24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 18 EKİM 2007 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Laiklik Halkoyuna Sunulamaz Laiklik, evrensel bir kavramdır. Çağdaşlık ve uygarlıktır. Türk ulusunu ümmet anlayışından ulus anlayışına geçiren bir düşüncedir. Ve Türk devrimi açısından bir ideolojidir. Türk ulusunun çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için benimsenen bir davranış biçimidir. PENCERE Batı’nın Gündeminde Sevr Var... Kimse kimseyi aldatmaya kalkmasın; Batı, Türkiye’nin gözüne kaşına âşık değil; tersine bir “durum vaziyeti” var... Batı, Türkiye’nin Kemalizmine düşman... Lord Curzon Lozan’da İsmet Paşa’ya ne demişti?.. Curzon’un İnönü’ye dediğini açarak yazıyorum: Şimdi benden aldıklarının hepsini yarın sana ödeteceğim... Batı’nın bugün yaptıklarına ve söylediklerine bakarsanız, ödemenin vakti saati geldi gibi... ? Sevr’de Türkiye, daha başka deyişle Anadolu, Batı’nın sultası altında paylaşılıyordu... Kimler arasında?.. Yunanlılar Rumlar.. Ermeniler.. Kürtler.. Türklere de Anadolu’nun kıraç bölgelerinden bir pay veriliyordu.. Bugün durum ne?.. Sevr güncelleşti... ? “Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküş Belgeleri” adlı kitap (Seha L. Meray Osman Olcay) Sevr’in ne kapsamlı ve ayrıntılı bir antlaşma olduğunu gözler önüne sergileyen bir belgedir... Şu günlerde yeniden okunması gerekir... Sevr’in oyuncuları, bugün de, Türkiye’yi Batı’nın desteğiyle kuşatmışlardır.. Yunanlılar ve Rumlar Kıbrıs ve Ege’de.. Ermeniler kuzeydoğuda.. Kürtler güneydoğudadır.. Arkalarında, Amerika ve İngiltere vaziyet almışlardır.. Sevr 10 Ağustos 1920 tarihlidir; antlaşmayı açıp okuduğunuz zaman dünkü aktörlerle bugünkülerin bir olduklarını açık seçik görürsünüz... Yunanlı Rum Kıbrıs’a tümüyle el koymak, Ege’yi bir Yunan gölüne çevirmek istiyorlar.. Kuzey Irak’taki Kürtler Diyarbakır’ı başkent sayan bir konuşlanmaya doğru terör aracını kullanıyorlar.. Ermeniler 1915 olayları üzerine kurdukları tezlerini tüm Batı’ya benimsetmiş gibidirler; soykırım savının ardından tazminat ve Kuzeydoğu Anadolu’da toprak talepleri gündeme girecektir.. Amerika bu ortak siyasetin strateji ve taktiklerine uygun biçimde Türkiye’nin tepesine binmiştir.. Sevr hortlatılıyor... ? Bir başka çok çarpıcı ve önemli benzerlik daha var... Sevr, halife ve padişahlı Osmanlı’nın dinci devleti tarafından kabul görüyordu... Bugünkü dinci iktidar da, Amerika’ya bağlı olduğundan, olan bitenlere karşı yıllardır sesini soluğunu çıkaramıyordu... Sonunda olumsuz gelişmeler şehit üstüne şehit bir kanlı süreci öngörünce, askersivil ulusalcıların dayatmasıyla dinci iktidar kımıldamak zorunda kaldı... Ne var ki bu zoraki kımıldanış çarpıcı gerçeği değiştirecek bir içerikte değildir... ? Her şeyden önce ulusça çıplak gerçeğin saptanması önemlidir... Batı’nın Türkiye için öngördüğü model Sevr’dir.. ‘Ilımlı İslam Devleti’ bu model için birebirdir... Avrupa Birliği ile yarım yamalak müzakereler, Anadolu’da Sevr tasarımını engelleyecek bir içerik taşımıyor; tersine daha ilk adımda Kıbrıs Rum Devleti’ne dönük AB talepleri yeni Sevr’in gereğini anımsatıyor... ? Sovyetler yıkıldıktan sonra, Batı, Lord Curzon’un ruhuna şad edecek bir sürece girmiş bulunuyor... Güneydoğu sınırımızdaki ABD PKK ittifakı bu gidişatın en çarpıcı göstergesi değil mi!.. Media’nın On Bir’leri!.. On bir kişilik bir takım, adı da “İkinci Cumhuriyetçiler”... Adları da var oyuncuların! Başkaları değil, kendileri saydılar bir bir... Hepsi basın dünyasının ünlüleri!.. İçlerinde bir zamanlar tanıdıklarım, zaman zaman konuştuklarım, eski kimliklerini bildiklerim... Bakıyorsun, yirmi yıl önceleri koyu bir Maocu, bakıyorsun sağlam bir Marxçı, Leninci.. Aradan neler geçmişse geçmiş, bugün bambaşka biri oluvermiş!.. Hapislerde yatanları da var, işkencelerden geçeni de... Ama dert sıkıntı çekmeyenleri de az değil! Hep uzaktan bakmışlar, baba ekmeği yemişler, aydın geçinmenin keyiflerini yaşamışlar!.. ??? Atatürk’ü, Cumhuriyet devrimlerini de bir zamanlar övmüşler, bilerek, isteyerek ya da istemeye istemeye, çıkarları bozulmasın, yararlı fırsatlar ellerinden gitmesin hesabıyla... Şimdilerde demokrasi dedikleri bir güzel yaşama düzenine çıkarlarına yakışan anlamlar vererek halkın, emeğin, emekçinin, aydınlanmanın yolunu kesmek, değiştirmek hevesindeler... On bir kişiymişler bu kahramanlar!.. Ama arkalarında daha başka on birler de var... Yazılarıyla, TV’lerde sık sık görünmeleriyle, köşelerinde ileri geri söylemleriyle... Gazete patronları, büyük dışiç şirketler. AB’ler, ABD’ler arkalarında, gericilik odakları yanlarında... Bütün işleri, Atatürk Cumhuriyeti’nin, Cumhuriyet atılımlarının, devrimci kazanımlarının sona erdiğini yazmak; anayasanın, istekleri, özlemleri doğrultusunda biçimlendirilmesi için AKP hesaplarının destekçileri olmak... Bu gidişle 11’ler yeni bir parti ya da bir gazete olarak karşınıza çıkacak! AKP’ye soldan bir destek partisi!.. Sol dediğime bakmayın, bu tür kişilerin sağı solu olmaz, bugün böyle, yarın daha başkadırlar... ??? Böyle yazmak bana ağır geliyor. Ama yeryüzünün en ileri ülkelerinde de benzerleri var. Hem o kadar çok ki!.. Üstlendikleri görev, okurlarının, beyinlerini yıkamaktır. Almanya, İtalya gibi üst düzeydeki toplumlarda bile Hitler’leri, Mussolini’leri bu çeşit yazarlar, gazeteciler çıkarmışlardır... Durmaksızın kimi sorunları yineleyerek, yozlaştırarak, yapma olayları, düşmanlıkları körükleyip insanların düşüncelerini belli doğrultuda yönlendirerek... Bizim, İkinci Cumhuriyetçi takımı da günümüzün iktidar partisini, başbakanını, yaptıklarını, ettiklerini överek, daha neler yapmaları gerektiği konusunda kışkırtarak... Atatürk Cumhuriyeti’nin temellerinin şu bu yoldan çökertilmesine yardım ederek!.. M. İskender ÖZTURANLI S EDREMİT CUMOK ÇAĞRISI 20 EKİM 2007 CUMARTESİ SAAT: 11.00 KAHVALTILI SÖYLEŞİ Konu ‘KAZDAĞI ve MADRA DAĞLARINI BEKLEYEN TEHLİKELER’ SEN GELMEZSEN BİR EKSİĞİZ Yer: Zeytinli Belediyesi Konuk Evi ALTINKUM ZEYTİNLİ İletişim: Tayfun Aytaç 0 505 588 47 87 Ayşe Dural 0 533 810 07 71 Kahvaltı Ederi: 5 YTL www.cumok.org iyasal iktidar, yeni ve renksiz bir anayasa yapmak düşüncesindedir. Bunun için gerekli hazırlıklar başlatılmış, ısmarlama taslaklar ortaya konulmuştur. İktidar partisi ileri gelenleri, bir yandan anayasanın değişmez üç maddesini değiştirmeyeceklerini belirtmekte, ama öte yandan da üniversitelerde türban yasağının kaldırılacağını söylemektedirler. Bunu nasıl yapacaklarını kendileri de bilmemektedir. Bilindiği gibi Osmanlı döneminde yasaların şeriata uygunluk koşutu aranmasına karşın, Atatürk devrimiyle akla, bilime ve toplumsal gerçeklere uygunluk koşulu aranmaya başlanmıştır. Bu düşünce biçimi, laiklik ilkesinin bir ürünüdür. Cumhuriyet yasalarının ve kuruluşlarının odak noktası laikliktir. Cumhuriyet, laik düşünceden doğmuştur. Atatürk devriminin ideolojisi ve Türk ulusunun çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için benimsenen bir düşünce dizgesidir. Cumhuriyet hukukunun esin kaynağı, Türk devriminin temel direğidir. Bu temelin sarsılması, cumhuriyet yasalarının, cumhuriyet kuruluşlarının boşlukta kalması demektir. Ne var ki Adalet ve Kalkınma Partisi, öteden beri “Devlet laik olur, insan laik olmaz” türküsünü söylemektedir. Bu arada “Müslümanlıkla laikliğin bir arada olamayacağını” da gündeme getirmiştir. Hiç kuşkusuz bu düşünce yandaşlarının tümü, laikliğin ne olduğunu bilmeyen din sömürücüleri ve din devleti özlemcileridir. Bir din devleti özlemcisi olan AKP, “Türkiye Cumhuriyeti... demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” biçimindeki değiştirilmesi olanaksız ikinci maddeye dokunmayacağını söylemiştir. Ama 24. maddede yer alan laikliğin tanımını yeniden yapmak suretiyle, onu sulandırmaya çalışmaktadır. Bu, hukuk hilesinden başka bir şey değildir. Ayrıca türbanı da üniversitelerde serbest bırakmak düşüncesindedir. Bundan önceki iktidarlar nasıl anayasa ile yapamayacakları değişiklikleri Milli Eğitim Temel Yasası’nı değiştirerek, Öğretim Birliği’ni delik deşik etmek suretiyle imam hatip okullarını akıl almaz biçimde çoğaltabildilerse, şimdi de AKP iktidarı, istediği değişiklikleri anayasanın değiştirilebilir maddelerine serpiştirmek suretiyle, hukuksal bir aldatmacayla amacına ulaşmak istemektedir. Ayrıca siyasal iktidar, Türk mahkemelerinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ülkemizdeki türban yasağını laiklik ilkesine dayandırdığını da görmezlikten gelmektedir.. Bunların yanında yapılacak yeni anayasanın renksiz olacağı söylenmektedir. Oysa dünyadaki tüm anayasaların bir rengi ve ideolojisi vardır. Rengi olmayan bir anayasa yoktur. Bugüne değin çıkarılan tüm anayasalara renk veren Atatürk ilkeleri ve ideolojisidir. Şimdi ise AKP iktidarı Atatürk sözcüğünü ve Atatürk’ün getirdiği laiklik uygulamasını değiştirmeye çalışmaktadır. Özgürlüğün ne olduğu henüz bilinmeyen dönemlerde Paskal din adına, Montaigne ahlak adına, Molière ise hem din hem ahlak adına aforoz edilmiştir. Bugün Atatürk ve Atatürkçü düşünce neyin adına aforoz edilmek istenmektedir, belli değildir. Atatürk’ü yok etmek isteyen bu zavallılar bilmezler ki, Atatürk’ü “ölüm bile öldürememiştir”. Belirsizlik içinde bocalamakta ve yağmur dualarıyla ülkeyi yönetmeye çalışmaktadırlar. Yağmur duacılarının başında bulunan Tayyip Erdoğan’la nereye kadar gidileceği de kuşkuludur. Çünkü şıhların, mollaların ve tarikat şeyhlerinin dualarıyla bir yere gidilemez. İsa’nın eşeğini Mekke’ye de götürseler, döndüğü zaman yine eşek olarak dönecektir. Dünya yüzünde şimdiye değin bir eşeğin Mekke’den insan olarak döndüğü görülmemiştir. AKP iktidarının ideolojiden korktuğu anlaşılmaktadır. Oysa ideoloji, korkulacak bir düşünce biçimi değildir. Atatürkçü laiklik de bir ideoloji olarak Türk Devleti’nin onsuz olmaz ilkesi, Türk devriminin temel taşıdır. 1952 yılında La Haye’de toplanan bir siyasal kongrede, ideolojiler, “bir düşünler ve inançlar, ya da inanç haline gelmiş düşünceler bütünü” olarak tanımlanmıştır. İdeal ile ideoloji arasında büyük fark vardır. Ulusal Savaş, idealist kişilerin çabalarıyla kazanılmıştır. Savaş yıllarında Türk ulusu için bir ideolojiden çok, bir ideal söz konusudur. Çünkü o yıllarda ilk ve en yüce amaç, vatanın kurtarılmasıdır. Bilim nasıl ilk kuşkudan doğduysa, “bir kitlenin, bir topluluğun kaderi önünde fışkıran ilk acıdan da ideal doğmuştur”. Özgür düşünceyi kısıtlayan boş inançlar, kör inanç haline gelmiş dinsel kurallar vardır. Ülkeyi yıllar yılı geri bırakan din bezirgânları, din sömürücüleri vardır. Bu nedenle Türk ulusunu bu gericilerden kurtarmak, tam bağımsız ve uygar bir toplum haline getirmek için gerçekçi bir ideolojiye gereksinim vardır. İdealin metafizik bir yanı olmasına karşın, ideolojide böyle metafizik yan yoktur. Ve ideoloji, sözlük anlamı ile “Belirli bir düşüncenin siyasal bir amaca ulaşma aracı olarak kullanılmasıdır”. Siyasal iktidar, laikliği örselemekle yetinmemekte, yepyeni bir anayasa yapmak amacıyla onu zedeleyerek tanınmaz hale getirmeye de çalışmaktadır. Hemen belirtelim ki yeni bir anayasa yapmak kurulmuş iktidarların değil, kurucu iktidarların görevidir. Bu nedenle 22 Temmuz seçimlerinden sonra oluşturulan Meclis, sivil ve renksiz bir anayasa yapamaz. Çünkü Türk ulusu tarafından kendisine böyle bir yetki verilmemiştir. Yepyeni bir anayasayı, ancak böyle bir yetkiyle donatılmış “Kurucu Meclis” yapabilir. Hele laik sistemle yıllar yılı çatışmış bir iktidarın, yeni bir anayasa yapmaya kalkışması eşyanın doğasına da aykırıdır. Laiklik, evrensel bir kavramdır. Çağdaşlık ve uygarlıktır. Türk ulusunu ümmet anlayışından ulus anlayışına geçiren bir düşüncedir. Ve Türk devrimi açısından bir ideolojidir. Türk ulusunun çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için benimsenen bir davranış biçimidir. Tayyip Erdoğan son konuşmalarıyla okullarda türbanlı kızlarla türbansızların birlikte okuyacağından söz etmektedir. Ayrıca “ülkede öyle konular gündeme gelecek ki, artık bu konuları sahibine götüreceğiz. Bu konuların sahibi millettir. Konuları millet çözecek. Buna alışmamız lazım” biçiminde konuşmak suretiyle yeni anayasada halkoylamasının genişletileceğini gündeme getirmektedir. Oysa demokrasilerde her şey halkoyuna sunulamaz. Bunun kuralları anayasalarda yer alır. Çağdaşlık ve uygarlık nasıl halkoyuna sunulamazsa, laiklik de oy sorunu yapılamaz. Bu nedenle halkoyuna sunulamayacak olan laiklik ilkesine dayandırılan türban yasağı da halkoylamasına götürülemez. si. Bu da pek çok sorunu birlikte getirdi. Din ile dünya yaşamı birlikte yaşatılmak istendiğinde bakınız tarihten bu yana neler ile karşılaşmışız: Aforozlar, engizisyon mahkemeleri, işkenceler, falakalar, din savaşları ve günümüzde demokrasiyi bile tehdit eden saldırılar. Din, dünya işlerine karıştığında Demokles’in kılıcı gibi tepemizde. İnsanoğlu yarattığı canavarın esiri olmuş durumda... D eğerli Atabek hocamızın hafta başı yazısında Irwin Yalom’dan esinlenerek yazdığı ‘Din ve Psikiyatri’ konulu yazısından esinlenerek bu başlığı koydum. Tarihten bu yana dininsan ilişkileri nasıl oluştu. Düşündüm.. yazmak istedim. Varoluşumuza dair kaygılarımızdan dolayı insanların din ile iç içe girdiğini, girdikçe de çıkamadıklarını görüyoruz. Rahatlamak için sı Din ve İnsan Prof. Dr. Nail YILMAZ ğınma olarak görüyorlar dini. Sadece bu özelliği ile algılansa bence sakıncası da yok. Hatta din: Mutlu olmak için.. özgür olmak için.. yalnızlığı yenmek için.. yaşamın gerçek anlamını anlamak için.. algılanabilir. Ancak bu böyle mi? İnsanın varoluşu ile Cerrahpaşa Tıp Fak. Öğ. Üyesi dinler tarihi arasında mil tirdiği kaos ve peygamyonlarca yıllık fark var. berler. Onlarla birlikte Hele hele kitaplı peygam veya onların kendilerini berler ile varoluş tarihi anlatamamaları ve yanlış miz arasında çok daha anlaşılmaları ile yeni kauzun yıl farkları var. Pey oslar. gamberlerden önce inDinin insanların yasanlar neler yapıyorlar şam felsefeleri üzerine dı. Dine ihtiyaçları yok etkileri.. veya dinin inmuydu? sanların inancı olmakCahiliye devri dediği tan çıkıp dünya yaşamımiz devirler. Onların ge na engel olur hale gelme CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear