23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 25 EKİM 2005 SALI DİZİ SoğukSavaş bitse deBatıh ülkeler ıılusalçıkarlannı konımak için süahlanmayı sürdüriiyoriar Savunma sanayüninönemiarih boyunca üUceler arasındaki savaşlarda, çatışmalarda ve nüfiız mücadelelerinde devletlerin sahip olduklan savaş araç ve gereçle- rinin İcalitesi ve sayısı çok önemli bir rol oy- namıştır. Başka ülkelerin sahip olmadıkla- n silahlara sahip olan ülkeler, kendi bölge- lerinin ve dünyanuı en güçlü ülkeleri arasın- da yer almışlardır. Teknoloji aynı zamanda ülkelerin savunma politikalannı da etkile- miştir. Genel olarak dünyanm en güçlü ül- kelerinin sanayi alanında ve özellikle sa- vunma sanayii alanında en ileri giden ülke- ler arasında olması bir tesadüf değil. Osmanlılann gerileme döneminde ise sa- nayi devrimini yakalayamamanın ve tekno- lojik gelişmelen ızleyememenin etkıleri gö- rülüyor. Nitekım, Avrupa'nınyaşadı- ğı dönüşümü oldukça geriden takip eden imparatorluk ordu- sunun yenilgilerinin en önemli nedenle- rinden biri de yeni silah sistemlerini üretememesi ve bunlardan yarar- lanamamasıydı. Soğuk Savaş yıl- lannda süper güçler arasında silahlanma yanşı en ileri noktaya ulaştı. Nükleer ve kon- vansiyonel alanda üretilen silah sistemleri, dünya nüfusunun tamamını birkaç defa öl- dürebilecek düzeye çıktı. Soğuk Savaş'm sona ermesi pek çok ül- kenin savunma harcamalannda da azaltma- ya gidilmesine olanak verdı. "BanşınpayT denilen bu tasamıflan devletler eğitime, sağlığa, sosyal güvenliğe ayırdılar. Ama sa- vunma sanayiinden büsbütün fedakârükta bu- hmulabilirmiydi? tleri silah sistemlerinin üre- uminden vazgeçilebilirmiydi? Yukandan be- ri özetlenen savunma politikası alanındaki gelişmelerin arkasındaki itici güç, ülkelerin savunma sanayii idi. Bu güç olmadan baş- ka ülkeleri caydıncı politikalar izlemek mümkün değildi. O bakımdan devletler ken- di savunma sanaiılerinı desteklemeyi ulusal çıkarlannın en önemli gereklerinden biri sa- yıyorlardı. Zira devletlerin varlığı ve gele- ceği buna bağlıydı. SAVUNMA SANAYİİNE PESTEK Soğuk Savaş'ın sonaermesinden sonrabir- çok ülkede savunma sanayii ürünlerine du- yulan ihtiyacuı azaldığı bir gerçek. Bu, sa- vunma sanayilerini olumsuz yönde etkile- di. Amerika'daki bazı çok büyük şirketler dı- şında savunma sanayii genel olarak daral- ma sürecine girdi. Başta Avrupa ülkeleri ol- mak üzere, sanayileşmiş ülkelerin uzun va- deli savunma sanayii kontratlan azaldı. Ge- ne de ülkeler ulusal güvenhklennin temel un- surlanndan biri olan savunma sanayiilerini koruyup teknolojik düzeyini arrarmayaözen gösterdıler. Bu alanda ÂBD'nin dışında en önde gelen ülkelerden biri Ingiltere'dır. tn- giltere'nin çıkarlan, diğer alanlarda olduğu gibi, savunma sanayii alanında da piyasa kurallannrn dışına çıkarak Ingiliz firmala- nm korumayı gerektiriyordu. Eski ve yeni başbakanlardan özellikle MargarethThatc- her ve Tony Blair, "Ingiliz sanayüni korudu- ğumuziçinkünsedenözürdileyecek değüiz'' diyorlardı. Uluslararası silah ticaretinin kurallan, di- ğermallann tıcaretınden farkh. Silah sistem- lerinin satışı çeşitli kurallara ve kısıtlama- lara tabi olduğu için, bu alanda piyasa ko- şullannda serbest rekabetten söz etmek mümkün değil. Pek çok silah sistemi ileri tek- nolojik araştırmalann ürünü olduğu için bu araştırmaların bedelleri de fıyatlara yansı- tılır. Gene de ortaya çıkan fıyatlann o ürü- nün maliyeti ile ilişkisi fazla değildir. Silah pazarlıklan alıcı ve satıcı devletler arasın- daki siyasi ilişkilerden etkilenir. Çoğu zaman devlet başkanlan veya baş- bakanlar silah pazarlıklannı doğrudân doğ- ruya kendileri yürütürler. ULUS DEVLET ANLAYIfl SONA Ml ERDİ? 5Onur ÖYMEN Soğuk Savaşın sona ermesinin ardından savunma sanaiinde talep darlığı yaşansa da Batılı ülkeler ulusal çıkarlannı korumanın önemli aracı olan üstün silah sistemleri konusunda geri adım atmadı. Düşmanında bulun- mayan üstün silaha sahip olan ülkeler daha kazançlı çıktı. Türkiye stra- tejik konumu nedeniyle savunma sanayi alanında ulusal üretirnininin payını daha da arttırmak zorunda. Küreselleşmenin doğurduğu bütün olumsuz gelişmelerden korunmak için, devletlerin ulusal çıkarlannı ko- rumaya birinci önceliği verdikleri görülüyor. Türkiye'nin de yapması gereken şey, küreselleşme kuralını bahane ederek kendisüıe yapılmak istenen baskılara, çifte standartlara ve dayatmalara karşı başka ül- kelerin uygulamalannı da örnek göstererek gerekli direnci göstermek. Dünyanın en çok silah ithal eden ülkeleri arasında yer alan Türkiye, stratejik konumu nedeniyle vergi gelirlerinin yaklaşık beşte birini savunma harcamalanna ayınyor. TÜRKİYE tTHALATTA BlRlNCt Savıınmada yeıii üretim artmalı T ürkiye, dünyanın en çok silah ithal eden ülkeleri arasındadır. 1982- 1987 yıllan arasındaki dönemde Türkiye en çok silah ithal eden 20 ülke arasında yer almıyordu. Ama daha sonra, 1987'den itibaren ilk beş ülke içine girdi. 1991 -1995 yıllan arasında birinci sırada yer aldı. Türkiye'nin si- lah ticaretine baktığımızda, sistemlerin yüzde 79'u yurtdışından sağlanıyor, Hava Kuvvetleri'nde bu oran yüzde 89'a çıkryor. 1987 tarihinde silah ithal eden ülkeler arasında ilk beşte yer alan Türkiye, 1991-1995 yıllan arsında bi- rinci sırayı almıştır. Peki, yerli üretim ne durumdadır? MKE, TUSAŞ, Asel- san, Havelsan, Roketsan gibi bazı ısüs- nalar ve Nurol, Demes gibi bazı özel sektör kuruluşlanrun üretimleri bir ke- nara bırakılırsa, Türkiye'nin daha çok yabancı ülkelerden anahtar teslimi it- halat yapmayı tercih ettiği görülmekte- dir.Türkiye'de vergi gelirlerinin yakla- şık beşte biri savunma harcamalanna gitmektedir. Bu oranın yüksekliğinin sebeplerinden biri Türkiye'nin strate- jik konumu, komşulanndan bazılannın Türkiye'den tehdit algılayıp aşın dere- cede silahlanmaya gitmeleri, bir bölü- münün de ülkenin karşı karşıya bulun- duğu terör tehlikesinin zorunlu kıldığı harcamalardır. Işte bütün bu gelışme- ler, Türkiye'de savunma sanayi alanın- da ulusal üretimin payının daha da art- tınlmasını zorunlu kılıyor. İlaç sanayiiulusalzorunluluk savunma sanayiindeki rekabet, ilaç sanayii ala- nuıda da kendini gösteriyor. Öyle ki dünyanın önde gelen 20 ilaç fîrmasının sahip olduğu ci- rolar, savunma sanayii firmalannın pek geri- sinde değil. Pfızer fırmasrnın yıllık satışlan 50 miryar dolar civannda. Bu Türkiye'nin bir yıl- lık savunma bütçesinin beş kaü. Aynca bu şir- ketlerin çok güçlü bir lobi oluşturduklan da bi- liniyor. Büyük firmalann ilaçlannın maliyetle- rini odeyemeyen ülkelerde birçok hasta ilaçsız- lıktan ölüyor. ilaç fırmalannın yüksek kârlan- nnı bedelini, on binlerce ınsan, hayatıyla ödü- yor. Baa ülkeleryüksek ilaç fıyatlanna karşı ken- di ülkelerinikoruyucuönlemlerabruşlardı. Ya- bancı markalı ılaçlann piyasaya çıkışından be- lirli bir süre sonra o ilaçlarla aynı formülleri kul- lanıp eşdeğerde etki yapan "jenerik" ilaçlar üret- mek mümkündü. Bu çok daha ucuza mal olu- yor ve devletlerin sağlık harcamalannda büyük indirimler yapılmasına olanak veriyordu. İlaç firmalanndaki lobıcilik faaliyetleri, ABD'deki seçimlere ve AB genişleme sürecine dahi etkide bulundu. Öyle ki AB Komisyo- nu'nun 6 Ekım 2004 tarihinde yayımladıgı Tür- kiye îlerleme Raporu'nda bu açıkça görüldü. Bu raporda Türkiye'ye yönelik eleştirilerin en kuvvetlisi, ilaç sektöründe patent haklanna ye- terince uymaması, AB'nın beklentilerinin tam tersi yönde hareket etmesiydi. Bu metnin yazı- lışında büyük ilaç firmalan lobisinin etkısini hissetmemek mümkün değil. Türkiye, yıllardan ben, patent haklanna saygılı olmakla birlikte, hal- kın sağlık ihtiyacı için ödemek zorunda olduğu ilaç bedellerinin aşın derecede yükseltilmesini önlemeye çalışıyordu. Yerel ilaç sanayisini ya- bancı nrmalann rekabetine karşı korumak iste- yen ülkelerden biri de Güney Kore'ydi. Yaban- cı fırmalar ilaç fıyatlan saptanırken OECD ör- gütüne üye ülkelerin yedisindeki fıyatlann or- talaması esas alınacaktı. Kore bu sistemi kabul efmiyordu. Ilaçlann tavan fiyatlannı saptarken ülkenin sağlık bütçesindeki açığm kapatılması- nın önceliklı hedefi olduğunu belirtti. Hindis- tan, yoksulluk içinde yaşayan milyonlarca in- sana sağlık hizmeti götürebihnek için kendi ilaç sanayiini geliştirmesi gerektiğini düşünmüş ve çok güçlü bir yerli ilaç sanayii geliştirmiş. Bu- gün Hindistan'da 12.000 ilaç fırması var. AB çerçevesinde oluşturulan bir çalışma gru- bu,jenerik ilaçlann payının arttınlması için ça- lışıyor. AB ülkeleri jenerik ilaç kullanımı saye- sinde yılda 13 milyar dolarlık bir tasarruf sağ- lıyorlar. AB birçok alanda tek pazar sistemine geçmiş bulunuyor ama ilaç sanayii bunun istis- nalanndan birini oluşturuyor. Türkiye'de ilaç tüketiminin ve ilaç sanayiinin bazı özellikleri var. Bir kere Türkiye, diğer OECD ülkeleriyle kıyaslandığında, toplam sağ- lık harcamalan içinde ilacın payuun en yüksek olduğu ülkelerden biri. Jenerik ilaçlannpazarpa- yının antınlması ve yerel üretime öncelik veril- mesi Türkiye'nin temel tercihleri ohnalı. Türkiyeçağdaşlığa Atatürk'ün ışığında ulaşacak reselleşmenin doğurduğu bütün bu olumsuz gelişmelerden korunmak için devletlerin ulusal çıkarlannı korumaya J)irinci önceliği verdikleri görülüyor. : gibi ülkelerin de yapması gereken şey, biryandan makul ölçüler içinde, siyasette ve eko- nomide uluslararası geçerli kurallara, antlaşma- lara saygı gösterirken kendi temel çıkarlanm gözden uzak bulundurmamak ve küreselleşme kurallannı bahane ederek kendisine yapılmak is- tenen baskılara, çifte standartlara ve dayatma- lara karşı başka ülkelerin uygulamalannı da ör- nek göstererek gerekli direnci gösterebümek. Türkiye bunu yapabilecek güçte, konumda ve önemli kozlara sahip birülke. Küreselleşme- nin gerekleri bahane edilerek veya Türkiye'nin AB üyeliği beklentisinden yararlanılarak böy- lesine gücü ve olanaklan olan bir ülkenin böl- gesinde ve dünyada hak ettiği yeri almasına hiç kimse engel olarnaz. AB üyeliği, Türkiye'nin uhıs- lararası antlaşmalardan kaynaklanan hakkıdır. Küreselleşme olgusunu kendi çıkarlannın gere- ği olarak başka ülkelerde bir baskı unsuru gibi kullanmak isteyenler, o ülkelerde yabancı ülke- lerin ve firmalann menfaatlannin savunuculu- ğunu meslek haline getiren bazı yerli işadamla- nndan, basm mensuplanndan ve akademisyen- lerden de yararlanıyorlar. Bu düşünce sahiple- ri, Türkiye'nin temelleri Lozan Antlaşması'yla ahlan devlet yapısmı değiştirmeyi öngören öne- rilerde bulunmaktan da çekinmiyorlar. Bunlar- dan bazılan, Türkiye'nin dokusunu, omurgası- nı değiştirmeyi, ülkenin dış politikasını ve eko- nomik tercihlerini bazı yabancı ülkelerin çıkar- lanna ve beklenrilerine uygun olarak yönlendir- meyi kendilerinehedefsayıyorlar. Bazılan da ül- keyi gene bazı yabancı ülkelerin beklentisi doğ- rultusunda faiİdikten uzaklaştınp ılımh bir Is- lam de\leti haline getirmeyi amaçlıyorlar. Ancak unutubnaması gereken temel nokta, bu ülkenin, ulusal çıkarlan korumayı en yüksek hedef sayan Atatürk ve arkadaşlan tarafindan kurulduğudur. Atatürk'ün görüşleri yahıız ken- di dönemi için değil, kendinden sonraki dönem- ler bakımından da Türk milletine yol gösterici- dir, ışık tutucudur. Atatürk'ün ulusal çıkarlan, ulusal bagunsızhğı ve ülke bütünlüğünü koru- mayı temel hedef göstermesi, bu çerçevede si- yasi, ekonomik ve kültürel bağımsızlığı vazge- çilmez amaçlar olarak ortaya koyması bir rast- lantı değildir. Atatürk'ün bu düşüncelerini de- ğişen dünya koşullannda bağnazca biryaklaşım gibi yorumlamak kimsenin aklından geçmeme- lidır. Gayet tabii ki Türkiye diğer uygar ülkeler gibi çağın gereklerine uyacak, çağın ortak de- ğerlerini, bu arada AB ile bütünleşme hedefini benimseyecek ve insanlanna çağın gerektirdiği temel hak ve özgürlükleri sağlamakta diğer ül- kelerin gerisinde kalmayacaktır. ATATÜRK'ÜN MIRASI Yabancı duşmanlığı yapmamak, bütün ülke- lerle dostluk ilişkileri kurmak, Atatürk'ün bırak- tığı önemli miraslardan biridir. Başta uısan hak- lan ve kültürel haklar olmak üzere Türk vatan- daşlan, diğer uygar ülkelerin vatandaşlannın gerisinde kahnayacaklardır, kalmamalıdırlar. Ama bu yüksek kavramlann istismar edilerek Türkıye'nin bırlik ve dayanışma içinde \ f arlığı- nı sürdürmesinin ve kalkınmasının önlenmesı- ne ve özellikle şiddet kullanılarak Türkiye'nin devlet yapısının değiştirihnesine de Atatürk'ün izinden gidenler müsaade edemezler. Çağdaş- hk, ulusdevlet anlayışından, ulusal birlikten, bü- tünlükten, temel ulusal çıkarlardan fedakârhk- ta bulunuhnası anlamında yorumlanamaz. Kü- reselleşme adı alfında Türlciye'yi yabancı ülke- lerin güdümüne sokmak isteyenler, bu cumhu- riyeri kuranlann yolundan gitmeyenlerdir. Türkiye'nin yolu çağdaş uygarhk düzeyine ulaşma yoludur. Bunun için hiçbir alanda diğer ülkelerin gerisinde kalmamak temel hedefolma- lıdu-. Ama başkalannın kendi ulusal çıkarlannı korumak için aldıklan önlemleri Türkiye'nin de kendi çıkarlanm korumak için alması kim- seyi rahatsız etmemelidir. Türk halkı çağdaşlık adı altında kendini teslimiyetçi yaklaşımlara sürüklemek isteyenlere, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da izüı vermeyecektır. Türk hal- kı çağdaşlığa mandacılann yolundan değil, Atatürk'ün gösterdiği tam bağımsızhk yolundan yürüyerek ulaşacaktır. BİTTİ AB'DE MILLİYETÇİLİK ENDÎŞESÎ 'Türkiye gergin* • AB Komisyonu'nun eylül ayına yöne- lik "Katılım Öncesi Aylık Genel Değer- lendirme Raporu'nda" "EğerPKK silah bırakmazsa ordu ve polis içindeki refonrı karşıtı kanat, karanlık günlere dönmek için bu dönemi kullanabilir" deniyor. ELÇİNPOYRAZLAR BRÜKSEL - AB Türkiye'de milliyetçi güçlerin AB süreci- ne engel olmasından endişe du- yuyor. AB Komisyonu'nun ey- lül ayına yönelik olarak Türki- ye'deki gelişmeleri mercek al- tmaaldıgı -Kaühm Öncesi AyükGeoeiDeğer- lendinneRaponın nda ülkede milliyetçi akım- lann hâkim olduğu ve siyasi ortamın gerildi- ği görüşü yer aldı. Cumhuriyet'in ulaştığı 98 sayfalık raporda "GelenekseİIve starükocu bö- rokrasi, hükümet için AB yohında ciddi bir gü- vensizfik unsuru haline gelebüir*' deniyor. Bıl- gi Üniversitesi'ndekı Ermeni konferansı srra- sında marjinal milliyetçi çe\Telerle bürokratik güçlerin gösteri yaptığım ileten raporda "Bu çevreferin AB karşıO güçJerie birük olmalan du- rumunda marjinal kalsalar bilepadayicıveak- sancı etki yaratabiBrler" görüşü öne sürülü- yor. Raporda söz konusu güçlerin bu dönem- de sorun çıkarabileceği ancak Türkiye'nin AB üyeliği yaklaştıkça bu çevTelerin herhangi bir dayanağının kalmayacağı belirtiliyor. Rapor- da aynca Türkiye'de milliyetçi çevrelerin hü- kümeti Kıbns ve Ermeni konulannda "ûlkeyi satmakb" suçladıklan ifade ediliyor. Türkiye'de eylül ayındaki gelişmelerin aynnülı biçimde ele almdığı raporda dikkat çekici unsurlar şöyle: Uluslararası destek ihtiyacı T6för - Raporda ülkedeki terör ortamının yanı sıra Kürt aktivistleri ve Türk milliyetçileri ara- sındaki sert tartışmalann şiddet ortamını art- tırdığı söyleniyor. Hükümetin artan şiddet ve etnik çatışma ortamında baskı altında olduğu- nun ifade edildiği raporda böylesi bir durum- da hükümetin uluslararası desteğe ihtiyacı ol- duğuna dikkat çekiliyor. Ülkedeki çatışma or- tamımn daha katı bir anti-terör yasası destek- çilerini güçlendirdiği belirtiliyor. GÜneydOğU - Doğu ve Güneydoğu'daki duru- mun oldukça gergin olduğu görüşünün yer al- dığı raporda, "Eğer PKK silah bırakmazsa or- du ve polis içindeki reform karşıü kanat geriB- miartnnnak,starükovTJsağlamakvceskikaran- hk günlere dönmek için bu dönemi kuflanabi- Br" deniyor. Ordunun Başbakan Tayyip Erdo- ğan'ın Kürt meselesine ilişkin "yapKi" konuş- masından rahatsızlık duyduğunun ifade edildi- ği raporda hükümetin konuya ilişkin demokra- tik projeleri ele aunasmm zorlastığı ifade edi- liyor. Anti-terör kurulunun Dişişleri Bakanı'nın başkanlığında yapılması raporda hükümetin ka- tı çizgideki kanatın isteklerine yanıt vermeye- ceği yönünde sinyal olarak yorumlamyor. Hizb-ut Tahrir'in zamanlaması An3yaS3 - Hükümetin anayasa degişiklik talep- lerinin özgürlükler ve yargı konulannda AB beklenrilerini karşılamadığının ifade edildiği raporda, değişikliklerin kabul edilmesi dunı- munda hükümetin cumhurbaşkanını iki yıl ön- cesinden değişrirme ve kendi cumhurbaşkam- nı seçme yolunu açacağı belirtiliyor. Devlet De- netleme Kurumu'nun ortadan kaldınlması hü- kümetin tüm denetleyici kurumlan ortadan kal- dırmaya yönelik niyetini ortaya koyuyor. Cum- hurbaşkanı'nın bazı kurum ve kuruluşlara ata- ma yapma yetkisinin azaltıhnaya çahşılması ilk bakışta olumlu görülse de bunun yerini alacak mekanizmalann takip edilmesi gerekiyor. HİZb-Ut Tahrir • Köktendinci örgütün 3 Ekim öncesi kritik bir zamanda gösteri yapmasına dikkat çekilen raporda örgütün aniden meydan- lara çıkması ve polisin Kürt destekçüerine gös- terdiği sertliği bu gruba göstermemiş olmasının ülkede şaşkınlıkla karşılandığı ifade ediliyor. AP'nİn Ermeni ÖnergeSİ - AP'nin -Türki- ye'nin AB üyeliği öncesinde Ermeni soylanmı- nı tanınıasuıayönefik" karar tasansını kabul et- mış olmasının Türk halkını şoka uğrattığının iletildiği raporda ülkedeki AB destekçisi güç- lerin AB karşıh güçler karşısında zayıf kaldı- ğı görüşü iletüiyor. Konuya ilişkin olarak "AB balkmı temsil eden AB'nin en demokrarik ku- nımunun bu karan acı bir tat bırako" deniyor. Kamuoyunuyönlendirme gücü Doğan Holding Grubu'nun Star TV'yi satın almasma yönelik olarak raporda şu yorumlaryeraldı: '^tarTV'ninDoğanGrubu'na saülmasrvia grubun Türkrye'deki tekvizyon ka- nallan içindeki toplam hissesi yüzde25'e ve rek- lamlardakipayıise>ıizde37'yeulaşacak. Bunun Doğan Grubu için ka\ dedeğer bir gücü temsil ederek; kamuoyugörüşünü şekillendirmeye yö- nelik yeteneklerinde önemli bir etki sağlaması bekkniyor. Rekabet Kurulunun safjşa yönelik görüşü hâlâ bilinmiyor. Ancak birkaç gazete, dergi ve TV' kanahna sahip Doğan Grubu'nun medya gücü dikkate abndığuıda, Kurulun satı- şı engellemesi zor. Doğan Grubu'na ait gazete- îerde Galataportve Tüpraş'ın özelleştirilmesin- de usulsüzlük iddialanna yönelik makaleler yer akb. Bu hükümet ve Rekabet Kunılu'nun saü- şa yönelik olumsuz bir karar vermemesj için grubun sesini daha olumsuzbirçizgiyegerirebi- kcegi yönünde bir uyan olabiür."
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear