26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22 ARALIK 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Asıl Ruh Anayasa Mahkemesi’nin, Kalkınma Ajansları Yasası’nın iptaline ilişkin istemi görüştüğünü, yasanın bir fıkrasındaki bir tümce ile bir maddesini iptal ettiğini, iptal edilen fıkra ile tümcenin yalnızca usule ilişkin olduğunu, yasanın Türkiye’yi 26 ayrı bölgeye ayıran asıl hükümlerin iptalinin ise reddedildiğini duyurmuştuk. Öğrendik ki, Kalkınma Ajansları Yasası’nın Türkiye’nin ulus devlet yapısını bozucu nitelikte olduğu gerekçesiyle yoğun eleştiri alan 26 bölgeye ilişkin iptal istemi Anayasa Mahkemesi’nde 5 üyenin karşıoyuna karşılık 6 üyenin oyuyla reddedilmiş. Bir bilgi daha: Türkiye’nin 26 bölgeye ayrılmasını anayasaya aykırı bulmayan 6 üye, Haşim Kılıç’ı Anayasa Mahkemesi başkanlığına seçen aynı 6 üye. İki partiye iki yeni isim SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Büyük Suç Yeni YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın üniversitelerde tüm yasakların kaldırılacağı yolundaki açıklaması hemen sonucunu verdi ve kampuslarda sıkmabaş görülmeye başlandı. Olabilir mi? Olamaz, çünkü Anayasa Mahkemesi kararı var ortada, ama oluyor. Peki, suç değil mi? Suç, hem de türban ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararının yazılmasında önemli bir rolü olan emekli Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden’e göre, çok ağır bir suç: “Türkiye’de görevine özenle bağlı olan Cumhuriyet savcıları varsa, YÖK Başkanı’nın ‘yargı kararlarına karşı kışkırtma’ niteliğindeki çabasını yargıya taşımalıdırlar.” Özden’e göre, kamusal alanlarda türban yasağı anayasa değişikliği de aşılabilecek bir konu değil. Çünkü: “Anayasa Mahkemesi’nin 1989 kararı, anayasanın değiştirilmesi bile önerilemeyen 2. maddesindeki Cumhuriyetin temel Anımsayacaksınız, emekli tarih öğretmeni A. Kadir Aksoy daha önce de liselerde okunan inkılap tarihi ders kitaplarındaki saptırmaları irdelemiş, konu TBMM gündemine kadar taşınmıştı. Aksoy bu kez 2008/2009 öğretim yılı “Lise 1 Tarih Dersi Öğretim Programı”nı incelemiş. İşte sonuçlar: “Yeni programda, gerçekte Arap/Arabistan tarihi ve Sünni İslam inancı öğretü değildir. Birbiriyle çatışmaz, ama bir kural bir başka gerçeği de ortadan kaldıramaz. Hukuk devletlerinde yasama organları, değil Anayasa Mahkemesi’nin, öbür yargı organlarının da kararlarını geciktirecek, değiştirecek, geçersiz kılacak çabalarda bulunurlarsa, kendi meşruiyetlerini yitirirler.” Özden’e, bu koşullarda Anayasa Mahkemesi’nin tavrının ne olması gerektiğini sorduk. Şöyle dedi: “Mahkemeler kararlarını vererek dosyalardan el çekerler. Mahkemenin kendi kararını savunması doğru değildir, ama laiklik ilkesini, Türkiye’yi Türkiye yapan değerlerin en başlıcalarından biri olarak her bağlamda savunmaları gerekir. Laikliğe karşı saldırıla kendilerini dışlayıcı, kararlarını geçersiz kılıcı duruma geldiğinde de ayağa kalkmalıdırlar.” Etrafa bakıyoruz, şimdilik herkes oturuyor... nitelikleri arasında sayılan laiklik ilkesine dayanarak verilmiştir. Anayasada laiklik ilkesi kaldıkça, bir başka anayasa kuralı ile sıkmabaşa serbesti getirilse bile bu geçerli olmaz. Anayasa kuralları birbirinin altı, üs Türkiye’nin iki köklü partisinden iki bayramlık dedikodu: Önce CHP’den. Yıllarca yanından hiç ayrılmadığı Deniz Baykal ile gönül bağlarını da koparan Eşref Erdem, Ankara’da Yıldız semtinde bir büro tutmuş, kazanın da altını ateşlemiş. Erdem’e yakın kaynaklar, CHP liderliği için “Galatasaray Üniversitesi öğretim üyelerinden anayasa hukuku uzmanı Prof. Dr. Süheyl Batum niçin olmasın?” diyorlarmış... Diğer söylenti ise, Demokrat Parti’den. Mehmet Ağar ile birlikte dibe çöken DP önderliği için de gazeteci, iktisatçı Yiğit Bulut’un adı dolaşıyormuş. Tutar mı, diye ortaya atılan iki isim. Nasrettin Hoca’nın dediği gibi: Ya tutarsa? ‘Ben AB! Sen Türkiye’ “Benimle evlenmek istediğini söylüyordu. Bana ‘Sen Türkiye’sin ben AB’yim. Hiçbir zaman seni Avrupa Birliği’ne almam. Sana gerilla taktiği uyguluyorum. Vur kaç yani’ dedi. Silahımı çektim ve vurdum. Ciğeri beş para etmezlere, sonu nereye giderse gitsin onurumu çiğnetmem...” “Bu bir bayram şakası mı” diye düşündüm ama valla gerçek! Bire bir yaşanmış. “AB adamın” ismi, Antalya’nın ünlü Develi Pastaneleri’nin sahibi Ahmet Develier... “Şalterleri atan ve gözü dönen Türkiye” de... Gülay Çetin adında bir kadın. Gülay Çetin; “Ben AB’yim, Sen Türkiye’sin!” diyerek kendisini sürekli aşağılayan, kale almayan, ilişkilerini resmiyete dökmek istemeyen Ahmet Develier’in işini “5 kurşunla” bitirmiş. Patolojik ilişki “Vatan”ın üçüncü sayfa haberleri arasında kaynayıp giden bu manşetlik olay, sonunda bir cinayete ilham kaynağı olan “TürkiyeAB ilişkisi patolojisinin” nerelere vardığını gözler önüne seriyor. “Ben AB, sen Türkiye!” sözü, muhatapları tarafından açıkça artık bir “küfür” gibi algılanıyor. “Onur kırıcı tahrik” ve “hakaret” kategorisine giriyor. Türkiye’de “AB algısını” bundan iyi tanımlayan başka bir örnek bulunamaz. Ankara’daki AB temsilciliği, “Eurobarometer” filan gibi sofistike kamuoyu yoklamalarıyla uğraşmayı bir yana bıraksın. Bu haberi tez elden hemen, Brüksel başta olmak üzere, tüm AB başkentlerine geçsin! Periyodik olarak yapılan “AB algısı araştırmaları” var ya... “AB desteği şöyle arttı, böyle azaldı” diye her yıl uzun uzadıya yapılıyor. Brüksel uzmanları sonra kafa kafaya verip “AB algısındaki değişiklikleri” yorumluyorlar... AB yayınlarına her yıl düzenli konu olan malum araştırmalardan söz ediyorum.. AB, Türkiye ayağı için hiç boş yere artık bunlara zaman ve kaynak harcamasın... Kurban Bayramı arifesinde işlenen “AB cinayeti” apaçık çünkü “sözün bittiği noktayı” özetliyor! Yapılan hiçbir araştırma, Brüksel’in Türkiye’de kaydettiği dramatik zemin kaybını, bu çıplaklıkla ortaya koyamaz. Söz konusu olan bundan böyle basit bir “destek ya da itibar kaybı” değil; bunun çok ötesinde bir şeydir. “TürkiyeAB ilişkisinin sanallığı” ve “sanallığın” içerdiği “vahşi gerçekler” derinlemesine tespit edilmiş, ilişkinin mazisini şekillendiren “eşitsizlik” ve “kalleşlik” hiçbir aldatmaca payı bırakmaksızın kayda geçilmiştir... Bir başka deyişle gözler önündeki bağ çözülmüş ve “bunu senin yanına bırakmam!” noktasına gelinmiştir. Taraflar arasındaki bu “yabancılaşmanın” derinliğini hiçbir sondaj ölçemez. TürkiyeAB ilişkileri giderek artık denetim dışına çıkan bir “yabancılaşma” boyutunda seyrediyor. Kimin tarih dersi? tisinden başka bir şey olmayan ‘İslam Tarihi ve Uygarlığı’ ünitesi oranının yüzde 12’den yüzde 16’ya çıkarıldığını görmekteyiz. Eski programda yüzde 9 oranında yer alan ‘Eski Çağlarda Türkiye ve Çevresi’ ünitesinin de çıkarılarak yerine program içindeki oranı yüzde 14 olan ‘Uygarlığın Doğuşu ve İlk Uygarlıklar’ adı ile yeni bir ünite konulmuştur. Bu üniteye eski programda olmayan Çin ve Hint uygarlıkları da eklendiği için, Anadolu uygarlıklarının işlenmesinin daha da zorlaştığı görülüyor. Ayrıca, eski programda Türklerin İslamiyete geçişlerinden sonraki tarihleri ‘Türk Dünyası III’ olarak yer alırken yeni programda bu üni tenin de ‘Türkİslam Devletleri’ olarak değiştirildiği görülmektedir.” Bu programa, tarih dersi kitaplarındaki “Vahdettin’in temize çıkartılması, II. Abdülhamit övgüsü, Atatürk’ün Samsun’a çıkışının çarpıtılması” gibi diğer değişiklikleri de ekleyin, ortaya ne çıkar? A. Kadir Aksoy’un dediği gibi “Artık tarih öğretimimizde Türkİslam sentezi düşüncesinin değil, ılımlı İslam devleti öğretisinin geçerli olduğu” çıkar... PKK Faşizmi ve Türk Ulusalcılığı ERTUĞRUL KAZANCI Eğitimci/Hukukçı Faşizm, bir ideoloji değildir. Çünkü bir öğretinin ideoloji kıvamına gelmesindeki temel ölçüt olan “kamu yararı” kıstasından yoksundur. Faşizm; efsanelere ve saptırılmış geleneklere dayalı gericiırkçı öğelerle bezeli kapitalist aygıtsallıktır. Toplumcu esenliği hiçe sayan kapitalizm, faşist eğilimleri sürekli şekilde emperyalist eylemselliğe bağımlı tutar. Baskıyı da aşan cebir yöntemi, faşizmin esas kimliğidir. Faşizmde ırkçılığa ilişik totaliter devlet yapısı, parti yönetimine doğrudan itaat ve tartışmasız bir diktayı beraberinde getirmektedir. Buyurma erki ise emperyalist anlayışların desteğindeki egemenlerin elinde toplanmaktadır. İrdeleme: Geçen yüzyılın iki büyük savaşı anımsanmalıdır. Birinci Dünya Savaşı, belli bir ırksallığa dayalı imparatorlukların sömürge paylaşımına yönelik bir çatışmadır. İkincisi; yine ırksal, üstünlüğü temel sayan ve “milletlerinin bin yıllık geleceğini kurmak” söyleviyle ortaya çıkan faşist mihver devletlerinin işidir. Vahşet dolu öyküler tarihin karanlık sayfalarındadır. 1980’li yılların ortaları ise ilginç bir süreci geliştirmiştir. SSCB’yi içeride tükettikten sonra ABD kentlerinde ücretli konferanslar veren Gorbaçov’un eliyle bir sistem bozulmuştur. Ardılı Yeltsin ise spekülatör Soros’a değin uzanan karanlık ilişkiler sahibidir. İşte bu görünümde dünya dengesinin bozulan ortamından yararlanan Batı emperyalizmi, öncelikle ırkçılığa dayalı iç çatışmalar yaratır. Yugoslavya’yı parçaladıktan sonra Kafkasya’ya yönelir. Doğu Avrupa, Asya ve Ortadoğu, zincirin diğer halkalarıdır. ABD, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP) planını ortaya atar. Irk ve mezhep çatışmaları zeminindeki felaket senaryolarını hazırlayıp gerçeğe dönüştürür. Üzerine konulacak şemsiye ise küreselleşmedir. Anadolu gerçeği: Şanlı Anadolu ihtilali, antikapitalist ve antiemperyalist misyonlu ulusalcı dirençtir. Halk, ortak ülke esasına bağlı bir kaynaktan harekete geçerek, saldırgana gereken yanıtı başarıyla vermiştir. “Misakı milli” çerçevesinde birleşen; etnik kökeni, din ve mezhebi ne olursa olsun bu ülkeyi yurt tutanlar canları pahasına bağımsızlık savaşını kazanmışlardır. Ama Lozan Antlaşması’nda Musul ve Kerkük sorunu kesin çözüme ulaşmamıştır. 1925’te yeniden toplanılacaktır. Irak’ı manda altında tutan Britanya derhal ortaya çıkar. Mütareke yıllarının “muhipleri” ise sinmiş, içeride beklemektedir. Karşıdevrimciler, ırkçılar hep fırsat peşindedir. Dış destekli bir sorun, kendine özgü deyiş ve koşullarıyla “şark isyanı” olarak belirir. Ama genç Cumhuriyet, üstesinden gelir. Yarım yüzyılı aşan bir duraksama, önce Barzani sonra da “PKK” olayıyla dışarıdan içeriye doğru yeniden uç verir. Faşizm; feodalite, cehalet coğrafya ve hamasi mitolojik öğelerden beslenen bir gelişmeyi 1984 yılından itibaren Türkiye’de iyice ortaya çıkarır. Zaman içinde ABD ve AB kanallarından aldığı destek iyice beliren bölücü eylemsellik, bugünlere doğru gelen çetin bir sorun olarak Türkiye’nin başına yıkılır. Demokratik ortamdan alabildiğince yararlanan açık bir pervasızlık her yanı kaplar. “Mozaik” bir halktan konu açan GOP eşbaşkanları, dışa boyun eğicilikle her ödünü verirler. Mustafa Kemal’in tanımıyla; “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk ulusu denir”. Anadolu’yu yurt edinmiş ama kökleri değişik, tüm bu ülkede yaşayanlar bu kapsamdadır. Cumhuriyet ve devrim ilkeleri, eşitlik ve hukuksal açılımlı “Anayasal yurttaşlık” bağı içermektedir. Kemalist düşünyapı, var olan toplumu ulus niteliğinde sayar. Ülke, kültür, tasa ve kıvançta beraberlik, ahlak ve toplumsal bir geçmiş ve ulusal bilinçteki ortak bakış, belirgin öğelerdir. Zümre, sınıf, din ayrıcalığı tanımayan “Misakı milli” Kurtuluş Savaşı’ndaki esas ölçüttür. Tam bağımsızlığa dayalı, ırkçı ve ümmetçi nosyondan uzak, emperyalizme karşıt ve uluslararası eşitliğe saygılı tutum isabetle benimsenmiştir. Ayrıca günümüzde, etnik ve dinsel yapıyı karıştırarak üzerine kurulmak istenen küreselleşmeye karşıt tek olgu Kemalis ilkelerdir. Anadolu gerçeğine böylesine uygun bir ulusal çerçeveye karşın; sabotaj, bombalama, mayın döşeme gibi yöntemlerle yol almaya çalışan bir PKK faşizmi yaşanmaktadır. İç politikadaki keşmekeş umutları, Batı emperyalizmi ise kadim dostlarıdır. Irak’ın kuzeyine, ABDAB izni olmadan giremeyen Türkiye’nin bağımlılığı ise içler acısıdır. Öyleyse çıkar yol nedir ve bölücü faşist saldırı nasıl önlenecektir? Çare, halkçıdevletçi yöntemle halkın devlete yönelik kamusal desteğini arttırmak, iş ve aş olanakları sağlamak, Cumhuriyet ve devrimin antiemperyalist niteliğini belleklerde canlandırmaktır. Ortak ülke bilinci ve birlikte yaşamın ulusal meşalesini yeniden yakmaktır. Laik düzeni yerleştirmektedir. İşte tüm bunların yol ve yöntemleri, 1937 yılında anayasamıza giren “Altıok” programının uygulanmasından geçmektedir. Karşıdevrimin 1950’lerden bu tarafa giderek artan iktidar gücü ise Cumhuriyet ve devrimin tüm kazanılmış değerlerini bozmuştur. O zaman da PKK dahil her musibet, Türkiye’nin başına yıkımlar açmıştır. Sonuç: Faşizm ve onun besi kaynağı kapitalist gericilik, hiçbir toplumsal katmana gönenç getirmemiştir. Çünkü insani değerlerle ilgisi yoktur. Bu ülkenin halkı, şovenizm ve onun ardındaki emperyalizmi demokratik iradesiyle yenecektir. Türkiye’nin faşistgerici işbirliğine hedef olduğu olgusunu saptayıp, Kemalist ideolojiyi yönetsel erk yapmanın zorunlu koşulları ortadadır. Türkiye’nin gerçekleştirilemeyen eksikliği burasıdır. Aksi durum ise çözülemeyen sorunlarla dolu kaostur. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Nasrettin Hoca’nın fıkrası gibi Kamuoyu algısını yönlendirmeye çalışan “merkez medyamız” ne var ki, bu arada hâlâ bu çıplak gerçeği görmezden gelmekte alabildiğine ısrarlı. AB konusundaki yazı ve yorumlar hâlâ “mış gibi” kontenjanından aktarılıyor. “AB cinayeti” haberiyle aynı gün (20 Aralık) gazetelerde “AB iki yeni başlığı ‘katılım’ vurgusuyla açtı!” başlığıyla yansıtılan bir başka haber daha vardı. “Katılım müzakereleri” ifadesinden “katılım” sözcüğünün çıkarılması karşılığında Ankara’ya “jest yaparcasına” açılan iki yeni başlıkta “katılım vurgusuna” atıf, okurlara “Ankara’nın elde ettiği büyük bir zafer” gibi takdim ediliyor ve de böyle pompalanıyor! Nasrettin Hoca’nın fıkrası gibi. Eşeği kaybettirip kaybettirip buldurduklarını sanıyorlar. Bu “eşeği kaybettirip buldurtma” hikâyesini, Türk basını “kör kör parmağım gözüne” görmezden geledursun, 7’den 70’e herkes çözdü. Ahmet DevelierGülay Çetin çiftinin öyküsü, gözlerimizin önündeki en trajik örnek! Tatil günü size “AB dışında”, başka her şeyi yazmak isterdim. Ama bazı yazılar böyle... Kendini dayatıyor. “Ben AB, sen Türkiye! Seni hiçbir zaman almam..” Yılın haberi bu sevgili okurlar. Hepinize hayırlı bayramlar. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 22 Aralık www.mumtazarikan.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Gösterişli çiçekleri nedeniy 1 le süs bitkisi ola 2 rak yetiştirilen ve “sarayçiçeği” de 3 denilen otsu bit 4 ki. 2/ Arka, sırt... Dikişte kullanı 5 lan pamuk ipliği. 6 3/ Anma, söyle 7 me, sözünü etme... Kadınların 8 omuzlarını ört 9 mek için kullandıkları geniş atkı. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Kars’ın doğusundaki ün 1 P E P E Ç U R A lü eskiçağ kenti... Bilgi 2 A Ğ MA S U R A siz, kültürsüz kimse... 3 B İ L İ N A A T Çemberin çevresinin R E Z E çapına oranını gösteren 4 U R A L H E R E K Ş sayı. 5/ 18. yüzyılda Fran 5 C İ S sa’da moda olan bir be 6 A L İ Z E zeme biçemi. 6/ Bir gıda 7 K O T O İ N A K maddesi... Doğu Kara 8 İ P L O T B U deniz’de yetişen, turşu 9 A D A D İ Y O Z su ve salatası yapılan bir bitki. 7/ Duvar içinde bırakılan oyuk bölüm... Şarap mahzeni. 8/ Bir inceleme sonucunu içeren yazı... İskambilde bir kâğıt. 9/ Evliya... İsparta’nın bir ilçesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kurumuş saplarından mobilya yapılan bambu türü. 2/ Erzincan’ın Kemaliye ilçesinin eski adı... Kısa çizgi. 3/ Tanrı’nın adını art arda söyleme... Tiftik yünüyle dokunan ince bir kumaş. 4/ Apansız.. Argoda esrar... Atasözlerine dayanan didaktik Çin şiiri. 5/ Bir pasta cinsi. 6/ Mısır’ın plaka imi... Gümüşhane’nin Şiran ilçesinde bir şelale. 7/ Ekolojide, bir canlının varlığını sürdürebildiği yaşama ortamının en küçük birimi... Yılanın deri değiştirirken attığı deri. 8/ Muayene edilen kişinin sağlık durumunu bildiren doktor yazısı... “Kakım” da denilen kürk hayvanı. 9/ Bir çocuğun her türlü durumundan sorumlu olan kimse... Katarakt hastalığına verilen bir başka ad. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear