24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 AĞUSTOS 2006 PAZARTESİ 6 DİZİ 21. yüzyılın ilk döneminde çıkardığı savaş, Amerikan siyaset ve iş adamlarının düşlerine hizmet ediyor ABD’nin imparatorluk özlemi G üçlü Amerikan çevrelerinin değişmesini istediği Ortadoğu sınırlarına ilişkin harita ve onun düşündürdüğü nedenler ne sıradan, ne yeni, ne de rastlantı sonucudur. Ülkeleri ve ulusal bütünlükleri bölmekte, din mezheplerine bile ayrı devletler kurdurmakta, böylece kendine bölgesel çapta bile rakip tanımazken, siyasetinin bir uygulama aracı olarak kullanmayı tasarladıklarının sınırlarını büyütmektedir. ABD 21’inci yüzyılın bu ilk döneminde küresel savaşı ve onun hizmetinde bir diplomasi anlayışını çağımızın başat gerçeği durumuna sokmuştur. Ülkemizin okuyucuyu uyutan, dikkatini saptıran ve onu yanlış ya da eksik bilgilendiren tekelci yapıdaki iletişim organlarının kendi sayfalarına taşımadıkları bu gerçek ve onun parçası olan yeni Ortadoğu haritası, kimi Türkiye düşmanlarınca ve bölüşümden vurgun umanlarca coşkuyla karşılandı. Söz konusu dergi yazısına imza koyan Ralph Peters adlı biri varsa da, Amerika’ya özgü bir imparatorluk özlemi ve onun parçası olarak özellikle önemli hammadde kaynaklarının bulunduğu yörelerde haritanın dış merkezlerin çıkarları doğrultusunda değişmesi düşüncesi Amerikan siyaset ve iş adamlarının düşü olmuştur. Bu denli genişleme isteği ABD tarihinin başından beri bir tutkuydu. Bunu önemli ölçüde gerçekleştirmiştir de. Günümüzde bu kez yeni bölgelerde salt egemenliğini arıyor. Gene Amerikan yazarı J.B. Foster bu küresel arayışa eleştirici gözle ‘‘Çıplak Emperyalizm’’ diyor. Aylık ‘‘Atlantic’’ dergisinin yazarlarından Robert Kaplan 2005’te basılan ‘‘Yayılımcı Homurdanma’’ adlı kitabında açıkça şunu yazıyor: ‘‘Amerikan askeri gücü tüm küreyi ele geçirdi; yeryüzünün en uzak köşelerini birlikleriyle sel gibi basması bir anlık olaydır.’’ Bu çerçevede Ralph Peters adı da bir kalemdir yalnızca. Ama bu genel çerçeveyi, yani genel özlemi dile getiren bir kalem olduğundan ötürü önemlidir. Ayrıca, görevi ve başka yazdıklarıyla da dikkat edilmesi gereken biri. Ralph Peters kim? Öyleyse, kim bu yazar? Yazıya imza koyan kişinin yaşamı boyunca işi ve uğraşı askeri gizli araştırmaydı. Dikkat edilmesi gereken bir nokta da şu ki, dergideki yazıda basılan harita 10 Temmuz 2006’da, yani birkaç hafta önce, satışa çıkan ‘‘Savaşımı Hiç Bırakma’’ başlıklı kitabında da yayımlanmıştır. Bir maden işçisinin oğludur; babası ticareti denemişse de başarısız olmuştur. Kendi orduya rütbesiz asker olarak yazılmış ve hemen Almanya’da görevlendirilerek orada on yıl askeri açıdan bilgi toplama işi yapmıştır. Almanya’dan dönüşünde Subay Aday Okulu’na yazılmış, oradan ABD Kara Harp ve Kurmay kolejlerinde eğitim görmüştür. Yarbay rütbesiyle son görevi Askeri Haber Alma Başkan Yardımcılığı Dairesi’ydi. 1998’de emekli olmuş, Amerikan siyaseti üstüne dört kitap yayımlamış, ayrıca 16 tane de roman yazmıştır. Romanlarının altısında Owen Parry adını kullanmıştır. Askeri dergilere sürekli yazı verir. Amerikan siyasetine ilişkin kitaplarından biri, ülkesinin geleceğe egemen olma çabasında başarı derecesi üstünedir. ‘‘Bağdat’tan Sonra’’ başlıklı eseri kendi deyimiyle ‘‘postmodern savaş ve barış’’ konularını ele almaktadır. Bir ötekisi, ‘‘terör’’ bir yana, değişen dünyada yeni Amerikan stratejisi üstüne eğiliyor. Kitaplarının tümünün ekseni savaştır. Aynı konuya eğilen başyapıtlar içinde ‘‘Savaş Sanatı’’nın yazarı Sun Tzu’nun ve ‘‘diplomasiyi de savaşın bir biçimi’’ olarak gören Carl von Clausewitz’in hayranlarındandır. ABD’nin genel genişleme ufuklarına dönelim. Robert Kaplan, Britanya emperyalizminin ozanı Rudyard Kipling’in ABD’nin 1898’de İspanya ile savaş sonunda Filipinler’i işgal edişini ‘‘Beyaz Adamın Sorumluluğu’’ başlıklı dizelerine gönderme yaparak Amerikan askeri çevrelerinin küreyi kendi komutasında beş birleşmiş bölgeye ayıran haritalarını onaylamakta, bunu Hitler’i etkileyen Nazi kara jeopolitiği kuramcısı Karl Haushofer’in haritasına benzeterek şu yargıya varmaktadır: ‘‘İkinci Dünya Savaşı’nda bir küre imparatorluğu kurmak isteyen Almanya’yı dize getiren ABD, kendi imparatorluğu için neler gerekiyorsa onları bugün ele geçirmiş durumdadır.’’ Çırılçıplak Emperyalizmi Prof. Dr. Türkkaya Ataöv 1 CIA’nın yanlışı mı? ? ‘‘Emperyalizm’’ denen ve artık çok sayıda Amerikan yayınında da boy gösteren bu koca gerçeği ‘‘bir çocukluk hastalığı, bir gençlik başkaldırısı, bir komünist düzmecesi’’ sananlar kendi karikuramlarını bilimsel ve inandırıcı yöntemlerle lütfen sunsunlar. ? İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra öteki imparatorluklar, sömürgelerinden çekilmek zorunda kalınca, Amerika da ekonomik imparatorluğunu, kendini merkez alarak daha iyi yerleştirdi. Yanında askeri müdahale gözdağı ve gerektiğinde uygulaması da eksik olmadı. dahaleler, işgal, başkalarına kapalı nüfuz bölgeleri ve geri kalan yerlerde açık kapı zorlamaları gibi yayılma hem Amerikan tarihinde, hem özellikle tekelci aşamaya ulaşmış sermayeci düzenin kendi mantığında vardır. Amerikan toplumu ve yönetimi başından bu yana imparatorluğa özenmiş, açıklamalarında bu kavrama ve sözcüğe yer vererek bunu, yerine ve zamanına göre, kendi için yararlı, gerekli ya da kaçınılmaz olarak görmüştür. Sürekli büyüme: ‘‘13 Koloni’’ bağımsız olunca önce Başkan Andrew Jackson’un komutuna uyarak Batı’ya yöneldi, sonra güneyde genişledi, Monroe Doktrini’yle koca yarıküreye dışarıdan kimsenin elini sürdürmedi, İspanya ile savaştan sonra yalnız Meksika Körfezi açığında Karayipler’de değil, Güney Pasifik’in uzak diyarlarında da binlerce adayı ele geçirdi. Birinci Dünya Savaşı sonunda Başkan Woodrow Wilson’un ünlü ‘‘14 Nokta’’sı doğrultusunda ‘‘tüm ticaret engellerinin kaldırılması’’ görüntüsüyle bu yoldan küresel egemenliğin ilk işaretlerini verdi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra öteki imparatorluklar, sömürgelerinden çekilmek zorunda kalınca, Amerika da ekonomik imparatorluğunu, kendini merkez alarak daha iyi yerleştirdi. Yanında askeri müdahale gözdağı ve gerektiğinde uygulaması da eksik olmadı. Soğuk Savaş yıllarının kendine özgü özellikleri bu yayılmayı büyük ölçüde gizlemeye yaradı. Böylece, Amerikan tarihinin sürekli bir büyümeyi yansıttığı yadsınamaz. Benzer biçimde, sermayeciliğin geçmişi de, bu düzenin mantığı olarak, bir yayılma tarihidir. Bu büyümenin de bir merkezi ve ona bağımlı çevresi vardır. İngiltere, Hollanda, Fransa ve Almanya gibi merkezler yüksele alçala bugünlere gelmişler, bunlar içinde ABD başat konuma ulaşmış, günümüzdeki rakipsiz zirveye oturmuştur. Çevre ucuz ham madde ve düşük ücretli emek sağlamakta, kazanç merkeze akmaktadır. Çevrenin ekonomisi merkezin gereksinimlerini karşılayacak biçimdedir. Çevre merkez için mal ve insan deposu, ayrıca bir tüketim pazarıdır. Her iki olayda da salt büyüme açısından yepyeni bir şey yok. Her ikisi de hem Amerikan tarihi, hem sermayeciliğin gelişmesi kapsamında uyumlu. Ancak, yeni bir gelişme de var. ‘‘ABD imparatorluğu’’ düşüncesi Amerikan yazarlarının kalemlerinde ve siyasetçilerinin ağzında tüm tarihleri boyunca yalnız iki nedenceyle kullanılmıştır. Biri 1898’de İspanya ile savaş sırasında, bir de 1990’lardan sonra, yani günümüzde. İlk olayda ABD iki okyanusta da sömürgeler ve ileri karakollar ele geçirerek ilk ‘‘Büyük Dünya Devleti’’ olma aşamasındaydı. O zaman ünümüz koşulları, Amerikalı eleştirmen Foster’in son yıllardaki on üç yazısında yinelediği gibi, gerçekten tüm yeryüzünü etkileyen çıplak bir emperyalizmdir. Ama bunu anlayabilmek için hem Amerikan tarihine, hem de sermayeci düzenin gelişme çizgisine, kısa bile olsa, genel bir görünge açısından bakmak gerekir. Örneğin, Irak’ın kitlesel yok etme silahlarını bulmak için işgal edildiğine, ama haber alma kuruluşlarının, ne yazık ki, yanıldıklarına ilişkin yorum düzmece, giderek aldatıcıdır. Amerikan genişlemesi bu denli yüzeysel nedenlerle incelenemez. Dünya tarihinin belirli aşamasında ‘‘emperyalizm’’ diye bir olgunun varlığı ve günümüzde kendini, deyim yerindeyse, çırılçıplak gösterdiği yadsınamaz. Bu görüşe katılmayanları tam karşıtını kanıtlamaya çağırırım. ‘‘Emperyalizm’’ denen ve artık çok sayıda Amerikan yayınında da boy gösteren bu koca gerçeği ‘‘bir çocukluk hastalığı, bir gençlik başkaldırısı, bir komünist düzmecesi’’ sananlar kendi karikuramlarını bilimsel ve inandırıcı yöntemlerle lütfen sunsunlar. Her ne kadar birçok Amerikan yazarı da ‘‘Amerikan imparatorluğu’’nu övünülecek bir gerçek, Amerikan yurttaşları için bir gurur kaynağı olarak sunuyorlarsa da... Öte yandan, gene bu yurttaşlara askeri üslerle perçinlenen bu yayılmanın yabancı halklarca nasıl algılandığına ve sonuçların ne ola G cağına ilişkin gerekli bilgi verilmiyor. Bu gidişe küresel bir karşı koyma, bunun içinde Amerikan halkının önemli bir bölümünün de canlı biçimde yer alması da olasıdır. Hemen belirtmeli ki, bu olasılık güçlenecek ve Amerikan emperyalizminin önünde engel gibi duracaktır. ABD’ye karşı kendi yarıküresinde bile çok ciddi başkaldırmalar vardır. Bu oluşumun da yaygınlaşıp bütünleşmesi haklı ve doğaldır. Büyük gerçek: Büyük gerçeğe dönmek zorundayız. ABD için emperyalizm ve militarizm yeni kavramlar değildir. Amerika sürekli olarak genişleyen ve nüfuzunu arttıran bir güç olmuştur: Önce doğusundaki ve batısındaki iki okyanus arasında anakarasal, sonra en kuzeyden en güney ucuna değin Kanada’dan Patagonya’ya tüm Amerika’yı kapsar biçimde yarıküresel ve nihayet günümüzde yeryüzünü kaplama ereğiyle küresel. Ancak, değişen şey, bu amaca ulaşmanın hangi ölçüde açıklıkla anlatılacağı ve uygulanacağıdır. Öyle ki, içinde bulunduğumuz dönem bu savaş ve diplomasi yollarıyla yayılmacılığın en yalın olduğu yıllardır. Kamuoyunu biçimlendiren Amerikalı yazarların büyük çoğunluğu imparatorluk düşüncesi üstünde anlaşmış durumdadırlar. Kimilerinin ayrıldıkları nokta, hangi biçimi alacağıdır. Harvard’dan Michael Ignatieff’in Deniz Kuvvetleri Dergisi’nde yazdığına göre, ‘‘kuramda insancıl, ama uygulamada elkoyucu ve yayılımcı olacak, sözde bağımsız ama gerçekte öyle olmayan altegemenlikler yaratılacaktır.’’ Amerika nereye el atarsa bunu ‘‘kendi çıkarı için’’ yapacaktır. ABD’nin, özellikle ‘‘State Department’’ diye bilinen Dışişleri Bakanlığı’nın araştırma, danışma, seçenekli dış siyaset üretme, gizli yazanak sunma ve iki ayrı dizi yıllık yayın yapma merkezi olan Dış İlişkiler Konseyi’nin önde gelen uzmanlarından Max Boot ‘‘Amerikan emperyalizmi mi? Bu etiketten kaçmaya gerek yok’’ başlıklı makalesinde, ‘‘Amerikan yönetimi emperyalizmi kelime olarak benimsemeye gerek duymaksızın onu uygulamada kucaklamalıdır. Bunu yaparken de af dilemesine gerek yoktur... Buna emperyalizm denecekse, densin’’ diye yazabilmektedir. Sözü çevremize getiren başka bir Amerikalı yazar da şöyle buyuruyor: ‘‘Amerikan Barışı’nın en önemli görevi Ortadoğu’da yeni bir düzen yaratmanın yollarını bulmak olmalıdır... Orada düzeni kurmak için duyulan gereksinim emperyalizmin ta kendisidir.’’ ‘‘İmparatorluklara Övgü’’ başlıklı kitaptan alınan bu satırların yazarı Deepak Lal, Atatürk’e ilişkin fotokurgu düzmeceliğinin yapıldığı Los Angeles Kaliforniya Üniversitesi’nde öğretim üyesidir. Amerika’nın yerli halklarını öldürerek ya da sürerek kendine toprak katma, Louisiana ve Alaska gibi yerleri parayla satın alma, Filipinler örneği sömürge edinme, sayısız silahlı mü ki Başkan William McKinley yönetimi bunun bir imparatorluk atılımı olduğunu Kongre’de açıkça anlatmak zorunda kaldı. Bu oluşumun ilginç gelişmesini kırk yıl önce yayımladığım ‘‘Amerikan Belgeleriyle Amerikan Emperyalizminin Doğuşu’’ adlı kitabımda anlattım. YARIN: Vietnam Sonrası’nda CUMHURİYET 06 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear