28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16 TEMMUZ 2006 PAZAR 6 HABERLER Kara Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Reha Taşkesen’in istifası Watergate skandalı boyutlarına ulaştı PAZAR ORHAN BURSALI Paşa’yı kimse dinlemiyor! Ülkemizde hiçbir şey olması gerektiği gibi olmuyor. Sıradan olaylar skandal boyutuna ulaşabilirken, skandal boyutundaki olaylar sıradan olaylarmış gibi ele alınabiliyor. İşte iki güncel örnek... OLAY 1: Kara Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Reha Taşkesen’in istifası gündeme geldi ve istifa gibi son derece normal bir olay neredeyse Watergate skandalı boyutlarına ulaştı. Taşkesen Türk Silahlı Kuvvetleri’nde yüksek rütbe elde etmiş bir komutan. Bu konumu elde ettiğine göre aklı başında biri olduğunu kanıtlamış biri. İster paşa paşa görevini yapar, isterse istifa eder. Fakat öyle olmuyor. Olay skandal boyutlarına ulaşıveriyor. Tek farkla ki, Watergate skandalında ABD Başkanı istifa etmişti. Bizde olayın skandala dönüşmesinden önce istifa etmiş olan Kara Harp Okulu Komutanı’ndan başka istifa eden yok. Öte yandan Paşa’yı kim dinlediyse, o kurum veya kişi de ortaya çıkmıyor. Aşağı yukarı kendisini dinlemiş olabilecek herkese soruldu. Milli İstihbarat Teşkilatı ‘‘askeri personelin dinlenmediğini’’ kesin bir dille ifade etti. Genel Kurmay Başkanlığı da personelin telefon konuşmalarının dinlenmediğine dair resmi açıklama yaptı. Emniyet Genel Müdürü ise ‘‘Bizim dinlememiz için hiçbir neden yok’’ anlamına gelebilecek sözler sarf etti. Benim korkum, bir süre sonra skandala yol açan telefon konuşmalarını yapan kişi veya kişilerin de çıkıp Biz de kendisini dinlememiştik. Paşa kendi kendine konuşuyordu, demeleri... O zaman Paşa boşuna istifa etmiş olacak. ‘‘Yoksa yine Amerikalılar mı dinlediler?’’ şeklinde bir soru daha akla geliyor. Fakat hemen ardından şu soru da akla geliyor: Dinleseler ne işlerine yarayacak? Bizzat Tümgeneralin söylediğine göre önüne konulan deşifrelerde ‘‘sadece bazı bayanlarla yaptığı telefon konuşmalarının kâğıda dökülmüş bant çözümleri var’’. Bu durumda ABD Başkanı’nın istifa etmesi için de bir neden yok. Bizimkilerin ise sadece bu konuda değil, hemen hemen hiçbir konuda istifa etme alışkanlıkları olmadığına göre, Paşa’nın istifa etmesine yol açan olayda sadece Paşa istifa ettiğiyle kalacak. İşin tuhafı Paşa telefonları dinlendiği için istifa ettiğini söylüyor, fakat olayın gelişmesinden anlaşıldığına göre Paşa’yı kimse dinlemiyor. OLAY 2: Yukarda normal bir olayın skandal boyutlarına ulaşmasına tanık olurken, aşağıda da skandal boyutlarında bir olayın normal bir olaymış gibi ele alınışına tanık oluyoruz. Yasin el Kadı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yaptığı araştırmalar sonucu ‘‘terör örgütleri ve terorizme destek verenler’’ listesine alınmış bir suçlu.. TC Bakanlar Kurulu’nun Resmi Gazete’de yayımlanan kararıyla ülkemize girmesi yasaklanmış ve bütün para, mal, hak ve alacakları dondurulmuş biri.. Fakat ne oluyor? Başbakan kendisine sorulan bir soru üzerine Yasin el Kadı’ya ‘‘kefil’’ olduğunu ve El Kadı’nın ‘‘herkese iyilik yapmaktan başka özelliği olmayan bir adam olduğunu’’ açıklıyor. Buyurun size bir skandal. Fakat biz bunu normal bir olaymış gibi algılıyoruz. Şimdi ne olabilir? Eğer El Kadı ülkemize girmeye kalkarsa polis, Bakanlar Kurulu kararı nedeniyle kendisini tutuklamak zorunda. Fakat Başbakan’ın söylediğine göre Yasin el Kadı’nın ‘‘herkese iyilik yapmaktan başka bir suçu yok..’’ Bu durumda Yasin el Kadı eğer ülkemize girmeye kalkarsa ‘‘herkese iyilik yapmak suçundan’’ mı tutuklanacak acaba? Hukuk ve AKP Dostum Meral Tamer, ‘‘Başbakan’ın ve Şahin’in topluma özür borcu var’’ başlığını atmış yazısına. Nedeni de, Danıştay’a yapılan kanlı baskın sonrası, AKP’li liderlerin yaptıkları kamuoyunu yanıltıcı açıklamalar... Meral, (iyi bir arşivcidir!) açıklamaları sıralamış: ‘‘Olayı başörtüsüyle ilişkilendirmek çirkin yaklaşımdır... Saldırı, komplo, içinde Baykal da var... Arkada ihanet çetesi var... Olayın türbanla ilişkisi saptanamadı..’’ vs. Şafak, Zaman, Vakit gibi şeriatçı, İslamcı gazeteler ve yazarlarının yazdıkları, televizyonlardaki açık oturumlarda neler zırvaladıkları belleklerde tazeliğini koruyor... Üstelik yanlarında İkinci Cumhuriyetçi AKP’li ve AKP’yanlısı destekçileri. Birisi çıksa da, Cumhuriyet’in, arkasından Danıştay’ın bombalanmasından sonraki medyayı, AKP’lileri, söyledikleri ve yazıp çizdikleriyle bir kitapta belgelese... Meral, gazetemize ve Danıştay’a bomba atan ‘‘Türban Çetesi’’nin iddianamesinin yayımlanmasından sonra, AKP’li liderlerin ‘‘topluma özür borçları’’nı ödemelerini istiyor. Öyle bir borcu ruhlarında duyumsadıklarını sanmıyorum.. Meral de sanmıyordur, nezaketinden dile getirmiyor! Cumhuriyet’in bombalanması üzerine Başbakan’ın ettiği sözler unutulmadı. Danıştay’a türban baskınının nasıl hemen saptırıldığı da biliniyor. Ortada failler bile yokken Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü, ‘‘Sürprize hazır olun’’ diyerek, hazırlanan saptırma komplosunun mesajını vermişti. Arkasından şeriatçı basına sızdırılan bir dizi görüntü, yalan yanlış bilgiler ve haberlerle komplonun ana dokuları ortaya çıktı. AKP polisteki adamlarıyla, Danıştay’a saldırıyı hükümete (askeri) darbe hazırlığı olarak sundu. Şeriatçı basındaki fotoğraflar ve bilgiler, çok satan merkezi basını da aldatmış ve AKP tezgâhı bir iki gün gerçekmiş gibi algılanmıştı. Fakat merkez basın çabuk toparlanmıştı... ??? ‘‘Türban çetesi’’ iddianamesinin hazırlanmasıyla şu noktalar berraklıkla ortaya çıktı: 1) AKP iktidarı olayları her zaman çarpıtmaya, kendi çıkarlarına yönlendirmeye hazır. AKP, var olan hukuk ve demokrasi düzenini ruhuyla benimseyecek ve düzenin eksiklerini gidererek ileriye taşıyacak bir parti değil. AKP, var olan demokratik hakları (Erdoğan ne demişti: Demokrasi, amaca giden bir trendir!), devleti ve toplumu hukuki olarak da İslamlaştırmak için kullanan ‘‘düzen dışı’’ (yeminli) bir oluşum... Ve üç yıldır da liberal aydınları, İkinci Cumhuriyetçileri kendi amaçları doğrultusunda tepe tepe çok iyi kullandı... 2) AKP, dinci iktidarını güçlendirecek ve egemen kılacak otokratik bir yönetim kurma peşinde... Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi tezgâhı ve Danıştay baskını sonrası uygulamaya konan senaryo, tamamen bu saptamayı destekliyor. 3) AKP, iktidarların, siyasetlerin egemenliği altında olan iki kurumu bu amaçla kullanmak istiyor... Bunlardan birincisi Polis ve MİT... MİT’i tam kullanmada iktidar ömrü yetmeyebilir; ama polisin içinde örgütlendiğini, Fethullahçı ve AKP’li bir yapının tıkır tıkır işlemeye başladığını, Danıştay baskını senaryosu berrak bir şekilde gösterdi!.. 4) AKP’nin otokratik iktidarı için, en önemli ikinci kurum Hukuk ve Yargı! Yargıya yer yer sızmış durumda. AKP iktidarında istikbal ve hızlı yükselme şansı gören a) belkemiksiz, b) zaten aşırı sağ ve şeriat eğilimli kimseler hemen hizmetlerini sunmaya başladılar. ??? Hukuk ve Yargı, AKP’nin otokratik İslamcı bir devlet ve ülke planları karşısında bu ülkenin sivil tek güvencesi! Hukukun ve yargının, gerçekten tarafsız, adil, cüzdanın sesine hele bu nazik dönemde asla kulak vermeyecek, anayasamızın demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti ilkelerine, çok daha duyarlı, çok daha dikkatli, çok daha nazik sahip çıkmasına, bu ülkenin, bu milletin ve geleceğimizin ve varlığımızın şiddetle ihtiyacı var.. AKP iktidarı altında yaşadığımız güncel olaylar, özellikle Hukuk ve Yargının ana unsurlarıyla dimdik ayakta durmasının, geleceğimiz için ne kadar büyük önem kazandığını gösteriyor... Bu dönemde ülkemizin esas ağırlığı, Hukuk ve Yargının sırtına yüklenmiş durumda... Hepsine kolay gelsin... Einstein’ın aşkları: Dalgınlık mı? Albert Einstein öleli yarım yüzyılı geçti, hâlâ yeni ilişkileri su yüzüne çıkarılıyor. Son haber New York’tan geldi ve hafta içinde gazetelerde yer aldı. Ünlü fizikçi, yeni bulunan bazı mektuplarına bakılırsa, iki yasal evliliği sırasında 6 ayrı kadınla daha birlikte olmuştu.. Einstein’ın yaşadığı dönemde (18791955) magazin basını bu kadar gelişmemişti. Gazetelere yansıyanlar, özel hayatlardan çok genel hayatlardı ve Einstein söz konusu olduğunda elbette asıl konular ‘‘görelilik kuramı’’ ile, dâhi fizikçinin ortaya attığı günlerde daha anlaşılır kabul edilen ‘‘özgül ısı kuramı’’ idi... Yine de işten anlayanlar Einstein’ın salt fizikle uğraşmadığını, kadınlara da ilgi duyduğunu fark etmişlerdi. Bunun da bir nedeni vardı. Görelilik kuramı ilk ortaya atıldığı dönemlerde kimse tarafından anlaşılamamıştı. Bugün bile sıradan insanlar için anlaşılması zor bir konu olan kuramı, henüz uzaya açılamamış, hatta uçmayı bile doğru dürüst başaramamış insanların kavraması son derece güçtü. Konuya bilim adamları dahi kuşkuyla yaklaşıyorlardı. Ne var ki, en karmaşık konuları basite indirgeyerek açıklamaya çalışan gazeteciler de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştı. Sonradan bizim icat ettiğimiz ‘‘asparagas’’ denilemese bile ‘‘az biraz gaz’’ verilen Amerikan gazeteciliği başlamıştı. Amerikalı bir gazeteci de Einstein’ı yeterince sıkıştırınca ağzından, herkesin anlayabileceği kadar basitleştirilmiş bir tanım almayı başarmıştı: ? Rölativite kuramı basitçe şudur, demişti dâhi bilim adamı; kızgın bir sobanın üstünde geçirilen 1 dakika ile güzel bir hanımla geçirilen 1 dakika aynı süreler değildir. Kızgın sobanın üstünde zaman daha yavaş geçer. Bu görüşleri okuyunca herkes Einstein’ın sadece uzay fiziğini düşünmediği, kadınların fiziğiyle de ilgilendiğini anladılar. Einstein biraz dalgındı ama, dalgınlığı önemsiz konulardan öteye gitmiyordu. Dağınık saçları ve çorapsız giydiği ayakkabıları sanki kendini bilmeyecek ölçüde dalgınmış izlenimi uyandırıyordu. Üretilen rivayetler veya fıkralar işi iyice abartıyordu: Örneğin bazı bilimsel toplantılara pantolonunu giymeyi unutarak gittiği ileri sürülüyordu. Rivayete göre bir keresinde eşi yerine eşinin kız kardeşine yönelmiş, ? Ne yapıyorsunuz enişte, diyen baldızının üstünde ne aradığına kendi da şaşırmıştı. Üstelik bu kez pantolonu ile birlikte külodunu da giymeyi unutmuştu. Cevap olarak: ? Işınımın Planck Kuramı üzerindeki etkilerini araştırıyorum, demişti ki, bu bilimsel açıklama üzerine baldızın Planck Kuramı’na bir zarar gelmesin diye olayı sineye çektiği söylenmişti... Bütün bunlar şaka olsa bile, Einstein’ın dalgın bir adam olduğunu, fakat kadınlar söz konusu olduğunda dalgınlığını biraz da bahane ettiğini gösteriyor. İnsan dalgınlıkla eşlerinden başka altı kadına daha yönelir mi?.. T aşkesen Türk Silahlı Kuvvetleri’nde yüksek rütbe elde etmiş bir komutan. Bu konumu elde ettiğine göre aklı başında biri olduğunu kanıtlamış biri İster paşa paşa görevini yapar, isterse istifa eder. YURTSEVERLER YÜRÜYOR Eğitimİş Genel Başkanı: Çalışanlara yüzde 2.5 zam yapmak vicdana sığmaz ‘ABD defol bu memleket bizim’ ADANA/İSTANBUL (Cumhuriyet) Yurdun dört bir yanından gelen yurtseverler, İncirlik’teki ABD üssünün önünden Dolmabahçe’ye kadar bin 134 kilometrelik 45 gün sürecek olan yürüyüşlerini başlattılar. Yurtsever Cephe’nin, ABD emperyalizminin bölge politikaları ve saldırılarına karşı bir örgütlenme çalışması olarak başlattığı ‘‘ABD defol.. Bu memleket bizim’’ yürüyüşü dün sabah İncirlik’teki ABD üssü önünde yapılan açıklama ile başladı. Yüzlerce yurtsevere ilk hitap eden 68’liler Derneği Kurucu Üyesi Tuncay Çelen, ‘‘Yurtseverler 50 yıldır ülke topraklarını işgal eden onlarca ABD üssünün en büyüğünün önünde ABD ve işbirlikçilerini bir defa daha lanetliyorlar. Üslerden kalkan ABD uçaklarının Irak’ta, Filistin’de, Ortadoğu’da çocukların, yaşlıların üzerine bomba yağdırmasına, insanların katledilmesine dur demek istiyorlar. Savaşsız ve sömürüsüz bir dünya istiyorlar. 68’liler de bunu istiyorlardı. Deniz’lerin, Sinan’ların mücadelesi sürüyor’’ dedi. Daha sonra Yurtsever Cephe Adana İnisiyatifi adına basın açıklamasını okuyan Barış Kınık, ‘‘Bölgemizde savaş ve kan hiç durulmuyor. İşte İsrail, bir askerin kaçırılmasını bahane ederek büyük bir saldırı başlatıyor. Amaç işgaldir. Emperyalizm ve işbirlikçileri geriletilecektir. Yurtseverler yola bunun için çıkıyor’’ diye konuştu. Yurtsever Cephe Emekli Askerler İnisiyatifi temsilcisi, Emekli Tankçı Yüzbaşı Murat Papuç da ‘‘Bize bu enerjiyi nereden buluyorsunuz, diye soruyorlar. İşgalcilerin düzenine ve sistemine olan nefretimizdendir. Bu alanın emniyeti için gelen askerler kardeşlerimiz; yıllarca emir komuta ettim... Anladım ki, bu işgalcilere üs veren ve onlarla ortak hareket eden işbirlikçiler var’’ dedi. Gazetecilerin, geçtiğimiz günlerde istifa eden Tümgeneral Reha Taşkesen’le ilgili sorularını da yanıtlayan Papuç, istifanın baskı sonucu alınan bir karar olabileceğini öne sürdü. ‘Yüzde 2.5’lik AKP’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitimİş), AKP hükümeti ve Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ı eleştirdi. ‘‘Hükümet ve Başbakan, bakkal, market, pazar, ilaç, kırtasiye vb. fiyatlarında son 2 ayda neler olmuş da haberi yokmuş gibi davranamaz’’ diyen Eğitimİş Genel Başkanı Yüksel Adıbelli, ‘‘Doların yüzde 25, faizlerin yüzde 50 arttığı son 2 aya bakıldığında, Temmuz 2006’da kamu çalışanlarına yüzde 2.5’lik zam yapmak, akla, matematiğe, vicdana, adalete hiçbir şeye sığmaz’’ dedi. Eğitimİş Genel Başkanı Adıbelli, ‘‘Yüzde 2.5’lik AKP’’ başlıklı yazılı açıklamasında, hükümetin ‘‘15 Temmuz 2006 günü tüm kamu çalışanlarının maaşlarını yüzde 2.5 zamlı alacağı’’na ilişkin değerlendirmesine sert tepki gösterdi. Adıbelli, şunları kaydetti: ‘‘2006 yılı için öngörülen enflasyon hedefine göre memuruna yıllık yüzde 5 zam vereceğini açıklayan hükümet, ekonomide son 2 aydır yaşananları dikkate almalıdır. Kâğıt üzerinde yapılan tüm oyunlara karşın daha şimdiden enflasyon 2 haneli rakamlara çıkmıştır. Reel faizlerin yüzde 13’lerden yüzde 20’lere, konut kredi faizlerinin yüzde 1’lerden yüzde 2’lere, dolar kurunun yüzde 25’lik artışla 16001700 bandına çıkması, ortalama olarak yüzde 25’lik bir erimeye neden olmuştur. Şimdi bu tablo ortada iken memuruna yüzde 2.5 veren hükümete sormak gerekir: ‘Siz hangi ülkede mükümet ediyorsunuz; bu memura neden bu kadar düşmansınız?’’’ obursali?cumhuriyet.com.tr İRAN TOPÇU BİRLİKLERİ VURMUŞ Şehit Toydemir’in Ankara’daki cenaze törenine kuvvet komutanları da katıldı. Şehit Kavallı’nın Sıvas’taki cenaze töreni sırasında askerler gözyaşlarına hâkim olamadı. (AA) Murat Karayılan K.Irak’ta yaralandı ? Terör örgütü PKK’nin üst düzey yetkililerinden Karayılan’ın, İran topçu birliklerinin Kandil Dağı’nda yaptıkları bombardımanda yaralandığı bildirildi. Haber Merkezi İran’ın geçen günlerde Kandil Dağı’na yönelik düzenlediği topçu ateşinde, PKK’nin üst düzey yöneticilerinden Murat Karayılan’ın bacağından yaralandığı belirtildi. NTV’nin haberine göre İran ordusunun, 19 gün önce Kandil Dağı’na yönelik topçu ateşi sonucu, PKK’nin üst düzey isimlerinden Murat Karayılan sol bacağından yaralandı. İlk tedavileri Kuzey Irak’taki bir kasabada yapılan Karayılan ve 3 PKK militanı, daha sonra başkent Bağdat’ın El Ulviye semtindeki El Necd adlı özel hastaneye götürüldü. ‘‘Cemal’’ kod adıyla bilinen Karayılan’ın, tedavisinin ardından Süleymaniye kentine gönderildiği belirtiliyor. Karayılan’la birlikte tedavi gören 3 PKK’liden birininse öldüğü bildirildi. Şehitler gözyaşlarıyla uğurlandı Haber Merkezi Bitlis’in İçgeçit köyü yakınlarında zırhlı askeri aracın yola döşenen mayına çarpması sonucu şehit olan 5 asker memleketlerinde düzenlenen törenlerle toprağa verildi. Jandarma Kıdemli Üstçavuş Hakan Toydemir’in cenazesi Ankara’nın Beypazarı ilçesine bağlı Kırbaşı beldesinde toprağa verildi. Törene Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Fevzi Türkeri, Genelkurmay Karargâhı’ndan çok sayıda general, subay ve astsubay ile Ankara Valisi Kemal Önal, Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz, ATO Başkanı Sinan Aygün ile Toydemir’in ailesi, yakınları ve silah arkadaşları katıldı. Uzman Çavuş Hayrettin Karabıyık’ın cenazesi Balıkesir Merkez Yayla beldesinde, Jandarma Komando Onbaşı Erdal Kavallı’nın cenazesi Sıvas’ın Yıldızeli ilçesinde, Jandarma Komando Er Nurdoğan Zorgün’ün cenazesi Kahramanmaraş’ta, Samsunlu jandarma Komando Er Ramazan Okur’un cenazesi de Bursa’da toprağa verildi. ‘AKP hükümetinin cilası da boyası da döküldü’ Başbakan ve hükümet sözcülerinin rakamlarıyla halkın ve sokağın rakamları arasında hiçbir benzerlik kalmadığını dile getiren Adıbelli, ‘‘AKP hükümetinin cilası da boyası da döküldü’’ dedi. Adıbelli, şöyle devam etti: ‘‘AKP iktidarı sayesinde artık bu ülkede pancar ekilmiyor, tütün, çay, buğday, fındık gibi ürünler para etmiyor. AKP, artık ülkemizde yaşanan birçok sorunun kaynağı haline gelmiştir.’’ CUMHURİYET 06 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear