25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA + CUMHURİYET 9 TEMMUZ 2005 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Bilgisizlik BU HALK çocuğunu okutmak, hem de iyi okutmak için boşuna çırpınmıyor. "Parasız" de- nen ılköğretimin devlet okullannda bile her ai- leye yılda bir milyarı aşkın masrafa yol açtığı bir ülkede kolay iş de değildir bu. Dişini tırnağına takarak çalışan insanların okula, kitaba, üste başa para yetiştirmesi çok zor. Ama, bütün çaba çocuklann daha iyi okuyup daha bilgili yetişmeleri içindir; çünkü her çağ- da ayıplanan bilgisizlik "bilgi çağı" denen bu çağ- da ayıp olmaktan öteye, büyük bir handikap oluyor. İnsanların birbirlerine olan güvenlerini sarsan bir handikap. Son günlerdeki örnekleri gördükçe bunu da- ha çok anlıyorsunuz. fS* rneğin, Saytn Başbakan yükseköğretimde \J "türban" konusundan söz ederken, çözüm olarak devlet üniversiteleri ile "özel ve vakıf" üniversiteleri arasında ayınm yapılmasını ve bi- rincilerde yasaklananın ikincilerde serbest bıra- kılmasını savunuyor. Ama insan, konunun özün- den önce "özel ve vakıf" sözlerine takılıyor ve ister istemez "Bir başbakan, ki sık sık üniversi- teler konusunda YÖK Başkanı'yla takışmakta- dır, bu ülkede 'özel' üniversite olmadığını, Ana- yasa 'nın sadece 'kazanç amacınayönelik olma- mak koşuluyla vakıflar tarafından' kurulan üni- versitelere izin verdiğini ve hepsinin, ister dev- let ister vakıfüniversitesi olsun, YÖK'çe denet- lendiğini ve özde aynı esas/ara tabi tutulduk- lannı nasıl bilmez?" demekten kendini alamı- yor. Işin özü ve böyle bir ayırımın yaratacağı bir yı- ğın başka sorun da konunun cabası. ^•i rneğin, Sayın Başbakan'la birlikteyolculuk V ^ eden gazetecilerden biri o seferi anlatır- ken, uçaktaki sohbette "Telekom gerçekten ucuza mı gitti" diye sorarak konuya giriyor. Ya- pılanaçıklamayetmeyince, "Bazıları Telekom'u peşkeş çektiğinizi söylüyor..." biçimindeki bir anımsatmadan sonra, Başbakan'ca sorulmuş gözüken, ama kim sormuş olursa olsun konu- yu deşmeye ve bir şeyler daha söylemeye ya da söyletmeye yönelik olduğu kolayca anlaşı- lan birsoru: "Kim bunlar?" Büyük ve kırmızı harfli girişten anlıyoruz ki, "ha- yatı boyunca ticarî hiçbir sorumluluk almamış, hep yapılan işleri engellemiş " birisi "gibi tipler bunlar". Bu vesileyle, büyük ölçüde temeldeki hukuk bilgisizliğinden kaynaklanan genel bir kanşıklık- la yüz yüze geliyoruz: özelleştirmeler sırasında söylenen "peşkeş ve talan" sözleri ile yargı or- ganlarınca verilen "yürütmeyi durdurma ve ip- tal" kararlannın birbirine karıştırılması. Satışla- rı önleyen o sözler midir, yoksa yargı mercileri, daha doğrusu onların dayandığı hukuk kuralla- n mı? Acabayargı mercileri ortalıkta dolaşan söz- lerden etkilenip de mi karar vermektedirler, yok- sa hukukun emrini ve vicdanlarının sesini din- leyerek mi? Kamu yararı için hukuku harekete geçirmek vatan hainliği midir, yoksa yurttaşlık ödevi mi? 'Van Gölü'nde 1 Temmuz Oktay SONMEZ Denızcı Yozar D enızcilik ve Kabotaj Ba>Tamı'nı yıne 1 Temmuz'da fakat ilk ola- rak bu yıl Van'da da kutladık. Dünyanm sıralamada 5. büyük gölü, Marmara'nın üçte binne eşit, Van Gölü deyip geçtiğimız bu çok özel- lildi zenginliğimizın 1 Temmuz 2005 'ten son- ra artık konuşma ve yazı dilimize, kültürümü- ze "Van DenizT olarak yerleşmesi gerektiği kanısındayız. Anadolu'nun doğu ucunda yal- nızlığuu yaşayan, birçok özelliğı ve tam anla- mı ile bır "iç deniz" olan Van'da denizlerde yer alan her türlü canhlık, yolcu, yük, hayvan ve tren vagonlarının özel gemilerle taşınması gibi sü- rekli bir aktivite, turistik ve sportif amaçla kul- lanılmakta olan, hizmet veren çeşitli tekneler var. Hemen yanımızdaki ve denizcilik literatü- ründe "Caspian Sea" olarak yer alan Hazer De- nizi'ne, Isviçrelılenn çok daha küçük Alp Göl- leri'ne halk dilinde düpedüz "See/Deniz" deni- lirken bizim Van Gölü deyip geçtığimiz koca- man su, çeşitli doğal özelliklen ile eksiksiz bir iç denizdir. Son günlerde basuıda yer alan ve değışık şe- killerde kulağımıza gelen söylentılere inanmı- yoruz ve inanmak da istemiyoruz. On yıl ka- dar önce baş.latılan özelleştırme rüzgân ile 2000 yılı mayısuıda en büyük bölümü tarihe kanşan san bacali, tamamı devlet malı ve yurtıçınde in- şa edilen "San Baca"lı gemilenn son kalıntısı şehir hatlan gemıleri de aruk kaldırılacak ve hiz- metleri yurtdışından ithal edilen, ışletılmesı de taşıma ücretleri de çok daha pahalı denız oto- büslerine aktanlacakmış. Oysa benim "Deniz Kuşlan" dediğim yüzyıllar boyu Istanbul'u fs- tanbul yapan, Istanbullunun yaşamına, kültü- rüne yerleşmiş bu gemilere böylesine kıyılabi- leceğine gerçekten miryonlarca insan da inan- mak istemiyor. Yaşadıklan kenti kendileri için sonsuz bir şarkı, ıçinde doğup büyüdükleri bir küitür bilen Parislilerin bir sabah uyandınldık- larında Eyfel Kulesi'ni görememeleri gibi, Londralılann Big Ben'in vuruşlarını artık du- yamamalan gibi bir şey bu. Sayın Ulaştırma Ba- kanı'nın ernri ile karayolundan Tatvan'a getı- rilen Şehir Hatlan gemilerinin de "San Baca"lı deniz kuşlanndan dört tanesinin "Van Deni- zi"nde kesinlikle hayata geçirileceğine inandı- ğımız ve yöreye yeni bir yaşam şekli getirile- cek projelerin öncüleri sayıyoruz. Bu gemiler, önümüzdeki yıllar içinde Van yöresindeki çe- şitli uygarlık katmanlannın ilginç kültürel çe- şitliliğinin göz alıcı çekimi ile elli yıl önce ses- siz sedasız birer kıyı kasabalan olan Bodrum, Marmaris, Fethiye'nin bugünkü durumuna ge- lecek "Van DenizTnin beÛcı de on dört san ba- calı beyaz deniz kuşu olarak dolup taşacaklar. Turistler dünyanm her yerinden uçağa atlayıp "Van Denizi" kıyılan boyunca sıralanan, eğı- timli elemanlarla donatılmış otellere, çağdaş tatil köylerine inecekler. Bugün ne yazık ki ka- pılannda bekledigimiz AB'liler bugünkü viz- yonsuzluklannın bir türpişmanlığını da taşıya- rak güney kıyılanmızı anlata anlata bitireme- yen bugünkü dedeleri, ninelen gibi, hemen er- tesi gün bu deniz kuşlan ile "Van DenizT tu- runa çıkacaklar. Bu arada Ishakpaşa Sarayı'nı, Mahmudiye Şelalesi'ni, Akdamar Adası'nda- kı Hıristiyanlık tarihindeki en önemli ve en es- ki kiliselerden birini görecekler. Van Kalesi'nde, Çavuş Tepesi'nde Urartularla tamşacak, Ho- şap Kalesi'nde Selçuklulann admı belki de ya- şamlannda ilk kez duyacaklar. Daha bugünden hiçbirinde klima olmayan oteller dolup taşıyor. Yıllar sonra artık Van'dan dışanya yıllardır sü- rüp giden göç duracak, yapılan yatınmlann iş canlılığı ile Vanlı evine, köyüne, toprağma da- ha sıkı sanlacak, her şeyin temeli ve nedeni olan sağlıklı bir ekonomi demografik ve etnik sorunlan, on yıllar boyu çekilen acılan yok ede- cek. Bugünkü AB'lilerin torunlan Türkiye'yi öve öve San Bacalı gemilerle yaptıklan Van tu- ru sonunda Van Denizi'nin "Inci Kefati"ni yi- yerek içkilerini içecekler. Denizi çevreleyen yöre, Van Denizi değişik bilimsel konuların ge- niş bir inceleme arenası. Bilim adamlan tekto- nık yapıyı, o sankı dün soğumuş gibi görünen lavlardan kahna yanık kayalardan oluşan dağ- lan, tepeleri, dennliği 170/450 m. arasında de- ğişen, altı bin yıl önce büyük bir öfkeyle patla- yan Nemrut volkam ile oluşan bu gızemli de- nizi inceleyecekraflardolusu kitaplar yazacak- lar. JeologJar taşlan, petrol avcüan dağı taşı, de- nizin dibini dıdik didik edecekler. Tarihçiler uygarhk katmanlanna inıp Hitıtler, Mezopotam- yalılar, Urartular, îskitler, Selçuklular ve Osman- lı ile buluşacak, sonunda Kurtuluş Savaşı efsa- nesırun mucize adarru Mustafa Kemal ile tanı- şıp şöyle bir durup düşünecekler. Van'da 100. Yıl Üniversitesi'ni dolaştık. Ülkemizin doğu ucunda, dağlann arasuıdaki geniş bir düzlükte verımli bir bahçe gibi yeşermiş bu bilim yuva- sında abartı, gösteriş ve boş laftan uzak sessiz sedasız özveriyle çalışan çok değerli akade- misyenlerle taruştık. Doç. Dr. Mustafa San'nın o mütevazı çalış- ma odasında bize verdiği sohbet havasındaki bri- fıng en az benim için unutulmaz bir bilgilen- dirme oldu. Araştınp üreten ve geleceğimizi ay- dnılatan potansiyel bir güç olarak bu genç bi- lim adamlanrun, o isimsiz kahramanlann ça- balan, yörerün gençlerinde Bitlis'ten, Hakkâ- ri'den, Muş'tan gelen öğrencilerin, delikanlıla- nn, genç kızlann gözlerinde ışıltılar, krvücım- lar olarak yansımıştı. Bu gerçek öyle büyük bir umutkı. Yukanda bir fantezi olarak da anlaşılabilecek olan tablonun önümüzdeki yıllarda gerçekleşe- ceğine ben kişisel olarak kesinlikle ınanıyo- rum. Gençlerin gözlerindeki o Atatürk devrim- lennın ışığı ve şu anda yapıbnakta olanlar bun- lann bir rüya olarak sadece kurgulanmızda kal- mayacağınm işaretleri. 1 Temmuz'u Van'da boşuna kutlamadık. Van Denizi kıyılannda şu anda bıle bu- tersane var. Van'ın uluslararası etkinliklere ev sahıpliği ya- pacağı yakın gelecekte o turku\az ma\ısınde me- kık dokuyan san bacalı "Deniz Kuşlan" ile bir- likte yelken yanşlan, uluslararası kürek yanş- lannı da izleyeceğiz. Yıllar önce bugünkü durumuna henüz ulaş- mamış Haliç'te bile geleneksel Oxford Camb- ridge takımlannın yanşlannı ben kendun ızle- miştim. Van Denizi'nde de aynı şey olacak. O küçük tersanede güney kıyılanmızın sevimlı böcek- leri, Gulet, Trandil, Keç tipi turistik ve sportif amaçlı tekneler gibi Van Denizi'nin özellikle- rine uygun dizayn edilmiş "Van Tnıi" tekneler dolaşacak. Toplam 45000 ton olan Türkıye'de- ki yıllık tath su bahk avının 15000 tonunu Van'daki avlanma oluşturuyor Bu miktar, de- nızin kirlilikten korunması ve balıkçılığın eği- tilmiş ekiplerle yapılması sonucu artacak, yö- re insanının daha çok tüketimine ve konserve- ciliğe dönüşecek. Denizde her yıl daha da yo- ğunlaşacak turistik trafiği tek elden disipüne et- mek için daha şimdiden kurulan Liman Başkan- hğı \e Sahıl Güvenük binmleri uyum içinde ça- lışacaklar. Turistik ve ticari amaçlı bu deniz tra- fiğrnde çahşacak çımacısından garsonuna ka- dar her görevli, Van Denizi kıyılarında bir yer- de kurulacak "Denizcilik Meslek Okuhı'nda" eğıtılmiş olacaklar. Van Yöresı, denizi, doğal ve tarıhi yapısı ile yazılrruş dev bır senar> r o ola- rak hazır duruyor. Bu senaryoyu sinema dün- yasına taşımak, tıyatroya, edebiyata konu yap- ma potansiyelinde bır kuşak yetişti bu ülkede. Onlar da ışın bu alanında yapılacakların üste- sinden gelecekler. Denızlenmize, sulanmıza sahip çıkmak, on- lan her bakımdan korumak ve gelıştırmek yo- lundaki çahşmalann en önde gelen sesı TUDAV olarak yonıhnak bilmeyen başkanlan Prof. Bay- ramOztûrkve gözlennde devrimlenn, cumhu- nyenn ışıltılan olan öğrencıleri daha 1 Temmuz 2005 'te Van Denizi kıyılanndaki sularda çalış- malannın heyecan ve kıvancı içındeydiler. Göz- lenmle gördüm. Valı Sayın M Niyazi Tanıhr'ı her şeyden önce apaydınlık, çahşkan ve olum- lu olan her ginşımi desteklemeye hazır, yöre ile ilgili her şeyı duyarhlıkla izleyen genç bir bü- rokrat olarak tanımakla onurlandık. Bu düşün- düklerimızi gerçekleştirmenin ilk aduru olarak "Van ve Yörea" hakkında geniş kapsamlı, her bölümü ilgili akademik komitelerce Türkçe ve yabancı dillerde hazırlanmış bır tanıtım kitabı ile ilgili proje konusunda bırçok uzman kendi bilgi alanında katkıda bulunmayı kıvançla üst- lendıler ve kendisine söz verdiler. Van Denizi'nde 1 Temmuz, gerçekten genel anlamda yörenin geleceğı konusundaki proje- lenn ve temel çızgilerin belirlenmesinin de bay- ramı oldu. Bu nedenle yukanda çizdiğımiz tab- lonun bırkurgu olarakkalmayacağına inanıyoruz. Peugeot Boxer Okumak... Savaşta Bile! Tüm arayışların sonu! PeUgeOt Boxer modelleri 2 7 . 7 0 0 Y T L (27.7OO.OOO.OOO TLydenbaşlayanfiyatlarla! www peugeot.com tr • 7.5 rn''den 12 m'"e gem} ıç hadm seçenekien • 1060 - I7S5 kg arası ısûap haddı • 10 It (85 hp), 2.2 k (100 hp), 18 It (127 hp) motor jeçenekleri • ABS • Surucu hava yssnft • Uzakon kumandalı merkezı kilıt PEUGEOT * Bektnkli ön camtar • Isrtmat ve elektrikt ıkiH yan aynatır • Guçtendinlmış arka süspansıyon • Immobifaer ÂSSISTÂNCE • Yüksetdik ayarlı hıdroiik direkayon • Klıma ve daha brçok üsaın özellık (0212) 292 26 24 Hemen bir Peugeot bayıine |elin, Boxer'ın tam sıze gore oldu|unu kendı gözlerınızle gorun P E U G E O T n m n i b T A L PROFESYONELLERDEN PROFESYONELLERE. Boxer tefvunjnuz. K*rm. ABS ve jiküdj hvn y»#, tan Boxer modetofinde oçufontt oteık junutoafcadr • AÇI ISTANBUL - ALTUNİZADE (0216) 651 60 60 • AKTİF - IRIYIL ISTANBUL - ÜSKÜDAR (0216) 428 93 00 • BERKE İSTANBUL - YENİKAPI (0212) 633 60 61 • CAN İSTANBUL - ATAŞEHİR (0216) 469 27 77- EFE ISTANBUL- BAYRAMPAŞA (0212) 615 07 25 • MEPA İSTANBUL - İKİTELLİ (0212) 698 44 44 . PARLAR İSTANBUL - ŞİŞLİ (0212) 210 16 66 • ŞONKAR ISTANBUL - AVCILAR (02 I 2) 422 34 34 • TEKOTO İSTANBUL - SARIGAZİ (0216) 621 05 00 • YILDIRIM ISTANBUL - ZİVERBEY (0216)449 29 94 Abdullah TEKtN "ŞuÇılguıTürkler''ad- lı destansı yapıtında çok özel bilgileri önümüze se- ren Sayın Turgut Özak- man, savaş aşamasında bi- le okuma alışkanlıklannı sürdüren iki devlet adamı- na değinir. Politikacımn çok, fakat devlet adamı- nın az bulunduğu ülkemiz- de. Özakman'ın saptama- lan, devlet adamı olmanın zorluğu konusunda ipuçla- n verir. Büyük Taarruz başla- mak üzeredir. Bir Rum evinde kalan Mustafa Ke- mal tıraş olduktan sonra aşağıya iner. Karşısmda Mahmut, Satih ve Muzaf- fer Beyler'i bulan M. Ke- mal, önce "düşmanda bir hassasij'et'' olup olmadı- ğını sorar, "yokmuş" yanı- tınamemnunolur: "KKvor musunuz, gece Reşat Nuri Be> 'in Çahkuşu romanını okumaya başladım. Çok beğendim. İhmal edilmiş AnadohıŞu\v genç bir ha- nım öğretmenin yaşadığı zorhıklan ne güzel anlat- mış. Bitirince Ismet'e ve- receğim. Sonra da sizler okuyun." Mahmut Bey ol- dukça şaşkındır. "Savaşa beş kala roman okuvabili- yor" şeklinde düşünür. ama Mustafa Kemal'i Musta- fa Kemal yapan da bu özel- liği değil midir? (Şu Çılgın Türkler, 600) Bitirince Ismet'e verece- ğini belirtmesi, İsmet Pa- şa'nın da aynı çizgide, çok okuyan, dahası savaş aşa- masında bile okuyan biri olduğunu gösteriyor. Ni- tekim Halide Edip Ha- nım'ın yaptığı bir konuş- ma, bunun kanıtı olarak değerlendirihnelidir. An- kara'ya gidebilmek için Is- met Paşa'dan izin isteyen Halide Edip Hanım, "Eğer Ateşten Gömlek gibi bir romanvazacaksaııızpekr yanıtını alır. O günlerde Ikdam gazetesinde yayım- lanan Ateşten Gömlek'le il- gili olarak Halide Edip Ha- nım "Okuyor musunuz" diye sorar ve evet yanıtını alır. tsmet Paşa'mn ne ka- dar yoğun olduğıınu bilen Halide Edip şaşınr: "Bu kadartşin araanda?" İsmet Paşa'nın yanıtı oldukça za- riftir: "Benimkibirşe\'mi? Siz bu kadar işin arasında o güzel romanı\'aznıa>ı na- sılbaşardınE?'' (age s. 570) Mustafa Kemal, 19 Ka- sım 1916'da Bitlis ve Muş'un geri alınması için Silvan'dan Bitlis'e gider- ken yol boyunca kitap okur. Okuduğu kitaplar arasında AlphonseDaudet'nin Sap- ho-Moeurs Parisiennes'i, "Tarih-i İslam","Yaşamak Kav^ası", NamıkKemal'in "SiyasiMakaleler''i, "Ta- rih-i Osmani"si ve Tevfik Fikrefın "Rubab^ Şikes- te"si yer alır. (Kemal Ata- türk'ün Hatıra Defterleri, s. 23) Mustafa Kemal Ata- türk'le İsmet tnönü'yü bu düzey ve donanımla dev- let adamı boyutuna ulaşrı- ran öğeler nelerdi acaba? Bu iki devlet adamımn belirgin bir yaşam tarzla- n vardı. İkisi de seçkin, ay- dınlık yapılarım, uygar ve çağdaş çizgilerini hep ko- rudular. Osmanlı aydınla- nnın ikilem boyutlu ya- şamlanndan ve kimi Türk aydınlannın ödüncü poli- tikalarından uzakta durdu- lar. Yaşam tarzlanna sadık kaldılar. Ve ölünceye kadar hep önce insan olduklan- run aynmına vardılar. İnsan olduğumuzun aca- ba ne kadar farkındayız? PENCERE Küresel Terör!.. 'Sosyalizm' sözcüğünden çoğu kişi hiç mi hiç hoşlanmaz; çünkü akla hemen 'Sovyetler, komü- nizm, Marksizm' gibi çağrışımlar takılır... Oysa sosyalizm bunlan aşkın bir dünyagörüşü- nün saygın felsefesini vurgular... İnsan bilincindeki 'adalet' duygusunu, hukukun da ötesinde, toplumsal ve ekonomik ölçekte dü- şünebilmek yetisini sosyalizm sözcüğü dile geti- rir... Uygarlığın gelişmesiyle insan mantığındayerini alan sosyalizm, liberalizmi sollayarak kavramsal- lığını pekiştirmiştir; artık hiçbir güç bu sözcüğü in- sanlık düşüncesinden silemez; toplumsal bilinç- ten soyutlayamaz. • Son yıllarda elle tutulur, gözle görülür hale ge- len 'Küreselleşme'rim en büyük eksiği nedir?.. Küreselleşme kapsamında sosyal adaletin yeri yoktur... Sosyalizm kavramını insanlığın belleğinden sil- meye yönelik neoliberal süreçle 'Yeni Dünya Dü- zenl' kurmaya kalkışan küresel sermaye kısa sü- rede kafasını duvara çarptı... Oysa ne söyleniyordu?.. 'Tarihin sonu' gelmişti.. Batılı kafa, tarihin sonunun gelmediğini, ancak New York, Istanbul, Madrid, Londra'da yaşanan kanlı terör eylemleriyle anlayacak kadar dumura mı uğradı?.. • Insanlık tarihinde yeni bir sayfa açılıyor... Küreselleşme bir gerçek!.. Küreselleşme gerçek olmasaydı, terör de küre- selleşemezdi... Irak'ta Kandil Dağı'nda yuvalanan PKK terör odağını "Sırasında kullanınm" diye görmezlikten gelen, hatta koruyan bir Küreselleşme siyasetinin körlüğü Londra'daki kanlı eylemden sonra açıla- cak mıdır?.. Yoksa körfeşme aymazlıktan değil de emperya- lizmin hırsından mı kaynaklanıyor?.. • Televizyonda Ingıltere Başbakanı Tony Blair'i iz- ledim... Bu adam uygar mı?.. İçinde birazcık utanma duygusu kalmış gibi gel- di bana; sanki objektiflere bakamıyor, gözlerini ka- çınyordu... Ama, söyleyecek nesi vardı?.. Sen Irak'ta terör yaparken, terör Londra'ya ta- şındığı zaman söyleyecek neyin olabilir?.. Türkiye'nin Kıbns'taki durumuyla aşna fişne olan AB neden Ingiltere'nin Irak'taki konumuyla ilgilen- miyor?.. Insanlık yalan dolan üzerine yürüyen bir küre- selleşmenin kanlı sürecini yaşıyor. • Küreselleşme çağımızın çarpıcı bir gerçeği.. Küresel terör de çağımızın çarpıcı bir gerçeği.. Neoliberalizmin küreselleşmesinde tohumlanan kanlı terör, bugün kapitalist Batı dünyasının met- ropollerini tehdit ediyor... Oysa eskiden böyle miydi?.. Sömürgelere göre metropoller gökteki yıldızlar kadar uzaktaydılar... Küreselleşme, neoliberalizm ve teknolojik dev- rim, sömürgelerle metropoller arasındaki mesafe- leri yuttu... Yoksa tarihin sonu dedikleri marifet bu mu?.. KOOP-C KÜLTÜREL ETKİNÜKLERİ-2 LOZAN ve KAZANIMLARI Konuşmacı: Demirtaş CEYHUN ve Kitap Imzası 10 Temmuz 2005, Pazar Saat: 14.00 Çantaköy Cumhuriyet Mahallesi Kır Kahvesi NOT: Etkinlikgünü saat 12.00'de Taksim AKM önünden araç kaldınlacaktır. lietişim Tel: 0 212 - 514 18 08109 ANTALYA CUMOK AYDEVLANMA KAHVALTISEVA ÇAĞRIYOR: Diyorlar ki: "Lütfen bu memleketin kaderine el koyun!" Güzel de, NASIL? A\. Gürkut ACAR'la bızım olana sahıp çıkmanın yollannı arayacagız VA BİR YOL BÜLMAK VA DA BİR Y OL AÇ.MAK için tüm CLMOK'lan kuşluk kah\altısına beklıyonız. Şiır° Her zaman 10 Temmuz 2005 Pazar giinü saat: 10.00'da AKDENİZ ÇİÇEK P\SAJI'nda. Safiarın sıkı ve geçılmez olması ıçın. Sen gelmezsen bir eksiğiz! Adres: Kaleıçı gınşı. L'zun Çarşı Sokak No 24-26 Tel: 243 43 03 -242 32 15 Kah\ altı eden 7 50YTL'dir İletişim-Bilgi: Hicran K.\RABL'DAK 247 67 P - 243 4^ V - 0 532 325 05 63 - Akşam. 243 00 80 a gm3ij ccm - hjcraDO" u nseı neı r • hıcrankambuâak a hognaıl com PENDİK AtLE MAHKEMESİ'NDEN EsasNo:2004 1930 E. Davacı Aynur Ergül tarafından davalı Hamit Ergül hakkında açılan 2004 1930 Esas sayılı boşanma davası- nın mahkememızce yapılan duruşması sırasında venlen ara karan gereğince; Davalı Hamit Ergül Hamit ve Fev- kiye'den 15 01 1970 yılmda olma Karabûk ili, Eflanı ıl- çesı, Başiğdir, c: 16, hane: 10'da nüfusa kayıtlı bulunan Hamit Ergül'ûn Yakacık köyü Yeni Mah. 2. Cd. 21. Sk. No: 25'8 Ankara daha önce bu adreste oturduğu bilin- dığinden, dava dılekçesı ve duruşma gününün tebliğı mümkün olamadığı gibi tüm araştırmalara rağmen de tebligata uygun başkaca adresı tespıt edilemediğinden, ilanen tebligat yaptırılmasına karar verilmıştir. (12.07.2005) Adı geçen davahmn 12.07 2005 günü sa- at 09.30'da mahkememızde yapılacak duruşmada hazır bulunması ya da kendini bir vekılle temsil ettirmesı, aynca savunmaya yönelik tüm delıllerinı de duruşma gününe kadar sunması, geçerli mazeret bıldirmeksizin duruşmalara katılmaması halmde ılan tarihinden itiba- ren 7 gün sonra tebligat yapılmış sayılarak yokluğunda yargılamanın sürdürülüp karar verileceği, ilanen tebliğ olunur. 07.03.2005 Basm: 32357
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear