26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
30 EKİM 2007 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Bilmez Işık İşgüden: “ABD’ye ‘Sizin ne işiniz var Irak’ta’ diye soran RTE dört yıldır kitle imha silahlarını aradıklarını bilmez mi!” KİMSE Cumhuriyet Bayramı kıvancından, coşkusundan söz etmesin. Kimse, Atatürk’ün Cumhuriyet için “En büyük eserim” dediğini söylemesin. Kimse, Cumhuriyet’in fazilet olduğunu anlatmasın. Gerçeği mi arıyorsunuz? Suratınızın ortasına ağır bir tokat yemeye hazırsanız, buyurun size gerçek... Cesaretiniz varsa Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Söylev’ini açın ve bir kere daha okuyun; ne kendinizi ne de başkalarını kandırın! İstanbul Rum Patrikhanesi’nde propagandalar yapılıyor mu yapılmıyor mu? Ermeni Patrikliği tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor mu ilerlemiyor mu? Kürt Teali Cemiyeti, yabancı devletlerin kanadı altında bir Kürt hükümeti kurmayı amaçlıyor mu amaçlamıyor mu? Tealii İslam Cemiyeti’nin kurulmasına çalışılıyor mu çalışılmıyor mu? PKK içinde yabancılar varmış... “Stratejik ortaklardır!” GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM New York’ta Buruk 29 Ekim Yurdun hemen her yanında İslamcı dernekler var mı yok mu? Kendi varlık ve çıkarlarını sevenler İngiliz Hükümeti aracılığıyla İngiltere’nin desteğini sağlamak için İngiliz Muhipler Cemiyeti’ni kurdu mu kurmadı mı? Bu dernek dış görünüşü ile uygarca girişimlerde bulunurken gizli yönü ile yurt içinde örgütler kurarak ulusal bilinci işlemez kılmaya çalışıyor mu çalışmıyor mu? İngiltere’nin, olmazsa Fransa’nın yardımını sağlamak akıllara gelen tek çıkar yol mu değil mi? Bazı kişiler gerçek kurtuluşu Amerikan mandasında arıyor mu aramıyor mu? Devletin başındaki kişi soysuzlaşmış mı soysuzlaşmamış mı? Güçsüz, onursuz, korkak hükümet kendini koruyabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş mi eğmemiş Güler’in Kaz Dağları yorumu: Çevre anamız, madencilik babamız! Desenize, babamız anamızı belliyor! Ya ğ m u r E k i m Tokat gibi Uykucu Yaşar Şengel: “Her fırsatta Irak, İran, Filistin’de ölenlerin ‘gıyaben’ cenaze namazını kılanlar, bizim şehitlere gelince, kış uykusundalar!” mi? Her yanda yabancı devletlerin özel adamları çalışıyor mu çalışmıyor mu? Halk yoksul mu zengin mi? Farkında olmadığı halde başsız kalan ulus, karanlık ve belirsizlik içinde, olup bitecekleri bekliyor mu beklemiyor mu? Felaketin ağırlığını anlamaya başlayanlar, kurtuluş çaresi saydıkları yollara başvuruyor mu, başvurmuyor mu? Devletin bir an önce çökmesi için gizli ve açık çabalar harcanıyor mu harcanmıyor mu? Yurduyla ve ulusuyla hiçbir vicdan ve düşünce bağı kalmamış bir sürü delinin, devletin ve ulusun onurunu koruması söz konusu olur mu olmaz mı? Bilimin ve tekniğin ışığa boğduğu gerçek uygarlık dünyasında, kurtuluş için dini liderliğe soyunanlardan yardım beklemek gülünç sayılmaktan başka bir nitelik taşır mı taşımaz mı? Gerçekler, tokat gibi suratımızda patlıyor! Tarikat Gülhan Elmas: “Sezer’in onay vermediği atamaların Çankaya’dan sorunsuzca geçmesiyle atamalarda ‘liyakat’ dönemi bitti, ‘tarikat’ dönemi başladı...” SESSİZ SEDASIZ (!) Irak’ta Sarıkamış’ı arayanlar! YUMUŞAK koltuklarda ahkam kesmenin, emeksiz kazanımlar kadar kolay olduğunu düşünen üst düzey yöneticilerin, salt topluma balans ayarı yapabilmek için çıkardıkları tezkereyi bir türlü uygulamaya sokmamanın vebalini de muhalefete ve askere kesmeye çalıştığını söylüyor Ahmet Önen: “Uyuşukluk, korkaklık ve de teslimiyetçiliklerini, Sarıkamış faciası ile örtbas etmeye kalkışıyorlar. Yani Irak’ın kuzeyine girmemizi, Sarıkamış’ta faciaya dönüşen yenilgiyle eş değerde görüyorlar. Oysa biraz devlet adamlığı kişiliğine sahip olsalar, dünyaya at gözlüklerini çıkarıp da baksalar, gerçekleri görecekler. Bırakın teknolojideki gelişmeleri bugün artık ordumuzda Enver Paşa’lar yok! Halkın sokaklara taşan tepkisi, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, seçimler ve askerin dolaylı yoldan uyarıları, adım adım yaklaşmakta olan sivil darbeyi önleyemezken, PKK’nin hain saldırıları karşısında fazla direnemeyip hükümetin istifa etmesi ile bu kâbus sona ererse şaşarım!” Kursak Akif Kökçe: “ABD yönetimi Irak’ın kuzeyine ‘Kürdistan’ diyor. Irak işgaline ‘ABD ile komşu olduk’ diye sevinenlerin sevinci kursağında kalacak!” Dikkat ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI mizi silen “first lady”li günlere nasıl geldiğimizi söyleyene inanmıyorduk. Çünkü Atatürk’ün 80 yıl önceki sözleri kimimizin bir kulağından girip ötekinden çıkmış; kimimiz Söylev’de anlatılan her şeyi yalanlamak için eğitim kurumlarının içini oymuş; kimimiz bu savrulmadan yararlanıp filmlerdeki köşklere yerleşmiş, buradan “inanca dayalı demokrasi” dersleri verir olmuştuk. ??? Şimdi birbirimize sarılıp acıyı paylaşmamızı istemeyenler, koruma ordularına değil, ulusal bilince güvenip halkın arasına giremiyor. Tepkinin, öfkenin nedenini olgunlukla kavrayamıyor. Acı ama gerçek; ulusal ve evrensel değerlere, bunları savunanlara savaş açanlar, Türk Devrimi’yle hesaplaşma sürecini hızlandırmıştır. Biz, 84 yıl önce bağımsızlığımızı dünyaya haykırmıştık; ama yayılmacılar, içimizden aldıkları güç ve destekle boş durmadılar. Atatürk’ün Söylev’de anlattığı acılı öyküyü yeniden yaşadığımızı söylemek, ne abartı olur, ne yalan… Yalansa, hani nerede siyasal bağımsızlığımız, nasıl koruyoruz? Bağımsızlığın önemini içselleştiremeyenler, kendilerine yol açmak için cumhuriyetimizin değerlerine değil de uzaktaki yayılmacıya bel bağlayanlar, barış düşmanlarına nasıl karşı durabilir? Biz, yurt savunması dışındaki her savaşı “cinayet” olarak niteleyen, “Yurtta barış, dünyada barış!” diyen bir önderin ardıllarıyız; evet, önce barış… 84 yıl önce barışa kavuşabilmek için komşularımızın çoğuyla savaştık. Bağımsızlığımızı kabul ettirebilmek, sonsuza dek barışı kökleştirebilmek için değil miydi Lozan’da verilen savaşım? Kim karıştırıyor, içimizi dışımızı? Bu nasıl bir savrulma? Atatürk ilke ve devrimlerine hor bakmanın, bir bütün Türk Devrimi’ni yadsımanın bedeli değil mi, bugünkü kuşatılmışlığımız? Duayla yağmur yağmayacağı gibi, inançlara, başkalarının verdiği akıllara sığınarak da barış korunmaz. El eliyle yılan tutulmaz çünkü. Atatürk tek başına yola çıkmış ve ulus ona inanmıştı. Okuyun Söylev’i, geç kalmış sayılmazsınız. O, ulusun gücüne yaslanmış, ne kendini, ne ulusu kandırmıştı. Bugünkü koşullarımız o günlerden daha mı kötü? Varsın, barış için, bağımsızlığımız için çift köyneğimiz tek olsun; yamalı olsun. “İthal elma” yemesek de olur. İlkin önder konumundakiler tek köynekle yetinmeli; ilkin onların başı dik olmalı ki, bu savrulmayı, bu acıları onurluca dindirelim. Adnan Çalık: “Terör olaylarındaki tırmanmanın bir nedeni de oluşturulmakta olan din devletini terör sayesinde dikkatlerden uzak tutmak olabilir mi? Zira terörle savaşabiliriz ama din devletine dönüştüğümüzde kiminle savaşacağız!” Savrulma SEVGİ ÖZEL Atatürk’ün büyük yapıtı Söylev’in 80. yılında, ulu önderin ne denli uzak görüşlü olduğunu, apaçık bugünleri tanımladığını görüyoruz. Laik Türkiye Cumhuriyeti, şimdilerde üç beş günde edinilen orunlar, zenginlikler gibi “armut piş ağzıma düş” kolaylığıyla kurulmadı; egemenlik kolay kazanılmadı. Peki, ulusal direnişle elde edilen bağımsızlığı, egemenliği korumak için ne yapıyoruz? Ülkenin bir yanı kanıyor; gencecik çocuklar toprağa, ana babalar acılara gömülüyor. Aydınlar öldürülüyor ya da susturuluyor. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının düşünce, inanç, köken gibi zenginlikleri sömürülerek ayrımcılık körükleniyor; kadınlarla çocuklar üzerinden ucuz politika yapılıyor ve böyle bir ortamda “medya”lığı pek benimseyen bizim basın yayın, “first laydy”leri izlediği gibi, ne yönetilenleri, ne yönetenleri izliyor. “Müstakbel First Lady… Türkiye’nin First Lady’si… First lady şıklığı… First Lady’nin ilk konuğu… En şık first lady’di… Başörtülü ilk First Lady’di… First Lady’nin Çankaya’da ilk pozu… First Lady protokolde…” ??? Bir zamanlar küçükhanımlı filmler vardı; takılır giderdik, yoksul oğlanla zengin kızın öykülerine. Hiç göremeyeceğimiz köşkler, arabalar, giysiler; hep “mutlu son”lanan aşklar düşlerimizi süslerdi. Oysa küçükhanımlı günlerden önce başlamıştı “naylonlaşma” süreci. “Küçük Amerika olacağız!” diyenlere kapılmıştı köyünü bırakıp kentlerin dışına sığınanlar. Küçükhanımlı, küçükbeyli masallar akıp giderken komşumuzun inancı ve kökeniyle değil, “spor toto”yla ilgiliydik. Çoğumuzun tek düşüncesi nasıl zengin olacağımızdı; “enflasyon” canavarının kapıya dayandığının ayrımında bile olmadık. Canavarın yalnız adını duyuyor, kimin eliyle, nereden geldiğini araştırmıyorduk. Sonunda tıpkı doğal yıkımlar gibi yoksulluğun da yazgı olduğuna alıştırıldık. Eğitim kurumları “kurum”lanırken artık komşunun inancı ve kökeniyle de bambaşka bir gözle ilgileniyor, toplumu “biz”den “ben”e geçirenlere anlık çıkarlarla yetki veriyor; tüm ulusal değerlerin, “hayırlara vesile olacağı” kandırmacasıyla uçup gittiğini anlayamıyorduk. Küçükhanımlı filmlerin yerini TV’lerdeki “renkli hayat”lar almıştı çoktan. TV’nin karşısında faturası bize, “takı”ları başkasına akan çadır düğünlerini izliyor, küçükhanımlı düşleri kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com Bu, New York’tan kaleme aldığım üçüncü yazı. 11 Ekim’den beri dünyanın ekonomisini, sanatını ve ne yazık ki siyasetini yönlendiren merkezdeyim. Buraya her ayak bastığımda üzerime hatıralar çöküyor. 1965’te ilk sergim için gelişim ve o gökdelenlerin ihtişamı, üzerinde tereyağı eriyen çapraz kesilmiş tostların benim iştahsızlığımı öldürmesi, oyuncak dükkânları, üzerime çullanan onlarca gazeteciden birinin, kolumda flaşıyla 30 yıldan fazla kalacak bir yanık bırakması... Sonra 80’ler boyunca yaşam mücadelesi veren bir genç sanatçı olarak bu şehirde açtığım sergiler, kentin uçurumlar ve yıldızlar savaşı arasında yaşadığı o sonsuz gerilimden her türlü nasiplenmeler... Bu sefer “Lolitart(e)” sergim için buradayım. Oğlum, eşimle bir hafta yanımdaydılar ve Suphi buraya 1965’te geldiğim yaşta: “8.5”. Bir buçuk kuşak geçmiş, Empire State yine en büyük bina. Onu aşabilmiş ikiz kuleleri ise dünya düzensizliğinin köpüğü alıp götürmüş. Geldiğimden beri aklım New York’ta değil, ülkemin üzerine çöken karabasanda. Tanrım, bir ülkenin attığı her zar yıllardır sürekli “gele” gelebilir mi? Hiçbirimiz belki o acıyı içten yaşayan aileler kadar bu şehitlerin yokluğunu hissedemesek de “insan” olan herkes, kendini korkunç üzüntüyü 1. dereceden yaşayanların yerine koymaya çalıştı. Bu alçaklığı yapanlar kadar, onlara “hafifletici nedenler” yaratan beyni durmuşlara kızgınım. İşin şu noktası inanılmaz ama doğru: Biz bu olayları en dramatik ve kanayan açık göğüs yarası şekliyle yaşarken, New York veya başka her yerde hayat tüm hızıyla umursamazca sürüyor. Dünya için bu acılar satır aralarında kaybolan detaylar... Burada insanlar Türkiye’nin neden Irak’a girmek istediğini bile anlamıyorlar. Kamuoyunda olay neredeyse “Türkiye Kuzey Irak’ı (durup dururken!) işgal etmeye çalışıyor” gibi havalarda seyrediyor. Hani Kıbrıs’a sanki “öylesine” girmiştik ya, (!) işte öyle bir şey. Açılışa gelen kalabalık arasında, iki kişi tabii ayrı önem taşıyor. Birincisi, Kaliforniya’nın en önemli kritiği, New York Modern Sanat Müzesi’nin eski resim bölümü başkanı Peter Selz. Bu ülkede hakkımda ilk en önemli makaleleri, katalogları, kitap bölümlerini yazan, modern sanatın üzerindeki Batı tekelini ifşa ettiğim 1984 yılında, o kritik San Francisco manifestosunu ciddiye alıp, Amerika’nın gündemine taşıyan insan. Haberim yoktu gelişinden. Nutkum tutuldu. İkinci isim, ABD nin yaşayan efsanelerinden Donald Kuspit. En önemli, en ağır “duayen” eleştirmen. 25 yıldır tanıdığım Kuspit’le daha sonra yemek yerken, Irak olayları ve Ermeni iddiaları tabii yine gündeme geldi. Bana bu ikinci konuyu doğrudan sordu. Anlattıklarıma şaşırdı. Türkiye’nin gerçekleri ortaya çıkarması için arşivleri açıp, konuyu uluslararası tarihçilerin önüne götürmek istemesini hiç duymadığını itiraf etti. Şaşırmadım. Ne Irak, ne soykırım iddiaları ne de Kıbrıs: Biz kendimizi hiç duyuramıyoruz, hem de kartlarımız o kadar sağlam olmasına rağmen! Tabii suç yalnız bizde değil. Dünyada duymak istediklerinden başka her şeye kulak tıkayanlarda. ??? 11 Eylül olayı ABD’yi toptan değiştirdi. İçerideki yaşam tarzından söz ediyorum. Tüm Ortadoğuluların uzaktan gözaltında tutulduğu, özgürlüklerin kaybolduğu farklı bir dönem. 1980’lerdeki yaşam tarzıyla alakası olmayan, Amerika’nın yeni Vietnam’ını yaratıp bir de kanayan yarasının üstüne ıslak bandaj gibi yapıştırmaya kalktığı günler. New York (ve tabii ABD) hem dipsiz bir kuyu, hem de dünya yok olsa umursamayacak kadar “kendi içinde bir dünya”. Hani Titanic, kurtulmaya çalışırken işaret fişeği patlatır da kimse okyanusun ortasında göremez ya! İşte Amerikalılara ses duyurmaya çalışmak öyle bir şey. Pazar günleri, Central Park’ta Manhattan’dan ayrılmadan rüyalar âlemine dalmaya alışmış olan New Yorklular en entelektüel kentte yaşasalar bile yine de bu kuralın pek dışına taşmıyorlar. 29 Ekim yeni geçti ve isyan ediyorum. Ülkem bu durumlara mı düşecekti? ABD’yi dinleyip operasyonu geciktirerek her gün ağır risk alıyoruz. İş çığrından çıktı... Bölgedeki ABD kuvvetlerinin başı General Mixon’ın sözlerini pazar Herald Tribune’de okuduğumda utandım: “Biz PKK ye karşı hiç bir şey yapmayacağız. O bölgede bu konularla ilgili bir çalışmamız olmayacak, bunlar bizim işimiz değil.” Acaba Bush ve Rice Ankara’ya da böyle mi konuşuyor? Madalyonun öbür yüzü de var: Girersek, düşmanımız gerçekten orada mı yoksa.. aramızda mı? email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 30 Ekim www.mumtazarikan.com 1/ Osmanlı 1 devletinde baş 2 bakanlığa verilen ad. 2/ Eski 3 Yunan kent 4 lerinde pazar 5 yeri... Osmanlı devletinin Ku 6 zey Afrika’daki 7 son toprakları 8 nı da yitirdiği 9 antlaşmanın adı. 3/ Boyundan geçi1 2 3 4 5 6 7 8 9 rilerek tutulan, üfleme1 K A R A K A Y A li bakır çalgı. 4/ Karışık 2 A V A L S E P İ renkli... Bir elçiliğe 3 R A H İ M T İ N bağlı uzman. 5/ Oyunda kazanılan her par 4 A L İ N A Z İ K O K ti... Vilayet. 6/ Bir no 5 K M A N İ ta... Bir elektrik devre 6 A S Z İ R A E sindeki akımı, başka 7 Y E T İ A R A L bir devreden geçen 8 A P İ K O A T E akımdaki değişiklikler 9 İ N K E L E K aracılığıyla denetleyen aygıt. 7/ Kastamonu’nun Pınarbaşı ilçesinde bir mağara. 8/ Öğrencilerin durumunu gösteren belge... Arapçada “ben”. 9/ Sürekli işleyen çıban. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yapılarda ve kimi taşıtlarda kapı önündeki geniş yer. 2/ Arap erkeklerinin kefiyelerinin üzerine geçirdikleri kalın çember bağ... Hayvanların kışlık yemi. 3/ Bacaklara ayak bileğinden dize kadar dolanan ensiz ve uzun kumaş parçası... Bir renk. 4/ Nazilerin politikasında Germen ırkından kimselere yakıştırılan ad... Ödenecek bir paranın ödeme gününden önce verilen bölümü. 5/ Sayıları göstermek için kullanılan işaretlerden her biri... Kabul etmeyerek geri çevirme. 6/ “Denizayısı” da denilen bir fok cinsi. 7/ Avrupa’da bir ırmak... Mehil. 8/ Kenya’nın para birimi. 9/ Anadolu halklarının en büyük ana tanrıçası... Hayat arkadaşı. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear