26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
26 EKİM 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Elif Sadettin Öztürk: “Orhan Pamuk Türklere söverek, Ermenileri överek Nobel’i kaptığına göre, ha gayret Elif Şafak!” Ya ğ m u r E k i m Ders kitapları saçmalıklarla doluymuş... “Milli Saçmalama Bakanlığı!” İZMİR’DE oturuyor. Bir kamu çalışanı. 34 yaşında. Epilepsi hastası. Hürriyet gazetesinden Ertuğrul Özkök, baygınlık geçiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın epilepsi hastası olmadığını kesin bir ifadeyle açıklayınca, İzmir’deki epilepsi hastası da bir şeyler açıklama gereği duyuyor: “Epilepsi rahatsızlığım nedeniyle sürekli olarak ilaç tedavisi görmekteyim. Bundan dolayı da devlet hastanesinden aldığım ilaç muafiyeti raporlarım var… Yani aldığım her ilaçta maaşımdan kesilecek olan yüzde 20’lik bedelin, bu rahatsızlığım nedeniyle alınacak ilaçlarda benden kesilmemesini sağlayacak raporum var. Bu hükümetin Maliye Bakanlığı yaklaşık bir yıl önce bir tebliğ yayımladı. ‘Tedavi Yardımına İlişkin Uygulama Tebliği’ uyarınca; ilacın bitmeden yeniden ilaç alamıyorsun. Bunu nasıl takip DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Gürtuna parti kuruyormuş. İstanbul Belediyesi amma da bereketliymiş! Fikir Tekin Münür Ormancıoğlu: “Fransa’da eskiden fikir özgürlüğü vardı şimdi fikir özürlü oldular!” ediyorlar demeyin. Eczanede ilacı alırken, eczacılar kullandıkları otomasyona ilacın hangi gün alındığını, günde kaç tane kullandığınızı giriyor ve otomasyon, ilacı bir daha ne zaman alabileceğinizi otomatik olarak hesaplıyor. Yani maazallah ilacın bir ikisini elinizden düşürmeye görün. Yahut ilaç nöbetlerinizi kontrol altına almıyor diye dozunu arttırmaya kalkmayın ilacınız erken biter ve biriki gün ilaç alamayabilirsiniz. Siz nöbet geçirin; yeter ki devletimiz ilaç paralarından tasarruf etsin. Bir de Bakanlık her ilaç grubunda (ilacın etkin maddesine göre) bir taban ve tavan fiyat belirliyor. Senin aldığın ilaç bağlı bulunduğu grubun tavan Balyoz fiyatından yüksek ise farkını ödemek zorunda kalıyorsun. Bu arada pek çok ilaç firmasının içinde aynı etkin madde olan iki farklı ilacının olduğunu da belirteyim. Şunu sorduğunuzu duyar gibiyim İçinde aynı etkin madde var ise neden iki farklı ilaç üretiyorlar? Cevabı şu; bunlardan bir tanesi daha ucuz ve kana daha çabuk karışır. Ötekisinin ise kana karışması çok daha uzun bir zaman alıyor ve fiyatı tavan fiyatın üzerinde. Doktor da hastasının nöbet durumuna göre bunlardan birini seçiyor. Ama otomasyon, etkin maddesi aynı diye bu ikinci grup ilacı alanlara fark çıkarıyor. Fakat şu işe bakın ki halkının sağlık giderleri üzerinden tasarruf yapmaya kalkanlar hastane kapılarında ölümlerden dönüyorlar. İçimden şunu söylemek geliyor: Allah’ın sopası yok!” Evet yok... Bazen balyoz da aynı işi görüyor! Parçalama Projesi Yürüyor!.. Petrol ve barajlar bizim olsun!.. Geçen haftaya damgasını vuran “balyoz” haberlerinin gölgesinde kalan bu sözlerin sahibi kim?. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir!.. Peki, Baydemir bu sözleri nerede söyledi?. Avrupa Parlamentosu’nda “Avrupa BirliğiTürkiye ve Kürtler” konulu konferansta!.. Peki, DTP’li Belediye Başkanı bu “büyük lafları” kimlerin karşısında söyledi?.. ABTürkiye Karma Parlamenter Komisyonu Başkanı Joost Lagendijk ve Türkiye’ye yakın ilgisini esirgemeyen (!) AP milletvekili Andrew Duff’ın karşısında!.. Peki, onlar bu konuşmayı dinleyince ne yaptılar?.. Ne yapacaklar, alkışladılar tabii!.. ??? Osman Baydemir, neredeyse ikinci adresi gibi kullandığı Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı, boyunu epey aşan ve en kritik mesajları metin dışına çıkarak verdiği bu pek çarpıcı konuşmasında neler söylemiş, gelin bakalım... Baydemir, daha konuşmasının başında yerel yönetimler ve Kürt sorununun bağlantılı olmasının nedeninin merkeziyetçi idari politikalar olduğunu söyledikten sonra şu saptamayı yapıyor: Kürt isyanları ulus devletin merkeziyetçi politikalarını hedef almıştır... Gördünüz mü, işte bu denli basit!.. Bay Baydemir bir kez bu saptamayı yaptıktan ve araya “Diyarbakır Ankara’da temsil edilmiyor” iddiasını da sokuşturduktan sonra konuşmanın seyrini kolaylıkla asıl istediği noktaya getiriveriyor; Ankara’nın otoritesini yerel yönetimlerle paylaşmasının siyasi istikrar için şart olduğunu açıklıyor!.. O zaman ne olacağını, ne olması gerektiğini de şu sözcüklerle anlatıyor: Türkiye’deki belediyeler, yerel sorunlara çözüm bulmak için yeterli mali kaynaklara ulaşmakta zorluk çekiyor. Yerel yönetimlerin kendi kaynaklarını yaratmaları girişimleri desteklenmelidir... Baydemir, tam bu noktada konuşma metninin dışına çıkarak “o kaynakların” ne olduğu konusuna da açıklık getiriyor: Batman’daki petrol rezervleri, bölgedeki su kaynakları, hidroelektrik santralları bu kapsamda değerlendirilmelidir. Kaynaklardan sağlanan gelirin bir bölümünün bölge halkı için kullanılmasını sağlamak için yerel yönetimlerin yetki sahibi olması gerekiyor... Nasıl, beğendiniz mi?!. Bir çırpıda yıllık 2.8 milyar dolarlık üretim yapan tesislerin kendisine bağlanmasını isteyen Baydemir, orda da durmuyor, isteklerini sıralamayı sürdürüyor: Vali ve belediye başkanlığı görevinin seçilmiş olan tek bir kişi tarafından yürütülmesi idari etkinliği artıracaktır... Baydemir, ne kadar ileri gittiğinin o denli farkında ki, son isteğini dile getirdikten sonra “Bu ifadelerimden eyalet modeli yönetim öneriyorum anlamını çıkarmayın” demek gereğini duyuyor. Ama konuşmasının PKK’nin Nevruz gösterisinde açtığı “konfederalizm” bayrağına ne denli uygun düştüğünü de gayet iyi biliyor!.. AP milletvekilleri de Baydemir’i ayakta alkışlıyor!.. ??? Baydemir bu konuşmayı yaptığı sıralarda Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari de ABD’nin ve Irak’ın PKK’ye karşı savaşmasının mümkün olmadığını açıklıyordu!.. Ama asıl çarpıcı açıklama, önceki gün Barzani’nin televizyonundan geldi. PKK’nin bölgedeki elebaşılarından Murat Karayılan, Kürdistan TV’de tam bir saat süreyle propaganda yaptı. Karayılan’ın önerisi ise müthişti: ABD yönetimi, Kürtlerin yaşadığı tüm ülkeleri esas alan bir proje oluştursun... Teröristin önerisini Türkçeye çevirelim; İran, Irak, Suriye ve Türkiye’den koparılacak topraklarda ABD güdümünde “Büyük Kürdistan” kurulsun!.. Baydemir işte bu projenin ekonomik ayağını şimdiden oluşturmanın yolunu döşüyor!.. Ve bu cüretkâr çıkışlara hükümet kanadından en ufak bir açıklama dahi gelmiyor... Ne bir ses ne bir nefes!.. Kıbrıs Rumlara, Güneydoğu Barzani, Talabani’lere... Türkiye’yi parçalıyorlar ey halkım!.. e posta: umitzileli?gmail.com Baş İzzet Özdamar: “Başa sarık takmakla Müslüman olunmuyor. Türban takmakla olunuyor mu!” SESSİZ SEDASIZ (!) 2002’den 2006’ya ne durumdayız? EMEKLİ öğretmen Feyzullah Dindar, AKP’ye oy verenlere ve AKP’den milletvekili seçilip ant içerek Meclis’te görev alanlara soruyor: “Ülkenin siyasal İslama doğru gittiğini görmek istemiyor musunuz? Bu gidişin sonunda Türkiye’nin şeriat düzeni ile yönetilmesi sizi rahatsız etmez mi? Ülkenizin İran ya da Suudi Arabistan olmasına razı mısınız? Oyunuzu namusunuz bilip korur musunuz?” Bir de halka birkaç sorusu var: “Her tokat yiyişinizde daha ne kadar, öteki yanağınızı döneceksiniz? Ekonomik olarak 2002 yılına göre şimdi ne durumdasınız? Sorun İslamiyette mi yoksa İslamı siyasete alet eden dincilerde mi? Terör konusunda 2002’ye göre neredeyiz? PKK’nin siyasallaştırılması konusunda dört yıl öncesine göre neredeyiz? Kıbrıs konusunda nereden nereye geldik; nereye sürüklendiğimizin farkında mısınız? Irak’ta olup bitenler karşısında hangi durumdayız? Ermeni iddiaları karşısında ne durumdayız? Siz hâlâ ekonomik talimatları ABD’den, yönetimsel talimatları AB’den almaktan memnun musunuz?” İniş Ahmet Önen: “Önce attan erken indi. Sonra arabadan geç indi. Umarız uçaktan zamanında iner! Aksi halde gökyüzünde, elinde balyoz, inşaat işçisi bulunmaz!” Sevda Tepesi’ne Sevdalı Olmak! TÜRKSEN BAŞER KAFAOĞLU Bir tarafta “Boğaziçi Korumu Yasası”, bir tarafta “Dönüşüm Alanları Hakkında Kanun Tasarısı”; işte tam bu sırada, Özal yıllarına dayanan öykülerin, 2006 yılı sonunda beyanlarla gündeme taşınıvermesi, böyle bir rastlantı olabilir mi? Yanıtımız, elbette hayır. Yetkili bir ağızdan Milliyet gazetesine yapılan açıklamada, “Turgut Özal, Bakanlar Kurulu Kararıyla Boğaziçi’ndeki Sevda Tepesi’ndeki 27 dönümlük, içinde 300 yıllık ağaçların bulunduğu bir mesire yerimizi, Abdullah bin Aziz’in mülkü yaptırmış. Ayrıca kendisine imar izni verilmesine ilişkin de söz vermiş.” Aradan yıllar geçmiş, 2006 yılında, Sayın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımızın, bu olaya canı çok sıkılmış, konuyu gündeme getirmiş. Özetle, “Bu yıla kadar imar izni alınıp da İngiltere’de, İtalya’da, İspanya’da olduğu gibi ülkemizde de neden, yabancılara malikâneler yaptırılamasın. Ne kadar ayıp ettik, bunu artık telafi etmeliyiz” anlamında konuşmuş. Tabii, söz konusu öneriler üzerine, “bu kapılar daha kimler için aralanacak” diye de düşünmeden edemiyoruz. Birileri gibi “Buyrun beyler, İstanbul’un en doğal, denize nazır tepeleri emrinizdedir. Bu dönüm dönüm alanların çevresini ülkenizdeki gibi yüksek yüksek duvarlarla örebilir, içlerinde haremlerinizi gezdirebilirsiniz. Bizler konukseverizdir. Yetkilerin tümü elimizde, vatandaşları şöyle bir kenara iter, sizler önden buyrun demesini biliriz. İktidar da uygun, istersek yasaları da anında değiştiririz. Hele bir kapıları aralayalım, arkasından da bizler geliriz” diyebilirsiniz. Ne var ki, böyle düşünceleri hiçbir süreçte benimseyememiş olan, bu nedenle çok farklı düşünen biz duyarlı kentliler, Sevda Tepelerimize gerçekten sevdalıyız. O tepelerin nasıl olması gerektiği sorulacaksa, önce bizlere sorulmalı. Yıllardır toplumun yararlandığı doğal ve değerli alanlar için çıkarılmış koruma yasaları, ezilip çizilmeye çalışılmamalıdır. Buralar, doğup büyüdüğümüz, çocukluğumuzda özgürce koşuşturduğumuz alanlar. Bizler cana can katan mesire yeri diye billdiğimiz doğal ekosistemlere, yıllardır sevdalıyız. Sevdalılık, gözünden kıskanmaktır. Koruyabilmektir. Sevdalınızı, alın siz de dilediğiniz gibi kullanın diye, başkalarına veremezsiniz, yüreğiniz ve eliniz buna varmaz. O, sizden bir parçadır. Ama yurttaşlarının duygularına eğilemeyenler, asli görevleri onlara hizmet vermek iken, bu sevgi dolu bütünleşmeyi görmezden gelerek, “aman yabancıya ayıp oldu” diye en büyük ayıbı, duyarlı kentlilere karşı yapmaktadırlar. Aslında bu beyanlar, yeni dönüştürme yasaları için, ortaya konulmak istenen genel bir yol belirlemesinin parçalarıdır. Hepsini birleştirdiğimizde, neler yaşıyoruz; daha neler göreceğiz demekten kendimizi alamıyoruz. Bir kentte topluma hizmet vermek adına söz verip seçilenlerin asli görevleri; geçmişteki öykülerin gerekçelerini, günün birinde pat diye ortaya koymak; kentin doğal ve tarihi ve koruma alanlarını kentlilerin elinden alıp, onların hoşlanmayacakları tarzda kullanmak, bozmak değildir. Artık diplomasinin “al takke ver külah”tan öte bir incelik olduğunu; yurttaşlara karşı da bir sorumluluk duyulması gerektiğini, başımıza gelen bunca olaydan sonra öğrenmemiz gerekmiyor mu? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY Çizerimiz Semih Poroy’un karikatürü elimize ulaşmadığından yayımlayamıyoruz. BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 26 Ekim www.mumtazarikan.com BAŞSAĞLIĞI İsmet Mengü’nün değerli eşi, Hikmet Mengü, Gülcan Mengü, Metin Mengü’nün biricik babaları, eski Cumhuriyet gazetesi çalışanlarından ABDURRAHMAN MENGÜ T.C GÖLBAŞI/ANKARA SULH HUKUK MAHKEMESİ 25.06.2006 tarihinde vefat etmiştir. Tüm sevenlerine başsağlığı dileriz. ESAS NO : 2005/304 İLAN METNİ Davacı İlyas Aksakal tarafından davalılar Hasan Ali Özyörük, Huriye İrfan Özyörük ve Halise Çakır aleyhine açılan Ankara ili Gölbaşı ilçesi Sevmenler Mahallesi 362 ada 17 nolu parselde ipoteğin fekki davasında çıkarılan davetiyenin tebliğ edilemediği, Zabıta Marifetiyle yapılan araştırmadan da tebliğe elverişli adresleri tespit edilemediğinden davalılara Mahkeme kararının ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla, Davalılar Hasan Ali Özyörük, Huriye irfan Özyörük ve Halise Çakır’a, Zabıta marifeti ile yapılan araştırma neticesinde adresi tespit edilemediğinden, gerekli tebligat yapılamadığı, iş bu kararın gazetede ilanından itibaren 15 gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağı 7201 Sayılı Kanunun 28, 29, 31. maddeleri uyarınca ilanen tebliğ olunur. Basın: 51831 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Benzer şeyler arasında birbiri 1 ni tutma hali, uy 2 gunluk. 2/ Ses... Anadolu’nun ki 3 mi yörelerinde 4 içkili, çalgılı ve 5 kadınlı eğlentilere verilen ad. 6 3/ Avrupa’da bir 7 ırmak... Kasta 8 monu’nun bir ilçesi. 4/ Hisse, 9 pay... Bir renk. 5/ Ey1 2 3 4 5 6 7 8 9 lemleri olumsuz yap 1 P ÖH R E N K K makta kullanılan ek... 2 A L İ A Ğ A S U Arka, geri... Yüz metre L UG A Z kare tutarında yüzey öl 3 L E K 4 A T A L E T D İ çüsü birimi. 6/ Güreşte Y A K İ N E N bir oyun... En küçük iz 5 Ç L E K E ci kuruluşu. 7/ Vücudun 6 O B E Z A R U B A bütün dış ve iç yüzeyle 7 R E rini kaplayan doku. 8/ 8 T E U S A R E Deniz kenarında salaş 9 V İ R A J T İ K ve dam gibi barınılacak yer... Lantan elementinin simgesi. 9/ Sıcak bölgelerde yetişen çok sert bir ağaç... Yardım eden, yardımcı. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Koza gibi yumaklanmış şey. 2/ Gemilerde türlü işlerde kullanılan bir tür demir halka... Yassı, basık. 3/ Bir soru sözü... Kahverengi kabuklu ve yeşil etli bir meyve. 4/ Bir nota... “Şalvarı Osmanlı / Eyeri kaltak Osmanlı / Ekende yok biçende yok / Yiyende ortak Osmanlı” (Mani). 5/ Soyundan gelinen kimse... Gerçek. 6/ Bir ay adı... Mikroskop camı. 7/ Asya’da bir ülke... Rey. 8/ Dünyanın tek kuyruksuz kedi cinsinin adı... İstenç yitimi. 9/ Roman, öykü, tiyatro gibi yazın türlerinde en önemli kişi. AİLESİ Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. YAVUZ ÖZTEN CUMHURİYET 17 K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear