24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
31 EKİM 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Tutum H. Uğur Bilge: “Hükümetin Irak tutumu maşallah çelik gibi; Irak özel temsilcisi Oğuz Çelikkol, yardımcısı Murat Özçelik!” Ya ğ m u r E k i m Hollywood, Köşk protokolüne girmiş... “Artistlik yap lan!” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Sınır ötesi harekatımıza İran da soğukmuş. Neyimize sıcak ki! Rakkas M. Alpaslan Yener: “Barzani ve Talabani’ye Ortadoğu’nun dansözlüğünü yakıştıranlar; bizimkilere haksızlık etmeyin!” ABD tarafından “tedavi” edilen emekli vaiz Fethullah Gülen’in İngiltere’deki lordları da kafakola almasından sonra “cemaat”in yayın organlarından bir dergi kapağına “Pax Gülen” başlığını atınca Fatih Aker de özgür ansiklopedi Vikipedi’de “Pax”ın ne olduğuna bakmış: “Pax Americana (Latince: Amerikan Barışı) terim olarak, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından 1945’ten günümüze kadar Batı dünyasında süregelen ve Birleşik Devletler’in dünyanın en büyük askeri ve diplomatik gücü olduğu döneme rastlayan görece barış dönemini tanımlamak için kullanılır. Birleşik Devletler’e İngiliz İmparatorluğu’nun ardından askeri ve diplomatik olarak modern zamanların Roma İmparatorluğu rolünü yükler (Pax Romana). Birleşik Devletler sık sık Birinci Dünya Savaşı’nda önce Pax Britannica çözülmesini takip eden dönemde içe dönük yalıtım politikalarına bağlı Pax olarak sorumluluk almadığı için eleştirildi. (...) Pax Americana ‘Birleşik Devletler Dış Politikası’nı desteklemek ya da eleştirmek için her iki tarafça da kullanılır ve bu sıfatla, duruma göre farklı yan anlamlar taşır. (...) Pax Americana, Pax Romana’daki Roma barışı dönemine benzer. Daha önceleri söylendiği gibi, Pax Americana modern zamanların Pax Romana’sı gibidir. Her iki durumda da barış dönemleri ‘görece barış’ dönemleridir. Her iki ‘barış’ sırasında da savaşlar oldu ama medeniyet için hâlâ elverişli zamanlardı. Bu dönemde ve barışın diğer dönemleri için şunu belirtmek lazım ki, bahsedilen barış tam anlamıyla bir barış değildi. Barışla kastettikleri tek şey Amerikan Gemileri askeri, tarımsal, ticari ve üretimsel gelişmelerdir.” Bu kısa bilgiden sonra Fatih Aker, “Gelelim dergideki ‘Pax Gülen’ yani ‘Gülen Barışı’ kapağına” diyor: “Kapakta verilen mesaj, Vikipedi’deki kavramsal açıklamanın son cümlesinden uyarlamayla şudur: Barışla kastettikleri tek şey ticaretin her türüyle ve başta din ticaretiyle, cemaatsel sosyal dönüşüm dayatmak. Pek kullandıkları haliyle ‘Fethullah Gülen Hareketi’ içten ve dıştan pazarlık usulleriyle başta Türkiye Cumhuriyeti’nin öz varlığına, yönetim biçimine ve insanına dayatılmaktadır. Öyle ki, ‘pax’ dendiğinde ilk akla gelen ‘Pax Americana’ (Amerikan Barışı) çağrışımını kabullenmişler, medyalarına kapak yapacak denli kendilerinden geçmişlerdir. Evet, ‘Pax Americana Gülen’, bu besbelli ve artık tescilli.” Amerikalılar bize üç gemi bağışlıyor, ayrıca 28 milyon dolara bir de gemi satıyorlar. Basının verdiği bilgiye göre Türkiye’nin bu sürpriz bağış ve satıştan elde ettiği kazanımın parasal değeri 480 milyon dolarmış. Fakat bu bağışlar ister istemez insanın kafasında birtakım sorulara yol açıyor. ABD’nin kara gözlerimize, kara kaşlarımıza duyduğu hayranlığın bir ifadesi midir, bu gemi bağışları? Çünkü öyle ha deyince sağa sola savaş gemisi bağışlamak gibi bir huyu yoktur ABD’nin; bu iş için önce Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi’nin onaylayacağı bir yasa tasarısı gerekmektedir. Başbakanımızın deyimiyle ‘stratejik ortağımız’ bu prosedürü ‘tak’ diye uygulamış, Temsilciler Meclisi de üç savaş gemisinin beleşten, birinin de hurda fiyatına Türkiye’ye transferini ‘şak’ diye onaylamıştır. Bu Amerikan kıyağına yol veren Temsilciler Meclisi, “Şu Ermeni Soykırımı Yasası’nı bir an önce çıkarsak da Türkiye’nin ümüğüne el atsak” diyen aynı Meclis’tir. Zurnanın ‘zırt’ dediği ya da ‘bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’ dedirten yer de işte tam burasıdır. Evet, ortada bayram yok, seyran yok iken, niçin öpülmüşüzdür, en beklenmedik bir anda? “Tabii ki bayram var, Cumhuriyet’in 84. yılını kutlamıyor muyuz?” diye söylenmeyin bana, yanıtım hazırdır çünkü. ABD, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesi olan Lozan Antlaşması’nın altına imzasını koymamıştır ki, bayramımızı ‘bayram’ kabul etsin! Dolayısıyla bu gemilere ilişkin ‘niye’, ‘niçin’, ‘neden’ soruları ortadadır, yanıt beklemektedir. Gemi bağışı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sınır ötesi bir harekâta girişip girişmeyeceğinin tartışıldığı günlere rastlamıştır; acaba Amerikalılar, Kandil Dağı’nı Akdeniz’in ortasında bir adacık mı sanmaktadırlar? Buna inanamayız doğrusu, çünkü sonuçta ahmaklığın da bir ölçüsü vardır, söz konusu olanlar Amerikalı olsalar bile… Bu gemi bağışları başka soruları da beraberinde getirmektedir. Son haftalarda toplum olarak haklı bir infial içindeyiz. Her gün on binlerce, yüz binlerce yurttaşımız Türkiye’nin dört bir yanında yürüyüşler yaparak, mitingler düzenleyerek bölücü terörü ve onun arkasındaki ‘emperyalist güçleri’ protesto ediyor. Fakat bakıyorum, hiçbir yerden, bu emperyalist güçlerin ağa babası, Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı “Alın da o gemilerinizi başınıza çalın!” sesi yükselmiyor. Oysa ABD’nin komşumuz Irak’ta emperyalist bir hegemonya kurduğunu, Türkiye’yi bölmek isteyen ayrılıkçıları doğrudan veya dolaylı desteklediğini, türlü manevralarla bizi oyaladığını, Irak’la da yetinmeyeceğini, gözünü öbür komşularımız İran ve Suriye’ye de diktiğini, bizi Ortadoğu’nun savaş batağına çekmek istediğini biliyoruz. Başbakanımız her olanakta ‘stratejik müttefikimiz’ ya da ‘stratejik ortağımız’ diye söz etse de küresel emperyalizmin başaktörü ABD’nin nesnel/objektif olarak Türkiye’ye karşı düşmanca davranışlar içinde olduğunun farkındayız, görüyoruz. Öyleyse soralım; yurdumuzun toprak bütünlüğünü bozma çabalarına, gerektiğinde Amerikan bağışı savaş gemileriyle mi karşı koyacağız? ABD emperyalizmine ve onun işbirlikçilerine karşı Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle, “Bizi yutmak isteyen kapitalizmin ve bizi boğmak isteyen emperyalizmin” ianeleriyle karşı durmak ulusal onurumuzu yaralamaz mı? Eğer o gemiler Türk Silahlı Kuvvetleri’ne gerçekten gerekli ise Türkiye onları yapacak mühendislerden, teknolojik donanımdan, parasal kaynaklardan, tersanelerden yoksun mudur? Asıl olan doğal ki hayat ve barıştır. Atatürk’ün ‘Yurtta barış, dünyada barış’ ilkesi sonuna kadar savunulmalıdır. Fakat ülkemize yönelik tehditler, siyasette, diplomaside sözün bittiği bir noktaya kadar gelebilir. Acılarımız taşınamaz, çatışma kaçınılmaz olur. Bizi dik tutacak olan ise ulusal onurumuzdur. Onurlarından ödün veren ulusların uğrunda direnmeyi göze alacak hiçbir şeyleri kalmaz. O ABD hibelerinden yola çıkarak buraya bir not düşeyim istedim. Değerli okurlarım, bugün ve yarın 15.0017.00 saatleri arasında TÜYAP Kitap Fuarı’nda, Can Yayınları standında kitaplarımı imzalayacağım. 3 Kasım Cumartesi günü ise 13.1514.15 arası Karadeniz Salonu’nda yeni kitabım ‘Hayat Her Sabah Yeniden Yazılır’ üzerine bir konuşmam, ardından da 15.0017.00 arası Literatür Yayıncılık standında imza günüm var. Saygıyla duyururum. eposta: dkavukcuoglu?superonline.com Mustafa Hakkı: “Hayırlara vesile olur diye inşallah; türbanlıyı kutsayıp çağdaşlığı şutladık. Türkiye tarihinde bir ilke imza atıp Çankaya’da bayramı erkeklerle kutladık!” Kutlama SESSİZ SEDASIZ (!) Türk ve Kürt kardeş değildir! KULAĞA hoş gelen “TürkKürt kardeşliği”ne Deniz Tuncay Akkapılı itiraz ediyor ve “Türkiye’de Türk ile Kürt kardeş değil; eşit Cumhuriyet yurttaşıdır ve yurttaşlık temelinde buluşmak bütün etnik kökenlerin üzerinde bir kardeşliktir” diyor: “Kardeşlik konusunun Türkiye’de, birilerince bilinçli olarak istismar edildiğini, aşındırıldığını düşünüyorum. Buradan, bir aşiret mantığıyla, bir ilkel kucaklanışla ‘hepimiz kardeşiz’ duygusallığı yaratılarak asıl mesele gözden kaçırılmak isteniyor. Biz kardeşiz ama bu kardeşler bir bağımsızlık savaşı vermişler, bağımsız bir cumhuriyet kurarak kulluktan yurttaşlığa geçmişlerdir. Bunu göz ardı ederek yalnızca kardeşlik edebiyatıyla bir arada olamayız. Kardeşlerin ne yaptığını, yurtlarını Elektrik Akif Kökçe: “IMF elektriğe zam istiyor. Irak’ta kurdukları korsan Kürdistan’a sattığımız elektriğe indirim istemesin de!” nasıl oluşturduklarını da bilmeli ve bu doğrultuda bilinçlenmeliyiz. Hiç yurtsuz kardeşlik ve aile olur mu? İşte Türkiye’de yaşayan tüm bireyler bu nedenle sadece kardeş değil kardeşliklerinden dolayı aynı zamanda eşit Cumhuriyet yurttaşlarıdır. Bizler hangi kökenden gelmiş olursak olalım, kardeşliğimizi, vatana, yurda, ulusa, bağımsızlığa dönüştürdüğümüz için bir aradayız! Zaten emperyalizmin yerli işbirlikçileri ile Türkiye’de yapmak istediği de tam bu, kardeşliği değil bu kardeşliğin ulaştığı ulusal bilinci, yurttaşlık bilincini parçalamaktır. Yoksa kardeşlik kolay; dünyada tüm insanlar kardeş! Önemli olan kardeşliği yurda, yurttaşlığa, bağımsız ve laik Cumhuriyete dönüştürmektir.” behicak?yahoo.com.tr ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK TCDD ‘Tarihi’ni Sevmiyor! Tarihi dokuları sadece kentlerde değil, kasabalarımızda bile yitirdik. “Ora”sı denecek özgün yapıları kalmadığından, “nere”si olduğu ancak isim tabelalarından anlaşılanlar çoğunluktalar... Ne var ki “demiryolu” güzergâhındakilerin eski “istasyon” binaları da duruyordur... O kimlikli istasyonlar, kuş uçmaz, kervan geçmez ama “Cumhuriyet treni”nin geçtiği kasabalarımızın “çağdaş uygarlık anıtları” gibidir... cek. İşte bu “soykırım”ı önlemenin ilk yolu, onların da “soylu yapılar” olduklarının tescil edilmesi... Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın bu büyük “ulusal onur kampanyası” için ne düşündüğünü merak ederken, bakanlık bünyesindeki duyarlı kadroların sevinçle karşıladıklarını biliyoruz. Teşekkür yerine dava Peki, mimarlar böylesine bir zenginliğimizi kurtarmak isterlerken, acaba Ulaştırma Bakanlığı ne yapıyor? Aslında “kendi tarihi”ne gösterilen bu “duyarlı”lığa teşekkür etmesi gerekirken, tutup aynı amaçlı SİT kararlarına iptal davası açmasın mı? (Hürriyet14 Ekim 2007) Oysa TCDD, başında kim olursa olsun bizler için “Cumhuriyet mirası” gibidir; “çağdaşlaşma tarihi”mizi simgeler. Ne var ki Haydarpaşa’yı “SİT” sayarak ulusal onurumuzu kurtaran kararı “Mülkiyet bizim, buradan para kazanacağız” diyerek mahkemeye vermişler. O mülkiyetin TCDD yöneticilerine değil, hepimize ve gelecek kuşaklarımıza ait olduğu unutulurken, aynı SİT’e imza atan Prof. Dr. Cengiz Eruzun’u da Kültür ve Turizm Bakanlığı görevden aldı... Çünkü MARMARAY’a kaynak yaratma bahanesiyle Bostancı, Erenköy gibi tarihi istasyonlar bile satış listesinde... Kentin “banliyö anıları”nı da simgeleyen mimari değerlerini “metroya komşu rant tesisleri” için yok edecek projelere “koruma kurulu engeli” istenmiyor olmalı... ‘Türkmen’ istasyonu Örneğin aklıma Sarıoğlan geliyor... Kayseri’nin doğusunda bir Türkmen kasabası; ozanlarıyla ünlü “Burunviran” köyünün ilçe merkezi. Oğuzların Bozok koluna bağlı Avşar ve Bayat boylarından olduklarını söyleyen Burunviranlılar için bile anıları yaşatan tek yapı Sarıoğlan İstasyon Binası. Betonlaşan kasabanın artık gözbebeği... Cumhuriyetin kazanımlarına da göz diken “karşıdevrim”in imar balyozlarından kurtulabilenlerin başında işte bu istasyonlarımız geliyor. Buna karşın, örneğin Kars’taki o muhteşem gar binasını yıka ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Sarıoğlan’ın gözbebeği... rak, “modernleşme” adına kimliksiz betonarmeyi dikenler ise vaktiyle “övgü”ler alırken, şimdi artık “sövgü”yle anılıyorlar... Başlarına bu gibi talihsizlikler gelmeyen tüm eski istasyonlarımız, “otoyolcuların şımarıklığı” karşısında o görmüş geçirmiş “demiryolcu bilgeliği”nin de belgeseli gibidirler... Göstermelik gösteri Ya böylesi bir İstanbul düşmanlığına, kenti emanet ettiğimiz mimar Kadir Topbaş’ın sürekli “sessiz” kalmasına ne demeli? Cumhuriyet mirasının “harcanma”sına aldırmamak, görkemli Cumhuriyet Bayramı gösterilerini de yazık ki “göstermelik” kılıyor... Boğaziçi’nde “Foti International Fireworks” şirketince üstlenilen ışık oyunları, fener alayları falan 2.5 milyon YTL ’ye mal olmuş. Bu parayla kim bilir kaç eski istasyon binamızı, örneğin metro güzergâhında herkesin kolayca ulaşabileceği “Cumhuriyet galerileri” yapardık... Ama “göz boyayan” gösteriler “oy” sağlıyor; “aydınlanma projeleri” değil... Sözün özü, Mimarlar Odası’nın girişimi hepimiz adına bir onur mücadelesidir. Destekleyenler ulusa ve insanlığa; engelleyenler ve hatta önemsemeyenler ise sömürgeciliğe hizmet etmiş olacaklardır. ekinci?cumhuriyet.com.tr HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com Soylu yapılar Mimarlar Odası, Anadolu insanının kuşaktan kuşağa yoldaşı olmuş Haydarpaşa’ya bile göz dikebilen şu “ilkel özelleştirme”den diğer istasyon binalarını da kurtarabilmek için kolları sıvadı... Ülkenin tüm tarihi demiryolu yapılarının “kültür mirası” olarak korumaya alınması, her bölgedeki koruma kurullarından talep ediliyor. Çünkü AKP’nin, “kamu mallarını pazarlayarak kaynak yaratma” politikasının ürünü olan 21 Nisan 2005 tarih ve 5335 sayılı “torba” kanun; “TCDD mülkiyetindeki işletmecilik fazlası taşınmazların satılması”nı öngörüyor. (bkz: 32. md.) Böylece tarihi istasyonlar da “işletmecilik fazlası” sayılarak “rant arsaları”na dönüştürüle TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 31 Ekim www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Erzurum’un Uzundere ilçe 1 sinde ünlü bir 2 Gürcü kilisesi. 3 2/ Ziyan... Bir işi yaptırabil 4 me gücü. 3/Bir 5 elektrik akımı 6 nın bir sinir ya 7 da kasla uyarım oluştura 8 bilmesi için 9 gereken kısa 1 2 3 4 5 6 7 8 9 süre. 4/ İzmir’in Tire K ilçesine özgü, ısırgan 1 S A D A R E T U Ş İ otu ve peynirle yapı 2 A G O R A lan zeytinyağlı bir ye 3 H E L İ K O N B A T A Ş E mek... Asya’da bir ır 4 A L A İ L mak. 5/ Çıplak vücut 5 N K A M A V R Ö L E resmi... Toprakta biri 6 L A ken fazla suların çeşit 7 I L G A R İ N İ li yollarla boşaltılma 8 K A R N E E N E sı. 6/ Armağan, hedi 9 F İ S T Ü L Ş ye. 7/ Yahudi, Hıristiyan ve İslam geleneklerinde insan, hayvan ya da kuş özellikleri taşıyan kanatlı göksel yaratık... Tümör. 8/ Triko eşyaların yakasını yapmada kullanılan makine. 9/ Alanya ilçesi yakınlarında bir çay ve mağara... Garajlarda otobüslerin hareket edeceği bölümlerden her biri. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Nevşehir’in Avanos ilçesine bağlı, yeraltı kentiyle tanınmış bir belde. 2/ Hazır yiyeceklerin satıldığı dükkân. 3/ Havada oksitlenmeyen bir element... Cennet bahçesi. 4/ Beyaz bir element. 5/ Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre... Yaylı bir çalgı. 6/ Güreşte bir oyun... Malik, sahip. 7/ Götürü, toptan iş... Çit, perde. 8/ Tırpana balığına verilen bir başka ad... Yunan rakısı. 9/ “Ayrılık ateşten bir / Nazlı yârdan hiç haber yok” (Türkü)... Kumaş üzerine yapılan bir tür işleme. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear