14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYF=A CUMHURİYET 28 EYLÜL 2005 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER ACI MOMTAZ SOYSAL Gökçeada'mn Yolu KIYTI İNSANLARI için en elverişli yol, elbet de- nizyoludur. Gemiler, limanlar, nhtımlar iyiysetabii. O bakımdan, "Karadeniz Sahil Yolu" denen salaklık, belki «de yeryüzünün en büyûk doğa cinayeti sayı- lır. 0 yola akıtılan para, denıze en uygun gemi tip- lerinin, korunaklı limanlann, kullanışlı nhtımların ve içten çeçirilmiş bir ana artere uzatılacak yan bağ- lantılara harcansaydı, ulaşım çok daha iyi sağlan- mış olurdu. Oysa şimdi, insanlar sevdikleri deniz- den k-opanlmışolmaklakalmayacak, "sahilyolu"yü- zünden bütün kıyı "yerieşim merkezleri"y\e doldu- ğu içi n kimse 50 kilometreden fazla hız yapamaya- cak. Kıyı insanının yine de başka seçenekleri olabilir ama, ya adalılar? Havayolu dışında, tek çare, de- nizdir. Türkiye'nin en büyük adası olan Gökçeada'daki duaım bu. Ancak böğaz geçişleri ve iç denizler için yapılmış bir "araba vapuru" Gelibolu Yarımada- sı'nın batısındaki Kabatepe Umanı'nagünde iki kez gidip gelmese ve Baridırma feribotu haftada iki kez Çana kkale seferi yapmasa, ülkenin Batı ucundaki o ada Anadolu'dan büsbütün kopmuş olacak. Kal- dı ki, kış aylarının meteoroioji büttenlerinde sık sık tekrarlanan "Fırtına dolayısıyla Gökçeada seferie- ri iptsel edildi" sözlerinden de bilindiği gibi, bazı ay- larda haftalarca süren bir kopukluktur bu. Çünkü, yıllarciır süren havaalanı yapımı hâlâ bitmemiş. •"| lk_enin başka yerlerinde bazı bakımlardan belki \J hoşgörülebilecek olan böyle bir durum Gökçe- ada gaibi bir yer için asla affedilemez. Düşünün ki, Yunan adalanndan güneydeki Lim- ni'ye "11 -5 buçuk deniz mili, yani 21 kilometre, ku- zeydeki Semadirek'e 13.5 deniz mili uzaklıkta birada söz konusu ve bu ada Balkan Harbi'nde Yunan iş- galine düştüğü için Çanakkale Savaşlan'nda Lim- ni'yle birlikteTngiliz kuvvetlerince üs olarak kullanıl- mıştır_ Osmanlı'yı Sevr'e sürekleyen Mtrtareke'nin Lim- ni'deki Mondros'ta imzalanmış olması yeterince uyancı değil midir? Lozan'da güçbela geri alınmış olan Imroz'un, yani şimdiki Gökçeada'mn ihmali, in- sanın zihnine yeniden kapkara olasılıklann üşüş- mesine yol açmıyor mu? özellikle, tipik "diaspora" yakınmalanyia işe baş- layan Yunanistan'ın AB'de Kıbns'tan sonra Ege dosyasını da açmaya hazırtandığı şu günlerde? Ege'y'ı kullanmadığı gibi, iki küçük adasına bile sarıipçıkamayan birTürkiye ensonundaYuna- nistan' ın bu iştahını kabartacaktı. Şimdi olan budur. Bu kabanşa verilebilecek başka yanıtlar da vardır ama, şimdilik adayla Anadolu arasında açık deniz- tere dayalı gemilerle kurulacaksağlam birulaşım iliş- kisi e n akıllıca ve en yararlı yanıt olabilir. Gök- çeada' nın kurtuluş yıldönümü için geçen hafta Rauf Denletaş'tn kattlımıyta yapılan tartışmalar dayarar- lıdır ama, yetmez. Ege'nin karşı kıyısındakilerce daha iyi anlaşılacak başka davranışlar gerekiyor. Yoksa, bizim bir sözümüzü dönüştürüp "Limanlanna ve adalanna git- mediğiniz deniz sizin değildir" diyeceklerdir. 'Aydın Muhafazarkârlık' Y Prof. Dr. Suna KİLİ 1 ıllar içinde düşün akımlan ko- nusundayaptığımız çeşitli araş- tırma ve yayınlarda, ülkemiz- de "muhafazakâr" görüşün çağ- daş bir içeriğe ka\"uşamadığı- na ve bu bağlamda "muhafazakâr" görüşü temsil ettiğini savlayan siyasal partilerin dü- şünsel yapüanndaki eksikliklere ve çelışki- lere işaret etmiştik. Yukanda değindiğimiz sorunun hâlâ gün- demde olmasınrn ülkemiz siyasasını ve ör- neğüı AB ile olan ilişkilerimizi de etkiledi- ğini düşünerek bu konuya tekrar dönme ge- reksinimini duyduk. Sağ kesimde yer alan si- yasalpartüerinîizde hâlâ "çağdaş"birtoplum- da sağ parti obna doğrultusunda bir çahşma göremiyoruz. Bu gerçek ülkemiz siyasasını olumsuz yönde etkilemektedir ve çözülme- si gereken temelbir sonmdur. Yülar önce yap- tığım çahşma ve yayınlarda bu gerçeğı şu sözcüklerle tanımlamıştım: Ülkemizde "ay- dm-muhafazakâr" görüş, hemen hemen hiç temsil edilmemektedir. Gerçek şudurki" ay- dın muhafazakâr"" siyasalgörüş ya da düşün aknnı ülkemizde güçsüzveyetersizbir konum- dadır. Baü'nın düşünselyapısını ele alanve bu konuda yurtdışında sunduğtun bildiri ya da yayınlarda ""avduı muhafazakârhk" deyimi- ni "ennghtenedconvertism" olarak kullanmış ve bu deyimin bilim çevTelerinde de yer et- tiğini gözlemlemiştim. Ülkemizde çağdaş değerlerle siyaset yapıl- ması ve "tejimtaruşmalannın"bir kenara itil- mesi açılanndan "muhafazakâr" göriiş ya da görüşlerin "çağdaş" ve "aydın" obnalan gerekmektedir. Ülkemizde sağ görüşün "ay- dm muhafazakâr" ıçenğe kavuşması birçok ülke ile olan ilişkilerimizi de olumlu yönde etkileyecektir. Kuşkusuz bunun gerçekleş- mesi zaman alacaktır. Bu konunun çözümü için sağ kesimde yaygın, yeterli bir istek ve irade görememekteyiz. Hattabu olumsuz du- rumun ayırdmda, bilincinde olmama, olama- ma olgusunun yaygınlığından söz edebiliriz. Bu da ülkemiz siyasası ve siyasal isnkrar açı- lanndan kaygı veren bir olgudur. Bu durum ülkemiz siyasasının çağdaşlık dışında seyret- mesine yol açmaktadır. Ülkemizde Tnuhafazakâruk" \e "gerici- Hk" arasrnda çok ince bir çızgi var. Hatta mu- hafazakâr görüş temsilcüerinin bazılannın geçmişte kahnış ve yasalarla kaldmhnış bu- lunan bazı kurum ve görüşleri hâlâ gündem- de tuttuklanna ve kolaylıkla gericiliğe kay- dıklarına tanık ohnaktayız. Bir öraek vere- lim. Bu görüşü temsil edenlerin önemlice birke- sımi Atatürk'le, Cumhuriyetimizin temel ni- telikleriyle banşıkdeğillerdir. Oysa Atatürk- çülük ve Atatürk devrimi bir ölçüde Türki- ye'nin 1789'udur. Bir ölçüde diyoruz, çün- kü Fransız Devrimi var olan düzene, var olan rejime bir başkaldınydı. Atatürk devrimi ise yahuzca var olan, eskimiş, çağdışı bir düze- ne ve rejime başkaldın değildi. Aynı zaman- da yok edılmek ıstenen bir ulusun "Kurtu- luş Savaşıydı". Öte yandan Fransız Devrimi ile arasındaki nerdeyse yüz otuz yılı aşkm bir süre de her iki devrimin bazı konularda fark- h konulan vurgulamalanna da yol açmıştır. Yukanda verdiğimiz örnekten hareketle şu gerçeği vurgulamak istedim. Bugün Fran- sa'da muhafazakâr kesim. muhafazakâr siya- sal partiler "1789 Devrimrnın ılkelerini tar- tışmakonusu yapmıyor. Kuşkusuz Fransa ve bu bağlamda dünya, Fransız Devrimi'nin il- kelerinden daha öte görüşleri de geliştirdi ve benimsedi. Ancak "aydmhğa" geçişi sağla- yan "1789ilketeri''ni dışlamadı. O aydrnlığın sağladığı olanakla daha yeni görüşlere açık oldu, daha yeni görüşler üretti. Tıpkı Atatürk de\Tİmi'rün sağladığı gibi. Atatürk de\Tİmi ve Atatürkçülük Türk devletinin, Türk top- lumunun, Türk yurttaşırun çağdaş uygarlık düzeyine erişmesi, aydınlığa kavuşması için gerekli ilkeleri saptadı ve yaşama geçirdi. Siyasal otoritenin laik temelinden, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünden ve sos- yal devlet anlayışından ödün vermeden Ata- türkçülük yeniliklere açıktır. "Devrimcüik'' ilkesi, Atatürkçülüğün yeniliğe açık ohnası- nı sağlamaktadır. Aydın muhafazkâr bir siyasal parti "re- jim" tartışmasına girmez. "Aydın muhafa- zakâr" bir parti devletin laik otoritesini tar- tışmasız kabul eder. Bir örnek daha verelim. tngiltere'de Muhafazakâr Parti, "rejimi" ve devletin çağdaş özelhklerini, nitehklerini tar- tışmıyor. tşçi Partisi ile olan tartışmalan genelde ekonomi, politika ve dış politika konulanna odaklanmış durumda. Türban gibi dinsel-si- yasal mesaj veren konular Muhafazakâr Par- ti'nin gündeminde değil.. Çağdışı semboller- le. çağdışı anlayışla çağdaş uygarlık düzeyi- ne ulaşılamaz. Bu konuda temel sorun şudur: Sağ parö- kr kendikadrolannı \«düşünselşupiannı ohış- tururken "çağdaş" bir topnunda sağ parti ot- ma özeuiklerini göz ardı ederkrse, hem siya- sal yaşanunuz ve hem dekendi partikrinin ge- leceği açılanndan kavgı duymak gerekir. Oy- le gözüküyor ki yukarda belirrtığimiz nite- likleri içeren "aydm muhafazakâr" görüşün siyasal yaşamımızda yer alması, yaygınlaş- ması hâlâ "yannlan" beklemektedir. Gelecekteki Olumsuzlukları Görmemek... T Aydın OLGUN ürkiye AB'ye gire- yim derken Kıbns'ı kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalmış bu- hınuyor. Saym Başbakan Tayjip Erdoğan'ın iktidara geldiği 2.5 yıldan bu yana Türki- ye'nin AB'ye girmesi için çaba harcadığı bir gerçek- tır. Ancak bu çabalannda Kıbns sorununun karşısuıa çıkacağını pek düşünmedi- ği, AB'nin kendi kurallan- nı çiğnemesıni ve uluslara- rası kurallan ayaklar altına almasını, tek kelime ile ah- laksızca davranmasını bek- lemediği de bir gerçektir. AB'nin RumYönetimi'ni birliğe resmen dahil ettiği 1 Mayıs 2004'ten itibaren teh- like çanlannın gümbür güm- bür çalmasına karşın AKP Hükumeti'nin gelecekteki olumsuzluklan göımemesi ve gerekli önlemleri almama- smınyaşamsal birhataoldu- ğu da açıktır. Nitekim bek- lenen oldu.. Fransa Cum- hurbaşkanı Chirac,Hollan- da Başbakanı Rasmussen. Almanya'nın müstakbel baş- bakanı muhalefet lideri Ba- yan Angela Merkel ve hiç beklenmedik şekildebu bas- kılara katılan hıgiltere Baş- bakanı Tony Blair Türki- ye'nin AB'ye girmesini ve 3 Ekim müzakerelerinmbaş- lamasını Rum Yönetimi'nin tanınmasına bağlarken, RÇELiK'TE •*v>*: İSç .AB'yi arkasına alan eskı EO- KA'cı katıl Papadopukts'un "veto" tehdidınin Başbakan Erdoğan'ı önümüzdeki gün- lerde son derece ciddi ka- rarlar almaya zorlayacağı açıktır. Başbakan Erdoğan'ıneslri Cumhurbaşkanı Sayın Ra- uf Denktaş a karşı Rum ta- raftan olarakbilinen ve Tür- kiye den "jşgald*olarak söz eden M An Talatı destek- lemekle ve sonunda onun ilk öncebaşbakanhk ve son- ra da cumhurbaşkanlığına gelmesini sağlamakla AB ülkelerine ve özellikle Pa- padupulos'a büyük cesaret verdiği, inkân güç bir olgu- dur. tşin ilginç yani, Erdo- ğan'ın son günlerde Den- taş'ın uyanlannı anımsatan hemen hemen a\-nı bir dille "Rum>'ÜKamitanmamaz!", "limanlar vv havaalanların- danRumlar ş^raıianamaz" şeklınde demeçler vermesi- dir. Bu tutum Sayın Denk- taş 7 ın "Hidayete01x13»" de- yimini düşündürmektedir. Bilindiği gibiKıbns soru- nu çok eskilere uzanan bir konudur. Türkiye'nin günümüzde- ki iç açıcı olmayan duruma gelmesinde. kısacası AB ve Kıbns konulannda geçmiş yıllarda yapılan çahşmalann yetersiz oluşunun payı da küçümsenmeyecek kadar büyüktür. Türkiye 19%'da Gümrük Birliği'ne girmiş 1999'da AB'ye resmen aday olmuş- tur. Bir Hıristiyan Birliği olan AB ülkeleri Türkiye'nin adayhğını daimabaltalamış- larve buyüzden de dönemin başbakanı Mesut YılmazTa Almanya Başbakanı Hdmut Kohl arasında derin tartış- malar olmuş ve bu yıllarda Türkiye de AB'den oldukça uzak licabnıştır. Türkiye'nin AB macerası yıllarboyu çe- şitli safhalardan sonra gel- miş, 3 Ekim'deki giriş mü- zakerelerine dayanmışhr. Aslında Türkiye'nin AB'yegirişmacerası 1964'te Ankara Anlaşması ile AET'ye. yani "AvrupaEko- nomikTopkıluğu"na gıhşi ile başlar. AET 1993 yılında "Maastrich" anlaşması ile 12 üyeli Avupa Birliği'ne dönüşmüş ve Türkiye bu ye- ni birliğe girmek için hiçbir çabaharcamamıştır. Bu ara- da Başbakan Ecevit döne- minde yapılan çağnlara da kayıtsız kalınmış, AB'nin önemi küçümsenmiştir. Ancak Başbakan Tansu Çifler döneminde Gümrük Birliği'ne giriş ile başlayan üyelik çabalan daha sonra- lan Mesut Yıhnaz. Bülent Ecevit ve Tayyip Erdoğan dönemlerindehız kazanmış- tır. Başbakan Tayyip Erdo- ğan'ın iktidara geldiği son 2.5 yıldan bu yana yaptığı üyelik mücadelesi sadece 3 Ekim tarihinde giriş müza- kerelerininbaşlaması olası- lığını sağlayabilmiştir. An- cakyukarda da belirttiğimiz Rum Yönetimi'nin tamn- ması gibi engeller, Fransa' ve diğer Türkiye'ye karşıt ülkelerin olumsuz tutumla- n halen zihinlerde soru işa- retleri yaratmış bulunmak- tadır. Sözünkısası; 1964'ten itibarenTurkiye'de yönetimi üstlenen tüm hükümetlerin olaylaruı bu aşamaya gel- mesinde sorumluluk sahibi olduklan açıktır. Türkiye'nin 1983'tenson- raki dönemde Kıbns'la ilgi- li siyasi, Sosyo-ekonomik faaliyetlerinin de yararlı ve başardı olduğu söylenemez. Her şeyden önce Türkiye genç KKTC'nin dünyaca ta- nınmasınısağlayamamış ve tekbir devleti dahibu konu- da saflarına alamamışnr. Bu sav, bugüne kadar iktidarda olantüm başbakanlar ve hü- kümetleri için geçerlidir. 1983-2005 döneminde Türkiye KKTC hükümetle- rinin devamh olarak ıstedik- leri ekonomikyardımlan he- men hemen ciddi bir kont- roletabitutmadan gerçekleş- tirmiştir ki, bu önernli bir yanlıştır. Özetleyecek olursak; Kıb- ns'taki siyasi ve ekonomik başansızlıklardan 1983- 2005 arasındaki başbakan ve hükümetlerinin sorumlu olduklan açıktır. Turkiye'de hırsızlarve hor- tumcularyargı önündehesap verir, ağır cezalara çarptın- lırlarken Ada'da Arfl Nadir vebenzerihortumculann ser- bestçe dolaşmaları da yadır- ganacak bir olgudur ve Tür- kiyenin dikkatini çekmesi gereken bir trajedidir. Unutulmamahdırki, Kıb- ns'ta hortumlanan paralar Türkiye Cumhunyetı vatan- daşlannınnafakalanndanke- sip ödedikleri vergilerden verilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti yet- kilileri bu gibi durumlarda "Neyapatan,KKTCbağım- SE bir dçviettir. Kendi >T»sa- lanvardır.BizkanşamayTZ 1 ' demekle kurtulamazlar. Bir devlet kuracaksın, onu sa- vunup yaşatacaksın, parası- nı cebinekoyacaksınve dün- ya haritasında ona yer sağ- layacaksın ve sonra da ben kanşmam diyeceksin! Pes doğrusu. Kıbns"ınTürkiye içinolan yaşamsal değeri triryonlarca dolarla bile ifade edilemez. Kıbns'ın manevi değerine paha biçilemez. Türkiye'nin AB ve Kıb- nsTa olan ilişkileri TBMM soruşturma komisiyonla- nnca mercek altına yatırıl- malı ve gereğinde bir Mec- lis araştırması açdmah, baş- bakanlarve hükümet üyele- rinin 1983'ten bu yana ka- rar ve uygulamalan irdele- nip sonuçlar tam bir tarafsız- lık ilkesi ışığuıda Türk ka- muoyuna açıklanmahdır.. PENCERE İskilip'te Çişlik İçin Tören... Hay Allah, bugün 'Tehcir-MCıbadele' üzerine ikinci yazıyı yazacaktım.. Erteliyorum.. Çünkü dünkü gazetemizde Çorum muhabirimiz Seyfettin Mete'nin "Pisuariara resmi tören" baş- lıklı haberini okuyup çektiği fotograflan gördükten sonra böylesine tarihsel bir olayı sıcağı sıcağına yazmanın kaçınılmaz biryazariık görevi olduğunu hemen çaktım... Seyfettin Mete taıihe önemli not düşmüş... Muhabirimizin haberindeki mizahın yanındaAziz Nesin ya da Rrfat llgaz solda srfır kalıtiar... • Belki atlayanlar olmuştur diye haberi biraz kısal- tarak köşeme alıyorum, zaten böylesine bir mizah şaheserinin edebiyat antolojilerine de geçmesi gereklidir. "Çonım'un Iskilip ilçesinde birsüre önce 'ayak- ta çiş yapmanın' günah olduğu yönünde Müftü Cevat Erdinç'/n verdiği fetvanın ardından sökü- lenpisuarlartepkilerüzerineyeniden törenle açıl- dı. Törene AKP'IİBelediye Başkanı Orhan Öztvirk ve AKP'li yöneticiler de katıldı. llçe merkezinde belediye binasının yanında yer alan umumi tuvaletteki pisuariar AKP'li yönetim tarafından sökülmüştü, ilçe esanfı 350 imzalı bir dilekçeyle belediyeye başvurarak pisuarlann ye- niden takılmasını istedi. Tepkiler üzerine pisuarlann yenisini takiıran AKP'li Belediye Başkanı öztürk, tuvaletin açılışı için tören düzenledi. Törene AKP Iskilip llçe Başkanı Fehmi Yağlı. AKP il genel ve belediye meclisi üyeleri ile vatan- daşlar katıldılar. ÂKP'liler aynca törene çelenk de gönderdiler. Konuşmalann ardından kurdele kesilerekpisuar- lann açılışı gerçekleştirildi. Açılış sonrası Başkan öztürk, vatandaşlara pi- suariarm nasıl kullanılacağını anlattı." • Vaktiyle bir Fransız mizah öyküsü okumuştum, yazannın adını unuttum, belediye başkanı kentte yeni yapılan çişliğin açılış töreninde ilk uygulama- yı üstlenir; ama, yaşı ileriediği için idrarzorluğu var- dır, birtürlü çişini edemez... Ahali sabırsızlanır.. Tören yanda kalır.. İskilip'te bu sorun nasıl çözüldü, bilinmiyor, ama, Müslümanlıkta çiş yapmanın dinsel bir adat» ol- duğu da kesindir... Hafife almayalım... • Kadınlar ayakta çiş yapamazlar... Islamda erkegin ayakta çiş yapmasının yasak- lanması kadın-erkek eşitliğini sağlamak için kon- muş ilerici ve de 'feminisf bir kuraldır.. Müslüman erkek çömelerekişer, bu nedenle pi- suann Türkçesi yok!.. Nedirpisuar?.. Fransızcada 'pisser' işemek demektir, pisuar da 'işeme yeri' veya 'çişlik' anlamına geliyor... İskilip'te pisuann işi ne?.. Müftü efendi haklı!.. Müslümanlıkta bu gibi işier inceden inceye ku- rallara bağlanmıştır, sözgelimi 'istibra' ne demek bilir misiniz?.. Erkek çömelerek işedikten sonra, kurala göre ka- mışının ucunu eliyle uğuşturarak son damlalann akmasını sağlamak zorundadır; buna 'istibra'6e- nir, çişin donu kirietmesinı engeller... Her neyse.. Anadolu'da yeni çışliklerin törenle açılması, her ne kadar Müslümanlığa aykınysa da Iskiliplileri kutlanz. IWAY YAYH4LAW ndan l»! Yeni Kitap BÜYÜK ORTADOCU PROJESİ BÜYOK ORTADOĞU PROÎESI l'MAY YAVIN'LARlnın diğ •TuıteeÜzaincVtai - MeSnAfflOĞM» • 9 8ASIM -Mcfitı.VOOĞAN • 43 BASM â 15 - 15 &^S1M • Vteüfa fcnd w KatmujSsvaşı • \let« W0CA\ - 5 m$A • Eiörcm* BrinKÖ»Uluuf&3iaiııra • \fctnAVDOGAN • 11 • %A Çjj&nfârcscfcş»?Yönöan GatMte « Tûrkfcr -Metr.AüOOĞV. • 4 MSIM • Musüfa fenal tosn h « v Ünnc* -ftafDı MctsıÖltt\ • I a«M UMAY YAYINLARI tcl: 0.2Î2.422 31 14 - h\ : 0.2.Î2.464 41 c- nuil: ıımayyjyınlari"! yjhoo.com w-vvw.unuyvayinl.iri.con) Rütiin Kitapçılarda
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear