28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 HAZİRAN 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 İmame Mehmet Ali Kılınç: ‘‘İmam hatipli devlete hakaret ederse demokratik hak; çiftçi aç olduğunu söylerse provokasyon sayılır.’’ Ya ğ m u r E k i m Baykal, solda ilkeli birlik arıyormuş... ‘‘Bir örnek gösterse ya!’’ GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Erdoğan: ‘Ekonomi sağlam zeminde.’ Karaya oturdu demek istiyor! Pazarcı Sezar Şıkım: ‘‘Başbakan, ‘ülkeyi pazarlıyorum’ dedikten sonra müzelerde tarihi eserlerin, yuvalarda kimsesiz çocukların pazarlanmasına şaşmamak gerekir.’’ MEMLEKETİN birinden bir masal anlatmıştık 18 Nisan’da. Eğitim işlerine bakan bakanlığın bir kentteki şube müdürü gittiği okuldaki öğretmenlere o memleketin ulusal kahramanını kastederek ‘‘Bu adamın resimlerini okul duvarlarından indirin. Avrupa Birliği’ne gireceğiz ama hâlâ bunun resimleri var. Bunun için köşe yapılıyor. Bunlar gereksiz şeyler’’ demişti. Şu işe bakın ki benzer bir öykü Isparta’da yaşanmış. Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesi, Isparta Milli Eğitim Şube Müdürü Ebubekir Tanrıbir’in Gülistan Lisesi’nde yaptığı ‘‘Bu adamın resimlerini okul duvarlarından indirin’’ konuşmasını bir dilekçeyle ilgili makamlara şikâyet etmiş. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan müfettişler gelmiş. Müfettişler, şikâyet sahibini bulmuş; ‘‘Toplantıda konuşulanları kimden öğrendin, sana bu olayı anlatan öğretmenlerin adları ne’’ diye sormuş. Şikâyetçi ‘‘Şükür ki her okulda olduğu gibi Gülistan Lisesi’nde de Atatürkçü öğretmenler var. Fakat adlarını veremem, çünkü size güvenmiyorum’’ demiş. Müfettişler, toplantıya katılan öğretmenlerin ifadesini almak üzere Gülistan Lisesi’ne gitmiş. Öğretmenlere ‘‘Soracağımız sorulara evet veya hayır şeklinde cevap istiyoruz. Yorum yapamazsınız’’ dedikten sonra ilk soruyu yöneltmişler: ‘‘Ebubekir Tanrıbir’in söz konusu toplantısına katıldınız mı?’’ Toplantıya katıldığını söyleyen öğretmenlere ikinci soruyu sormuşlar: ‘‘Bu toplantıda Ebubekir Isparta’da Tanrıbir ‘Duvarlardan Atatürk resimlerini indirin’ dedi mi?’’ Öğretmen: ‘‘Hayır, ama...’’ Müfettiş: ‘‘Aması yok, size yorum yapmayın demedik mi, ifadenizi imzalayıp çıkabilirsiniz.’’ Öğretmen: ‘‘Efendim... Atatürk resimleri demedi ama bu adam derken kastettiği...’’ Müfettiş: ‘‘Galiba anlatamadık, yorum yok. O sizin yorumunuz. Atatürk resimleri demiş mi? Hayır dediniz, biz de ifadenize yazdık, yanlış mı? Yanlış değil. Öyleyse imzalayın.’’ İşte aynen böyle. Isparta Valisi Şemsettin Uzun’a bir Isparta türküsüyle selam gönderelim: ‘‘Çayıra serdim postu/ Şu gelen kimin dostu/ Gören maşallah desin/ Kimin var böyle dostu/ Kaşlarına gözlerine de/ Şube müdürünün şirin sözlerine de/ Bakanlığın müfettişlerine de maşallah!’’ Paris’te Kafamı Kurcalayan Tilkiler Roland Garros ve sanatla ilgili temaslarım için sekiz gün Paris’te kaldım. Pazar günü futbol maçlarındaki gibi Meksika dalgalanması yapılan bir şölen ortamında, İsviçreli Federer’i yenen İspanyol Nadal şampiyon oldu. Neden bir asırdır dünyanın ilk 100’üne girecek bir tenisçi yetiştiremedik diye düşünüp durdum. Bu rüya gibi şehirde her fırsatta buna benzer düşüncelere dalıp gidebilirsiniz. Bugünlerde Fransa’da Sosyalist Parti içinde 2007 Cumhurbaşkanlığı adaylıkları konusunda adı öne çıkan Segolene Royal ve diğer sosyalist liderlerin bir araya gelerek ortak bir strateji ve dil konusunu uzun uzun masaya yatırmaları var gündemde; 1981’den sonra solun akıllanarak ortak proje ve oy sepetleri oluşturabilmiş olması son çeyrek asırda tüm dünyaya ilham verdi de, biz bundan nasibimizi bir türlü alamadık. Ömür dilimimize bu umudu yaşatamadan ana sol partimiz gündemi değiştirip sağı da kendi içine davet ederek çorbanın ufkunu genişletti. ??? Paris’in neden ‘‘kültür başkenti’’ olduğunu size şu örnekle aktarayım. Tüm siyasi gündem ve Dünya Kupası egemenliğinde görünen bir hafta sonunda, Liberation’un tüm kapağı ünlü modern ressam Cezanne’ın 100. ölüm yıldönümü vesilesiyle onun hakkında Aix en Provence’da açılan müthiş sergiye ayrılmış. Şimdi sizin çağdaş sanattan bahsetmemek için bin bir takla atmayı yaşam tarzı olarak kabul etmiş sözde büyük gazetelere bunları uygulatmanız mümkün mü? ‘‘Resim yapmak, insanın bir fırçayla düşünmesidir’’ diyen Cezanne’ın sergisini veya 50 yıldır yazıp çizen kendi sanatçılarınızın izini dev medyada aramayın. Çünkü onlar size şarkıcı ve mankenler arasındaki Dallas ilişkilerini aktarıyor. ??? Evet, Dünya Kupası Paris’in de gündemi. Pele ve Claudia Scheffer’in açılıştaki fotoğraflarına bakıyorum da, ‘‘Demek dünyaca ünlü olmak için ya hep en iyisini arayarak, ter dökerek bir iş yapacaksın ya da güzel bir kız olacaksın, aynı kapıya çıkıyor’’ diyorum! Ne kısmet, Tümer Fenerbahçe’yi Türkiye Kupası’ndan eden gol yerine o frikiği son saniyede İsviçre ağlarına bıraksaydı, Almanya’ya biz gidecek ve milyarlarca dolarlık reklam, trilyonlarca lira ve heyecandan mahrum kalmayacaktık. Neyse, hiç olmazsa sahalarımızda top koşturmuş oyuncuların haberlerine bakıp avunuruz artık! Mesela Appiah ya da Ribery. Paris’te Journal du Dimanche, Ribery’yi bu hafta sonu manşetine taşıdı ve onu ilahlaştırmaktan çekinmedi: ‘‘Fransa yeni idolünü buldu.’’ Ama bir başka haber medyanın karanlık yüzünü yine ortaya koyuyordu: Ribery’nin kupanın ‘‘en çirkin futbolcusu’’ seçildiği tebliğ ediliyordu dünyaya, hem de küçük Ribery henüz iki yaşındayken geçirdiği şanssız bir trafik kazasında bu yara izlerini edinmiş olmasına rağmen! Aklıma şu anda yüz ürünü birden pazarlayan Ronaldinho’nun yakışıklı olmadığı için Real Madrid’e transfer edilmediğine dair söylentiler geldi; insanlar bu kadar mı küçülebiliyor? Peki biz şimdi dört hafta boyunca kimler için heyecanlanacağız? Hangi gariban ülkeyi tutacağız? Tunus, Angola ya da Fildişi Sahilleri’nden birini mi, yoksa Brezilya’yı mı? İyi, güzel, tutalım. Fransızlar da tutuyor takımlarını delicesine ama nedense bu onların sosyopolitik sorumluluk bilinçlerini örtmüyor... Buna rağmen burada bile ‘‘Futbola kırmızı kart’’ başlığıyla yayımlanan makaleler bu sporun hükümranlığına karşı savaş açıyor. Ben bile hak verebilirim. Dünya Kupası şimdi bizi yaz tatiline atacak, yani eylül ayından önce ayaklar yere basmayacak. Halbuki biz Fransa’dakinden çok daha vahim olan kendi Cumhurbaşkanlığı seçimlerimize doğru son sürat gidiyoruz! Lütfen söyleyin, kaç kişi için bu konu top işleri kadar önemli? Paris’te 32 yıldır sokaklarda bağıra bağıra Le Monde gazetesini satan ve birkaç yıl önce yazdığı kitapla meşhur olan Ali Akbar (galiba Tunuslu), Bodrum Yalıkavak’ta ev almış! Kitabının adı şu: ‘‘Dünya Bana Gülüyor Ama Ben Dünyanın Haline Ağlıyorum!’’ Sevgili sokak emekçisi Ali kardeşim, ben de ülkemin haline senin gibi ağlıyorum! Senin arşınladığın kültür, sanat eserleri ve demokrasi ile beslenen kentteysem yaram daha da derinleşiyor. email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 SESSİZ SEDASIZ (!) Şahin Alpay’a ceberut gelen laiklik TAKKELİ hocaların efendisinin yarı resmi yayın organlarından birinde yazan Maoculuktan dönme Şahin Alpay geçenlerdeki bir yazısında ‘‘Gelişmeler asker ve sivil bürokrasinin Çankaya’da kendi ‘ceberut’ laiklik anlayışını benimsemeyen bir kimseyi kesinlikle görmek istemediğini, bunu ne pahasına olursa olsun önleyeceğini düşündürüyor’’ buyurmuş. Ceberut ne demek? Tanrı’nın büyüklüğü ve ululuğu demek. Tasavvufta ise Allah’a varma yolunun üçüncü basamağı sayılıyor. Bir de mecazi anlamı var: Merhametsiz yani acımasız, yani zulüm yapan. Maoculuktan dönme Şahin’in, doktorasını yapmış olsa da Nurcu terminolojiye henüz Marksist terminoloji kadar hâkim olamadığı anlaşılıyor. Türkiye’deki laikliğe ‘‘ceberut’’ derken, sözcüğü mecazi anlamda kullanan Şahin’in günlük siyasetin kaygan zeminindeki gelişmeleri dikkate alamadığı görülüyor. Çünkü tam da bu sırada Fethullah Gülen’in beraat ettirilmesi ve hatta dinci örgütler tarafından tehdit edildiğinin polis raporlarına dayandırılması Türkiye’deki laikliğin acımasız falan değil giderek daha çok şeriata varma yolunun basamaklarından biri olarak kullanıldığını açığa çıkarıyor! Öyle değil mi doktor Şahin? Çöp Savaş Ünlü: ‘‘500 milyon dolarlık ilaç çöpe gitmiş. Çöpten beslenen ve geçimini çöpten sağlayan insanları düşünmüş olmalılar!’’ Akif Kökçe: ‘‘Ankara’daki belediyelerde silahlar konuşuyor. Anakent belediyeleri artık adını ‘babakent’ olarak değiştirsin.’’ Babalar Nurhak ve Aleviler... Prof. Dr. SEBATİ ÖZDEMİR Nurhak denildiğinde o dönemi yaşayanlar ya da yakın tarihimizle ilgilenenler için ilk akla 12 Mart darbesinin ardından THKO üyeleri Alparslan Özdoğan, Kadir Manga ve Sinan Cemgil’in güvenlik güçleriyle çatışması sonucu öldüğü 31 Mayıs 1971 tarihi gelir... Ve de geçen yıllarda Kahramanmaraş ilimizin ilçesi olarak tanınmaya başlamasıyla... Kahramanmaraş, Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin kıvılcımlarının ilk atıldığı, tohumlarının ilk yeşerdiği topraklardan biriydi; tıpkı Antep ve Urfa illerimizde olduğu gibi... Düşmana ilk kurşunu sıkan Sütçü İmam, bu kentimizin simgesi olmuş ve 1992’de kurulan üniversitesine de bu ad verilmişti. Gecikmiş olarak bu ilimiz Şubat 1973’te ‘‘kahraman’’ sıfatıyla onurlandırılmış, ancak bu kahramanlık demokratik solcu Bülent Ecevit’in başbakanlık yaptığı dönemdeki meşhur ‘‘Aralık 1978 Maraş Katliamı’’ ile gölgelenmişti... Tıpkı Sıvas gibi... 4 Eyül günü Anadolu devriminin en önemli günlerinden birinin yıldönümüydü ve 4 Eylül 1919’da ulusal egemenlik ilkesine dayalı yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuna temel olan Sıvas Kongresi toplanmıştı. Ama Sıvas da Kahramanmaraş’a benzer şekilde Temmuz 1993’te karardı, gölgelendi, katledildi; bu kez ise sosyal demokrat Erdal İnönü’nün başbakanlığı (vekâleten) zamanında... Katillerin hepsinin ortak paydası, sloganı ise Alevilere, dinsizlere, kızıl komünistlere ölüm idi... Ve din adına yüzlerce kişi katledildi!.. Neden bu hep böyle oluyor?.. Neden her zaman Aleviler öyle ya da böyle hedef tahtası seçiliyorlar ve neden yıllardır Maraş, Sıvas ve hata Erzincan ile Çorum’a bu utancı yaşattılar?.. Buyurun, Cumhuriyet’in 1 Haziran 2006 tarihli nüshasından haber: ‘‘Alevilere megafonla ezan yayını...’’ Bu haber laik bir Cumhuriyette ‘‘Bu nasıl oluyor’’ sorusunu beraberinde getirir; diğer yandan ise türban için mahkeme kararlarını yok sayarak ‘‘Ulemaya sormak gerekir’’ diyen bu ülke Başbakanı’na da hangi ulemayı kastettiği sorulur. Sayın Başbakan’a göre Alevilik bir mezhep değil bir kültür imiş(!). Çünkü onun inancı olan Hanefi mezhebinin uleması, Aleviliği bir mezhep olarak görmediği gibi İran’ın Şii ve Suudi Arabistan’ın Vehhabi Müslümanlarını da Hak mezhebinden saymıyor. Ancak bu görüşü savunanlar, yeri geldiğinde de konuşmalarına ‘‘Bu ülkenin yüzde 99’u Müslümandır’’ diye başlıyorlar ve sıkışınca da daha önceleri defalarca bu ülke siyasetçilerinin zikrettiği gibi ‘‘Lozan’a göre...’’ diye başlayan demeçler veriyorlar. Şu yadsınamaz bir gerçektir ki bu ülkede kendini AleviBektaşi olarak tanımlayanlar vardır ve de olmaya devam edecektir. Aleviler, Hanefi ya da diğer mezheplerin kendilerini hangi yere koyduklarıyla ilgilenmiyorlar ve kendilerini Hak mezhebinden saymayanlarla da uğraşmıyorlar. Sadece kendi kimliklerinin farkındalar ve buna çeşitli gerekçeler altında müdahale edilmesini istemiyorlar. Kimse bu ülkenin en az dörtte birini oluşturan ve kendini AleviBektaşi olarak tanımlayan insanları yok saymaya kalkmamalıdır. Yavuz Sultan Selim’den bu yana her fırsatta çeşitli gerekçelerle yok edilmeye çalışılan bu insanlarla oynamaya kalkmaksiyaset yapmak, hiçbir zaman bu topraklarda yaşayan insanların faydasına olmamıştır. Sonuç Nurhak Kaymakamı’nın, ilçede devleti temsil eden kişi olduğunu; Alevilerin megafonla ezan yayını istemeyeceğini; bazı kişilerin isteği ya da bu konuda müftülük kararı olsa dahi bunun ilgili kanun ve hükümlerde nasıl olacağının yazıldığını bilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde o kaymakam ‘‘Devleti temsil’’ erkinden uzaklaşmış olacaktır. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 13 Haziran www.mumtazarikan.com Sevgili Celal Toprakoğlu’nu ölümünün 3. yılında saygıyla anıyorum. HASAN AL İETT kartımı kaybettim, hükümsüzdür. ERTAN KIRMIZITAŞ Esas No: 2005/622 / Karar No: 2006/576 Davacı Mehmet Akyol, vekili Avukat Emin Alkan tarafından davalı İbrahim Batman aleyhine açılmış olan Menfi Tespit davasının yapılıp bitirilen duruşması sonunda, Adresi tespit edilemeyen ve dava dilekçesi ile duruşma günü ilanen tebliğ edilen davalı İbrahim Batman’a karar tebliğ edilemediğinden, kararın ilanen tebliğine karar verilmiş olup, karar gereğince, Mahkememizin 17.03. 2006 tarih ve 2005/622 Es. 2006/576 karar sayılı kararı ile, Beşiktaş 4. Noterliği’nin 25.09.1975 ödeme tarihli, 5.000. TL., 06.10.1975 ödeme tarihli 5.000. TL., 06. 11.1975 ödeme tarihli 5.000. TL., 20.11.1975 ödeme tarihli 2.125. TL., 15.12.1975 ödeme tarihli 5.000. TL.,15. 12.1975 ödeme tarihli 5.000. TL., 25.12.1975 ödeme tarihli 34.000. TL., 05.01.1976 ödeme tarihli 10.000. TL. ve 06. 01.1976 ödeme tarihli 5.000. TL. bedelli, sekiz adet bono nedeni ile davacının davalıya Borçlu Olmadığının Tespitine, Noter Satış Sözleşmesi ile 34 UE 073 plakalı araç üzerine konulan mülkiyeti muhafaza kaydının kaldırılmasına, adresi tespit edilemeyen, davalı İbrahim Batman tarafından kanuni süre içinde temyiz edilmediği takdirde, kararın kesinleşeceği, davalıya ilanen tebliğ yerine geçmek üzere ilan olunur. 31.05.2006 Basın: 28066 ANTALYA 3. SULH HUKUK MAHKEMESİ’NDEN İLANEN TEBLİGAT Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. ÇİÇEK ÖZDOĞAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İçine pey 1 nir ya da kıyma konularak 2 sac üzerinde 3 pişirilen bir 4 tür börek. 2/ Otlak... Bir 5 şeyden kalan 6 kötü iz. 3/ İf 7 las... ‘‘ ses 8 leri sönüyor perde perde / 9 Atlılar kayboluyor 1 2 3 4 5 6 7 8 9 güneşin battığı yer 1 M A N G R O V T de’’ (Nâzım Hik 2 İ B A R E İ D A met). 4/ İlave... Dik 3 H E L A T İ Y E olmayan, meyilli. 5/ 4 D İ N AMO Bunaltma, tedirgin A S 5 L S O N D O K etme... Bir nota. 6/ 6 I R A A K Ü Ü Bir işi yaptırabilme 7 Ç İ Ç U O K U L gücü... Yalvarma, Z A R İ F R E yakarma. 7/ Bir et 8 kinliğin geçici ola 9 S E K D A Ğ A R rak durdurulduğu süre... Mora dönük canlı kırmızı renk. 8/ Asıl, esas, doğru. 9/ ‘‘Gözümüze kara toprak / Dolmadan bir sürelim’’ (Karacaoğlan)... Sarp geçit. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kuşbaşı et ve pirinçle yapılan bir börek... Ateş. 2/ Asya’da bir ülke... Türlü nedenlerle başarılı olamayan kimse. 3/ Cahit Külebi’nin bir şiir kitabı... Alışverişte satıcının alıcıya yaptığı indirim. 4/ Defa, kere... Tarla sınırı. 5/ Yaprağı taflan yaprağına benzeyen, kabuğundan siyah boya yapılan ve ormanlarda yetişen yabanıl bir ağaç... Uzaklık işareti. 6/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Yatak doldurmaya yarayan yün, pamuk, kıtık gibi şeyler. 7/ Kürkü değerli memeli bir hayvan... ‘‘Avizeağacı’’ da denilen ve süs bitkisi olarak yetiştirilen bir ağaççık. 8/ Altından sopa gösterilir... Tanrı. 9/ Katar’dan yayın yapan bir televizyon kanalı. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear