02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
26 OCAK 2007 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ Dönemin Hatay Milletvekili Sökmenoğlu, Özal Köşk’e çıkınca istifa etti ve on yıl Meclis’e dönemedi 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Tek başına sinei millet YP Hatay Milletvekili Murat Sökmenoğlu 1989’da “Özal Çankaya’ya çıkarsa sinei millete dönerim” dedi. Erdal İnönü ve Süleyman Demirel, sinei millete yanaşmadı. Demirel, “Çankaya sakinini tanımıyoruz, indiririz” dedi. Özal Çankaya’ya çıkınca, Sökmenoğlu tek başına sinei millete döndü. Tekrar Meclis’e dönebilmesi 10 yıllık bir mücadeleyi gerektirdi. İsmail Cem’in 35 Yıl Gizlediğim Özelliği Teşvikiye Camisi’nin avlusundaki musalla taşının üstünde duran tabuttaki cenaze için hoca efendi bugün “Merhumu nasıl bilirdiniz” diye soracak. Cemaatin, o bir ağızdan vereceği yanıta kuşkusuz ben de katılacağım. Ama benim, İsmail Cem’in arkasından yapmam gereken bir başka şahadet daha var. Onu bu sütunda yerine getirmezsem, sadece İsmail’e değil; maalesef aramızdan ayrılmış, üç eski arkadaşıma da haksızlık yapmış olacağım. Önce o üç rahmetli arkadaşımın adlarını yazarak başlayayım. Aziz Bülent Ecevit. Sevgili dostlarım Doğan Kasaroğlu ile Muammer Yaşar Bostancıoğlu. Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki CHPMSP hükümeti kurulduğu zaman TRT, 12 Mart muhtırasını bu kuruma tebliğ etme görevini de üstlenmiş olan bir “emekli” korgeneral tarafından yönetiliyordu. 1961 Anayasası’na göre özerklik güvencesi altında kurulmuş olan Devlet Radyo ve Televizyonu,12 Mart’tan sonra bu hükümlerin değiştirilmesi ile adeta siyasi iktidarların propaganda borusu haline gelmişti. TRT’ye yeni bir genel müdür bulmak; ama bunun için de koalisyon ortağımız ile anlaşmak, haftalar aldı. Ecevit, genç gazeteci İsmail Cem’i, MSP lideri Erbakan’a onaylatmak için hayli zorlandı. İstanbul’da bulunduğum bir gün, beni telefonla arayarak, o oluru aldığını, İsmail’le konuşarak görevi kabul etmesini sağlamamı istedi. Ardından da yeni genel müdürün atanma işlemlerini tamamlamak için hemen Ankara’ya dönmemi. D AHMET ÖZAL: Cumhurbaşkanı en az yüzde 51’i temsil etmeli Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın oğlu Ahmet Özal, zaman zaman aktif siyasette de yer aldı. Ahmet Özal, “Nasıl bir cumhurbaşkanı” sorusunu yanıtlarken şu görüşleri dile getirdi: “Öncelikle cumhurbaşkanı, Cumhuriyeti ve devleti şahsında temsil eden kişidir. Başbakan ise hükümeti şahsında temsil eder. Cumhurbaşkanı olmak için üniversite mezunu ve 40 yaşını doldurmanın yeterli olmasını yazan anayasa maddesi sadece eşitlik kavramını temsil eder. Bu, bir cumhurbaşkanı olmaya kesinlikle yeterli olamaz. Milletvekili olmak için ilkokulu bitirmek anayasaya göre yeterlidir ama çoğunluğu gençlerden oluşan bu ülkeyi ve gelişen dünyayı temsil ve ilzam edebilir mi, hayır. İngiltere’nin anayasası yoktur. 1299 Magna Carta, anayasa gibi kabul edilir. Zaten devletler anayasa ile idare edilmez, kanunlarla idare edilir. Çünkü zaman değiştikçe, insanlar ve devletlerin ihtiyaçları ve dolayısı ile şartlar değişir ve bununla beraber kanunlar değişir. Ama anayasalar değişmez, anayasalar basit ve kısa olmalıdır. Ve sadece temel prensipleri, insan hakları ve eşitlikleri hedef alır.” Babası için “alışamadım”, “indireceğiz” tartışmaları eksik olmayan Ahmet Özal, bu itirazların engellenmesi için “cumhurbaşkanının, Türkiye’de yaşayanların en az yüzde 51’inden fazlasını temsil edebilen biri olması gerektiği” görüşünde. Bunun için de anayasa değişikliği yapılarak cumhurbaşkanının halkın oyuyla seçilmesi gerektiğine inanıyor: “İki turlu bir seçimde, kesinlikle 2. turda bir aday muhakkak yüzde 51’den fazla oy alacaktır. O zaman, rahmetli Özal döneminde başlayan, ‘Cumhurbaşkanını tanımam’ diyebilen belde belediye başkanları olmayacaktır. Mesele Özal, Erdoğan veya herhangi birisi değildir. Önemli olan, en yüksek olan Cumhurbaşkanlığı makamının siyasi olarak yıpratılmasını engellemektir. Cumhurbaşkanını seçme görevini halka Ahmet Özal. iade etmek istemeyenler halktan korkanlardır. Görülüyor ki birçok parti şu anda halktan çok korkuyor. Ben şahsen, Özal’ın yaşadığı sıkıntıları başka bir cumhurbaşkanının yaşamasını, Türkiye’nin istikrarı açısından istemiyorum. Dolayısı ile erken seçim yapmak sadece cumhurbaşkanlığı açısından yeterli değildir. Halkın cumhurbaşkanını seçebileceği ortamı iki turlu bir sistemle meydana getirmektir.” Ahmet Özal, Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylığıyla ilgili itirazlar anımsatıldığında “Sayın Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına anayasal olarak herhangi bir engel yoktur. Aday olabilir ve kazanabilir. Cumhurbaşkanı olursa kıyamet mi kopar? Hayır. Ancak doğru veya yanlış, türbanın bir siyasi simge olarak iddia edildiği Türkiye’de, kendisinin bu hassasiyeti dikkate alarak aday olacağını düşünmüyorum. Türban bir siyasi simge midir? Olmasa bile o hale gelmiştir, getirilmiştir” diyor. Ahmet Özal, “Çankaya’da türbanlı first lady”ye itirazlar konusunda da şu görüşleri dile getiriyor: “Cumhurbaşkanı eşi meselesi istisna tutularak, gerek üniversitelerde gerekse kamusal alanda, hiç kimsenin başörtüsüne karşı olmadığını biliyoruz. O zaman Osmanlı’dan bu yana Anadolu kadını belki 35 çeşit değişik başörtüsü kullanmıştır. Ve Cumhuriyetten itibaren de belki 13 çeşit başörtüsü şeklinden birisi veya birkaçı üzerinde mutabakat sağlamalıyız. Laiklik bir kavramdır. Devletler böyle idare edilmelidir. Çünkü özellikle Türkiye gibi bir imparatorluğun bakiyesi olarak her tür etnik, din, mezhebi içinde barındıran Cumhuriyetin kuruluşundaki asli unsurların arasında farklılık olamaz, olmamalıdır. Sonuç olarak evrensel özgürlükler ve insan hakları ve laiklik, her kesimi içinde bütünleştiren ortak paydadır. Herkes için söylüyorum, inatlaşmak ve uzlaşma kültüründen yoksun olmak, sadece tarih sayfalarına utanacağımız yeni sayfalar yazdırır. En azından ben, kendi neslim içerisinde geçmişteki yanlışları tekrarlayarak gelecek nesle utanacağımız çirkin sayfalar bırakmak istemiyorum.” SÜRECEK 8. 89 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde DYPSHP muhalefeti, Özal’ın Çankaya’ya çıkmasını önlemek için arayışlara girdi. Sinei millet formülü de gündeme geldi. DYP Hatay Milletvekili Murat Sökmenoğlu “Özal Çankaya’ya çıkarsa sinei millete dönerim” dedi. Erdal İnönü ve Süleyman Demirel, sinei millete yanaşmadı. Demirel, “Çankaya sakinini tanımıyoruz, indiririz” dedi. Özal Çankaya’ya çıkınca, 31 Ekim 1989 günü Murat Sökmenoğlu tek başına sinei millete döndü. İstifası iki ay sonra geçerlilik kazandı, ancak kendisi bu sürede TBMM’ye uğramadı. Sökmenoğlu’nun “sinei millet”ten çıkıp tekrar Meclis’e dönebilmesi 10 yıllık bir mücadeleyi gerektirdi. Sökmenoğlu, DYP’den ayrılıp MHP saflarına geçtikten sonra, 1999 seçimlerinde yeniden Meclis’e dönebildi. Sökmenoğlu, son seçimlerde MHP barajı aşamadığı için yine milletin “sine”sinde. Sökmenoğlu, sinei millet formülünün bugün de işlerlik kazanması için “grup kararı” gerektiğini vurguluyor: “Bizim olayımızda Erdal İnönü ve Süleyman Demirel’in ‘Meclis’i boşaltırız’ lafı vardı. Tatil sürecinde haziranla ekim arasında milletvekilleri Anadolu’ya yayıldık, Özal’ın bu şartlarda seçilemeyeceğini söyledik. Ama Meclis açıldıktan sonra siyasi konjonktürün buna müsait olmadığını parti büyükleri söylemeye başladı. Ben TBMM’de de kendimi angaje ettim, ama parti büyükleri konjonktürü müsait görmeyince hareketim bireysel kaldı. Tek başıma kalınca şövalye oldum. Bugün de CHP sinei millete giderse sonuç alır. Ancak Baykal’ın taktiği doğru, arkasında millet varsa sinei millet kararı alacak. Sonra grup kararı alınıp uygulanacak.” Sökmenoğlu, “Nasıl bir cumhurbaşkanı” sorusuna da şu yanıtı veriyor: “Devlet umuru görmüş biri olmalı. Buna sahip olamayan milleti kucaklayamaz. Vatandaşını sevecek, azarlamayacak, millet her zaman haklıdır çünkü. Vatandaş kendi sıkıntılarını bir büyüğüne söylemek zorunda. O da partilerüstü olan Cumhurbaşkanlığı makamıdır. Bizim sistemimizde başbakan siyasi partinin lideri oluyor, kendi partisinden olmayanı yaklaştırmıyor, vatandaş da hükümetin derdinden anlamıyor. Her şeyi bir bakanın, başbakanın anlaması gerekiyor. Çankaya başka bir yer. O tepeye çıkan insan günlük politikayla yaşamayacak. Tepeden bakabilecek, mille 19 Yeni genel müdür İsmail Cem, TRT’de genel müdür olarak kısa süre içerisinde önemli ve köklü değişiklikler yapmasını bildi. Yasasında yazılı olmadığı halde, hem o günkü hükümetin anlayışı hem de kendi kişiliği sayesinde TRT, siyasi iktidara karşı özerklik kazanmaya başladı. O günlerde Bakanlar Kurulu, bir dizi önemli ana tüketim malına zam yapmak zorunda kalmıştı. Başbakan Ecevit, yeni hükümetin aldığı bu kararları vatandaşlara anlatmak amacıyla devlet televizyonuyla radyosundan canlı bir konuşma yapmayı düşünmüştü. Basından sorumlu bakan olarak TRT Genel Müdürü’ne, Ecevit’in bu isteğini telefonla ilettim. Genel müdür, İstanbul’da olduğunu, ama Başbakan’a kurumun mikrofonlarını istediği gibi kullanma imkânının verilmesinin doğru olmadığını söyledi. “İstenilirse, bir basın toplantısıyla gerekli açıklamalar yapılır; TRT, Başbakan’ın konuşmasından gerekli gördüğü bölümleri haber bültenlerine alırdı.” Sadece TRT Genel Müdürü’ne, sıkıntısını anlatamayan bir bakan olarak değil; meslektaşı, eski arkadaşı olarak da zor durumda kaldığımı hissettirmemeye çalıştım. Kurumun haber dairesi başkanı olan, gazeteci Doğan Kasaroğlu’nu arayarak Cem ile yaptığım konuşmayı naklettim. Pratik yapılı Kasaroğlu “Aman Sayın Bakanım” dedi, “Üzülmeyin. Genel müdürümüz de gazeteci, ama böylesine önemli bir haberin kamuoyuna Sayın Başbakan tarafından bizim aracılığımız ile duyurulmasının önemini sanırım anlamamıştır.” Sonra ekledi: “Başbakan, açıklamalarını ne zaman yapmayı düşünüyorsa, lütfen bildirin. Ben şimdi gerekli hazırlıklara başlayayım.” İsmail Cem, Başbakan’ın konuşma yapacağını bir oldubitti olarak devlet radyosunun anonslarından duymuştu. Ertesi gün de kendisini bypass eden Haber Dairesi Başkanı Kasaroğlu ile yardımcısı Muammer Yaşar Bostancıoğlu’nu görevlerinden alarak kızağa çekti. Durumu o zaman bütün ayrıntısı ile rahmetli Ecevit’e anlattım. tini kucaklayabilecek bir insana ihtiyaç var. Partisiyle ilişkisini kesecek. Toplumu kesimlere ayırmayacak.” ‘ARINÇ ERDOĞAN’I ZORLAR’ Sökmenoğlu, en güçlü görünen cumhurbaşkanı adayının TBMM Başkanı Bülent Arınç olduğunu vurgularken, “Erdoğan’ı zorlayabilecek, tek aday Arınç” dedi. Ara rejim tartışmalarına da tepki gösteren Sökmenoğlu, “Rejim kaygım yok. Tayyip Bey’in şahsında ara rejimi düşünmek demokrasiye inançsızlıktır. Sandıktan çıkabiliyorsa, kendisini de o makama layık görüyorsa, atanmışlar ona engel olamaz. Bir tek millet mani olabilir. Sivil toplum örgütleri, odaların çağrıları önemli. İşadamları değil, onların çağrısı o kadar önemli de ğil. Türkiye’nin bünyesinde işadamlarıyla bir kopukluk görüyorum. Milletin sesine kulak vermek lazım. Millet ayağa kalkmışsa, Erdoğan zaten cumhurbaşkanı olmaya kalkışmaz” dedi. Sökmenoğlu, Başbakan Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın türbanıyla ilgili itirazlara da katılmıyor: “Türban sorun dersem demokrasiye inancımı yitirmiş olurum. Başbakanının başı kapalı hanımını kabullenen insanın, Çankaya meselesinde aksini söylemesi yanlış olur. Bugün Cumhurbaşkanı Vekili’nin eşinin başı kapalı. Devletle millet arasında bir kopukluk var. Başörtüsünün Çankaya yokuşunda bir engel olduğunu düşünmek demokrasiye inançsızlıktır. Kafa, zihniyet önemlidir. Hanımının başı açık olur, ama kendisinin başının içi karanlık olur.” Ecevit’in anlayışlı tutumu Yüzünü önce bir sıkıntı kapladı. Hemen arkasından “Cem’in bu kararını içimize sindireceğiz. Özerklik konusunda biraz abartılı bir yaptırım da olsa, yeni genel müdürün tutumunu saygıyla karşılamalıyız” dedi. Ve ekledi: “Doğan’la Muammer Yaşar’ın durumları ne olacak?” Bu iki çok başarılı gazeteciyi, kadroları TRT’de kalmak koşuluyla Basın Yayın Genel Müdürlüğü Haber Dairesi Başkanlığı ile başkan yardımcılıklarına getirdiğimi söyledim. İsmail Cem’in TRT Genel Müdürlüğü, CHP–MSP Koalisyonu’nun bozulmasından kısa bir süre sonra, Demirel başkanlığında kurulan 1. Milliyetçi Cephe hükümeti tarafından ne yazık ki noktalandı. ??? Bugün her kesimden insanımızın övgü ile söz ettiği İsmail Cem’in, TRT’de başarı ile sürdürdüğü o 500 günlük genel müdürlüğünden, kendisini göreve getiren Başbakan’a söz hakkı tanımayı içine sindiremeyecek kadar yansız ve tarafsız olduğunu örneklemek için 35 yıl beklemem gerekeceğini, hiç düşünmemiştim. Çankaya Köşkü’nün tarihi ankaya’ya “çıkmak” Ç için Cumhuriyet tarihi boyunca büyük mücadeleler yürütüldü. Rejim krizleri, darbeler yaşandı. Birçok siyasetçinin gönlündeki Çankaya Köşkü, Cumhuriyet tarihinin “yazıldığı” en önemli adreslerden. Ali Baransel, “Bıçak Sırtında” adlı kitabında Çankaya Köşkü’nün tarihini anlatırken, öncelikle “Çankaya” sözcüğünün nereden geldiğini Prof.Dr. Enver Ziya Karal’ın anlatımına dayanarak aktarıyor: “Bir zamanlar bu tepede Ermeni cemaatine ait küçük bir kilise varmış. Arazinin hâkim bir yerine inşa edilmiş bu kiliseden yükselen çan sesleri; o tarihlerde üzüm bağları ve meyve bahçelerinin yer aldığı Gaziosmanpaşa’da, Kavaklıdere’de, Küçükesat’ta, Sıhhiye’de yankılanır; Ulus’taki Kale civarında, küçük bir Anadolu kasabası olan Ankara’dan bile duyulurmuş. İşte o küçücük kiliseden yankılanan çan sesleri nedeniyle, bu tepenin adı Çankaya olarak kalmış.” lan bina, Avusturyalı mimar Clemens Holzmeister tarafından yaptırılmış. Köşk, 1932 yılında tamamlanmış. Mustafa Kemal Atatürk, bu yeni köşkte ilk olarak 6 Haziran 1932 gecesi kalmış. Ancak binanın dekorasyonunun sürmesi üzeriankaya Köşkü’nün tarihi Mustafa Kemal Paşa’nın ne, eski köşkü 1921’de bağ evi durumundaki binaya taşınması ile başlıyor. de zaman zaman kullanmış. Baransel kitabında Çankaya mana kadar kalmakta olduğu 1932 yılının Temmuz ayında Köşkü’nün tarihçesini de şöyle Ankara Garı’ndaki Direksiyon Yalova’ya, ardından da İstanözetliyor: “Çankaya tepesine ya Binası’ndan ayrılarak bu köşke bul’a giden Mustafa Kemal Atapılmış ilk küçük köşk de bir bağ taşınmış. türk, Ankara’ya üç ay sonra, 23 Bina, 1924 yılında Mehmet Ekim günü dönmüş ve o tariheviymiş. Atatürk’ün Ankara’ya gelişinden sonra, bu bağ evi An Vedat Bey tarafından yeniden ten itibaren yeni köşkte oturkara halkı adına, Bulgurluzade düzenlenmiş. Mustafa Kemal’in maya başlamış. lerden satın alınarak Mustafa 1932 yılı Haziran ayına kadar Atatürk’ün ölümünden sonKemal Paşa’ya hediye edilmiş. makam ve konut olarak kullan ra vasiyeti üzerine Çankaya’daİki katlı olan bağ evinin alt ka dığı bu köşk, ünlü içkili yemek ki menkul ve gayrimenkulleri tında mermer bir havuz sohbetlerine de ev sahipliği yap şarta bağlı olarak CHP’ye intibulunuyormuş. Daha sonra ‘Or mış. Demokratik, çağdaş, güç kal etmiş. Köşk ve arazisi, 13 du Köşkü’ adı verilen bu bina, lü bir devletin temelini oluştu Ekim 1949’da, takdir olunan Milli Müdafaa Vekâleti tarafın ran birçok karar bu sohbetler 300 bin lira bedelle Hazine’ce dan tamirat görmüş. Bir jene de olgunlaşıp, sonra uygulama CHP’den satın alınmış. Mevcut ratör konularak elektriğe ka alanı bulmuş. Konut ve makam demirbaş ise kanunla Hazine’ye vuşturulmuş. Binanın oturulur haline getirilen küçük bağ evi za devredilmiş. Bugün müze olarak hale getirilip döşenmesinden man içinde ihtiyaca cevap vere kullanılan eski köşk ise Atasonra 1921 yılı Mart ayı başın meyince, yan taraftaki araziye, türk’ün vasiyeti üzerine bütün da, Mustafa Kemal Paşa o za Pembe Köşk olarak adlandırı mefruşatı ile aynen bırakılmış.” Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net Ç CUMHURİYET 07 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear