28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 EKİM 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Teknoloji İlköğretimde ‘‘İş Eğitimi’’ dersi kaldırıldı, yerine ‘‘Teknoloji ve Tasarım’’ dersi konuldu! Konuldu da ne oldu? Sorunun karşılığını konunun uzmanı eğitimcilerden alalım: ‘‘Dersin adı teknoloji ve tasarımdır. Uygulama, dünyanın 70’lerde bıraktığı, denenmiş ve başarısız olduğu görülmüş ‘elişi’ çalışmalarına geri dönüşten ibarettir. Külah yapımı, kibrit çöplerini birleştirme gibi etkinliklerle öğrencilerin hangi amaca ulaşacakları, ne tür bir beceri kazanacakları, teknolojik kavram ve ilkelere nasıl sahip olacakları, nasıl teknoloji üretecekleri, kısacası teknoloji okuryazarlığı niteliklerine nasıl ulaşabileceklerinin anlaşılması olası değildir.’’ Medrese türü teknoloji eğitiminde çocuklar külah yapıp başlarına takarlar, olur sana en geçerli ve güncel tasarım... Başşehir SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Bölgede yeni gerginlikler Emekli Orgeneral Kemal Yavuz ile yaptığımız söyleşinin bir bölümünü hafta başında yayımlamıştık. Orgeneral Yavuz, gerek ABD, gerekse İngiltere’de tartışmaya açılan Irak’tan çekilme önerilerinin aslında Büyük Ortadoğu Projesi’nin iflası anlamına geldiğini söylemiş, ‘‘Bitti, kapandı o proje, ama onun sarsıntıları, sıkıntıları bir süre daha devam edecek’’ demişti. Bu kez Kemal Yavuz’a o sıkıntı ve sarsıntıların neler olabileceğini sorduk. Yakın geleceğe ilişkin dikkat çekici ipuçları verdi: Bölgede hangi yeni gelişmelerden söz edebiliriz? Yavuz İran ile İsrail arasındaki gerginlik, su yüzüne yakın çok büyük bir tehlike gibi görünüyor. İran nükleer silah yapmakta ısrarlı, İsrail de ona asla müsaade etmek istemiyor. İran nükleer silaha sahip olduğu zaman Ortadoğu’daki bütün dengeler altüst olacak. Sonunda bir patlama olacak ve İsrail Amerika’yı arkasına alıp kaçınılmaz bir biçimde İran’ı vuracak. Türkiye, bu gerginlikte ne tarafta gözüküyor? Ne yapmalı? Yavuz Türkiye’nin şu anda Lübnan’a asker göndermesine karşı çıkıyoruz, çünkü Türkiye böylelikle tarafını tayin ediyor. Yarın, öbür gün İran’a karşı bir harekât yapıldığında, Lübnan’a asker göndermiş bir ülke olarak tarafınızı tayinde zor duruma düşeceksiniz, çünkü tarafınızı belli ettiniz. Oysa Türkiye, İran kavgasında inisiyatif sahibi olmalı. Ne Doğu’ya, ne Batı’ya doğrudan doğruya bağlanmak, Türkiye’nin çıkarlarına uygun değil. Türkiye’nin politikasının esası, hem Batı’ya bakmak, hem de Doğu’yu ihmal etmemek dengesine dayanıyor. Bu dengeyi kuramadığınız zaman her türlü felakete hazır olmak lazım. Türkiye bugünkü politikasının esasını 2 ya da 5 sene sonra çıkması muhtemel İranİsrail savaşına yönlendirmek mecburiyetinde. Başkalarının takip ettiği politikanın üyesi durumunda bulunmak bir çözüm olamaz. Ekim ayı başındaki sağanak yağış sonrası Paris’teki düzenliliğe tanık olmuş İnşaat Yüksek Mühendisi Yılmaz Güney’den mektup: ‘‘Caddeleri, parkları, ev önleri yağ, kir, pas, çöpten geçilmeyen; parkları bakımsız, otobüsleri kontrolsüz olan; caddesokak isimleri ile bina numaraları muntazam ve görünür tarzda olmayan; kanalları en ufak yağmurda dolup taşan, evleri su basan; alt yapısı olmadığı için her yağmurda elektrik, su ve telefonu kesilen; yine yağmurda yeraltı geçitleri su ile dolup insanları neredeyse boğulma tehlikesi geçiren Ankara, nasıl oluyor da Anakent Belediyesi’nin deyimi ile birkaç süs göleti sayesinde ‘Dünya Başşehri’ olabiliyor?’’ de değinen Alper Akçam’ın incelemesinden bir dipnot daha: ‘‘Kar romanında bambaşka bir poetikaya varmış (kendi deyimiyle bir kesimi onların gözüyle anlatmaya çalışmış! Frankfurt Barış Ödülü konuşması) Orhan Pamuk anlatımı, kışkırtıcı bir biçeme oturmuştur: Dünya, ülke koşullarını ve Kars’ı azıcık bilen bilinçli ‘yerli’ okurda ister istemez öfke duygusu uyandırmakta; yanıt verme gereksinimi doğurmaktadır: Kadınların dövülerek kara örtülere kapatıldığı, şeriat dışı davrananlara recm’e varan cezalar uygulandığı İran, Afganistan, Suudi Arabistan gibi ülkeler başka bir evrende, oruç tutmayan üniversite öğrencilerinin öldürüldüğü, sol eliyle yemek yiyenlerin bıçaklandığı Türkiye başka bir dünyada olmalı!’’ Selanik’te Bayram... SELANİK Siz hiç beş dil bilen bir simitçi gördünüz mü? Aya Dimitrios Kilisesi’nin kapısında tezgâh üzerinde simit satan Yahya beş dil konuşuyor: Rusça, Rumca, Ermenice, Azerice, Gürcüce ve Türkçe... “Selanikli simitçinin” konuştuğu diller, yaşadığı “tarih ve coğrafyanın” özeti. Yahya, on yıl önce Gürcistan’dan göç etmiş. Ailesi, Kars kökenli. Evde Türkçe konuşuyorlarmış. Beş günlük Selanik seyahatimde Leon Sciaky’nin elimden düşürmediğim kitabı “Elveda Selanik”te betimlediği dünyanın son kalıntılarından biri olmalı bu Yahya... Makedonya mücadelesi, Balkan Savaşları ve Jön Türk hareketinin beşiği olan kenti anlatan kitap, şu satırlarla başlıyor: “Sciaky’nin Selanik’i çok dilli bir dünyaydı. Şehrin kalabalık cadde ve sokaklarında Türkçe, Arapça, Yunanca, Bulgarca, Fransızca, İspanyolca, İbranice konuşulurdu... O Selanik yok artık. Bugünkü Yunanca adıyla Thessaloniki, nüfusunun çoğunluğunu Yunanlıların oluşturduğu bir Yunan şehri.” Böylesi bir geçmişi silmek, yüz yıl geçse de kolay değil. En beklenmedik an ve yerlerde, Selanik insanın karşısına işte hâlâ “Yahya” gibi sürprizler çıkarabiliyor... Yazar Alper Akçam, romanlar üzerine bir dizi eleştiri ve inceleme yazısı yazdı. Onları, ‘‘Karnaval ve Türk Romanı’’ adıyla kitaplaştırmak üzere. İşte o kitapta yer alacak olan; Nobel ödüllü Orhan Pamuk’un 2002’de yayımlanan ve mekân olarak Kars’ı kullandığı Kar romanı üzerine yazılmış ‘‘Kar Romanı ‘Dışarıdan’ mı Geldi?’’ başlıklı incelemeden bir dipnot: ‘‘Edward Said’in; Doğu’nun, Batı’dan yazılı metinler durumuna geldiği yolundaki ‘şarkiyatçılık’ tanımı anımsandığında, Orhan Pamuk’un Kar romanı oldukça önemli işlevler üstlenmiş bir metin olarak görülebilir: 2004 yılında yapılan belediye seçimlerini Kars’ta CHP’nin adaylığını ka Ödüle düşen dipnotlar bul etmediği bir eski solcu Anavatan Partisi adayı olarak kazanmış, sonradan, belki de şehrinin geleceğini düşünerek AKP’ye geçmiştir. Türkiye’de ilk kez Kar romanında anlatılan siyasal İslamcıların patlayıcı yüklü kamyonla yapılmış intihar eylemleri birkaç yıl sonra bilinen bir eylem biçimi olarak kullanılmaya başlanacaktır. Kürt milliyetçileri de ağabeyi öldürülmüş bir çaycı çırağını intihar eylemi için ikna etmeye çalışmaktadırlar (s. 317). Roman, ABD’nin Irak müdahalesinin konuşulmaya başlandığı, Türkiye’deki DSPMHP iktidarının üslerin Irak’a karşı kullanımını uygun bulmadığının söylendiği 2002 yılı başında yayımlanmıştır. O sıralarda kurulan AKP’nin bir sonraki seçimlerde iktidar oluşuyla Kar romanının yazılış mantığı arasında bir koşutluk kurulması, Orhan Pamuk’un yıllardır beraber çalıştığı ABD’li menajerlerin Kar’ın yazılışında önemli katkıları olduğu yolundaki bir görüş fazlaca komplocu bir bakış olarak değerlendirilebilir mi?’’ Kar romanında ‘‘Siyasal İslamcıların genellikle duyarlı, duygulu, hayatı sorgulayan kimseler olduğunu, solcularınsa ahlaksız, içkici, din ve insanlık düşmanı, katil ruhlu’’ olarak gösterildiğine Turistlerin hepsi Türk Yahya’ya Yunanistan’ın en büyük Bizans kilisesi “Aya Dimitrios”un kapısında rastladım. Şehrin koruyucu azizi Dimitrios’tan adını alan kilisede muazzam bir ayin vardı. Gün boyu devam eden ayine katılmak için kiliseye koşan Selanik halkı; genç, yaşlı, çoluk, çocuk sokaklara taşmıştı. Simitçiler, tatlıcılar, çocuklara balon ve oyuncak satan işportacılar; 5. yüzyıldan kalma kilisenin bahçesinde, dini ve milli bir bayram (“Kurtuluş Bayramı”) olarak kutlanan yazdan kalma ekim gecesinde, “adak” için yakılan mumların etrafında görkemli bir panayır havası yaratmıştı. Bayraklar ve ışıklarla boydan boya donatılan Selanik semalarında gün boyu askeri jetler uçmuş, donanma gemileri limanın açıklarına demir atmıştı... Selaniklilerin dini ve milli hislerinin kabardığı böyle bir günde şu işe bakın ki, şehirdeki en kalabalık turist grubu Türklerdi! “Şeker Bayramı” ile çakışan Selanik’in en önemli gününde, görebildiğimiz tek yabancı plaka “34” ile başlıyor. Karayoluyla 67 saat ötedeki İstanbul, sözleşmiş gibi sanki buraya akmış. Atatürk’ün evindeki görevlilerin belirttiğine göre, yalnız geçen cumartesi Türkiye’den gelen “bir günlük” otobüs sayısı “21”! Kentin kalbi olan “Aristoteles Meydanı’ndaki” beş yıldızlı “Electra Palace Oteli”nin önünde; sadece İstanbul plakalı jipler duruyor. Restoranlar, kahveler, “ouzeria” denen tavernalar ve şık butiklerde; Rumcadan sonra kulağınıza çalınan ikinci dil, bu durumda “Türkçe” oluyor. Girdiğiniz herhangi bir lokantada komşu masaya “İyi akşamlar!” selamıyla oturup, aynı selamla kalkıyorsunuz. Sosyal Politika Biliminin Öncüsü Prof. Dr. MESUT GÜLMEZ Cahit Talas, doktora öğrenimine başladığı 1943 yılından başlatılırsa ve hastalığı nedeniyle ilgisini elinde olmaksızın sürdüremediği son yıllar göz önüne alınmazsa, ömrünün yarım yüzyılına yaklaşan bölümünde, önderi ve öncüsü olduğu sosyal politika bilimine katkısını hem akademik düzeyde ve hem de alanda kesintisiz sürdüren bir bilim insanıdır. Filadelfiya’da toplanan Uluslararası Çalışma Konferansı’nın 10 Mayıs 1944’te kabul ettiği “Filadelfiya Bildirgesi”nin insan hakları yaklaşımıyla benimsediği “özgürlük, onur, ekonomik güvenlik ve fırsat eşitliği” ilkeleri ile sosyal devlet yaklaşımı, doktora öğrencisi genç Talas’ı tüm yaşamını kapsayacak biçimde etkilemiştir. Cahit Talas’ın, “Türkiye’de sınai çalışma mevzuatı”nı konu alan doktora tezinin yayımlanladığı 1948 yılında, 87 sayılı Sendika Özgürlüğü ve Sendika Hakkının Korunması Sözleşmesi kabul edilmiştir. Aynı yıl yurda dönerek başladığı ve dört yıl kadar süren Çalışma Bakanlığı’ndaki görevinin ilk yılında da, hazırlık çalışmaları Talas’ın Cenevre’de bulunduğu sırada ve 87 sayılı sözleşmeyle eşzamanlı olarak başlatılan 98 sayılı Örgütlenme Hakkı ve Toplu Pazarlık Sözleşmesi kabul edilmiştir. Özellikle bu sözleşmelerden 98 sayılı olanı, Müsteşarı Muslih Fer’in desteğini alan Cahit Talas’ın girişimiyle onaylanmıştır. ??? Cahit Talas’ın sendikal hak ve özgürlükler konusundaki hiç aşınmayan duyarlılığı, Cenevre’den döner dönmez, “Haluk Dayıgilli” takma adıyla yazdığı, Sosyal Hukuk ve İktisat Mecmuası’nın 1948/1949 sayısında yayımlanan “Grev Hakkına Dair” başlıklı yazısıyla başlamıştır. Yazıyı kaleme aldığı yıllarda, çalışmakta olduğu Çalışma Bakanlığı’nda, “grev hakkı aleyhine yoğun bir kampanya(nın) başlat(ıl)mış” ve “bir tür sıkıyönetim havası(nın) estirilmiş” olması nedeniyle, ilk yazısında adını kullanmayan Cahit Talas, 1936 İş Yasası’ndaki grev yasağının kaldırılmasını savunmuştur. 1953 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne doçent olarak atanan ve 1958 yılında da profesör olan Cahit Talas, aslında hiç düşünmediği ve istemediği halde, 27 Mayıs sonrasında birinci ve ikinci Gürsel hükümetlerinde aralıklı olarak iki kez Çalışma Bakanlığı görevini üstlendiği kısa sayılabilecek süre içinde, sosyal politikanın bir başka önemli belgesini, Avrupa Konseyi’nin kurulmasından ancak on iki yıl sonra kabul ettiği Avrupa Sosyal Şartı’nı Türkiye adına imzalamıştır. Cahit Talas’ın, özellikle çalıştığı alandaki bilim insanlarına örnek olması gereken bir başka özelliği daha vardır: Cenevre’deki öğrencilik yıllarından başlayarak öğrenci, bilim insanı ve siyaset adamı olarak dernek, sendika, vakıf, parti gibi değişik nitelikte birçok sivil toplum örgütünde çalışmış; başkan, kurucu üye, üye ve yönetici olarak görevler yapmıştır. Birinci İnsan Hakları Derneği, Türk Kooperatifçilik Derneği, Türkiye Ekonomi Kurumu, İnsan Hakları Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği, BİLAR, Tarih Vakfı ve Türkiye İnsan Hakları Kurumu Vakfı Talas’ın sorumluluk üstlendiği ve görev yaptığı kuruluşlardır. Bir de bunlara, uzun yıllar başkanlığını yaptığı. Birleşmiş Milletler Türk Derneği’ni eklemeliyim. ??? Ülkemizde sosyal politikanın Ankara’daki “birinci kuşak” öncü ve önderlerinden biri olan, çok sayıda bilim insanının yetişmesine emeği geçen Prof. Talas, bilimsel etkinlik ve üretkenliğine hiç ara vermemiş, çok sayıda kitap ve makale yayımlamıştır. Yalnızca ulusal ve uluslararası boyutlarıyla sosyal politikanın hemen her alanında değil, akademik yaşamının ilk yıllarından beri ilgilendiği insan hakları alanında da, başta Cumhuriyet ve Milliyet olmak üzere birçok gazete ve dergide, güncel konu ve sorunlara ilişkin sayısız yazı ve makale yayımlamayı sürdürmüş, açık oturum ve konferanslara katılmaktan –ilerlemiş yaşına ve olumsuz sağlık koşullarına karşın hiç geri durmamıştır. Bilgi ve birikimini, öğrencilerinin ve yetişmelerine katkıda bulunduğu geleceğin bilim insanlarının yanı sıra özellikle işçiler, sendikacılar, memurlar ve başka halk kesimleriyle de paylaşarak, taşıdığı bilim insanı olmanın sorumluluğunu özveriyle yerine getirmiştir. Birçok meslektaşının ve onu içtenlikle seven ve sayanların katkılarıyla 1990’da Mülkiyeliler Birliği’nce çıkarılan “Cahit Talas’a Armağan”, doğal olarak onun izleyen yıllardaki etkinliklerini kapsamadığı için eksiktir. Cahit Talas; sosyal politika tarih ve yazınında ayrıcalıklı yerini hak ederek alan bir addır. Bu unutulmaz adı, sendikaların ve akademisyenlerin ortak katkısıyla, adına düzenlenecek bir “Cahit Talas Sosyal Politika Kongresi”nde, tüm yönleriyle irdelenmeyi hak etmektedir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr İstanbul en yakın metropol Doğu ile Batı’nın kavşağındaki bu iki kent, Avrupa kıtasında ancak birkaç kente nasip olan zenginlikte bir “kozmopolit geçmişe” sahip. Tarihin savrulmalarına sahne olsalar da “ruh ikizi” bir dünyayı paylaşıyorlar. Yunanistan ve Avrupa’nın uç coğrafyasında yer alan Selanik’in yakınında bugün İstanbul kadar büyük bir tarihi paylaşan başka metropol var mı? Turizm açısından Selanik’i ilginç kılan tek öğe, aramızdaki bu “ortak tarih”. Kente “bereket yağdıracak” tek metropol de, bu nedenle hâlâ İstanbul. Türk turistler dışında Selanik’e gelen Avrupalı turist sayısı belli ki az. Bunu, otellerin “yüksek” ve “düşük sezon” fiyatlarından dahi anlamak mümkün. Otel ücretlerinin Avrupa’da tavan yaptığı Noel, Paskalya ve yaz ayları Selanik otellerinde “düşük sezon” olarak tanımlanıyor. Yunanlılar ve Avrupalılar belli ki Selanik’e yalnız “iş için” geliyor. İstanbul için oysa ki Selanik “uzun bir hafta sonu” için ulaşılabilecek en yakın “Ege köşesi”! Başlı başına “Atatürk’ün Evi”, Türk turistleri mıknatıs gibi çekmeye yetiyor. “Selanik nasıl bir yer?” derseniz... O da başka yazıya... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com SAYI: 2004/6796 GAYRİMENKUL HACZİ VE DEĞER TESPİTİNİN İLANEN TEBLİĞİNE DAİR DAVET KAĞIDI Alacaklı: MEHMET ASLAN DOĞAN VEKİLİ AV. GÜRKUT ACAR ANTALYA Borçlu: SEBAHATTİN ASLANDOĞAN Haczin yapıldığı gün ve saat: 01 Eylül 2006 Cuma İcra iflas Kanunu’nun 102. maddesine tevfikan yapılan haciz sırasında kendiniz veya tebligat kanunu hükümlerine göre tebellüğe yetkili kimse hazır bulunmadığından iş bu kağıdın tebliğ tarihinden itibaren adı geçen kanunun 103. maddesi gereğince 10 gün içinde haciz tutanağını tetkik ve bir diyeceğiniz varsa bildirmeniz için icra dairesine başvurmanız İLANEN TEBLİĞ olunur. NOT : TARAFINIZA AİT ANTALYA MERKEZ TAHILPAZARI MAHALLESİ 339 ADA 90 PARSEL ÜZERİNDEKİ KİLİT 1 İŞ HANININ 80 NO.LU BAĞIMSIZ BÖLÜM BÜRO ÜZERİNE YUKARDA YAZILI BULUNAN TARİHTE HACİZ KONULARAK 28.09.2006 TARİHLİ BİLİRKİŞİ RAPORU İLE 20.000,00 YTL. DEĞER KONULMUŞ OLDUĞU İLANEN TEBLİĞ OLUNUR. Basın: 52175 ANTALYA İCRA MÜDÜRLÜĞÜ TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 28 Ekim www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Ege Bölgesi’nde körpe 1 sapları sebze 2 olarak kulla 3 nılan kokulu bir bitki. 2/ Bir 4 takvim türü... 5 Trabzon’un 6 Akçaabat il7 çesinde bir göl. 3/ Gemi 8 de yelkenlerin 9 açılması için 1 2 3 4 5 6 7 8 9 verilen komut... AtA ların taşınması için 1 K O L İ B R İ yapılmış kapalı taşı 2 E D A M E M A Y A K A L A ma aracı. 4/ Bir tari 3 T A V 4 Z D A L AMA N kat ya da sanatın kuT İ rucusu... Bir tür ufak, 5 A R A F A T S A K yağlı ve tuzlu simit. 6 L A N E T K O L İ V A O 5/ İlenme, beddua... 7 Atasözlerine daya 8 D İ M N A H İ L nan didaktik Çin şi 9 O K S İ N A R A iri. 6/ İskambilde bir kâğıt... “Derli toplu, çok şık” anlamında argo sözcük. 7/ Etrafı çevrilmiş bahçe ya da tarla... Neon elementinin simgesi. 8/ Uzak... Özenli, düzgün. 9/ Yavru yapmaya alışkın kümes hayvanları için kullanılan sözcük... Yunan abecesinde bir harf. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Çözümlenemeyecek karışık durum. 2/ Gaziantep yöresinde yetişen beyaz bir üzüm türü... Limonluk. 3/ Gemide yan yelkenin direğe bağlanan alt köşesi.. Bir ilimiz. 4/ Yaşlı, koca, ihtiyar... Jimnastik sporunda bir yarışma dalı. 5/ Acı belirten bir ünlem... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı. 6/ “Kakım” da denilen kürk hayvanı... Geminin, zinciri toplayıp demirini kaldırmaya hazır bulunması. 7/ Irmak kenarlarındaki taşlık ve kumluk yer.. Bir soru sözü. 8/ Asya’da bir ülke... Dürüst, iyi ahlaklı. 9/ İri, kart... Derebeylik Japonyası’nda en aşağı sınıfı oluşturan halk. CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear