24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 TEMMUZ 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 2 Temmuz olaylarının ‘‘kara kutu’’su yerel basında yer almıştır, ancak polis kayıtlarında bu bilgiler yoktur 9 ‘Cumhuriyetin varlığına saldırıldı’ A tatürk büstü, Kongre binasının İstasyon Caddesi’ne bakan kapısı önündedir. Kapı, sağlısollu iki taraftan çıkılan merdivenlerin ulaştığı sahanlığa bakar. 1 Temmuz (1993) günü, Pir Sultan Etkinlikleri’nin açılışı bu Atatürk büstü önünde gerçekleştirilmiş, açılış çelenkleri bu büstün kaidesi çevresine konmuştur. Tabip Odası Başkanı Dr. Hüseyin Polat, Meclis Araştırma Komiyonu anlatısında, etkinliklerin ertesi günü, yani 2 Temmuz’da Hükümet Meydanı ile Kültür Merkezi arasında ‘‘gündüz’’ iki kez giden ve iki kez gelen topluluğun şenliklerin açılış töreninde konmuş çelenkleri Atatürk anıtına vurarak parçaladıklarını anlatır; ‘‘Atatürk’e saldırılmış, Atatürk anıtı önündeki çelenkler Atatürk anıtına vurularak parçalanmıştır.’’ ‘‘Gündüz’’, ‘‘Atatürk’e vurup parçalayarak’’, ‘‘kaideye, heykele vurarak parçalamışlardır.’’ (Meclis Araştırma Komisyonu Tutanağı, Ek: 4, s.7.) Ne var ki, bu saldırı, 2 Temmuz olaylarının ‘‘kara kutu’’su yerel basında yer almamıştır. Valiliğin İçişleri raporunda vardır; ama bu valiliğin polisten aldığı bilgilere dayanmış olmakla birlikte, polis kayıtlarında yoktur. Yerel basın temsilcileri, Meclis Araştırma Komisyonu’na bu saldırıdan hiç söz etmemişlerdir, saldırgan grubun yanı sıra koşuşturan polisler de. Buna karşılık, otelin yanmaya başlamasıyla birlikte açılan ateş sonucu otelin önünden vilayetin önüne kayan, otel gibi vilayeti taşlamaya, camlarını kırmaya ve içeriye girmeye çalışan saldırgan, topluluğa yeniden ateş açılması üzerine, aynı saldırgan topluluk ya da bir kısmı, aynı meydanın bitişiğindeki Kongre Müzesi önüne geçerek Atatürk büstünü yere düşürmüş, kapısını zorlamış ve camlarını kırımış. Ama bunu söyleyenler, Araştırma Komisyonu üyelerinden bazıları tarafından, ‘o topluluğu’’, ‘‘Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya gibi haksız bir suçlama için uydurulmuş’’ sözler olarak karalanacaktır. Topluca işlenen bir dizi cinayetten birini, örneğin büstün tahrip edilmesini yadsıyacak. Cumhuriyetin varlığına saldıranları ‘‘idamdan kurtarma’’ çabasıydı bu. Büst, tunçtan ve 250300 kilo ağırlıte; aynı raporda, 20.50’de vilayet konağının yeniden taşlandığı, 20.55’te ‘‘asker, jandarma ve polisin havaya ateş ederek topluluğu dağıtmayı başardığı’’ 23.00’te sokağa çıkma yasağının ilan edildiği, bu saate kadar ‘‘şehrin çeşitli yerlerinde küçük gruplar halinde dağılmış oldukları’’ yazılı. Anadolu gazetesi sahibi Fikret Ünsal, Komisyona anlatımında ‘‘Kongre Müzesi’nin kapısının zorlandığının söylendiğini’’ anımsatarak ‘‘Kongre Müzesi’nin bir tane camı mı kırılmış? Öyle ya, o topluluk camını da kırardı kapısını açamadıysa!’’ diyor, ama ikisi vali yardımcısı, biri müze müdürü, biri mimar ve bayındırlık ve iskân müdürü dört kişinin imzalarını taşıyan 6.7.1993 günlü tutanakta, (1) Atatürk büstünün dört sütunlu kaidesinin yerinde olduğu, kaide üzerinde büyük vidalarla taşa tutturulan bağlantının yerinde durduğu, Atatürk büstünün ise boyun kısmını kaideye bağlayan yerinden tahrip edilerek koparıldığı ve büstün müze müdürlüğünce bina içinde koruma altında tutulduğunun (2), ‘‘Kongre binası doğu ve güney yönünde bulunan pencere camlarının 71 adedinin taşlarla kırıldığı’’nın ‘‘tespit edildiği’’ belirtiliyor. Bir de Yeni Ülke’de (9 Temmuz 1993) bir haber: ‘‘Büst yerine kondu’’. Haber ise şöyle: ‘‘Cuma günü meydana gelen olay sırasında Kongre Müzesi önünde bulunan Atatürk büstünün kaideden sökülmesiyle ilgili soruşturma aralıksız devam ederken, tahrikçiler tarafından söküldüğü tespit edilen büst müze müdürlüğünde iki gün kaldıktan sonra Tudemaş’ta yapılan bakım onarım sonucu yerine tekrar konuldu. Yetkililer, olay günü büstün kaideden darbelerle sökülmüş olduğunu, vida yerlerinin kırıldığının tespit edildiğini, Tüdemaş’ta vida yerlerinin yeniden yapılması ile büstün yeniden yerine konulduğunu söylediler. Kongre Müzesi önünde tekrar kaidesine konulan Atatürk büstü, Türk bayrağına sarıldı ve törenle açılacağı günü bekliyor.’’ (Yeni Ülke, 9 Temmuz 1993/ Cuma.) Meclis Araştırma Komisyonu, Vali Karabilgin’in sözlerini ‘‘pas pas’’ ettiği gibi, iki vali yardımcısının, bir müze müdürünün ve bir bayındırlık ve iskân müdürü mimarın tutanağını da yok sayacak, 2 Temmuz saldırısının ‘‘artçı kolu’’ yerel/sağ basının, Atatürkçü olduğu için ilk günden beri diş biledikleri Vali Karabilgin’e diş bileyenlerin (Fikret Ünsal’ın Figüran Aziz Nesin kitabına bakılabilir) kasta uygunlaştırılmış sözlerini ‘‘belge’’ sayacak ve bu ‘‘belge’’ye dayanarak, ‘‘büst’’ ile ilgili vargısını raporunda somutlaştıracaktır: Bir ‘ilan’ iki bildiri 2 Temmuz Sivas kıyınıyla ilgili kitaplarda da yer alan iki bildiri dağıtılmıştı olaylardan önce. Biri, ‘‘Müslüman Kamuoyuna’’ başlığını ve ‘‘Müslümanlar’’ imzasını taşıyordu ve 30 Haziran Çarşamba günü Sivas’ta el altından dağıtılmıştı. İkincisi, 1 Temmuz Perşembe günü dağıtılmıştı, ‘‘İslam’a Yapılan Saldırılara İzin Vermeyelim’’ başlığını ve ‘‘Türkiyeli Müslümanlar’’ imzasını taşıyordu. bının sorulma günü’’ olduğu yazılıyor ve bu uğurda verilecek canlar olduğu ileri sürülüyordu. ‘‘İslam’a Yapılan Saldırılara İzin Vermeyelim’’ başlıklı bildiride, Şeytan Ayetleri’nin 26 Mayıs’ta Aydınlık’ta yayımlanmaya başlandığı belirtiliyor, ‘‘Uşak Rüşdi’nin, Muhammedimize yönelik böylesi bir iftirada bulunması’’nın arkasında, ABD, Avrupa ve küfür sisteminin istemi ve desteği olduğu yazılıyor. Aziz Nesin’in adı geçmemekle birlikte, ‘‘hainlerin cezasız kalmayacağı’’ vurgulanıyordu. Son iki bildiri, Nisa Suresi’nin 76’ncı ayetiyle bitiyordu. 30 Haziran ve 1 Temmuz’da el altından dağıtılan bildirilerin, 2 Temmuz olaylarının önceden programlanmış organize bir saldırı olduğunun kanıtı olmak gerekirken bu bildiriler araştırma konusu olmuyor. Olaylardan bir ay önce Bizim Sivas’ta ilan olarak yayımlanan bildiriyle, daha sonra el altından dağıtılan iki bildiri arasında bir ‘‘kan akrabalığı’’ olduğu da o denli açık. Ama 2 Temmuz olayları, bu açıdan, hiç araştırma konusu olmuyor, en azından 30 Nisan BİLDİRİDEN HABERLERİ VARDI Sivas katliamı sanıklarının Ankara DMG’deki duruşması 26/11/1995 günü yapılmıştı. (Fotoğraf: TARIK TINAZAY) ğında olduğu için, Ozanlar Anıtı gibi sürüklenemiyor, parçalanamıyor ve yakılamıyor. Kaçma durumunda olan saldırgan grubun, otel önünde olduğu gibi ‘‘seyirlik’’ bir tahribi de izlenemiyor. Tam da Kongre binasının kapısının zorlandığı ve camların kırıldığı sırada, bina içerisinde görevli beş kişi var, dışarda da, ‘‘saat 23.00’’e kadar gönüllü ‘‘kontrol memurluğu’’ yaptığını söyleyen Anadolu gazetesi sahibi Fikret Ünsal. Fikret Ünsal, Komisyona şu bilgileri veriyor: ‘‘Ama biz olaylar sırasında, Allah şahidimdir, en çok şeyden korktuk, dedik ki, birkaç tane tahrikçi çıkar, Atatürk büstüne ve Atatürk anıtına yönelirler. (...) Ve Atatürk büstüne biz çok dikkat ettik. Ben hep oraları gezdim. (...) Oraya zarar verilmesin diye çok dikkat ettik, verilmedi. Hiç oraya yönelinmedi bile. Bakan bile olmadı. Sonra Kongre Müzesi kapısı zorlandı denildi. Kongre Müzesi’nin bir tane camı mı kırılmış? Öyle ya, o topluluk camını da kırardı kapısını açamadıysa. Ve gece (...) bu büst çıkarılıyor efendim. Kimin çıkarttığını bilmiyoruz, 23’ten sonra çıkarılıyor bu büst. (...) Büst gece indiriliyor, sabaha karşı askere haber veriyorlar, kapıyı açıyor bekçi, büstü içeri koyuyorlar, yani büst gece devriliyor, civatalarla bağlı olduğu yerden. Fakat Vali Bey’in bize anlatması şöyle: Valiliğin önüne gelen grup Kongre binasına saldırdı, Atatürk’ün büstünü parçaladılar.’’ (Meclis Araştırma Komisyonu Tutanağı, Ek: 6, s. 1617.) Ama bu konuda iki tutanak var. Biri, bir arkeolog, üç bekçi ve bir hizmetli beş kişi tarafından tutulan, 2.7.1993 günlü tutanak var. ‘‘22.00’ye kadar müzede beklenildiğini’’, ‘‘İstasyon Caddesi ve bahçe yönündeki pencereler camlarının taşlanarak kırıldığını, tahminen 21.3021.40 civarında meydana gelen bu olayda dışarı çıkılamadığını, İstasyon Caddesi yönündeki kapının zorlandığını, bu kargaşa sırasında bina önündeki Atatürk büstünün kaide üzerinden eğim yerinden kırılarak yere düşürüldüğünü, bunun, olayların sakinleşmesi sonucu dışarı çıkıldığında görüldüğünü, büstün görevli askerlerin yardımı ile müze içine alındığını’’ belirten bir tutanak. CUMHURİYETİN TEMELLERİ BURADA ATILDI Ayrıca Sivas Valiliği’nin İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği 9.7.1993 günlü raporu var. Bu raporda, saat 17.00’de ‘‘kanunsuz göstericilerin’’4 Eylül Atatürk ve Kongre Müzesi’ne saldırdığı, bina önündeki Atatürk büstünü tahrip ettiği, binaya girme çabalarının güçlükle önlendiği, Atatürk’ün ‘‘Cumhuriyetin temelini burada attık’’ dediği tarihi binanın camlarının kırıldığı belirtilmek Politika Din Üzerine Oturtulmuş Çetin Yiğenoğlu (...) Gelecekle ilgili kaygı ise aşırı dinci örgütlenmeden kaynaklanıyordu. Savladıklarına göre son olay da bu birikimin ürünüydü. Çünkü aşırı dinci gruplar, ‘Sivas İslamiyetin kalesi olacak’ diye örgütleniyordu. ‘Vakıf’ ya da ‘dernek’ isimleri altında örgütlenme çalışmalarının yürütüldüğü binalar kentin her yerine dağılmıştı. Yaptığımız araştırmalara göre aşırı dinci örgütlenmeler sırasıyla Kemalettin İbni Hümmam Vakfı, Milli Gençlik Vakfı, İsmail Hakkı Toprak Vakfı ve bunların alt örgütleri konumundaki dernekler aracılığıyla yürütülüyor. Bu örgütlerin içinde en güçlüsü Kemalettin İbni Hümman Vakfı. Vakıf, halen başkanlı ğını yürüten Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu tarafından üç yıl önce kurulmuş. Bu İslam bilgininin bir eseri varmış, henüz Türkçeye çevrilmemiş. Yaygın söylentiye göre Kuveyt bağlantılı çalışan Kemalettin İbni Hümmam Vakfı yurtdışındaki çeşitli kişi ve kuruluşlardan sağlanan kaynakların aktarılması işlevini de yürütüyor. Ülkücülerin de etkin olduğu Sivas’ta ideolojik örgütlenmeye dayalı bir ayrışma söz konusu değil. Kürt, Çerkez, Türkmen, göçmen gibi farklı kökenlerden topluluklar yaşamasına karşın etnik bir ayrılık yok. Üretilen politika bütünüyle dinci kavramlar üzerine, ayrışma ise mezhepler arasında. (Cumhuriyet, 5 Temmuz 1993) Sivas Emniyet Müdürü Doğukan Öner, Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırma Komisyonu’nun sorusunu yanıtlarken, bu bildirilerden birinden haberleri olduğunu söyleyecekti. Şöyle: ‘‘Hayır efendim, ondan (perşembe günü dağıtılan bildiriden) bir haberimiz yok, ilk defa görüyorum. Çarşamba günü bu bildiriden haberimiz var, o da şöyle var. Burada sadece üç beş tane esnafın kapısının altına atılmış. (...) Bu bildiriler aşağı yukarı her on günde bir, on beş günde bir dağıtılır. Bu bildiriyi biz aldığımız zaman gayet tabii ki önem verdik, Cumhuriyetin Valisi’ne DYP’den... Komisyon’un ‘tutanaklardan haberi vardı’ 9. Kongre binası önündeki Atatürk büstünün düşürüldüğü veya söküldüğü tespit edilmişse de bunun nasıl, ne zaman ve ne şekilde düşürüldüğü veya söküldüğü hususunda sağlıklı bilgi elde edilememiştir. (TBMM Tutanak Dergisi, 16.11.1993, s.2223.) Komisyon’un en azından bu konuda düzenlenen iki tutanağı görmediği, Vali Karabilgin’in uyarısına karşın, edinmediği düşünülebilir. Ama Araştırma Komisyonu üyeleri Abdüllatif Şener, rapora koyduğu ‘‘şerh’’ yazısında, M. Cemal Öztaylan ‘‘muhalefet şerhi’’nde, bu tutanaklardan ayrıntılı olarak alıntılar yapmaktadırlar. Yani Komisyon’un ‘‘tutanaklardan haberi vardır’’, ama susarak ‘‘yok sayma’’ yöntemi izlenmiştir. Açıklaması da gene Araştırma Komisyonu üyesi İsmail Köse’den: ‘‘...Belgeler vardır. (...) Atatürk’e saygı duruşu yok ve Atatürkçüyüz demek suretiyle de, Atatürk’ün büstü tahrip edilmiştir deniliyor. Atatürk’ün büstü o topluluk tarafından tahrip edilmemiştir. Hiçbir belge yoktur. Kimin, kimin adına Atatürk’ün büstünü devirdiğini şu anda bilmemiz de mümkün değildir; çünkü elimizde belge yoktur, o konuda herhangi bir bilgi yoktur. (TBMM Tutanak Dergisi, 16.11.1993, s.371372.) Aynı konuşmada, hem ‘‘belgeler vardır’’, hem ‘‘hiçbir belge yoktur’’, hem ‘‘büstü o topluluk tahrip etmemiştir’’ deniyor, hem ‘‘büstü kimin devirdiğini bilmemiz mümkün değildir’’ denebiliyor. Otelin meydana bakan yönündeki bütün camlar, üstelik kaldırım taşıyla kırmış ve odaları taşla doldurmuş olan ‘‘o topluluk’’un, oteli yakmış ve yangınla birlikte açılan ateş üzerine vilayet önüne kayarak vilayeti taşlamaya başlamış, camlarını kırmış, vilayete girmeye çalışmış ‘‘o topluluk’’un, jandarma, asker ve polisin ateş açması sonucu vilayetin karşısında bulunan Kongre binasına kayan ‘‘o topluluk’’un, mahkemece yapılan tesbite göre, Özlem Lokantası, HGC Kırmızı UNO SX, Madımak Cafe, Şan Tekel Bayii, Bektaşlar Halı Mobilya, Şekerbank, Beko Arçelik Servisi, Selçuk Pasajı, Gamede Ticaret, Bektaş Apartmanı, Fimak Limited Şirketi, Sümerbank, Yorgancı İbrahim, Kırlangıç Cafe, Murat Kafeterya, Yalçın Sineması, Madımak Çay Ocağı, Örnek Oteli, Tacer Berberi, Lobos Jeans, Halikarnas Cafe, Hava Boncuk, Kılıçkaya Turizm, Emlak Bankası Büfe, Enginin Yeri, Yabangülü Apartmanı, Gökkuşağı Çeyiz Mağazası, Hürpa Pazarlama, Yakın Apartmanı, Selçuk Oteli, Merve Kuruyemiş, 34 AT/AY 912, 06 HK 912, 34 PK 639, 58 AK 406 plakalı otolar ol ak üzere, tahrip etmiş olan ‘‘o topluluk’’un, (vali yardımcıları, müze müdürü ve bayındırlık ve iskân müdürünün imzasını taşıyan tutanağa ve) mahkemenin tespitine göre 1.520.715 TL (dolar 5.010TL’dir.) zarar/ziyan saptanan Kongre binasının o gece kırılmış olan 71 camını kırmasının ve Atatürk büstünü tahrip etmesinin, Meclis Araştırma Komisyonu’nun görüşlerini dile getiren Komisyon üyesi İsmail Köse’ye göre de olanaksızdı. Meclis kürsüsünden ‘‘o topluluk’’a yüklenen böyle bir ‘‘iftira’’ya karşı ‘‘haykıran’’ o gür sesi bugün de duyar gibiyiz: İsmail Köse (devamla): Saat 20.00’den sonra, emniyet kuvvetlerinin olaya hâkim olduğu bir andan sonra vatandaş dağılıyor, havaya silahla ateş açılıyor; sokakta vatandaş yok, sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor, ona rağmen, hangi babayiğidin kârıdır, gidecek, müzenin önündeki Atatürk büstünü kıracak, parçalayacak, yere düşürecek?.. (TBMM Tutanak Dergisi, 16.11.1993, s.371372.) Ne diyor 2 Temmuz’da tam da bu ‘‘babayiğitler’’in yaktığı ve yangın ateşinde yakıp boğduğu, onlarca candan biri olan şair Behçet Aysan: ‘‘Büyük bir oyuncakçı dükkânı sanıp dünyayı...’’ B İ T T İ ‘Vilayeti de taşlarlar’ DYP Grubu Adına İsmail Köse (Erzurum): Değerli milletvekilleri, toplantı açılıyor; konuşma sırası valiye geliyor, bakın ne diyor: Pir Sultan Abdal’ı araştırdım. Pir Sultan Abdal’ın nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu gördüm ve sizlere, ondan esinlenerek konuşmamı yapıyorum. Halkın yönetiminde görev almış yöneticilere çok sağlıklı mesajlar vermektedir. Yönetimde bulunan makamı, mevkii ne olursa olsun, yetkisi ne olursa olsun kişilerin, hizmet verdikleri halka, topluma mutlaka adaletle, sevgiyle, saygıyla yaklaşmaları gerekmektedir. Yönetimin başında olan kişiler topluma yabancı düşmemelidir. Ben, Pir Sultan’ı değerlendirirken, o günün yöneticileri, o günün valisi ve onun altındaki karakadıları, sarıkadıları, bu yönüyle değerlendirmeye çalıştım. ’’ Değerli milletvekilleri, bu ölçüde konuşan Vali tarafsız değildir. İşte Sivas’ta toplumun tepkisini almaya müsait bir konuşmadır bu. O Vali, o toplantıda bu şekilde konuşursa, vilayeti de taşlarlar, o vilayette 10 saat asayişi de temin edemezsiniz. (DYP sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler. (TBMM Tutanak Dergisi, 6.7.1993, s.83.) Yakıp yıkanların amacı ile Araştırma Komisyonu üyesinin amacı İçişleri Bakanı Beytullah Mehmet Gazioğlu (Bursa): Ulusal Kurtuluş Savaşı’na ‘‘Sivas Kongresi’’ ile adını yazdıran bu güzel insanların yaşadığı, bu güzel kentimizde meydana gelen insanlık dışı ve utanç verici saldırı ve katliamı hiçbir nedenle ve gerekçe ile izah etmek ve mazur göstermeye çalışmak imkânsızdır ve bu, mantık ölçülerinin de dışındadır. (...) Suçluları belirlemek ve suçluları cezalandırmak hak ve görevi, sadece ve sadece devlete aittir. (TBMM Tutanak Dergisi, 6.7.1993, s. 53.) İçişleri Bakanı Beytullah Mehmet Gazioğlu (Bursa): Madımak Oteli’ni çeviren kalabalığın içeridekileri yok etmeye azimli ve kararlı olduğu görülmüş, kalabalığın bu yapısı televizyon ekranlarına da yansımıştır. (TBMM Tutanak Dergisi, 6.7.1993, s.51.) İsmail Köse (Erzurum): Şimdi, olayı çok iyi değerlendirmek lazım. Komisyon ortaya tarafsız ve objektif bir rapor koymuş ve 175 adet ek bilgi ve belgeyi de içeren çok önemli ifade tutanaklarını Meclis Başkanlığı’na sunmuştur. (...) Konu adliyeye intikal etmiş, sonuçları henüz adli makamlarca belirlenmemiştir. Kesin mahkumiyetleri öngörülmemiş, Türk Ceza Kanunu’nun hangi maddesiyle mahkum olacakları belli olmayan bu insanlar hakkında dikkatli konuşmak zorundadırlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkmaya teşebbüs, idam cezasıyla yargılanmak demektir. Böyle bir yargılama durumu olmadığı gibi, yargılamanın sonucu da henüz belli olmadığına göre onları, burada, konuşmalarımızla mahkum etmeye de hakkımız yoktur. (TBMM Tutanak Dergisi, 16.11.1993, 8.370.) Ahmet Karabilgin (Vali): MazlumDer ve öğrenci yurtlarındaki öğrencilerin, dağıtıldıktan sonra, okullar tatil edildikten sonra tekrar geldikleri, dolduruldukları biçimindeki Sayın Kul’un görüşlerini teyit eden bilgiye sahip değilim. Ancak kaplıcada, Sıcak Çermik dediğimiz YıldızeliSivas arasındaki kaplıcada, belediyenin yönetiminde ve işletmesinde olan kaplıcada, İstanbul’dan birkaç otobüsle bir grubun geldiği, bunların orada gizlendiği ve olayları onların başlattığı biçiminde duyumlar geldi, olaylardan sonra. Bu konuda da istihbarat birimleri, MİT de dahil, görev verdim kendilerine. Ben ayrıldığım saate kadar bu bilgileri teyit eden bilgiler bana ulaşmadı. (Meclis Araştırma Komisyonu Tutanağı, Ek: l, s. 42.) önem vermedik değil, ama olağan bir bildiri gözüyle baktık.’’ (Tutanak, Ek: 10, 8.12.) İki bildirinin de ortak paydası, Salman Rüştü’nün kitabı Şeytan Ayetleri’nin Türkiye’de yayımlanmasıyla ilgiliydi. Dava dosyasına girmemiş olan bir başka bildiri ise 30 Mayıs 1993’te, bu bildirilerden ve olaylardan bir ay önce, Bizim Sivas gazetesinde ‘‘ilan’’ olarak yayımlanmıştı. ‘‘Müslüman Halkımıza’’ başlığını taşıyan bu ilanın altında: Bizim Sivas Gazetesi, Simtaş, Sivas Milli Gençlik Vakfı, Belediye Vakfı, Risale, İmza, İslami Düşünce, Sivas Kültür Derneği, MazlumDer, Hukukçular Derneği, Yeryüzü ve benzeri 101 kuruluşun imzası yer almıştı. Üç bildirinin de başlığı altında, Ahzab Suresi’nin ‘‘Peygamber, müminlere kendi canlarından ileridedir. Onun hanımları da müminlerin analarıdır’’ ayeti yer alıyordu. Bizim Sivas’ta yayımlanan ilan/bildiride, eski yazı ile, ötekilerde yeni yazı ile ‘‘Bismillahirrahmanirrahim’’ yazılıydı. Bizim Sivas’ta ilan olarak yayımlanan ‘‘Müslüman Halkımıza’’ başlıklı bildiride, Şeytan Ayetleri’nin Aydınlık gazetesinde yayımlanmaya başlanması ‘‘şiddetle telin ediliyor’’du. ‘‘Müslüman Kamuoyuna’’ başlıklı bildiride de Aydınlık gazetesinden ve Aziz Nesin’den, ‘‘Allah Resulü Hz. Muhammed’e, onun ailesine ve ashabına yöneltilen çirkin küfürlerin hesa 1993’te Bizim Sivas’ta yayımlanan 101 imzalı bildiri, olayları araştırmakla görevli makamlar tarafından ‘‘görülmüyor’’ bile. ORGANİZE BİR OLAY Şu da anımsatılmalı: 1993’ün ilk aylarında, Aydınlık’ın Şeytan Ayetleri’ni yayını nedeniyle, İstanbul’da Kaynak Yayınları’nın basılması sırasında dağıtılan bildirilerin de bu üç bildirinin, denebilirse, ilki ve anası olduğu düşünülmek gerekir. 2 Temmuz Sivas’ın, 12 Mart 1995 Gazi Olayları gibi organize bir olay olduğu da gözardı edilmemek gerekir. Özellikle de Vali Karabilgin, Araştırma Komisyonu’na anlatımında, ‘‘Sıcak Çermik dediğimiz YıldızeliSivas arasındaki kaplıcada, belediyenin yönetiminde ve işletmesinde olan kaplıcada, İstanbul’dan birkaç otobüsle bir grubun geldiği, bunların orada gizlendiği ve olayları bunların başlattığı biçiminde duyumlar geldi’’ diyor, bu konuda araştırma yapılması için istihbarat birimlerine görev verdiğini, sonucun ne olduğunu bilmediğini söylüyor. (Tutanak, Ek: 1, s.42.) Ne var ki, olay bu yönleriyle araştırılmıyor, yerel basın, komisyon (bazı üyeler), Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı dahil cumhuriyet savcıları, olayların failleri ile iradesi arasına kalın bir perde çekilmesine seyirci kalıyor, taş sökmüş, benzin taşımış, araba devirmiş, saldırganlığı ile öne çıkan bir grubun ötesine geçilmiyor. CUMHURİYET 09 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear