25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12HA2/RAN2005PA2 10 P A Z A R YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr Hoşçakal Sevgili Deli Mehmet..GalatasaraıyİJ sınıfdaşlann sana niçin bilmem -l>ilsem de söylemem, zira anJatması onlara düşer- "Koyun" lakabını taJonışlar, ama ben seni tarudığım .zaman çoktan arkadaşlaronın "Deli Mehmefiydin. Öyle ya, ti yatroya gidemeyenlere tiyatro görürmüştün. Tıyatronun "fsini bilemevenlere, işçiye köylüye tiyatro yapıyordun... "Devrim İçin Hareket Tiyatrosu"na "Sokak Tryatrosu". -ki o zamanlar şaka maka 33 tiyatro varmış îstanbul 'da_- dıye burun kıvıranlar Türkıye'nun en yaratıcı tiyatro zekâsının çrarpıcı ilk sahnelemelerini kaçırdıkJannın farkuıda bıle değillerdi. Sonra yollannızın aynlacağı fc>azı dostlarınla, 68 rüzgârlann>da pupa yelken açmış tekne misali tersane önlerinde, grev çadırlannda, fabrika çıkışlannda oyunlar oynarken tanıdım seni. Yıl 1969, 70, 7 1... Ahbeyköy'de. Yenikapfda; sonra Ankara'da ODTÜ Miman Arnfilerinde De\Tİmci Sanat'ın. Ajit-Prop Tiyatro'nun sesiydin, bayrağıydın. Meğersem Türk tiyatrosunun yeryüzündekı abartmasız en büyük temsilcisi. en önemli tiyatro yönetmeni. rejisörü olacakmışsın... Yıl 1976, aylardan temmuz. yer Avignon; dünya tiyatrosunun Kâbe si, kalbi Papalar Sarayı'nın Şeref Avlusu'nda oyunlar sahneleyen ilk ve tek Türk tiyafrocu oldun. Le Monde gazetesinin birinci sayfasından gelen övgüleri biz buralardaki "hüsnüniyedüer"(!) senin şahsında Türkiye'ye mal etmeye çalıştık. O, seni bulsa bir kaşık suda boğacak nankörler dıyan Türkiye'ye... 1976'dagelipde Türkiye"de Nâzun Hikmefin "Sevdan Bulut" veya Bertolt Brecht'in "Bencil Hesaplann Buzlu Sulannda"yı sahneye koymaya kalkışsaydın acaba seni nerede ağırlarlardı? Sultanahmet Cezaevi yle. Bakırköy Akıl Hastanesi arasında tercih bile sunabilirlerdi... Yıllarhızlandı... Sen her geçtiğin yerde iz bıraktın, takdir topladın. Paris, Marsirya, Karayipler Martinik Adası, Kuzey Afhka Tunus-Kartaca... Senin beyninde, elinde, dılinde yalnızca Brecht, Cesaire, Fo, GogoL Hemingway, Mayakovski, Moli'ere, Rabelak, Shakespearevb. yeniden doğmakla PARİS UĞURHÜKÜM kalmadı. A. Behramoğlu, G. ErkaL N. Hiknıet, A. Nesin, Y. Kemal ve de Karagöz. meddah. orta oyunu daha evrenselleşti, daha bir tanındı. 30 yıl sonra sözüm ona "modern Müslüman muhafazakâr" sıfatlı, pek "BberaT destekli bugünkü rejimin yan resmi organlarırun bazı örümcek ağlı köşeleri seni mizahla taşlayacak zekâya, bilgiyle eleştirecek yeteneğe sahip olamadıklanndan çamur atıp "şeytaıüarr taşladılar. Hıristiyanlık propagandası yapıyorsun diye seni mollalanna ihbar ettiler. Bebelerinin düğünlerine senin sahne masraflannın 10 mislini harcayan kravath mollalanna şikâyet ettiler. Acaba milyon mislini verseler, senin dünya kültürüne, tiyatrosuna Türkiye adma, Türklük adına kattığının milimıni becerebilirler miydi? Yıl yanjlmıyorsam 1976. Yer muhtemelen Pansin ünlü St. Michel Meydanı'na bakan o eşsiz binadaki Türk Öğrenci Derneği. 20-30 kişilik bir kalabalık "Türkjye'ye katkıyı" tartışıyor. Bir yanda Maocu nitelenen grup, yazıp çizmenin. yayın organı çıkarmanın önemini vurguluyor; öte yanda daha kalabalık revizyonist topluluk Fransa'daki işçı sınıfıyla işbirliği içinde enternasyonalist anlayışta mücadelenin erdemlerinden dem vuruyor. "Çok laf hiç iş" tespitinin hiddetiyle kalkıp, "...Yahu be adanüar şu kadar kişiyiz, ortaklaşa hiçbir şey yapamayacak mıyu?" Onu hıç tanımıyormuşum gibi davTanıp, "Buraiarda ne idüğü belirsiz Deli Mehmet drve bir adam var, tek başuıa topunuzdan kat be kat fazla iş yapıyor-." gibilerden konuşmuşum. Birileri Mehmet'e, "Uğur sana ne idüğü belirsiz, dedi" diye hemen yetiştirmiş. Ertesi gün Mehmet. "llan oglan, sen benim haklamda ne demişsin? Sen idük ne demek bilir misinJ" dıye aradı. Ufak bir Türkçe dersinden sonra, "Tüm iyi nijetünle senin Türkiye için neler başardığuıı anlatmağa çauştım"" deyince bastı kahkahayı: "OğJıım, bize oralardan bu işlere reşekkur gelmesi için 77 nesil geçmesi gerefdr." Ne kadar hakiıymışsın... Bu satırlann yazıldığı dakikalarda Türk bakandan ses seda çıkmamıştı. "Ben demiştim" diyen muzip güzel yüzünü görür gibi oluyorum. Fransız Kültür Bakanı Renaud Donnedieu de Vabres ise Mehmet'in ardından şöyle konuşuyordu: T ü m kültürierin insanı, büyük özgüriük mucidi l lusoy, geleceğe izini bıraknıış bir sanatçıdın- Yainızca şörierini ilk kez sahnelediği büyük Türk şair Nâzun Hiknıet degil, onun kendine özgü stil ve özgüriükle ele aJdıgj bütün yazariara artık alışılagelmiş kabplaria bakamayız.^ Ömür boyu "dışüıda kalmadjğm aydınhk bir dünya kavganda" adeta vasiyet gibi önümüzdeki aylarda Fransızca ve Türkçe sahnelecek Erasmus'un "Delüİğe Övgü*> sünü planlıyordun. Deli Mehmetler olmasa şu dünya nasıl değişirdi acaba? ugur.hukumfa paris.com Tabular ve hariçten gazel okuma üzerine Isveç basınında son zamanlarda sık yer alan bir ınanç var: Türkiye "de Ermeni konusunun tabu olduğu. Kısa bir süre önce Kürtlearle ilgili konular hakkında da aynı şeyı ya^ıyorlardı. Biz yurt dışmdaki muhabirler, biraz da basmımızın üvey evlatlan gib>iyizdir. Bazılan, konforlu gazetecilik yaptığımızdan emindirler, bazılan da hıata bulmaya bayıhrlar. Hiç kuşkusuz, başımızın üzerinde sürekli olarak Iskermder'in kılıcını hissederiz: Memleketle ilgili bir şey yazdığımız anda gelecek ilk tepkınin "Hariçten gazel okuyor" olacağı ve bunu "Sen gel de bizim bu ülkede her gün nelerie uğraştıgımra gör"ün izleyeceğidir. Isveç'te gereğınden çok uzun bir süredir oturmakta olan biri olarak, burada diğer bütün yabamnlarla aynı kaba sokuknak son derece bıkkınhk veren bir gerçek. Ama bir konuda gerç ekten de aynı kaptayız: ÜLkede tartışılmakta olan güncel bir konu hakkında birgazeteye okurmektubu gönderirsek, görüşümüze gelen ilk tepki, "Işâne gelmiyorsa. memleketine dön!" olur. Görüşümüzün ne olduğu, haklı olup olmadığımız geri planda kalır. Isveç'in 9 milyonu yeni bulan nüfusunun 1 milyondan fazlasını, yabancı kökenli kişiler oluşturur. Yani, benim burada doğan çoeukJanm da benden ve annelerinden dolayı bir bakıma yabancı kabul edilirler. Stockholm'ün Kızılay'ı, Taksim'i. Konak'ı denilebilecek olan Sergel Meydanı'na bir gidin, gördüğÜDİiz rnanzara sizi şaşkınlığa düşürür. Dünyanın birçok köşesinden ipini koparan hırsız-uğursuz orada toplanmıjtır. Sanki at hırsızlannın Birleşmiş Milletler'i orasıdır! Metro girişinde ılaç alışverişi yapanlar, birbirleriyle itişen. dövüşen üısanJann tekmili yabancıdır. tam anlamıyla. Şimdı ben bu paragrafı bir tsveç gazetesinde yaztnış olsaydım, derhal yabancı düşmanlığıyla ve hatta ırkçılıkJa suçlarurdnn. Oysa daha önceki gün, metroda \ürüyen merdi\ende önümdeki basamaktı duran yaşh bir hanım aşağı varınca olduğu yerde tıp oynar gibi STOCKHOLM GLfRHAN UÇKAN kalınca, ona çarpmamak için canım çıkmıştı. Ama bana, "Pisyabancı, geldiğin yere dön!" dıye bagırmayı ihmal etmemışti. Yani, yabancı düşmanlığı ile pis yabancılık arasındaki mesafe hıç de o kadar uzun değil. Isveç'te bir başka tabu, Israil'ın resmı politıkasının eleştirilmesıdir. Maazallah! Derhal "Yahudi düşmanı" diye damgayı vururlar adama. Israil hükümeti, 50'den fazla BM karannı dinlemezken de\letler hukukunda ihlal edilmedik madde bırakmazken, işgal ettiği toprakiarda utanç duvarlan kurarken, duyulur duyulmaz bir sesle mınldanan Isveçli politikacılar, dığer bazı ülkeler konusunda aslan kesılırler. Isveç'in, en çok silah ve askeri malzemeler aldığı ülkeler arasında Israil'in, ABD ve Norveç'ten sonra üçüncü sırada yer aldığını kaç kişı bılır? Ya da 2000- 2004 yıllan arasında bu ülkeden 146 milyon Kron (28 milyon YTL) rutannda silah ve asken malzeme ithal ettiğirü... Ben de bilmıyordum ama hükümetin Tel Avivide bir asken ataşe atamaya karar vermesinden sonra konu gündeme geldi de o zaman öğrendim. Olof Pahne, yattığı yerde dönüyordur herhalde. Isveç'te bir başka aşılmaz duvar da desteksiz atan köşe yazarlarına yanıt verdıgıniz zaman karşınıza çıkar. Özellikle Ermeni konusunda ve Aterürk'le ilgili yersiz ve düpedüz mesnetsiz iddialara yanıt yazısı gönderirseniz ya havanızı alırsınız ya da öyle budayarak yayunlarlar ki, kendi yazınızı kendiniz tanımazsınız. Hele hele son birkaç yıldır her gazeteye bir adet lazım gibilerden ortalıkta bitıveren Kürt kalemşorlardan biriyse yanıt verdiğiniz, zahmet ettiğinizle kalırsınız. Atarürkçü Düşünce Derneği'nin Isveç'te de açılması ve bir grup aydınımızın bir tepkı grubu oluşfurmasıyla haksız suçlamalara yanıt verme girişimleri daha örgütlü ve düzenli hale geldi ama kapılan tutanlar hep aynı kişiler. Laf aramızda. bizim iş de çekilir gibi değil ama hani bir kere kanımıza girmiş... L « ^ . « . / < y / . ^w~*ls*K M » ^ ^ ^ ^ . ^ ^ İspanya'da"daJıainsaniveyaşanıIabihT'1 kent- ısponya da çıplakprotesto S^^ ^^^t,^^^ bkikiete bi- nerek gösteri yaptdar. Başkent >Iadrid'ûı yani sıra Zaragoza, Pampeluna, Barcelona ve Huesca'da da yapılan gösteri, "Trafige karşı çıplakiık! Bu kent be- nimdir!" slogamyia düzenkndi. ÇevTecigirişimden yapılan açıkJamada, "Sakinlerinin çe\Telerineyatınm yap- tıklan. rraflği azaltıhnış ve \a\alara önem >erilen. bisiklet gibi az kirieten ve daha etkili taşıma olanaklan su- nan bir kent modeli önerijoruz" denildi. (Fotoğraf: AP) 'Sınıf atlama 9 üzerine çeşitlemelerYıllır öncc yanında çalıştığım Altan ağabeyi (Öymen;, bir konferans için geldiği Loıdra'da ziyarete giderken tedugindin bırhayli. Tedirginliğım, aradan burca yıl geçmesine karşın, Altan ağabeyin, Milliyet'in yayın damşmanı olduğu 1983'tekendisiyle yapıian bir söyleşide belirlediği tesprtin mıhataplanndan biri miyim diye düşürmemden kaynaldanıyordu. a \'îırtdışuu'' demiştı .Âltan ağabey, "suıfadaaa çabası içinde olanlar gjderiergetelttlde.'' Tam benim yurtdışına ;ıkmak için gayret sarf erriğım zaraaniarda söylenmiş sözlerdi bunlır, kı lîna halde dokunmuştu. Ne sınıf atlamısı? Gündüz üniversiteye gidir gecelîri Milliyet haber merkezmde çalıştığım, o kendı kendime yettiğim yıllarda, bacağımı tutanlardanlaırtulup bir yerlere u aüamamr lazımdı benim. Atladığım taraf uçurun bıle olsa farkında değildim. Een, tam 21 yılı gende bıraktığım jıgiltere'de, hâlâ Milliyet'teii masamda, daktiloma takılı kâğıdın beni beklediğirü düşünüp "Mutfaka döneceğinı'' diyerek hayaller kuran biriydim, hâlâ da öyleyim aslında. O herkesin bildiği dönemin soğuk, acımasız rüzgânnın firlattığı insanlardan biri olarak "sınıf attama" kaygısından çok bambaşka kaygılarla gelıp takılmıştım İngiltere'de. Kuşağımın mensuplannın çoğu gibi, yaşamı lehine çevirememiş, taksi şoforlüğünden geceleri gazete dağıtımcıhğına kadar bir sürü iş yapmak zorunda kalmış, son bir iki yıldır. yazarak geçimini sağlamayı her nasılsa becerebilmiş, o sayılan hiç de az olmayan "rurunamayan"lardan biri olmaya da hâlâ devam ediyorum. Bu nedenle Altan ağabeyin bana sorduğu "Ne işlerle meşgulsun" sorusunu, yüreğime nasıl orurduğunu anlayacağınızı tahmin ettiğim o belirlemesindekilerden olmadığımı söyleme firsatını yakaladığımı düşünerek hemen yarutladım: "Yerel bir gazetede yazı başuıa para alarak yaznor, kimi gazetelere de haberler LONDRA MUSTAFA K. ERDEMOL yapıyorum ağabejf Altan ağabeyın, sınıf atlamak için yurtdışına çıkanlardan olmadığımı düşündüğünü, "Ben de gazeteciükteki ilk vülarunda Istanbul basınında çaoşırken Adana'daki yerel gazetelere yazarak para kazanmaya çabalrvordum" cümlesinden çıkarttım. Zaten çok sayıp sevdiğim bu meslek büyüğünün yanında rahatlamam da bu son cümleleri sayesınde oldu. "Suuf adama" çabasının küçük göriildüğü zamanlardı o dönemler. Kendinden memnun olmama halini, ait olduklan toplumsal kesimle ilişkilendiren, kurtuluşu da buna göre ayarlayan kişilere iyi gözle bakılmazdı. Eğer becerebilseler bıle "atiayarak'' geride bıraktığını sandıklan "suııT'ın tüm özelliklerini hâlâ koruyan yapay bir dolu insan vardı etrafta çünkü. Onlara benzemek küçümsenir bir şeydi. Şimdi öyle olmadığı ortada. Akıllı insanlann "snnf atiama" diye adlandırdıklan o çabaya günümüzde "değişün'' diyorlar. Dolayısıyla "değiştinı'' diyerek pirim yapanlardan, kendini gelişrirdiği için takdir görenlerden geçilmiyor. Londra'ya dil öğrenmek amacıyla gelen genç insanlarda bunu gözlemlemek çok daha üziicü. Uç-dört aylık Ingiltere yaşamıyla, neredeyse 40 yıllık Ingilizmiş gibi davranmada bizimkilerin çok aşınya kaçan tavırlan oluyor. Eşcinsellere karşı bir önyargım olmadığı haide, ingiltere'de yaşamanın eşcinselleri sevmekten geçtiğine inanan bu bizimkilerin çoğunu sahte buluyorum örneğin. Geldiklerinden kısa bir süre sonra siyahlardan, diğer azınlıklardan, tıpkı önyargıh Ingilizler gibi söz eden çok Türkiyeli var burada. Batılı olarak doğmuşlar da, ancak maalesef Türkiye'de dünyaya gelmişler gibi bir tavırlan var. Işte Londra'da >ıllardır Türk Radyosu'nda yapımcılık, spikerlik yapan on parmağında on marifet Umit Dandıü, bu tipleri diline dolayıp stand-up gösterileri yapıyor îngiltere'de. Malzemesi çok bu yüzden. Mimarlığının yani sıra, müzisyenliği ile de göz dolduran, Türkiye'deki önemli bir radyonun Londra temsilciliğini de sürdüren Ümit, son kez, yani, artık tahammül edemediğini söylediği bu sonradan görme Türklerden kaçıp Türkiye'ye gitmeden önce, yeni bir gösteriyle "suuf adama'' çabasını değişim sanan Londra'daki "beyaz" Türkleri ti'ye alacak. Altan ağabeyin yanına, "Suuf atlamak için burda olduğumu mu düşünüyor acaba?" diye çekinerek gıden bırisı olarak ben de Ümıt'in bu son gösterisını izlemeye gıdeceğim. Bakayım hangi tanıdıklanmdan söz edecek? Başın sıkışınca basını suçla!Her doğruyu her yerde ve her zaman söylememem, biraz diplomank davranmam gerektiğinirı farkındayım ama ne yazık ki bunu beceremiyorum. Dilimi rutamamamın bedelinı de çoğu zaman kişisel olarak ödüyorum. Ancak ülkesinin diplomasisinden sorumlu bır bakan diplomatik davTanamı yorsa, bu, kişilen aşıp uluslararası krizle re yol açabiliyor. Bunun son örneğini ge çen hafta yasadık. Flamanca yayımlanan Het Laatste Nieuws gazetesinde gazeteci Jan Segers'in Karel De Gucbt ile yaptığı söyleşide Belçika Dışişleri Bakam'nm, Hollanda Başbakanı Jan Peter BaBcenende'yi roman kahramanı büyücü çocuk Harry Potter'a benzermesi Belçika- Hollanda tarihinin en büyiik diplomatik krizine neden oldu. Hollanda Başbakanı ile öldürülen eski aşın sag siyasetçi Pim Fortuvn arasında bir karşılaştırma yapan Belçika Dışişleri Bakanı, bu söyleşısinde "Birdenbire kitleler savurgan, çarpık görüşhi bir miotan eşcinsele oy verdiler" sözleriyle Pim Forruyn'a gönderme yaptı; "Daha sonra da aynı kitleler, Harn Potter Ue sakhrganhktan uzak bir dar kafah kanşunı olan ve benim kendisinde hiçbir karizma izine rasrlamadıgım Balkenende\\i seçtiler" dedi. Belçika Dışişleri Bakanı aynca, AB .^ayasası'nı reddeden Hollanda seçmenlenru de "yapay ve güvenflmez" olarak nitelendirdı. Hollanda, bu sözlere karşılık olarak Belçika Büyükelçisf nden bir açıklama talep etti Brüksel. Balkenende'den özür diledi. Işüı ilginç tarafi, Hollanda'da yapılan bir araştırmada Hollandalılann 2/3'si De Gucht'ün Balkenende benzermelerine katıldıklan ancak bunun açıkça söylenmemesi gerektiği yönünde görüş bildirdiler. Balkenende'yi AB Anayasası konusunda halkını ikna edememekle suçlayan De Gucht. "aşın sağ"ın kötüye kullanmasından korkulduğu için Belçika'da halkoylaması vapılmamasına karşın. "Biz tanıtsaydık sonuç evet çıkanh" diye yorum yaptı. Eğer temkinli davTamp da görüşmeyi kaydermemiş olsaydı, kabak, gazeteci Segers'in başuıa patlayacaktı. Zaten görüşmenin bant kayıtlan ortaya BRUKSELçılancaya kadar, De Gucht tartışma yaratan sözleri sarf etmedığini iddia etti, gazetecıyi sözlerini yanlış kaydetmekle suçladı. Segers'ı yayımlanmamak koşuluyla verdıği bilgileri ya\imlamakla ve söyleşi metnini yayımlanmadan önce damşmanlanna göstermemekle suçladı Het Laatste Nieuws bakanm söylediklerinin gerçegi yansıtmadığını. söyleşinin yayımlanmadan önce bakanın kabine şefi ve basın sözcüsü tarafından incelendiğıni hatta bazı küçük düzeltmeler bile yaptıklannı açıkladı. 2005 başmda da Fransızca yayımlanan Le Soir gazetesi ile Bakan De Gucht'ün arası açılmıştı. O zaman da bakan Kongo Demokratik Cumhuriyeti ile Belçika arasında yaşanan, Devlet Başkanı Joseph Kabila hakkında Belçika 'nın hazrrladığı bir dosyamn içeriğini gazetesinde yayunladığı için diplomatik knzin sorumluluğunu Colerte Braeckman'a joiklemeye kalkışrruştı. (Bu yılın başlannda De Gucht'ün Kongolu siyasetçiler için sarf ettiği sözlerin ardından Kongo Demokratik Cumnuriyeti, Belçika Büyükelçisi'ni geri çekmişti. Kongo hükümeti, De Gucht'u sömürge dönemı çizgi roman karakten Tenten gibi davranmakla suçlamışh.) Belçika Gazeteciler Birliği, Bakan'ı, Belçika- Hollanda arasmda çıkan diplomatik krizin tüm sorumluluğunu basının üzerine armaya çalışmakla suçladı. Basın Konseyi Genel Sekreteri FHp Voets ise "söyleşi sonrasmda gazetecinin bu görüşmeyi yazılı hale getirirken tekrarlan \e gereksiz sözcükleri avTklamasmın doğal olduğunu, kâğıda dökülenin söylenenleri yansıtmasuun yeterli olacağuu" belirtti. Son olayın gazetecilerin söyleşilerini mutlaka kasete kaydermeleri gerektiğini bir kez daha gösterdiğini söyledi. Söyleşi yayımlandıktan sonra tartışma çıkarsa gazetecinin kayıtlan ortaya çıkarmasının De Gucht olavinda olduğu gıbı yararlı olacağını ifade etti. Dışandan bakılmca sadece Hollanda-Belçika arasuıda önemli bir diplomatik kriz gibi görünen bu son gelişme, ülke içinde de "başı süaşngmda söylediklerini inkâr eden ve basını suçlayan Dışişleri Bakanı Ue Belçika basını arasuıda önemli bir krize" dönüşrü. erdincutku@binfikir.be ERDtNÇ LTKLf
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear