26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 ARALIK 2006 CUMARTESİ 8 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Avunduk... Bugün Türkiye ve Rusya, yakın gelecekte AB’nin en büyük konusu. AB bu konuya doğru yaklaşmazsa, en büyük sorunu olacak. Şimdilik yalnızca, çıban başı görünüyor. Türkiye açısından Kıbrıs, Rusya bakımından enerji. Her iki ülke, bu kozları iyi oynamak zorunda. PENCERE onu bitirdi. Bu uğurda, Fransa ve Osmanlı’yı da kullandı. Amacına ulaştı. İşin daha kötüsü, barış antlaşmasından önce, Islahat Fermanı’nı yayımlattı. Osmanlı azınlıklarına ilişkin Rus politikasını, onun elinden aldı. Böylece Osmanlı toplumunda, kimyasal ayrışma başladı. Osmanlı, sözüm ona zafer kazanmıştı. Gerçekte, Rusya’dan farkı yoktu. Gönlünü almak için de; Avrupa devletler ailesine girdin, dediler. Günümüz Avrupa Birliği gibi. Bu söylem kulağa hoş geldi, ama içi boş kaldı. Kırım Savaşı’ndan geriye, bir de mezarlık kaldı. Hani, Selimiye Kışlası’nın altındaki İngiliz Mezarlığı. İngilizler burayı sonsuza değin İngiltere’ye ait olan arazi sayar. Doğal güzelliği açısından, dünyanın en güzel mezarlığı. Burada gezerken, kendimizi İngiltere’de sanıyoruz derler. Unutmazlar da. İstanbul’un işgalinde, 8 Eylül 1923’te Büyük Savaş Anıtı dikerler. 1800’lerde Osmanlı’nın ilan ettiği 3 büyük ferman var: 1839 Tanzimat, 1856 Islahat, 1876 Meşrutiyet. Batı Türkiye’den bir şey alırken, onu “ikiz olayı” ile gölgeler. Tanzimat Fermanı için, Mehmet Ali Paşa Ayaklanması. Islahat Fermanı için, Kırım Savaşı. Meşrutiyet Fermanı için de 93 Savaşı. Ve Tanzimat, Türkiye için en az 3 yönden dönüm noktasıdır: 1) Yöneticilerin Batı yanlısı olması. 2) Politikaların Batı’ya beğendirilmesi. 3) Ülkenin Batı ürünlerine pazar yapılması. Şimdiye dek bu anlayışa karşı çıkan, tek örnek var: Mustafa Kemal ATATÜRK. Zaman durmaz, geçer. Ve yıllar sonra bizim Avunduk ölür. Ama sevimli ineği, yanına her yaklaşana, başını öne doğru uzatarak, ağzını açmayı sürdürür. Denizde Yapımcılık VİRA dergisinin son sayısındaki yazılar da gösteriyor ki, Türkiye’nin gemi yapım sanayiindeki atılım gitgide artan bir hızla sürmektedir. Tersane sayısı şimdiden şaşırtıcı boyutlarda: Tersaneler Genel Müdürü, üretime devam eden 61, projelendirme aşamasında bulunan 120 tersaneden söz ediyor. Tabii, iş sayıya gelince, “tersane” dendiğinde ne anladığınıza bağlı. Tekne yapılan her yere tersane derseniz başka, donanımlı sanayi kuruluşlarını sayarsanız başka. Ama daha ihtiyatlı rakam verenler bile, bu işin merkezini oluşturan Tuzla’da 36, başka yerlerde 1015 tersaneden söz etmekteler. Küçümsenecek rakamlar değil bunlar. Hele, alınan siparişler ve yapılan dışsatımlar açısından bakarsanız, Türk gemi yapım sanayiinde gerçek bir büyümenin yaşandığı doğrudur. ma büyümenin varlığı, sorunların yokluğu anlamına gelmez. Kızakların tam kapasiteyle kullanımı, gemi tiplerinde seri imalat, KDV dağılımını yeniden düzenleme gibi konular yanında, iki büyük sorun dikkati çekiyor; mühendislikteki artışın etkili olması için tekniker niteliğinde ara eleman yetiştirilmesi ve kesimin en yapıcı uzantısı olan yan sanayinin geliştirilip gemi donatım malzemesinde yerli üretimin sağlanması. Tersaneciliğin teşviki için çok şey yapmış olan devletin özgün nitelikli teknik eleman yetiştirmek için gerekli çabayı göstermemiş olması ve büyük yatırımlara girişenlerin bu eğitim alanında ortak adım atmamış olmaları gerçekten büyük eksiklik. Oysa, Osmanlı döneminde bile tersane demek, hele başlangıç aşamalarında bir çeşit okul demekti. lbette, bütün üretim alanlarında olduğu gibi, gemi yapımında da “markalaşmak” çok önemli. Türkiye, bu açıdan, ancak iki alanda markalaşmış sayılabilir; kimyasal tanker ve lüks yat yapımı. Özellikle kimyasal ürün taşımacılığı için tanker yapımında erişilen boyut gurur verici: Türkiye bu alanda yapılan gemi sayısı ve toplam tonaj açısından birinci durumda. Gazetelerin magazin sayfaları da Batılı zenginler için yapılmış göz kamaştırıcı yat resimleriyle dolu. Ama gemi sanayii, ülkeyi çeviren üç denizin limanları arasında hızlı mal ve hele yolcu taşımacılığına elverişli ve ülke koşullarına uygun gemi yapımında hiç başarılı sayılamaz. İstanbul şehir hatları gemilerinin yenilenmesinde bile eskilerin taklidinden öteye geçilemedi. Böyle olunca, şu sonuca varmadan edemiyor insan: Eğer bu ülkede deniz taşımacılığı ölmüşse ve her şey kamyonlarla otobüslere kalmışsa, bunun büyük vebali genel ulaşım politikasındaki yanlışları yapanların üzerinde olduğu gibi, vebalin bir kısmı da ülkenin kıyılarına uygun gemi tiplerini üretememiş ve onlarla halkının beklentilerini karşılayan deniz hatlarını kuramamış olanların üzerindedir. Çocuk Pornosu da Nerden Çıktı?.. Bizim toplumun bu kadar rezilleşmesinin ‘esbabı mucibe’si nedir?.. İnsan gazetelerin birinci sayfalarına bakmaya korkuyor, televizyon ekranları kokuşmuş görüntülerle lebalep... Lağım kokusu fışkırıyor her yandan... Yolsuzluk.. Rüşvet.. Hırsızlık.. Fuhuş.. Sapıklık.. Dedikodu.. Porno.. İftira.. Pislik.. 21’inci yüzyıla geçen toplumda medyanın haberleri arasında gelişigüzel dolaşırken kişinin iki parmağıyla burnunu tıkaması gerek... Geçmişin Türkiye’sinde böyle bir dönemin benzerini anımsayamıyorum... Politikada ne tartışılıyor?.. Başbakan’dan başlayarak bakanların sırtlarında yolsuzluk dosyaları büyük bir kambur... Öyleyse dokunulmazlıklar hemen kaldırılmalı.. değil mi?.. Ama kimin umurunda?.. ? Tüm bu rezillik, kepazelik, yolsuzluk, uğursuzluk patlamasıyla birlikte gelişen, yoğunlaşan, salgınlaşan bir şey daha var: Dincilik.. İslamcı politika.. Tarikatçılık.. Cemaatçilik.. Mübarek Müslümanlığın politika borsasında açık artırmayla pazarlanması inanılmaz bir hız kazandı... Gazeteleri açıyorsun, her sayfada bir dinci köşe yazarı papaz edasıyla ahkâm kesiyor... İşin içine çeşit çeşit türbanlı kadın yazarlar da katıldılar... Tepeden tırnağa siyasette kutsal İslamın böylesine satışa çıkarıldığı ne uzak geçmişte ne yakın geçmişte görülmüştür... ? Tam bu sırada bir de çocuk pornosu patlamasın mı!.. Ey ümmeti Muhammet eskiden var mıydı böyle bir şey?.. Nerden çıktı bu?.. İslamcılık.. Din pazarlaması.. Müslümanlık gösterişi.. Dincilik siyaseti.. Tarikatçılık.. Cemaatçilik.. Ve çocuk pornosu.. Başbakan talimat vermiş imiş... Çocuk pornosuna karşı önlem alınacakmış... Allahaşkına dinciliğin yükselişiyle çocuk fuhuşunun toplumda sorunlaşması rastlantı mıdır, yoksa tarikatçılık ve cemaatçilik örgütlenmesindeki inanç sömürüsünün ahlaksızlığıyla denk düşerek yükselen pisliğin dışavurumu mudur?.. ? Türkiyemiz İslam inancını siyasette değil vicdanlarda yaşayan sakin ve dengeli bir Müslümanlığın saygıya değer ülkesiyken nasıl bu duruma düştü?.. İnancın menfaatlara kurban edilerek ticaret ve siyasette pazarlandığı bir toplumsal ahlaksızlığın çocuk fuhşuna dek sürüklenmesi sürecini mi yaşıyoruz?.. İslama saygısı, bağlılığı, inancı olan mümin, Müslümanlığı politikadan soyutlamak için elinden geleni yapar!.. Prof. Dr. Mahir AYDIN İstanbul Üniversitesi zgün Türkçe adlardan çoğunu, bugün pek kullanmıyoruz. Örneğin: Sevindik, Avunduk gibi. Bizim Avunduk, 200 yıl önce Anadolu’nun şirin bir köşesinde yaşar. Bir gün paraya sıkışır, sevimli ineğini satmak ister. Pazara götürür. İneğin yaşını bilmek gerek. Yaklaşan bir alıcı, onun başını öne uzatıp ağzını açar, dişlerine bakar. Birkaç deneyimden sonra inek, durumu anlar. Ve kim yaklaşırsa, başını öne uzatıp ağzını açar. Sonuçta, alan olmaz. Ve Avunduk ile ineği, geldikleri gibi döner. 2006, Kırım Savaşı’nın 150. yıldönümü. İngiltere, Fransa ve Osmanlı, Rusya’ya karşı savaştı. Kırım merkezli bu deniz savaşında, Rusya yenildi. Osmanlı devleti, kazananlar cephesindeydi. Ama kâğıt üzerinde. Savaşın tek kazananı vardı: İngiltere. 1800’lü yıllar, Osmanlı için uzatma yüzyılı. Devletin, tek başına ayakta duracak hali yok. İngiltere’nin koruması altına girer. Elbette, İngilizler Türkleri sevdiği için değil. Osmanlı toprakları, İngilizRus çıkar çatışmasına sahne olmaktadır. Ama bu koruma, 1821 Rum ayaklanmasında işlemez. 1832 Mehmet Ali Paşa ayaklanmasında da. Ne de olsa önemli olan İngiliz çıkarları. Ve Osmanlı, 1833’te Rusya’dan yardım istemek zorunda kalır. Yüzyılların düşman komşusu, birbirine dostluk eli uzatır. Hünkâriskelesi Antlaşması im Ö A E zalanır. Bu antlaşma, uluslararası ilişkilerde sonsuz dostluk/sonsuz düşmanlık anlayışının ne denli yanlış olduğuna parlak örnek. Ama Batılı devletler ayağa kalkar. Gerekçesi ortadan kaldırılır. Rus yardımı boşa çıkar. Bugün Türkiye ve Rusya, yakın gelecekte AB’nin en büyük konusu. AB bu konuya doğru yaklaşmazsa, en büyük sorunu olacak. Şimdilik yalnızca, çıban başı görünüyor. Türkiye açısından Kıbrıs, Rusya bakımından enerji. Her iki ülke, bu kozları iyi oynamak zorunda. Kırım Savaşı birçok açıdan ilginç. İngiltere, bir yandan Osmanlı’yı Ruslara diklendirdi, öte yandan oyaladı. Klasik İngiliz politikasından inciler döktü. Sonuçta, olgunlaşan meyveyi kendi elleriyle kopardı. Bakar mısınız? Osmanlı devleti, Rusya’dan 3 ay sonra savaşa girdi. İngiliz avutması yüzünden, Ruslar Osmanlı donanmasını yaktı. İngiltere, 3 ay sonra Rusya’ya ültimatom verdi. Ve bu olaydan 10 ay sonra, savaşa girdi. Savaşı karadan da yapmak varken, çıkarma savaşı oldu. Oysa bu tür amfibik savaşlarda, kayıp çoktur. Yüzde 80’i bile, başarı sayılır. Ve Kırım kıyıları sarptı, iyi konuşlanılmıştı. Yalnız 3 Rus tabyasını susturmak için, 800 top kullanıldı. İngiltere için, bu kadar zora değen neydi? Karadeniz’deki Rus deniz gücü. Bu savaşla, Önce Güvenlik! Serpil Uğur BAYSAL Prof. Dr., İstanbul Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü ra ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer almaktadır. Hastalıklardan ölümler azalırken, önlenebilir hastalık ve ölümlerin başlıca nedenlerinden birini oluşturan yaralanmalar, önemli bir halk sağlığı sorunu olarak yerini korumaktadır. Yaralanmalara bağlı ölümler, çocuk sağlığı sorunlarının görünen yüzüdür. Ancak ölümlerin yanı sıra pek çok yaralanma oluşmakta, yaralanmaların çoğu tıbbi bakım gerektirmektedir. Yaralanmalar, engellilik nedeniyle sağlıklı yaşamı kısaltan nedenlerin başında gelir. 2020 yılına dek, karayolları trafik kazalarının, engelliliğe bağlı sağlıklı yaşam yıllarını kısaltan nedenler arasında ikinci sırada olacağı öngörülmektedir. Yaralanma olgusu, toplum sağlığının göstergelerinden biridir. Yaralanmaların sık olduğu ülkelerde ciddi toplumsal sorunlar mevcuttur. Toplum sağlığı, yaralanmalarla, yaralanmaların yaygınlığı ve ortaya çıkış biçimleri ile ölçülebilir. İstemsiz yaralanmalara, geleneksel yaklaşımla “kaza” denmiştir. “Kaza” sözcüğü, öngörülemeyen, şans, kader sonucu ortaya çıkan olguları tanımlar. Kazaların önlenemeyeceği düşüncesi, korunma karşısında başlıca engeli oluşturagelmiştir. Kaza nedenlerine yönelik daha ciddi bir yaklaşımın benimsenmesi, kazaların da hastalıklar gibi araştırılması gereği, gelişmiş ülkelerde, 20. yüzyılın ilk yarısında anlaşılmıştır. Günümüzde, “yaralanma kontrolü” yaklaşımına göre kazalar öngörülebilir ve önlenebilir! Bu nedenle, Batı literatüründe kaza (accident) sözcüğünün yerini yaralanma (injury) almıştır. Yaralanmaların içinde, istemsiz ve istemli olguların (şiddet, özkıyım) tümü yer alır. Yaralanmada, şanssızlık sonucu olduğu düşünülen olgudan çok insanda oluşan hasar önem kazanır. Gelişmiş ülkelerde, yaralanmaların önlenmesi ve kontrol edilebilmesi için başarılı programlar geliştirilmiş, yaralanmaya yol açan risk etkenlerinin (güvenli olmayan çevre!) anlaşılması konusunda önemli ölçüde ilerleme kaydedilmiştir. Önleme programları, insana, maddeye, araca, çevreye yönelik hazırlanmakta, yapılan çalışmalar ile kaza (!) oluşumu engellenmeye çalışılmaktadır. Stratejiler, eğitim, teknoloji, yasaların oluşturulması ve uygulanması ile parasal kaynakların sağlanmasını hedef almaktadır. Güvenliğe ilişkin bazı yasal düzenlemelerden sonra, yaralanmalarda önemli ölçüde azalma kaydedilmiştir. Güvenli ambalajların, aleve dayanıklı çocuk pijamalarının üretimi, çocuk yolcuların güvenliği konusunda yasalar, kapalı mekânlara duman alarmının yerleştirilmesi, havuz çevresine bariyer yapılması, merkezi su sıcaklığının kontrolü, pencerelerin ve merdivenlerin güvenliği (!) konusunda yapılan düzenlemeler, başlıca örneklerdir. DSÖ’nün, “Güvenli Toplumlar” modelinin, tüm toplumlar A mumtazsoysal@gmail.com şağıdaki ve daha pek çok benzer tümce, sık sık dile getirilmekte, basında hemen her gün yer almakta: Küçük kız, merdivenden düşerek öldü! Üç küçük çocuk, evde yanarak can verdi! Günümüzde, önemli hastalıklar nedeniyle hastalarını başarı ile tedavi edebilen hekim, bu çocuklardan birinin ağır yaralanması ya da yaralanma sonucu ölmesi durumunda büyük düş kırıklığı yaşar. Annebabaya düşen, şok, inanamama, suçluluk, öfke, ölçülemeyen yastır. Uzun bir süre sonra bu duygular, yerini kabullenmeye ve süreğen üzgünlüğe bırakır. Multitravma (birden fazla organ sisteminin yaralanması) çocukluk ve ergenlik çağında kalıcı engellilik ve ölüm nedenleri arasında ilk sırayı alır. Yaralanma mekanizmaları incelendiğinde, düşme, önde gelen ilk nedendir. Düşmenin en sık görüldüğü dönem, 23 yaş grubudur. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından, konakçı (insan, hayvan), etken ve çevre üçgeninde var olan enerjinin biçim değiştirmesiyle, bireyin istemi dışında ani ortaya çıkan, canlıda mekanik, biyokimyasal, bedensel, ruhsal hasara yol açan, insan ve diğer canlıların kaybına, engelli yaşama, mal kaybına yol açabilen bir sağlık sorunu olarak tanımlanan yaralanma olgusu, aynı zamanda sosyal bir sorundur. Ülkemizde yaralanmalar, yaşamın ilk birkaç ayından son da, yaralanmaları azaltmada etkili olduğunu gösteren kanıtlar vardır. Günümüzde, İsveç ve Norveç, yaralanma sıklığında önemli ölçüde azalma sağlamıştır. Bu ülkeleri Avustralya ve Yeni Zelanda izlemektedir. Yüzyılımızda, yaralanmaları ve buna bağlı ölümleri önleme çabaları, “bireyin davranışını değiştirmek” yerine, yaralanmanın oluştuğu güvenli olmayan çevrenin (!) değiştirilmesini hedef almaktadır. Bilim insanı gibi araştıran çocukların merakını, bağımsız hareketini baskılayacak, elini tutmak (!) gibi uygulamalar yerine, güvenli bir çevrede yaşamalarını sağlamak, en etkin yaklaşımdır! Güvenli çevre, çevredeki risklerin varlığını sürekli gözlemleyerek, riskleri ve olabilecekleri (!) öngörerek, çözüm üreterek, bireyleri sürekli eğiterek yaratılabilir. Tehlikenin yaratılmasını, ortaya çıkmasını önlemek, insanları mekân ve zaman açısından tehlikeden uzaklaştırmak, yeterli düzenlemeler yaparak, önlemler alarak, bireyleri tehlikeden ayırmak, tehlikenin temel niteliklerini değiştirmek, atılacak adımların başlıcalarıdır. Çocuklarımızın geleceği, çocukluk çağının istemsiz yaralanmaları ile yakından ilişkilidir! Yaralanmalar, şanssızlık ya da kader sonucu karşılaşılan, kontrol edilemeyen olgular değildir; bilinen ve ayırt edilebilen risk etkenleri ile öngörülebilirler ve önlenebilirler! Yaralanmamak, her çocuğun hakkıdır! KUBİLAY OLAYININ 76.YILI 1930 – 2006 • 76 yıl önce bugün Menemen’de, laik cumhuriyeti “kâfirlik” olarak gören Nakşibendi tarikatına karşı cumhuriyeti savunan Yedek Subay Öğretmen Kubilay, bu tarikatın yandaşları Nakşilerce boğazı kesilerek şehit edilmişti. • Ne yazık ki laiklik karşıtı bu tutum, kökten kurutulamadığı gibi, günümüzde de kılık değiştirerek sinsice, siyasetin türlü düzeylerine dek uzanan bir boyuta varmıştır. • Dışarıdan önerilen “ılımlı İslam” yapılanmasına dört elle sarılan iktidar, şimdi de AB’nin ulusal yararlarımızı teslim almasına göz yumup, AB’nin kimi evrensel düzenlemelerini kendi görüşlerine destek yapma peşinde olduğu için ulusal bağımsızlığımızı ve onurumuzu yaralayan AB temsilcilerine gereken yanıtları verememektedir. • 83 yıllık laik cumhuriyetimizin temel felsefesinden adım adım uzaklaşmasına neden olacak bu tutumlara karşı durmayı bir görev biliyor, Mustafa Fehmi Kubilay’ın anısı önünde saygı ile eğiliyor ve görevimizi her koşulda sürdüreceğimizi bir kez daha vurguluyoruz. En büyük Türk devrimi, laik Cumhuriyete karşı din sömürüsüyle halkı aldatarak ayaklanan ve cumhuriyetin koruyucusu Yedek Subay Öğretmen Mehmet Fehmi Kubilay’ı şehit eden bağnazlar nasıl gereken cezayı almışlarsa aynı amaçla ve Batı’nın desteğiyle bugün de Cumhuriyetimize kıymak isteyenler Atatürkçü güçlerin tepkisiyle durdurulacaktır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Türk gençliği Atatürk güneşine kara bulut getirmeyecektir. Türk Gençliğine Hizmet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Güngör ŞATIROĞLU KADIN ARAŞTIRMALARI DERNEĞİ CUMHURİYET 08 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear