22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 KASIM 2005 ÇARŞAMBA 14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr îstanbul Bienali'nde Atatürk'ün bilinmeyen/kunnaca bir ilişkisi sergilendi Kalıplannsomulanması...ZEHRA tPŞİROĞLU îstanbul Bienali'nde resmi tari- hin bizden bunca yıldır gızlediği bir kesit sergileniyor: Atatürk'ün Marksist, feminist ve *Yahudi Safi- ye Behar ile otuz yıl süren gizlı iliş- kisi. Belgelere göre Behar, Ata- türk'ün üzerinde derin izler bırak- mış, özellikle de onun kadınlara bakışını etkilemiş, aydın ve kültür- lü bin. Yirmili yıllarda Chicago'ya gittikten sonra da Atatürk'le bağ- lantısını koparmamış. Safiye'nin Denız Apartmanı'nda Istanbul'da- ki evınin canlandınldhğı sergide, gençlik fotoğraflanndan Mustafa Kemal'in kendisine yazdığı mek- tuplara, Ingilizceye çevirdiği Nâznn £Bkmet'in 'İnsan Manzaralan'ndan torunu ile yapılan kapsamlı röpor- taja değin zengin bir tarihsel mal- zeme sunuluyor. özlem ve sevgl dolu mektuplar Atatürk'ün ilk kez sergilenen bu mektuplannı okurken şaşkınlık ve heyecan içindeyim. BLzim gibı fe- odal bir toplumda bir kadın ve er- kek arasında (bu erkek Atatürk bi- le olsa) bu kadar uzun yıllara da- yanan, bu kadar sevgi ve güven do- lu, verimli ve üretici bir dostluk olabilir mi? Ve en önemlisi, bu iliş- ki nasıl bunca yıldır gizlenebilmiş? Mustafa Kemal 1911 'de yaralı ola- rak yattığı Iskenderiye Hastane- sı'nden yazdığı mektupta, Safi- ye'ye okumak istediği bir Alman fel- sefecisinin adını soruyor. Mektubu özlem ve sevgı dolu. 1923 'te yaz- dığı mektupta, annesinin ölümü- nün onu ne kadar sarstığını ve te- selliyi içkide bulduğunu söylüyor. Karamsarlıkla dolu olan aynı mek- tupta Latife ile evleneceğini haber veriyor. Bu nasıl bir evlilik olacak? Korku ve kaygı dolu sözJeri ("Uma- nnı bu evliİik feiakete dönüşmez, çünkü kendisi yapmacık safhğı ve patronluk taslayışryla daha şirndi- den sinirime dokunuyor"), bızun toplumumuzda bugün bile geçerli olan yerleşik kadın imgesine nasıl kuşkuyla baktığını dile getiriyor. Fransızca olarak yazdığı son mek- tubunda ise Safiye'ye takılarak "Aşın milliyetçilik duygusu ile be- ni baştan çıkarmaya mı çahşryor- vusturyalı sanatçı Michael Blum'un, gerçeğe çok yakın kurmaca bir dünya yarattığı çalışmasındaki Mustafa Kemal öylesine canlı, öylesine yakın ki, neredeyse yanıbaşımda soluk alıp verişini duyabiliyorum. Gözümün önünde canlanan, kadın erkek eşitliğini sadece savunan değil, sonuna değin yaşayan bir erkek, bir sevgili, bir dost, bir insan. Milliyetçilikle dalga geçebilecek kadar şakacı, Fransızcayı kendi dili gibi benimseyebilecek kadar başka kültürlere ve dünyalara açık, inanılmayacak derecede modern bir insan. Sanki geçmişin değil de, yaşadığımız dönemin, yani bugünün, 21. yüzyılın insanı. Bir efsane, bir mitos değil; gerçek bir insan. sun?" diye onun mektubu neden Türkçeyazdığını soruyor. "Neolur- sa otsun, ben her zamanki Bsanımj- za, Fransızcaya sadık kalacağım. Sen Rousseau ve Tocqueville'in bu gûzei üsanı ile yaaşabildiğim çok az sayıda insandan birisin."* Ancak bu mektupta Safiye'nin Nâzım'ı bağışlama ricasıru geri çeviriyor. Gerekbu üç mektuptaki, gerek Sa- fiye'nin torunu ile yapılan röpor- tajdaki ipuçlanyla tarihin gizli say- fasından çıkan Mustafa Kemal öy- lesine canlı, öylesine yakın ki, ne- redeyse yanı başımda soluk alıp verişini duyabiliyorum. Gözümün önünde canlanan, kadın-erkek eşit- liğini sadece savunan değil sonuna değin yaşayan bir erkek, bir sevgi- li, bir dost, bir insan. Milliyetçilik- le dalga geçebilecek kadar şakacı, Fransızcayı kendi dili gibi benim- seyebilecek kadar başka kültürle- re ve dünyalara açık, inanılmaya- cak derecede modern bir insan. Sanki geçmişin değil de yaşadığı- mız dönemin, yani bugünün, 21. yüzyılın insanı. Atatürk bir efsane, bir mitos değil; bir insan, gerçek bir insan. Böylesine insancıl ve feodal olmayan bir Atatürk imgesinin oluş- ması ne kadar heyecan verici. Bu keşfin yeni tarihsel araştırmalara yol açması umudu. Mustafa Kemal klişesinin ve mitinin artık yıkılma- sı umudu. Onunla ılgili şimdiye de- ğin bizden gizlenen belgelerin or- taya çıkması umudu. Geçmişle, bu- günün açısından yeniden hesaplaş- ma, geçmişte bugünü, bugünde geç- mişi bulgulama isteği... Sergiyi gezdiğim akşam Safıye Behar diye birinin olmadığını, Ata- türk'le ilgili bu serginin bir kurgu olduğunu öğrendiğimde, ilk anda bunun Atatürk'ü kendi ideolojile- ri doğrultusunda kalıplaştıran mil- Iiyetçilerin çıkardıklan bir söylen- ti olduğunu düşündüm. Şimdi, şaş- kınlık, kuşku ve düş kınklığını ar- dımda brraktıktan sonra şöyle dü- şünüyorum: Tarihle bundan daha güzel bir hesaplaşma olabilir mi? Gerçefle çok yakın Bu serginin yaratıcısı Avustur- yalı sanatçı Michael Blum, gerçe- ğe çok yakrn olan kurmaca bir dün- ya yaratarak bize tarihi birinci el- den yaşatırken kafamızdaki klişe- leri ve kalıplan da sorgulamamızı sağlamıyor mu? Öte yandan tarihin de nasıl bir kurgu olduğunu ve na- sıl bakış açısına göre değişebilece- ğinı bize yaşatarak göstermiyor mu? Çalışması Atatürk ve yaîan tarihimız üzerine kapsamlı bir araş- tırmanın ürünü. Belli ki bizde Ata- fürk'ün nasıl efsaneleştinldiği üze- rine kafa yormuş, belki de amacı bu efsaneyi sorgulamak. Öte yandan yarattığı ileri görüşlü, dünyaya açık, kadınlara büyük değer veren Ata- türk imgesı örnek alınacak derece- de olumlu. Mustafa Kemal'i sade- ce üniformalı kimliğiyle sınırlan- dırarak duvar boyu panolara, taş yontulara, yaldızlı rozetlere, kalıp- lara, M ah Atam, vah Atam" klişe- lerine hapsetmemiş olanlara çok şey söyleyen, çok etkileyici ve dü- şündürücü bir sergi. Bu sergiyle ilgili izlenimlerimi kısa süre önce Îstanbul Kitap Fu- an'nda "Gerçekçüiği Yeniden Tar- üşryoruz" açıkoturumunda dile ge- tirdığimde, gerek konuşmacılar, ge- rek dinleyicilerden gelen tepkiler de otoriter düşünceyi ne kadar içsel- leştirdiğimizi gözler önüne seriyor- du. Sadece birkaç alıntı: "Sanatçı- lann tarihi malzeme olarak kuDan- malannı yanhş buluyonım", "Böy- le bir sergiyi gezdüderinde gençle- rimiz çok kötü etkflenmezkr mi?", "NedenAtatürk, neden örnegm Ev- ren Paşa'yı ek abnryoriar?", "Bu ser- gi dincilerin ekmeğine yağ sürmez mi?" Bu sergi ve sergiye gelen tepkiler üzerinde düşünmeyi okuyucuya bırakıyorum. Diğer büyük kentlerden izlenimlerle îstanbul anlatılabilir mi? Bir Hisseli Harikalar Bienali ZtYAGÜREL îstanbul konu edinilince, bende uya- nan çok çehşkili duygulardan, çağn- şımlardan biri de; durmaksızın geniş- leyen oylumuna, kucaklanamaz irili- ğine, katlanılmaz oburluğuna karşın, yine de çekiciliğini yitirmeyen bir ka- dın ımgesidir. Geçmişındeki gizemi, taşının-toprağının bereketini büyük bir kıskançlıkla kimselerle paylaşma- yan bu organizmada yaşamak, aslın- da büyülü bir kayboluştur. Charks Esche ile Vasıf Kortun'un 9. tstanbul Bienali'ndeki Istanbul'u ise, diğer büyük kentlerden derlenmiş iz- lenimlerin, politik yaklaşım sandıkla- n entel-dantel özenti bir maya kanş- tınlarak yoğrulmuş genellemeleriyle yetinilerek karşınuza çıkanldı. Göç olgusu, yabancı düşmanhğı, küresel- leşmenin iyice kışkırtngı ırksal ve din- sel aynmcılık; yalnızca izlemekle ye- tindığimiz, çözümler öneremedıgiinız, ama bu şiddetin, korkunun içinde ya- şamak zorunda bırakıldığımız bir çer- çeve olarak sunuluyor. Kurmaca anlatımlar Oysa, îstanbul'un Doğu ile Batı'nın buluştuğu altın odak olması, sil baştan yeniden yazılması olanaksız tarihinin temelini oluşturur. Onu Prag'dan, Paris'ten, New York'tan, Budapeşte'den başka kılan şey, şiirsel- liğini bir anda acımasız bir tutkuya dönüştürme- sindeki kıvrakhğıdır. Örnek vermek gerekırse, 'Free Kick', özgür bir vuruş mudur, rastgele bir tepışme midir, anlayamadım. Sarunm bu serginin küratörü Halil Alûdere de, çevresine topladığı gençlerle hangi söylemi, hangi ucundan yakala- yacağını pekkestirememiş. Şiddeti şiddetle anlat- mak, sanatsal yaklaşım mıdır? Önce bu soruya ya- nıt aramak iyi olacak. "Denk Geüşine Vunış" sergisindeki çalışma- lardan biri beni çok etkiledi: Canan Şenol'in, kü- çücük bir kızın nasıl işkence gördüğünü anlattığı görsel kayıtlanndaki tortu bırakan iz, benliğe ve bedenimize yabancılaştınlmamızın öyküsüydü. Bedenin çektiği acının ta derinlere işlemesiyle benlıkten uzaklaşan ses, bu korkunç anı sanki dı- • Film gösterileri; tstanbul'un, bu kez gizli toplar damarlanna, keşfedilmeyi bekleyen yapılarına, alanlara yayıhnası; oluşturulan okuma köşeleri, eş zamanlı etkinliklerle bütünleşme çabalan, 9. îstanbul Bienali'ni, iki yılda bir Istanbullu olmaktan; o çok parçalı görünümünden biraz olsun kurtaran yenilikler olarak anılarda kalacak. sizleştirmenin en göze batan ör- neğini, politik iletide bulunduğu- nu sanan Michael Blum veriyor- du: DenizPalas'taSanjeBehar'lı. Mustafa KemaTlı anlaamlara gı- rişen Blum'un kurmaca öyküsü, bu yıl öznelliği iyice ayaklar al- öna alan magazinciliğın düzey- sizliği kadar itici; Latife Hanım'ı, Fîkriye Hanım'ı konu edinmeye kalkışan şarlatanlıklann ortaya koyduğu düzeysizlikten bile da- ha irkilticiydi. Sanatın kurgula- ması geleceğe ilişkindir; bazen önendir, bazen de başkaldın. Ola- tıın bıtenin görsel kayda geçiril- mesi ya da uydurmacalarla geç- mişin silinmeye kalkışılması -anakıoııik bir geziııti bile sayıla- mayacagı içın, geriye işlevsiz, söylemsiz sayıklamalardan baş- ka hiçbir şey kalmaz. Burada ser- gilenen, AB'nin san karantina yıldızlanyla donatdmış mayi türban- lı kadın fotoğrafi, nedense 'Üyeikgö- rüşmekri çerçeve anüaşması' gecık- tirilirken, Türkiye karşıtı gösteriler düzenleyenlerce tüm Avrupa baş- kentlerinde 'Doğulu Anadohı' im- gesi olarakpekbenımsendı; sanki bir bayrak gibi kullanıldı. USTALARA SAYGI Melih Cevdet anüdı Kültür Servisi - Beşiktaş Belediyesi Kültür Sanat Platformu'nca 'Ustakra Saygı' adı alünda düzenlenen etkinliğin ilkinde, 3 yıl önce yitirdiğimiz şair, ro- mancı, düşünür, deneme ve oyun yaza- n Mefih Cevdet Anday anıldı. Akatlar Kültür Merkezi 'nde düzenlenen ve Fa- rukŞüyun'un yönettiği gece, fotoğraf sanatçısı tsaÇefk'in, Melih Cevdet An- day'ın görüntülerinden oluşan dia gös- terisiyle başladı. Beşiktaş Belediyesi Kültür Sanat Platfonnu Genel Sanat Yönetmeni ZeihaBerksoy ile tiyatro sa- natçısı Atila Şendflın Anday'dan şiır- ler okumasının ardından sahneye, üç kuşaktan üç şair, Arif Damar, Refik Durbaş ve Turgay Fçekçi geldi... Arif Damar, Andayın 'Troya ÖnündeAÜar' DEFNE GOLGESİ TURGAY FtŞEKÇİ Hüseyin Erdem 1974'te, on sekiz yaşında, îstanbul Hukuk Fa- kültesi'ne girdiğim yıl tanıdım Hüseyin Erdem'i. Katı, kestirmeci Marksçı eğilimlerin egemen ol- duğu gençlik yıllanmızda hümanizm denen in- sanlık düşüncesinin variığını ilk ondan öğrenmiş- tim. Vedat Günyol'un 'Yeni Ufuklar* dergisinde, Ruhi Su'nun hazıriadığı uzunçalarfanda en bü- yük yardımcısıydı. Sabahattin Eyuboğlu'nun, Azra Erhat'ın evladı gıbiydi. Halk edebiyatına meraklıydı. Odası Doğu Anadolu'dan derlenmiş nicetürkü, masal kasetleriyle doluydu. O denli gü- zel türkü söylerdi ki, hem dost meclislerinin hem de kftlesel toplantılann aranan kişisiydi. Pertev Na- ili Boratav, Sorbonne Üniversitesi'nde kendisiy- le birtikte çalışmasını önermiştı. Ama onun gönlü sosyalist mücadeledeydi. 1977'de okulu bitirmesine tek dersi kala, aniden Türkiye Komünist Partisi'nin Sesi Radyosu'nun yayın yaptığı Leipzig'e gitti. İki yıla yakın sesi, bu radyonun yayınlannda duyuldu. Ancak oradaki yö- neticilerie aralanndaki görüş aynlıklan sonunda bir gün ne olduğu anlaşılamadan fenalaşıp hastane- ye kaldınldı. Kılpayı ölümden döndü. 1980'de Batı Almanya'ya geçerek Köln Üni- versitesi'nde Germanistik, Slavistik, Uluslararası Hukuk okumaya başladı. Geceen ağırişlerdeça- lışıp geçimini sağlayarak okulunu bitirdi. Ardından Genel Dilbilim bölümünü bitirdi. Aynı üniversite- de Türkçe dersleri verdi. Alman radyolannda mü- zik programlan yaptı. Uluslararası PEN Kulüple- rinde çalıştı. Dönem dönem yinelenen hastalığına yıllar son- ra 'arsenik zehirienmesi' tanısı kondu. Çok azını ortaya çıkardığı çalışmalannı yıllar boyu odasında sürdürdü. On cilt olacağını söy- lediği anılar kitabının birinci cildi, yalnızca 1950'le- rin Kurtuluş ve Kasımpaşa semtlerindeki tanıdı- ğı insanlan anlatacaktı. Bunlardan kimi bölümler 'Adam Sanat' dergisinin son sayılannda yayım- landı. Yine arşivinde yeralan çok sayıdaki folklor der- lemeleri de bir gün yayımlanmayı bekliyor. Geçtiğimiz TUYAP Kitap Fuan sırasında Istan- bul'daydı. Tiyatro sanatçılanmızla birlikte Nâzım Hikmetşiirleri okumasına katıldı. Orada bulunan iki yüze yakın insan onun sesinden 'Fevkalede Memnunum Dünyaya Geldiğime' ve 'Ellerini- ze ve Yalana Dair' adlı şiirteri duyma mutluluğu- nu yaşadılar. Çok farklı aianlardaki yetenekleri, daha tanıştı- ğınız anda kendini gösterir, ne denli mesafeli dur- maya çalışsanız da onun insana kendini hemen sevdiren sıcaklığından uzak kalmayı başaramaz- sınız. 1950'lerin baslannda daha dört yaşındayken Bin- göl'den kalkıp Îstanbul'un Kulaksız semtine gel- diklerinde henüz Türkçe bilmiyormuş ve komşu- lanndan daha Türkçe öğrenmeden önce Tatarca öğrenmiş. Hemen ardından taşındıklan Kurtu- luş'ta ise Rumca. Yıllar sonra 1980'lerde çağımı- zın büyük Yunan şairi Yannis Ritsos ile Sisam Ada- sı'nda buluştuklannda, Ritsos konuştuğu Rum- canın güzelliğine şaşırarak "Sen başkent ağzıy- la konuşuyorsun" demiş. Hüseyin Erdem, günümüzde rastlamanın iyice güçleştiği öne çıkmayan, onuriu duruşlu aydın ti- pinin son örneklerinden. Şu günlerde yine hastanede, yıllardır peşini bı- rakmayan hastalıklarla yeni bir ölüm kalım sava- şı içinde. Gel benim derdime bir derman eyle Âlemler derdine derman olansın özümün hükmüne bir ferman eyle Âlemler hükmüne ferman olansın turgay(a fisekci.com Dttneyin dağıtnnını EMI yapacak B Kültür Servisi -Yapılan anlaşmaya göre Disney'in müzik kataloğunun üıgiltere, Avrupa, Güney Afrika ve Ortadoğu dağıtımını EMI gerçekleştirecek. Disney kataloğunda Hollywood Records, Lyric Street Records ve Walt Disney Records'un yanı sıra Disney'in tüm soundtrack arşrvi bulunuyor. Hollyvvood Records ile çalışan sanatçılar arasında Hilary Duff ve Jesse McCartney gibi ünlü sanatçılar da bulunuyor. K Ü L T Ü R * Ç İ Z İ K K Â M Î L M A S A R A C I şardan izleyen birikinci tekilin ağzından anlatma- yı sürdüriiyordu. Çünkü varhgın imi olan beden öylesine değerlidir ki, ona yapılan saldın, ancak inanmak istemediğimiz bir kötülük olarak özüm- senebilir. Artık gelenekselleşmiş îstanbul Bienali'ndeki 9. buluşmamızda, kurmaca anlatımlan da öne çı- karan bir yaklaşım ağır basıyor. Videonun merce- ğı ile, dijital teknolojinin gözüyle bakmak, gör- mek sayılır mı? Habercilikte de aynı yaklaşım egemen. Doğal yıkunlann, terör saldınlannın, ca- na kıymalann aynntılanyla gösterilmesi; 'reaüty show'lara duyulan ilgi, kanıksanmış bir küresel gö- çebeliği yaygınlaştınyor. Sanki o acımasız, o kan- lı görüntüleri oralara-buralara bıraktığımız bu ya- pay gözler kurgulamışlar da, pusuda beklemede- ler. Yerle zamanın boyutlarını, neredeyse tarihi ye- niden yazmayı göze alan bir pervasızlıkla belır- İstanbul'u düşünmek Îstanbul da böylesine yüzeysel kavrayışlara, görkemli sessizliğiyle ya da boğucu gürültüsüy- le karşılık vermekte. Aslında bu olağanüstü var- lığın, tematik ele alışlara kolaylıkla boyun eğme- yeceğinin düşünülmesi gerekırdi. Film gösterileri; Îstanbul'un, bu kez gizli top- lardamarlanna, keşfedilmeyi bekleyen yapılan- na. alanlara yayılması; oluşturulan okuma köşe- leri, eşzamanlı etkudiklerle bütünleşme çabalan, 9. îstanbul Bienali'ni, iki yılda bir tstanbullu ol- maktan; HisseU HarikalarKumpam'ası'nınuyum- suz, o çok parçalı görünümünden biraz olsun kur- taran yenilikler olarak anılarda kalacak. Bizi, için- de yitip gıttığımız îstanbul üstüne daldığımız dü- şüncelerle baş başa bırakması da cabası... (zgurel@efes.net. tr / www.ziyagurel.com) şiirini oküdu ve birlikte yazdıklan 'Yag- murhı Sokak' adlı romanın yazılış öy- küsünü anlattı. Refik Durbaş ve Turgay Fişekçi'nin Anday'la ilgili arulannı ar- larhklan etkinlikte, Ühan Selçuk ve Do- ğan Hızlan da birer konuşma yaptılar. Öhan Selçuk konuşmasında Anday'ın aydın kişiliğine dikkat çekerken onun alçakgönüllü yapısını vurguladı ve gü- nümüzde, Anday gibi insanlara çok bü- yük gereksinim olduğunu beürtti. Da- ha sonra konuşan Doğan Hızlan ise us- tanın şair ve denemeci kimliğini anlat- tı. Ankara'da bulunan Yıldız Kenterın hava muhalefeti nedeniyle yetişemedi- ği 'Ustalara Saygı' gecesinin diğer ko- nuşmacılan Özen Yula, Zeynep Oral, Mehmet Zaman Saçlıoğlu ve Orhan Kâhyaoğhı idi. Yula ve Oral, Anday'ın tiyatro yazarhğına değinirlerken Saçh- oğlu, anılanyla süslediği konuşmasın- da toplumun Anday'a gereksinim duy- duğunu vurguladı. Orhan Kâhyaoğlu ise Anday'ın şairliği üzerine konuştu. Ge- ce, Melih Cevdet Anday'ın eşi Suna Anday'ın izleyenleri duygulandıran ko- nuşması ile sona erdi. 'Ustalara Saygı' geceleri, 14 Kasım'da Adalet Ağaoğtu, 21 Kasım'da Reşat-NuriGüntekm, 28 Ka- sım'da Çetin Ahan, 14 Aralık'ta Hal- dun Dormen ile sürecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear