28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16 OCAK 2007 SALI 14 KÜLTÜR İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı “Tek Kişilik Düet,”i Emin Olcay sahneye koyuyor AYNA ADNAN BİNYAZAR Buralardan, oralardan... net birlikte veriliyor. Sonu başından belli zorlu bir yaşam savaşından izler... Toplumda Duyarlık Sapması Bilgisayarda iletişim ağının, incenin incesi düzeneklerle kurulduğu biliniyor. Bu kültürün içine doğanlar uyumda zorluk çekmiyorlar, kollu telefonlardan bugünlere gelmiş olanlarda ise her yenilik şaşkınlık yaratıyor. Teknikteki gelişmeler öylesine hızlandı ki, bir şaşkınlığın etkisi sürerken insan başka bir şaşkınlığın sarsıntısını yaşıyor. Hani, masallarda, iyi yürekli dev, saçından iki tel koparıp koruyacağı kişiye verir, “Başın darda kalınca bu kılları birbirine sürt, anında beni karşında bulursun” der; çağımızın ibresi nerdeyse bu iki tel arasında titreşiyor. Toplumlar, ancak duyarlık ibresini dengede tutarak başarıya ulaşabilirler. Çağımızın ibresindeki en küçük bir sapma, toplumsal düzeneği altüst etmeye yetiyor. Küreselleşme olgusu, dengeyi dar alanlardan, geniş alanlara kaydırmıştır. Bir toplumda olanın başka bir toplumda olmaması emperyalist baskılara yol açmakla kalmıyor, baskı altındaki toplumu kişiliksiz kılıyor. Toplumun kişilik bulması, devlet yönetiminden siyasaya, eğitimden yönetsel düzeneğin iyi işlemesine; sanattan edebiyata; ibreyi, belirlenen çizgide titremeden durdurabilmeye bağlı. Bizde denge bozukluğu güncelliğini hep koruduğu için ibre titreşip duruyor. İbrenin titreşe titreşe bir gün iliştirildiği yerden kopacağı kimsenin aklına gelmiyor. ??? Örneği, en yaygın alandan, eğitimden verelim: Ulusal olması gereken eğitimde bu kaçıncı müfredat değişikliği?.. En çok da din öğretimi konusunda... MEB’in, yeniden düzenlenen ilköğretim din kültürü müfredatına göre, “Kuranıkerim’i Tanıyalım” başlıklı ünitede, 4. sınıf öğrencisinden, Kuran’ın kitap haline getirilişiyle ilgili olarak araştırma yapması ve bunu sınıfa sunması istenecekmiş... On bir yaşındaki çocuk, din bilginlerinin bile altından kalkamadığı bir konuyu nasıl araştıracak?.. 5. sınıf öğrencisi de, CD’den izlediği caminin krokisini çizecekmiş... Çizdiği ne işe yarayacak?.. Müfredat bir yönergedir. Çocuğu yapamayacağına değil, yapabileceğine yönlendirir. İlkeler konurken, öğrencinin, yapabildikçe yeni arayışlara gireceği, yapamayacağı karşısında iç küskünlük yaşayacağı ta başta düşünülmelidir. ??? Bunlarla uğraşmak bizi bilimden uzaklaştırıyor. Adımızın, bilim dünyasının hiçbir alanında yer almamasının nedeni bu. Oysa MEB’i bilim ilgilendirir. Onun için, Bakanlığın, din işlerini Diyanet’e bırakıp elini dinden çekmesi gerekir. Gerçek laiklik budur. Bakan, şu soruların yansıttığı sorunları çözüme ulaştıracağına, bunun tam tersi uygulamalarla, okullarda ulusal eğitim yerine dinsel eğitimi kökleştirmeyi amaçlıyor: Deneysel yöntem, bilimin temel ilkesidir. Ülkemizde ana baba parasıyla desteklenen okulların dışında; derslerin laboratuvar deneyleriyle, gözlemlerle işlendiği bir tek okul gösterilebilir mi? Kaç okulda kitaplık var? Okullarda çocukların el becerisini geliştirecek atölye, yaratıcılığını sergileyeceği gösterim alanı bulunuyor mu? ??? Bu boşluğu doldurmak devletiyle, hükümetiyle, aydınıyla, sanatçısıyla, anası babasıyla.. çocuğu yetiştirmek durumunda olan kurumlara, kişilere düşüyor. Düşüyor da, çağdışı uygulamalarla duyarlık ibresi sapmış bir toplumda bu nasıl gerçekleştirilecek?.. adnan@binyazar.com ‘QUARTETT’ Paris’te Odeon Tiyatrosu repertuvarında yer alan ve 20062007 sezonunun iddialı yapıtlarından biri olan Heiner Müller’in “Quartett”i çok iddialı bir kadroyla aylardır kapalı gişe oynuyor. Bu yoğun ilginin başlıca nedenlerinden biri Merteuil rolünde Isabelle Huppert gibi büyük bir oyuncunun yer alması. Valmont rolünde de yine önemli bir İspanyol sanatçıyı izleme şansını yakalıyor seyirci; Ariel Garcia Valdes. Yorum, ışık ve sahne tasarımı da Robert Wilson’a ait olunca ortaya son derecede minimalist ve bir o kadar da göz alıcı, rafine bir yapıt çıkıyor. “Quartett”te Müller, Laclos’un “Tehlikeli İlişkiler” romanından yola çıkmış. İlk bakışta, metinde Markiz (Merteuil) ve Vikont (Valmont) arasındaki hastalıklı ilişki söz konusudur. Yazışmalarında birbirlerine aşklarını anlatmaktan duydukları sadistçe zevk, fantezilerinin sınırsızlığı öne çıkar. Heiner Müller’in bu ilişkiye getirdiği farklı boyut kadın ve erkeğin zaman zaman bakire kız ve sadık eş rollerine bürünmeleri ve birbirlerinin cinsiyetleri içinde adeta cinselliği yok etmeleridir. Bu yüzeyin altında Heiner Müller’in asıl vurguladığı bir dinozorlar neslinin son çırpınışlarıdır. Onların yaşadıkları ortamın dışında soluk almalarının, üremelerinin olanaksızlığını vurgulayan bir bakıştır bu. Yazarın gerçeğidir. Yok olmaya mahkum insanların çöküşlerini adeta mastürbasyon yaparak bekleyişleridir. Ona göre tarih tüm acımasızlığı ile kendini yeniler, ama belli kalıplara uymayan bir yenilemedir bu. “Quartett” Robert Wilson’un sahneyi ışıkla adeta yıkadığı, yine zengin hayvan motiflerine yer verdiği, aksiyonu dikey ve yatay çizgide ve sıra dışı bir tempoda oluşturduğu bir yapım. Micheael Galasso’nun müziği çağdaş bir operayı anımsatacak çarpıcılıkta. Ama, tabii ki “Quartett”i alıp götüren öncelikle Isabelle Huppert. Güzel ve büyüleyici bir Merteuil. Bedenini son derecede ekonomik kullanan ve adeta salt sesi ve gözleriyle oynayan bir sanatçı. İki saat boyunca gösterinin odak noktası, çünkü her şeyden önce güçlü bir yorumcu. Kimi eleştirmenler “Hep aynı Wilson” diyorlar. Belki ama, Isabelle Huppert o aynılığı, oyunculuğu ile kuşkusuz kırıyor ve Odeon’a yer bulmak bir mucize oluyor... 006’yı geride bıraktık ama, ben, geçen 2 sezonun oyunu olan “Tek Kişilik Düet”i yeni görebildim. Galiba bilinçli olarak geciktirdim gitmeyi. Çok yakın bir arkadaşım MS yüzünden ölmüştü ve ben bu hastalığı onunla tanımıştım... Hayata cesaretle asıldı ama, hayat kaydı gitti avuçlarından. EK KİŞİLİK DÜET’ İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı “Tek Kişilik Düet,” 1980’de Tom Kempinski tarafından yazılmış ve aynı yıl Londra’da küçük bir tiyatroda oynanmış. 1986’da ise sinemaya uyarlanmış. Julie Andrews, Alan Bates ve Max Von Sydow, Rupert Everett gibi oyuncular rol almışlar. Yakalanan başarıdan sonra oyuna ilginin artması tabii ki kaçınılmaz. Biz, tiyatro yapıtı olarak, 2006’da Lale Eren’in akıcı çevirisiyle tanıdık “Tek Kişilik Düet”i. Oyunun yazıldığı tarihle 26, film uyarlamasıyla 20 yıllık bir zaman dilimi var Londraİstanbul arasında... Dünya tiyatro repertuvarlarının değişmez seçkileri arasında yer almayan yapıtlar için uzun bir süre sayılır. Bence, “Tek Kişilik Düet” de bu tür bir oyun. Ama, şu da bir gerçek ki, toplum olarak söz konusu hastalığı yeni tanıyor, yeni telaffuz ediyor ve kabulleniyoruz . Tom Kempinski, 42 yaşında MS hastalığından ölen ünlü çellist Jaqueline Du Pre’nin yaşamöyküsünden yola çıkarak yazmış “Tek Kişilik Düet”i. Oyun, hastanın ve doktorunun bir anlamda hesaplaşmaları üzerine odaklanıyor. Hem hastalıkla hem de yaşamla hesaplaşmak gibi bir şey bu. Olayların akışı öncelikle genç kadının penceresinden veriliyor. Ayşen İnci’nin bu rolde sergilediği performansın titiz bir çalışma ve inceleme ürünü olduğunu gözlemlemek zor değil. İnci, sanatını artık icra edemeyecek durumda olan bir virtüözün duygusal inişçıkışlarını dengeli, abartıdan uzak bir oyunculukla yansıtıyor. Hastalığın seyrini bilen sanatçının çaresizliğini, korkularını, alda ‘T ? Toplum olarak MS hastalığını yeni tanıyor, konuşuyor ve kabulleniyoruz. “Tek Kişilik Düet” bu hastalıkla yüzleşen genç ve ünlü bir sanatçının yaşadığı evreleri duygusallığa kaçmayan bir yaklaşımla sunuyor. Heiner Müller’in tiyatral ve düşünsel alandaki devrimci yapısı “Quartett” adlı oyununda da öne çıkar. İnsanları tarihle, geçmişleriyle, suçlarıyla, ihanetleriyle sürekli yüzleştiren bir yazar. tılıyor olmanın öfkesini, kıskançlık nöbetlerini, özlemlerini, en güvendiği öğrencisi tarafından terk edilmesini ve giderek gerçekle yüzleşmeyi kabullenmesini, sakinleşmesini ince geçişlerle veriyor. Doktor rolünde Erdoğan Ersever genç kadına hayatının geri kalan kısmını iyi değerlendirmesi gerektiğini yine ölçülülüğün öne çıktığı bir oyunculukla aktarıyor. Mesafe, dikkatle korunuyor bu ilişkide. Yönetmen Emin Olcay, oyunu sahneye taşırken duygu sömürüsüne olanak tanımayan bir yaklaşım benimsemiş. Gerilim, patlamalar, süku Nobel Edebiyat Ödülü’nde CIA etkisi ? İngiliz Sunday Times gazetesi, ‘Doktor Jivago’ ile dünya çapında üne kavuşan Rus yazar Boris Pasternak’ın 1958 yılında Nobel Edebiyat Ödülü kazanmasında, Amerikan istihbarat servisi CIA’nın parmağı olduğunu yazdı LONDRA (ANKA) İngiliz Sunday Times gazetesi, Rus yazar Boris Pasternak’ın Nobel Edebiyat Ödülü kazanmasında, Amerikan gizli servisi CIA’nın rolü olduğunu yazdı. OVYETLER BİRLİĞİ’Nİ KÜÇÜK DÜŞÜRMEK İÇİN DÜZENLENDİ’ Sunday Times’ın “CIA Jivago’ya Nobel’i nasıl kazandırdı” başlığıyla yayımladığı habere göre, “Doktor Jivago” adlı romanıyla dünya çapında üne kavuşan Pasternak’ın 1958 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanması ile sonuçlanan operasyon, “Doktor Jivago”yu yasaklayan Sovyetler Birliği yönetimini küçük düşürmek için düzenlenmiş. Gazete, haberi “Moskovalı saygın bir araştırmacı” olarak tanımladığı İvan Tolstoy tarafından hazırlanan yeni bir kitaba dayandırırken haberde Tolstoy’un, “Pasternak’ın Nobel ödülü kazanmasında CIA’nın kilit rol oynadığına en ufak bir kuşkum bile yok” ifadesine de yer veriliyor. Haberde, Pasternak’ın “Doktor Jivago” adlı romanının Rusça orijinalinden birçok kopyayı Batı’daki arkadaşlarına yolladığı, ancak bu kopyalardan birini taşıyan uçağın Malta’da inişe zorlandığı ve yolcular beklerken CIA ajanlarının kitabın sayfalarını fotoğrafladığı anlatılıyor. Habere göre, CIA daha sonra kitabın Rusça baskısını Amerika ve Avrupa’da eşzamanlı olarak bastırıyor ve 1958 yılının ödülünü belirleme sürecine girmiş olan Nobel edebiyat jürisine dağıtıyor. Haberde ayrıca, CIA’nın kitabın baskılarının Rusya’da yapıldığı ve olayın kendileriyle hiçbir ilgisi olmadığı izlenimini vermek için büyük çaba harcadığı belirtiliyor. Habere göre, CIA kitabı Batı’da kullanılmayan bir kâğıda, o zamanlar Rusya’da sıkça kullanılan karakterlerle bastırırken kitabın ‘yanlış kişilerin’ eline düşmemesi için de farklı bölümleri farklı yerlerde bastırmış. Sunday Times’ın haberinde, Pasternak’ın önce Nobel ödülüne çok sevindiği, ancak daha sonra Sovyet yönetimin baskılarından dolayı ödülü reddettiği ve hem kendisinin hem de yakınlarının Nobel’den ötürü uzun zaman rahatsız edildiği de kaydediliyor. LATİN DANSTAN RUSÇA’YA ‘S NHKM’de atölyelerde yeni dönem... Kültür Servisi Kadıköy Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde dil kurslarından Latin danslarına uzanan seçenekleriyle yeni atölye çalışmaları mevsimi başlıyor. Eğitim programlarından biri, fotoğrafçılık üzerine. ‘Yoğunlaştırılmış Fotoğraf Atölyesi’, cumartesi günleri 13.3017.30 saatleri arasında yapılacak ve beş hafta sürecek. Atölye çalışmaları içinde, temel fotoğraf çekimi ve çekim gezileri de var. ‘Klasik Gitar Atölyesi’, 20 Ocak Cumartesi başlayacak. Gürol Yıldıran’ın eğitmenliğinde yürütülecek çalışmalar. Yeni dönem ‘Rusça Atölyesi’, cuma günleri 19.30 21.30 saatleri arasında yapılıyor. Bu kursun bir kuru 2 ay sürüyor, eğitmenliğini ise Liliana Rimbu üstleniyor. ‘İspanyolca 1. Kur Atölyesi’ de cuma günleri yapılıyor. Bu kursun bir kuru da 2 ay sürecek, eğitmeni Laura Mendez. ‘Latin Dansları’ atölyelerinin eğitmeni Alev Akçin. Bu atölyenin başlangıç kuru 21 Ocak Pazar günü başlıyor, ‘orta seviye’ Latin Dansları atölyesi de 7 Şubat’ta. ‘Yetişkinler ve Çocuklar İçin Başlangıç ve Orta Seviye Satranç Atölyesi’ de 27 Ocak Cumartesi başlıyor. (Osmanağa Mah. Ali Suavi Sok. Sanatçılar Sokaği No: 7, BahariyeKadıköy 0 216 414 22 39 info@nazimhikmetkulturmerkezi.org, www.nazimhikmetkulturmerkezi.org) Koopa’dan şaşırtıcı başarı ? LONDRA (BBC) Essex rock topluluğu Koopa, yalnızca dijital ortamda yayımladıkları bir şarkılarıyla ilk 40 listesine girdi. Listelerin oluşumunda geçerli kurallar yakın zamanda değiştirildi ve böylece CD olarak yayımlanmış olmasa da topluluklar ve şarkıları bu listelere ‘indirilmeleri’ ve çoğaltılmaları göz önüne alınarak girebiliyorlar. Koopa’nın ‘Blag, Steal & Borrow’u, adı geçen listede 31. sıraya yerleşti. Halepli ressamlar Gaziantep’te ? GAZİANTEP (AA) Halepli 27 ressamın eserlerinden oluşan “Halepli Ressamlar’’ sergisi Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Devlet Tiyatrosu Onat Kutlar Salonu fuayesinde açıldı. İki hafta sürecek serginin açılışında, Belediye Başkanı Asım Güzelbey, “Biz kardeş şehir ilişkilerini sadece kâğıt üzerinde, duvara asılan bir yazı olarak görmüyoruz’’ dedi ve Gaziantepli ressamların da Halep’te sergi açmasının düşünüldüğünü söyledi. Suriye’nin Gaziantep Başkonsolosu Bahjat Dougman da iki şehir arasındaki ilişkilerin gelişmesinin kendilerini mutlu ettiğini söyledi. Lise Diplomamı kaybettim. Hükümsüzdür. SELAMİ AYTEKİN Sürücü Ehliyetimi ve Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. AYGÜL ALCAN CUMHURİYET 14 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear