24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 EKİM 2007 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ küresel sermaye baronları “yeni dünya düzeni” görüşünü benimsedi. Bu görüş küresel sermayenin küresel egemenliğinin tam olarak sağlanmasından başka bir anlam taşımıyordu. Bu süreçte dünya hızlı bir dönüşüm içine girdi. 20. yüzyıl boyunca yaşanmış olan deneyimler bir anda yok sayıldı. Modernizm, yerini artık postmodernizme bırakıyordu. Bilimin yerini din, aklın yerini mistisizm almaya başladı. Toplumsal, siyasal ve ekonomik gelişmeler teolojik yaklaşımlar ile açıklanır oldu. Laisizm çağdışı, dinsel yasaklar özgürlük kabul edildi. Küreselleşmenin desteklediği yerelleşme, dini ve etnik ayrımcılığı körüklerken dünyanın Müslüman coğrafyası 21. yüzyıla İslamlaştırma kıskacında girdi. ABD’nin Soğuk Savaş döneminde uygulamaya koyduğu ve Sovyet Birliği’ni, “İslamlaştırılmış ülkeler ile kuşatmayı” öngören “Yeşil Kuşak” projesi yeniden gözden geçirildi. “Ilımlı İslam” kavramı gündeme taşındı. Küresel sermaye baronları, İslam ülkelerinin bulunduğu coğrafyadaki enerji kaynaklarını, enerji hatlarını ve küresel ticaretin stratejik noktalarını denetim altına alabilmek için, İslamlaştırma/dinselleştirme politikalarını yoğun biçimde uygulamaya başladılar. Amaç, Ilımlı İslam ile uyuşturulacak toplumların denetiminin tamamen küresel sermayenin eline geçmesiydi. Radikal İslam tehdidi, Ilımlı İslamın yerleştirilmesi için gerekçe olarak gösteriliyordu. Oysa radikal İslamın ortaya çıkmasında en büyük pay, yine bu tehdidi gerekçe gösterip önce Afganistan’ı sonra da Irak’ı işgal eden ABD’nindi. 20. yüzyılda Kemalist devrimi örnek alan birçok ülke şimdi, ABD’nin yoğun İslamlaştırma politikasıyla karşı karşıya… Fas’tan başlayıp, Cezayir, Tunus, Mısır, Türkiye üzerinden Malezya, Endonezya ve Pakistan’a uzanan eksendeki ülkelerde toplumlar küresel baskı altında dinselleştiriliyor, dönüştürülüyor. Bu yazı dizisinde, bir zamanlar Kemalist devrimi örnek almış ülkelerin nasıl İslamlaştırılma kıskacına alındığını, hangi deneyimlerden geçtiğini, toplumlarının Ilımlı İslam bağlamında nasıl dinselleştirildiğini ortaya koyarken Türkiye’nin önündeki tehditlere de dikkat çekmeye çalışacağız. 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT BAŞLARKEN ‘Ankara’nın Kızgınlığı Çabuk Geçer’ Amerikan Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin 1915 Ermeni soykırımını tanıyan kararının 21’e karşı 27 oyla kabul edilmesi için yapılan tartışmaların iki tarafında da ABD’nin siyasi çıkar kaygılarının etkisi ve ağırlığı egemendi... Kararın aleyhinde konuşan Temsilciler Meclisi üyeleri de bu kararın çıkmasını engellemek isteyen Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı mensupları da, Irak’ta konuşlanan askerlerin güvenliği ve geleceğini, İncirlik Üssü’ndeki çıkarları, Türkiye üzerinden gelen akaryakıt ve öteki lojistik desteğin zarar görüp görmeyeceğinin çok iyi hesap edilmesini istiyorlar. Ötekiler, yani tasarı lehinde konuşup oy verecek olanlar? Onların gerekçelerini en somut olarak anlatan Kaliforniya’nın Demokrat Partili Üyesi Brad Sherman oluyor. “Merak etmeyin, Ankara kızgınlığını birkaç gün ifade eder. Sonra geçer” diyor. Ve bizi, bizlerden çok daha iyi tanıyıp bildiğini de ortaya koyuyor. Brad Sherman’ın haksız çıkması için, bu oylama kabul edilirse Türkiye gibi stratejik bir müttefikin Irak’ta bulunan binlerce ABD askeri ve teknisyenine açık tuttuğu geri çekilme kapılarını kapatması ve lojistik destek trafiğini durdurması için Ankara’nın düğmeye basması gerekecekti. Oysa Ankara, bundan önceki “sözde soykırım” girişimlerini üstlenen ülkelere karşı izlediği o geçici tepki politikasının aynısını Washington’a karşı da uygulayacak. Öncelikle Cumhurbaşkanı’nın, TBMM Başkanı ve Başbakan’ın, Dışişleri Bakanlığı’nın üzüntü belirten birkaç demeci. Ardından da o bilinen yorumlar: “ABD Temsilciler Meclisi’nin Dış İlişkiler Komitesi’nin aldığı kararın Meclis Genel Kurulu’ndan geçmesini engellemek için girişimlerimizi sürdüreceğimiz, Musevi lobisiyle görüşmeleri arttıracağımız, işadamlarımızdan oluşan heyetlerin ABD’ye giderek eşdeğer kuruluşlarla görüşmeleri vb...” Soğuk savaş sonrası dengelerini yeniden oluşturmaya çalışan dünya, kendisini birdenbire yoğun bir dinselleşme akımı içinde buldu. ABD, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından, dünyanın tek süper gücü haline geldi; Malezya Malezya Fas ABD’nin hedefinde Fas’tan Endonezya’ya kadar olan Müslüman coğrafya var Y eşil Kuşak’tan ılımlı İslama… BAHADIR SELİM DİLEK Muhatap makam Kamuoyumuz, 1915’te Osmanlı İmparatorluğu’nun “çöküş dönemi”nde ve bir savaş içerisinde olduğu ileri sürülen olayların dış dünyadaki tepkileri yüzünden her yıl kaçıncı defa kızgınlık seanslarıyla karşılaşırken öte yandan bugün elimizde kalan ve adına “anayurdumuz” dediğimiz coğrafyamızı parçalamak isteyenlerle bir ölüm kalım savaşı sürdürüyoruz. PKK’nin taşeronluğunda yirmi yıldır sürdürülen bu savaşın Irak üzerinde büyük devletlerin ve özellikle ABD’nin oynadığı oyunlarla aynı çizgi üzerinde yürütüldüğünü bilmeyenimiz var mı? Son 13+2 şehit olayı, Kuzey Irak’ta üslenen ve ya stratejik müttefikimiz; ya da AB’li ve NATO’lu dostlarımızın silah, cephane, para desteğiyle beslenen teröristlere karşı meşru savunma hakkımızı kullanmak için önce sınır ötesi harekât, ardından da gerekirse Kuzey Irak’ın içlerine uzanacak operasyonlar düzenlenmesi zorunluluğu gündeme geldi. TSK bunu en az bir yıldan bu yana üst üste yineleyerek politik karar alacak olan hükümete duyuruyor, ama ne yazık ki muhatap makam ‘kös dinliyor’du. O ardı ardına toprağa verilen tabutların çevresinden doğan toplum tepkisi, muhatap makamı harekete geçirir gibi oldu. Başkalarının askere, harekete geçmesi için “yeşil ışık” olarak nitelendirdiği “tezkere” girişimi için ben ihtiyatlı bir tavır ile “sarı ışık”tan söz ederken asla savaş kışkırtıcılığına soyunmayı düşünmedim. Arkamda bir Kıbrıs Barış Harekâtı deneyimi olduğu için, bu tür kararların nasıl alınacağını da tecrübeyle bilerek öyle yazdım. Nitekim, Dışişleri Bakanlığı’nda, anayasamızın yurtdışına silahlı birlik gönderilmesiyle ilgili hükümleri uyarınca hazırlanacak tezkere için kırk sekiz saatlik bir çalışma süresi gerektiği görüldü. Daha sonra da tezkere TBMM’ye gönderilmek üzere Başbakanlık’a geldi. Başbakan ise bir bayram tatili için başkenti bırakıp İstanbul’a! Zaten demeçlerine, açıklamalarına bakarsak TBMM’de görüşülecek olan tezkere sonunda, harekât yetkisinin verileceği TSK’nin, operasyonların zaman, şümul ve kapsamını da belirleyeceği gibi kördüğüm içinde kalan bir düşünce jimnastiği içinde olduğunu anlıyoruz Başbakan’ın. Genelkurmay Başkanı değil miydi, siyasi otoriteden, bir sınır ötesi harekâtta bile askerlerimizin önüne çıkacak peşmerge ya da başka bir yabancı ülkenin askeri karşısında nasıl davranacağı konusunda açık direktif isteyen? Başbakan ve AKP iktidarı, bu sorunların ve soruların yanıtlarını, “ilgilisine” biçiminde bir dipnotu ile dosyalamış bayram tatili ile 21 Ekim referandumuna “evet” oyu toplamayı birincil görev görüyor. Bu nedenledir ki ABD’li Temsilciler Meclisi üyesi bir kez daha haklı çıkıyor ve Ankara’nın terör olayları karşısındaki kızgınlığının da tavsama moduna aktarılmak istendiği anlaşılıyor. * Bayramı sağlıkla geçirmeniz dileği ile... nin ılımlı İslam projesi açısından Türkiye’deki 22 Temmuz seçimleri büyük önem taşıyordu. AKP seçimlerden yüzde 46.7 oy oranı ile çıkarken Washington yönetimindeki yeni muhafazakâr sıfatlı bürokratlar, ılımlı İslam projesinin yürümekte olduğunu görmekten memnun olmuşlardı. Seçimlerin ardından, Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçildi. “First Lady” Hayrünnisa Gül ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez siyasi İslamın simgesi olan türban Çankaya Köşkü’ne çıkmıştı. Ardından, yeni anayasa taslağı gündeme damgasını vurdu. Tartışmaların odak noktasında yine türban vardı. ABD diplomasisinin önde gelen isimlerinden Richard Holbrooke’un, ılımlı İslam bağlamında Malezya konusunu gündeme taşımasının ardından tartışmalar, ABD’nin ılımlı İslam projesindeki ülkeler üzerinde yoğunlaştı. Çünkü Malezya ile birlikte Türkiye de bu ülkeler arasındaydı. Peki, bu proje içinde başka hangi ülkeler yer alıyordu? Bu sorunun yanıtını vermeden önce, ABD’nin soğuk savaş dönemindeki yeşil kuşak projesinden, ılımlı İslam veya siyasal İslam yaklaşımına nasıl geçtiğine kısaca bir göz atmakta yarar var. Aslında dünya İslamlaştırma süreci ile yeni tanışmıyordu. ABD, daha soğuk savaş döneminde SSCB’ye karşı geliştirdiği yeşil kuşak projesiyle, radikal ya da ılımlı olduğuna bakılmaksızın her İslami harekete, “antikomünist” olmak koşuluyla sınırsız destek vermişti. Bu yaklaşımla Washington yönetimi, 20. yüzyıl içinde yaşanan sosyalist ve antiemperyalist deneyimlere bağlı olarak laikleşen, dinselleşmeden, dogmalardan uzaklaşan toplumlardaki İslami duyarlılıkları besledi. Beslemekle kalmayıp her türlü yardımı sağladığı gibi örgütledi. Anti Amerikancı oluşumlara karşı kış ABD’ kırttı. Afganistan ve Pakistan’da olduğu gibi birçok ülkede siyasal İslamcıların eline silah vermekten çekinmedi. Pakistan’da yetiştirdiği Afgan mültecileri Sovyet askerlerine karşı savaştırdı. Zaten İslami geleneğe bağlı olan Afgan mültecilerin radikalleşmesine zemin hazırladı. Aslında ABD’nin 2001 yılında Afganistan’a müdahale etmek için gerekçe gösterdiği El Kaide, ABD Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA’nin Pakistan’da yetiştir menliğini pekiştirmek için gerekli önlemleri almaya başladı. Önce Afganistan’ı sonra da Irak’ı işgal etti. Afganistan’da NATO’yu devreye soktuktan sonra elini rahatlattı. ABD, bu yeniden yapılanma içinde dünya sorunlarını kendisi gibi algılayan, bu sorunlara kendisi gibi yaklaşan ve kendisi gibi çözüm yollarına inanan ülkeler ile küresel alanda stratejik ortaklıklar, bölgesel alanda ise koalisyonlar kurdu. Dünya kamuoyuna da Büyük Ortadoğu Projesi’ni Hayrünnisa Gül. Abdullah Gül. Condoleezza Rice. Fethullah Gülen. diği Afgan mültecilerle oluşturduğu bir örgüttü. Washington yönetimi, onları bir soğuk savaş gücü olarak hazırladı ve iç savaş aygıtı olarak şekillendirdi. Gerilla savaşı konusunda uzmanlaşmalarını sağladı. Ancak soğuk savaşın bitmesiyle, ABD’nin kendi eliyle oluşturduğu radikal İslam, yine kendini vurdu. 11 Eylül 2001’de dünya kapitalizminin simgesi olan İkiz Kuleler hedef seçilmişti. El Kaide, ABD’nin küresel egemenliğini pekiştirmesi için “gerekçe” hazırlamıştı. Siyasal İslam gündemde… Washington yönetimi bu gerekçeleri kullanmada hiç zaman yitirmedi. Küreselleşme bağlamında dünya ege (BOP) açıkladı. Aslında BOP, yeşil kuşak projesinin ardından uygulamaya konulan Ilımlı İslam stratejisinin, Ortadoğu özelindeki uygulama biçimiydi. Yeni muhafazakâr sıfatlı ABD yönetimindeki bürokratlar, Irak işgaline, Ortadoğu’daki neoklasik sömürgecilik girişimine “kılıf” hazırlamak istiyordu. Tehdit, ABD’nin bizzat kendisinin yarattığı “radikal İslam”, panzehiri ise “ılımlı İslam” ya da “siyasi İslam”dı. Bu proje çerçevesinde ise “ılımlı İslam” politikasının uygulandığı müttefik bir ülkenin, İslam dünyasına örnek olacağı düşünüldü. Bu ülke Türkiye’ydi. Laik, demokratik sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye, ılımlı İslam ülkesi ne dönüştürülecek ve Müslüman ülkeler için örnek oluşturacaktı. Peki ABD için ılımlı İslam ne anlama geliyordu? Yeni muhafazakâr sıfatlı stratejistlerin belirlediği tanıma göre ılımlı İslam, “Batılı değerlerle uyumlu, siyasal olarak ABD’nin gereksinimlerine göre düzenlenmiş, özellikle İslam coğrafyasında sınırların yeniden çizildiği ve sonuçta da bu coğrafyadaki ülkelerin rejimlerin de bu amaca uygun olarak değiştirilmesinin öngörüldüğü BOP’un kavramsal çerçevesi” anlamını taşıyordu. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, BOP içinde yer alan 22 ülkede rejimlerin ve sınırların değiştirileceğini açıkladı. Yani, siyasi İslam, hedefine koyduğu ülkelerin rejimlerinin yanı sıra ülkesel bütünlüklerini de kendi çıkarına göre değiştirecekti. Irak’ta olduğu gibi... Ancak belki de en önemli nokta, Rice’ın sözünü ettiği 22 ülke arasında Türkiye’nin de yer almasıydı. Washington yöntiminin uygulamaya koyduğu bu strateji Türkiye açısından, AKP iktidarının güçlenmesi, Fethullah Gülen cemaatinin etkinliğinin artması, tarikatların sistem içine girmesi olarak kendisini gösterdi. Ancak kurgulanan strateji gereği, Ilımlı İslam için desteklenen siyasi projenin (Türkiye için AKP iktidarı), ülkenin veya bölgenin tarihsel ve kültürel ortamından destek alması gerekiyordu. Sadece politik yapılar, İslamlaştırma/ dinselleştirme bağlamında ABD’li stratejistlerin beklentilerini karşılamıyordu. İslami/dini bir kanı önderi gerekiyordu. Toplumun ılımlı İslama doğru dönüştürülmesi için bu mutlaka gerekliydi. Türkiye örneğinde Gülen cemaati öne çıkarıldı. Büyük medya kuruluşları, güçlü mali yapıyla desteklendi. Genç kuşaklar ılımlı İslam “tornasından” geçirildi. Siyasi İslam projesi ve cemaat anlayışının şekillendirdiği kültürel yapı, dinler arası diyalog gibi küresel mistik yaklaşımlarla harmanlanınca ortaya ılımlı İslamın felsefi altyapısı da çıkmış oluyordu. Fas’tan Malezya’ya... ürkiye’nin örnek gösterildiği ülkeler aslında BOP coğrafyasındaki ülkelerdi. Ancak, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu kapsıyor gibi görünen bu projenin hedefinde Malezya, Endonezya ve Pakistan’a kadar uzanan bir eksen vardı. Peki, BOP ABD açısından neyi öngörüyordu? Siyasi olarak; bölge ülkelerindeki rejimlerin ve yönetimlerin daha demokratik nitelikler kazanması, uluslararası sistem ile bütünleşme niyeti sergilemeleri ve ABD’nin oluşturduğu küresel ve bölgesel ortaklıklar içinde yer almaları, Güvenlik açısından; küresel sisteme yönelik olarak bu coğrafyadan kaynaklanan tehditler ile her türlü aktif mücadelenin verilmesi ve küresel ve bölgesel askeri konuşlanmanın buna göre düzenlenmesi, yani söz konusu bölgelerde ABD askeri varlığının bulunması, Ekonomi açısından; bölge ülkelerinde ekonomik kalkınmanın sağlanması, enerji gelirlerine bağımlılığın azaltılması, halkın refah düzeyinin artırılması ve bu ülkelerden oluşacak talebin küresel talebe katkı sağlaması, Ticari açıdan; bölgede oluşturulacak Ortadoğu Serbest Ticaret Girişimi (MEFTI, Middle East Free Trade Initiative) ile ABD ve bölge ülkeleri arasında karşılıklı ticari bağımlılık oluşturulması ve ticaretin genişletilmesi, Enerji açısından; bölge enerji rezervlerinin, üretim alanlarının ve taşıma yollarının güvenliğinin sağlanması ve enerji arzının ve fiyat istikrarının sürdürülmesidir. BOP’un siyasi yaklaşımında ise şu görüşler ortaya atıldı: Bölge ülkelerinde demokratik yapılara geçilmeli, serbest ve hür seçimler için ortam hazırlanmalıdır. Otoriter rejimler zamanla ortadan kalkmalı, monarşik iktidarlar siyasi otoritelerini azaltmalı ve paylaşmalıdır. Uluslararası hukuk standartlarına uyum artırılmalı ve dine dayalı hukuk düzenlemeleri azaltılmalıdır. T İslam ile demokratik yönetim arasında uyum sağlanmalı ve birbirinin alternatifi olmaktan çıkarılmalıdır. Kadın erkek eşitliği sağlanmalı, kadının konumu iyileştirilmelidir. Eğitim, okullaşma, bilgi teknolojileri kullanımı hızla yoğunlaştırılmalı, özellikle kız çocuklarının okullaşması artırılmalıdır. ABD BOP içinde siyasi girişimi, Ortadoğu Ortaklık Girişimi (MEPI, Middle East Partnership Initiative) adı altında sunmaktadır. ABD’nin, MEPI’ye taraf olacak bölge ülkelerinden bazı siyasi şartları bulunmaktadır. ABD’nin bölge politikaları ile uyumlu olmak bunların başında gelmektedir. ABD’nin bölge ülkeleri ile MEPI içinde oluşturacağı siyasi birliktelik global yeniden yapılanma mimarisinin ilk önemli eklemini oluşturacaktır. Bölge ülkeleri ile uzun vadeli ve kalıcı bölgesel siyasi koalisyon kurulması hedeflenmektedir. Bu birliktelik ve koalisyon muhtemel diğer bölge ve ülkeler ile karşıtlık içinde olacaktır. Türkiye, BOP’un siyasi ayağında ABD için özellikle İslamdemokrasi evliliğinde bir referans ülke ve yine önemli bir referans ve kaynak ülke konumundadır. ABD açısından Türkiye, BOP’un siyasi ayağında vazgeçilmez ve alternatifsiz bölgesel siyasi ortak konumundadır. İşte bu hedefler açık ve net olarak ABD’nin tek süper güç olarak varlığını devam ettirmesini isteyen küresel sermaye baronlarının çıkarlarına hizmet edecek yeni bir yapıya işaret ediyordu. Sonuçta bu hedefler bağlamında, Fas, Cezayir, Tunus, Mısır, Ürdün, Irak, Malezya, Endonezya, Pakistan dönüştürülmeye, dinselleştirilmeye başlandı. Her ülke farklı dinamiklerle ama aynı proje çerçevesinde siyasi İslam ile tanıştı. Siyaset ve toplum dinselleştirilerek, ABD’nin küresel çıkarlarına uygun hale getirildi. Faks: 0 216 302 82 08 obirgit?ekolay.net Bahçeşehir Koleji’nden bir ilk ? İstanbul Haber Servisi Türkiye’de ilk defa yeni eğitim öğretim yılında Bahçeşehir Koleji ve Uğur Dershaneleri’nde “Kişiye Özgü Öğretim Modeli” programı uygulanacak. Kişiye Özgü Öğretim Modeli, her öğrencinin öğrenebildiği ancak herkesin farklı şekillerde öğrendiği gerçeğinden yola çıkılarak hazırlandı. Üç adımdan oluşan eğitim modelinin ilk adımı “Kişisel Öğrenme Stili Testi”, ikinci adımı “Öğrenmeyi Değerlendirme”, üçüncü adımı ise “Öğrenmenin Pekiştirilmesi” oluşturuyor. Bilişim kurultayı başlıyor ? İstanbul Haber Servisi “Bilişim toplumunun ışığını tüm Türkiye’ye yaymak” sloganıyla yola çıkan “Bilişim’07 24. Bilişim Kurultayı, 1416 Kasım tarihlerinde yapılacak. Türkiye Bilişim Derneği’nce (TBD) Ankara Sheraton Kongre Merkezi’nde düzenlenecek olan kurultay, geleceğe yönelik öneriler ve yapılması gerekenleri bilişim paydaşlarının toplumsal sorumluluk anlayışıyla ele alarak ortak akılla birlikte ufkun ötesine bakabilme amacını taşıyor. Bu seneki sloganı “Ufkun Ötesi” olan kurultaya 10 binin üzerinde katılım bekleniyor. YARIN: İlk AKP deneyimi Fas’ta... CUMHURİYET 07 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear