25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 AHUSTOS 2004 CUMA CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Uwnığın eli bayraMısı; dünyanın en başına buyruk, hınzır ve muhalifkedı Yönetmen: Pete Heıvitt/ Seraryo: Alec Sotolow, Joel Coıen / Kanera: Dean Cumdey/Müzik: Christophe Beck/ Oyuncular: Breckin Meyer, Jemifer Lowe Hevitt, Stephen Tobolovvsky, Evan Arnold, Vanessa Christelle / ABD 2004 (özen Film) Amerikalı çizer Jim Davis'in 1978'den beri tüm dünyada ilgi gören kült kahramanı Garfıeld'in maceralarını aktaran filmde Jennifer Lowe- Hewitt Ue Breckin Meyer başrollerde. Mıılıalif kedi beyazperdedeSokakta hırpani bir tekir ya da tüy- leri yoluk yoluk bir sarmanla karşılaş- tıklannda, hayvana sallanan tekmey- le kanşık "Aman değmesin yağlıbo- ya!" muamelesı yapanlann bile, yük- selen çevreci trendin gerisinde kal- mamak için acayip kedisever kesildi- ği günümüzde, Amerikalı çizer Jim Davis'ın hayal gücünden çeyrek yüz- yıl kadar önce doğup yediden yetmi- şe herkesin sempatisini kazanarak son yıllann en popüler çizgi kahramanı payesine erişmiş, uyanığın en önde gideni, Garfield adındaki hınzır kedi de sonunda gazete-dergilerdeki bant karikatürlerinden beyazperdeye trans- fer oldu kaçınılmaz şekilde. Türk okurunun ilk kez 1980'li yıl- lann sonunda Cumhuriyet sayfala- nnda tanıştığı Garfield, 3-4 karelik günlük bantlannda, sahibi Jon'u sü- rekli ona hizmete mecbur eden hinoğ- luhınlikleri, tembelliği, felsefı vecize- leri, hazırcevaplığı ve sınırsız egosuy- la tanıyıp özdeşleşerek benimsediği- miz, bütün gün yiyip içip uyuyarak ense yapan, evden çıkmayan, tam bir ehlikeyifkedi. Egosu ve mldesl şlşkln Günün birinde, güzel vete- rineri Liz'e (Jennifer Lowe Hevvitt) tutkun sahibi Jon'un (Breckin Meyer), Liz'in verdiği, Odie adındaki mahzun, şaşkın bir köpek yavrusunu eve getirmesiy- le evdeki bütün huzuru kaçan tem- bel, tombul ve hınzır kahramanımız, Jon'un Odie'ye olan ilgi- sini, sevgisini gördük- çe de kıskançhktan kuduruyor. Çünkü Garfi- eld'in evde gönülsüz yap- tığı her şeyi şevkle yapan, sevgiye muhtaç, devamlı kuyruk sallar, yanm akıllı Odie'cik, Jon'un gözünde huy- suz, aksi Garfield'in yerini almakta- dır gitgide. Ne var kı ciddi bir kanalda haber su- nan kardeşinin başansı karşısında kahrolan beceriksiz bir yerel televiz- yoncunun (Stephen Tobolowsky) Odie'yi kaçırması üzerine ken- dini bundan sorumlu hısse- dip harekete geçerek küçü- men köpek kardeşini kurtar- mak amacıyla, aslında ger- çek efendisi olduğu evden çı- kıyor, Bill Murray'ın seslendirdiği Garfieldimiz. Sonunda, egosu ve mi- desi şişkin ama otoriteye de karşı çı- kan, hep muhalif ve tatmin olmaz ke- dinin, arkadaşlığı ve dayanışmayı paylaşacağı bir dostu (Odie'yi) buldu- ğu bu serüvenle, Garfîeld'i iki boyut- lu çizgi roman karelerinden alıp peli- küle ve beyazperdeye aktararak ünlü bır büyük yıldız yapmaya ginşen bu film, sınemasal değennden çok, iyi vakit geçirtici özellikleri bakımından herkese salık verilebilir. 1980'lerin sonunda Roger Rab- bit'le başan kazanmış, animasyonla normal çekimi kaynaştıran bir yönte- min son ürünü olan filmde, bilgisayar animasyonuyla canlandınlmış Garfı- eld'e, gerçek kediler, köpekJer ve oyuncular eşlik ediyor. Öncelikle hay- vansever seyirci için dört dörtlük ol- masa da birinci sınıf bir eğlencelik sa- yılabilir Garfield. Travesti aşka gelince Eşcinselliğe ilişkin şenlikli şamatalı, gişesiparlak bir Fransız komedisi 'Gönül Çelen' bugün gösterime giriyor Alain Chabat ve Gad Elmaleh'in oynadığı 'Chouchou- Gönül Çelen', sıradışı bir gay evliliğini anlatıyor. Chouchou-Gönül Çelen, 1967de ID- HEC'ten diploma aldıktan sonra genellikle Fransa'da çalışan ve çıkış yaptığı Omar Gat- lato (1977) adlı, yıllar önce gördüğümüz ilk filmiyle anımsadığımız, 1944 doğumlu, Ce- zayirli yönetmen Merzak Allouache'ın. oyuncu-komedyen Gad Elmaleh le birlikte kotardıgı, hafif, şirin bir komedi. Maskemsi yüzü, fildır fildır dönen mavi gözleri, mimiİderi, hareketli, enerjik oyuncu- luğuyla dikkati çeken, Fransa'da 'one man show'lanyla tanınmış Cezayirli komedyen Gad Elmaleh'i beyazperdeye taşıyan Gönül Çelen, yaşlı eşcinsel çift rolündeki Ugo Tog- nazzi-Michel Serrault ikilisinin sürükledi- ği, zaman içinde kendi türünde kült film mer- tebesine erişmiş, ünlü Çılgınlar Kulü- bü'nden (La Cage aux Folles, 1978) Blake Edwards klasiği Victor-Victoria'ya (1982), Fassbinder'lerden delidolu Almodovar filmlerine kadar, kimı benzeri filmlerin gül- mece çizgisini sürdürüyor. Pinochet yönetiminden kaçıp Fransa'ya kapağı atmış, Şilili politik göçmen ayaklann- daki, eşcinselh'ğini de gizleyen, hep sınır dı- şı edilme korkusu içindeki sevimli Cezayir- li 'gay' Chouchou'nun (Şükrü) (G. Elma- leh), Marsilya üzerinden geldiği, ırkçılığın gemi azıya aldığı Pans'te tutunma çabalan- nı konu edinen filmde, ninesinin büyüttüğü, öksüz-yetim kahramanımız önce kiliseye sı- ğınıyor; papaz Leon, elinden her iş gelen (us- ta bir aşçı gibi yemek pişiren, bulaşık-çama- şır yıkayan, ütü yapan) hamarat Chouc- hou'ya, doktor Fre(u)d ekolünden, anlayışlı, hoşgörülü bir kadın psikanalistin (Catheri- ne Frot) yanında iş buluyor. Olduflun glbl görün' Daha sonra Clichy'deki o biçim bir gece kulübünde raks ederek şakıyan yeğeni Ha- mit-Vanessa'yı bulan Chouchou, ruh dokto- runun da öğütlemesiyle bundan böyle oldu- ğu gibi (yani peruğunu başına geçirip frapan giysileri giyip ve takıp takıştırarak) görün- meye karar veriyor artık. Tepeden tımağa 'dolu dolu kadınlığını yaşayacağı' serüvenlerinin devamı, herhal- de Chouchou 2'de karşımıza gelecek büyük olasılıkla. Genelde birtakım komik skeçler halinde gelişerek beylik burjuva eleştirisinden kili- se-papaz övgüsüne, göçmen sorunlanndan hoşgörü güzellemesine kadar daldan dala at- layan bu eğlencelik, hafif filmin mesajı, to- leranstan yana. Elmaleh'in sahne gösterilerinde kullandı- ğı bir karakterin serüvenlerini genişletip ge- liştirerek yönetmenle birlikte yazdığı senar- yo, içerdiği zaaflar yüzünden tıkanıp yandan sonra pek yürümeyince zengin oyuncu kad- rosunun atraksiyonlan devreye giriyor. Masalımsı bir naiflikte seyreden bu güldü- rü şöleni, kalıcı bir sinema yapıtından çok ai- lecek anmda tüketilecek bir 'sitcom' niteli- ğinde ve geniş kadrosunun yer yer durum komedisinin dalağını yaran oyunlanyla ayak- ta kalıyor. Chouchou'ya kol kanat geren, iyi yürekli papaz Leon'da yıllann Claude Brasseur'ü, ikide bir Meryem Ana'nın göründüğü, çiko- latayla kendinden geçen, günah işlemeye tövbe etmiş, eski uyuşturucu bağımlısı ve suçlu, papaz çömezi Jean kardeşte Roschdy Zem, Chouchou'ya vurgun, varlıklı aıle ço- cuğu Stanislas'ta Alain Chabat, Stanislas'ın annesinde artık 8O'li yaşlannı süren Miche- line Presle vb. gibi oyunculann boy göster- diği, belden aşağı vurarak seyircisini genel- de gülümsemelerle ağırlayan fihnin motoru tabii ki izlenmeye değer bir oyuncu kumaşı- na sahip Gad Elmaleh. Çok önemsenmeden izlenen, sıradan, ha- fif görünüşü altında kimi oturaklı sahneler de banndıran, tipik popüler sinema güldürüsü denebilecek Gönül Çelen, hoşgörü ve gay kültürü üstüne, samimi yaklaşımı ve sivri mi- zahıyla, 105 dakikalık, bildik bir eğlencelik vaat ediyor özetle. İZLEYİCİ ERDAL ATABEK Sıradışı birkadının, SylviaPlathf ın intihanSilvia Plath edebiyat tarihinde iz bırakmış bir sanatçı, bir şair. Genç yaştaki ölümü de o- nun yaşamına ilişkin ilgiyi arttırmıştı. 'Silvia' filmi ile de bu sıra dışı kadının yaşamınm kav- şak noktalannı beyazperdede izleme olanağı doğdu. Gene bir şair olan Ted Hughes ile olan bir- likteliği, aşklan, evlilikleri, bu ortak yaşamm gelgitleri elbette önemliydi. Silvia, filmde de verildiği gibi çok genç yaşta intihar ederek ya- şamına son verdi. 'Saatler' filminde de Virginia Woolf un kendi yaşamını sonlandırmasını izlemiştik. Kedir bu genç yaş intiharlan? Genç yaşlann- da, edebiyat dünyasında adıru duyurmuş, ken- dini kanıtlamış bu kadınlar, ne oluyor da ya- şamlanna son veriyorlar? Bu olayı girişim düzeyinde bırakmadan, so- nuna kadar götüren dürtü nedır? Yüreklerinin yaralanmasını mı kaldıramıyorlar? Karşılaş- tıklan güçlüklerden mi yılıyorlar? Eşleriyle olan sorunlan mı? Yapıtlanyla ılgilı sorunlar mı onlan böyle bir karara sürüklüyor? Ruhsal bo- zukluklann en sık görülenlerinden ve çok önemlilerinden birisi olan 'depresyon', birçok insanın ciddi bir sorunudur. 'Depresyondayım' şarkısının rahatlığından çok uzak olan bu hastalık, özellikle 'major depresyon' biçiminde olanı, sağlık için önem- li bir sorun, ciddi bir tehdit olmaktadır. Kötü sonuçlanndan birisi de 'intihar eğili- mi', 'intihar girişimi' ve yaşamını sonlandı- racak bir kararla güdülenmektir. Silvia'nın da, Virginia Woolf'un da temel sorununun bu ol- duğu anlaşılıyor. 'Major depresyon' öyle bir hastahktır ki kendini yaşamın içinden çekip koparmak için her şeyi araç kılabilir. Kalıtımla da ilgisi olan, beyin salgılannda- ki değişmelerin rol oynadığı, yaşam işlevleri- ni önemli ölçüde etkileyen bu hastalık, yaşam- dan çekilmenin çeşitli belirtileriyle ortaya çı- kar. Daha önce zevk alınan şeylerden artık zevk alamama, isteyerek yapılan işleri yapmak istememe, mutsuzluk, umutsuzluk, kendini de- ğersiz buhna, kendini suçlama, uyku ve yeme bozukluklan gibi pek çok belırtisi olan bu has- talık, çağımızın 'anksiete-bunaltı'dan sonra en yaygın görülen ruh hastalığıdır. Ruh hastalıklannın öneml Elbette bü belirtiler her zaman 'major dep- resyon'a işaret etmez. Daha hafif bozukluklar. depresif durumlar da kısa süreli kimi belirtile- ri gösterir. Bu konuda tanıyı ancak hekimler araştırarak koyabilir. Uzmanlık alanlannın öl- çütleri, gözlemleri ve değerlendirmeleri ile ko- nan tanı, izlenecek yolu da gösterir. Bu bozukluklann tetiklenmesinde 'sevilen bir insanın kaybı' çok önemli rol oynar. Se- vilen eşten aynlma, sevilen eşin ölümü, evlat kaybı gibi üısan kayıplan çok önemlidir. Işten aynlma, göçler, savaşlar, koşullann hız- h ve olumsuz değişmeleri her zaman yıpratıcı etkenlerdir. Ancak ruh sağhklı kişiler bu olay- lara üzülmekle birlikte yeni durumlara uyum sağlayabildikleri halde. ruhsal bozukluklan olanlar bu olaylan aşmakta çok zorlanırlar. Bu durumda kesinlikle yardım ve destek al- malan gerekir. Durumu fark etmemek, uygun desteğı alamamaL belirtilerin sürüp gitmesi- ne ve zararlı etkılerine yol açar. Bu durumdaki kişilerin yaşamlanna girmiş eşlenn, sevgililerin suçlanması çok kolaydır. Eşin yanlışlannın kişiyi hasta etriği rahatça söylenir ve hastalıktan o suçlanır. Bu durum- larda pek çok haksızhğın yapıldığı da görülür. însanlar arasındaki ilişkilerin doğru yorum- lanabilmesi için bütün etkenlerin iyi bilinme- si gereklidir. SiKia Plath için de, Virginia Woolf için de yaşamöykülerinden çıkanlacak sonuç, ruh hastalıklannın aslında ne denli önemli olduğu- nun bir kez daha anlaşılması olmalıdır. KEDİ GÖZÜ VECDİSAYAR Şaip Tek Başına Ne Yapabilir? "Işin ne? diye soruyoriar Eskiden serseriyim derdim, ölüm diyorum şimdilerde ölmek benim esas işim Fil miyim ormanlara saklanacak Ecelim geldiğinde, Şairim ben ölüyorum Gözünüzün önünde Haykıra haykıra" Bu satırları, Can Yücel'in, beşinci ölüm yıl- dönümünde yazarken yitirdiöimiz tüm şairteri saygıyla anmak istiyorum. Omürleri boyunca yılmadan, usanmadan 'haykıran' ve haykıra haykıra ölen tüm şairleri... Şairier dediysem, salt edebiyatçılardan söz etmiyorum, dünya- nın gidişinden hoşnut olmayan, itirazını çizgi- leriyle, filmleriyle, besteleriyle haykıran tüm şa- irlerden söz ediyorum. Geçen ay art arda bir kaç dostu yitirdik. Necati Abacı'yı, Oğuz Aral'ı, Kamran Usluer'i... Hiçbiri ardında trilyonluk servetler bırakmadı ailesine, ama topluma ver- dikleri kuşaklar boyu unutulmayacak. Geçen yıl, Can Şenliği'nde beraberdik Neca- ti ile. Toplumcu çizgisinden hiç ödün vermeyen bu çizgi ustası, sanat dünyamızın ustalarını ölümsüzleştirdiği çizgileriyle gelmişti Datça'ya. Bu yıl, onu da anacağımızı nereden bilebilir- dik... Yumuşacık bir insandı Necati Abacı. Çizgile- rinde, öfke bazen bir deniz gibi kabarsa da... Can Yücel, şiirin öfkeyle ilişkisini ne güzel an- latmıştı: "Şair!.. Sen hayatında, şiirin öfke olduğunu düşûndün mü hiç? Şiirin ne olduğu soru edilir- ken kırk türiü yanıt vehlmiş. Belki bunlann bü- yük yüzdesi cuk düşmüş olmasına karşın, ben şunu savlayacağım: Şiir bir öfkediıi öfke yürü- tüldüğü an, aslında birgerilladır (ve gerilla da tek başına yapılmıştır ve şiir dediğimiz tek başına yürütülmüş bir öfke, bir gerilladır). Garibaldi gi- bi yere serilip yerden kalkılır. Sinan gibi yere dû- şer. \sa'ya benzer deniz gibi. Göğeağar. Şiir bü- yük bir kaldıraçtır... Daha doğrusu bir kriko... Kendi elinlen, daha doğrusu kendi zekerinnen kendi kendini kaldınrsın. Göğe doğru değil, yi- ne bu memleketin toprağına. Çünkü bütün sa- irler eski tabirte kaybolurlar. Ama kaybolmazlar kendi topraklannda. Yaşasın toprak!.."(l) Şu içinde yaşadığımız günlerde Can Yücel gibi şairlere ne çok ihtiyacımız var. Terörün gü- cüne ve gücün terörüne karşı çıkmaktır şairin görevi, moda akımların peşinde koşan, içinde yaşadığı toplumu ve dünyayı umursamayan gençleri uyarmaktır. "Şiir havalı bir tebancadır Kimseyi öldürmez Zehirii havayı arıtır Dünyanı değiştirmen pahasına da olsa. Çünkü ozon tabakası delindiyse eğer önce ozan tabakası delinmiştir de ondan" Yaşadığımız dünyayı, Can Yücel'i ve öteki bü- yük şairleri tanımayan gençlere emanet etmek istemiyorsak, onlara gerçek değerleri anlatabil- memez gerek. Anlatmalıyız ki, dünya savaş ta- cirlerine kalmasın... Haftaya Can Şenliği'nde birlikte olacağımız Isveçli ozan Peter Curman'ın geçen yıl Istan- bul'da bir barış gösterisi öncesi yazdığı bir şi- irinden birkaç dize ile bitirmek istiyorum bu ya- zıyı. Soruyor Curman: "Şair tek başına ne yapabilir savaşa karşı? Benim yanıtım : Çok şey! Şiirler öldüren mermiler değillerdir Şiirier yaşamdan mermilerdir Şairnişan alıp da ateş ettiğinde Yürek bölgesinden vurur!" (2) "- Doğan K\tap (2)" KuzeyEsintile- ri"- Çev: Abdullah Gürgün - Berfin vecdisayar@yahoo.com ROCKCILAR BUSH'A KARSI Kültür Servisi - ABD Başkanı George W. Bush'un yeniden seçilmemesi için kamuoyu oluşturmak isteyen bir grup müzisyen, Bush karşıtı turneye hazırlanıyor. Bruce Springsteen, Pearl Jam ve REM'in başını çektiği 'Değişiklik için Oy Ver' (Vote For Change) adlı topluluk, Bush'un yeniden seçilmesine karşı çıkıyor. Topluluk 1-10 Ekim tarihleri arasında, Pittsburgh. Orlando, St. Louis, Detroit, Tampa Bay, Kansas City ve Miami gibi toplam 28 kentte 34 konser verecek. Turnenin katılımcılan ise şöyle: 'Pearl Jam', 'Bruce Springsteen', 'REM', 'Dave Matthews Band', 'Jurassic 5', 'Dixie Chicks', 'Death Cab for Cutie', 'James Taylor', 'Ben Harper', 'My Morning Jacket', 'Jackson Browne', 'Bonnie Raitt', 'John Fogerty', 'Keb' 'Mo', 'BrightEyes', 'John Mellencamp', 'Kermy Edmonds-'.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear