. Halkevleri’nin üye ve ğiz.” ilgisini çekti. İlknur Birol’un konuşmasından Burada bir basın açıklaması ya yöneticileri, işkenceden geçti, pan Halkevleri Genel Başkan Yar hapse atıldı, hatta öldürüldü. sonra Esentepe ve Sarıyer Halkevdımcısı İlknur Birol, Halkevle Tüm baskı ve saldırılara karşı leri’nin müzik dinletisiyle etkinlik ri’nin 75 yıl önce savaşların parça Halkevleri ilerici görevlerine her son buldu. KARAYALÇIN ZONGULDAK’TA ‘Çağrımız sola ve sosyal demokratlara’ ALİ AYAROĞLU Herkes “Kurtlar VadisiTerör” dizisinin yayından kaldırılmasının sansür olup olmadığını tartışıyor. Bu yayından kaldırmanın özgürlükleri kısıtlayıp kısıtlamadığı üzerine değerlendirmelerin arkası kesilmiyor. Diziyi izlemediğim için net bir şey söylemek istemiyorum. İzleyenlerden, konuyu bilenlerden anladığım kadarıyla PKK eksenli bir dizi kurgulanmış. Burada da tek taraflı milliyetçiliği kışkırtabilecek öğeler fazlasıyla kullanılmış. Bazı eleştirilere göre, Güneydoğu’da olanlar bir “kışkırtma” denklemi içine hapsedilmiş. Bir dizinin tabii ki içeriğine kimse karışamaz. Hazırlayanlar hangi düşünceyi savunuyorlarsa onu sahneye koyarlar. Buraya kadar bir şey denemez. Ancak, evrensel yayıncılık ilkelerinin iki temel sınırı vardır: Irkçılık ve şiddet. Yani herhangi bir yayın ırkçılığı savunuyor ve şiddeti özendiriyorsa, bu yayın düşünce ve basın özgürlüğünün sınırını aşıyor anlamına geliyor. Eğer bir dizi, toplum içinde şiddeti kö RTÜK Bir Radyoyu Kapattı rükleyecek, toplumun bir kesimine yönelik ırkçı tepkileri kışkırtacak içerikteyse zaten herhangi bir kanuni sınıra gerek olmaksızın, yayıncılığın en temeli iki ilkesine karşı olduğu anlamına gelir ki, böyle bir dizi yayına konulmaz. ??? “Kurtlar Vadisi” konusunda duyarlı olan “özgürlük”, “sansür” anlayışını tartışma gündemine getiren çevreler, bu arada sesi pek güçlü çıkmayan radyoların, TV’lerin ağır yaptırımlarla yüz yüze gelmesinden haberdar bile değiller. “Anadolu’nun Sesi” radyosunun yayınının toptan yok edildiği anlamına gelen “frekans iptali”ne ilişkin belgeler önümde duruyor. RTÜK Başkanı Zahit Akman imzalı RTÜK Hukuk Müşavirliği başlıklı kararda özetle şunlar belirtiliyor: “Kuruluşunuzun savunmaya konu yayında zikredilen Anayasa Mahkemesi kararında geçen deyim ile anayasanın özüne ve ruhuna aykırı yayın yaptığı, toplumu etnik ayrımcılığa sevk eden, halkı sınıf, ırk, din, dil, mezhep ve bölge farkı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik eden veya toplumda nefret duyguları oluşturan yayın niteliğinde olması sebebiyle… 3984 sayılı kanunun 4756 sayılı kanunla değişik 4. maddesinin (b) bendinin tekraren ihlali nedeniyle… yayın izinlerinin ve başvurularının iptal edilmesine… karar verilmiştir…” ??? “Anadolu’nun Sesi” radyosu ise şu savunmayı yapıyor: “Kurulunuzca savunma talep edilen konuların ayrıntılı ve net olarak belli olmaması, savunma hakkının önünde ciddi bir engeldir… Oysa cezalandırma talep edilen konunun belirli ve net sınırının çizilmiş olması gerekmektedir. Cezalandırma talebi gazete haberlerini kapsamakta mıdır, yoksa sunucunun yorumları mı suç unsurudur, ya da haberde federasyonun açıklamasını vermek mi suçu oluşturmaktadır? Bunlar belli değildir. Kaldı ki 30.06.2006 tarihli programın adı, içeriği belirtilmemiştir… 22.03.2006 tarihli günlük gazetelerin okunup yorumlandığı sabah programında Özgür Gündem gazetesinde çıkmış bir haberin verilmesi, tarafınızdan cezalandırmaya konu edilmektedir. Programdaki sunucunun hiçbir yorumu yoktur… Gazetenin toplatılıp toplatılmadığı belli değilken günlük gazetede çıkmış güncel bir haberin okunması nedeniyle radyonun cezalandırılmak istenmesi objektif ölçülerle değerlendirme yapılmadığını göstermektedir.” Radyonun avukatlarının uzun savunması, benzer örnekleri çoğaltarak devam ediyor: “…Radyonun yayınları dikkate alındığında kamuyu bilgilendirme amacı dışında bir amacının olmadığı görülecektir. Yine söz konusu gazete haberlerinin verilmesi ve içeriği dikkate alındığında son derece geniş kapsam lı ve ağır ceza gerektiren madde hükmünün uygulanmasının demokratik gerekliliklere uymadığı da görülecektir. Radyodaki haber ve yorumlara ilişkin uygulanabilme olasılığı olan yaptırım orantılı ve ölçülü değildir. Büyük maddi ve manevi kayıplara neden olacaktır… Bununla bağlı olarak, söz konusu yaptırımın uygulanması mülkiyet hakkına da saldırıdır. Radyo her şeyden önce bir ticari işletmenin unsurudur... Yayın lisans izni bir haktır… Bu hakkın adil olmayan sübjektif tespit ve yorumlarla yargı kararı olmaksızın ortadan kaldırılmak istenmesi hukuk devletinde kabul görecek bir uygulama olmamalıdır.” ??? Sonuç olarak Anadolu’nun Sesi radyosu kapatıldı. Toptan susturuldu. Bu kadar ağır bir yaptırım çok fazla değil mi? Bir sunucunun okuduğu bir gazete haberi yüzünden ve benzeri yayınlar nedeniyle bir radyonun susturulması, çalışanlarının ortada kalması fazla bir yaptırım değil mi? ZONGULDAK Solda ittifak çağrılarını her ortamda yineleyen Sosyal Demokrat Halk Partisi (SHP) Genel Başkanı Murat Karayalçın, Demokratik Toplum Partisi (DTP) ile de ittifak iddialarıyla ilgili olarak “O eskidendi. Bizim çağrımız sola, sosyal demokratlara” dedi. Zonguldak’ta önceki akşam partisince düzenlenen dayanışma yemeğine katılan Karayalçın, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Sol partilerin ancak ittifakla iktidar olabileceğini, bundan kaçanların halka hesap vereceği ni belirten Karayalçın, “Soldaki partilerin, önde olana göre birbirlerine destek sağlanmasından yana değiliz. Seçime birlikte girmek istiyoruz. Halkımızın ‘İttifaktan kaçmak, iktidardan kaçmaktır’ çağrısına kulak verilmelidir’’ diye konuştu. Bir gazetecinin “İttifak çağrınızda DTP var mı” sorusuna SHP lideri Murat Karayalçın’ın yanıtı, “Benim önerim CHP ve DSP için geçerlidir. Bunun dışında bir öngörüm yoktur. DTP’yle ittifak eskidendi. 2007 seçimlerinin koşulları çok farklı” şeklinde oldu. CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear