26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11 OCAK 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 Yurttaş, Erdoğan’ı istemiyormuş... “Erdoğan da zaten yurttaş değil kul istiyor!” EMPERYALİZMİN Ortadoğu’ya yaptığı “demokrasi ihracatı”nın ne olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyoruz: Irak petrolünün ABD ve İngiltere arasında paylaşılması. Bülent Esinoğlu bu paylaşım üzerine şöyle diyor: “Irak petrolünü 30 yıllığına kendine bağlayan, yani avantasını alan leş kargaları ile alamayanlar arasında mücadele varmış. Pay alamayan diyormuş ki; 3 bin Amerikan askeri öldü, ölenler Amerika’ya ait, eşit paylaşmalıyız. Fakat ölen 655 bin Iraklıyı konuşan bile yok. Irak dünyanın üçüncü büyük petrol rezervine sahip: Yılda 115 milyon varil. 115 milyon varili, ölen Iraklıya bölerseniz adam başına yaklaşık 20 kilo kan demektir. Kan ve petrole doymayan emperyalizm şimdi de daha fazla kan ve daha fazla DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Lokmacı Nami Tepe: “RTE, ‘Kıbrıs’ta hiçbir taviz vermeyeceğiz; artık sıra Rumlarda’ demişti. Ne derler; büyük lokmacıyı ye, büyük laf etme!” Yağmur Ekim Irak petrolünü ABD ve İngiltere paylaşmış. Başrol, petrol! Araplık Yaşar Şengel: “Ey yüce Atatürk’üm; ezanı Türkçe okuttuğun ülkemde, Arapça esenleme fetvaları veriliyor.” petrol için hibrid savaş çıkarmaya çalışıyor. Hibrid çift karakter gösteren, yani melez demektir. SünniŞii çatışmasını zorlayan Amerika sakın melez bir metestas ile karşılaşmasın! Yeni planlar yapıldığı söyleniyor. Kafamıza çuval geçiren komutan daha da büyük yetkilerle donatılmış olarak Irak’ın başına atandı. Türkiye için yeni bir tuzak kuruluyor. Kerkük’teki peşmergeleri eğitip silahlandıran Amerika orada bir katliam gerçekleştirerek Türkiye’yi bu kirli savaşın içine çekmek istiyor. Bu planlara bizde teşne olanlar var. İkide bir ‘uluslararası sistemin bir parçası olduğumuza göre’ diye cümle kuranlar şunu demeye getiriyorlar. Ulus devletimiz tehlikededir. Fakat tehdidin nereden Tuzak geldiğini söylemezler. O zaman yapılacak iş Amerika ile birlikte hareket edelim ve ulus devletimizi kurtaralım. Şimdi önümüze kurulan tuzak budur. Amerikanın temel amacı bizi İran ile savaştırmaktır. Dikkat ederseniz iliştirilmiş gazetecilerin uluslararası sistemin bir parçası olmaktan kast ettikleri şey budur. Batının savaş makinesi ol demektir. Borcuna karşılık gelen hacizde Mehmetçiğin kanını ver demektedirler. Gizliden sürdürülen cilalı laf kalabalığına bakmayın. İstenen kandır. Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki durumdayız. Gene topraklarımız paylaşılmak isteniyor. Gene mandacılar var. Gene kapitülasyonlar var. Her türlü varlığımız yağmalandı. Mandacılar gene emperyalizmin yanında yer almamızı sağlık veriyorlar.” ‘Savunmayla Olmaz’ Ne Demek?.. Siz, hiç Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) kamuoyuna, hem de düpedüz ürküten bir açıklama yaptığını gördünüz, duydunuz mu?.. MİT Başkanı Emre Taner, kurumun 80. yılı nedeniyle yaptığı açıklamada aynen şu uyarıyı yaptı: Ulus devlet tehlikede!.. Daha önce, hiçbir yıldönümünde tanık olmadığımız şekilde 2.5 sayfalık bir açıklama yapan MİT Başkanı, bu vahim saptamayla yetinmedi, devamını da getirdi: Birçok devlet, küresel rekabete dayanamayıp ulusal egemenliklerini büyük ölçüde yitirecek... Etrafımıza göz attığımızda, öngörünün ne denli haklı olduğunu, bu sürecin büyük bir acımasızlıkla sürdüğünü görüyoruz... Irak petrollerinin ABD ve İngiliz şirketleri tarafından göstere göstere paylaşılması, Kürt peşmergelerin Bağdat’ta konuşlandırılması, doğalgaz ve petrol yataklarına sahip ama halkı açlık ve yoksulluktan kırılan Somali’nin ABD uçaklarınca “terörist tehlike” nedeniyle bombalanması, Amerikan projesinin nasıl süratle hayata geçirildiğini olanca açıklığıyla anlatıyor!.. MİT Başkanı Taner’in bu saptama ve öngörülerinden sonra, yaptığı uyarı ise şöyle: Türkiye, kendisini hiçbir zaman olayların akışına bırakma ya da beklegörtavır al taktiği ile sınırlama lüksüne sahip değildir... Taner, Türkiye’nin yalnızca savunma pozisyonuyla bu batağın içinden çıkamayacağını, tüm kartlarını maksimum düzeyde koruması gerektiğini de belirtiyor ve bunun için neyin gerektiğini de açıklıkla ortaya koyuyor: Güçlü bir ekonomi, kusursuz bir dış politika ve caydırıcı bir askeri yapılanma... Kısacası MİT Başkanı, yurtsever kalemlerin yıllardır üstüne basa basa yazıp söylediklerini adeta özetliyor!.. Buraya kadar tamam, tamam da sonrası biraz karışık!.. Görevinin temeli gizliliğe dayanan, kuruluşundan bu yana bu temele titizlikle uyarak çalışan kurumun başı, neden böylesine gündemi sarsacak bir açıklama yaptı?.. Neye dikkat çekmek istiyor?.. Bu açıklamadan bağlı olduğu Başbakan’ın bilgisi var mıydı?.. Hepsi de çok önemli sorular. Ancak asıl yaşamsal soru şu: MİT Başkanı, “Türkiye, kartlarını/avantajlarını maksimum seviyede kullanmalıdır. Yalnızca savunmayla olmaz, aktif olmalıdır” derken neyi kastediyor?.. Bir kaosun ortasında çırpınan, içerden ve dışardan kuşatılmış, ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi”nde neredeyse “piyon” konumuna sürüklenmek istenen Türkiye için, MİT Başkanı ne öneriyor, doğrusu tam olarak anlayabilmiş değilim!.. Ama şunu gayet iyi biliyorum: Bu sorunun yanıtı, Türkiye’nin 2007’de, içerde ve bölgede hangi “finale” doğru yürüdüğünü ya da sürüklendiğini gösterecek!.. SESSİZ SEDASIZ (!) Pamuk Prens ve Yedi Cüceler DÜNYANIN en pahalı ödülü Nobel’i kazanan Orhan Pamuk, çıtasını düşürüp Nobel kazanamamış Nâzım Hikmet’i kendisine muhatap alarak neden Cumhuriyet gazetesine saldırdı ve gazeteciliğe soyundu? Nobel kadar para vermese de Amerika’nın gazetecilere dağıttığı bir ödül var: Pulitzer. Acaba ona da mı göz dikti? Şaka bir yana, “Pamuk Prens ve Yedi Cüceler” ekibi, gerçekten kendi çaplarında başarılı bir gazetecilik örneği sergilediler. Nâzım Hikmet’in adını kullanarak Cumhuriyet’e saldırmak Hasan Cemal’in bile aklına gelmemişti. Bu bakımdan ekibi kutlamak gerek! Yabancı gazetecilerden aldıkları kutlama mesajları ile yaptıkları işin meyvelerini topluyor olmalılar. Bir müjde de ben vereyim. Orhan Pamuk okurlarından biri, Cumhuriyet yazarlarına topluca bir elektronik posta göndermiş; “Siz, bu ülkenin ‘aydınlık yüzü’ falan değilsiniz.. Asıl, sizin yüzünüze tükürmeli” diyor. Attıkları manşetin amacı belli oluyor: Cumhuriyet yazarlarının yüzüne tükürülmesi. Ne gazeteymiş şu Cumhuriyet. Yazarlarını işkenceden geçirerek yıldıramadılar, öldürerek bitiremediler. Binasını bombaladılar yine beceremediler. Şimdi tükürükle boğmayı deniyorlar! Kendileri boğulmasın da! Denklem Ahmet Önen: “ABD’li anneler; şimdi anladınız mı çocuklarınızın Irak’ta neden öldüğünü? Bir damla kan eşittir bin varil petrol!” Değişiklik Akif Kökçe: “Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın adı Taciz, Tecavüz ve Şiddetten Sorumlu Devlet Bakanlığı olarak değiştirilsin!” Kentlerde Köpek Dehşeti!.. Dr. SAMİ EREN Geçenlerde, yırtıcı kuşları anlatan belgesel bir film izledim televizyonda. Şahin besleyici, kolundaki büyük kuşu gökyüzüne salarken, köpeği de ilerideki sazlıklara koşmaya başlıyor ve ördekler ürküp uçarak kaçışıyorlar. İşte bundan sonra, yükseklerdeki şahin hızla aşağıya süzülerek ördeklerden birine şiddetle çarpıyor ve oracıkta ölümüne neden oluyor. Şahinseverler, yani hayvanseverler, bu vahşeti, yırtıcı kuşlara olan hayranlıklarını zevkle anlatıyorlar. Kısacası, doğadaki üç saldırgan türün (insanoğlu, köpek ve şahin), güçsüzü/savunmasızı yok etme eylemindeki muhteşem ittifakı! Uzun süre izleyemedim, başka kanala geçtim. Ama dünyanın hemen her yerinde kurulmuş şahinsever kulüplerinin etkinliklerini dehşet ve şaşkınlıkla öğrenmiş de oldum... Bu, gökyüzünün etoburlarını anlatan bir belgesel değildi kanımca; doğanın en acımasız ve ikiyüzlü canlısı olan homo sapiens’in “insanlık durumu”ydu aslında; genellikle hep yırtıcı hayvanları (kedi, köpek, şahin vb.) sahiplenmek; bunlara nedense büyük hayranlık duymak; diğer türleri (özellikle de otçulları) hiç umursamamak veya onlara eziyet etmek; sonuçta da bu tutum ve eylemlerini “hayvanseverlik” olarak nitelemek, hatta yüceltmek!.. ??? Yaklaşık son on yıldır özellikle büyük kentlerimizde “köpek beslemek” sınır tanımayan bir moda haline geldi. “Hayvanseverlik” kavramı neredeyse yalnızca “köpekseverlik”e indirgendiği gibi, bu gösterişçi hobinin diğer insanların sağlık, gönenç ve huzurunu önemsemeyen bir konuma çekilmesi son derece kaygı vericidir. Dahası, kökeninde “Batılıya öykünme” ve “Batılı tipi tüketim biçimi” yatan sözde köpekseverlik, “ufak” apartman dairelerinde “iri” köpek beslemek tutkusu ve sokak köpeklerinin mutluluğuna odaklanmak reklam ve yaygarası büyük bir sektör haline ulaşmıştır. Yeni yılın ilk haftasında bir, geride bıraktığımız yılda iki küçük çocuk “evcil” köpeklerin saldırısı sonucunda yaşamlarını yitirdiler. Bu acı olayların ayrıntılarını basında izledik. Basit açıklamalarla geçiştirilemez böylesi olaylar, hayvanseverlik kavramı ve kentlerdeki köpekler bağlamında toplumun ve yetkililerin (en başta da belediyelerin) ne yazık ki yeterince duyarlı olmadıkları izlenimini vermektedir. Haber olmayan köpek saldırısı ve yaralanma olayları ise sorunun ısrarla görmezden gelinen, ama çok önemli ve uyarıcı bir başka boyutudur. Kalıcı, yaptırımı yüksek ve hızlı çözümler üretilmesi gereken konuyla ilgili bazı öznel saptamalarım ve önerilerim aşağıda sıralanmaktadır. Halk dilinde “süs köpeği” ya da “fino” olarak adlandırılan sevimli ve iyicil karakterli köpek türleri (cüceköpekler) bu yazı konusunun dışındadır. 1. Pittbull, doberman, rottweiler gibi çok saldırgan/tehlikeli yapay türlerin edinilmeleri, bulundurulmaları, beslenmeleri ve üretilmeleri kesinlikle yasaklanmalıdır. 2. Alman kurdu (Alman çoban köpeği) gibi diğer saldırgan köpeklerin beslenmesi, üretilmesi ve kullanılması ise yalnızca askeri ve sivil güvenlik güçlerinin tekelinde olmalıdır. Meskun mahallerde köpek beslenmesinin kuralları (örn. dolaştırılırken mutlaka çelik burunsak takılması, tasmalarının bırakılmaması vs.) ve yasal yaptırımları hızla yeniden ele alınıp düzenlenmeli; özellikle apartmanlarda bu tür ve benzeri saldırgan köpeklerin barındırılmasına asla izin verilmemelidir. 3. Sokak köpeklerini “kentlerin süsü” olarak nitelemek ne ciddiye alınacak ne de sempati ile karşılanacak bir söylemdir. Sokak köpeklerinin oluşturduğu tehlikeler yalnızca “kuduz hastalığı potansiyeli” ile sınırlı değildir. Oluşturabilecekleri diğer çeşitli hastalıklara (paraziter hastalıklar, ısırık enfeksiyonları, tetanos); özellikle geceleri yaptıkları gürültülere ve salt varlıkları ile bile birçok insana tedirginlik vermelerine (psikolojik stres kaynağı olmalarına) karşın bu hayvanların bazı yerel yönetimler ya da “sözde hayvansever”lerce korunup kollanmaları anlaşılamaz/onaylanamaz bir tutumdur. Uygar hiçbir ülke, sokaklarında birey/toplum sağlığı ile hijyenik bir çevre için sürekli olumsuzluk etmenleri olan ve ne yapacakları kestirilemeyen başıboş hayvanların engelsizce dolaşmalarına izin vermez. Kuduz aşısının ülkemizde hiç üretilememesi ve her yıl milyonlarca YTL ödeyerek dışalımla sağlamamız ise konunun bir diğer çok önemli boyutudur. Kentlerde yaşayanların büyük bölümünün sahipli/sahipsiz köpeklerden yakınmalarına ve son acı olaylarda da görüldüğü üzere insan yaşamının doğrudan tehdit altında olmasına karşın bu hayvanlara gösterişsel bir ilgi artarak sürmektedir. Ama toplumu oluşturan bireylerin fiziksel/psişik sağlığı köpeklerin içgüdüsel davranışlarına maruz bırakılamayacak kadar önemli/değerli olup yetkililerin gerekli önlem ve yaptırımları ivedilikle uygulamaları gerekmektedir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Tayyip Bey’e teşekkürler!.. Pes doğrusu bize!.. Yani sevgili Mustafa Balbay’a ve bana.. Eylül ayında KKTC’de “sivil darbe” yani hükümetin yıkılması, Serdar Denktaş’ın dışarıda bırakılması, UBP ve DP’den ayartılan üç milletvekiline yeni bir parti kurdurup, yeni hükümetin oluşturulması senaryosu sahneye konulduğunda Radyo Tatlıses’teki “Sesli Gazete” programında biz gayet açık bir şekilde demiştik ki: 1) Verkurtul politikaları bu hükümetle yürümediği için yeni hükümet oluşturuyorlar, çünkü “sorunları” en geç 2007 başına kadar çözmek için söz verdiler... KKTC’nin ruhuna fatiha okunması için pek zaman kalmadı!.. Bay Talat’ın ve bu hükümetin yapacağı icraatlar ortalığı karıştıracak... 2) Bu durumda Türkiye’deki hükümetin başı Tayyip Bey, aynen şunları söyleyecek: “Orada bir devlet yok mu?. Orada bir cumhurbaşkanı, bir hükümet yok mu?. Kararı onlar verir. KKTC kararını vermiştir...” Aynen de böyle oldu!.. Ve Tayyip Bey, dün yaptığı açıklamada bizim aylar önce söylediklerimizi neredeyse aynı sözcüklerle tekrarladı!.. Biz yalnızca “karar” demişken o “nihai karar” dedi. Bir de “Bize de saygı duymak düşer” eklemesini yaptı!.. Bu eksik sözcükler için özür diliyoruz... Tayyip Bey’e de, bir kez daha yüzümüzü kara çıkarmadığı için teşekkürü bir borç biliyoruz... e posta: umitzileli?gmail.com ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 11 Ocak www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Köy ihtiyar 1 heyetinin başı; muhtar. 2/ 2 Takım... Ka 3 lıpta pişen bir tür meyveli 4 pasta. 3/ Ley 5 leğe benzer 6 bir kuş. 4/ 7 Âşık olmaktan duyulan 8 korku. 5/ Bir 9 soru sözü... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Güreşte bir oyun... 1 G E V A R U K S “ sakallı pir koca 2 A A L R A E F E / Bilemez hali nice / Ekmek vermesin 3 Z A R M O D E L D A İ R E E hacca / Bir gönül 4 L F R E R yıktı ise” (Yunus 5 I R A K Emre). 6/ Bir nota... 6 G A M P O S İ F Tropikal bölgelerde 7 Ö T A N A Z İ yetişen ve yumrula 8 L A N E T M K E rı besin olarak kulla 9 N AMA Z A R nılan bir bitki. 7/ Alan Parker tarafından filme de aktarılan ünlü bir müzikal... Letonya’nın para birimi. 8/ Kadınların omuzlarını örtmek için kullandıkları geniş atkı... Avrupa’da bir başkent. 9/ Üflemeli bir çalgı... Bir kimsenin ya da topluluğun başkalarında bıraktığı izlenim. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ok atan, okçu. 2/ Tropikal Afrika’da yetişen ve parlak odunu mobilyacılıkta kullanılan bir ağaç... Bir ilimiz. 3/ Artvin’in Yusufeli ilçesinde, Türkiye’nin en yüksek rakımlı şelalesi... Ağ şeklindeki örgü. 4/ Boksta vurulan bir yumruk çeşidi. 5/ Özel bir cam kap içinde likör, şarap ve meyve suyu karıştırılarak hazırlanan bir içki... Bir haber ajansının kısa yazılışı. 6/ Şefkat, merhamet... Boru sesi. 7/ Franz Kafka’nın bir romanı... Bilgin. 8/ Şarkı, türkü... Anadolu’nun kırsal kesiminde erkekler arasında düzenlenen yâren toplantılarına verilen ad. 9/ Örme işleri. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear