23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 15MART2005SALI INCELEME Büyük ve güçlü devlet olma özelliği Amerika'yı hep bir şeylerin eksenine oturtmaktadır Amerika: Içinden vedışındanA BD sevilse de sevilmese de dünyanın tünt /m köşelerinde ilgiyle ve dikkatle izlenen bir JiM*. ülkedir. Tartışılacak ve eleştirilecekpek çokyönü bulunmakla birlikte, güçlü ve büyük dev- let özelliği Amerika 'yı hep bir şeylerin eksenine oturtmaktadır. Türkiyemiz ile ilişkileri yönünden deABD ağırlı olarak hep biryerlerdedir. Son dö- nemlerde bizim bakış açımızdan değerlendirme- lerdeki iniş çıkışlar vepolemikler Amerika 'yı da- ha da sıcak gündemli konumlarda tutmaktadır. Tek bir bakış açısından algılanması kolay olma- yan bıı karmaşık ve değişik ülkeye bu yakınlarda sıkçayolum düştii. Eski tanışlardan,yeni rastlaş- malardan epeyce değişik insanla akademik, tek- nik, sanatsal ve bu arada biraz dapolitik bilgi alış- verişiyapmaşansı buldum. Amerika'ya içeriden ve dışarıdan bakarak iist üste gelen ve bir kısmı örtüşen bazı gözlemleri biryazıda özetleme fikri deJSew York-Washington arasındaki bir tren yol- culuğunda oluştu. İlk kurguları yapılırken, bu- rada ortalığı karıştırdığı anlaşılan WallStreetJo- urnaVdaki o meşhur(!) yazı henüz yayımlanma- mıştı. Sonra, buraya döndüğümde herkesi Bay R. Pollock 'tan söz edergördüm. Ekranları teslim al- mış dünya cahili aklı evveller ve "Canım bu se- fer de birazfazlu kaçmış ama, Amerika gene de iyidir " teranesinipazarlayan çoğu soldan kaçma muktedi zavallı uşaklar bir Wall Street'tir tuttur- muşlargidiyorlardı. Çok sıradan ve komik biçim- de. Benim Amerika seyahati sırasında yaptığım kurgunun yazıya dökülmesi bu havayı da bura- da kokladıktan sonra galiba daha bir anlam ka- zandı. Sonuç olarak da ilişikteki metinparçası or- taya çıktı. ERHAN KARAESMEN A merika Birleşik Devletlcri de- nen çapraşık olgu, bilindiği gibi, ilk kaynağıru Avrupa'dan Atlantik'in öte yakasına yönelen bir göç akımından almışür. Günümüzde beslcyici kaynaklar çoğalmış ve yay- gınlaşmıştır. Dünyanın dört bir köşe- sinde, ABD'ye kapağı atma peşinde milyonlarca insan boy gösterir olmuş- tur. Avrupa'dan ilk gidenlerin mace- racı ruh sahibi ve bir bölümü ipten, kazıktan kurtulmuşpsikolojisiylc bes- lenmiş öncii kuvvetler olduğu bilin- mektedir. Belirsizlikleri, bilinmezlik- leri, fiziksel ve psikolojik güçlükleri göze almışlık, bu ilk göçmenler için diri ve mücadeleci bir tavrın göster- gesiydi. Bu zindelik günümüze kadar taşınmıştır. Çalışkanlık, azim, zor- luklardan kolay kolay yılmama, bu toplumu oluşturan bireylerin epeyce- si için belirgin özellikler olarak ken- dini hâlâ göstermektedir. Ancak, bu olumlu niteliklerin yanı sıra Ameri- kalı bireyin köküne yerleşmiş bir di- dişmecilik ve yarışmacılıktan da söz etmek gerekir. Bireyden yola çıkarak toplumun egemen özelliğinde de ra- kibi yenme, en üste cıkma, en önde gelme arzusu tutkusal bir arayış biçi- minde kendini göstermektedir. İçe dönük demokrasl Içe dönük olarak bu yanşmacılık, üretimi nicelik ve nitelik olarak özen- diren ve hatta biraz da kaçınılmaz kı- lan bir tüketim furyasıyla kısmen de- netlencbilmektedir. Tüketimden gö- zü dönmüşlük içinde bireyler birbir- leriyle uğraşmayı nispeten yavaşlat- nıaktadırlar. Öte yandan, ezeli ve bit- meyen göçmenliğin getirdiği etnik ve dinsel çeşitlilik güçler dengesini kur- mada demokrasıyi zorlamıştır. Geri kalan dünyadaki demokratik biçim- lenme ve özlcmler ile pek ilgisi olma- yan kendine özgü ve içe dönük bir de- mokrasi anlayışı doğmuştur. Böyle- ce, tüketim ve o kaynaktan kuvvetle beslenmiş üretim, bunun yanı sıra da olabildiğince demokratik bir toplum- sal işleyiş üçgensel bir ilişki içerisin- de Amerıka'nın ana dokıısunu oluşrur- maktadır. Bu dokıı toplumdaki birey- lerin köksel özellikleriyle bağlantılı olarak saldırgan olabilme özelliğini de içerisinde banndırmaktadır. Kendi işini görürken çevreyi rahatsız edip etmemeyi hiç önemsemeyen bir kuv- vetgösterisi sergilenebilmektedir. Ame- rika dünyanın pek çok ülkesinde özel- likle bu saldırganlığı ve umursamaz- lığı harfiyen temsil eden bir Bushyö- netimi döneminde bu kadar az sevili- yorsa, bunda şaşılacak pek fazla bir şey yoktur. Ancak, bu ülkenin ve toplumu- nun takdir edilebilecek olumlu bazı özelliklerı de yok değildir. Buna göre Amerika'ya içindenve dışından biraz yakından bakarak bir dizi analiz yapıl- masında özellikle şu günlerde yarar gö- rülmektedir. wall Street nedîr ne değildir... Çağdaş ekonomiler taşınmaz de- ğerlen kâğıt biçiminde ya da elektro- nik ortamdaki sanal varlıklarıyla alı- nıp satılan metalar haline getirmişler- dir. Gıttikçe büyüyen bu pazarın, ev- rensel ölçüde kontrol edildiği yerle- rın başında, bilindiği gibi, New York Wall Street Borsası gelmektedir. (Wall Street Manhattan'ın güney ucunda, es- ki New York'un popüler bir sokağı olup ilk borsa etkinlikleri burada ha- yat bulmuştur. Dünya Ticaret Merke- zi binalarının yıkılmasından sonra onlara komşu eski mahallelerin de yapı sağlamlığı -ve biraz mimari- yön- lerinden elden geçmesi yoluna gidil- mektedir. Eskiliği ve küflenmişliği içinde belli bir karakterbesleyen Wall Street de yenilenmekte, gıcır bir ila- ve borsa merkezi ile süslenmektedır.) Ancak Wall Street sözcüğünün bir de sosyopolitik kavrama işaret ettiği hatırlanmalıdır. Amerikan iş dünya- sının biraz muhafazakâr, Cumhuri- yetçi Parti tutuculuğu ve kendi içine katlanmışlığı ile fazlaca hamur ol- muş bir gelenekselciliğini yansıtır, bu kavram. Yukarıda "Giriş" bölümün- de sözü edilnıiş olan bazen saldırgan- lığa dönüşebilen Amerikan atılganlı- ğı, dünyayı anlama yolunda hiç gay- ret sarf etmeden ve uluslararası sos- geçit törenleri sergilenir. Afrika kö- kenli yurttaşlar ile Ispanyolca konu- şıılan ülkeler çıkışlı ve sayıları sürat- le artan taze göçmenlerin sorunlu ya- şamlarma, bu görsel şölenlerde yer ve- rilmez. Metro, tren vagonlannda, oto- büslerde, mağazalarda, yolda yürür- ken çok gündelik bir olay olarak bol- ca rastlanan aşırı şişmanlıktan peri- şan düşmiiş yurttaşlann bozuk gö- rüntüleri yer almaz. Amerikan toplumunu en kestirme- ğı da kesindir. Dünyanın özellikle ge- lişmesini tamamlayamamış ülkele- rinden pek çok insanın hayallerini süsleyen bir çekicilik ortamıdır bu. Oraya koşmak isteyenler, gündelik yaşamın keyifsizliği ile fiziksel ve sosyal altyapı bozukluğu, yetersızli- ği gibi edilgen unsurlan duymamaz- lıktaıı, bilmemezlikten gelirler. tçine girdikten kısa bir süre sonra yaşanan düş kınklıklarını ise itiraf edemezler. İçlerinde saklarlar. Başka bir şey dü- ABD SALDIRGANLIĞININ MEDYADAKİ RENKSİZ YÜZÜ: THE WALL STREET JOUKNAL.Wall Street Journal nam keşide ise saldırgan ve dünyayı üflemez egemen Amerika düşüncesinin yazılı basın biçiminde kendini gösterişidir. Akademik ya da teknik iş ilişkileri ile ABD içinde seyahat edildiğinde masa üstlerinde kapılanndan atılmış olarak otel odalarında, bazı toplu konut sitelerinin girişlerindeki camekânlarda bu gazetenin epeyce bir kesime bedava dağıtıldığına tanık olursunuz. Basım tekniği düzgün, görünüşü falsolu olmayan, ancak renksiz bir gelenekselciliği yansıttığı için, ayrıca ekonomi ve iş dünyası haberlerinin çok fazla detayına girilmesi sebebiyle okunması hiç keyif vermeyen bir yayın organıdır bu... Bununla birlikte, bu gazete Cumhuriyetçi iktidarla ve Bush hükümetiyle iş dünyasının kol kolalığını da yansıtışı nedeniyle çeşitli çevrelerde dikkatle izlenir. Saürları didikleyerek ineğin altında buzağı arayanlar için, aslında, çok sıkıcı bir izlemedirbu... R. Pollock'un, Bush iktidarının görüşlerini ve felsefesini yansıttığı aşikâr olan Türkiye ile ilgili yazısı da bu gazeteye özgü sıkıcılık çerçevesinde bir yerlere oturmaktadır. Türk toplumunun ortalamada Amerika'ya olumsuz gözle bakıyor oluşunun Türk hükümetine faturasının çıkanlmaya çalışıldığının izleniminin zaten alındığı bir ortamda bu yazı üstüne tüy dikıniş gibıdir. Ancak yeni dünya düzeni ile ilgili senaryolar yazümasını gerektirecek önemde bir belge, hiç değildir. Türkiye'de üzerine bu kadar çok gidilmesinin "aman Amerikan do$Üuğunu kaçırmayahm" endişesiyle yola düşmüş sütü bozuklann çokluğundan ileri geldiği açıktır. Öte yandan, Bush yönetimindeki bir Amerika'nın dünyanın hiçbir ülkesinde yüzde 20'den fazla sempatizan toplayamadığı, başka ülkelerdeki diğer anketlerden de anlaşılmaktadır. Bu, Türkiye'nin kabahati değildir. Türk hükümetinin de hiç kabahati değildir. Aksine, bugünkü iktıdar Türkiye Amerika ilişkilerindeki düşünülebilecek en teslimiyetçi, en ucuz hayran ve karşı tarafı her dönemde olduğundan daha fazla güçlü gören bir yapıdadır. AVashington öksürdüğünde Ankara'nın eli ayağı tıtremektedir. Dolayısıyla, Wall Street medyasının ya da VVashıngton'daki diğer yetkılilerin AKP iktidarının dostluğundan şüphe etmeleri beklenemez. Ama, daha büyük uluslararası programlann ve emellerin peşinde koşacak bir Ameika'yı zinde ve diri biçimde destekleyebılecek bir potansiyeli de Amerikan yetkilileri AKP iktidannda görmüyor olabilirler. Onu şimdiden dürtme ve kendi çıkarlan doğrultusunda gecikmeden daha dinamik olma çizgisine çekme ihtiyacı duyabilirler. Strateji uzmanları, uluslararası senaryo meraklılan, hayalhanesi kuvvetli uluslararası uşaklar için dünya kadar iş çıkıyor. Onlara bırakalım, bu meseleleri. Daha farklı bir Amerika betimlemesine gcçelim. yal dengeleri hiç gözetmeden sadece kendi çıkarlannı arayıştaki fütursuz- luk Wall Street'in temsil ettiği Ame- rikan iş dünyasının da önde gelen bir özelliğidir. Amerika'nın içi Çağdaş sosyo-kültürel etkileyicili- ğin doruğuna tırmanmış Amerikan sinemasının dünyaya çok ustahkla pı- nltılı toplumsal yaşam kesitleri su- nageldiği bilinir. Hollywood, Oscar ödülleri uyutmacılıklan içinde par- lak ışıklann, geniş bulvarları doldu- ran lüks otomobillerin, şık lokantala- rın ve otellerin; sorumsuz, mutlu, gü- zel kadınların, yakışıklı erkeklerin den betımleyen olgunun "tüketim" ol- duğuna, yukarıda da değinilmiştir. hvîerde klasik yemek yeme külrürü- nün gelişmediği bir ülkede, ayaküs- tü tıkınmaya ve gün boyu bir şcyler atıştırmaya yönelik devasa bir alış- verış pazan mevcuttur. Şekerlı ve un- lu fazlasının doldurduğu irı ve yağlı bedenler süpermarket tezgâhlannın önünde hırslı bir mal alıcılığı görün- tüsü sergilerler. Bu müthiş abur-cu- bur alım ve tüketimı şişmanlık (obezite) ılletini ve kalp-damar has- talıklarını, toplumun kanayan yarası haline getırmiştır. Amenkan sinema- sının vurdulu kırdılı, silahlı, ölümlü bir şiddet kışkırtıcılığı yanı vardır. Ama, çok tatlı bir rüya âlemi yarattı- şünmeden tüketime sevkedilmişlik Amerikan yurttaşını birey olarak da aynı kalıptan çıkmışçasına şekillen- dirir. Çabuk iş bitirici bir pratiklik önde gelir. Ancak, yapılan işin diğer işlerle ilişkisini toplu sentezci olarak dikkate almayı küçümseyiş ve bun- dan kaçış, lokal değerler ve bilgiler- le yetınme edilgenliği de egemendir. Bırakın dünyayı, Amerika'nın orta- lanndaki kendi halinde bir kasaba- nın adamı, yakınındaki daha büyük- çe şehirlerde olup bitenlerle de hiç il- gilenmez. Böylece, kafayı abur-cubur konularla doldurmayıp zinde turına ve beynı zorlayıcı gerilimlerden kaçın- ma ortalama Amerikalının bclırgın özelliği olarak ortaya çıkar. Günde- lik iş meşgalesi ve televizyonda beyz- bol seyretmenin ötesinde yaşamdan keyif alma sadece cuma akşamlan gidip çatlayıncaya kadar bıra ıçme iş- lemine indirgenmiştir. Bu içine kat- lanık küçük dünyada tüketimi körük- leyici vakit geçirme dergileri ara sı- ra okunur. Kitap hiç okunmaz. Orta- lama Amerikalının standartlaştırıl- mış evlerinin ya da apartman daire- lerinin dizaynında kütüphane denen gerece hiç yer verilmez. Amerikalı kadınlann çoğu yemek yapmasını hiç bilmez; ama, mutfağı geniş ve araç- gereç yönünden zengindir. Kasaba ve kent merkezlerinin dışında iki katlı bahçe içinde, ahşap kaplama ve dik çatılı evlerde orurulur. Kentlere, ço- ğunlukla gündüz saatlerinde çalış- mak için gidilir. Akşam banliyö sü- kûnetine dönülür. Giinün çok saatin- de kentler Afrika kökenli azınlık ile sayıları süratle artan Ispanyolca ko- nuşan yeni azınlıklara terkedilmiştır. Kent merkezlerinin altyapısı bakım- sızdır; banliyöler gıcır gıcırdır. Düzayaklığın getirdiği kısırlık (jirinti çıkıntı yorgunluğu olmayan bu düzayak yaşam bazı insanlan mut- lu edebilir, kimi diğerlerini sıkabilir; ancak, bir biçimde devam eder. Çok uzaklardan bakarken bir ülkenin iç sosyal sorunu olarak başkalannı pek de ilgilendirmez. Ancak; bu düza- yaklık insanlan sosyopolitik anlam- da da kısır düşünceliliğe, dar görüş- lülüğe, tutuculuğa sevk etmeseydi ve bunun sonucu olarak yalnız o ülkeyi değil dünyayı da ilgilendıren geri ik- tidaroluşumlarına yol açmasaydı, bu kadar uzaklardan Amerikan toplu- munun yapısıyla kimse ilgilenmezdi. Kasım 2004'teki Cumhurbaşkanlığı Seçimi'nde Bush'un yeniden seçiliş mekanizması da bu dar görüşlüğün ve tutuculuğun bir ürünü olup tüm dün- yaya huzursuzluk vermemiş midir'? 'Bagarının' mimarları Yukarıda, hep "orta, sıradan Ame- rikah"nın eleştirel bir betımlemesi yapılmıştır. Ancak Amerika sadece bu tür bireylerden kurulu bir toplum ol- saydı, büyük dünya gücü falan olamaz- dı. Bu ülkeyi hem güçlü hem de için- den ve yakınından bakıldığında yu- kanda çizilen tablonun dışında yer yer sempatik kılan başka unsurlar da mevcuttur. Birleşik Amenka toplum- sal işleyişindeki disiplin ve yüksek verim getiren bir eşgüdümün toplam nüfusun ancak belli bir bölümünü oluşturan seçkin ve düzgün insanla- ra uygulanmasıyla potansiyel kazan- mış bir ülkedir. Sıradan bir beynin bi- raz daha yukarısında ıleri ve çapraşık bilimsel ve sosyal konularla kafa yo- ran, oralarda birtakım ileri bulgulara varan pek çok sayıda uzmana sahip- tir. Bu kaynak ABD'nin temel üstün- lüğünü oluşturan araştırmacılık- ge- liştirmecilik, yenilikçilik unsurları- nın kökünde yer alır. Bu etkinlikJer di- zisi içinde yer alan yurttaşlann sos- yo-politik tavırları ve sosyal yaşam- la yan yana gelme biçimleri de fark- lıdır. "Liberal" düşünce ve davranış bu kümede yer alan daha seçkin yurt- taşlann belirleyici ve betimleyici bir özelliğidir. Klasik Batı Avrupa'nın ve aynca dünyadaki diğer epeyce ül- kenin daha sosyo- politik davranışla- n betimlerken kullanılagelen merkez sol, demokratik sol, sosyal demokrat, sosyalist, komünist, serbest sol ta- nımlamalarını geniş bir oylum için- de birleştiren Amerika'ya özgü bir durumdur bu. Liberalin karşısında ise sıradan Amerikalılıktan kaynak alan geniş bir muhafazakâr kesim vardır. SÜRECEK SALI ORHAN BURSALI Ulke Düşünme Kapasitesi "Sıcak para" tartışmaları üzerine yazılan yazı- lardan birine egemen olan düşünce biçimi dikkat çekiciydi: Finans-ekonomi konularında yönetici- lığin yanı sıra köşe yazarlığı yapan yazar, ekono- minin (38 milyar dolara çıktığı resmen açıklanan) spekülatif para ile finanse edilmesi konusunda çaresizliğini dile getiriyor ve 1960'lardan bu yana, 18 kez IMF'ye muhtaç olmamızı neredeyse Tür- kiye'nin yazgısı olarak görüyordu. Ekonomiyi finan- se edecek kaynak yoksunluğunun doğurduğu ça- resizlik ve sıcak para da bu çaresizliğin bir sonu- cu, ürünü... Şanssız bir yazı, "Ekonomiye, kurumlara, Tür- kiye'yeyön verme iddiasında olan hiçbir kimse- nin, Türkiye 'nin son 50 yıllık tarihini böyle bir kur- gu üzerine oturtmaya hakkı olabilir mi" diye dü- şündüm. Türkiye'nin bugünkü konumunatarihi kökler ve perspektifler arayacaksak, sığındığımız gerekçe, güçsüz ekonomi ve sanayi yapısı olabilir mi? Bun- ları yöneten insan nerede, o halde? Bu bakış, bugünkü durumumuza çaresiz boyun eğer.. 40 kez IMF'nin eline düşmek de normal. Yaşadığımız iki-üç askeri darbe ve askeri kısmi müdahaleler de.. bir türlü özgür bir ülkede yaşayamamak da.. ha- yali ihracatla başlayan, Özaî dönemi büyük vur- gunlarla süren ve nihayet 2001 büyük çöküşüyle 47 milyar doların berhava olduğu tarihin en büyük vurgun dönemleri de. Tarihe, ekonomi (ve yönetimi) tarihine yanlış ba- kış, bugünü de tamamen kabullenmeye yol açar ve yanlışlığı ancak süreğen kılar. Ve sonuçta, eko- nomıdeki 38 milyar dolarlık "sıcak finansman"m kaçmaması için dua eder duruma gelen bir konum- da buluruz kendimizi. • •* Sadece dua etsek... Üstelikparanın kaçmama- sı için dayatılan koşulları dadurmadan yerine ge- tirmek, ana politikanız olur. IMF ne dayatıyor? Türk bankaları iflas ederse, geçmişteki gibi TMSF'ye alınsın.. Ve bu bankala- rın içlerine konan yabancı paralar böylece Hazi- ne garantisi altında kalsın ve yabancıların parala- rını yine necip ve faziletli Türk milleti ödesin! Gözlerinizin önünde lütfen gazetelerde seyret- tiğiniz reklamlar belirsin: "Bankamız 300 milyon dolar sendikasyon kredisi aldı" gibi.. Işte reklamı yapılan (nedense!) bu büyük çapta kredilerve ban- kalar üzerinden yüksek getirili piyasamıza akan mil- yarlarca dolara, IMF kol kanat gerdi, banka batar- sa bu paraları kurtaracak.. tıpkı 2001 krizinde ol- duğu gibi.. Hani Türkiye IMF'nin yüzakı ve dünyanın par- layan ve istikrarlı piyasasıydı? Bu telaş ne şim- diden? Türkiye'de bütün malı-finanspiyasası, se- nin denetimin altında değil mi? Türkiye'ye yapısal değişim programları, uluslararası normları kabul ettirmeye çalışmıyor musun? Banka iflasında, ge- lişmiş ülkelerdekinin tersine, neden çifte standart dayatıyorsun ve batacak bankalara devlet garan- tisi istiyorsun? Yoksa tıpkı 2001 krizinde olduğu gibi, gözetimin ve denetimin altında, yokuş aşağı gidebileceğimi- ze ilişkin güçlü belirtileri mi gördün, tünelin ucun- da? IMF gözünde Türkiye algısı, bir aptallar ve ge- ri zekâlılar ülkesi! • •• Bir geçmişe gittik, bir de bugüne baktık! Aynı çiz- gide süren birtarih.. Bu çizginin ana karakteristi- ği, süreğen bir istikrarsızlıktır. Hem ekonomik hem siyasi.. zaten ikisi birbirlerini üretmiyor mu? Türkiye'nin egemenleri, ki büyük çoğunluğu bu çökük-istikrarsızlık üreten "tarihsel ç;zg/"nin üze- rinde dans edenlerdir, bu çizgiden rant sağlayan- lardırve iktidar sahibi olmuşlardır, neyazık ki baş- ka bir ekonomi yönetimi var olabileceğini düşün- mek bile istemezler. Doğaldır, eşyanın tabiatına uy- gundurtutumları.. Veya "hafifletici nedenlehn" varlığına inanırsak, sepetlerinde başka çözümler yoktur, veya cesur düşünme kapasitelerini yok etmişler veya farkın- da olmayacak kadar daraltmışlardır... Kalkınma, sakın kaynak, finansman vb'den ön- ce, bir düşünce sorunu olmasın?!.. Japonya, Ko- re, Almanya vb, büyük kaynaklarla değil "bir dü- şünce" ve sistemle var olmuş olmasınlar?! Işe, ömeğin IMF'nin iflas edecek bankalara ga- ranti verme dayatmasını reddetmekle başlana- bilir.. Arkasından sıcak para girişlerine minnacık bir kural getirmekle bir adım daha atılabilir.. obursaliu» cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR • SANAT |011]|»3H7l l4WarfPazartesj2030/ 15 Marf 5o(r 20 30 / 19 Mart Cumortesı 20 30 .DIKTRT İ21 MarlPazarlesı 20:30/O.T. Taksim Sahnesı KOr.AMUSTAFAP.4$A ÇBVRE TİYATROSll 28 Marl Pazartesı 20 30 / ?9 Morl Sa/ı 20 30 l'azarttsi, Sah, Cumartesi, İ*azcr AKM'dcn luırckel eden servisi İLAN ANKARA 10. AİLE MAHKEMESİ Esas No: 2004/866 Davacı Kiraz Özkan larafından davalı Musa Özkan aleyhine açılan boşanma davasının venlen ara karan gereğincc Bursa, Akçağlayan Mah. Puıar Sok. 33/2 Telefenk adresindc bulunamayan davalı Musa Özkan'a ilanen teblıgat yapılıııasına karar venlnıekle; Tayın olunan 12.4.2005 günü saat 09.35'te yapıla- cak olan duruşmada davalı Musa Özkan'ın, duruşma- da bizzat hazır bulunması ya da kendisini bir vekil ile temsil ettirmesi, varsa delıllerını ıbraz etmesı, aksi takdırde yargılamaya yokluğunda devam edilerek ka- rar verileceği hususu, dava dilekçesi ve duruşma gü- nünü ihtıva eden teblıgat yerine geçerli olmak üzere ilanen leblığ olunur. 23.2 2005. Basııv 8576
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear