29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4 MART 2005 CUMA 14 J V U J L J J L LJJK. kulturC^cumhuriyet.com.tr Berliner Ensemble ve Köln Horizont Theater'da 'Biedermann ve Kundakçılar' Bana dokunmayan yılanZEHRAİPŞİROĞLU MaxFYisch'in faşizmle hesaplaşma- sını dile getiren 'Biedermann ve Kun- dakçılar' adlı oyunu şu günlerde Al- manya'da gene gündemde. Türkçeye H. Kuruyazıcrnın kazandırmış olduğu bu oyunda, sıradan vatandaş Bieder- mann'ın hiç beklenilmedik bir anda kapısını çalıp içeri sızan şiddetin dur- durulamaz yükselişi anlatılır. Bieder- mann'ın ve eşi Babette'nin evlerini yakıp her ikisini de cehenneme yolla- yan kundakçılar bu şiddetin sözcüle- ridir. Şiddet; deprem ya da tayfun gi- bi insanın önüne kolay kolay geçeme- yeceği doğal bir olgu mudur, yoksa onu çağıran ve yaşatan insanın kendi- si midir? AzizNesin'in "AhBizEşekler" ma- salında kurdun geldiğini ve kendisini yiyeceğini gördüğü halde "İnşallah kurt değildiı. Yok canım niye kurt ol- sun, herhalde kurt değUdir" diye ken- dini avutan eşek gibi, Biedermann da onu göz göre göre tehdit eden kundak- çılan "Kundakçıdeğillerdircanım, ni- ye kundakçı olsunlar,olsa olsa kundak- çı mlüne girmiş şakacı insanlardır" di- ye evine buyıır eder, onlara yatacak yer verir, karınlannı doyurur, ziyafet sof- ralannı hazirlatır, kısacası ikramda hiç kusur etmez. Öylesine iyi niyetli ve hoşgörülüdür ki, sonunda evini yakma- ları için kibriti bile kendisi tutuşturur ellerine. Kara güldürü Kimdir bu Biedermann, gözü nasıl böylesine bağlanabilmiştir? Bir aptal, bir korkak mıdır, yoksa bana dokun- mayan yılan bin yaşasın hesabını mı yapınaktadır? Nedir onu kundakçıla- ra karşı koymaya alıkoyan güç? Frisch biryazısında Biedermann'ın ikiyüzlü- lüğüne dikkati çeker, çünkii o iyi bir insan olmadığı halde, (sözgelimi ken- di yanında çalışanları acımasızca ezer) iyiymiş gibi görünmek ister; yal- nızca başkalannı değil, kendisini de kandınr, kundakçılara kucak açmakla da vicdanını rahatlatır. Böylece kendi tuzağını kendi hazırlar. Frisch, Hitler Almanyası'nı düşünerek yazdığı bu oyunda faşizmin önüne geçilmez tır- manışını sıradan vatandaşın aymazlı- ğında görür. Sıradan vatandaş kötü vic- danı, pısırıkhğı, korkaklığı, ikiyüzlü- lüğü, umursamazlığıyla faşizme nere- deyse kucak açmıştır. Bu açıdan fa- şizmin yükselişinin birinci soırumlu- su odur. Kara güldürü biçiminde geli- şen oyun, aymazlık sorununu Bieder- mann'ın kişiliğinde odaklaştınyor. Bi- edermann her yerde, her zaman rast- layabileceğimiz herkestir. Oyunun Bi- edermann'mtipinde altı çizilenbu so- yut boyutu, bireyi kıskaç altına alan bas- kıcı dönemlere ya da totaliter yöne- timlere gönderme yapıyor. Bu da fark- lı yorumlara yol açıyor. Berlin ve Köln'de izlediğim yorum- larda oyunun özgün biçimine bağlı ka- lınarak aşırı soyut bir yoruma gidil- mişti. Gene de Berliner Ensemble'de- ki yorumda bugüne gönderme yapan ufak tefek ipuçları, örneğin kedinin fareyle oynaması gibi Biedermann'la oynayan kundakçının dazlak kafa, bir yağ tulumu görünümlü birneonazi ola- rak yorumlanması oyuna canlılık ge- tiriyor. Biedermann'a gelince; hem as- tığı astık kestiği kestik, otoriter, nere- deyse faşizan, hem çıkarcı ve üçkâğıt- çı hem de gölgesinden bile korkacak, kadar ürkek bir tip olarak çizilmiş. Ber- liner Bnsemble çizgisine sadık kalan Brecht'iyen bir oyunculuk anlayışıyla her tipin toplumdaki belli bir davranı- şı, söylemi dile getirmesi, oyunu gene günümüzetaşıyan temel özellikler. Her iki oyun da izleyiciyle sahnenin ya- kınlaştığı bir oda tiyatrosu atmosferi içinde sahnelenmiş. Berlin'de oyun Berliner Ensemble'nin sahnesinde de- ğil, bahçedeki pavyonda sergileniyor. Gene sahne tasarımı her ıkı yorumda da en basit biçimde çözümlenmiş. Bir iki eşya, bir salon, kundakçıların ha- zırlıklanm yaptıklan tavan arasını sim- geleyen tahta bir konstrüksiyon, hep- si bu. Berliner Ensemble'de oyunun sonuna doğru bütün evin benzin bi- donlanyla dolup taşması, eşyalann ye- rini bidonların alması oyunun grotesk boyutunun iyicc altını çiziyor, buna karşılık Köln'de oyun, izleyicinin TV eğlence programlanndan alışık oldu- ğu çeşitli güldürü numaralanyla, dans ve müzikle yüzeysel bir komediye dö- nüşüyor. Bana yalnız Köln'de değil, Berlin'de- ki sahnelemede de yetersiz gelen, her iki oyunun günümüz izleyicisinin ger- çeklerinden ve sorunlarından uzak bir çerçeve içinde sınırlandınlması oldu. Oysa oyunun soyut biçimi güncelleş- tirmeye çok yatkın. Nitekim yazıldı- ğından bu yana çeşitli ülkelerde sergi- lenen bırçok sahnelemede, sahnelen- diği döneme ve ortama ışık tutan fark- lı yorumlara yer veriliyor (*). Bu açı- dan metinle bugünün açısından hesap- laşan bir dramaturgi çalışması ilginç so- nuçlara yol açabilır. Burada önemli olan, oyuna aşın öznel olanın sınırla- nnı aşan, bu açıdan da tek boyutlulu- ğu kıran politik bir boyutun getirilebil- mesi. Çünkü daha yazıldığı tarihte Max Frisch'e getirilen temel eleştiri, faşizm olgusunu sadece Biedermann ve kan- smın bağnazlığına bağlayarak çok kı- sıtlı bir açıdan ele alması olmuştu. Irkçılık ve yabancı düşmanlığı Özellikle Almanya'da gerçekleştıri- len güncel bir sahne uyarlamasında ırkçılık ve yabancı düşmanlığı gibi gündemden bir tiirlü çıkmayan bir ko- nunun oyunun eksenini oluşturabilece- ğini düşünüyorum. Örneğin insanların beyinlerinin içine girerek günümüz ya- şamını yönlendiren medyada odakla- şan bir sahne yorıımu, oyuna yeni bir L nsanların beyinlerinin içine girerek günümüz yaşamını yönlendiren medyada odaklaşan bir sahne yorumu, oyuna yeni bir boyut kazandırabilir. TV aracılığıyla toplumda yabancılara, özellikle de Türklere yapılan saldınlar ve kundaklama olayları gündeme getirilebileceği gibi, bu olaylar üzerine tartışan politikacılann ya da sıradan vatandaşlann çeşitli söylemlerine de yer verilebilir. boyut kazandırabilir. TV aracılığıyla toplumda yabancılara, özellikle de Türklere yapılan saldınlar ve kundak- lama olayları gündeme getirilebilece- ği gibi, bu olaylar üzerine tartışan po- litikacılann ya da sıradan vatandaşla- nn çeşitli söylemlerine de yer verile- bilir. Sözgelimi doğrudan yabancılara karşı düşmanlığı körükleyen milliyet- çi ya da dinci söylem ya da hoşgörü maskesinin ardında gene de aynmcı- lığı hissettiren liberal söylem gibi. Bu- na bir de Biedermann'ın ayrımcılığı kış- kırtıcı görüşlerini de eklediğimizde, oyun, birden "Bana dokunmayan yı- lan bin yaşasın" i/leğini çeşitli kat- manlarda bugüne taşıyarak yepyeni bir boyut kazanacaktır. Günümüz gerçek- leriyle yoğun bir hesaplaşmayı gün- deme getiren böylesine biryaklaşımı, Fnsch'in güncelliğini aslında hiç de yitirmemiş olan oyununun gerçekten hak ettiğini düşünüyorum. (*) Z. Ipşiroğlu, Güncel Bir Oyun, Max Frisch'ten Biedermann ve Kun- dakçılar, 2000'li Yıllara Doğru Tiyat- ro, Istanbul 1998, S. 159. PlatfcYl VTH ///7 Kültür Servisi- Çağdaş sanatta îstanbul'un önemli Uı ııl Llll merkezlerinden biri olan Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi, 8 Mart Salı saat 18.00'de 'INormalizasyon/MakuUeştirme Programı' çerçevesinde yazar ve küratör Will Bradley'i konuk edecek. 'Barbar Değiş Tokuş - New SUıUyOı £ngeland Yamyamlan ve Tersten Normalizasyon' başlıklı söyleşiler söyleşide, Bradley, erken Hıristiyan ikona resmine, ilkel silahlara, gotik edebiyata ve Makedon güvenlık hizmetlerine farklı bir bakış açısıyla yaklaştığı görüşlerini paylaşacak. Platforma 12 Mart'ta Jelal Touffic, 15 Mart'ta Luchezar Boyadjev, 30 Mart'ta Natasa Petresin ve 31 Mart'ta IritRogoff konuk olacaklar. (0 212 233 22 3H) KÜLTÜR • SANAT (0212) 293 «9 7» ANTALYA MANAVGAT KUTÜR MERKEZİ 0 242-743 05 24 1145-1400-1615-1830-2045 DIYARBAKIR DILAN 042222231 60 1130-1330-1530-1730-1930-2130 SAMSUN GALAXY 0362-2306830 1400-1600-2000 5 MART CUMARTESİ GÜNÜ BilkentSenfoniJ den izlenimciliğin en güzel örnekleri Kültür Servisi - Emil Tabakov yönetimindeki Bilkent Senfoni Orkestrası'nın (BSO), 5 Mart Cumartesi günü saat 20.00'de vereceği konserin solisti, Moldovah kemancı Patricia Kopatchinskaja. Konserde Kopatchinskaja, Ravel'in "Tzigane" Keman ve Orkestra Rapsodi'sini yorumlarken orkestra da Debussy'nin "'Petite Suite", "La Mer w , Ravel'in ise "Pavane pour une infante defunte" ve "La Vals" adlı yapıtlannı seslendirecek. 2002-2003 sezonundan bu yana Bilkent Senfoni Orkestrası'nın müzık direktörlüğü görevini sürdüren Emil Tabakov, tüm dünyada seçkin orkestralarla konserler vermekte. ödüle değer pek çok yapıtı var Sanatçının CD kayıtları arasında 15 CD'lik bir dizi olarak yayımlanan Mahler'ın tüm senfonilerınin önemli bir yerı var. Aynı zamanda besteci olarak çalışmalannı sürdüren Tabakov'un "Bulgar Besteciler BirliğJ" tarafından ödüle değer görülmüş pck çok yapıtı bulunuyor. Meksika Uluslararası Szeryng Yanşması'nda bırıncilik, uluslararası "Credit Suisse Group" Genç Sanatçı ve Avrupa Yayın Birliği (EBU) "SPP-Genç Yetenek" ödüllennın sahibi olan Patricia Kopatchinskaja, Viyana Filarmoni, Bergen Filarmoni, Macaristan Devlet Filarmoni, NHK Senfoni, Tokyo ve New York Anıerıka Senfoni Orkestraları ile Andrey Boreyko, Roy Goodman, Jürg Henneberger, Mariss Jansons, Andrew Lition, Kirill Petrenko, Heinrich Schiff, Stanislavv Skrowaczewski gibi tanınmış şeflerle konserler verdi. Dünyanın önemli ınüzik merkezlerinde sahneye çıkan sanatçı, önümüzdeki günlerde Londra Filarmoni, SWR Stuttgart Radyo Senfoni, Deutsche Kammerphilharmonie, Viyana Senfoni ve Rotterdam Filarmoni orkestraları ile konserler gerçekleştirecek. Pek çok festivale katılan sanatçı, 2003 yılından bu yana Isviçre Emmental'de Ruttihubeliade Oda Müziği Festivali'ni düzenliyor. YAZIODASI SELtM İLERİ Istanbul'da Okuduğum Ban Kitaplar (5) Kitapları, özellikle romanları, gitgide hayatın ta ken- disi gibi görmeye başlayacaktım. Gerçek yaşamda, hayhuylu günlerde çoğu kez dü- şünmeden, alımlamadan geçip gittiğimiz ayrıntılar hep kitaplardaydı. Her günkü gelişigüzel algılarımızı, alımlayışlarımızı bize keskin bir anlatımla yansıtan ya- zan, sonraları da ressamı, sinema sanatını günün sı- radanlığına nasıl fırlatıp atabilirdim! O yıllarda Istanbul'u resim sanatından görebilmek aklımın ucundan geçmezdi. Ama romanlardan göre- biliyordum. Ornekse, Boğaziçi tasvirleriyle yüklü Bu Bizim Ha- yatımız'ı okuduktan sonra, Boğaziçi'ni Refik Halid'in anlattığı gibi görmeye uğraşıp durdum. Gerçi gördüklerim, Refik Halid'in tasvirleriyle bire bir örtüşmüyordu. öte yandan, dünle bugünü kıyas- layabiliyor, neler değiştiğini fark edebiliyordum. Sonraları aynı ölçüp biçmeyi resimler aracılığıyla da yaptım. Denizin kirlendiğini bize en çok resimler söy- ler. HamitGörele'nin Büyükada peyzajlarındaki de- nize ve şimdiki Adalar denizine bir bakın!.. Istanbul'u gördüğüm kitaplar hemen hep şehrin gü- zelliklerinden söz açıyordu. O kitaplarda îstanbul'un tarihi dokusuna kanser hücresi gibi sızacak yapılar, çirkinlikler pek yoktu. Sadece yoksulluk vardı, o da bazı romanlarda, ba- zı öykülerde. Orhan Kemal'de. Devlet Kuşu'nu çok severek okuduğumu anımsı- yorum. Sonra beni bugün de yıkıp geçen "önce Ek- mek" öyküsü. "önce Ekmek"iek\ Tstanbul, varlığını bugün çok daha fazla hissettiriyor... On yıl kadar önce, Cumhuriyet için bir söyleşiye, Cahit Uçuk'un evine gitmiştim. Arnavutköyü'yle Be- bek arasında bir apartmanın üst katı. Cahit Uçuk ço- cukluk ve gençlik anılarını yeni yayımlamıştı. Bir ara Istanbul konuşuldu. Romancı, "Uzun birömür sürdüm" dedi. "Istanbul elbet değişecekti, değişi- yordu. Fakat hiçbirzaman şu yirmi yıl içindeki kadar değişmedi. Tanınmaz bir Istanbul'da yaşıyorum ar- tık." Çocukluğundagittiği Feneraklınagelivermişti. Ora- da köklü bir Rum ailesiyle tanışıklıkları varmış ve Rumlar Fener'e "Fanari" diyorlarmış. Aile, önce Fener'den taşınmış. Ama tarihi ev ko- runmuş. Cahit Hanım, "Malikâne gibi bir şey" diye tanımhyordu. 6-7 Eylül Olayı'ndan sonra, Cahit Hanım'ın ahbap- ları Türkiye'yi terk etmişler. Ev bir süre daha durmuş, iyice yıpranarak, iyice göçerek. Cahit Uçuk, tarih bi- lincine sahip şehircilerin bu evi ve çevredeki öteki ev- leri koruma altına alacaklannı, onaracaklarını umuyor- muş. Dalan, 1985'te yolları genişleteceğim diye hepsi- ni yıkmış. Romanı yazılabilirmiş. "Bir evin, sadece evin ro- manı..." Şimdi bu yazıyı yazarken, şöyle bir şey düşünüyo- rum: Şiirlerdeki, romanlardaki, öykülerdeki îstanbul'un topografyasını çıkarmak, yapıların dökümünü, anla- tılan mekânların şimdiki durumlarını saptamak. Ba- kalım elde ne kalmış?! Ama ben, geçmişte, yetişme yıllarımda, Istanbul'da okuduğum kitaplar arasında, Ege'yi, Akdeniz'i hari- kulade anlatmış Halikarnas Balıkçısı'ndan da söz açarak bitirmek istiyorum yazımı. Teşvikiye'ye yeni ta- şınmıştık; Ege'nin Dibi, Gülen Adam elimden düşmü- yordu. Üstelik kitaplar resimliydi, Halikarnas Balıkçı- sı öykülerini resimlemiş! Istanbul mu boğuyordu, denizler mi özlüyordum, çekip gitmek mi vardı hayallerimde. Oysa, Kavafis'in şiirindeki gibi, mıhlanıp kalacak- mışım bu şehirde. Öneriler: Kitap / Barbarları Beklerken, Kavafis, Alova-Barış Pirhasan çevirisi, Dünya Kitapları, 2005. Tutku'nun halim selim biçimi • LONDRA (BBC) - Incil'e dayanan bir senaryoyla çekilen, Mel üibson'un yönettiği, Isa'nın son 12 saatini anlatan "Tutku/The Passion of the Christ"in Ingiltere'de "halim selim" bir versiyonunun gösterileceğı açıklandı. "Tutku- Yeni Kurgulanmış Haliyle/The Passion-Recut" adıyla gösterime girecek olan filmin altı dakikası eksık olacak. Böylece, özgün biçimi 18 yaşın altındaki seyirciye yasaklıyken bu yeni biçimde sınır 15 yaşa inecek. Film, ülkede 25 Mart'ta (îyi Cuma dini bayramı) gösterime girecek. K Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear