24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 NİSAN 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Bilmece Ahmet Önen: ‘‘Üretim tarihi: 2002. Raf ömrü: 45 yıl. Son kullanma tarihi: ABD bilir. Bilin bakalım bu nedir?’’ Ya ğ m u r E k i m Petrole ulusal marker enjekte edilecekmiş... ‘‘Dilinizi ulusal soksun!’’ BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN Sosyal Güvenlik’te tek çatı yapılıyormuş. İyi, önce çatı sonra temel! Gaile Mehmet Ali Kılınç: ‘‘Berlusconi, İtalya’yı yönetme gailesinden kurtulmuş; darısı aile dostlarının başına.’’ ŞİŞHANE’DEN aşağısının Kasımpaşa, Kasımpaşa’nın da Başbakan’ın mahallesi olduğunu biliyoruz. Peki, deliğin aşağısı neresi oluyor? Başbakan’ın özellikli özel danışmanı Cüneyd Zapsu, Amerikalılardan ‘‘adam’’ın delikten aşağıya süpürülmemesini, kullanılmasını istedi ama ‘‘delik’’ ve ‘‘deliğin aşağısı’’ tam anlaşılamadı. Türkiye’deki Amerikan okullarından ve Amerika’daki okullardan mezun olup ‘‘Amerikanca’’yı sular seller gibi okuyan, yazan, konuşan on binlerce kişiden biri çıkıp da Türk halkına pardon Türkiyeli halkına bu konuda dört dörtlük bir tercüme hizmeti vermedi. Neyse ki Kuşadası’ndan Mustafa Saraç, Amerikalılara da İngilizce öğreten ‘‘Concise Oxford Dictionary’’i açıp bakmış. Bizim medyanın bize ‘‘delikten aşağı koymak’’, ‘‘delikten aşağı süpürmek’’ olarak tercüme ettiği ‘‘putting to the drain’’in ne anlama geldiğini bulmuş. Sözlükte ‘‘channel carrying off liquid, artificial conduit for water, sewage, etc’’ yazıyormuş. Kısaca kanalizasyona atmak... Halk diliyle lağıma atmak. Bu durumda delikten aşağısı lağım kanalı; delik de alaturka tuvaletler itibarıyla kubur oluyor. Yani, helanın ortasındaki delik. Fakat Türkçede ‘‘helanın kuburundan lağıma atmak’’ gibi bir deyiş bulunmuyor. Zaten kullanıp işini bitirdiğin bir şeyi kubura atmak, medeni insanlara yakışan davranış değil; çünkü kanalizasyon tıkanabilir. Tuvalet kağıtlarının Kubur bile işi bittikten sonra tuvalete atılmaması gerekiyor. Kullanılmış tuvalet kâğıtlarının yeri çöp tenekesi. Defi hacetten ve taharetten sonra yapılması gereken kuburun tam ortasına denk gelecek şekilde helaya bir kova su dökmek. Yetmezse bir kova su daha. Helanın alafrangasını yapanlar bu su dökme işi için ‘‘sifon’’u bulmuşlar. Sifon artık, ‘‘İslamcı’’ evlerindeki alaturka helalarda da yaygın olarak kullanılıyor. Böylece, bize ‘‘delikten aşağı süpürmek’’ diye tercüme edilen deyimin, dün bizim Orhan Bursalı’nın aklına takılan ‘‘sifonu çekmek’’ deyimi ile bire bir örtüştüğü anlaşılıyor. Söz helalardan açılmışken.. Hela duvarlarında ‘‘Nasıl bulmak istiyorsan öyle bırak’’ yazar. Çünkü bazen öyle yapıyorlar ki kubur tıkanıyor, sifonu çeksen de gitmiyor! Prag Kral Charles’ın mabedi, Yahudi bir ustanın elinden çıkmış, taşlardan düşlere yansımış gerdanlık. Dokunmaya kıyılmayacak, seyirlik tablo. Yukarıda kale. Hükümet ve parlamentonun yerleşkesi. Şehre kartal gibi bakıyor. Eski Kraliyet Sarayı. Her taşında bir düşün izi var. Kral Charles’ın köprüsü, şimdilerde kültür köprüsü. (Eski Galata’yı kaldırmasalardı, yiyecek reyonu olmaktan çıkarılıp o hale getirilebilirdi.) Resim, karikatür, hediyelik cam eşya, müzik gösterileri yapılıyor. Kafka’nın suyunun verildiği kent. Yahudi belediyesi var. Ayrıca, ayrıcalıklı. Altın varaklı binalar. Paris Caddesi ticaret merkezi. Paris’i aratmıyor. Yahudi tüccarların yarışma yeri. Sinagog, belediye binası, diğer binalar. Estetik, mimari yarışma; her bina kendi başına özel mücevher gibi. Savaşlar, iç savaşlar yaşamış Prag. Komünizm de geçmiş. Korunmuş, korumuşlar. Akla, bilime saygı olduğu gibi, anılar da korunmuş. Kafka’nın kahvesini Türkler çalıştırıyor. Bozmadıkları gibi, Yahudi anılarını duvarlarında korumuşlar. Hıristiyanlığın her çeşit mezhebi canlı ve korunmuş. Yahudilik de öyle. Ateistlerin ve Şamanların sorunsuz yurdu. Dinler bahçesi. Akıl bahçesi. Birbirini horlamadan bir arada yaşamanın adresi. İnsanın Kâbe’leştiği yer. Heykeller ve heykeltıraşlar yarışmış. Bütünüyle tarih yansımış. Acılar ve sevinçler tunçtan, demirden heykellerle anlatılmış. Resim ve ressamlar mütevazı bir yarışla yerini almış Prag’da. Mozart da yarışmış Prag’da.. Adına tiyatro ve kültür merkezi yapılmış. Vıltava Nehri ikiye bölüyor şehri. Hayat veriyor. Çekler de nehri koruyor ve süslüyor. Avrupa’da şehirle nehrin bu kadar barışık olduğu başka kent yok gibi. 1750’lerde Fransızlar poşet su fabrikası kuruyorlar. Viola Su Fabrikası 5 yıldızlı otel binası gibi. Bütün Avrupa’nın içtiği su buradan gidiyor. Camkristal burada sanat ürünü haline gelmiş. Siyah taşları da öyle. Bütün sanatçılar camdan heykelcikler yapmışlar yıllar boyu. Taşıntoprağın sanata dönüştüğü düşler şehri olmuş. Prag, uğrayan herkesin aklında kalmıştır. Ben de yüreğimi orada bıraktım, geldim. ??? Nâzım da geçmiş Prag’dan. Nâzım’ın oturduğu kahve var. Kava Slarya. Aydınların, entelektüellerin mekânı. 200 yıldır aynı türden insanlara hizmet veriyor. Kalitesini, tadını bozmadan, buluşma mekânı olmaya devam ediyor. Çalışan genç bir garsona sordum Nâzım Hikmet’i; tanımadığını söyledi. Oturan müşteri grupları tanıyordu Nâzım’ı. ‘‘Yağmurlar içindeydi Prag, bir gölün dibinde gümüş kakma bir sandıktı, kapağını açtım, içinde genç bir kadın uyuyor camdan kuşların arasında. O da şiirle süslemiş Prag’ı. Nâzım da imzalamış bu kartpostal şehrini. Son Prag şiirinde Nâzım 62 yaşında. Artık diline ölüm dolanmış. ‘‘Kara şehir ne geliyorsun üstüme’’ diye o bitmez yalnızlığını tren garında şiirleştirmiş tekrar. 300 yıldır şehrin kimliği, estetiği değişmemiş. Her şey yerli yerinde. 300 yıl önce ölmüş biri gelse koyduğu gibi bulacak Pragı’ı. Bir de bize bakın, hiç tanıdık şehrimiz var mı? En baba şehrimizi 10 yıl önce terk etmişseniz, 10 yıl sonra ‘‘koydunsa bul’’. Bu yağma, talan, yıkım ne zaman son bulacak? İstanbul’un belediye başkanı İstanbul’dan kaçmış, Kartal ve Küçükçekmece’ye otağ kurmuş! Haftaya İstanbul’u yazacağım. gurbuzcapan@eksev.org.tr/Faks: 0212 672 73 79 Bağlantı Süleyman Ekim: ‘‘PKK’nin silah bırakması yetmez. Avrupa da PKK’yi bırakmalıdır!’’ SESSİZ SEDASIZ (!) Namık Tan ve Türkçe bilinci DIŞİŞLERİ Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan mezun olduğu TED Ankara Koleji’nde öğrencilerle söyleşi yaparken Türkçenin yetersiz bir dil olduğunu söylemekle eleştirilmişti. Namık Tan aradı ve sözlerinin basına yanlış yansıdığını söyledi ve şöyle dedi: ‘‘Bir ülkenin dili, hem o ülkenin, hem vatandaşlarının şerefi ve namusudur. Bu hususun bilincini taşıyan bir kişi olarak benim, ‘Türkçenin yetersiz bir dil olduğu’ yolunda herhangi bir ifadem olmadı. TED Koleji’ndeki söyleşi sırasında sorulara cevaben vurgulamaya gayret ettiğim husus, Türkçenin zenginliğini, Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com 10 yıl Gülhan Elmas: ‘‘Kurtuluş Savaşı sonrası ‘10 yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan’ diye övünürken, özelleştirme savaşı sonrası ‘10 yılda 20 milyon işsiz yarattık her yaştan’ diye dövünüyoruz!’’ Anadolu medeniyetlerinin ülkemiz dil hazinesine katkısı bağlamında ifade ederken, halkımıza mal olmuş değişik köklerden gelen sözcüklerin kullanımını teşvik ettiğimiz takdirde kendi öz kültürümüzden uzaklaşmayacağımız, aksine bunun mevcut kültür harcımızı sağlamlaştıracağıdır. Söyleşi sırasında konuya ilişkin olarak yaptığım değerlendirmelerde herhangi bir yanlış anlamaya yol açtıysam, bunun için herkesten içtenlikle özür dilemek de boynumun borcudur.’’ Biz de duyarlılığı için Tan’a teşekkür ediyoruz. Demokrasi ve barış yolu mayın dolu! Ulusal Kabarma mı? MERİÇ VELİDEDEOĞLU Birkaç yıl önce, Fransa’da yapılan bir törende ayrılıkçı Korsikalıların ulusal marşı ıslıkla protesto etmeleri ve Fransız bayrağı yerine bağımsızlıklarını simgeleyen siyahbeyaz renkli bayrakları sallamaları, Fransız halkını şaşırtıp çok üzmüştü. Bizim, ‘‘Ulusdevlet öldü!’’ diyenlerimizi de Fransız halkının bu tutumu tatlı bir şaşkınlığa düşürmüştü; acaba devlet ne yapacak diye beklerlerken yanıt gecikmeden geldi. Fransız Ulusal Meclisi, bizdekine benzer bir yasayı, ‘‘Fransız Bayrağına ve Ulusal Marşına Zorunlu Saygı Yasası’’nı oybirliği ile kabul ediverdi. Üstelik işin gülmece boyutuna uzanan bir yönü de vardı; Meclis’te bu yasa onaylanırken Cumhurbaşkanı J. Chirac ile Almanya Başbakanı G. Schröder iki ülke arasındaki işbirliğini çok ileriye götürerek adeta yeni bir ülke, Fransalmanya’yı oluşturacak anlaşmayı imzalıyorlardı. Bizim ulusdevlet karşıtlarını günler önce havalara uçurmuştu bu birliktelik; onlara göre bu anlaşma: ‘‘21. yüzyıl ulusdevlet modelini ırgalayacak bir değişim’’di. İşte tam bunun keyfini yaşarken, Fransız Ulusal Meclisi’nin yaptığı ‘‘pişmiş aşa soğuk su katmak’’tı. Neyse bunlar unutuldu, ta ki 2005 yılının 29 Mayıs’ına dek; anımsanacağı gibi o gün Fransa’da AB Anayasası’nın halkoylaması yapıldı. Sonuç dünyayı şaşırtmıştı ama ulusdevlet karşıtlarını tam ‘‘şoke’’ etmişti; ne diyeceklerini, ne yazacaklarını bir süre bilemediler. Ne ki Fransızlar seslerini sedalarını kesip oturmadılar; bir süre sonra yine gündem oluşturacak ulusal bir kalkışı ortaya koymakta gecikmediler. 2005 yılının son günü kabul edilen ve yankıları 2006 yılına da yansıyan bir yasayla yalnızca ulusdevlet karşıtlarını değil, tüm liberalleri, AB’yi, küreselleşmeyi karşılarına almaktan çekinmediler. Bu yasaya göre kimi Fransız şirketlerini yabancıların satın alabilmesi olanaksız hale getirilmişti. Bunlar daha çok stratejik konumdaki şirketlerdi; örneğin, nükleer alana ait olanlar, gizli dinleme sistemleri geliştirenler, bilgi güvenliğini sağlayanlar, kimi silah şirketleri, ulusal savunma bilgisine sahip olanlar, kumarhaneler vö. Yok AB imiş, yok küresel anamalmış (sermaye) yok liberalizmi budamak olurmuş, Fransa bu uyarıları sanki hiç duymuyor; ulusal yarar neyi gerektiriyorsa onu hiç duraksamadan gerçekleştiriyor. Fransa’nın ulusallık adına küreselleşmeye yaptığı bu ‘‘hainlik’’, AB’yi doğal olarak telaşlandırdı ama bizim karşıtlardan ‘‘çıt’’ çıkmadı. Ne var ki, Fransa durdurak bilmiyordu; mart ayında Cumhurbaşkanı J. Chirac tarafından yine ulusalcı bir tutum sergilendi. AB’nin bir doruk toplantısında, Avrupa İşverenler Birliği Başkanı Fransız olduğu halde İngilizce konuşma yapınca, konuşması toplantıda bulunan Chirac tarafından kesildi, neden Fransızca konuşmadığı soruldu; ardından Chirac iki bakanı ile toplantıyı terk etti. Fransa yine hem de bir AB toplantısında ulusallığın temellerinden olan bir ilkeyi, ‘‘ulusal dili’’ öne çıkarıyordu hem de anında. Bu denli ‘‘ulusal kabarma’’ya can dayanmazdı... Özellikle AB basını veryansın etti. Ne ‘‘Fransız soytarıcılığı’’ kaldı ne Chirac’ın ‘‘solucan’’lığı... En korkulanı da dildeki ulusalcılığın, ekonomik ulusalcılığa yol açacağıydı. Ne ki ortalık böyle ayaktayken, bizim ulusdevlet karşıtları yine ‘‘tıknefes’’ti, ‘‘öldü’’ dedikleri ulusdevlet yeniden mi diriliyordu? Yoksa hiç ölmemiş miydi? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek?hotmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com Malatya Akçadağ Köy Enstitüsü mezunu, Pülümürlü öğretmen HIDIR KOÇ’u aramızdan ayrılışının 5. yılında, özlem ve hasretle anıyoruz. Bize bıraktığın onurun yeter. Eşin: Teberik Çocukların: Tayyar, Sevim, Ali Ekber Torunların: Çiğdem, Emrah, Barış, Alican ve Olida Yeğenlerin: Kemal, Halis, Binali, M. Kazım Koç, Fatma Bektaş, Hıdır ve Şerife Demirbilek Haliç Üniversitesi Tiyatro Bölümü 1. Sınıf öğrenci kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. SEDA OĞUZ BURHAN UYGUR TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 14 Nisan www.mumtazarikan.com S AT I L I K 5 0 X 5 0 Te l : 0 2 1 2 2 1 9 0 5 0 4 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Sacda pişi1 rilen yuvarlak pide. 2/ 2 İyi, güzel... 3 Ray üzerinde işleyen bir ta 4 şıma aracı. 3/ 5 Zarara uğra 6 ma tehlike7 si... Kap ağırlığı. 4/ İkaz... 8 ‘‘Yüce dağ 9 başında bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 top idim / Rüzgâr 1 İ S A B E L L A değdi yağmur yağdı T A eridim’’ (Karacaoğ 2 L U S A K A P R O T E İ N lan). 5/ Bir büyük 3 K L İ M İ yetke sahibini perde 4 E T A F L İ T arkasından yöneten 5 R O R O E D A kimse. 6/ Bir nota... 6 E M A R E Yürürken dayanmak 7 N A G A S A K İ için kullanılan kalın 8 R A K İ K O F sopa. 7/ ‘‘muhab 9 H A S M A L T A beti’’: Yararsız şeylerden konuşma... Eylemleri olumsuz yapmakta kullanılan ek. 8/ Notada durak işareti... Portekiz halk şarkısı. 9/ Mezarı, Ankara’nın Polatlı ilçesinde olan ünlü Frigya kralı... Yumurtadan yeni çıkmış civcivin ağzının kıyısında bulunan ve sonradan kaybolan sarı renk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Halk dilinde incir kurusuna verilen ad... Tasa, üzüntü. 2/ Pierre Loti’nin bir romanı. 3/ Sibirya’da geliştirilen kızak köpeği ırkı. 4/ Bir tür serçe... Bir peygamber. 5/ Satrançta bir taş... Uzak. 6/ İstatistikte bir grup veri içinde en sık rastlanan değere verilen ad... Duman lekesi. 7/ ‘‘Çalmak, aşırmak’’ anlamında argo sözcük. 8/ Takımada... Büyük erkek kardeş. 9/ Uyarma işini yapan kimse ya da şey... Trabzon’un bir ilçesi. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear