26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
15 MART 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Ak Mehmet Yöney: ‘‘Adaletin a’sı kalmış, kalkınmanın k’si kalmış; onun için partinin adı Ak Parti olmuş.’’ Ya ğ m u r E k i m Durum olağan değilmiş... ‘‘Çünkü hükümet olağanüstü!’’ PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Miloseviç zehirlenmiş. Adam zaten zehir gibiydi! Felek Işık İşgüden: ‘‘Cumhuriyetin savcısı Cumhuriyetin kollayıcısına suçlama yazısı düzenliyor. Şu feleğin işine bak.’’ KAMUDA çalışan bir uzman hekim, ‘‘Atları da Vururlar’’ filminden yola çıkarak İslamcı iktidarın sağlık politikalarını ve hekimlerin durumunu şöyle özetliyor: ‘‘Horeca Mccoy’un bir dans maratonunda güvenlik görevlisi olarak çalışırken daha sonra gözlemlerine dayalı kaleme aldığı ‘Atları da Vururlar’ romanı beyaz perdede Jane Fonda’nın başrolünü oynadığı aynı isimli filmle gösterilmiş ve unutulmazlar arasına katılmıştır. 1930’ların ABD’sinde yaşanan ekonomik çöküntünün toplumda meydana getirdiği depresyon, insanları, yaşamlarını devam ettirebilmeleri açısından büyük bir umutsuzluğa sürüklemiştir. Yarışmacılar, yepyeni bir hayat, şöhret ve servet vaadiyle hedefe kilitlenmiş, mutlu sona ulaşmak için kendini kaybetmeyi, rakibini çiğnemeyi ve her tür eziyete katlanmayı göze Kervan almıştır. Yüzlerce insanın ödüle kavuşmak için nefes nefese, birbirini tepeleyerek, çelmeyerek yarıştığı, bedenini taşıyamazken bile dansı sürdürmeye çabaladığı o dönemde ortaya çıkan ve çok popüler olan dans maratonları, insanları para için ölümüne dans etmek pahasına içine çekmiştir. Bu çılgınlığın diğer yanında ortaya çıkan yarışma hırsı ve vahşet, kişileri kimi zaman insanlıktan çıkarmıştır. Jane Fonda’nın başrol oynadığı bu oyun şimdi ülkemizin hekimlerine oynatılmak istenmektedir. Bu oyunda hekimlere hükümetçe vaat edilen ücret ödemeleri yukarıdaki acımasızlığın örneğinden daha da ağır şekilde performans puanı adı altında sunulmuştur. Ne kadar çok hasta sayısı o kadar çok ücret; ne kadar kısa sürede hasta muayene edersen o kadar çok puan alırsın. Hekim arkadaşların daha az hasta baksın, onlar az puan alsın, senin puanın çok olsun. İzin, tatil yapma, hastalanma, yoksa puanın düşer. Kimse hasta olmasın diye çabalayacakken çok kişi hastalansın düşüncesinin egemen kılınması felsefesi hükümetçe maalesef sanki bir umutmuş gibi hekimlere ve kamuoyuna sunulmuş ve uçuk ücretler telaffuz edilerek hem hekimler hem de halkımız kandırılmaktadır. Hekimler son yıllarda ateşli silahlarca gaddarca vurulmakta; vuranlar sanık sandalyesine çıkartılmaya çalışılmakta ise de yaşam mücadelesi için atlar gibi vurulmaya çalışılan hekimlerin sanıkları da tozpembe tablo çizmeye devam etmekte, kervan da maalesef yürümemektedir.’’ Demokrasi ve Sosyalizm Özellikle son Küba yazılarımdan sonra ve çoğunlukla gençlerden gelen mektuplarda okurlarım ‘‘demokrasi’’ ve ‘‘sosyalizm’’ kavramlarının uygulamada bağdaşabilirliği konusundaki düşüncelerimi soruyorlar. Hemen söyleyeyim, ben demokrasi ve sosyalizmin birbiriyle çatışmadığı görüşünü savunuyorum. Kendine özgü koşulların dayatması nedeniyle ya da yaşanan gerçekler görmezden gelinerek, insan doğasına aykırı yaklaşımlarla uygulanmış sosyalizm denemelerinin çeşitli ülkelerde başarısızlığa uğramalarını ve çöküşlerini, görüşlerimi ‘‘revize’’ etmem gereken olgular olarak değerlendirmiyorum. Tam tersine, bu başarısızlıkların ve çöküşün temel nedenlerinin başında sosyalizmin demokrasiden soyutlanmasının geldiğine inanıyorum. ??? Türkiye tarihinin en başarılı sosyalist partisi olma konumunu bugün de koruyan, 1965 seçimlerinde Mehmet Ali Aybar’ın liderliğinde TBMM’ye 15 milletvekili sokmayı başarabilmiş olan Türkiye İşçi Partisi tüzüğünün 3. maddesinde yer alan, ‘‘halk yığınlarının yurt işlerinde söz ve karar sahibi olmaları, insanca yaşama şartlarına kavuşmaları işi bir tek davanın birbirine bağlı bölümleridir; biri gerçekleşmeden ötesi gerçekleştirilemez’’ denilmektedir, ki bu görüş bence günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Burada söylenmek istenen demokrasi ve sosyalizmin birbirinden ayrılmazlığıdır. Şu sözler Mehmet Ali Aybar’a aittir: ‘‘Askeri modelde örgütlenmiş ve esasta gizli olan bir ‘öncü’ partinin gerçekleştireceği devrim, sosyalist devrim olmuyor, olamıyor. Çünkü işçilerin, emekçi yığınlarının yönetimine aktif olarak katılmadıkları bir hareket kaçınılmaz olarak bürokratik bir harekete dönüşüyor. Sonuç olarak ne yönetenyönetilen ayrımı ne de sömürü ortadan kalkıyor.’’ Kimi sosyalistler karşı çıksalar da yakın tarih Aybar’ı doğrulamıştır. ‘‘Reel sosyalist’’ ülkelerde ‘‘proletarya diktatörlüğü’’ bir süre sonra daha önce benzerine rastlanmayan bir ‘‘bürokrasi iktidarı’’na, üretim biçimi de sosyalizmden saparak tekelci devlet kapitalizmine dönüştü. Dolayısıyla Sovyetler Birliği’nin çöküşünden hemen sonra ekonomiyi yönetmiş olan çok sayıda eski parti bürokratının dünyanın önde gelen kapitalistleri arasına girmeleri şaşılacak bir durum değildir. ??? Mehmet Ali Aybar’ınkiler ile büyük ölçüde örtüşen görüşlerimin kimi sosyalist çevreler tarafından eleştirileceğinin bilincindeyim. Çünkü bu çevrelerin yaklaşıkortak görüşüne göre Marksist olabilmek için kişinin, ‘‘sınıf mücadelesinin kabulünü, proletarya diktatörlüğünün kabulüne kadar genişletmesi’’ gerekir ki ben her ne kadar kendimi inançlı bir Marksist olarak tanımlıyor olsam da onlara göre böyle kabul edilmem oldukça zor. Ne var ki ‘‘aslolan hayat’’tır, hayatın ortaya koyduğu gerçeklerdir. Kimi okurlarım da bana sol siyasal yelpazedeki yerimi soruyorlar. Kapitalizmin restorasyonunu insanlığın kurtuluşu için çözüm olarak görmediğimden yerim sosyal demokrasi değil. Fakat siyasete akılcı baktığımda Marksizmi özgürlüğe, eşitliğe, dayanışmacılığa, insanın insan tarafından sömürülmesinin ortadan kalkmasına bir yol olarak gören insanlara da içinde yer veren, sınıf mücadelesini esas alan bir sosyal demokrat partinin Türkiye için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Genç okurlarıma Lenin’in ‘‘Proletarya İhtilali ve Dönek Kautsky’’ kitabıyla birlikte Karl Kautsky’nin, Lenin’in bu kitaptaki polemik yazılarını yazmasına neden olan makalelerini de okumalarını salık veriyorum. Unutmayalım ki Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin 1891 yılında kabul edilen Marksist Erfurt Programı sosyalizmin iki başkuramcısından biri olan Friedrich Engels ile birlikte ‘‘Ortodoks Marksist’’ olarak tanımlanan ve yaşamının sonuna kadar da öyle kalan, ama aynı zamanda da demokrasiyle sosyalizmin ayrılmazlığını savunan Karl Kautsky tarafından kaleme alınmıştır. eposta: dkavukcuoglu@superonline.com Ilıman Anıl Öçal: ‘‘Kızılcahamam’ın adı ılıman hamam olarak değiştirilsin.’’ SESSİZ SEDASIZ (!) CHP ve Amerikalılarla sıkı fıkılık ARAŞTIRMACIyazar Muzaffer Ayhan Kara, tarihten bir yaprak aralıyor: ‘‘İsmet İnönü, ‘ortanın solu’ dönüşümüne karar verdiği 1960’ların ortalarında CHP karıştı. 1966 Temmuz’unda, Meclis’teki CHP Grubu’ndan 76 milletvekili ‘ortanın solu’ siyasetinden vazgeçilmesi için harekete geçti. İsteklerini açıkladıklarında, CHP Genel Başkanı İnönü’den ‘Amerikalılar bir başbakan buldular benim yerime. Amerikalılara müracaat ediniz, belki size de bir genel başkan bulurlar’ yanıtını aldılar. Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Korku Lami Teksöz: ‘‘Kuş gribinden o kadar korkmuşuz ki, yumurta atanları devletin bütünlüğü için tehlike olarak algılıyoruz!’’ Yumurta Akif Kökçe: ‘‘Yumurta acayip bir ürün. Dokunduğu kişiyi ya zengin ediyor ya da süründürüyor!’’ Dönemin önemli düşünce dergisi Yön de, CHP’deki bu çalkantıyı ‘ABD emperyalizminin Turhan Feyzioğlu vasıtasıyla CHP’yi ele geçirerek başkalaştırmak istediği’ şeklinde yorumluyordu. İsmet Paşa’nın yorumu ile Yön’ün yorumu çakışıyordu. Yön, Prof. Feyzioğlu’nu ‘1967 model Çerkez Etem’ ilan etmişti. Bu nitelemenin kaynağı ise Feyzioğlu’nun Amerikalılarla yerli yersiz sıkı fıkı ilişkileriydi. Ortanın soluna karşı çıkmanın zemini bu ilişkilerde oluşturuluyordu.’’ Bunların şimdi 2006 modelleri de çıktı! Yumurtalı göstericiler yargılanıyor: Yumurta mı demokrasiden çıkar, demokrasi mi yumurtadan? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Kıbrıs’ın TMMOB Yasası Geçen hafta Kıbrıs’taydık... Türk Mimarlar Odası Başkanı Tarkan Davulcu ve yönetim kuruluyla görüşmeler yaptık. Kent sorunlarımızın bilgesi Prof. Dr. Ruşen Keleş, şehirciliğin Lefkoşa’daki emektarı Ahmet Savaş Örek ve Kıbrıs’ın kültürel değerlerine sevdalı mimar Ekrem Ziver Bodamyalızade’nin katıldıkları bir panelde de ‘‘Kuzey Kıbrıs’ta Planlama’’yı tartıştık... Kıbrıs’taki Türk mimarlar, mühendis ve şehir plancıları, odalarının örgütlendiği KTMMOB’nin (Kıbrıs Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği) ‘‘yeni yasa’’sını kutluyorlar. 1960’ta ‘‘dernek’’ şeklinde kurularak 1976’da ‘‘yasa’’sına kavuşan KTMMOB ve Odalar, yeni düzenlemeyle bizden ‘‘daha ileri’’ haklara ve yetkilere kavuşmuşlar. 12 Eylül 1980 darbesinde hedeflenen ‘‘yetkisiz TMMOB’’ anlayışının ‘‘meslekten sorumsuz meslek odası’’ konumunu terk ederek, ‘‘mesleklerinin kamusal güvenceleri’’ olmaya başlamışlar... İşte, KKTC Meclisi’nin 20 Haziran 2005’te kabul ettiği ve Resmi Gazete’de 5 Temmuz 2005’te yayımlanarak ‘‘yürürlüğe’’ giren KTMMOB Yasası’ndan kimi ‘‘bizde olmayan’’ hükümler: Hizmette ‘‘yetkin’’lik: Mesleki öğrenimle yetinmeyip, uygulamada da ‘‘yetkin’’leşerek topluma hizmet verme ilkesi Türkiye’de hâlâ ‘‘tartışma’’ aşamasında... Çünkü, kulübeden gökdelene, bahçe tanziminden kent planlamasına kadar, mesleki sorumluluk için sadece ‘‘diploma’’yı yeterli sayan anlayış, kolay terk edilemiyor. KTMMOB Yasası’nda ise eğitimlerini tamamlayan mimar ve mühendisler, önce odalarının ‘‘doğal üyesi’’ oluyorlar. Mesleklerini ‘‘sorumluluk yüklenerek’’ yapabilmek içinse ‘‘faal üye’’liğe geçerek, staj ve kursları başarıyla tamamladıktan sonra ‘‘uygulamacı üye’’liği hak etmeleri gerekiyor... (md.24) Oda denetimi (vize): Proje ve planların, öncelikle ilgili meslek odası denetiminden geçmesi de Türkiye’de hâlâ yeterli yasal güvenceden yoksun; çoğu yerde belediyelerin ‘‘anlayışı’’na bağlı... KTMMOB Yasası’nda ise bu bir ‘‘zorunluluk’’ ve hatta ‘‘devlette üretilen proje ve planlar’’ı da kapsamakta. Yasaya göre Kuzey Kıbrıs’ta kamu ya da özel hiçbir uygulama ‘‘oda vizesiz’’ projeyle yapılamaz, buna izin (ruhsat) verilemez... (md.39) Eğitimde işbirliği: Üniversitelerimiz, meslek odalarına karşı genelde ‘‘mesafeli’’ durmayı yeğlerler. Çünkü odaların, meslek ilkelerini iktidarlara karşı ödünsüz savunmalarından kaynaklanan ‘‘muhalif’’ tavrından çekinirler... Eğitim ile uygulama arasındaki kopukluğun önemli bir nedeni olan bu durumun giderilmesi de KTMMOB yasasında gözetilmiş. Öğretim kurumlarıyla işbirliği içinde ‘‘eğitimin içeriğini irdelemek ve geliştirilmesine katkıda bulunmak’’, odaların artık ‘‘yasal görevi’’... (md.23) Şirket yerine ‘‘meslek insanı’’: Ülkemizdeki yaygın bir sorun da mimarlık ve mühendislik hizmetleri veren şirketlerde ‘‘mimar, mühendis ve plancı’’nın değil, ‘‘ticari tüzelkişiliğin’’ öne çıkması... KTMMOB Yasası bu konuya da ‘‘radikal’’ bir müdahalede bulunuyor. Büroların sadece mimar, mühendis ve plancı olan ‘‘gerçek kişi’’lerce açılabileceğini; proje ve kontrollük hizmetlerini üstlenecek ‘‘müellif’’lerin de ancak bu kişiler olabileceğini kesin hükme bağlıyor... (md.40) Müellifin denetim hakkı: Türkiye’de mimarların, mühendislerin ve plancıların ‘‘eserlerini’’ denetlemelerinden pek hoşlanılmaz. Çünkü uygulama sırasında ‘‘değişiklik’’ler yapmayı herkes pek sever... KTMMOB Yasası bu hastalığın da önünü kesiyor. Müelliflere, projelerinin doğru uygulanıp uygulanmadığını kontrol etme hakkını ‘‘zorunlu görev’’ olarak veriyor... (md.43) Evet... ‘‘Yavru vatan’’daki mimarlar, mühendisler ve şehir plancıları, yıllardır kendilerini de bağlayan ‘‘anavatan yanlışlarından’’ arınmaya başlamanın haklı heyecanı içindeler... Üstelik, her meslek odasının, hem ‘‘birlik üyesi’’ hem de ‘‘bağımsız tüzelkişilik’’ olduğunu açıkça vurgulayan bir KTMMOB düzenlemesiyle... Bizim TMMOB’miz ise odalara böylesi çağdaş ve demokratik haklar sağlamak bir yana, mesleklerin mevcut yetkilerini bile kısıtlamaya çalışarak, birbirleriyle ‘‘birlik’’ yerine ‘‘davalık’’ olmalarına katkıda bulunuyor... ekinci?cumhuriyet.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 15 Mart www.mumtazarikan.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İzmir’in Sel1 çuk ilçesine bağlı turistik 2 bir köy. 2/ Man 3 tık... Nâzım Hikmet’in so 4 yadı. 3/ Konya 5 ilinde bir ba 6 raj... Kürkü değerli bir yaban 7 kedisi. 4/ Çalgı 8 ağızlığı ve pis 9 tonu olan, boyundan geçirilerek tu1 2 3 4 5 6 7 8 9 tulan üflemeli bakır 1 Ç A T I Ş K I A çalgı. 5/ Siyah, sert ve 2 E Ğ İ R A S O R ağır bir tahta... Çembe 3 V A N A R I Z A rin çevresinin çapına 4 R S İ D E R O Z oranını gösteren sayı. 5 İ V E D İ A N 6/ At eğitimine ve bu N A N F eğitimin yapıldığı yere 6 N A L 7 T R F A Y G O verilen ad... AleviM İ NÖ R Bektaşi törenlerine ve 8 İ T İ A L P İ N İ ZM rilen ad. 7/ Hayvanlara 9 vurulan damga... Muğla’nın bir ilçesi. 8/ Büyük fare... Okyanusların en derin kesimlerine verilen ad. 9/ Türkiye’nin Akdeniz’deki en büyük adası. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Halk dilinde ayçiçeğine verilen ad. 2/ Bir peygamber... Ekmek parçası, lokma. 3/ ‘‘Yedi türlü çiçek vardır başında / Kokar ile gül karmakarış’’ (Karacaoğlan)... Bir cetvel türü. 4/ Parola... Erkekliğini gidermek, iğdiş etmek. 5/ Bir dilde yeni sözler kullanma. 6/ Çoğul ikinci kişi adılı... Püskürtü. 7/ Maksat... Fazla olarak, üstelik. 8/ Kıl ve saçların dökülmesi ya da yokluğu. 9/ Yaratıcısının adı bilinmeyen yapıt... ‘‘Vay bana vaylar bana / vermez çaylar bana’’ (Türkü). CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear