28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 TEMMUZ 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ TARİŞ Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Cahit Çetin: Türkiye’nin iki çıkışı var; birincisi zeytincilik, ikincisi bağcılık 9 Çetin: Borç alan emir de alır SERDAR KIZIK TARİŞ Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Cahit Çetin’le ikinci gün yaptığımız söyleşide, dünyada yeni savaşın tarımda yaşanacağını vurgularken Türkiye’nin iki çıkışı olduğunu söylüyor. Birincisi zeytincilik, ikincisi bağcılık. Bu durumda dışardan belki ucuza aldığımız tarım ürünleriyle biz kendi kuyumuzu kazıyoruz... Tarım ülkesi Türkiye’de tarımdaki ithalatımız, ihracatımızdan fazla. Hatırlayalım. Kayseri uçak fabrikası kurulduğunda, ‘‘Ne lüzum var, biz size daha ucuz uçak veririz’’ diyenler ve bu yaklaşımı Türkiye’ye kabul ettirenler, şimdi de ‘‘Ne lüzum var ekip biçmeye, biz size daha ucuz veririz’’ diyorlar. Böyle bir şey olur mu? Bugün serbest pazar ekonomisi içinde ‘‘başka bir ülkede şeker pancarı daha ucuz, biz bunu daha pahalıya üretiyoruz’’ gibi bir mantıkla hareket edersek önümüzdeki yıllarda tarımdan kaçan insanların sorunlarına çözüm getirmemiz mümkün değildir. Sorun, sosyal dengelerin bozulmasına kadar uzanır. Bu gerçekleri iktidarlar bilmiyorlar mı? Bilmezler mi? Ama ortada bir gerçek var. Borç alan, buyruk da alır... Tarımsal üretimdeki AB’nin sonsuz desteklerinin arkasında, sanayideki hâkimiyeti tarımdaki hâkimiyetle de bütünleştirme gibi bir mantığın olduğunu görüyoruz. Bizim gibi ülkelerde tarım hayat kadar önemlidir. Çünkü ekonomik bağımsızlığını kazanamayan ülkelerin siyasal bağımsızlıktan bahsetmeleri söz konusu değildir. Temel unsur da insanın kendi kendini doyurmasıdır. Toprağın sizin olduğunu bilirsiniz, bu büyük güvencedir. Toprak insanın var oluşuna en önemli katkıdır. Âşık Veysel’in dediği gibi, sadık yarim kara topraktır. Ama biz kara toprağı ihmal ettik. ÜRETTİĞİ ZEYTİNYAĞINI TÜKETMEYEN TEK ÜLKE ras kaldı, zeytin tarlası orman oldu bakmıyor’ derler. Bazıları sırf ar uğruna baktı bu zeytin ağaçlarına... Ama Ege kıyılarında on binlerce zeytin ağacı kesildi. Yerlerine yazlıklar yapıldı. Çünkü zeytin çiftçisi ekonomik bir tercihle karşı karşıya kaldı. Aslında bizim üreticimiz kanaatkârdır. Allah bereket versin, der. Ama müteahhidin astronomik, kendisinin hayal edemeyeceği rakamıyla karşılaşınca, zeytin ağacını okşayıp öpüp, teslim etti. Ne oldu? 50 sene zeytinden para kazanmayan köylü bir anda aldı. Köylümüzün zeytini terk edişinin dramatik tablolarını yaşadık biz Edremit Körfezi’nde. Gelelim yağ ithalatı konusuna. Tarım ülkesi yıllardır dışardan aldığı bitkisel yağa para döküyor. Bunu engelleme olanağı yok mu? Bu da başka bir sorun. Yılda 1 milyon 300 bin ton sıvı yağ tüketiyoruz. Likit yağ ihtiyacının yarısı ithalat yoluyla ülkemize girer. Bu, petrolden sonra döviz harcaması gerektiren en önemli kamu ithalatıdır. Kamu harcaması diyorum. Çünkü, bu ithalattan vergi muafı tutulur kolay ithal edilsin diye. Bunun büyük çoğunluğu ayçicek yağıdır. Böyle bir şey olur mu? Ama ithalatçı firmaların, lobilerin, uluslararası sermayenin baskısı olunca paralar uçar gider... Zeytinyağı şimdi gözde oldu. Zeytinyağlı margarin reklamlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Zeytinin yağını, üzerindeki meyvesinden elde edersiniz. Bu da diğer bitkisel yağlardan ayıran temel özelliktir. Diğer bütün bitkisel yağların özü, tohum yağıdır. Meyve yağı olan zeytinyağı , doğrudan tüketilme kabiliyeti olan sıvı yağdır. Diğer bitkisel yağlar mutlaka rafine edilmelidir. Zeytinyağıyla başka ürünlerin yağı karıştırılmaz. Bu AB’de yasaktır. Margarin şimdi geldi zeytinin elini öptü, içimde zeytinyağı var diye övünüyor. Oysa margarinle zeytinyağının birleştirilmesi, ticari olarak doğru bir yaklaşım değildir. 100 gram şeker için bir çuval keçi boynuzu çiğnenmez, derler. Bir iki damla zeytinyağı için bir kalıp margarin mi yiyeceğiz yani? ZEYTİNYAĞININ YÜKSELİŞİ DURDURULAMAZ Girdi maliyetlerinin yüksekliğinden yakınan Demirhisarlı portakal üreticilerinden bazıları bahçelerini kaldırmayı düşünüyor. Üreticiler malını satamıyor, ürünler dalında kalıyor, çiftçiler bahçelerini söküyor Narenciye üreticisi icra kıskacında ABİDİN YAĞMUR MERSİN Mersin’de üç yıl önceki don felaketinde büyük zarar gören narenciye üreticileri son iki sezondur ürünlerini satamıyor. Geçen iki sezona ait borçlarını ödeyemedikleri için önümüzdeki dönemde üretim yapamamaktan endişe eden üreticiler, icra takibi karşısında da çaresiz kalıyor. Türkiye’nin limon üretiminin yüzde 65’ini, greyfurtun yüzde 6’sını, portakalın yüzde 17’sini, mandalinanın yüzde 15’ini karşılayan Mersin’de üreticiler, son 3 yıldır, kendi deyimleriyle ‘‘en kötü dönemlerini’’ yaşıyorlar. Yüksek girdi maliyetlerinin yanı sıra pazarlamada da sıkıntı yaşayan narenciye üreticilerinin sorunlarını ve beklentilerini, ‘‘şubat ayında toplanması gereken portakalların hâlâ dallarda olduğu’’ Demirhisar köyünde üreticilerle yerinde konuştuk. Cumhuriyet sonrası Türkiye ile Yunanistan arasındaki mübadele gereğince Mersin’e yerleştirilen Selaniklilerin oluşturduğu Demirhisar köyünün muhtarı Rafet Demir (45), köylerinde bu yaz 10 bahçenin kökünden söküldüğünü belirterek yaşanan çöküşü özetliyor. Portakalın birim maliyetinin 34 kuruş olduğunu, kendilerinin ise bu sezon 10 kuruştan satmak zorunda kaldıklarını anlatan Demir, şöyle konuştu: ‘‘3 yıldır, narenciye satarak cebine para sokan görmedim. Devletin ihracatçıya verdiği destek primleri temmuz ayından açıklansa belki piyasa hareketlenir diye düşünüyoruz. Ya da ihracatçıya verdikleri primi bize versinler, bahçemize bakalım istiyoruz. Çünkü satış yapamayınca bahçemize bakacak para da bulamıyoruz. Mesela son se zonda 98 kişinin ürünü dalında kaldı. Satılmadı. Bu insanlar bahçelerine bakım yapmak zorunda ama nasıl yapacak, neyle yapacak?’’ AKP partizanlık yapıyor EKONOMİYE HER YIL 200 MİLYON YTL KATKI SUNUYOR Kara toprakta kara zeytinin durumuna gelince, biraz umutlu olabilir miyiz? Son yıllarda her yere zeytin dikiliyor. Zeytinciliği anlatmak için yukardaki tabloyu göstermemiz gerekiyordu. Evet, zeytinciliğimiz 2000’li yıllara kadar bastırıldı. 50 yıl önce, yabancı sermaye margarinle boğazımızın içinden girdi. Şimdi bunu derken gelişen ve küreselleşen ticari dünyada dış ticarete, sermayeye kapalı olmayı kastediyorum. Zeytinyağı kültüründe yaşayan bir insanın margarine geçişini vurguluyorum. Bu politika yıllarca sürdü. Dünyadaki global ekonomik süreçten kendinizi soyutlayamazsınız ama kendi değerlerimizi koruyarak mücadele etmemiz ve mukabil kozlarımızı doğru kullanmamız gerekir. Ne oldu peki? Bu margarin 50 yıl zeytinin üstüne bastı geçti. Zeytinyağı üreten bir ülke olmasına rağmen tüketemeyen tek ülke olarak kaldık. Bu margarin İtalya’da, İspanya’da, Yunanistan’da da yok muydu? Ama Yunanlılar o zamandan bu zamana kişi başına 20 kilogram tüketim yaptılar. Birine aşırı sadakat gösterip birini unutursanız, kendi milli politikanız dışına iterseniz, kaybedersiniz. Bakın bizde babadan kalma bin yıllık ağaçlara bakmazsan, seni kınarlar. ‘Babasından mi Zeytinyağı tüketimi artıyor ama gerektiği gibi değil sanırım. En büyük tüketici, zeytin üreticisidir. Çünkü kıymetini, değerini bilir. Benim evimde her yıl 250 kilogram zeytinyağı tüketilir. Kişi başına 50 kilogram ama Türkiye’de bu hâlâ bir kilogramın altında. Tüketim artıyor ama burada nüfus da artıyor. Oran aynı kalıyor. Öte yandan dünyada artan bir zeytinyağı tüketimi var. Bu tüketim kültür ve eğitim seviyesiyle doğru orantılı yükseldiği için medeni dünya zeytinyağına önem veriyor. En büyük tüketici ve ithalatçı ülke Amerika’dır. 250 bin ton zeytinyağı ithal ediyor. Şimdi hızla Uzakdoğu, Japonya devreye giriyor. Nüfuslarının kalabalık olduğu Kore, Avustralya, Endonezya hatta Çin de zeytin tüketmeye başladı. Artık dünyada zeytinyağının yükselişi durdurulamaz. Türkiye buna duyarsız kalamazdı ve kalmadı da. Ancak çok özel politiklar uygulanmalı. Bu arada TARİŞ Zeytinbirliği olarak ABD ve Japonya’da mağaza açtınız. Bu önemli bir atılım olmalı... TARİŞ’te görevim sırası zeytine karşı şükran borcumu hep ön planda tuttum. Çünkü zeytin ağacıyla yaşadım, okudum, beslendim, hayatımı sürdürdüm. O benim atalarımdan kalan bir kültür mirasıdır. Bugün Türkiye’de zeytinyağı konuşulur hale geldiyse bunda TARİŞ’in payı büyüktür. S Ü R E C E K ‘Y erli muz teşvik kapsamına alınmalı’ MERSİN (Cumhuriyet) Batı Mersin ve Antalya’nın en önemli tarım ürünlerinden biri olan muz, 1994 yılında 12 bin dekarlık alanda 30 bin ton üretilirken, bu miktar 2005 yılında 36 bin 600 dekarda 176 bin tona kadar yükseldi. Muzun, ekonomiye her yıl 200 milyon YTL katkı sunduğuna dikkat çeken üreticiler, yerli muzun teşvik kapsamına alınmasını istediler. Muzdaki bu gelişmeyi ‘‘verim ve meyve kalitesi yönünden dünya seviyesine ulaşmak’’ olarak niteleyen Ziraat Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Mehmet Ateş, ‘‘Üreticimiz muz üretimiyle ekonomimize her yıl 200 milyon YTL katkıda bulunmaktadır. Ülkemizin muz ihtiyacı yaklaşık 300 bin tondur. Üretimin şimdilik yetmediği kalan 130 bin ton muz ithalatla karşılanmaktadır. Ülkemiz muz ithalatına 2002 yılında 180 trilyon, 2003 yılında 100 trilyon ödemiştir’’ dedi. Ateş, üreticilerin muz yetiştiriciliği konusunda çoğunlukla kendi bulduğu yöntemleri kullandığına, yeterli bilimsel çalışma yapılmaması nedeniyle üretimde ve pazarlamada büyük sorunlar yaşandığına dikkat çekti. Muz üretimi ve işlemesinde yaklaşık 100 bin ailenin, yani ortalama 400 bin kişinin istihdam edildiğini belirten Ateş, ‘‘Sorunlarımız büyüktür. Muz hassas ürün listesine girmez, gümrük vergileri ile korunmazsa ülkemizdeki büyük çöküşü başlar. Sonuna kadar desteklenerek gitmeyi düşünmüyoruz. Üretim maliyetlerimizi düşürecek destekler bekliyoruz’’ diye konuştu. Muz yatırımlarının teşvik kapsamına alınmasını isteyen Ateş, talep ve önerilerini şöyle sıraladı: ‘‘Muz serası yatırımları, yatırım maliyeti büyük, teknoloji kullanımını gerektiren büyük yatırımlardır. 10 yıllık yatırım teşvik kapsamına alınmalıdır. Bu kapsama alınırsa yatırımda KDV muafiyeti, 10 yıllık süreç içinde yatırımlara vergi muafiyeti, yüzde 50 daha ucuz enerji, gübre desteklemesi ve düşük faizli kredi verilmesi şeklinde destekler verilmelidir. Muz üreticileri Doğrudan Gelir Desteği’nden yararlanmak için başvurmamaktadır. İlaç ve gübre kullanımının yoğun olduğu muz üretiminde girdi desteklerinin de olmaması nedeniyle muz üreticisi tamamen kendi kaynaklarıyla üretim yapmaktadır. Verilecek kredilerle üretim yönlendirmesi ve kaynakların daha verimli kullanılması sağlanabilir. Şimdiye kadar herhangi bir geri ödeme sorunu yaşamamış muz üreticileri için mutlaka uygun faiz oranları ile yatırım ve işletme kredileri açılmalı, krediler yeni teknolojileri teşvik edecek şekilde uygulanmalıdır.’’ Üreticinin düştüğü sıkıntının sorumlusu olarak AKP hükümetini gösteren Demir, köylerinde bir çok kişinin borçlarını ödeyemediği için icra takibi altında olduğunu belirterek şöyle devam etti: ‘‘İcra geliyor, kâğıt geliyor, ödeyemezsen ne yapacaksın? Mülkünü, bahçeni satacaksın. Bazı tüccardan çek alıyoruz. Bakıyoruz karşılığı yok. Sonra bul bulabilirsen. Çekin karşılıksız çıkınca BağKur primini ödeyemiyorsun, hastane de sana bakmıyor. Borcunu da döndüremiyorsun. Yani kazancın yok ama maliyetin yüksek. Portakal yetiştirirken suya, ilaca, mazota, gübreye KDV ödüyoruz. Bir de malımızı satarken vergi veriyoruz. Bizim isteğimiz ihracat teşvik rakamlarının erken açıklanması, girdi kalemlerindeki KDV’nin düşürülmesi, sulamada kullanılan elektriğin ucuzlatılması. Bunlar yapılırsa kâr etmesek bile maliyetlerimiz kafa kafaya gelir. Benim kişisel kanaatim, narenciye üreticisinin yasal birlik kurarak piyasayı kontrol edeceği yönünde. Ama Ankara istemedi birlik kurmamızı, dernek izni verdiler sadece.’’ Demirhisar köyünde yaşayan üreticilerden Hasan Aslankılıç (36) ise narenciyedeki maliyet yüksekliğini örnekler vererek anlattı. Sulamaya dönüm başına 66 YTL verdiğini ve sezon boyunca 5 kez sulama yaptığını belirten Aslankılıç, dönüm başına maliyeti 400 YTL olan ilaçlamanın ise yılda 34 sefer yapıldığına dikkat çekti. Aslankılıç geçen sezona ait ilaç parasını ödeyemediği için bu yıl ilaç alamayabileceğini belirtti. Geçen sezon greyfurt yetiştiren Seyithan İlgi (30) ise ‘‘1500 lira masraf ettim, sattım, bin lira kazandım. Hâlâ da borcum var. Ödeyemiyorum. Gübre, ilaç alamıyorum. Ne olacak belli değil. Belki de icra gelecek. Mecburen bahçemi sökeceğim. Hayvancılık yapmaya çalışacağım’’ diye yakındı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın şubat ayında Mersin’de düzenlediği mitingde protestocu köylüler arasında yer aldığını belirten Bülent Altınbaş (33) ise sıkıntısını şöyle dile getirdi: ‘‘İstanbul’da portakal 3 YTL ’ye satılıyor. İnsanlar sanıyor ki köylü para kazanıyor. Köylünün traktörü var, deposunu dolduramıyor. Tarım Sigortası yapıyoruz diyorlar. Fiyatı belli olmayan, fiyatı her yıl değişen, düşen bir malın sigortası olur mu? Nasıl belirlenecek sigorta tutarları? Çiftçiden kaliteli ürün istiyorlar. Ürünümüz kaliteli olsun diye bakım yaptırıyoruz, ilaçlatıyoruz ama satamıyoruz. Mesela sinek var dediler, ilaç kullandık ne oldu? Fuzuli masraf yapmış olduk, yine satamadık. Ben Tarım Bakanı’nın tarımdan anladığını sanmıyorum. Olumlu bir şeyini görmedim. Tarım bitirildi bence. Bahçem var ama şehirde iş buldum, orada çalışıyorum. Yani şehirdeki işsiz adamın da işini engelliyorum. Oysa ben çiftçiyim, tarım yapmam lazım. Hükümet bu gerçeği anlamıyor.’’ S Ü R E C E K CUMHURİYET 09 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear