26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 NİSAN 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA SAĞLIK Prof. Dr. Aktan, seçime hazırlanan tabip odasının modern çizgisini sürdürmesi gerektiğini vurguladı 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Doktorlar göreve çağrıldı İstanbul Haber Servisi İstanbul Tabip Odası (İTO) Demokratik Katılım Grubu’nun başkan adayı Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özdemir Aktan, bazı siyasi grupların odayı ele geçirme çabalarının odanın gücünü ortaya koyduğunu vurgulayarak ‘‘Bu nedenle 2006 seçimlerinin çok önem kazandığını’’ söyledi. Odaya üye hekimleri oy kullanmaya çağıran Prof. Aktan, ‘‘İstanbul Tabip Odası’nın güçlü ve modern çizgisini sürdürmesi, ancak bu şekilde mümkün olacaktır’’ dedi. İTO’nun yeni yönetim kurulu, Sultanahmet Endüstri Meslek Lisesi’nde, yarın ve pazar günü yapılacak seçim Bağdat’ın Memnun Olması Gerekmiyor mu? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, hafta sonundan beri güneydoğu sınırlarımızda terör örgütüne karşı düzenlediği harekâtın asıl amacının, örgütün Kuzey Irak’ta üslenmiş silahlı kadrosunu Türkiye’ye geçirmek için düğmeye bastığı bir zamanlama ile örtüştüğü anlaşılıyor. Güvenlik güçlerinin her yıl ilkbaharla birlikte, bölgedeki hareketliliği anımsatılmış olsa da, 2006 Nisan ayının ortalarında uygulanan ve özellikle ÇukurcaŞırnakGabar bölgesinde yoğunlaşan faaliyetin ilk öncü birliği olarak cumartesi gecesi 100 kişilik bir özel kuvvetler birliğinin, sınırdan 8 kilometre ötede ‘‘ileri gözetleme karakolu’’ oluşturması karşısında Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, Türkiye’nin Bağdat Büyükelçiliği’ne giderek girişimin durdurulmasını istiyor. Aynı anda Ankara’daki Irak Büyükelçisi de, benzer bir isteği Türkiye’nin Irak Özel Temsilcisi’ne yöneltiyor. Dışişleri Bakanı Gül’ün dün Sofya yolunda söylediği gibi, ‘‘Irak, terör örgütüne karşı aldığımız tedbirlerden memnun olmalı ve bize yardım etmeli’’dir. ‘‘Çünkü, Irak’ın güçleri terörle mücadelede yeterli değildir.’’ Gül, elbette son askeri harekâtın, Irak’ta var olan statükonun devamından yana olan Kürt asıllı Iraklılar için psikolojik bir yıkım olduğunu da biliyor. Ancak konumu nedeniyle, işin o yanını görmezden gelmeyi yeğliyor. Nitekim, dün bir grup gazeteci ile söyleşi yapan Irak Kürdistan Demokratik Partisi Başkanı ve Kürdistan Başbakanı Barzani de, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sadece iki ülke sınırı üzerinde harekât yaptıklarını vurgulamak gereğini duyuyor. Bununla da yetinmeyen Barzani’ye göre, ‘‘Kürdistan’ın savunması için birinci sorumluluk Irak hükümetine aittir. Kendisini savunmak için Kürdistan üzerine düşen görevleri yerine getirecektir’’. Iraklı Kürtlerin, kendi toprakları üstünde yabancı postallar görmek istememeleri için, öncelikle o topraklarda konuşlanan ve üstelik soydaşları olan teröristlere hoşgörü ile bakmamaları gerekmez mi? Oysa uygulamalar tam tersini gösteriyor. PKK’nin 2005 ilkbaharından itibaren neden canlandığını ele alan ve Milli Güvenlik Konseyi’nin (MGK) dünkü toplantısına sunulan raporda, örgüte Irak Kürdistan Demokratik Partisi ile Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin lojistik destek verdiği anlatılıyor. Kışın Kandil’de ve Kuzey Irak’ın öteki stratejik bölgelerinde konuşlanan, yiyip içen, eğitimlerini, lojistik ihtiyaçlarını tamamlayan teröristlerin, her fırsatta topraklarımıza sızarak vurkaç eylemleri yapmalarından ne Barzani, ne Talabani, ne de başka Kuzey Iraklı Kürt liderler rahatsız olmaktadır. ? 26 bin üyesi olan İstanbul Tabip Odası’nın gücünü bazı siyasi grupların odayı ele geçirme çabalarının da ortaya koyduğunu vurgulayan Prof. Dr. Özdemir Aktan, doktorların bir araya geldiğinde çok ciddi bir siyasi güç ve baskı aracı olduğunu belirtti. Prof. Dr. Aktan, yarın ve pazar günü yapılacak odanın seçimleri için üye doktorları oy kullanmaya çağırdı. lerle belirlenecek. Seçim öncesi gazetemize değerlendirme yapan Demokratik Katılım Grubu Başkan adayı Prof. Dr. Özdemir Aktan, İTO’nun 26 bin üyesi ile Türkiye’nin en güçlü sivil toplum örgütlerinden biri olduğunu ifade ederek İstanbul’daki hekim sayısının bunun çok daha üzerinde olduğu gerçeğinin ise hekimlerin bir araya geldiğinde çok ciddi bir siyasi güç ve baskı aracı olacağını ortaya çıkardığını vurguladı. ‘‘Bazı siyasi grupların odayı ele geçirme çabaları da odanın gücünü ortaya koymaktadır’’ diyen Aktan şöyle devam etti: ‘‘Son yıllarda hekimlere yönelik olumsuz gelişmeler mevcut hükümetin icraatı ile doruk noktaya ulaşmıştır. Hekimlerin tek amacı hastalarına yardım etmektir. Bu amaca ulaşmak için uygun çalışma koşullarının sağlanması da özellikle kamu kesiminde çalışan hekimler için iktidarda olan hükümete düşmektedir.’’ Aktan, hekimlerin özlük haklarında bir gelişme olmadığı gibi çalışma koşullarında da iyileştirme görülmediğinin altını çizdi. Sağlık Bakanlığı’nın elindeki hastaneleri birer sağlık işletmesine dönüştürerek özel sektöre veya yerel yönetimlere devretme yolunda hızla ilerlediğini belirten Aktan, ‘‘Sağlık Ba kanlığı ne hekimlere ne de hastanelere yönelik iyileştirme adımları atmadığı gibi koşullar daha da kötüleşmektedir’’ diye konuştu. Genel Sağlık Sigortası’nı ‘‘ülke koşullarına uymayan bir model’’ olarak tanımlayan Aktan, genç hekimlerin mecburi hizmet sorununa da değindi. Aktan, bu sorun nedeniyle geleceğe yönelik plan yapamamanın hekimlerin iyice karamsarlığa düşmesine neden olduğunu vurguladı. Oluşturulan sağlık politikaları ve bunların uygulanmasındaki kararlı duruşun, İTO’ya hak ettiği saygıyı kazandırdığını anlatan Aktan, ‘‘Aynı çizginin izlenmesi bu saygınlığın artmasına katkıda bulunacaktır’’ dedi. SSPE HASTALARI DESTEK İSTİYOR KÜRTAJ KORUNMA YÖNTEMİ OLARAK ALGILANIYOR Kızamık yıllar sonra da öldürüyor ZEYNEP ŞAHİN ANKARA Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO), her yıl yakalanan 100 kişiden birinin öldüğünü belirttiği kızamığın yol açtığı en ciddi sorunlardan biri, SSPE hastalığı. Oluşturdukları derneğe federasyon statüsü kazandırmak için çaba harcayan hasta yakınları, devletten destek bekliyor. Tıptaki adı ‘‘Subakut Sklerozan Panensefalit’’ olan SSPE, Sağlık Bakanlığı’nca ‘‘kızamık hastalığından yıllar sonra ortaya çıkan, merkezi sinir sistemini tutan, nadir görülen ancak ağır seyirli ve ilerleyici bir beyin hastalığı’’ olarak tanımlanıyor. SSPE’ye ait belirtilerin kızamık geçirilmesinden 210 yıl sonra ortaya çıktığı, en erken 4 aylık en geç ise 52 yaşında vakalar bildirildiğine işaret ediliyor. WHO verileri ise her yıl 100 kızamık hastasından birinin yaşamını yitirdiğini ortaya koyuyor. SSPE’nin ‘‘önlenebilir ölümcül bir hastalık’’ olduğuna ve kızamık yok edildiği takdirde SSPE’nin de yok edilece? Tehlikeli bir ğine dikkat çeken ‘‘Ozandı Çocuk Umutlarımız beyin hastalığı SSPE ve Biz Hastabakıcı olan SSPE, Kadınlar ile Kronik Yatağa ve Bakıma Bağımlı Haskızamık yok edildiği takdirde ta ve Yakınlarının, Hak ve İhtiyaçlarının, Temin ve ortadan Aktarımının Korunup Kolkalkıyor. Bu lanması ve Geliştirilip Yayhastalıkla gınlaştırılması Kurumu savaşan ailelerin Derneği’’ diğer illerdeki SSPE dernekleri ile irtiortak talebi bata geçip tek bir çatı al‘insanca yaşam’. tında güç birliği oluşturmak için çalışıyor. Dernek böylece, federasyon statüsü kazanarak daha etkili işler yapmak istiyor. Bundan 9 yıl önce oluşum olarak ortaya çıkan derneğe adını veren SSPE’li Ozan’ın annesi ve Dernek Başkanı Gülsüm Çakır Ozumok, Ankara merkezli derneğin resmi olarak 288 üyesi bulunduğunu ancak 612 kişiyle faaliyetlerini sürdürdüklerini belirtti. Ozumok, ‘‘Biz çocuklarımızın ölüme gidişini seyredeceğiz, yapabileceğimiz bir şey yok, bunu anlayabiliriz. Ama yaşadığımız süreç içinde onların ve biz yakınlarının insanca ortamlarda yaşamaya ve hastalarımızın gerekli koşulların sağlandığı ortamlarda bakılmaya ihtiyaçları var. Devletin kurumları bize ya sahip çıkmalı ya sahip çıkmalı’’ dedi. Doğum kontrol yöntemimiz yok İstanbul Haber Servisi Nüfus artış oranıyla tüm Avrupa’da birinci olan Türkiye’de modern kontrol yöntemlerinin tercih oranı Mısır, İran gibi ülkelerden bile geride. Yüzde 26.3’ü doğum kontrol yöntemi kullanmayan Türkiye’de her 5 kadından biri, hâlâ, istenmeyen gebeliklere yol açan geleneksel yöntemleri seçiyor. 36 Mayıs tarihlerinde ‘‘9. Avrupa Kontrasepsiyon (Aile Planlaması) Kongresi’’ne ev sahipliği yapacak Türkiye, dünyanın en gelişmiş ekonomileri içinde ilk 20 içinde yer almasına karşın genel sağlık tablosunda aynı başarıyı ortaya koyamıyor. İsveç, Almanya, İngiltere, Hollanda gibi ülkelerde modern yöntem kullanımı yüzde 78’e dek çıkıyor. İran’da yüzde 56, Mısır’da yüzde 54, Cezayir’de yüzde 50 olan modern yöntem kullanımı, Türkiye’de 2001 yılı verilerine göre yüzde 51’de kalıyor. Türk halkının yüzde 26.3’ü doğum kontrol yöntemi kullanmıyor. En çok kullanılan doğum kontrol yöntemi yüzde 22 ile spiral. Bunu yüzde 20.4 ile geleneksel bir yöntem olan ve tam korunma sağlamayan geri çekilme yöntemi izliyor. Yüzde 16.1’le kondom ve yüzde 8’le doğum kontrol hapı bu yöntemlerin arkasından gelirken tüplerin bağlanması, iğne ve diğer yöntemlerle korunanların oranı ise toplam yüzde 7.2. 9. Avrupa Kontrasepsiyon Kongresi’nin Bilimsel Komite Başkanı olan Türkiye Aile Planlaması Derneği (TAPD) Başkanı Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu, ülkemizde her 5 kadından birinin, hâlâ, kazara gebeliklere yol açan geleneksel yöntemleri tercih ettiğini belirtti. Prof. Şatıroğlu, bunda en önemli etkenleri şöyle sıraladı: İstenmeyen ve kürtajla sonuçlanan gebeliklerin kadın sağlığına zararlarının bilinmemesi, Modern ve geleneksel yöntemler arasındaki farkın bilinmemesi, Kürtajın halen bir korunma yöntemi olarak algılanması, Modern yöntemler hakkında toplumda halen var olan önyargılar (kısırlık riski, doğum kontrol haplarının kilo aldırması yönündeki yanlış inanışlar), Yöntemlerin gebelikten korunma dışındaki yararlarının bilinmemesi, Bilgilerin yeterli donanımı olmayan kaynaklarda alınması, Sağlık hizmetlerinden yararlanma bilincinin olmaması, Birçok çift, önyargılar nedeniyle yeterli korunmuyor: ? Kilo artışı ? Kısırlık ? Tüylenme ? Âdet düzensizliği ? Cinsel isteksizlik ? Depresyon ? Sürekli kullanılmamalı, ara vermek gerekir ? Hormon içerdiği için zararlı ? Tekrar gebe kalamama korkusu. 2000 İran askeri öldürülmüş.. Sadece Türkiye’ye mi yöneliyor Irak Kürdistanı’ndaki teröristler? Önceki gün İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde konuşan İran’ın Ankara Maslahatgüzarı, ülkesinde Kürtlerin yoğunlukta olduğu bölgede bir cumhuriyet kurmak amacıyla faaliyette bulunan PKK’nin son beş yılda 2000’den fazla İran askerini öldürdüğünü söylüyor. Ne biz, ne İran, hele ne de Irak’taki sorumlular, devekuşu rolü yaparak başlarını kuma gömmeye kalkmasınlar. Bu üç ülkenin sınırları içerisinde bir dördüncü devleti oluşturmayı amaçlayan girişimler yeni değildir. Özellikle Irak’ta bugünkü karmaşa sona erebilir ve yeni bir düzen ortaya çıkarsa; Bağdat’ın başı, TalabaniBarzani öncülüğünde, Kürdistan Özerk Devleti ile yetinmek istemeyen girişimlerle ağrıyacaktır. Dışişleri Bakanı Gül, dün Sofya yolculuğunda, ‘‘Irak aldığımız tedbirlerden memnun olmalı’’ derken, o yakın gelecekte beklenen ‘‘baş ağrısı’’nın sinyallerini vermiştir. Terör örgütünün Irak’ın başına da tehlike olacağını açık açık söylemiştir. Iraklı Şii ya da Sünni Araplar bu gerçeği, elbette biliyorlar. Ancak Barzani ve Talabani ile bugünün koşullarında birlikte yaşamak zorunda olduklarının da farkında olmalılar. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bölgedeki polis harekâtı, son iki yılda Ankara’daki siyasal iktidarda egemen olan tereddütlerden, nihayet kurtulduğunu ortaya koyması bakımından da önem taşıyor. ÖNYARGILAR Halkın sabrı taşarsa.. Dünkü ‘‘Hürriyet’’te Nur Batur’un ErdoğanRice arasında geçen görüşmenin ‘‘perde arkası’’ ile ilgili notları vardı. Başbakan, PKK’ye karşı bizimle işbirliği yapması için Irak’ta kurulmakta olan yeni hükümete biraz daha zaman tanınmasını isteyen ABD Dışişleri Bakanı’na ‘‘Ben halkıma sabır telkin edemem. Turizm mevsimi geliyor. Turistik tesisleri hedef alırlarsa çok sıkıntı çekeriz’’ yanıtını vermişti. Demek ki, Türkiye’nin göreceli de olsa bir sınır ötesi harekât yapabileceği kanısı siyasal iktidar için önemli seçenek olarak yerleşmiş. Ve demek ki, Erdoğan da bu konuda halkının sabrını ölçmek gereğini duymuş. Hasta, uzman hekime erişemiyor Doktorlar, ilaçlara uygulanan kısıtlamalar nedeniyle iş yükünün artacağını ve hastalarla yeteri kadar ilgilenemeyeceklerini düşünüyor İstanbul Haber Servisi Türkiye genelinde yaklaşık 3 bin hekimin katıldığı bir anket, hekimlerin yüzde 82’sinin, reçeteli ilaçların uzman hekimlerce yazılmasını öngören yönetmeliğe karşı olduğunu gösterdi. Ankete katılan hekimlere göre, bu sistemde hastalar ilaca ulaşamıyor. ‘‘www.doktoruz.com’’ internet sitesince yapılan anket, hekimlerin, ilaçların reçetelendirilmesi ile ilgili hükümetin uyguladığı yeni kısıtlamalara ilişkin tutumlarını değerlendirdi. Ankete katılan toplam 2 bin 940 hekimin yüzde 63’ü pratisyen, yüzde 37’si uzman olduklarını beyan etti. Ayrıca, isim verilmeden yaklaşık 300 bireysel yorum yapıldı. Ocak ayının başında AKP hükümeti tarafından Bütçe Uygulama Talimatı (BUT) kapsamında yürürlüğe konulan yeni kısıtlamalar, yaygın çapta kullanılan yaklaşık 1000 ilacın uzman hekimlerce yazılmasını ögürüyor. Yeni kısıtlamalarla ilgili 3 aylık deneyimin ardından, hekimlerin büyük bir çoğunluğu, yeni politikanın hastaları üzerindeki etkisi nedeniyle endişe ve sıkıntı yaşadıklarını belirtiyor. Ankete göre hekimlerin yüzde 79’u, hastaların ilaçlarını temin etmek için bir uzman hekime erişmekte zorlandıklarını söylüyor, yüzde 84’ü de artan iş yükü nedeniyle hastaları ile gerektiği şekilde ilgilenemeyeceklerinden kaygı duyuyor. Ankete göre, hekimlerin yüzde 62’si genel sağlık harcamalarında gerçek anlamda bir tasarruf elde edilmeyeceğine inanırken, yüzde 40’ı genel harcamaların yeni kısıtlamalardan dolayı muhtemelen artacağını belirtiyor. ‘BİZE SAHİP ÇIKILMALI’ Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR osyal güvenlik kurumlarının sağlık harcamaları son 3 yıl içinde 8.5 milyar dolardan 19.8 milyar dolara yükseldi. Bununla sağlık hizmetlerinin hem nitelik, hem nicelik yönünden yükseldiğini düşünürseniz tümüyle yanılmış olursunuz. Gerçek şu ki bu paranın 10 milyarı ilaca, 3 milyarı tıbbi cihaza başka bir deyimle uluslararası ilaç ve tıbbi teknoloji tekellerine rant olarak aktarılmaktadır. Sağlıkta dönüşüm programını, nereye doğru dönüşüm diye sorgulamak gerekiyor. Halkın veto ettiği genel sağlık sigortası, yeni bir sağlık vergisi anlamına geliyor. Sağlık hizmeti piyasadan satın alınacaktır. Sağlık sigortası kapsamındaki sağlık hizmeti sınırlı olacaktır. Bu sınırın ötesine geçmek gereği doğduğunda ek sigorta yaptıracaksınız, katkı payları ödemek ve cepten harcamalar yapmak zorunda kalacaksınız. Bugün, büyük özel hastanelerle kurum anlaşmaları yapılarak büyük sermaye desteklen S Tabip odaları seçimleri mektedir. Kamu hastaneleri ve sağlık ocaklarının sağlık işletmeleri haline getirilmesi amaçlanıyor. Bunlar iktidar partisinin sağlık politikalarından bazı örnekler. KP KADROLAŞMAK İSTİYOR’ Önümüzdeki pazar günü tabip odası seçimleri var. İstanbul Tabip Odası’nın son yıllardaki aralıksız çabalarını izleyenler, onun kararlı ve ilkeli bir şekilde, halk karşıtı bu sağlık politikaları ile savaşımına tanık olmuşlardır. Bugün aynı ekip Demokratik Katılım Grubu adı ile yeni seçimlere giriyor. Kayıtsız şartsız özelleştirmeci, piyasalaştırıcı politikaların sahibi AKP açıkça her alanda olduğu gibi hastanelerde ve tabip odalarında da kadrolaşmak istiyor. Açıkça ve pervasızca partizanlık yapıyor. Keyfi geçici görevlendirmeler yaratarak göz ‘A dağı veriyor. İşyeri hekimlik alanını daraltmaya, hatta çökertmeye çalışıyor. İktidara yakın özel hastane patronları yaratılıyor. İstanbul Tabip Odası siyasal iktidarın tüm bu adaletsiz, hukuk tanımaz, insan haklarına aykırı, büyük sermaye yanlısı tutumlarına karşı, tutarlı ve katılıma önem vererek, etkili ve hukuka dayanan bir savaş vermiş, yer yer bütün zorluklara karşın başarılı sonuçlar elde etmiştir. İktidar işyeri hekimliğini dilediği gibi dağıtmayı, dönüştürmeyi gerçekleştirememiştir. Tüm toplumu belli bir doğrultuda dönüştürmeyi amaçlayan kapsamlı bir projenin parçaları olarak kabul edilmesi gereken bu girişimlere, bu politikalara karşı savaşım, aralıksız süre gelmelidir. Bu nedenle 30 Nisan günü yapılacak seçimler önem taşıyor. Yurdumuzun bütünüyle birlikte toplum sağlığını, birinci basamak sağlık hizmetlerinin önceliğini, bu hizmetlerin tüm yurttaşlarımıza eşit bir şekilde verilmesi gereğini düşünen, sosyal devletin korunmasını amaçlayan meslektaşlarımız 30 Nisan’da mutlaka seçime katılarak oylarını kullanmalıdırlar. Türkiye’nin ağır bir çıkmaza doğru sürüklenmesine karşı çıkmanın vazgeçilemez bir yurttaşlık görevi olduğuna inanıyorum. Yine unutmayalım ki tabip odalarına laik, demokratik, bağımsız hukuk devletine ve Cumhuriyet ilkelerine inanan aydınlanmacı kadrolar egemen olmalıdır. Not: 9.5 yaşındaki Mertol Demirelli 26 Nisan akşamı Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall Konser Salonu’nu dolduran dinleyicileri sevince boğdu. Mertol, Mozart’ın 12 No’lu Piyano Konçertosu’nu yorumladı. Bu olağanüstü harika çocuğu dinlerken yıllardır belki ilk defa mutluluktan ağladım. Dilerim onu gecikmeden dinlersiniz. Teşekkürler Oya Ünler (hocası) teşekkürler Evin İlyasoğlu. coskunoz?superonline.com Cumhurbaşkanı’na ‘İyi Kalp’ plaketi İstanbul Haber Servisi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Türk Kalp Vakfı’nın Ulu Önder Atatürk’ün hedefleri ve ışığı doğrultusunda ilerlediğini belirterek, vakfın kalp ve damar sağlığına önemli katkılarının bulunduğunu söyledi. Sezer ile makamında görüşen Türk Kalp Vakfı Başkanı Çetin Yıldırımakın ve yönetim kurulu üyeleri Sezer’e ‘‘İyi Kalpli Ol’’ kampanyası ve sloganı hakkında bilgi verdi. Cumhurbaşkanı, ‘‘İyi Kalpli Ol’’ sloganının insanları iyiliğe, doğruluğa, sevgiye ve hoşgörüye teşvik ettiğini vurgulayarak ‘‘Ülke sıkıntılarının aşılması yolunda sivil toplum örgütlerine de önemli hizmet ve sorumluluklar düşüyor’’ dedi. Cumhurbaşkanı Sezer, 31 seneyi başarılarla geri bırakan Türk Kalp Vakfı’nın diğer vakıf ve kuruluşlara örnek olduğunu söyledi. Yıldırımakın ise Sezer’e ‘‘İyi Kalpli Ol’’ plaketi sundu. CUMHURİYET 07 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear