23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3ĞUSTOS 2004 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZt Adli tıj neler oluvor? Dr. Osman Öztürk "...cesedi otopsi için Adli Tıp Kurumu Morgu 'na kaldmldı", "Uyuşturucu bağımlıhğımn tespitiiçin adli tıbba gönderildi", "Adlitıptan Wernicke-Korsakoff hastasına skandal rapor", "Seri cinayetleri adli tıp raporu çözdü"... Gazetelerin üçüncü sayfalanndaya da televizyonlarda sık karşılaştığımız haber başhklarından bazılaru.. Darp-cebir raporları, trafik kazalarında kusur oranlan, gözaltı raporlan, insan hakları ihlalleri, cinayetler, otopsiler, babalık davalan, miras-vesayet davaları, çek-senet sahtecilikleri, ceza ertelemeleri, uyuşturucu bağımlılığı, bekâret raporlan,fiili livata muayeneleri, DNA analizleri, iş kazaları-meslek hastalıklannda maluliyet raporlan, farik-mümeyyiz muayeneleri... Bütün bunlar Adli Tıp Kurumu'nun yürüttüğüfaaliyetlerin sadece bir kısmu Adli tıp deyince aklımıza ilk gelenlerparçalanmış cesetler, tüyler ürperten cinayetler, azılı katiller, uyuşturucu bağımlılan oluyor. Aslında hep yanı başımızda olan ama hiç görmek istemediğimiz lanetlenmiş bir dünyanın dışavurumunu oluşturuyor adli tıp. Mitolojideki ölülerin gittiği Hades 'in ülkesigibi biryeraltı mekânu Biz ne kadar hayatımızın dışına çıkarmaya çalışsak da toplumsalyaşamımızın kaçınılmaz birparçasını ve aynadaki suretini oluşturuyor. Dr. Osman Öztürk İstanbul Tabip Odası'nın, işkenceyi gizleyen raporu nedeniyle suçlu bulduğu Dr. Nur Birgen Adli Tıp'ta yönetici oldu Kusurluraporlagelen terfî~rr'usurlu rapordan sonragelen terfi Türk adaJet sistemi Mf hemen hiç kimseyi memnun etmiyor. Nitekim her adli X V- yıl açılış töreni hukukçulann şikâyet seremonilerine dönüşüyor. Onde gelen şikâyet konulanndan biri biliıkişilik tıırumu. Aslında mahkemeler herhangi bir konuda bilirkişi belirlemekte tamamen serbestler. Ancak, tıbbi konularda, clevletin kendine ait resmi bir bilirkişilik kurumu bulunuyor, >ani devlet kendi yargıladığı vatandaş için bilirkişiyi de İcendisine bağlı bir devlet dairesindekı memurlar arasından beliriiyor. Türkiye'de Adli Tıp Kurumu'nun verdiği karan bozabilecek hiçbir makam da yok üstelik. Kurumun verdiği raporlar bazen bir cinayet zanlısının mahkûmiyetine veya beraat etmesine yol açıyor, bazen trilyonluk bir miras davasının sonucunu beliriiyor, bazen de bir hükümlünün cezasının ertelenmesini sağlıyor. Bilirkişiliğin öncelikli şartı yansız ve tarafsız olmak. Oysa Adli Tıp Kurumu devletin bir kurumu olmanm ötesinde özerk de değil. Doğrudan Adalet Bakanlığı'na bağlı. Her şeyiyle siyasi iktidarlann vesayeri altında. Adli Tıp Kunımu sadece devlete değil, aynı zamanda siyasi iktidara da endeksli olarak hizmet yürütüyor. Bu durum verdiği kararlann bilimsel güvenilirliğine kuşku düşürüyor. Raporlar sürekli tartısma yaratıyor Özellikle de işkence ve insan haklan ihlalleriyle ilgili raporlan sürekli tartışmalara yol açıyor. Bu konuda yaşanmış ve Adalet Bakanlığı'nın rutumu yüzünden sekiz yıldır çözülemeyen bir "vaka" 1995'ten bu yana sürüyor. 13 Temmuz 1995'te gözaltına alınan yedi sanık 18 Temmuz'da muayene edilmeleri için Beyoğlu Adli Tıp Şube Müdürlüğü'ne getirilir. Görevi bağımsız ve tarafsız bilirkişilik yapmak olan Adli Tıp Uzmara Dr. Nur Birgen yedi sanık hakkında düzenlediği kati raporda "VücurJannda hakn darpcebirizi bulunmadıgnıT bildirir. Üstelik her bir samkla ilgili ayn ayn rapor düzenlenmesi gerekirken hepsi için ortak bir rapor yazmıştır. Oysa sanıklar, 13 Temmuz günü Taksim Devlet Hastanesi'nde genel cerrahi, ortopedi, beyin cerrahi, KBB ve üroloji uzmanlannca muayene Adli Tıp Kurumu edilmışlerdır. Her biri sadece devlete değil, aynı zamanda siyasi iktidara da endeksli olarak hizmet yürütüyor. Bu durum verdiği kararlann bilimsel güvenilirliğine kuşku düşürüyor. Özellikle de işkence ve insan haklan ihlalleriyle ilgili raporlan sürekli olarak tartışmalara yol açıyor. Dr. Nur Birgen'in kendisi haricinde bütün uzmanlann gördüğü lezyonlan görmeyerek hazırladığı rapor ve bunun ardından yaşananlar bunlara sadece bir örnek. hakkında ayn ayn düzenlenmiş adli raporlarda vücutlannda "ödem" (vücutta su toplanması), "erozyon", "eritenT, "ekünoz" (morluk), "laserasyon" gibi yaygın "darp cebir izleri'' tespit edilmiştir. Üstelik sanıklar 19 Temmuz 1995'te, bu kez de tstanbul DGM Adli Tıp Şube Müdürlüğü'nde görevli olan başka bir Adli Tıp Uzmanı tarafindan muayene edilirler. Hazırlanan rapordaki bulgular Taksim Devlet Hastanesi'nde düzenlenen rapordaküerle aynı yöndedir. Sanıklann vücutlannda yaygın "darp cebir izleri" tespit edilmiştir. Birinci ve üçüncü raporlara göre yedi sanığın vücudunda ağır travma izleri mevcuttur. Birgen'in düzenlediği ikinci rapora göreyse yedi sanık da sapasağlamdır. 13 ve 19 Temmuz günlerinde sanıklarda var olan "ödem", "erozyon", "eritem", "eknnoz" ve "laserasyon"lar, her nasıl olduysa 18 Temmuz günü, bir günlüğüne yok olmuşlar ve sonra tekrar ortaya çıkmışlardır. Onur Kurulu'nun cezası bakanlığa takıldı Sanıklann avukatı Beyoğlu Adli Tıp Şube Müdürlüğü'nde görevh' Adli Tıp Uzmanı Nur Birgen'i istanbul Tabip Odası'na şikâyet eder. tddıa "işkenceyi gtdemek amacryla gerçeğe aykın rapor düzenlemek"tir. İstanbul Tabip Odası'nın Onur Kurulu soruşturmayı 11 Şubat 1998'de bitirir ve Birgen'in "şahıslann muayenesi ve rapor vazımında kusurlu oktuğu ve rravmatik lezyonlara sebebiyet verenJeri koruduğu" kanaatıne vanr. Verebileceği en ağır ceza olan altı ay meslekten men cezası ile cezalandınlmasına oybirliğiyle karar verir. Karar Türk Tabipleri Birliği Yüksek Onur Kurulu tarafindan onanır. Şimdi sıra Adalet Bakanlığı'mn cezayı uygulamasına gelmiştir. Bakanlık meslekten men cezalannın devlet memurlan için uygulanamayacağım ileri sürerek Birgen'in cezasını uygulamaz. Bakanlığa göre, adli muayene ve rapor yazırmnda kusurlu davranmak ve travmatik lezyonlara sebebiyet verenleri korumak suç değildir, anlaşılan. Dahası da var. "Gerçeğe aykm rapor düzenlemek" iddiası kanıtlanmış olan Birgen, Adli Tıp Kurumu 3. thtisas Kurulu Başkanlığı'na terfî ettirilerek ödüllendirilir ve nereden geldiği belli olmayan bir güçle hükümetler değişse de bu görevine devam etmektedir. Başbakan Erdoğan AKP hükümeti döneminde işkenceye karşı sıfir tolerans gösterileceği sözünü vermişti. Adalet Bakanı Çiçek ise bilirkişilik kurumunun kirlendiğinden, meslek örgütlerinin bu durum karşısında sus pus olduğundan şikâyet ediyor. Oysa ortada değişen bir şey yok. RttfYİN YÛH Adli Tıp'ta yaratılan Korsakoff mucizesiA TK'yi (Adli Tıp Kurumu) son dö- / f nemde kamuoyunda gündeme ge- . A A tiren önemli tarüşma Wernıcke Kor- sakoff hastalanyla ilgili verdiği raporlar oldu. F tipi cezaevlerine karşı 2000'in ekim ayında başlatılan ölüm oruçlan ve 19 Aralık 2000'de yapılan "HayataDönüş (!) Operasj'onu"nda 107 tutukju yaşamı- nı yitirdi. Olüm orucuna katılan yüzlerce tutukluysa Wernicke Korsakoffhastalığı- na yakalandı. Bu hastalann cezalan ATK 3. Ihtisas Kunılu'nun verdiği raporlara dayanarak ertelendi ve tahliye edildiler. ATK raporlannda Wernicke Korsakoff hastalannın CMUK'un 399. maddesi kap- samında olduğu beürtiliyordu. CMUK'un 399. maddesinin birinci fikrası akıl has- talığına yakalanan hükümliHerin cezala- nnın iyileşinceye kadar ertelenmesini ge- rektiriyordu. Maddenin ikinci fikrasıysa akıl hastalığı dışında hastalığa yakalanan hükümlülerin de eğer cezalannın infazı ha- yati tehlikeye neden olacaksa cezalannın ertelenmesini öngörüyordu. ATK'nin dü- zenlediği raporlarda Wernicke Korsakoff hastalan önceleri CMUK 399'2. madde kapsamında değerlendirilmiş ve cezalan- nın infazının hayati tehlikeye neden ola- cağı bildirilmişti. Bu hastalann kontrolmu- ayenelerinde verilen raporlarda ise CMUK 399/1. madde kapsamında olduklan bil- diriliyordu. Bu durumda ATK raporlany- A TK, iki yıl boyunca, ölüm orucu eylemine katılanlardan Wernicke -/A Korsakoff tanısı koyduğu hiçbir hastanın iyileştiğini ve cezasını çekebileceğini belirtmemişti. 2003 yılının temmuz ayından itibaren durum değişti. ATK, bu kez, Korsakoff'luların iyileştiğine dair seri raporlar vermeye başladı. Oysa, literatürde Korsakoff hastalannın seri olarak iyileşmesi bir yana, iyileşmelerinin bile ender olduğu beürtiliyordu. la tahliye edilen Korsakoff'lulann tekrar tutuklanabilmeleri için hastalığın tama- men iyileşmesi gerekiyordu. Wernicke Korsakoff hastalannın önemli bir bölü- mü de yine ATK raporlanna dayanarak cumhurbaşkanı tarafindan affedilmişti. Bu affın gerekçesi de Anayasa'nın 104/b maddesiydi. Söz konusu madde cumhur- başkanına sürekli hastalık durumunda ce- zalann affedilmesı hakkını tanıyordu. Durum defllştl ATK'nin ikı yıl boyunca Wemicke Kor- sakoff'lular için verdiği raporlar birbiriy- le uyum içindeydi. Hastalar tahliye edı- liyor ve altı aylık periyotlarla kontroİleri yapılıyordu. Bu muayenelerde durumlan Anayasa'nın 104 b maddesine uyduğu ra- por edilenler de affa uğruyorlardı. ATK, iki yıh aşkın bir süre boyunca, daha önce Wernicke Korsakoff tanısı koyduğu hiç- birhastanın iyileştiğini belirtmernişti. 2003 temmuzundan itibaren durum değişti. ATK, bu kez, Wernicke Korsakoff'lulann TüıidyeKorsakoff hastahğıru, ceza^vlerindekj ölüm orucu eylerrüerinin ardmdan ta- nıdı. Medya, aynı sorunlan yaşadıklan için aynı evde yaşama yohınu seçen yedi Kor- sakoff hastasına büyükilgi göstermişti. O dönemde herkesçetedavisinin mümkün ol- madığı öğrenilen hastahk, ATK tarafindan iyüeşilebflir bir hastahk hanne getirildi! iyileştiğine dair seri raporlar vermeye baş- ladı. Oysa, tıbbi literatürde Korsakoffhas- talannın iyileşmelerinin bile çok ender ol- duğu belirtiliyordu. Üstelik de Korsakoff hastalannın iyileşmeleri yüzde 90'ı ilk al- tı ayda olmak üzere hastalığa yakalandık- tan sonraki bir yıl ıçinde olabiliyordu. ATK raporlanndaki çarpıcı çelişki or- taya çıkıyordu. ATK'nin iyüeştiklerini bil- dirdiği bazı hastalar için aynı ATK'nin daha önce düzenlediği raporlarda hasta- lıklannın sürekli bir hal aldığı belirtilmiş- ti. Başkanlığını Birgen'in yaptığı ATK 3. thtisas Kurulu "Hastalığı sürekli bir hal al- nnşnr" dediği Korsakoff'lulann, her na- sılsa, iyileştiğine karar verir olmuştu. ATK'nin raporuyla cezası ertelenerek tahliye edilen hükümlülerden birisi Bekir Bahemez'dı 2002'nin ocak ayında yapı- lan muayenesinde CMUK 399. maddesi kapsamında olduğu belirtilmişti. ATK'nin altışar ay arayla verdiği diğer iki rapor da aynı yönde olmuştu. Aynı ATK'nin 2003 ekünınde düzenlediği raporda ise Balye- mez'ın CMUK 399. madde kapsamında olmadığı belir- tiliyordu ve hakkında tutuk- lama karan çıkartılmıştı. Bal- yemez'in avukan îstanbul Ta- bip Odası'nabaşvurdu. istan- bul Tabip Odası'na üye, ta- rafsız uzmanlarca hazırlanan raporda ATK'nin raporlan arasında çelişki olduğu ve bi- limsel çalışmalarda elde edi- len sonuçlara uygun olmadı- ğı belirtiliyordu. Bah/emez'in avukatı, AlHM'ye müracaat etti. AİHM 3. Daire 6 Şubat 2004'te dosyayı inceleyerek öncelikle ele alınmasına ka- rar verdi. AİHM, aynı zaman- da, Balyemez'in 17 Şubat 2004'e kadar cezaevinekonul- mamasını kararlaştırdı. AÎHM, hükümetten Balye- mez hakkında yeni, fakat ta- rafiaz' bir rapor düzenlenme- sini istedi. Böylece, ATK'nin raporlannın tarafsız ve ba- ğımsız olmadığı AÎHM'nin kararlanna geçti. YARIN: AKP'nin gölgesindeki Adli TıpKurumu Organizasyon bozukluğu Hastane kotidorundan adliye koıidoruna C eza Muhakemeleri Usulü Kanunu'na (CMUK) göre yargı makamlan, ATK dışında üniversiteler ve diğer kurum ve kişilere de bilirkişi isteğiyle başvurabiliyorlar. Uygulamadaysa işler böyle yürümüyor. Mahkemeler ve Yargıtay'ın birçok karannda ATK üst bilirkişilik kurumu olarak kabul edıliyor. ATK, bu nedenle, Türk hukuk sisteminde aşın belirleyici bir role sahip. Türkiye'de toplam 12 ilde ATK Grup Başkanlığı, 16 il ve 1 ilçede Adli Tıp Şube Müdürlüğü bulunuyor. tstanbuPda kurumun yanı sıra 16 tane de Şube Müdürlüğü mevcut. ATK'nin ana yapısını ise merkez teşkilatı oluşturuyor. En hayati kararlan altı flıtisas Kurulu ile alü Ihtisas Dairesi veriyor. Yılda yaklaşık 100 bin dosyayı karara bağhyor. İş yükünün bu kadar yoğun olması, doğal olarak, verilen raporlann niteliğine yansıyor. Sonuçta, verilen kararlar sürekli olarak tartışmalara yol açıyor. ATK'nin teşkilat yapısı bir dizi çarpıklığı bünyesinde taşıyor. Türkiye'de . adli tıp uzmanlan ve asistanlannın sayısı 300'ü ancak buluyor. Üniversiteler iıvey evlat Adli öpçılann yüzde 45'i üniversitelerde, yüzde 4O'ı ise ATK'de istihdam ediliyor. Oysa üniversitelerin adli tıp hizmetlerine katkısı adli raporlarda yüzde 15, otopsilerde ise sadece yüzde 5. ATK'ye göre daha bilimsel ve özerk bir ortamda çalışan üniversiteler adli tıp hizmetlerinde üvey evlat muamelesi görüyor. ATK tarafindan verilen raporlar eğer mahkemeler tarafindan yeterli bulunmamışsa ya da raporlar arasında çelişki varsa, bu kez ATK Genel Kurulu'nda görüşülüp karara bağlamyor. ATK Başkanı ve îhtisas Kurulu üyelerinden oluşan Genel Kurul, bu nedenle, son bilirkişilik mercii işlevi görüyor. Fakat Genel Kurul bilimsel olarak son derece tarttşmalı bir bileşime sahip. Örneğin, ATK Genel Kurulu'nda görüşülen bir akıl hastalığı dosyasında toplam 63 üyenin görüşüyle karara vanüyor. Ancak, kurulda sadece üç veya dört psikiyatri uzmanı bulunuyor. Çoğunluğunu kadın-doğum, mikrobiyoloji, patoloji, genel cerrahi gibi uzmanlann oluşturduğu bir kurul, psikiyatri konusunda nihai karan veriyor. Mübaslr muadill hekimllk ATK'nin örgütlenmesindeki bir başka çarpıklık Şube Müdürlükleri'nin yapılanmasında görülüyor. Adli tıp esas olarak tıbbın bir ihtisas dalı ve bir sağlık hizmeti üretiyor. Doğal çalışma ortamının hastaneler olması gerekiyor. Oysa ATK Şube Müdürlükleri, adliye koridorlanndaki küçücük odalara sıkıştınhnış durumda. SSK hastanelerinin cerrahi servislerine mahkeme kürsüsü kurmak kadar garip bir yapılanma şeması. Bu yerleşim adli tıpçılann mesleki pratiğine de doğrudan yansıyor. Gerek hekimlik mesleğinin gerekse bilirkişiliğin olmazsa olmaz koşulu olan mesleki bağımsızhğı ortadan kaldınyor. Adli tıp uzmanlan fîili olarak savcı ve hâkimlerin emrinde çalışan birer memura dönüşüyor. Mevcut örgütlenme, bağımsız bir adli öp uzmam yerine savcı ve hâkimin elinin altında, "mübaşir" muadili bir hekimliğe izin veriyor ancak. Adli tıp uzmanlığı bütün dünyada hekimliğin çok önemli ve bağımsız bir disiplini. Birçok ülkede tıp fakültesi mezunu olmak bile yetmiyor bu uzmanlık eğitimini ahnaya. Ancak patoloji ihtisasmdan sonra yapılabüiyor. Türkiye'deyse bağımsızlık bir yana, yargı makamının de facto tahakkümü altında.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear