26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 NİSAN 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Asimile Kayseri’nin Sarıoğlan ilçesinde tümüyle Alevilerin yaşadığı İğdeli köyüne Türkiye Diyanet Vakfı ısrarla niye cami yapmak istiyor? Ya ğ m u r E k i m Doğalgazdaki ‘‘büyük kazık’’ itiraf edilmiş.. ‘‘Sesini çıkarmayan vatandaşa iltifat etsinler!’’ TÜRKİYE Cumhuriyeti, tarihinin en ağır siyasi, ekonomik ve sosyal bunalımlarından birinin eşiğine geldi. Dinci kadrolar, devletin her kademesini ele geçiriyor. Anayasada yazılı temel ilkeler, birbiri ardına yozlaştırılıyor. Din, politikanın göbeğine oturdu. Laiklik tanınmaz halde. Yüksek yargı kararları uygulanmıyor; hukuk devleti sadece kağıt üstünde. Sosyal devlet, ortalıkta görünmüyor; halk yoksulluk ve işsizlik açmazında. Partizanlık, doruğa çıktı. Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi ortada bırakacağı her geçen gün biraz daha iyi anlaşılıyor. Bölücü terör, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kitlesel ayaklanma provaları yapıyor. Kamusal alanda görev üstlenenler, terör örgütünün ağzıyla konuşabiliyor. Ortadoğu, emperyalizmin silahlı işgali altında ve PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Tufan bölgeye yönelik yeni saldırıların hesapları yapılıyor. Bölgede Türkiye’yi de kapsayacak şekilde etnik kimliğe dayalı federatif bir Kürt devleti planlanıyor. Planlar gizli değil ve uluslararası konferanslarda açıkça dillendiriliyor. Ülkenin kırmızı çizgileri, çoktan silindi. Ekonomi, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nun yapay solunum aygıtı ile ayakta duruyor. Fişin ucu başkalarının elinde. İsterlerse ekonomiyi 24 saat içinde çökertebilirler. Ülkenin ekonomik varlıkları yağmalanıyor; talan herkesin önünde yapılıyor. En stratejik kurumlar, yabancıların eline geçiyor. Dinci gruplar, yağmadan nasiplenerek kendi sermaye yapılarını güçlendirmeye çalışıyor. Okullardaki şiddeti ekrana taşıyalım... Yavrukurtlar Vadisi çekelim! Nazi gibi Muammer Çakmak, Alman vatandaşı eski eşinden doğan 10 yaşındaki kızını görmek üzere Almanya’ya gitmek için Almanya’nın İstanbul Başkonsolosluğu’ndan vize istiyor. Daha önce en az 20 kez Almanya’ya giden Çakmak’ın vize talebi, bu kez hiçbir gerekçe gösterilmeden reddediliyor. Holding medyası kendi çıkar dünyasında yaşıyor. Ulusal değerler ayaklar altına alındı. Ulusun kurtuluş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihi her fırsatta aşağılanıyor. Ulus, soykırım suçlamasıyla mahkum edilmek isteniyor. Kitleler yılgın ve bıkkın. Ufukta bir erken seçim görünüyor. Eşikteki bunalım Türkiye’yi daha tehlikeli noktalara sürüklemezse erken ya da geç bir seçim mutlaka yapılacak. Türkiye’de ne yazık ki muhalefet boşluğu da yaşanıyor. Topluma umut veren, ayağı yere basan politikalar üretilmiyor; üretilemiyor. Seçim zamanı gelince iktidar ve muhalefet, reklam ajanslarına gidip siparişini verecek. Hangi reklamcı daha iyi slogan üretirse onun iş yaptığı parti kazanacak. Seçimden sonrası daha büyük tufan olacak! Kürt Sorunu Doğu ve Güneydoğu’daki toplumsal sorunları Türkiye kamuoyuna duyurmak amacıyla düzenlenen ‘‘Doğu Mitingleri’’ 1960’ların ikinci yarısında sosyalist solun en çok ses getiren eylemleri arasındaydı. Gerçekten de ülkenin diğer bölgelerinde farklı koşullarda yaşayan birçok insan, Doğu ve Güneydoğu’daki yurttaşlarının sorunları üzerine düşünmeye, bu mitinglerle birlikte kafa yormaya başladı. Ne var ki bu sorunları dillendirmek, hele yazıya dökmek o dönemin yasal koşulları nedeniyle hiç de kolay değildi. Birçok aydın bunun bedelini cezaevlerinde yatarak ödedi. Sorunlar ancak belli sınırlar içinde ve ‘‘Kürt’’ sözcüğü telaffuz edilmeden tartışılabiliyordu. Devletin görüşüne göre Türkiye’de ‘‘Kürt’’ diye Türklerden farklı bir halk topluluğu, bir etnik kimlik, bir azınlık yoktu. 12 Eylül 1980 darbesinin lideri ve darbe sonrasının devlet başkanı Kenan Evren’e göre ‘‘Kürt’’ sözcüğü, karda yürürken çıkan ‘‘kart, kurt’’ sözcüklerinden türemişti. Şimdi çoğumuza ‘‘gülünç’’ gelen bu yorumu o zamanlar paylaşan, savunan ‘‘bilim adamları’’ bile vardı. Evren’in ‘‘kart kurt kuramı’’ndan günümüze kadar çeyrek yüzyıl, Doğu mitinglerinin üzerinden de kırk yıl geçti ve biz gele gele, ‘‘Acaba bu sorunun adı ‘Kürt sorunu’ mudur, yoksa ‘terör sorunu’ mudur’’ noktasına gelebildik. ??? Anadolu’daki ilk Kürt ayaklanması olan Babanzadeler İsyanı’nın tarihi 1806’dır. Bunu izleyen irili ufaklı isyanlara bir göz atalım: 18331837 Mir Muhammed (Soran) İsyanı, 1843 Bedir Han İsyanı, 1855 Yazhan Şer İsyanı, 18781881 Şeyh Ubeydullah Nehri İsyanı, 19191922 Simko (İsmail Ağa) İsyanı, 11 Mayıs 1919 Ali Batı İsyanı, 21 Mayıs 1919 Mahmut Berzenci İsyanı, 6 Mart 1921 Koçgiri İsyanı, 4 Eylül 1924 Beytüşşebab İsyanı, 13 Şubat 1925 Şeyh Sait İsyanı, 10 Haziran 1925 Nehri İsyanı, 7 Ağustos 1925 ReşkotanRaman İsyanı, Kasım 1925 1. Sason İsyanı, 16 Mayıs 1926 1. Ağrı İsyanı, 21 Ocak 1926 Hazro İsyanı, 7 Ekim 1926 Koçuşağı İsyanı, 26 Mayıs 1927 Mutki İsyanı, 13 Eylül 1927 2. Ağrı İsyanı, 7 Ekim 1927 Bıcar İsyanı, 6 Temmuz 1929 İt Resul İsyanı, 20 Eylül 1929 Tendürek İsyanı, 26 Mayıs 1930 Savur İsyanı, 20 Haziran 1930 Zilan İsyanı, 21 Temmuz 1930 Oramar İsyanı, 7 Eylül 1930 3. Ağrı İsyanı, 24 Ekim 1930 Pülümür İsyanı, Eylül 1930 2. Mahmut Berzenci İsyanı, Kasım 1931 Şeyh Ahmed Barzani İsyanı, Ocak 1937 2. Sason İsyanı ve 21 Mart 1937 Dersim İsyanı. On binlerce insanın canına mal olan bu isyan ve kalkışmalar 200 yıldır süregelen bir ‘‘sorun’’un, bizi rahatlatıyor da olsa ‘‘terör sorunu’’ olarak hafifsenemeyeceğini göstermektedir. Adı doğru konmayan bir sorunun çözümü de kolay değildir, hatta olanaksızdır. ??? Bugün yaşananlar dün yaşanmış olanların devamıdır. Bugünkü ile geçmiştekilerin arasındaki fark ise geçmiştekilerin ‘‘feodal’’, günümüzdekinin de ‘‘milliyetçi’’ karakter taşımasıdır. Sözgelimi, 1937 Dersim İsyanı’nda isyancıların ayrı bir devlet kurmak ya da siyasi/idari otonomi elde etmek gibi bir talepleri yoktur, her şeyden önce böyle bir talep Dersim’in coğrafi konumu nedeniyle akıl dışıdır. Oysa bugün geldiği noktada yönlendirdiği eylemler, kendisine itaat ettikleri açıkça belli olan legal güçler tarafından dile getirilenler, Kuzey Irak’ta, ABD desteğinde de facto kurulan Kürt devletine bakıp iştahı kabaran PKK milliyetçiliğinin temel taleplerinin ‘‘bağımsızlık’’, en azından ‘‘konfederasyon’’ doğrultusunda geliştiğini göstermektedir. Bu nokta aynı zamanda yurtsever sosyalist solun Kürt milliyetçiliği ile ayrılma noktasıdır. Milliyetçilik acımasızdır. Milliyetçilikler arasındaki çatışmalar ise tarihte birçok örneği görüldüğü gibi toplumda kapanması çok zor olan kanlı yaralar açar. Oral Çalışlar arkadaşımızın dünkü yazısındaki önerilerine katılıyorum. Sorunun adı doğru konmalı, Kürt kökenli ‘‘makul çoğunluğun’’ kabaran milliyetçi rüzgârlara kapılmadıklarından, çatışmayı değil barışı yeğlediklerinden hareketle soğukkanlı davranılmalı, sorunun çözümü yönünde somut adımlar atılmalıdır. eposta: dkavukcuoglu@superonline.com SESSİZ SEDASIZ (!) AB’de kaybedilen davanın kazancı TÜRKİYE’DEN bir şirketin, Gümrük Birliği uygulamaları nedeniyle zarara uğradığı gerekçesiyle Avrupa Birliği 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açtığı bir dava vardı. Mahkeme sonuçlandı ve ‘‘zararın doğrudan Gümrük Birliği’nden kaynaklandığı kanıtlanamadığı’’ gerekçesiyle şirket davayı kaybetti. Bu kayıp aslında önemli bir kazanç getirdi. Davacı şirketin avukatı Selim Sarıibrahimoğlu’nu dinleyelim: ‘‘Beş yıldır süren çalışma sonunda bu dava Türk insanının hak arama kültürünün gelişimine katkı sağlayan bir ilk adım oldu. Davanın esastan Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Güvenlik Akif Kökçe: ‘‘Vatandaştan ‘sosyal güvenlik’ için kısılan paraların yüzlerce katı ‘özel güvenlik’ için harcansa bile ‘can güvenliği’ sağlanamıyor! kabul edilmesi, diğer Türk firmalarının yolunu açtı. Bundan böyle Türk şirketlerinin haklı olduğu davalarda AB mahkemeleri önünde dava açabilecekleri anlaşıldı. Bu ilk dava, mahkemede kaybedilse de iki ay on gün içinde AB Adalet Divanı nezdinde temyiz hakkı elde edildi. Bu bakımdan mahkeme kararında, 22 yıl boyunca Türk sanayi mallarının AB’ye sıfır gümrükle girdiği varsayılarak protokolün üçüncü yılından itibaren uygulanmadığı ve kotalara dönüştüğü gerçeği göz ardı edildiği için AB Adalet Divanı’ndaki temyiz davası daha anlamlı hale gelecek.’’ Yaratılış teorisi ders kitaplarına girince biyolojinin adı da biyokoloji oluyor! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Zavallı kıyılarımız Dört bir yanı değil, ‘‘her tarafı’’ denizlerle çevrili bir ülkede, ‘‘kıyı yasasında değişiklik’’ denilince akla hep ‘‘yağma’’nın gelmesi hazin değil mi? Üstelik, ‘‘anayasa’’da kıyıların ‘‘topluma ait’’ olduğu açıkça belirtilmesine rağmen... Kuşkusuz anayasayı yazanlar, kıyıların ‘‘özel çıkarlar’’a ve hatta ‘‘topluma kapalı’’ kullanımını ‘‘olası’’ gördükleri için bu önlemi almışlar... Ama artık ülkemizde, ‘‘olasılık’’ bir yana ‘‘tersinin akla gelemeyeceği’’ bir talan politikası öylesine ‘‘kurumsallaşmış’’ durumda ki... Kıyı hukukumuzun ‘‘kamusal haklar’’la belirlendiği 1962 Anayasası’ndan bu yana tüm yasal düzenlemelere bakın. Aralarında bir tanesi bile ‘‘önceki yasanın kıyıya duyarsız hükümlerini kaldıran’’ içerikte değil; tersine daha da ‘‘uygulanabilir’’ kılmaya yönelik... Böyle olunca da kıyıları ‘‘hukuken’’ koruyabilmenin tek yolu, her yeni yasaya karşı ‘‘Anayasa Mahkemesi’’nde dava açmak ve yarattığı yeni tahribatları ‘‘yargı kararları’’yla durdurmak... Denebilir ki Türkiye’nin kıyılarındaki ‘‘hâlâ yağmalanmamış alanlar’’ yasalarla değil; yasalara ğin fuar alanlarının her türlü ticari yapılarıyla birlikte ‘‘idare binaları’’na bile açılıyor... Dahası, aralarında ‘‘limana bağlı tesisler’’in de yer alabileceği tüm yapıların neredeyse ‘‘denize sıfır’’ yerleşmeleri için ‘‘imar planları’’nı da ‘‘yatırımcı’’lar hazırlayacak! Böylece, hem toplumsal yaşam açısından hem de çevre ve ekolojik değerleriyle bu en önemli ve en hassas ‘‘kamusal alan’’larda, ‘‘mimarlık ve şehircilik’’ kurallarını ‘‘iş bitirici’’ler belirleyecek. Ardından da, ‘‘merkezi hükümet’’, belediyeleri ve valilikleri atlatarak ‘‘on ay’’layacak... ‘Kamulaştırma’nın böylesi! Tasarıda, gelmiş geçmiş yağma yasalarının hiçbirinde ‘‘akla bile gelmeyen’’ en vahim düzenleme ise şöyle: ‘‘Kıyıda yapılacak yapı ve tesislerin özel mülkiyete konu arazilere rastlaması durumunda bu arazilerin kamulaştırma bedelleri yatırımı yapan kurum, kuruluş ve kişilerce karşılanır...’’ (md. 5) Yani, kıyılardaki ‘‘tapulu’’ yerlere göz koyan, ancak ‘‘sahip’’lerinden yüz bulamayanlara; ‘‘satmıyorsa kamulaştırma parasını karşıla; önce devlete geçsin sonra da sana HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek?hotmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Kuşaktan kuşağa gündemimiz!.. (Cumhuriyet 02/07/1989) karşı dava açanlar ile bunları ‘‘kamunun ve halkın lehine’’ iptal eden ‘‘yüksek yargı’’ sayesinde korunabiliyor... tahsis edilsin ve yatırımını yap...’’ denilecek... Oysa, gerek anayasa gerekse yasalar, kıyı arazilerinin özel mülkiyette bile kalmaması için, ‘‘kamulaştırılarak topluma açılması’’nı amaçlıyor. Bu tasarıyı hazırlayanlar ise kıyı mülklerine ‘‘yatırımcı parasıyla el koyarak aynı yatırımcıya veren’’, tanımlamakta zorluk çektiğimiz bir ‘‘devlet’’(!) anlayışında bu ülkeyi yönetiyorlar... Tasarıdaki; ‘‘...yapılmış yapı ve tesislerin bulunduğu alanlarda sahil şeridi, kısmen veya tamamen yapılaşma durumu dikkate alınarak belirlenir’’ (ek md. 4) hükmü ise aynı devlet anlayışının bir başka benzer ‘‘kurnaz’’lığı... Topluma açık olması gereken yerlerdeki ‘‘eskiden kalma’’ yapılar, aynı kesimde ve aynı konumda inşa edilecek ‘‘yeni binalar’’ için ‘‘yasal’’(!) dayanak tutulacak. Yani, kıyı hukukumuzun gelişmediği, toplumsal ve ekolojik kaygıların yasalarda henüz yer almadığı dönemlere ‘‘geri’’ dönülecek... İşte bu da tasarının ne denli ‘‘gerici’’ bir anlayışla hazırlandığını göstermiyor mu? ekinci?cumhuriyet.com.tr HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com Talancı ‘gelenek’ doruklarda... Nitekim Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın son yasa tasarısında da bu ‘‘40 yıllık gelenek’’ bozulmadı. Üstelik, tam da ‘‘Galataport’’ örneği gibi, ‘‘anayasal kıyı hukukuna aykırılığı’’ nedeniyle Danıştay’ca durdurulan yüksek rant projelerinin ‘‘akıbeti’’ merak edilirken yargının gerekçelerini de yasadan ‘‘arındıran’’ bir düzenlemeyle... Tasarıyı öğrenir öğrenmez TBMM’yi ve kamuoyunu uyaran CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir diyor ki: ‘‘Tüm kıyılarımız yerli ve yabancı yatırımcılarca hazırlanacak planlarla yapılaşmaya açılabilecek...’’ Bu uyarının ‘‘sıradan bir muhalefet söylemi’’ olmadığını ise tasarıyı okuyan herkes görebilir. Daha ilk maddede, bugüne dek kesin imar yasağı bulunan ‘‘dolgu alanında ve su alanında(!) yapılaşma’’ olanağı getirilerek geçen aylarda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce de ‘‘yıkım’’ların uygulandığı ‘‘denizle iç içe’’ kesimler, örne TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 2 Nisan www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Açık sarı 1 renk. 2/ Soylu... Serbest 2 bırakma. 3/ 3 Yemen ve Etyopya’da ye 4 tişen, yaprak 5 ları uzun süre 6 çiğnenince 7 sarhoşluk veren bir ağaç... 8 İki tarafı 9 ağaçlıklı ge1 2 3 4 5 6 7 8 9 niş kent yolu. 4/ Şar1 D ON A R A Y Y kı, türkü... İhanet e2 A A R A C A R A den kimse. 5/ Bir duU R U K vardaki taş ya da 3 R O Z E L U tuğla sırası... Bir tür 4 I S I R A N P O Z susamsız ve yağlı si 5 A M İ T V A R İ A mit. 6/ ‘‘Aptal, ser 6 Y O sem’’ anlamında ar 7 I L G A R İ N İ go sözcük... İlave. 7/ 8 T I N A Z N Ü Cevizin yeşil kabu 9 P U R Ç E P İ Ç ğu... Muğla’nın bir ilçesi. 8/ Dünya... Bir kimse ya da topluluğun başkalarında bıraktığı izlenim. 9/ Yumuşak pembe renk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çöl bölgelerinde bazı çukurların tabanını kaplayan, çoğunlukla tuzlu ve killi toprak... Bir oyun ya da filmde aniden yaratılan komik durumlar. 2/ Özsu... Küçük çocukları korkutmak için uydurulmuş yaratık. 3/ Dinsel tören ve kuralları... Vurmalı bir çalgı. 4/ Hollanda’nın plaka imi... Bir ipe geçirilmiş ya da birbirine bağlanmış yemiş ya da sebze bağı. 5/ Bir haber ajansının kısa yazılışı... Bir renk. 6/ İri bir timsah cinsi... İran’ın plaka imi. 7/ İmrenme... İstek, arzu. 8/ Sanı... Şeker üretiminde, billurlaşan şeker alındıktan sonra kalan posa. 9/ Giysilerin buruşukluklarını gidermekte kullanılan araç... ‘‘Maun’’ da denilen bir ağaç. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear