28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 MAYIS 2006 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr AYŞEGÜL YÜKSEL SAHNEDEN YAZI ODASI SELİM İLERİ Festivalin baş konuğu Beckett İki yıldır yolunu gözlediğimiz İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali’nin 15’incisi, 4. Uluslararası Tiyatro Olimpiyatları ile buluşuyor bu kez. 5 Mayıs6 Haziran arasında yer alan Festival’de, usta yönetmenlerin/iddialı toplulukların yapımları sunulacak. Festivale gelecek ve/ya da yapıtlarıyla katılacak bir dolu tiyatro ünlüsü arasından öne süzülüveren ise Samuel Beckett... 2006 Beckett yılı olarak belirlenmiş; çünkü 1989’da ölen büyük yazarın 100. yaşı kutlanıyor. Bu nedenle de festival/olimpiyat düzeni içinde dört ayrı Beckett oyunu yer alıyor. İlki, Beckett’in başyapıtlarından biri olan ‘Mutlu Günler’... Amerikalı yönetmen Gerald Friedmann’ın sahnelediği, Semih Fırıncıoğlu’nun Türkçesiyle sunulan ‘Mutlu Günler’ bir Çiğdem Selışık Onat projesi ve TürkABD ortak yapımı olarak 1315 Mayıs tarihleri arasında Kenter Tiyatrosu’nda oynanacak. Kısa süre önce yitirdiğimiz tiyatro ustası Tunç Yalman’a adanan ‘Mutlu Günler’ yaman bir ‘kadın oyuncu’ oyunu... Bir anlamda, ‘Godot’ ve ‘Oyunun Sonu’ gibi, bir ‘ikililer’ (komik ya da trajikomik çiftler) oyunu, bir anlamda da ‘Krapp’ın Son Bandı’ gibi ‘tek kişilik’ bir oyun olan ‘Mutlu Günler’in temel karakteri Winnie’dir. Çocukluğundan bu yana kendisine ezberletilmiş değerlere sıkı sıkıya tutunan yaşlıca bir küçük burjuva kadınıdır Winnie. ‘Hareket etme’ gücünün çoğunu yitirmiştir. Oyunun sonunda ise neredeyse hiç ‘hareket edemez’ duruma gelecektir. (‘Mutlu Günler’, Beckett tiyatrosunda bedensel hareketin, tümüyle yok olmaya doğru ilerlediği ilk örnektir.) Buna karşılık, hareket edemeyişin yarattığı eksikliği kapatmaya çalışırcasına, tam 100 dakika boyunca durmadan konuşur Winnie. Oyuncunun hareketsizliği ile gevezeliğinin ‘ters uyum’ kurduğu bir ‘ezgi’dir sahneden gelip geçen. Oyuncunun, seyirciye mimik ve gitgide kısıtlanan jest kullanımıyla, sesini bir müzik aletine dönüştürmesiyle sunduğu görsellik/işitsellikten oluşan... Samuel Beckett’ın yapıtı ‘Mutlu Günler’ adlı oyundan bir sahne. Zehir Yeşili İzmir Kitap Fuarı’nın benim için çok sevindirici bir tanışı, genç bir Sait Faik hayranı oldu. Son yıllarda Sait Faik’i severek okuduğunu söyleyen genç okurlara pek rastlayamaz olmuştum. Fuardaki arkadaşımız, ‘‘Sait Faik’i çok seviyorum ama, galiba bireyciymiş’’ dedi. O hayhuy içinde bu sözü gönüldenlikle yanıtlayamadım. Sonra da aklıma takıldı. Hikâyemizin büyük ustası bireyci miydi? Hemen ‘‘Semaver’’ hikâyesine sığındım. Bu güzel verimde; bir işçinin, çocukluğundan bir anı gibi sarındığı semaver, bize, ‘‘içinde ne ıstırap, ne grev ne de patron olan’’ fabrikayı haber verir. ‘‘Sarışın ameleler’’in elleri ‘‘kıymettar’’dır. Sait Faik özlediği dünyayı ‘‘Ay Işığı’’nda betimliyordu: ‘‘Nasıl bir dünya mı? Haksızlıkların olmadığı bir dünya... İnsanların hepsinin mesut olduğu, hiç olmazsa iş bulduğu, doyduğu bir dünya... Hırsızlıkların, başkalarının hakkına tecavüz etmelerin bol bol bulunmadığı... pardon efendim! Bol bol bulunmadığı ne demek? Hiç bulunmadığı bir dünya...’’ Bu sözler, bireyci bir insanın söylemine yaraşır mı, kestiremiyorum. Denecek ki, bireyci kişiler de bütün bu güzel özlemlerle donanabilir. Tersini ileri süremeyiz. Ne var ki, bireyci bir insan böylesi özlemlerini dile getirmeyi yersiz, gereksiz bulmaz mı? Sait Faik’i okuduğumda lise öğrencisiydim. Varlık Yayınları’nın yeniden yayımladığı Sait Faik eserleri birdenbire ufkumu açmıştı. O yıllarda Sait Faik’le Sabahattin Ali arasında bir gelgitteydim. Fuardaki arkadaşımız gibi, ben de, toplumculuğu Sabahattin Ali’ye, bireyciliği Sait Faik’e denk buluyordum. ??? Çağdaş Türk hikâyesinin iki kaynağı olduğu söylenegelmiştir: Toplumsalcı çizgiyi Sabahattin Ali temsil eder, bireyselci çizgiyi de Sait Faik. Bu ana kaynakların senteziyse Orhan Kemal’dir. Oysa üç hikâyecimiz de bireyselle toplumsalı bence yan yana yansıtmış, dile getirmişler. Sabahattin Ali’nin öyle hikâyeleri var ki, bireyin yalnızlığını, saçmaya, hatta cinnete yol alan ruhsal karmaşasını kudretli bir anlatımla kaleme getiriyor. Hemen yanı başında, Sait Faik, kimi öykülerinde şaşırtıcı bir toplumculuğun yazarı. Orhan Kemal’e gelince, onun sentezini her zaman büyüleyici buldum. Edebiyat Mekân’daki söyleşimiz dolayısıyla tanıştığım Mehmet Narlı, Orhan Kemal’in klasik slogan gerçekçiliğinin çok dışında bir toplumcu yazar olduğunu söyledi. Ben de öyle düşünüyorum. Orhan Kemal’in eserinde bu özelliği yakalamak için Mehmet Narlı’nın ‘‘Orhan Kemal’in Romanları Üzerine Bir İnceleme’’sini (Kültür Bakanlığı Yayınları, 2002) okuyabilirsiniz. ??? Büyük yazarları ideolojilerin yalınkata indirgenmiş terimleriyle değerlendirmek yanılgısı, edebiyatımıza çok zaman kaybettirdi. Sait Faik en güçlü hikâyecilerimizden biridir, tıpkı Sabahattin Ali ve Orhan Kemal gibi. Yarının okurları onlara yine büyük gönül borcu duyacak... Sait Faik, ‘‘Söylendim Durdum’’da, en bireyselinsanî bir eğilimden yola çıkar, en koyu toplumsalcı perspektiflere açılır ve sonra, ‘şimdiki’ yaşamın rengini belirtir: ‘‘Zehir yeşili’’! Artık bütün öykülerinde zehir yeşilinin alacası duyumsanacaktır. Nedir zehir yeşili? ‘‘İçinde iyi şeyler söylemeye salâhiyetler kıvranan adamın, korkmadan ve yanlış tefsir edilmeden bu bir şeyleri söyleyebildiği dünya...’’ Bireyselin en acısı ama, toplumsal düzendeki en ağır baskıyı da alabildiğine yansıtanı... Söyleyenler kimlerse, kabul edelim; ‘‘bireyci’’ Sait Faik olmasaydı, ‘‘Son Kuşlar’’ı, ‘‘Haritada Bir Nokta’’yı okuyabilecek miydik? Onun derin bireysel acısı, çevre konusunda, insanın sömürülmesi konusunda bu iki öyküde çığlığa dönüştü... Öneriler: Dergi / Sözcüler, MayısHaziran 2006. (Gerçek bir edebiyat dergisini ‘gerçekten’ özleyenler için. PK 57 Üsküdarİstanbul). rensel insan serüveni’nin anlatımının gerektirdiği ‘teatral duruş’u oluşturmalıdır. 1 5. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nin bu yılki ‘flaş’ yazarı Samuel Beckett. Festival düzeni içinde, yazarın doğumunun 100. yılı nedeniyle dört Beckett oyunu yer alıyor. Bir TürkABD yapımı olarak sunulan ve ülkemizin yetiştirdiği en başarılı kadın sanatçılar arasında ön sıralarda yer alan Çiğdem Selışık Onat’ın başrolü oynadığı ‘Mutlu Günler’, yazarın başyapıtlarından biri olması yanında, kadın sanatçılar için ‘çetin bir sınav’ niteliği taşıyan bir ‘oyuncu oyunu’... Çiğdem Selışık şöleni İşte tüm bu nedenlerle, Winnie’yi oynamak için ‘büyük oyuncu’ özellikleri gerekir. Winnie’yi canlandıracak olan Çiğdem Selışık Onat, ülkemizde bugüne dek yetişmiş kadın sanatçıların en önde gidenleri arasındadır. Benim kuşağımın tiyatro idollerinden... 1950’li yılların Robert Kolej oyuncularındandır Çiğdem. Aynı zamanda Türkiye’de Brecht’in Cesaret Ana karakterini oynayan ilk sanatçı... Sonra, Genç Oyuncular’ın tiyatro tarihimize geçenserüvenine/Erdek Festivallerine katılmış, 1960’lı yılların başında, İstanbul’da yeni kurulan Kent Oyuncuları’nın as kadrosu içindeki yerini almıştır. Bu tiyatroda sunulan (Yıldız ve Müşfik Kenter’siz) ‘Baharın Sesi’ oyununda Çiğdem Selışık ve Genco Erkal, profesyonel sahnedeki ilk başrollerini oynarlar. Selışık, daha sonra Ankara’daki Devlet Tiyatrosu’na geçer ve Cüneyt Ayten Gökçer’li süper yapımlarda önemli roller oynar. Shakespeare’in ‘Onikinci Gece’sinin Viola’sı, Çehov’un ‘Vanya Dayı’sının Sonya’sıdır. (Bu ikinci oyunu noktalayan performansı, aradan 40 yıl geçmiş olmasına karşın, belleğimde taptazedir.) Sonraki yıllarda ABD’ye yerleşen Selışık, çeşitli tiyatro okullarında ‘sıkı’ bir oyunculuk eğitmeni olarak ünlenirken, bir yandan da tiyatro ve televizyon oyunculuğu yapmış, New York’ta sergilenen ‘Time of the Cuckoo’ oyunundaki rolüyle Drama Desk Ödülleri’ne aday gösterilmiştir. Türkiye’ye, oyun yönetmek, kendi adına ya da Amerikalı öğrencileriyle yaptığı çalışmaları festivallerde sunmak için gelmiştir. Ünlü kadın oyuncuların, deneyimlerini ve hünerlerini Beckett ‘söylem’i doğrultusunda değerlendirmeleri yolunda ‘çetin bir sınav’ niteliği taşıyan Winnie rolü, sanat yaşamının doruk noktasındaki Çiğdem Selışık Onat için biçilmiş kaftandır. ‘Mutlu Günler’i ve Çiğdem’in yorumunu kaçırmayın! Çantadaki yaşam Winnie’nin biraz gerisinde, porno resimli iskambil kâğıtlarıyla oynayan kocası Willie oturmaktadır. Winnie oyun boyunca kocasıyla konuşur; ancak, ondan yanıt alamaz. Bu nedenle, oyuncuyu bir başkasıyla konuşma eylemi içine sokan, ancak, sürekli bir ‘kendi kendine konuşma’ edimiyle sonuçlanan bir sahne söylemi söz konusudur. Winnie’nin gündelik yaşama serüveni, bir kadına gerekli olabilecek eşyanın tıkıştırıldığı bir el çantası içinde gizlidir. Çantanın içinden birer birer çıkan eşyanın kullanımıyla, yaşa nan bir günün döngüsü oluşturulur. (Aynı biçimde başlayıp, aynı biçimde noktalanan günlerin oluşturduğu döngü, her seferinde süresi daha da kısaltılarak gösterilir sahnede.) Winnie her sabah neşeyle uyanarak yeni güne başlamanın, mutluluk getirici bir olgu olduğunu vurgular. Enerjik jestlerle günün etkinliklerine hazırlar kendisini. Yeni günün eskisinden farklı olmadığını bilse de kendisini aldatmak zorundadır; yeni bir güne daha katlanabilmek için... Oyuncu, işte bu, ‘mutlu’ olduğuna kendini inandırmak için ‘rol oynayan’ Winnie’yi oynar. Bir yanıyla, kocasıyla olan ilişkisi sıfır noktasına ulaşmış, günü geçmiş, işi bitmiş, yaşamın kıyısında kalmış bir küçük burjuva kadınının, yaşamın da hiçbir şeyin değişmediğine kendisini ve çevresini inandırmaya çalışmasının gülünçburuk anlatımı olan ‘Mutlu Günler’, aynı zamanda, Beckett’in ‘çorak topraklar’ ya da ‘sonsuz bataklık’ olarak gördüğü yeryüzüne fırlatılmış insanın, değişmeyen boş bir ‘uzam’da, döngüsel düzende hızla akan ya da duruma göre hiç akamayan ‘zaman’ doğrultusunda ‘beşikten mezara’ sürüklenişinin, ‘amaçsız’, bu nedenle de ‘anlamsız’ olan bu sürüklenişin ‘anlamlı’ olduğuna kendisini inandırmak için, ‘insan’ın, yaşamını ‘avutucu’ ‘oyun’larla donatışının da öyküsünü dile getirir. Winnie’yi oynayan oyuncu, bir yandan oyun kişisinin dramının sıcacıklığını yansıtırken bir yandan da sahnede yer alan ‘ev ARTİUM SANAT EVİ’NDE BAHAR MÜZAYEDESİ AVUSTURYA KÜLTÜR OFİSİ’NDE SEMPOZYUM 19. yüzyıldan günümüze Türk resmi Hoca Ali Rıza’nın ‘Çubuklu Sırtlarından Boğaz’a Bakış’ (1924) adlı yapıtı. 150. doğum yıldönümünde Sigmund Freud anılıyor Kültür Servisi Avusturya Kültür Ofisi, Sigmund Freud’un ‘150. doğum yıldönümü’ nedeniyle yarın İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kurul Salonu’nda İstanbul Psikanaliz Derneği ile birlikte ‘150. Doğum Yıldönümünde Sigmund Freud’ konulu bir sempozyum gerçekleştirecek. 09.3016.30 saatleri arasında yapılacak sempozyumda, Avusturya’dan Boltzmann Araştırma Enstitüsü’nden Prof. Alfred Springer, Viyana Üniversitesi Siyasal Bilimler Enstitüsü’nden Ass. Prof. Regina Köpl, Viyana Psikanaliz Derneği’nden Prof. Thomas Aichhorn, İstanbul Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Tevfika Tunaboylu, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi’nden Dr. Levent Kayaalp, İstanbul Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü’nden Dr. Talat Parman ve Ankara TOBB Üniversitesi’nden Dr. İnanç Atılgan, sunumlarında Sigmund Freud’un Türk psikanalizindeki önemine değinecek ve çağdaş bir bakış açısı ile sosyal ve toplum politik altyapısına ışık tutacaklar. Sempozyum sonunda Elisabeth Marton’un ‘‘Benim Adım Sabina Spielrein’dı’’ adlı filmi gösterilecek. Avusturya Kültür Ofisi cuma günü saat 20.00’de Sigmund Freud’u özel bir etkinlikle anıyor. ‘Melodias Epicas’ adlı etkinlikte, Şebnem Ünal (soprano), Renan Koen (piyano), Aslıhan Eruzun Özel (kemençe), Özgül Özbilen (vurmalı çalgılar) ve tiyatro sanatçısı Cüneyt Türel’in seslendireceği ‘Freud Metinleri’ ile tamamlanan ‘Eşzamanlı Duyuşlar’, ‘‘Freud’da aşk ve çaresizlik’’ üzerine özel bir program sunacak. Sigmund Freud Eastwood savaşı tamamladı ? Kültür Servisi Clint Eastwood, 2. Dünya Savaşı’ndaki Iwo Jima savaşını biri Amerikan, biri Japon tarafından anlatan iki filmini de bitirdi. Muharabeyi Amerika tarafından anlatan ‘Flags of Our FathersBabalarımızın Bayrakları’ ekimde, Japon tarafından anlatan ‘Red Sun, Black SandKızıl Güneş, Kara Kum’ aralıkta gösterime girecek. rtium Sanat Evi’nin ‘Bahar Müzayedesi’ 7 Mayıs Pazar günü saat 14. 00’te Mövenpick Hotel’de yapılacak. 19 yy. Avrupa ve Osmanlı resmi ile İzlenimci kuşaktan günümüze kadar Türk resminde süregelen akımların önemli temsilcilerinin çok güçlü yapıtlarının yer aldığı müzayedede, Hoca Ali Rıza, Halil Paşa, İbrahim Çallı, Şevket Dağ, Hasan Vecihi Bereketoğlu, Hikmet Onat, Nazmi Ziya, Naci Kalmukoğlu gibi önemli imzalar bir araya geliyor. Rüştü Sungur tarafından yönetilecek 56. müzayedede Türk resim sanatına yön vermiş 301 yapıt yer alacak. Yapıtlar 6 Mayıs’a dek Artium Sanat Evi’nde görülebilecek. Peyzaj ressamlarımızdan Hoca Ali Rıza’nın ‘Çubuklu Sırtlarından Boğaza Bakış’ konulu, eski Türkçe çift imzalı, 1924 tarihli, karton üzerine yağlıboya 31x52 cm. ölçüsündeki peyzajı 120.000 YTL muhammen bedel ile müzayedenin satışa çıkan en pahalı yapıtını oluşturuyor. İbrahim Çallı’nın ‘Ru A melihisarın’dan Boğaz’a Bakış’ konulu 1944 tarihli tual üzerine yağlıboya 62x82 cm. ölçülerindeki ‘Bir Çallı Başyapıtı’ denilebilecek peyzajı 80.000 YTL ’den satışu sunulacak. Açık hava ressamlarımızdan Hikmet Onat’ın eski Türkçe imzalı, 1916 tarihli Üsküdar’dan asude bir köşeyi betimlediği yağlıboya yapıtı da 75.000 YTL muhammen bedel ile müzayedenin diğer en pahalı yapıtları arasında yer alıyor. Orijinali Philadelphia’da Barnes Koleksiyonu’nda olan, ‘Cambazlar’ konulu ve Jacques Villon tarafından gravüre dönüştürülmüş yapıtın 112/200 numaralı örneği 22.500 Euro başlangıç fiyatıyla satışa çıkıyor. Gosset Koleksiyonu’nda yer alan ‘Petit Pierrot’ isimli 1929 tarihli ve Picasso’nun ilk ve tek evliliğinden doğan oğlu ‘Paulo’nun portresi, 1930 yılında Paris’te Apollo Galerisi’nin gravür ve editörlüğünü üstlenmesiyle 100 nüsha olarak aquatinta gravür tekniğinde, orijinal numaralı ve imzalı olarak 22.500 Euro başlangıç fiyatıyla satışa sunuluyor. Tribeca Film Festivali’nde ‘Oyun’ ? Kültür Servisi New York’ta düzenlenen ve Robert de Niro’nun kurucusu olduğu film festivali Tribeca’da, Türk yönetmen Pelin Esmer’in ‘Oyun’ adlı belgesel filmi de yer alıyor. Esmer’in hem yapımcılığını hem de yönetmenliğini gerçekleştirdiği 70 dakikalık 2005 yapımı ‘Oyun’, Kuzey Amerika’da ilk kez gösteriliyor. Belgeselde, Toroslar’da bir dağ köyünde yaşayan dokuz köylü kadının, kendi hayat hikâyelerine dayanan ‘Kadının Feryadı’ adlı bir oyun yazıp oynamaları ve bu süreçte geçirdikleri değişimle daha önce hiç fark etmedikleri kişilik özelliklerini keşfetmeleri anlatılıyor. Ayvalık’ta sokak etkinlikleri... Kültür Servisi Ayvalık Karagöz Sanat Evi 78 Mayıs tarihleri arasında ‘Hoş Geldin Sanat&Hoş Bulduk Sokak’ başlıklı etkinliğe ev sahipliği yapacak. Etkinlik kapsamında Fransa’dan gelecek olan Khareji adlı müzik topluluğunun üyesi caz sanatçıları Akosh Szelevenyi (saksofon)ile Gildas Etevenard’ın (bateri) yanı sıra Türkiye’den Kumpanya İstanbul müzik topluluğundan Ahmet Özden (kaba zurna) ve Serkan Turnacı’nın (klarnet) oluşturduğu bu özel topluluk 7 ve 8 Mayıs tarihlerinde 19.0020.00 saatleri arasında Karagöz Sanat Evi’nde müzik dinletisi sunacak. Ayvalık’ta aynı zamanda provalarını da yapacak olan topluluğun sonraki durakları, İzmir, Ankara ve İstanbul Fransız Kültür Merkezleri. ‘Hoş geldin Sanat, Hoş bulduk Sokak’ etkinliğiyle, Fransa ve Türkiye’den müzisyenleri buluşturacak olan Karagöz Sanat Evi, kendi etrafındaki komşu esnaflar ile Ayvalıklı sanatçıları, Ayvalık’ta ilk kez sokağı konu alan bir kültürel çalışma içinde bir araya getirecek. İki gün boyunca, Ayvalıklı sanatçılar, Karagöz Sanat Evi’nin sokağında bulunan işyerlerinde yapıtlarını sergileme olanağı bulacaklar. Çağkan Yağcılık’ta Gülbin Tuncay’ın vitray çalışmaları, Ege Sistim Bilgisayar’da çini sanatçısı Mehmet Karaaslan’ın yapıtları sergilenecek. Aysel Namlı’nın kitap tanıtımı Çağdaş Yaşam Derneği’nde, ressam Arif Buz’un yapıtları Berber Cumhur’da, Özcan Tunç, Mustafa Sevinç’in işleri Oğuz Cam’da izleyiciyle buluşacak. Polat Alçı’da Hakan Urul’un resim çalışmaları, Foto Yiğit’te Uğur Bilge’nin polikeramikleri, Dutlu Kırathanesi’nde fotoğraf sanatçısı Emine Berkan’ın fotoğrafları ve sokakta Refik Gürbüz’ün resim çalışmaları sergilenecek. (Karagöz Sanat Evi Cumhuriyet Cad. No.78 Ayvalık) ‘United 93’ ABD’de gösterimde ? LONDRA (BBC) Geçen hafta New York Tribeca Film Festivali’nde dünya prömiyeri yapılan ‘United 93’ ABD’de gösterime girdi. 2001’deki 11 Eylül olaylarını iki kulelere yöneltilen uçaklardaki insanların açısından ele alan ilk yapım olan film, şimdiden 11.6 milyon ABD Doları gişe gelirine ulaştı. Filmin tanıtım bölümlerini izleyen kimileri, henüz bu konuyu ele alan bu yapımın sinema salonlarında gösterilmesi için erken olduğunu düşünse de, Universal yapım şirketinden Nici Rocco’ya göre: ‘‘Amerikan halkı bu saldırılar üzerine yüksek sesle, açıkça konuştu ve bu filmin gösterilmesinden çekinmeye gerek yok.’’ Rocco, filmin getireceği geliri önemsemediklerini, bu filmin tasarlanması ve çekilmesinde ana amaçlarının bu açıdan kârlı çıkmak olmadığını da sözlerine ekledi. Ayvalık Karagöz Sanat Evi ‘Hoş Geldin Sanat&Hoş Bulduk Sokak’ başlıklı etkinliğe ev sahipliği yapacak. CUMHURİYET 14 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear