28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27 ŞUBAT 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Hiçbir bankadan kredi alamayan FİSKOBİRLİK 5 aydır üreticiye ödeme yapamıyor 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Fındıkta ‘kredi’ çıkmazı ? Serbest piyasada fındığın fiyatı 4.5 YTL’ye kadar düşerken; FİSKOBİRLİK’in üreticiden avansla yaklaşık 7 YTL’ye aldığı ürünü maliyetin altından daha ucuza satmayacağını açıklaması Karadeniz’deki krizin büyüyeceğini gösteriyor. AYKUT KÜÇÜKKAYA Yabancı Çağrısı Ekonomi politikası kararları, ön hazırlıklardan sonra alınır. Alınacak kararın kısa, orta ve uzun dönemli toplumsal ve ekonomik olası sonuçları, teknik olarak saptanır. Teknik çalışmalar kural olarak ilgili bürokratlarca yapılır. Bunlar yapılmadan, yöneticilerin yapacağı anlık açıklamalar yalnızca ekonomik şaşkınlık yaratır; zararlı olur. Geçen günlerde Başbakan ve Sağlık Bakanı, yabancı uyruklu doktor, hemşire ve ebe gibi sağlık personeline yurdumuzda çalışma olanağı sağlanacağını açıkladı. Yerli ve yabancı özel sermaye eliyle sağlık merkezleri kurulacağı, böylelikle ‘‘onlarca, binlerce hastanın yurtdışına gitmeyeceği, bunun yerine doktorların buraya geleceği’’ vurgulandı. Bu yaklaşım yanlışlarla doludur. Düzenleme, kamu sağlık sisteminin çökertilerek gözden çıkarıldığı bir sırada yapılmak isteniyor. Öngörülen, köklü bir politika değişikliğidir ve birkaç yasa maddesi ile geçiştirilemez. Kamuoyunda enine boyuna tartışılmalı, yapılabilirliği, artı ve eksileriyle ortaya konulmalıdır. Ülkemizde çalışan yabancıların sayısı bilinmiyor. Hükümet, tamamına yakını kayıt dışı çalışan, aldıkları ücret ve çalışma koşulları belirsiz olan kaçak işçi olayına açıklık getirmelidir. Bu konuda, insan haklarına ve uluslararası anlaşmalara uygun bir yaklaşım sergilenmelidir. Başbakan, sağlık nedeniyle yurtdışına gidenlerin sayısını ‘‘onlarca, binlerce’’ olarak açıklıyor. Hükümet, yurtdışına giden hastaların sayısını ve hangi hastalıkların tedavisi için gittiklerini belgelemelidir. Sağlık personelinin dışarıdan sağlanması, hükümetin eğitimdeki başarısızlığının yeni bir kanıtıdır. Eğitimi yalnızca imamhatip odaklı algılayan hükümet, şimdiye dek üniversitelerin, özellikle de tıp fakültelerinin akademik kadro istemlerini yerine getirmeyen, döner sermaye gelirlerine el koyan ve araçgereç yatırımlarını aşırı oranda kısıtlayan bir tutum sergilemiştir. On binlerce gencin, ebe, hemşire ve doktor olmalarını sağlamayan; tam tersine, onların önünü kesen hükümet, on binlerce doktor açığından söz ediyor. Çok önemli bir nokta var: Hükümet, sağlığı, kamusal bir hizmet; yurttaş için de bir hak olarak görmüyor; satıcımüşteri ilişkisi olarak algılıyor. Tersi olsaydı, yabancı doktorları hastanın ayağına getirmeyi isteyen düşünce, öncelikle ülkemizde doktorları yurdun değişik yörelerine göndermeyi başarırdı. Asıl sorun budur. ??? Bilindiği gibi, 1923’te, 17 Şubat4 Mart günlerinde, İzmir’de İktisat Kongresi toplanmıştı. O günkü koşullarda 1135 delegenin katılımıyla toplanan kongrede ‘‘İşçi Grubunun İktisat Esasları’’ arasında yer alan ve ‘‘müttefikan’’, yani oybirliğiyle onaylanan 26. madde: ‘‘Memlekette açılacak bütün işlerin Türk erbabı say ve ameline tahsisi’’ diyor. Kuşkusuz, açılacak ‘‘bütün işlerde’’ yurttaşlarımızın çalışması gibi bir uygulama günümüz koşullarında olanak dışıdır. Ancak hiçbir ülkenin başbakanı da çıkıp kendi ülkesinin sağlık çalışanlarını hiçe sayarcasına ‘‘Hastalar gideceğine yabancı doktorlar gelsin’’ gibisinden bir yabancı çağrısı yoluna da gitmez, gidemez. Kendi insanına, kurumlarına yabancı durmak; varsa yoksa yabancı hayranlığı yapmak; yabancıya yalvar yakar olmak hiçbir biçimde doğru bir tutum sayılamaz. yakupkepenek06@hotmail.com Kaynak sıkıntısı çeken ve hiçbir bankadan kredi alamayan Fındık Tarım Satış Kooperatifleri Birliği (FİSKOBİRLİK) 5 aydır üreticiye ödeme yapamıyor. Serbest piyasada fındığın fiyatı 4.5 YTL’ye kadar düşerken; FİSKOBİRLİK’in üreticiden avansla yaklaşık 7 YTL’ye aldığı ürünü maliyetin altından daha ucuza satmayacağını açıklaması, Karadeniz’deki krizin büyüyeceğini gösteriyor. Bölgede ise ‘‘AKP’liler, ‘Yönetim çekilsin, para işini halledelim’ diyorlar’’ iddiası konuşuluyor. Birlik bugüne kadar 50 kooperatif aracılığıyla üreticiden ‘‘50 bin 560 ton ürün’’ alımı gerçekleştirdi. Ve bu ERDOĞAN’A KREDİ SORUSU Kredi sorunu AKP’nin destek verdiği savunulan listenin seçimi kaybetmesiyle ilişkilendirildi. İddialar ANAP’lı Ankara Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu’nun sunduğu önergeyle Meclis gündemine taşındı. Kurtulmuşoğlu, Başbakan Erdoğan’a “FİSKOBİRLİK’in özel bankalardan ve Devlet Fiyat İstikrar Fonu’ndan bulunduğu kredi isteğinin, tarafınızdan engellenmeye çalışıldığı iddiaları doğru mudur?’’ diye sordu. üründen bugüne kadar satış yapılmadı. Üreticiye 150 milyon YTL dolayında borçlanan ve 5 aydır ödeme yapamayan birlik, kredi arayışına girdi. Ancak fındık fiyatında dengenin bir türlü sağlanamamasının da etkisiyle hiçbir kuruluştan kredi alamadı. şilerin birliğin ucuz fındık satacağı şeklindeki söylentileri, piyasada düşüş eğiliminde olan fındık fiyatlarını daha da düşüreceği gibi, elinde bin bir güçlükle ürününü bekleten üreticimizi de zarara uğratacaktır’’ diye konuştu. Erdem’in bu sözleri, iktidar partisine birliğin merkezi Giresun’dan gönderilen mesaj olarak yorumlandı. FİSKOBİRLİK, yaptığı açıklamada ‘‘panik havası’’ uyarısında bulunarak üreticiyi uyardı: ‘‘2005 ürünü fındığı, maliyetin altında satmayacağız.’’ CHP komisyonu Karadeniz’de ERDOĞAN ERİŞEN Siyasilere suçlama! Maliyetin altında satış yapacakları yönündeki iddiaları yalanlayan FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu Başkanı Salih Erdem de‘‘Siyasi kimlik taşıyan ki ORDU Son aylarda fındık fiyatlarının organize bir şekilde çeşitli spekülasyonlarla düşürülmesi, FİSKOBİRLİK’in ürün bedellerini ödemek için hiçbir bankadan kredi bulamaması üzerine CHP, Genel Başkan Deniz Baykal’ın talimatıyla bir komisyon kurdu. Fındık üreticilerinin sorunlarını araştırmak ve yerinde incelemek üzere kurulan ve 12 milletvekilinden oluşan heyete CHP Genel Sekreter Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil başkanlık yapacak. Heyet, 27 Şubat Pazartesi gününden itibaren Samsun, Ordu, Giresun ve Trabzon’un fındık ekimi yapılan ilçelerini ziyaret edecek. TERMİNAL KURACAK Uluslararası firmaların yeni gözdesi olan ülke dev alışveriş merkezleriyle doldu ÇİMSA Romanya’ya uzanıyor ADANA (AA) 2004’te 62 milyon dolar, 2005’te 68 milyon dolar olan ve 36 ülkeye yaptığı ihracatını 92 milyon dolara çıkarmayı hedefleyen ÇİMSA Çimento Sanayi ve Ticaret AŞ Genel Müdürü Yılmaz Külcü, İspanya, Almanya ve Ortadoğu’dan sonra Romanya’da da terminal kurmak için araştırmalar yaptıklarını bildirdi. Külcü beyaz çimentoda girdikleri Rusya pazarına da özel önem verdiklerini açıkladı. Külcü, Hacı Ömer Sabancı Holding bünyesinde 1975 yılında üretime başlayan ÇİMSA’nın, çimento sektöründe önemli bir yer edindiğini, bunu daha iyi seviyelere çıkarma çabasında olduklarını söyledi. Geçen yılın ÇİMSA için yatırım ve büyüme yılı olduğunu vurgulayan Külcü, ‘‘Mersin fabrikamızdaki modernizasyon yatırımlarına ek olarak en önemli yatırımımız olan Kayseri klinker üretim tesisi projesi de tamamlandı. Toplam maliyeti 35 milyon dolar olan yatırım sayesinde Mersin’den Kayseri’ye klinker yollamaya gerek kalmayacak’’ dedi. ÇİMSA’nın, ürün yelpazesindeki beyaz çimento ve kalsiyum alüminatlı çimento gibi yüksek katma değerli ürünler, yurtdışı terminaller ve ihracat imkânları sayesinde yurtiçi ve yurtdışı satışlarında hedeflere ulaştıklarını vurgulayan Külcü, ‘‘İspanya, Almanya ve Ortadoğu’dan sonra Romanya’da da terminal kurmak için araştırmalar yapıyoruz’’ dedi. Rusya’da tüketim çılgınlığı ? Dünyada petrol fiyatlarının hızla artması, petrol üreticisi Rusya’da yükselen bir orta sınıf yarattı. Tüketim eğilimi yüksek bu kesim çılgınca harcama yapıyor. Ekonomi Servisi Rusya’nın başkenti Moskova’da dev alışveriş merkezleri dolup taşıyor. Mobilyadan iç giyime uluslararası markaların en son ürünleri kapış kapış gidiyor. Moskova’daki Mega1 alışveriş merkezi geçen yıl 52 milyon kişiyle dünyanın en çok ziyaret edilen alışveriş merkezi oldu. Yakınlardaki bir oto galerisi de 2005’te dünyada en çok satış yapan Mitsubishi bayii unvanına sahip. Ford’un satışları da geçen yıl yüzde 54 artış gösterdi. 2005’te yabancı yatırımlar 2004’e göre yüzde 38 artışla 16.7 milyar doları buldu. Uluslararası şirketler için cazibe merkezi haline gelen ülkede yabancı yatırımlarda aslan payı, tüketimle ilgili sektörlerde. Rusya’da gayri safi yurtiçi hasıla geçen yıl yüzde 6.4 arttı. Son 5 yılda da Rusya ekonomisi ortalama yüzde 7 büyüdü. Aynı dönemde kişi başına gelir dolar bazında Çin’den bile fazla, yüzde 29 artış gösterdi. Bütün bu gelişmeler sonucu yükselen orta sınıfın harcamaları, tüketimde patlama Gıdanın yabancı yatırımlar içinde en büyük payı aldığı Rusya’da uluslararası markaların en yeni ürünleri bulunuyor. ya yol açtı. Geçen yıl yeni yabancı araba satışları 2004’e göre yüzde 57, yani 600 bin arttı. Cep telefonu sayısı 2000’de 3 milyonken bugün 80 milyona çıktı. Artık her beş evden birinde de bilgisayar var. Dünyada petrol fiyatlarındaki hızlı yükselişten payını alan petrol üreticisi Rusya’da kişi başına gelir hızla yükselmesine rağmen hâlâ ortalama 300 dolar düzeyinde. Ancak bunun yanı sıra yaşam standardı bir Batılı gibi, hatta ondan da yüksek olan kesim gittik çe büyüyor. En zengin kesim en yoksul kesimden 15 kat daha fazla kazanıyor. Uluslararası yatırım bankası Merrill Lynch ve Cagemini’nin yaptırdığı araştırmaya göre ülkede 88 bin milyoner var. Rusya’nın en büyük yabancı otomobil ithalatçısı ve dağıtıcısı Rolf’un Başkanı Matt Donnelly, Rusya’da ayda 2 bin dolar kazanan 8 milyon, ayda 4 bin dolar kazanan 3.5 milyon kişi olduğunu söylüyor. Bu kesimin tüketim eğilimi çok yüksek. Rusya’da tüketime yönelik ya bancı yatırımlar içinde en büyük pay yiyecekiçecek sektörünün. İsviçreli Nestle, 500 milyon dolar yatırımla girdiği Rusya’da kişi başına yılda ortalama 250 bardaklık nescafe satıyor. Bu rakam dünyadaki en yüksek nescafe tüketimine işaret ediyor. Oysa Rusya’da 1990’lara kadar çay tüketimi ağırlıktaydı. Tüketim eğilimlerini, değişen hayat tarzı ve zevklerin belirlediği görülüyor. Votka tüketimiyle ünlü Rusya’da, 1995’e kadar 15 litre düzeyindeki bira tüketimi 2005’te 60 litreye çıktı. Narenciyede prim umudu ? ADANA (AA) Limonda 75 dolara çıkarılan ihracat priminin, diğer narenciye ürünlerinde de 60 dolara çıkarılması konusundaki kararın kesinleştiği ve bu hafta içinde açıklanmasının beklendiği bildirildi. Adana Çiftçiler Birliği Başkanı Cumali Doğru, narenciye üreticilerinin tüm umutlarını Bakanlar Kurulu’ndan çıkması beklenen ihracat primi kararına bağladığını belirtti. Doğru, narenciye üreticisinin bu yıl tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşadığını vurguladı. erginy?tr.net amaçlayan birilerinin, bu cepheyi bölecek bir iç savaşı neden kışkırttığını, tüm Müslümanlar için son derecede kutsal bir türbeyi yıkmaya kalkmasını anlamak çok zor. Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi Direktörü Anhony Cordesman da bu soruya cevap ararken zorlanıyor ve ‘‘nihilizm’’ saptamasına sığınıyor. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ Geçen çarşamba günü, Samarra kentinde, Iraklı Şiiler için en kutsal mekânlardan, Askeriye Türbesi’ne düzenlenen bombalı saldırının ardından Batı basınının sunduğu haber ve yorumlara benim aklım yatmadı. Saldırının zamanlaması da çok ilginçti. Yine burnuma pis kokular geliyor... / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA Karışık İşler, Pis Kokular... içinde konumlarını pekiştirmişlerdi. Caferi’yi işte bu etki seçtirmişti (Ramadani, The Guardian, 24/02) Bu sırada, Güneyde Şii bölgelerinde İngiltere denetimi elinden kaçırıyor, Washington Post’un deyimiyle Basra’yı ‘‘milislere ve yerel yönetime kaybediyordu’’. Sadr’ın Basra’daki temsilcisi, ‘‘İngilizler halka karşı eylemlerini sürdürürlerse, Basra’yı onlara kitle mezarı yapacağız’’ diyordu (Finer, Washington Post, 26/02). Pentagon da geçen cuma, isyancılarla savaşacak çaptaki Iraklı taburların sayısının birden sıfıra düştüğünü açıklıyordu (As(AP) sociated Press, 24/02) Askeriye Türbesi’ne yönelik saldırı bu ortamda gerçekleşti. Eğer bu saldırı, Batı medyasının beklediği gibi bir iç savaşa yol açarsa, ŞiiSünni çatışması, The New Republic’te Kaplan’ın (neocon) vurguladığı gibi, ABD’nin Irak’ta bir arabulucu olarak kalmaya devam etmesini kolaylaştıracak, Basra’da İngilizlerin üzerindeki basıncı azaltacak, Şiilerin de başı Sünnilerle belada olacağından, İran Batı’ya karşı başının çaresine bakmak zorunda kalacak. verirken, BBC görmezden geliyordu. Lübnan kaynaklı Daily News’ün aktardığı, bölgede Sünni ve Şii liderliklerin iç savası engellemeye yönelik demeçlerine ilişkin haberlere ise iç savaş çığırtkanlığı yapan, İngiliz ve ABD medyasında pek rastlanmıyordu. Şii ve Sünni liderliklerin iç savaşı önleme çabalarının son derece sağlam bir zemini var. Şiilerin, özellikle de ABD’yle işbirliğini hep reddetmiş olan Sadr’ın cepheye katılmasını bekleyen Sünni direniş açısından, iç savaş tam bir felaket olur. Üç temel talebi (ABD’nin çekilmek için tarih vermesi, otonom bölgeler uygulamasının ertelenmesi, Kürtlerin Kerkük’ü yeniden Kürtleştirmesinin durması) direnişin temel talepleriyle örtüşen (Ahrari, The Asia Times, 24/02), Sadr açısından da Sünnilerle çatışmak anlamsız. Diğer taraftan, daha önce de aktarmıştım.. Irak’ta SünniŞii ayırımı aslında sunulmak istendiği kadar kesin değil. Bir aşiretin, bir ailenin üyelerinin Sünni ve Şiilerden oluşması sık görülen bir durum. Robert Fisk, bir Iraklı Sünni dostunun, ‘‘Niye hep iç savaş diyorsunuz, karım Şii, onu öldürmemi mi istiyorsunuz?’’ dediğini aktarıyor. Ama, sanırım en çarpıcı örnek Askeriye Türbesi’nin bakıcılığının yüzyıllardır, İmam Naki soyundan gelen Sünni bir aileye verilmiş olması (Salim Şahzad, age). Geriye Zerkavi (El Kaide) kalıyor. Böyle birinin var olduğunu kabul etsek bile, bir ‘‘uygarlıklar çatışmasında’’, Müslüman cephesi oluşturmayı ‘Mükemmel vuruş’ Birkaç haftadır havada, insana ‘‘Bir şey olacak galiba’’ duygusu veren bir gerginlik var. ‘‘Karikatür kriziyle’’ başlayan gelişmeler adeta uygarlıklar çatışması tezini doğruluyordu. Bu sırada, Filistin’de, Hamas seçimleri kazandı. Bu kez ABD ve İsrail’de sinirler bozuldu. Üstelik İran’la nükleer pazarlıklar da iyi gitmiyor, Ahmedinejad gittikçe daha cüretkâr davranmaya başlıyordu. Ancak, Irak’taki tıkanma, özellikle Şiilerin de direnişe katılma tehlikesi, ABD’nin İran’a karşı elini kolunu bağlıyordu. Bu sırada kimi istihbarat uzmanları Nevruz ayında, Afganistan’dan Kudüs’e geniş çaplı yaygın bir ABD karşıtı saldırı dalgasının gündemde olduğunu ileri sürüyordu (Salim Şahzat, The Asia Times, 23/02) Yine aynı günlerde Batı basını, Irak’ta, ABD ve İngiltere’nin tercihlerinin aksine Caferi’nin, hem de Mukteda El Sadr’ın baskısıyla Başbakan seçilmesi, medyanın kullanmayı çok sevdiği bir deyimle bu ‘‘ateşli’’ (genç ve duygusal...) din adamının siyasi süreçleri belirleyecek kadar güçlendiğini gösteriyordu. Sadr’ın yıldızının yükselmeye başlaması ABD açısından hiç iyi bir işaret değildi. Sadr, ABD işgaline karşı daha ılımlı bir tutum benimseyen, İran kökenli Sistani’den farklı olarak Irak Şii hiyerarşisinin Irak/Arap bir aileye geçmesini isteyen bir kanattan geliyordu. Ayrıca, geçen aralık ayında Sadr milisleri, ABD ile işbirliği yapan Tahran merkezli ‘‘Irak’ta İslam Devrimi Yüce Konseyi’’ adlı grupla, Bağdat’ta ve Güneyde girdikleri kanlı çatışmaları kesin bir biçimde kazanarak Şii ittifakı ‘False flag’ (saptırma) Ancak, türbeye yönelik saldırı nihilist bir intihar saldırısı değildi. Patlama, yüzleri maskeli, üniformalı, Irak İmar Bakanı’nın deyimiyle işinin uzmanı insanlar tarafından, 12 saat süren teknik bir operasyonla (AFP, 24/02) gerçekleştirilmiş. Bence, saldırı, İngilizlerin ‘‘false flag’’ (saptırma) operasyonu dedikleri, bir başkasını suçlamaya yönelik sabotaj türüne çok benziyor. İngilizlerin, İrlanda’da zaman zaman ‘‘false Flag’’ operasyonları düzenlediklerini gazeteler birçok kez aktardı (örnekleri için: Keefer, www.globalresearch. ca 25/09/05). Geçen eylülde iki İngiliz özel tim (SAS) görevlisi, Arap giysileri, peruklar, patlayıcı maddeler, uzaktan kumandalı fünyelerle yakalandığında, İngiltere, adamlarını, izleyenleri şaşkınlıklara düşüren bir telaş ve şiddetle kurtarmıştı. Robert Fisk ‘‘bu iki SAS Irak’ta ne yapıyordu?’’ diye sorarken (Independent), John Pilger olayı ‘‘Sinik bir savaşta, sinsi gelişmeler’’ başlığıyla yorumlamıştı (Newstatesmen). Keefer’in aktardığına göre bu tür ‘‘false flag’’ operasyonları salt İngilizlere has değil. Amerikalılar da Irak’ta zaman zaman, durdurdukları sürücülerin arabalarına, sürücüye fark ettirmeden, uzaktan kumandalı bombalar yerleştiriyorlarmış. Bir keresinde, bir Iraklıyı durdurup ehliyetini almışlar, sonra adama ehliyetini, karakola gidip oradan geri almasını istemişler. Sürücü yolda giderken arabada bir ağırlık fark edip durunca arabaya kocaman bir bomba gizlendiğini görmüş. Bunlar tabii söylenti... Dediğim gibi, karışık işler, pis kokular... Batı medyası ve habercilik Askeriye saldırısını verirken Batı medyası birçok gazetecilik kuralını ihlal etti. Birincisi, medya, saldırıyı kimse sahiplenmemiş olmasına karşın, istisnai olarak ‘‘büyük olasılıkla’’ ifadesini kullana rak, ama çoğunlukla hiç kullanmadan ‘‘Sünni isyancıları’’ suçladı. Geçmişte savaşa karşı tavır almış olan The Guardian’ın, bu kez ısrarla ‘‘Sünni isyancılar’’ ifadesini kullanması, çarpılmanın nerelere kadar yayıldığını gösteriyordu. Genelde İngiltere medyası, SünniŞii çatışmasını körükler bir yol izledi. Örneğin BBC’nin, ‘‘Mukteda El Sadr intikam çağrısı yaptı’’ (başka hiçbir yerde doğrulanmayan) haberi özellikle ibret vericiydi. Çünkü o sırada Sadr, ziyaret etmekte olduğu Lübnan’da El Cezire’yi arayarak birlik çağrısı yapıyor, ‘‘Saldırganlar Sünni olamaz... Biz hem din hem de insanlıkta kardeşiz... Sünni camileri de korumaya aldık’’ diyordu. Sünni ve Şii dini liderlerin Kut kentinde düzenledikleri ABD işgalini suçlayan birlik gösterisini CNN CUMHURİYET 13 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear