Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 22 MART 2005 SALI
OLAYLAR VE GORUŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
'0 Yalan, Bu Yalan!'
"Bana biryalancı gösterin, işte size bir hırsız di-
yeyim." Ingiliz düşünür G. Herbert'in bu sözü doğ-
ru mudursizce? Heryalancı, bir hırsız mıdır? Doğ-
ruyu, gerçeği çalar yalancı$ yanlışı, sahteyi, uy-
durmayı zorla benimsetmek ister. Gerçek hırsız sa-
yılır yalan söyleyen kişi.
Kim yalan söylemez? Herkes yalan söylerzaman
zaman, diyenlerinizçıkacgk. Birhasta, ölümedoğ-
ru gidiyor, bugün yarın... Geçmişsiniz karşısına "Oh
ne kadariyisin, yakında kurtulacaksın " demişsiniz,
bunda bir zarar yok, bir kötülük yok. Yalan kimse-
ye zarar vermediği sürece, hatta belki geçici bir iyi-
lik de yarattığı için hoşgörülür. Ama bunun ölçüsü
nerde? lyilik ve kötülük gibi kavramlar görece şey-
lerdir. Birine göre iyidir, birine göre kötü. lyilik diye-
rek yalan söylerken belki de en büyük kötülüğü yap-
tığımızı bir bilsek...
"Yalanın azı olmaz" der Victor Hugo Se//7/er'in-
de. Bu demektir ki, en küçük, en değersiz yalanı söy-
leyen kişi en büyüğünü, en zararlısını da söyleye-
bilir. Kendilerini küçük, masum, zararsız yalanlar
söylediklerine, ona buna iyilik için gerçeği sakladık-
larına inandıranlar, kulak versinler iyice bu söze. Ya-
lanın azı yoktur. "Bir kez yalan söyleyen bir daha
söyleyecektir" der Beaumarchais. Hepimiz özel de-
neylerimizde de görmüşüzdür. Yalan, yalanı çağı-
rır. Tekbiryalanlakalınamaz!' Bir yalanı sıkıcasak-
lamalıyız başka yalanlarla onu çevreleyip, sarıp sar-
malayıp! Belki bir gün, o yalanın doğru olduğuna ken-
dimizi de inandırabiliriz. Ben hiçbir zaman yalan
söylemedim, nerde o yalanım, haydi gösterin, di-
yebilmek için. Yalancı, kendi yalanının altında ezi-
lir, insanlığının küçüldüğünü duyar. Batar o yalan içi-
ne, "vicdan" dediğimiz bir şey varsa, ona.
Kadınların erkeklerden çok yalan söyledikleri yay-
gın bir kanıdır. Bir düşünür, "Yalan, kadınların sa-
vunma silahıdır, erkekleryanlarında silah taşır, ka-
dınlar yalan" derken bunu hoş göstermeye çalış-
mış olmalı. Erkeklere karşı üstünlüğü kurmanın yo-
lu budur, yalan silahını kullanmaktır, gerekli gerek-
siz. Bu yüzden bir kadının en küçük yalanını yaka-
layan erkek kuşku canavarından yakasını sıyıramaz
bir türlü. Ya başka dedikleri de yalansa, ya yalnız
başkalarına değil, bana da yalan söylüyorsa!
Politikacılık bir "yalancılık" mesleği sayılır! En iyi
yalan söyleyen, en büyük yalan söyleyen, en ba-
şarılı politikacı diye geçinir, Nerde? Belirli bir kültür
düzeyine ulaşmış toplumlarda değil elbet, insan-
ların çoğu okumasız yazmasız, kolaylıkla kandırı-
lacak durumdaki toplumlar "yalan"a bağlanırlar,
umutları, hayalleri, hatta mideleri bile yalanla bes-
lenir, doyar. Yığınları yönetmekle sorumlu kişiler
ise yalan üstüne yalan atarlar. En olmayacak şey-
leri yapacaklarını söylemekten başlar bu yalan,
halk yığınlarını uyutan, aldatan nice nice göz bo-
yayıcı sözlere kadar gider. Bir politikacı, "Bir Tür-
kiye'yi iki, üç yapacağız, büyük Türkiye'yi yarata-
cağız" der de o ülkeyi eskisinden beter hale geti-
rirse en büyük yalancı değil midir?
Montaigne, "Yalan söylerken o yalan söyledi-
ğim insandan çok kendimi aşağılamış oluyorum"
dermiş. Gerçek insan elbet böyle düşünecektir. Al-
datmanın, kandırmanın, yalan yoluyla gerçeği, doğ-
ruyu gözlerden saklamaya kalkışmanın o yalanı
söyleyeni ne denli küçülttüğünü görmek için insan
niteliklerine sahip olmalı! Işini bitirmek, çıkar sağ-
lamak, göz boyamak için yalana başvuranlar ise kü-
çük, kısa, ömürsüz başarılar ardındadır. Insanlıkla,
insan olnıa çabasıyla ilgisi yoktur. Montaigne iste-
diği kadar "Yalancılık iğrenç birzaaftır. Biz insanız,
birbirimizle ancak sözyoluyla anlaşabiliriz. Yalanın
ağırlığını ve korkunçluğunu bilsek, onu öteki suç-
lar kadar öfkeyle kovalarız" desin. Fenelon, "Ya-
lan söyleyebilen birkimse insan sayılmaya layık de-
ğildir" buyursun...
örnek mi? İşte politikacılar, politikacılık dünyası!..
Cumhuriyet
^ kitap kulübü"
Biiliin Oyıınları 1-2
Morkez Turkocojı Cod No 39/41 Coğolojlu İSTANBUL - Tel 0212 514 01 96
Subo Istiklal Cad. Zombak Sok 4/1 Toksiın İSTANBUL Tel 0212 252 38 81
Ankora Atalurk Bulvorl No 125 Kat 4 Bakanlıklar-ANKARA - Tel: 0312 419 50 20
Yazık Oldu Okul-Aile Birliklerine...
Yazık oldu okul-aile birliklerine... Eğitimin AKP eliyle adım adım dinselleş-
tirilmesi ve özelleştirilmesine karşı uyanık olup bıkmadan, usanmadan, mü-
cadele etmek, kamuoyunu doğru bilgilendirmek gerekir. Çünkü laik, bilim-
sel eğitim çocuklanmızm ve ülkemizin geleceğidir.
MllStafa G A Z A L C I CHP Oenizli MUletvekili, TBMM Milli Eğitim Kom. Üy.
1
946 yılında 3. Milli Eğitim Şûra-
sı'nda (MEŞ) kararlaştırılarak
1947'de ilk yönetmeliği çıkıp çalış-
malarına başlayan okul-aile birlik-
leri eski biçimiyle yok artık.
AKP'nin TBMM'deki çoğunluğuuyarılan
dinlemeden 13 Kasım 2004 tarihinde çı-
kardığı 5257 sayılı yasayla okul-aile birlik-
lerini daha çok para toplayan, kantin kira-
ya veren kuruluşlar durumuna getirdi.
1leri, çağdaş ülkelerde de benzerleri gö-
rülen ve yaklaşık 60 yıldır eğitimin niteli-
ğini, öğrencinin başarısını yükseltmek için
uğraşan bu güzelim kuruluşlara kıyıldı.
Okul-aile birlikleri artık veli ile okul arasın-
da bir eğitim köprüsü değil.
Okul-aile birliklerinin okul duvarlanna,
çatilarına reklam alması kamuoyundaki tep-
kiler yüzünden bereket geri çekildi. Yoksa
okullann dışı da içi de bir okuldan çok bir
işyeri görünümünde olacaktı.
Anayasaya ve yasalara göre hiç olmazsa
ilköğretim, devlet okullannda parasızdır.
Milli Eğitim Temel Kanunu'nda (METK)
getirilen değişiklikle bu temel ilke de delin-
di. Bundan sonra veli, ilköğretim dahil yal-
nız çocuğunun eğitim harcamalarını değil,
okulun da eğitim giderlerini çekmek zonın-
da. Bu durum son yıllarda bozulan eğitim-
de fırsat ve olanak eşitliğinin daha da bo-
zulmasına, devletin eğitim işinden biraz da-
ha çekilmesine yol açacaktır. Ayrıcayoksul
aile çocuklan ekonomik engeller yüzünden
orta ve yükseköğretimi tamamlamadan ele-
neceği için ülke yönetiminden de giderek
uzaklaşacaktır.
Okul-aile birlikleriyle ilgili oldu-bittiye ge-
tirilen değişiklik, eğitim ilkeleri, hukuk ve
kurallar çiğnenerek yapıldı. Önce yeri na-
sıl doldurulacağı düşünülmeden okul koru-
ma dernekleri devreden çıkarıldı. Sonra da
16.12.1984 tarihli, devlete ait mallann kul-
lanımıyla ilgili bir yönetmeliğe dayanarak
15 Mart 2004 tarihinde MEB ile Maliye
Bakanhğı aralannda bir protokol yapıldı.
Okullara gönderilen mart ayındaki bu ge-
nelgeyle okul-aile birlikleri kayıtlar sıra-
sında para topladı, kantin ve benzeri yerle-
ri kiraya verdi.
Bu arada Sayıştay Başkanlığı, bu proto-
kol ve tebliğlerle il özel idareye ait okullar-
da para toplanamayacağına karar verdi. Ka-
rarını 24 Hazıran 2004 gün 2.2004.61 sa-
yıyla Ankara valiliğine bildirdi. Ankara Va-
liliği 14 Arahk 2004 tarihinde okullara bir
yazı göndererek 1.1.2005'ten başlayarak
mülkiyeti il özel idareye ait yerlerden elde
edilecek gelirlerin yüzde 65' inin il özel ida-
re bütçesine, yüzde 35'inin de okul yöneti-
mine bırakılmasını istedi. îş arapsaçına dön-
dü, içinden çıkılmaz oldu.
Düşünün METK'de değişiklik önerisi 27
Ekim 2004 TBMM Milli Eğitim Komisyo-
nu'nda, 13 Kasım 2004'te genel kurulda
görüşülüyor. MEB ile Maliye Bakanhğı ara-
sındaki okul-aile birlikleri para toplayabi-
lir; kantin, otopark işletirya da işletebilir di-
yen genelge 15 Mart 2004'te yapılıp gön-
deriliyor.
Daha yasa çıkmadan, genelgeler gidiyor.
Paratoplanmayabaşlanıyor. TBMM'deço-
ğunluğumuz var, nasıl olsa bu çoğunluğa da-
yanarak bu yasayı çıkarırız deniyor.
Yönetmeliğe dayalı genelge işinizi görü-
yorsa niçin yasal değişikliğine gerek gördü-
nüz, görmüyorsa niçin yasa çıkmadan ge-
nelge çıkardınız diye Başbakan'a sorduğu-
muz yazılı soru önergesine 23.12.2004'te Sa-
yın Hüseyiıı Çelik, Sayıştay Başkanlığı ka-
rarından hiç söz etmeden şöyle kaçamak
bir yanıt veriyor:
"Malumunuz olduğu iizere, 1739 sayılı
METK'nin 16. maddesindeki değişikliğe fliş-
kin 5257 sayılı METK'deki Değişiklik Yapıl-
nıası Hakkındaki Kanun 13 Kasım 2004 ta-
rihli ve 25642 sayılı Resnıi Gazete'de yayım-
lanarak yürüıiüğe girmiştir. 5257 sayıh ka-
nunun genel ve madde gerekçesinde çıkarı-
lış sebebi belirtilmiştir."
Yasa çıkmadan çıkmış gibi davranmak, ge-
nelgeler çıkarmak, Sayıştay kararını
TBMM 'den gizlemek. Bunlar normal hukuk
devletinde olmaması gereken işler. Eğitimi-
nin devlet okullarında hem de okul-aile bir-
likleri eliyle paralı yapılmasına mı yanar-
sın, hukukun, kurallann çiğnenmesine mi?..
Malatya Inönü Üniversitesi'nde çalışan
Prof. Dr. Sayın Mualla Aksu Bilgin, akade-
mik yaşamınm başlangıcında okul-aile bir-
likleriyle ilgili hazırladığı tezinin bir yerin-
de şöyle diyor: "Çocuğun gelişmesi ve ken-
di gizil gücünü anlaması için, okul ile evde
verilen eğitim birbirini tamamlamalı ve sü-
rekliliksağlannıalıdır... Demokratiktoplunı-
da, okul yönetiminde,yönetmen ve öğretmen-
le ilişkisi açısından, ana baba önemli bir rol
oynamaktadır. Okul önderieri ana babanın,
çocuklarının ilk eğiticileri, okullann ise eği-
tinıinin sonu değil araçları olduğunu kabul
etmelidir. Okulu geliştirme, ana baba ve eği-
ricilerin ortak görevidir." (s: 70)
AKP iktidarı, eğitimi bir kamu görevi ol-
maktan çıkarmak, ticaret durumuna getir-
mek için birçok düzenlemeler yaptı. Bun-
lardan biri de okulun, çocukların sorunları
ile uğraşan, okul-aile birliklerinin işlevinin
değiştirilmesi oldu.
Yazık oldu okul-aile birliklerine... Eğiti-
min AKP eliyle adım adım dinselleştirilme-
si ve özelleştirilmesine karşı uyanık olup bık-
madan, usanmadan, mücadele etmek, kamu-
oyunu doğru bilgilendirmek gerekir. Çün-
kü laik, bilimsel eğitim çocuklanmızm ve
ülkemizin geleceğidir.
T
ürkiye'nin ilk kadın ba-
kanı Prof. Dr. Türkan
Akyolanlatıyor: "Odam-
dan içeri çok genç ve güzel bir ka-
dın girdi Yanında kocası vardı.
Kadını muayene ettiııı. Kadın
veremdi, hem de ileri derecede.
Reçetesini yazdım, kocası aldı.
İlaçlann ne kadar tutacağım sor-
du. Söylediğimdeyüzünü buruş-
turarak,' Dohtur hanım, ben bu
fiyata bu karının yenisini ala-
rım' dedi." Türkiye'nin en çok
intihara eğilimli, bu nedenle de
toplumbilimsel (sosyolojik) araş-
tırmalara konu olan ili Bat-
man'da, son iki yıl içinde 140 in-
tihar olayı yaşandı. Devlet, 31.
ölümden sonra bölgeye psikolog
gönderdi... Kadını hâlâ "karı"
olarak niteleyen, evrensel de-
ğerleri içselleştirmeyen, erkek
çocuk doğurmamayı suç sayan,
kadının isyan ve itirazlannı gör-
mezden gelen erkekegementop-
lum'umuzda, neyi, kinıc, nasıl
anlatacağız?
Çok zorlu yollara ve yıllara
Çileli Kadmlanmız...
Neşe DOSTER
karşın enkaz haline gelmiş ev-
liliklerini sürdüren, varlığı da
yokluğu da önemsenmeyen, ya-
şam savaşını Fırat Irmağf nda
noktalayan kadınlarımızı, han-
gi yazgının sınırlarıııa sığdıra-
cağız?
Bekârken ağabey ve babayla
başlayıp evlenince kayınpeder
ve kocayla süren, eğer boşana-
bilirse, toplumsal baskıyla şid-
detlenen yaşam savaşında çek-
riklerini nasıl açıklayacağız?
Sorunları, retleri, arayışlan hi-
çe sayılan, "yap" ve "yapma"lar-
dan oluşan değerler sistemine
uyabilirliği ölçüsünde yeri olan
derin, ivedi ve acılı çağrıları da-
hi yanıtsız bırakılan kadınları,
hangi sözlerle avutacağız?
Ödedıği bedeller, net fotoğ-
raflarla değil silik görüntülerle
dahi belgelenmeyen, yaşama
ilişkin umutlan giderek yitip gi-
den kadınlarımıza, hangi çıkış
yollannı göstereceğiz?
Ülke nüiusunun yansını oluş-
turan bu güce, partiler; "kadın
kotası", "kadın kollan" gibi
azınlık koridorlarıyla yaklaştığı
sürece, "eşitüksorunumuzu na-
sıl çözeceğiz." Beş, on çocuk do-
ğuımuş, yaşlarının çok üstünde
yaşlanmış; göçlerle, baskılarla,
çileye dönüşmüş bu yaşamlar-
la aramızdaki farkı nasıl kapa-
tacağız?
Okula gönderilmeyen, dayak
yiyen, tedavi görmeyen; şıddet-
ten, acıdan, yokluktan ve yok-
sulluktan göz açamayan bu kadın-
lara, hangi umut sözcükleriyle
sesleneceğiz? Sosyal ve kültürel
yaşamdan payını almayan, yay
gibi gerilmiş sinirleri yatıştırma-
ya çalışırken yalnız ailesini de-
ğil, dünyayı da kucaklamayaaçık
ve hazır bu insanların elini nasıl
tutacağız? Kusursuz bir sorum-
luluk, eksiksiz bir hizmet anlayı-
şıyla hem evlat hem eş hem ana
olabilen ve kendileri kalabilen
bu kadınlara, hangi kadın hakla-
nndan sözedeceğiz? Çağdışı ko-
şullann egemenliğine teslım ede-
rek, duvarlann arkasına sıkıştınp
toza toprağa buladığımız bu in-
sanlara hangi çağdaş koşullan an-
latacağız? Yaşamın tüm acılarına
ve eşitsizliklerine meydan oku-
yan, ancak ölüme yenılen bu ka-
dınlardan, hiç hak etmedikleri
yazgılarından ötürü, nasıl öziir
dileyeceğiz? Yaşama karşı du-
ruşlarıyla, acılara karşı direnç-
leriyle, uzun soluklu direnişle-
riyle güneşi görmeden karanlı-
ğı seçenlere, hangi aydınlığı an-
latacağız? Niğdeli Sonnur'un,
"Anam okumamış, kör cahil ol-
muş. Ben kör kuyulardan su çe-
kerek ömriinıü geçirmem. Oku-
yacağım ve eşinü kendim seçece-
ğbn" deyişini dikkate alalım.
îkinci Kurtuluş: Turizm
Artvin'de dağcılık, kanyonculuk, doğa yürüyüşleri ve rafting sporlan
olanakhdır. Az sayıda kültürel farklılıklar olmasına karşın halkı sıcak
ilişkilerle doludur ve banşıktır. Daha da önemlisi yerleşkelerinde, cadde
ve sokaklarında madde bağımlısı, sokak çocuğu, kapkaççı ve kan davası
gibi sosyal ve toplumsal olaylar yoktur.
Kemal OCAK
S
avaşlar insanlık ta-
rihinin en üzücü, en
acı, belki de en az
anımsanmak istenen say-
falarıdır. Çünkü, bu sa-
vaşlann sonucu ne olur-
Siz "SIIMEMA" deyin, o anlar.
0542 7071 000
Sesinize sesli yanıt sadece SESTOSES'te...
Bulunduğunuz ili belirtip, salon, film veya semti söyleyin,
Türkiye'nin sesinize duyarlı ilk ve tek servisi
SesToSes sizi bilgilendirsin...
Servısı arama ucretı, daktkfl bnsı tum vergılar dahıl Talsım hatları lcın 0.68 YTL (680.000 TL), MyCep hatlan ıçın 10 kontordur SesToSes
Servisi tum hailara ve operatörlere açık olup, dığer sebeke abonelorı, kendı eebokelerıntnTelsım'e dogrıt arama tarıfelorl İle ucretlsndırılır
ıft
ırınınTe
sa olsun her kapışma, her
savaş insanlık için acıdır,
çiledir, yokluktur, yok-
sulluktur, ölümdür. Bu-
gün Irak'ta, Filistin'de ya-
şananlar da bu saptama-
lanmıza açık bir örnek-
tir.
Gerçek şu ki uluslar,
ne denli banştan yana
olurlarsa olsunlar, bazen
savaşlar kaçınılmaz bir
zorunluluk olarak karşı-
larına çıkar.
Yakın tarihimize bak-
tığımızda Artvin de böy-
le bir felaket, böyle bir yı-
kım yaşamıştır. 1877-
1878 Osmanlı-Rus Sa-
vaşı sonucunda bölge sa-
vaş tazminatı olarak Rus-
ya'ya bırakılmıştır. An-
cak, uzun süren işgal bo-
yunca halk dilini, kültü-
rünü, kimliğini ve ulusal
onurunu korumasını bil-
miştir. Halkın bir bölümü
de bu kutsal savaş uğru-
na yaşamlarını feda et-
miştir.
Sonuçta, Gazi Musta-
fa Kemal Paşa önderli-
ğinde ve kâzım Karabe-
kir Paşa komutasındaki
askeri güçlerimiz bölge-
yi işgalden kurtarmıştır.
Artvin de bu olaydan son-
ra 7 Mart 1921'de vatan
topraklanna yeniden ka-
tılînışur. O günden bugü-
ne bu tarihi kutlamak, bu
savaşta verilen şehitleri
anmak ve onlara şükran
borcumuzu ödemek bi-
zim birinci görevimiz ol-
muş, bu etkinliklerde va-
tan bilinciningüçlenme-
si, ulusal birliğin perçin-
lenmesi için şölenler, şen-
likler, halkoyunlan gös-
terileri düzenlenmiştir,
hep düzenlenecektir.
Şu da önemli: Bugüne
dek bu kutlamalar bağla-
mındadüşmanlıklar, sev-
gisizlikler, emperyalist
emeller gibi ilkel kav-
ramlar ve düşünceler öne
çıkanlmamıştır. Bu kur-
tuluşa yönelik saptama-
larımızdan sonra Art-
vin'in ikinci kurtuluş, ya-
nı ekonomik, sosyal ve
kültürel kalkınması na-
sıl olacaktır? Şimdi bir-
likte buna bakalım...
Artvin'de dağcılık, kan-
yonculuk, doğa yürüyüş-
leri ve rafting sporları
olanakhdır. Az sayıda
kültürel farklılıklar ol-
masına karşın halkı sı-
cak ilişkilerle doludur ve
banşıktır. Daha da önem-
lisi yerleşkelerinde, cad-
de ve sokaklarında mad-
de bağımlısı, sokak çocu-
ğu, kapkaççı ve kan da-
vası gibi sosyal ve top-
lumsal olaylar yoktur.
Özellikle bu durum üni-
versitelerimizin eğitim
fakültelerince ve toplum-
bilim bölümlerince araş-
tırma konusu edilmeli-
dir.
Insanlan ileri bir eğiti-
me, ulusal birkültüre, se-
vecen bir yapıya, tatlı bir
hoşgörüye ve konukse-
verliğe erişmiştir. Mah-
pushaneleri ya boşturya
da kapanmıştır. Bu olgu
turistlerin güvenliği için
önemli biretkendir. Din-
sel ve etnik baskılar gö-
rülmemektedir. Burada
rahmetle ve saygıyla ana-
cağını dostum AhmetTa-
nerKışlah'nın söylemiy-
le "Artvin Kemalistierin
egemen olduğu bir kent-
tir."
Burada dört mevsim
bir arada yaşanmaktadır.
Rengârenk çiçekleri, çam
ormanlan, buz gibi sula-
n, meyve bahçeleri, zey-
tin ağaçları, tadına do-
yum olmayan peynir kuy-
maklan, cevizli börekle-
ri, erekli kaysefeleri, şe-
kerli mafişleri, lezzetli
dönerleri turistler için ye-
meye değerdir.
Dünyada eşi benzeri
olmayan çivisiz mimari-
si, el sanatlan, ulusal çal-
gıları, tulumu, akorde-
onu, davulu, zurnası ile
bütünleşmiş atabarı, sa-
n çiçeği, delihoronu bin
yıllann derinliklerinden
gelen kültürel zenginlik-
leridir.
Ayrıca, yakın geçmiş-
te Artvin'e gelen bilim
adamlan buradaki doğal
yapıyı incelemiş, bu böl-
genin dünyanın en çok
ekolojkbitki çeşitliliğine
sahip olduğunu bilim li-
teratürüne geçirmişler-
dir. Buekolojik yapı için-
de sincaplar, sıçanlar, yı-
lanlar, kartallar, kuşlar,
böceklerve yaban av hay-
vanlan doğal ve dengeli
bıçimde yaşamlarını sür-
dürmektedirler.
Bütün bu anlattığımız
veriler karşısında devlet
ve özel sektör turizm
amaçh yatırımlarını böl-
geye yapmalıdır. Beton-
laşmadan ve doğal den-
geyi bozucu eylemlerden
de uzak durmalıdır. Bu
kurtuluş günümüzden iti-
baren turizm konusunda
yerel yöneticiler, kamu
görevlileri ve halk bilinç-
lendirilmelidir.
Sonuçta baştan beri an-
laftıklarımı/ gerçekleşti-
rilirse bölgenin sürekli
göç veren yapısı tersine
dönecektir. Sosyal ve eko-
nomikyapıgüçlenecektir.
Hudutlarımız halk tara-
fından beklenecektir ve
korunacaktır.
Laik I ürkiye Cunılıu-
riyetTnin Kafkasya'ya ve
Orta Asya'ya açılan ka-
pısı banş, dostluk, kar-
deşlik, umut ve zenginUk
kapısı olacaktır. ^
PENCERE
Esrar İçinde
Esrar...
Insan unutkan biryaratık!.. Hasan Puluranım-
satmasaydı, RecepTayyip'in o 'şahane' deyişi bel-
leğimden silinmişti...
Ne demişti Erdoğan:
"- Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, demek
koskoca biryalandır; Allah hâkimiyetin kesin sa-
hibidir."
Unutulacak laf mı bu?..
Ne var ki "Sayın Başbakanımız" bununla da kal-
mamış, eklemiş:
"- Tutturmuşlar laiklikelden gidiyor, diye. Bumil-
let istemedikten sonra tabii elden gidecek; sen
bunun önüne geçemezsin!.."
Peki, Başbakanımız değişti mi?..
•
Olabilir, 'döneklik' ayrı şey; insan olumluya doğ-
ru değişebilir; ama RecepTayyip'te iyiye doğru bir
gelişmenin inandırıcı olabilmesi için Erdoğan'ın
kamu önünde bir özeleştiri yapması gerekmez
mi?..
Uygar dünyada bu iş başka türlü olamaz!..
Başbakan özeleştiriye hiç yanaşmadığı için ik-
tidardaki konuşlanması tek sözcüğe bağlandı:
- Takıyye!..
Fırsat bulduğu ve güç kazandığı zaman, Hasan
Pulur'un anımsattığı fikirlerini ya da siyasetini ha-
yata geçireceğinden kuşkunuz olmasın!..
Iktidarda, özellikle devlet kadrolarında attığı
adımların izleri de hep bu yolun pusulasına göre
ayarlanmış gibi...
•
Peki, Türkiye nasıl bu duruma düştü, kayıtlı seç-
menin yüzde 25'inin oyuyla Recep Tayyip Erdo-
ğan Meclis'in yüzde 65'ini nasıl ele geçirdi?..
Bu soruya yanıt vermek için karar merkezi sınır
ötesine kaymış şu dış ufuklara bakmak gerekiyor,
Amerika'nın gücü yalnız Türkiye'de değil, daha
birçok ülkede -son örnek Ukrayna- siyasal iktida-
rın belirlenmesinde birincil ağırlığı oluşturuyor...
Siyasal yaşamda daha 'hiçbir şey' iken Recep
Tayyip'in ABD Başkanı Bush ile görüşmesinin es-
rarı daha çözülemedi...
Esrar üstüne esrar...
Nasıl?..
Ben söylemiyorum, çoğu kişi yazıp söylüyor,
Erdal Sağlam "Hükümet Neden Kilitlendi" baş-
lığı altındaki yazısında (Hürriyet, 10 Mart 2005)
vurguluyor:
"ABD'nin kamuoyuna yansımayan, AKP Hü-
kümeti'ni zor duruma düşürebilecek büyük ta-
lepleri olabileceğini söylüyorlar. Bunlar içinde Er-
menistan kapısının açılması, Incirlik üssünün yo-
ğun olarak kullanılması gibi talepler sıralanıyor.
Ancak bu taleplerin bile hükümetteki 'yenilmiş-
lik' havasını açıklayamadığından şüphelenenlerde
var, 'Daha önemli birşeylerolabileceği' tahminin-
de bulunan bazı kişiler de var..."
•
Evet, esrar içinde esrar..
ABD Türkiye'ye az buçuk bozuk çalıyor; ama,
neler talep ediyor da bizimkiler yapamıyorlar?..
Esrar!..
Bir iktidar ki seçmen kesiminde yüzde 25, Mec-
lis'te yüzde 65; üstelik Cumhurbaşkanı, yargı, as-
ker, üniversiteyle arası yok!.. Bir de üstüne Bush
yönetimiyle ilişkileri şekerrenge dönüşürse vay
benim köse sakalım!..
*Aİ*
Prof. Server Tanilli
Nasıl
Bir
. Eğitim
Istıyoruz?
Söyleşi - Imza
kitabevi
22 Mart Salı, Saat 15.00-18.00
Karanfil Sokak No: 11 Kızılay
D e n i z B a n o ğ l t ı
TÜRKİYE'm Yazıları
Kemalızm
İnsan Hakları
Çok Kültürlülük
Demokrası
Ulusalcılık
Küreselleşme
Avrupa Birlıği
Dılımız
Nartıbahçe Sk No 6 Cagaioglu İSTANBUL
lei ıO212ı 558 66 8U Fax !0212: 519 84 85
3TÖPLUMSAL
YAVINt ARi