02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
»YFA CUMHURİYET 1 EKİM 2005 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Yönetenler ve Yönlendirenlep ZEKERİYA TEMİZEL dünkü yazısında şirket yö- nttimiyle devlet yönetimı arasındaki başkâlıklardan scz edıyordu. Ülkenın ıçine düştüğü durumlan bu bişkalıklann birbırine kanştırılmasıyla açıklamaya ça- lışırak. Vönetmek, elbet bir bilgi, donanım, deneyim, ye- teıek ve beceri işidir. <Vna, bunlann kanşımı, ağııiığı ve payı değişikalan- laa göre değişmeli. Dernek, parti, şirket, belediye, devlet. Hepsi birer ycnetim alanı ama, her bıri için gerekli kanşım farklı- dn Hele işin içine askerfik ya da sanat gibi bir uçtan ötür uca çok farklı nıtelikler isteyen alanlar girerse, geekli karışım dozlan büsbütün değişir. Daha doğ- rusu, değişmesı gerekir. Belediye ya da şirket yöne- tjr^jibi devlet yönetmeye kalkışmak olmaz. Ulkenin bugün içine düştüğü durumlara şöyle bir bakarsanız, sorumluluk alanlanyla gerekli nitelik- lerarasındaki doz ayarlamalannın pek birbirini tutma- dıçını ve ortaya çıkan güçlüklerin bıraz da bu ayar bo- zuduklarından kaynaklandığını görmek zor değildir. Sa/ın Başbakan belediye yöneticiliğinden ve daha ön- cede şirket yönetmekten geliyor; dış politikada da- nışman olarak yanında gezdirdiği kişi ise Amerika'da- ki vatandaşlann dernek yöneticiliğinden gelme. Ba- kanlann çoğunda da bunlara benzer karışımlar çok. Devlet adamlığı elbet aynı çarktan çıkma kişilere özgü bir yönetim alanı değil. Fakat, yine de önemli oian, kişilerin kendi bilgi, donanım, deneyim, yetenek ve Decerilerini geldiklerı ya da getirildikleri makamın gereklerine göre ayarfayabilmeleridır. "Yönetim bili- mi' diye ortak bir bilim alanı bulunsa da, şirket yö- netr gıbı belediye yonetmek, belediye yönetir gibi dev- let /önetmek olmaz. Zaten, yönetim biliminin bıle "iş yönetimı" ve "kamuyönetımi" gibi çeşitli alanlara bö- lünnüş olması bundandır. Erol Manisalı da dün, Avrupalı gazetecilere ve öbür medyacılaraTürkıye'yı anlatmanın güçlüğün- den söz ederken, kendi "içindeki doğrulan" ortaya döküp bunlann Batı'ya ve Avrupa'ya uzanan uçlan- nı nasıl yüzlerine vurduğunu anlatıyordu: Türkiye'nin dışlanışı, sömürgecı istemlerin dayatılması, içteki ma- şalann ayarlanışı, ıç bozukluk ve dengesizliklerde dış etkenlerın payı. Ne var ki, yine Sayın Manisalı'nın belirttiği gibi ya- bancıların bu çabaları içteki işbiriikçilerin, Avrupalı- larla aynı havaları çalan sermaye ve medya çevrele- rınin, kımı ünıversitelilerin ve politikacıların katkılany- fa sürdürulmekte, başkalannın çıkarları için çalışan- larca ayakta tutulmakta. Sorun, yine içte. Çare, çocukluktan başlayarak eğitimin bütün aşa- malannda, aileden başlayarak, ilk ve ortaöğretimde, askerlikte ve özellikle üniversitelerde, bu çeşit iç ve dış etkilere dayanıklı insanlann yetıştirilmesidir. Tür- kıye gibi bir ülkede yönetilenlerin yönlendirilmesi, sa- dece yönetenlere ve onların emrine kolayca girive- ren medyaya bırakılacak bir iş olmamalı. Asıl ve kök- lü yönlendırme, eğitimcilerindir. Bu çağda bile, eğiti- min ulusal kaiması bunun için önemli. Bolucu Teror - Gencı Teror... M. İskender ÖZTURANLJ A bduDah Ocalan bir teröristtir. Uzun süreden beri "terörist başı" olarak tanuımakta, anıl- maktadır. Ülkemızde çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaş- lı demeden otuz bin kişinın canına kıytnış ve kıydırmıştır. Bu nedenle de Türk yargı- sınca ömür boyu hapıs cezasına çarptınl- mıştır. Dünyanın her yerinde böyle bir ceza ile cezalandınlanlar hücrelerde yatarlar, her- kes gibi hapıshane koşullan içinde yaşam- lannı sürdürürler. Ödncı Dünya Savaşı suç- lulanndan Hesse, Almanya'da ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış, ölünceye kadar da gıkı çıkmamıştır. Bizımkine gelince, Imrah'da özel koşul- larda cezasını çekmektedir. Bir dediği iki olmamakta, her türlü konfor içinde yaşa- maktadır. Akrabalan, dostlan ve avukatlan istedikleri zaman kendisini görebilmekte- dirler. Üstelik avukatlan aracılığıyla yan- daşlanna ve örgütüne düşüncelennı iletmek- te, dilediği mesajlan verebilmekte, PKK'yi Imrairdan yönetmektedır. Başbakarumız ise bunun "demokrasinin gereğT olduğunu söy- Iemektedir. Dış ülkelerde kurulan radyo ve televizyon kanallan aracıhğıyla sesinı hemen hemen her kesime duyurmaktadır. Dünya- yı dolaşınız, dünyanın her yanını araştın- nız, böyle bir hükümlüye rastlayamazsınız. Bunun ancak bize özgü bir uygulama oldu- ğu sonucuna vanrsınız. Uygar dünya böyle bir şeye ızin vermez. Hükümlü, belirli ko- şullar içinde her kişi gibi cezasını çeker. Bu durum devletın devlet olmamasından, siyasal iktidann ıködar gibi davranmamasın- dan kaynaklanmaktadır. Ve otorite boşluğu- nun bir sonucudur. Bu açıdan bakılınca dev- letin devlet olmadığı görülür. Gücünü böy- le işlerde göstereceğine, başka yerlerde, baş- ka alanlarda göstermekte, gerici güçlere hoş- görülü davTanmakta, ilericilere ise göz aç- tırmamaktadır. Hatırlanacağı üzere, Bursa'da 1933 yılın- da Türkçe ezan okunmasına bir grup yobaz karşı çıkmıştır. Atarürk Izmır'dedır. Yeme- ğini yanda bırakmış, Bursa'ya koşmuş ve "Türiigend de\Tİmin vcrejiminsahibi\« bek- çtskfir" dıye başlayan konuşmasıyla tehlıke- yi zamanında önlemeye çalışmıştır. Kürt Sa- it îsyanı ve Menemen Olayı'ndaki davranı- şı da aynıdır. Yobazlara, bağnazlara, devrim karşıtlanna göz açtırmanuş, Türk devletini ve Türk devrimini korumak için yaşamı bo- yunca savaş vermiştir. Şündikilere bakalım. 1990'larda Güney- doğu'da terör olaylan başlamıştır. Devletin başında Turgut Özal vardır. Olayı "bir avuç eşkıya''nın marifeti ve "adi bir zabrta vaka- a" olarak nitelemiş ve bu yaklaşım otuz bin ınsanımızın canınamal olrnuştur. Öcalan'ın yakalanmasından ve hüküm giymesinden sonra bölücü terör durdurulmuştur. Son za- manlarda ise yeniden hortlamış, Türk ulu- su bu beladan birtürlü kurtulamamıştır. Çün- kü günümüzün yöneticileri de olaylan ha- fıfe almışlar, zamanında herhangi bir ön- lem almayı düşünmemişlerdir. PKK'yi ve Apo'yu öven kitle eylemleri karşısında Baş- bakanımız, sessız kalmakta, devlet gücünü gösterememektedir. Gericilik olaylannı "bin- diriimiş krtalar" ve «bir grup DEHAP'h- nm" etkinliğı olarak tanımlamaktadır. "Te- rör olaylannuı abarüldjğmın söylemek su- retiyle bölücü ve gerici teröre destek verdi- ğınin bilincinde de değildir. Gemlik'te Öcalan'ı destekleyen bir eylem düzenlenmiştir. Güneydoğu'dan otobüsler- le bındınlmiş kıtalar getirilmek istenmiştir. Bu eylem yasaklanmıştır. Ne var ki Gemlik'e gidemeyenler Istanbul'da ve başkaca kent- lerimizde söyleyeceklerini söylemişler, ya- pacaklannı yapmışlardır. Yurdun dört köşe- sınden gelen Apo yandaşlan çevre il ve il- çelerde gergınlik yaratmışlar, polislere taş- larla ve molotoöcokteylleriyle saldırmışlar, Abdullah Öcalan posterlerini açıp PKK le- hine göstenler sergilemişlerdir (Cumhuriyet, 5 Eylül 2005). Bu eylem öteki kentlerimize de sıçramış, olaylar, ulkenin dört yanını sar- mıştır. Türk bayrağı asan evler taşlanmak- ta, otoyollar kesilmektedir. Her yerde etnik çarışmalarkışkırtılmaktadır. ŞeyhSait'ınto- runu Güneydoğu'da "federasyonisteriz" di- ye imza kampanyası başlatmıştır. Bu arada "BağunsızKürdistaıı" sloganlan atılmakta, PKK bayraklan asılmaktadır. Nereye gitti- ğımiz ve nereye götürüldüğümüz belli de- ğildir. Daha önce de örneklerini gördüğümüz gi- bi bu kez de Istanbul'da Fatih Camii'nde cu- ma namazı sonrasında şeriatçı bir grup Ata- türk'e ve Türkiye Cumhuriyeti'ne hakaret- ler yağdırmış, Arapça pankartlar açarak 24 sayfalık basuı açıklaması yapmış, devnmin ve rejımin bekçisi olması gereken polis, böy- le bir olaya seyirci kalmış, herhangi bir ko- vuşturma başlatmamıştır. Yapüan açıklama- da, "asrm mücrimi Mustafa KemaTın hila- feti kaldırdığı ileri sürülmüş, *bu fed cör- müne karşılık laik TC'nin kıytmk başkan- hğına atandjğı" belirtilmiş ve hilafet çığlık- lan atılmıştır. Ancak basında çıkan geniş haberler üzenne Fatih Savcıhğı'nca bir gün sonra kovuşturma başlatılmış, dört kişi gö- zaltına alınmış, ne var ki açıklamayı yapan radikal Islamcı bir örgüt olan Hizb- ut Tah- rir'in Türkiye sorumlusu Yıhnaz Çdik'in henüz bulunamadığı anlaşılmıştır (Cumhu- riyet, 4 Eylül 2005). Dış ülkelere kaçtığı söylenen bu kişi şimdi de basın organlan- na, "ADah'm iznhie bir dahaki getişimiz hi- lafetba>Tağmıİstanbul'adikmekiçinolacak- ör" biçiminde faks mesajlan göndermekte- dir (Hürriyet, 8 Eylül 2005). (29.9.2005 tarihinde Adana'da yakalandığını öğrendik.) Bu şeriatçı ve hilafetçi eylem, siyasal ik- tidann tutumundan kaynaklanmış değil mi- dir? Tann'nın günü gericilere ve gerici te- röre ödün vereceksiniz, sonra da bunlar ner- den çıktı diye yazıklanacaksınız? Yasal ol- mayan Kuran kurslannı özendirecek ve bu gibi kurslan açanlan cezadan kurtaracak, türbanı tüm ülkeye yaymaya çalışacaksınız, sonra da hilafet isteyenler nerden çıktı dıye hayıflanacaksınız. Terör örgütü üyelerinin ce- zalannı on beş yldan beş yıla indırerek on- lan serbest bırakacaksınız, sonra da terör olaylan karşısında kara kara düşüneceksiniz. "Böyle efendi, böyie uşak" özdeyişi boşuna söylenmemıştir. Aynca "tmamyeDenirsece- maat aptes bozar" sözü de yabana atılma- malıdır. Çünkü balık baştan kokar. Yöneti- ciler nasılsa yönetılenler de ona benzerler. Bu nedenle önce siyasal iktidar kendisine çe- ki düzen vermek zorundadır. Şimdi sormak gerekmez mi? Türkiye bö- lücü ve gerici terörün baskısı alrında değil midir? Bu baskı siyasal iktidann davranış- lan sonucunda ortaya çıkmamış mıdır? Si- yasal iktidar bölücülüğü ve gericiliği kışkır- tan, besleyen, onlara cesaret veren eylemler içinde değil mıdir? Bu gerçek kolay kolay yadsınabilir mi? Ne yazık ki bugün terör be- İası görmezlikten gelinmekte, onunla sade- ce lafla savaşılmaktadır. Gerici teröre ise hoşgörü gösterilmektedir. iktidann başı Ta\yip Erdoğan bir yandan "Atatûrkçülerin ülke\i baünhguu, geriye gö- türdüğünü" soylemekte (Cumhunyet, 22 Temmuz 2004) öte yandan da 30 Ağustos 2005 Zafer Bayramı nedeniyle yayımladığı bildiride, "Büyük önder Atatürk'ün hedef gösterdiği çağdaş medeniyet yolunda ilerle- meyedevamedeceğK" biçiminde sözler sarf etmektedir. Bunun nasıl bir Atatürkçülük olduğunu anlamak olanaksızdır. Türkiye an- cak bu sözde Atatürkçülerden kurtulup, oz- de Atatürkçü olan ıktidarlara kavuştuğu tak- dırde bölücü terörü olduğu gibi gerici terö- rü de önleyebilecek ve gerçek Atatürkçü dü- şünce yurdun her köşesinde egemen olacak- ür. Başka kurtuluş yolu yoktur. PENCERE Dünya Çapında Dalavere.. Çağdaş ceza hukukunun en temel ilkesi nedir?.. "- Kanunsuz suç olmaz!.." Kural ceza yasamızın birinci maddesidir, 1961'de anayasamıza girmiştir... "- Kimse işlendiği zaman yürürlükte bulunan ka- nunun suç saymadığı bir fiilinden dolayı cezalandı- nlamaz." Uygar dünyanın ceza yasalanna ve anayasalanna yazılmış bir temel hukuk kuralıdır bu.. • Ikinci Dünya Savaşı'nı sözde uygar devietler çıkar- dılar; yaklaşık 40 milyon cana kıyıldı; Goethe'nin, Kant'ın, Beethoven'in Almanyası Yahudiler ve Çin- genelere bu kıyamette soykınm uyguladı... Galipler, savaştan sonra, AJmanya'yı cezalandır- mak ıstediler.. Soykınm Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda 9 Aralık 1948 günlü toplantıda oybiriiğiyle uluslararası hukukta suç sayıldı... Soykınm suçunda suçlu bir devlet ya da bir kişi ola- bilir... Soykınm suçu zamanaşımına uğramaz... Türkiye soykınm suçunun önlenmesine ve cezalan- dınlmasına ilişkin sözleşmeyi 23 Mart 1950'de imza- lamıştır. • Çağdaş ceza hukukunun en temel ilkesi 9 Aralık 1948'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararıyla çiğnenmıştir; çünkü savaşın galipleri öyle istiyorlar- dı... Ancak bir nokta unutulmuştur... Çünkü tüm tarih kıtaplarının ve ansiklopedilerin yazdığı gibi tarihin en büyük soykınmı, en başta In- gilizler olmak üzere, Avrupalı sömürgecilerin Ameri- kan yeriilerine ve kuşaklar boyu da çocuklanna uy- guladıklan soykınmdır... Avrupaiı sömürgecıler bu yöntemı Asya'da da yü- rüttüler, dünya coğrafyasına bir göz atmak neyin ne olduğunu anlamak için yetertidir; "Batılı uygarinsan" yerkürede çoğu soyun köküne kıbrit suyu ekmiştir. • Soykınm suçunda sanık ya bir devlet olabilir ya da bir kişi... Dıyelim ki Ermeni soykınmı savında sanık Osman- lı Devleti'dir ya da Talat Paşa'dır... Avrupa Pariamentosu 1915'te var olmayan Türki- ye Cumhuriyeti'ni neden sanık sandalyesine oturtma- ya çalışıyor?.. Soykınm suçunda zamanaşımı yok... Peki, Amerika'nın yerlı halkını soykınma uğratan Ingilizler ve öteki Avrupalılar neden kendi kendilerini ya da ABD'yi sanık sandalyesine oturtmuyoriar?.. YoksaTürkiye'ye karşı uygulanan bu girişim ilkel Hı- ristiyanlann Müslümanlardan öç almasına mı dönü- şecek?.. Şimdi DemirDöküm Kombi ve Panel Radyatörü birlikte alana, doğalgazabonelikbedelinin 200YTL'si bizden* Üstelik 2U aya varan vadelerle... KOÇBANK KampanyamB 15 Ekım 2005 tanhme kadar geçeriidir f lyattara KOV dahıldır. • îloğsl gaz abonelik belgesını gostenp Deffiirfiokum Komb' ve en az 5 metre Panel Radyator alanlara, unjn satı$ fıyatı üzennden 200 YTL îndirim yapılacaktır. ** Koe Fınans ıle anlasmalı bayilerimızde 24 aya kadar vsde ımkan: sunuimaktadır. 325 YETKtll SERVIS VUŞTERI ILtTISIM WtRKEZl 0 800 211 33 33 (ucretsiz) ADENultima • %93 verimle ekonomık kullanım • Sessiz çalışır, az yakar, yüksek verim sağlar • Etektronîk Regulasyon Sistemi'yte 0,5 °C bassasiyetle • sıcak su konforu • Ctft esanjör sistemı • Metalık gri renk • Donma emniyeti • Program saati • Akıllı ateşleme sistemi • Mıkro ışlemcili kontrol sıstemı • CE ve TSE belgelı Panel PLUS - f - Radyatör • 25 mm hatve ve maKsımum konvektör yüzey alansyla en yüksek ısfl güce sahıptir • Mekânı daha az mıktarda radyatörle ısitarak yüksek tasarrüf sağiar • En yüksek ıştetme basıncıyta tam güvenüdır • Cınko fosfat kaptarr>a ve kataforez boya ıte uzun ömurtüdür • Zengir, çeşfttenyle her^htıyaca uygun çözümler sunar • CE ve TSE belgeti Q> DemirDöküm n> www.demirdokum.conn.tr 0MUR BCru SERVfS GARANTISI TÜRKİYE'NIN HER KCSESINOf SERVIS Abl SÖREKLİ YEOEK PARC& Koç
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear