26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 1 EYLÜL 2006 CUMA 4 HABERLER Cerrah’ın saldırganları öven açıklaması CHP ve sivil toplum örgütleri tarafından tepkiyle karşılandı DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Dünya Barış Günü ve İzmir Fuarı İZMİR Her 1 Eylül’de olduğu gibi bugün de ‘‘Dünya Barış Günü’’nü kutluyoruz. Belki de kutluyoruz sözcüğü duruma pek uymuyor, çünkü tam bir savaş ortamı içindeyiz. Mehmetçikler doksan küsur yıl sonra, yine Arap diyarına, resmen savaş adı altında olmasa bile, sefere çıkmaya hazırlanıyor. O yüzdendir ki ‘‘Dünya Barış Günü’’nü kutluyoruz yerine, eskilerin deyimiyle ‘‘idrak ediyoruz’’ demek daha doğru olacak. Savaşın kurbanları garibanların barış özlemi tarihin en eski çağlarına kadar uzansa bile, barış tutkusu insanlık için yeni bir kavramdır. Nitekim 1 Eylül’de 2. Dünya Savaşı’nın başlangıç günüdür ve bugüne Barış adını vermek de, insanlığın uğradığı en büyük yıkımın (40 milyon ölü) sorumlusu olan bu savaştan sonra akla gelmiştir. Ne olmuştu da bir zamanlar, zaferleri, zenginlik kaynaklarına el koymayı savaşta arayanlar, bir an gelip de ‘‘Artık savaşlar olmasın, insanlığın yaşamı sürekli barış süreci olsun!’’ düşüncesine varabilmişlerdi? Sorunun yanıtı çok zor değil. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte savaşbarış diyalektiği bozulmuştur. Savaşbarış diyalektiği, her savaşın bir barışı, her barışın bir savaşı vardır biçiminde özetlenebilir. ??? Ama 2. Dünya Savaşı, yol açtığı büyük yıkımın yanı sıra son döneminde ortaya çıkan ve emsali görülmemiş dehşetli etkisi olan atom bombalarıyla (ki bu ilk bombaların tahrip gücü, şimdikilerinin yanında çocuk oyuncağı kalır) artık savaşbarış diyalektiğinin yıkıldığını, gelecekteki bir topyekun nükleer savaşın galibinin de, barışının da olamayacağını, bu çatışmanın insanlığın sonu olacağını herkes görmüş ve o andan itibaren kalıcı dünya barışı gündeme gelmiştir. Başka bir deyişle, nükleer silahların emsalsiz ve onarılması olanaksız tahrip gücünden doğan büyük tehlike savaş konusunda caydırıcı bir rol oynamıştır. Büyük Paylaşım Savaşı’nın hemen ertesinde, birbirini yok etmeye niyetli iki blok arasında topyekun bir savaşı ‘‘dehşet dengesi’’ engellemiştir. Bunun nasıl pamuk ipliğine bağlı çok tehlikeli bir denge olduğunu Stanley Kubrick, 1964’te çevirdiği ‘‘Dr. Strangelove’’ filminde mizahi bir biçemle anlatmaktaydı. Zaten emperyalizm ortadan kalkmadığı sürece, savaşların da sona ermesi mümkün olmadığından, süper güçler, bu dengeyi aşmanın da çaresini bulmuşlar, topyekun nükleer savaş yerine aracılarla savaş yöntemiyle birbirleriyle karşılaşmışlardı. Ancak o tür savaşlar da, dünyanın Ortadoğu gibi çok sıcak, Avrupa gibi merkez bölgelerinden çok, çevrede meydana gelmişlerdi. Bugün iki blok olgusuyla birlikte, nükleer dehşet dengesi de hiç değilse şimdilik geride kalmıştır. Artık ABD’nin dinmek bilmez iştahı, tek hâkim olmanın getirdiği hareket olanağıyla nükleer yok olma tehlikesini yaşamadan da savaşı mümkün kılmıştır tekrar. Ama barış düşüncesi ve tutkusu da gönüllere ve zihinlere yerleştiğinden artık, savaşların bir bölümü de ‘‘barış’’ etiketi altında sürdürülmektedir. Lübnan’a gönderilecek yeni barış gücünü bu gerçeğin ışığında ele alınca olayların içyüzü daha iyi anlaşılabilecektir sanırım. ??? Bu yıl, 1 Eylül, Barış Derneği davası sanıklı ve tutuklusu kimi arkadaşlarım (Kemal Anadol, Gencay Şaylan, Ergun Elgin) ve barış yazarı olarak nitelenmesi çok yerinde olan Öner Yağcı ile birlikte Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun çağrılısı olarak İzmir’de kutladık. Sayın Kocaoğlu, 75. yıldönümü kutlanan İzmir Fuarı’nın 70 yıl önceki açılış konuşmasında, ‘‘birbirlerine rakip olan (gerçekten de üç yıl sonra savaşacaklardır) ülkelerin yan yana pavyonlarının bulunduğu bu fuarın aynı zamanda bir barış simgesi olduğu’’nu belirten sözlerden de esinlenerek, bu yıl fuar ile 1 Eylül Barış Günü’nün birlikte kutlanması düşüncesinden yola çıktıklarını, bizlerin de katılıp konuştuğumuz dünkü basın toplantısında açıkladı. Bu denli, barut kokan kritik bir dönemde, böylesine anlamlı bir barış jestinde bulunmuş olan Sayın Başkan’ı kutlamak gerekir. Aynı zamanda, son yıllardaki bellek zayıflığı yüzünden her şeyi çok çabuk unutan bir toplumda, çeyrek yüzyıl öncenin karanlık döneminde yaşanan ‘‘Barış Derneği Davası’’ trajedisi veya komedisini hatırladığı için de Sayın Aziz Kocaoğlu’na teşekkür borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Linç kültürüne müdür desteği ? CHP’li Sevigen, Bakan Aksu’ya yazdığı mektupta, “Linç girişimine övgüler yağdıran bir emniyet müdürü, her kesimi derinden yaraladı” dedi. CHP olayı soru önergesiyle TBMM gündemine taşırken İHD İstanbul Şubesi de Cerrah hakkında suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor. ANKARA/İSTANBUL (Cumhuriyet) CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen, İstanbul’da Lübnan’a asker gönderilmesini protesto eden grubun dövülmesini ‘‘Güzel bir tepki’’ olarak nitelendiren İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’a tepki gösterdi. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’ya mektup yazan Sevigen, ‘‘Bu düşüncede olan bir emniyet müdürünü İstanbul’da yaşayan bir yurttaş ve İstanbul milletvekili olarak, insanların can güvenliği, ayrıca temel hak ve özgürlüklerinin kullanılması açısından güvence olarak görmüyorum’’ dedi. CHP olayı soru önergesiyle TBMM gündemine taşırken İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi de Cerrah hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor. CHP Genel Merkezi’nden yapılan açıklamaya göre Sevigen, İçişleri Bakanı Aksu’ya açık mektup gönderdi. Ne demişti? 30 Ağustos’ta Vatan Caddesi’ndeki resmi Zafer Bayramı kutlamaları sırasında dört üniversite öğrencisi ‘‘İsrail askeri olmayacağız’’ şeklinde pankart açmış, gösterileri izleyenler tarafından tepkiyle karşılaşmış ve linç edilmek istenmişti. Durum hakkında değerlendirme yapan Cerrah ise ‘‘Terör örgütleriyle ilişkileri yok. Bunlar maalesef üniversite öğrencisi. Bu tipteki kişilere büyük tepki var. Vatandaş müdahale edip gerekli tepkiyi gösterdi. Güzel bir tepki’’ şeklinde ifadeler kullanmıştı. Mektubunda, İstanbul’daki 30 Ağustos kutlamaları sırasında dört üniversite öğrencisinin, İsrail’e tepkilerini ifade eden bir pankart açtıklarını anımsatan Sevigen, şunları kaydetti: ‘‘İstanbul Emniyet Müdürü’nün bu öğrencilerin terörist diye linç edilmeleri girişimine fırsat vermesini, bunları teşhir ederek olumlu bulduğunu söylemesini doğru bulmuyorum.’’ CHP Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu da TBMM Başkanlığı’na sunduğu soru önergesinde, Bakan Aksu’ya, ‘‘Vatandaşların can güvenliğini sağlamakla görevli olan emniyet ör gütünün İstanbul’daki müdürünün bu konuşması hakkında İçişleri Bakanlığı’nın soruşturma başlatıp başlatmadığını’’ sordu. İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı Nazan Moroğlu, ‘‘Ülkenin üst kademesindeki kişilerin bu şekilde açıklama yapmaları kabul edilebilir bir davranış değil, bu şiddeti daha fazla arttırır’’ dedi. Cerrah’ın açıklamalarının kabul edilemeyeceğini belirten İHD İstanbul Şube Başkanı Hürriyet Şener de insanların görüşlerini saldırganlıkla ifade etmesinin kabul edilemeyecek bir davranış olduğunu belirterek, ‘‘Yaşadığımız coğrafyaya linç kültürü giderek yerleşiyor. Cerrah hakkında ‘halkı linç olaylarına teşvik etmek, toplumu şiddet içeren olaylara yönlendirmek ve linç olaylarını özendirmek’ yüzünden suç duyurusunda bulunacağız’’ diye konuştu. Cerrah’tan savunma Olayın, protokol tribününde bulunduğu sırada, tören alanı ve çevredeki binaların tepelerinde keskin nişancıların olduğu ortamda meydana geldiğini belirten Cerrah, eylemcilerin cad de üzerinden tank ve kariyer gibi araçların geçtiği sırada yola çıktıklarına işaret etti. ‘‘Bu kişiler canlı bomba da olabilirdi. Keskin nişancılar da ateş edebilirdi. Kendi canlarının tehlikeye girmesi açısından da müdahale önemliydi. Kurtuluş mücadelesinin kazanıldığı günün kutlandığı bayram törenlerindeki bir eyleme karşı vatandaşın gösterdiği tepkiye de ‘Güzel’ dedim’’ diye konuştu. Cerrah, linç girişimini övmediğini belirterek ‘‘Linç girişimine ben de karşıyım. Linç girişimini alkışlamamız mümkün değildir’’ dedi. P OLİSE SUÇLAMA İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN Öğrenciler serbest bırakıldı İstanbul Haber Servisi İstanbul’daki 30 Ağustos Zafer Bayramı ve Türk Silahlı Kuvvetleri Günü töreni sırasında ‘‘Türkiye’nin Lübnan’a asker göndermesini istemediklerini’’ ifade eden, pankart açmak isterken linç girişimine uğrayan ve gözaltına alınan 1’i kız 4 üniversite öğrencisi, savcılıkça serbest bırakıldı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ndeki işlemleri tamamlandıktan sonra Fatih Adliyesi’ne sevk edilen R.K., H.D., M.S. ve N.M., cumhuriyet savcısı tarafından ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı. Zafer işareti yapan öğrencilerden R.K., ‘‘Celalettin Cerrah’ın olayla ilgili söylediklerini anlamakta güçlük çekiyoruz. Cerrah, bu açıklamayla halkı suç işlemeye teşvik etmektedir. Biz de bu açıdan Cerrah hakkında yarın (bugün) İstanbul Adliyesi’ne suç duyurusunda bulunacağız’’ dedi. Öğrencilerden H.D de eylemin başında halkın kendilerine tepki göstermediğini, polislerin ‘‘Bunlar vatan haini’’ demesinin ardından halkın üzerlerine saldırdığını öne sürdü. Protestocu gençler Türk askerinin Lübnan’a gönderilmesine karşı olduklarını ifade ettiler. E ‘MEB, hukuk tanımazlığın sembolü oldu’ ĞİTİMİŞ: ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eğitimİş, ‘‘öğretmenleri bölecek ve yandaş kayırmacılığına zemin hazırlayacak’’ Kariyer Basamaklarında Yükselme Sınavı’nı yargıya götüreceğini bildirdi. Eğitimİş’in, 2. Başkanlar Kurulu Toplantısı’nın ardından yayımlanan sonuç bildirgesinde, eğitimin sorunlarına dikkat çekildi. Diğer bakanlıklarda olduğu gibi MEB’de de yoğun kadrolaşma hareketleri yaşandığına işaret edilerek ‘‘Bilgili, birikimli, deneyimli kadroların siyasi baskı ve çeşitli yöntemlerle uzaklaştırıldığı, yerlerini kendileri gibi düşünen, liyakatsız ve öncelikleri Cumhuriyetin temel değerleriyle hesaplaşmak olan, bilimsel düşünceden ve çağdaş yaşamdan uzak ‘sözde yöneticilerin’ aldığı bir dönemi yaşıyoruz’’ vurgusu yapıldı. MEB’in her uygulamasının yargıdan döndüğü, yaptığı her düzenlemenin bir ay sonra yeniden değiştirildiği belirtilerek, ‘‘hukukla inatlaşıldığı’’ kaydedildi. Bildirgede, ‘‘Hüseyin Çelik yönetimindeki bakanlık, hukuk tanımazlığın sembolü haline gelmiştir’’ dendi. Oldukça eleştirilen Kariyer Basamaklarında Yükselme Sınavı’nın öğretmenleri bölmeye ve sınıflandırmaya yönelik olduğunun, ayrıca yandaş kayırmacılığına ve yeni bir kadrolaşma hareketine zemin hazırladığının altı çizilerek, uygulamanın yargıya taşınacağı bildirildi. Sendikanın, eğitim sorunlarına ilişkin saptamalarından bazıları ise şöyle: Kasım ayında yapılacak 17. Milli Eğitim Şurası’nda AB istemleri doğrultusunda yeni sistemler geliştirmek yerine asıl ihtiyaç olan toplumcu, ulusal, çağdaş, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda Türkiye’nin gerçeklerine uygun, akılcı planlanmış bir eğitim sistemi benimsenmeli, sorunların çözümü bu çerçevede düşünülmeli. AKP iktidarı ve şeriatçı çevreler bilimsel, demokratik, laik, ulusalcı öğretim üyelerine ve Cumhuriyet üniversitelerine karşı baskı ve saldırılarını yoğunlaştırdı. Üniversiteler çağdaş Cumhuriyetin bilim yuvaları olmalı. namikzafer@yahoo.com ‘Başarısızlık kadrolaşmanın ürünü’ Eski Orman Genel Müdürü Nasırlı, orman yangınlarındaki yetersizlikle kadrolaşmanın sıkı bağ içinde olduğunu söyledi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yaklaşık 4 bin hektarlık ormanlık arazinin kül olması ile Türkiye’de Çevre ve Orman Bakanlığı’nın yaptığı görev değişiklikleri arasında ilişki kuruluyor. Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, yangınla mücadelede başarılı olduklarını söyleyedursun, eldeki veriler Türkiye’nin yangına müdahale ve yangınla mücadelede eksik olduğunu gözler önüne seriyor. Eski Orman Genel Müdürü Cahit Nasırlı, konunun nedenlerinin ‘‘kadrolaşmayla sıkı bir bağ içinde’’ olduğunu vurguladı. Orman yangınlarında geçmişte başarılı olunmasının nedeninin çalışan elemanların konularında uzman kişiler olmalarına bağlayan Nasırlı, ‘‘AKP hükümetinin yaptığı kadrolaşmalar, ormancılıkta yanlış uygulamalara gidilmesine sebep olmuştur’’ dedi. Nasırlı, Bakan Pepe’nin göreve başlar başlamaz Orman Bakanlığı Müsteşarı’nı ve Orman Genel Müdürü’nü emekliliğe zorladığını ve bunu takiben de diğer genel müdürler, müsteşar yardımcıları, daire başkanları ve şube müdürlerini görevden aldığına işaret etti. Ormanı koruyan ve yangınla mücadelede en büyük rolü üstlenen orman köylüsünün küstürüldüğüne değinen Nasırlı, Orman Köylüleri Kalkınma Fonu’nun kaldırıldığını ve bu konuda başarılı hizmetler yürütmüş olan ORKÖY Genel Müdürlüğü’nün ise pasifize edildiğini anımsattı. asirmen?cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR BAKANLIĞI 65 uzman yardımcısı için sınav açıldı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kültür ve Turizm Bakanlığı ‘‘Uzman Yardımcılığı Yarışma Sınavı’’ açtı. Sınav ile merkez teşkilatındaki genel idare hizmetleri sınıfında boş bulunan 100 adet 9’uncu derecede Kültür ve Turizm Uzman Yardımcısı kadrosuna atama yapılacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı, boştaki 100 adet 9’uncu derecedeki kadroya hukuk fakültesi, kütüphanecilik, bilgi ve belge yönetimi, dokümantasyon, enformasyon, arşivcilik, iktisat, işletme, siyasal bilgiler, iktisadi ve idari bilimler, Türk dili ve edebiyatı, Arap dili ve edebiyatı, Fars dili ve edebiyatı, tarih, sanat tarihi, arkeoloji, istatistik, sosyoloji ve grafik bölümlerinden mezun toplam 65 kişi alacak. Sınava katılabilmek için 2004, 2005 ve 2006 Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) puan no: KPSSP53’ten en az 80 puan almış olmak kaydıyla müracaat edenlerin en yüksek puandan başlanarak sıralanması sonucunda öğrenim dalları itibarıyla alınacak Kültür ve Turizm Uzman Yardımcısı sayısının 5 katı aday arasına girmek, Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin A bendinde yer alan genel şartları taşımak, sınavın yapıldığı yılın ocak ayının ilk gününde otuz beş yaşını doldurmuş olmak şartları aranıyor. Marmaris’te, ardından Antalya’da bombalar patladı. İnsanlar yaşamlarını yitirdi, yaralandı. Turistik bölgelerde patlayan bu bombalar, doğrudan sivil halkı ve turistleri hedef alıyor. Bu yapılanlar terördür. İnsanlık dışı vahşettir. Yapanlara lanet olsun. Bu eylemlerin arkasından şimdiye kadarki deneyimimize göre PKK çıkıyor. TAK diye bir örgütten söz ediliyor, bu örgütün de PKK’nin denetiminde olduğu artık kabul ediliyor. ??? Geçen yıl ağustos ayında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüştüğümüzde Başbakan, bazı açılımlardan söz etmişti. O zamana kadar ‘‘barış’’ diye heyetler kurup, gösteriler düzenleyen kesimler, Başbakan’ın çağrısından sonra terör eylemlerini sürdüren PKK karşısında çok dik duramadılar. Çoğu zaman bu eylemlere gerekçe aramayı, gerekçe yaratmayı tercih ettiler. Başbakan’la o görüşmeye gittiği Terör Vahşeti ve Birlik mizde de daha sonra da söylemiştik: PKK terör eylemlerini sürdürdüğü müddetçe, Türkiye’de hiçbir siyasi güç, bu işin askeri çözümü dışında bir arayış içine girmeye cesaret edemez. AKP hükümetiyle devletin bazı güçleri arasında ciddi bir iktidar alanı kavgası yaşanıyor. İşte böyle bir ortamda, yarım güçlü hükümetten ne beklenebilir ki! Nitekim Başbakan Tayyip Erdoğan, 10 Ağustos 2005 görüşmesinden bu yana Kürt meselesi konusunda suskunluğu tercih etti. PKK vahşetinin artmasının ardından yeniden bazı çevreler ‘‘barış’’ adı altında çağrılar yapıyorlar. Neyin barışı? PKK, masum insanları bombayla havaya uçururken, kim kimle nasıl barışacak? ??? Türkiye, bu sorunun çözümü konusunda zamanında atılması gereken adımları atamadı. Bu doğru. Kuzey Irak’ta ortaya çıkan özerk Kürt yönetimi ve Irak yönetimi içinde gücünü arttıran Kürt liderler, burada değişen durumun önemli figürleri olarak ortaya çıkıyorlar. İşler Türkiye açısından karmaşıklaştı. PKK ise, bu karmaşık durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirmek için, kamuoyunu kışkırtan eylemler yapıyor. Milliyetçiliği azdıracak, devlet içinde şiddet yanlısı eğilimi güçlendirecek bir strateji izliyor. ??? Türkiye’de şiddet yanlısı eğilim güçlenirse ne olacak? Olacak olan şu: Güneydoğu’da Kürtlerin yaşamı zorlaşacak, faili meçhul cinayetler artacak, düşünceye yönelik baskıcı uygulamalar çoğalacak, demokrasi güçleri ise köşeye sıkışacak. PKK böyle bir süreci tetikliyor... Bunu neden yapıyor? Böyle yapınca bu konunun masaya mı geleceğini hesaplıyorlar? Bu yöntemle ABD nezdinde güç sahibi olacaklarına mı inanıyorlar? Son dönemde Güneydoğu’da Barzani sempatisinin arttığını görüyoruz. Geçen ay Doğubeyazıt’ta buna bizzat tanık olmuştum. Aynı saptamaları bölgeyi çok iyi tanıyan eski milletvekili ve belediye başkanı Haşim Haşimi Radikal gazetesinde Neşe Düzel’le söyleşisinde dile getirdi. Haşimi, bir başka gelişmeye daha dikkat çekti: Bölgede İslamcı akımlar güçleniyor, dedi. PKK acaba toprağın ayaklarının altından kaymaya başladığını düşündüğü için mi son terör eylemlerine başvurdu? Bir başka ihtimal ise, PKK’nin yasal alandaki yerel yöneti cileri köşeye sıkıştırma hesabı olabilir. Yükselen şiddet ve öfke, yerel yöneticileri çaresiz bir duruma düşürüyor. Üzerlerindeki devlet baskısını arttırıyor. ??? Sonuç olarak son günlerdeki vahşi terör eylemleri, Türkiye’deki tepkiyi yükseltiyor, sorunun demokrasi ve özgürlükler içinde çözümünü arayan güçleri hareketsiz hale getiriyor. Bu eylemler en çok Kürtlerin durumunu zorlaştırıyor ve onların daha çok acı çekeceği bir ortama zemin hazırlıyor. PKK belli ki bunu bilerek yapıyor. Bu yolla milliyetçiliği azdırıp, iç kavgaları körüklemiş oluyor. Bu çatışma ortamından da sanırım rant elde edeceklerini düşünüyorlar. PKK şiddeti tırmandırarak, masum insanları bombalarla öldürerek bir çözüm üretebileceği hesabını yapıyorsa çok yanılıyor. En çok da Kürtlere zarar veriyor... CUMHURİYET 04 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear