25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
10) »ĞUSTOS 2004 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZt 22 Şubat'taki deneme başansız olduktan sonra ihtilale destek verenler için zor bir süreç başlıyordu Mamak Cezaevigünleri / htilal denemesinden sonra ne olacağımız hakkında karmaşık düşüncelerle günler gelip geçiyordu. Bir gün bizi Harp Okulu'na götürdüler. O kadar sert davranıyorlardı ki, artık birer tutsak olduğumuz net bir şekilde anlaşılıyordu. Her birimizi ayn bir odaya koydular. Biraz beklettikten sonra Binbaşı Talat Onmuş isimli savcınm karşısına çıkanldım. A rtık ok yaydan çıkmış, taşlar yerinden /A oynamıştı. Kumanda merkezi diye bir JLX. şey yoktu. Işte bu sıralarda hükümet adına radyodan anons yapan Yarbay AH Elverdi uzun boylu bir üstteğmen tarafından (Erol Dinçer) okula getirildı ve Albay Aydemır'in bulunduğu odaya alındı. Albay o derece sinirlenmişti ki çok sert bir şekilde uyardı. Elverdi "AJbayım hemen Genelkurmay Başkanhğı'na telefon edeyim" dıyerek telefona sanldı. Ama hıçbır şekilde karşı taraftan ses gelmiyordu. Ben derhal nöbetçi amirhğine giderek Genelkurmay'ın telefon numarasını yazdım ve tekrar geri döndüm. Bu numara da cevap vermiyordu. Dışan ile tüm telefon irtibatı kesilmışti. Ali Elverdi bizim komutana yalvanyordu. Ağzından durmaksızın "Ben yapnm siz yapmayın, neden bana haber vermediniz, ben de sizin yanınızda yerimi ahrdım^ gibilerinden ve daha beter yalvarmalar ve yakarmalarla canını kurtarmaya çahşıyordu. Sanki tüm yüreğıni ve beyin hücrelerini ölüm korkusu sarmıştı. Albay onu dinlemiyordu. "Ataı bunun sorgusunu siz yapın" diyerek kendisiyle bir daha muhatap olmadı. Bıraz Yarbay Mustafa Pakoba. biraz da bız sorguladık. Yapılacak şey kalmamıştı. Elverdi sapsan kesilmişti. Oracıkta yığılıp kalabilirdi. Yandaki odalardan binne kapatarak başına bir nöbetçi koyduk. Ne ilginçtir kı aynı Elverdi ilende mahkeme sırasında Talat Aydemır'i göstererek "Bana silah çekti ve ateş etti, ceketim detindi" diyecektı. Duruşma yargıcı Numan Özdalga da "Yarbayım ciddi olahm" diyerek konuyu kapatacaktı. O gece albayın özel korumahğım yapan beni ve Erol Ege'yi de. Aydemir'e yakarma ve yalvarmalanna tanıkhk edenz endişesiyle dokuz kışı arasından tanıyamayacaktı. Yine böyle bir tanıkhk, zamanın Ankara Merkez Komutanı Albay Orhan Çokdeğer tarafından yapıldı. O gece ıhtilali bastırmak için yaptığı sayısız kahramanhk hikâyesi üretiyordu. Her yere giriyor çıkıyor. Yanındaki birlikle birçok olayın önüne geçiyor. Esas karşılaşmak ve yakalamak istediği kişi Fethi Gürcan. Ama ne hikmetse bir türlü bu arzusu gerçekleşmiyor. Sonunda duruşma yargıcı "Albayım, Fethi Gürcan Ankara'nm her yerinde görünüyor ve kendisi de bunu inkâr etmhor. Siz de bu kadar dolaşıyorsunuz ama bir türlü karşriaşmıyorsunuz" deyınce, sustu, verecek bir cevap bulamadı. "tİadem bu kadar" demekle yetindi. Harp Okulu öğrencileri Ankara sokaklannda bulabildikleri general ve albaylan durmaksızın okula getiriyorlar ve bizler de bunlan buldugumuz boş odalara dolduruyorduk. Öyle bir an geldi ki, getırilen bu kumandanlan koyacak yer kalmamıştı. tşte bu sırada Talat Aydemır "Kumandanlarmızın silahuu almayın, bırakm taşısmlar ama kendikrini öğrenci gazinolanndan birine götürerek ihtiyaçlannı karşdayın ve ağıriayın" emnni verdi. Hepsini toplayarak iç avluya çıkardım, gazinoya doğru götürüyordum. Generallerden bın "Çekin şu silahlan üzerimizden" deyınce. ben de kendılerine "Paşam konuşmayın, aldıgımız emir böyle" dedim. Bu kez daha sert bir biçimde "Bizler Rus subayı mryız ki böyle götürüyorsunuz, her verifcn emri böyle yapsanız ya" diyerek ihtilale karşv olduğunu belirtmiş oldu. Okulun ön kapısı önüne çıktığımda birden karşımda okul komutanımız Kemalettin Eken Paşa'yı gördüm. Ayakta dıkilmiş öyle duruyordu. Karşısında takım halinde bekleyen bınnci sınıf öğrencileri vardı. Tüm okul Ankara sokaklanna inmiş bulunuyordu. Kumandan Paşa'ya dönerek "Paşam bir emriniz mi var?" dedim. Aldığım cevapla donakaldım. Doğrudan bana "Paşa da sizsiniz komutan da, ne isteğim olabifir" dedi Ben de kendisıne kibarca "Paşam aynhmz" dedim. Bunun üzerine Paşa, arabasına bindi ve gerisin geri gitti. Daha sonra Meclıs'in önünde bir çahşmada bacağından yaralandığını ışittim. Bir; evrimcinin öyküsü .» Zihni Çetiner 2 onunda Harp Okıüu'ndan alındık. Önder Aydınlı, Nezih Fırat, Osman Yetkin, Erol Ege, Ümmet San, Kemal Ülkü Tanak, Ramazan Öztürk, Mehmet Erdoğan ve ben, dokuz kişi Mamak Askeri Cezaevi'ne götürüldük. Tek sıra halinde içeri alındık. Cezaevi yaşamı, bana, ordudaki cuntalar ve ihtilaller konusunda, birçok etkin kişiyi tanıma fırsatı verdi. Afyon Cezaevi'nde 21 Mayısçdar toplu haide. Soldan sağa: Yzb. Sabri Sanyer, Hava Binbaşı Necdet Oz, bir mahkûm, Bin. Kemal Kahyaoğlu, Yz. Orhan Günday, Teğmen Atilla AKukan. Ortada oturan bir mahkûm. Oturanlar soldan sağa: Teğmen Erkan Mersin, Harbiyeti Kemal Ülkü Tanak, Zihni Çetiner, Afyon köylülerinden Hasan Efendi. (yanda) Harp Okuhı'ndan ahndıktan sonra sıkınülı günler başladı. İhtilal denemesinde etkin olan birçok kişi cezaevinde buluştu. Saracoğlu Mahallesi'ndeki evine giderler. Paşa evdedir. Ama saklandığı için bulunamaz. O sırada 2'nci Başkan Memduh Tağmaç Milli Savunma Bakanhğı önündedir. Dur ateşine ateşle karşılık venr ve oradaki bir manga askere ateş emri venr ve çatışmaya neden olur. Bu sırada Ertuğrul Akyürek isimli bir arkadaşımız omzundan yaralanır. Böylece Cevdet Sunay Paşa da ele geçırilemez. Üç tank tesllm alınıyor Tank Okulu Komutanı Şükrü Sönmezsoy bize hemen parolayı veriyor ve bır pusula yazıyordu. Pusulada gelen arkadaşlann söylediklerinin aynen yapılması ve tanklann teslim edilmesi emredilıyordu. Talat Aydemir pusulayı bana verip "Git tanklann mürettebatmı buraya getir" dedi. Ben hemen okulun önünde bulunan bir cipe atladım ve TBMM önüne gittim. Tanklar Deniz Kuvvetlen ıle Genelkurmay arasındaki caddede çalışır vaziyette duruyordu. Tam üç tane. Harp Okulu öğrencileri o zaman daha tamamlanmamış olan Meclis bahçesinde mevzilenmiş, Genelkurmayla ateş teatisinde bulunuyordu. (O kurşun yaralan Genelkurmay binasının ön cephesinde yıllarca kaldı, sonra temizlendi.) Tanklara yaklaşarak, tank kumandanına parolayı söyledim ve tanktan inmesini usulü dairesinde belırttım. Tank içinden bir yüzbaşı çıktı. Hemen aşağı atladı ve yanıma yaklaştı. Kendisıne Albay Şükrü Bey'in yazdığı pusulayı verdim. Hemen tanktakilere aşağı inmelerini emretti. Erler hariç rütbeleri olan beş altı kişiyi oradaki cipe bindirerek Harp Okulu'na çıkardım. Böylece üç tank, mürettebattan anndırıknış olarak orada atıl vaziyette kaldı. Cürcan'la Ankara sokaklannda tşte bu sırada Bnb. Fethı Gürcan ile Önder Aydınlı geldı. Bir süre sonra Gürcan "Haydi çocuklar Radyoevi'ıün yardnna ihtiyacı var, oraya gideBm" dedi. Biz de orada bulunan birinci sınıf öğrencilerden yanımıza alarak Meclis bahçesinden aynldık. Cebeci yönünden yüze yakın öğrenci bıze yaklaştı. "Sizleri desteküyoruz ama radyoda İsmet Paşa konuşuyor" dedıler. Fethı Binbaşı sinirlendi ve "Öğrencileri uzaklaşûnn. Herhangi bir çabşma durumunda zarar görebihrler" dedi. Radyoevi'ne gıdemeyeceğimiz kesın olarak anlaşılmıştı. Küçükesat yönünde belırsiz bir istikamete doğru gittik. Sonra okula dönmek zorunda kaldık. Başbakan oluyorum Ne olacağımız hakkında karmaşık düşüncelerle günler gelip geçiyordu. Bir gün Önder'i, Nezih Fırat'ı ve beni alıp muhafızlarla birlikte Harp Okulu'na götürdüler. O kadar sert davranıyorlardı ki, artık birer tutsak olduğumuz net bir şekilde anlaşılıyordu. Her birimizi ayn bir odaya koydular. Biraz beklettikten sonra Bnb. Talat Onmuş ısimli savcının karşısına çıkanldım. Klasık sorgulamadan sonra ilginç bir soru ile karşılaştım. Savcı, lt Sunay'ın evlne baskın Binbaşı Fethi Gürcan'ın emri ile biz albayı bulunduğu evden alarak okula getirmeye gıttıkten sonra, Önder Aydınh'nın bır araya getirdiği on kişılik grup da Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay'ı evinden almak üzere -bu alma, tutuklama anlamında- Türkeş ihtilali ihbar etti C ezaevinde tarudığımkişilerden biri, ihtilali ihbar eden Albay Alpaslan Türkeştir. Bu muhbirlik mahkeme önünde açıklanarak zabıtlara geçirilmiştir. Talat Aydemir'le Alpaslan Türkeş'in Dikmen'de yaptıklan bir toplantıda yollan aynlır. Türkeş'in legal siyaset ve demokrasi söylemleri laf-ı güzaftır. Esas mesele liderlik konusudur. Söz konusu toplantıda Aydemir, liderliği Türkeş'e bırakmamıştır. 22 Şubat başkaldınsından sonra birkaç genç teğmen hem Aydemir'le hem de Türkeş'le ilişki içerisindedir. Işte bunlardan biri ihtilalin gün ve saatini öğrenir. Aldığı bu bilgiyi derhal bir yolunu bularak Türkeş'e iletir. O da o zaman CKMP'li (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi) Fuat Uluç'a bildirir. Bu kişi de CKMP Milletvekili tsmafl Hakta Yılanhoğhı'na söyler. O da aynı partiden ve koalisyon hükümetinde Adalet Bakanı olan Hasan Dinçer'i bilgilendirir. Bakan da Başbakan olan İsmet Paşa'ya iletir. 1994 senesinde, o zamanın Ankarası'nın güçlü valilerinden olan Sayın Enver Kuray'dan, oğlu Sarp'ın ve Orhan Ağın'ın yanında dinlemiştim. Sayın Enver Kuray o günleri "BizJer Talat Aydemir'i sürekU iztiyorduk. Örgüöendiğini bihyor ve bir ihtilal yapacağnu düşünüyorduk. Edindtgimiz bu bilgikri bir rapor halinde ve şifahen İsmet Paşa'ya büdirdik. Ama yine ihtilale mani olamadık" demişti. Ben de hemen "Sayın vaüm 31 Mart 1963'te yapdacak olaıu, Harp Okulu kuşatüarak engeDeniyor da buna niçin mani ohınmuyor" dedığimde "Sen onu bana değfl, tsmet Paşa'ya söyte" dedi. Bunu tartışmak istemedığını anladım ve kendisine "Öbür dünyada soyterim" dedim. Konu da böylece kapanmış oldu. Namuslu yargıç aranıyor ~r"\ uruşmalann devam ettıği * 1 günlerden bır gün sorgu * S yargıcının değiştiğinı gördük. Acaba ne olmuştu?.. Herhalde duruşma yargıcından ordu kumanda heyeti memnun kalmamıştı. Albay Numan özdalga'nm yerine hâkim Binbaşı AH Cesurer oturmuştu. Yeni heyete güven bildirilmesi gerekiyordu. Bir numaralı sanık olarak Talat Aydemir ayağa kalktı, güveni olup olmadığı sorulduğunda sert bir şekilde "Güvenim yok. Türk ordusunun daha namuslu yargıçlan var, onlar gelsin, beni burada yargdasınlar" dedi. Orta yere sankı bır bomba düşmüştü. Bu kez Aydemir'e neden güveni olmadığı soruldu. Yine sert ve dik bir şekilde "Ben Kore'de bu yüzbaşı ile aynı zamanda bulundum. Kendisi dönüşte yalan beyanda bulunarak sahte belge doldurmuştu. Kontrol ertim, vali/Jerinden sayısız kadın çorabı, kadın külotu ve kombinezonlan cıktr dedi. Ortalık denn bir sessizliğe büründü. Hâkim yennde bır dakika duramamıştı ki, karar almak üzere arka kısma geçtiler. Daha sonra Ali Cesurer'in yerine eski yargıcımız Numan Özdalga tekrar oturdu ve duruşmalara devam edildi. Bir daha da yargıç değişikliği yapılmadı. "Önder Ayduıh Ankara valisi olacakmış, arkadaşlannızuı anlafüklanna göre sen de Başbakan" demez mı? . O anda aklıma Bnb. Fethi Gürcan'ın "Sizi 6 ay burada muhaftz olarak tutacağız daha sonra da suur boy lanna göndereceğiz'' demesi geldi. Mamak ceıaevl Sonunda Harp Okulu'ndan alınarak bir meçhule gıdiyoruz. Önder Aydınlı, Nezih Fırat, Osman Yetkin, Erol Ege, Ümmet San, Kemal Ülkü Tanak, Ramazan Öztürk, Mehmet Erdoğan ve ben, dokuz kişi götürülüyoruz. Burası Mamak Askeri Cezaevi'nden başka bir yer değildi. Tek sıra olarak içeri alındık. Buraya getinlişımizden birkaç gün sonra Tümen Kumandanı General Nuri Hazer Paşa geldi. Önce askerce bır "Merhaba" dedi ve ekledi, "Nerede benim mavi gözhl teğmenim." Bizler donakalmıştık. Paşa, ne demek istemişti?.. Durumu çok geçmeden anladık. O gece Opera Meydanı'nda kendisine ve birliklerine elinde Thomson tabanca, tankının önünde durarak mavi gözlü teğmen geçiş vermemişti. Teğmen Savaş KiümcL "Buradayım Paşam" diyerek öne çıktı. Bu kez Paşa "Bir isteğiniz \ar mı? Varsa sikuıülannızla bhükte söytevin" dedi. 22 Şubat gecesi Hava Kuvvetlen Komutanı trfan Tansel'in jet uçaklan ile dolaşarak ihtilali bastırdığını bilirdik. Bizimle birlikte tutuklanan Albay Halim Menteş, yandaki koğuşta bır gün o günleri şöyle anlahyordu ve bizler de ilk kez gerçeği öğrenecekrik. Haüm Menteş, "trfan Tansel o gece Eskişehir Üssü'nde haznianmış iki uçakla bektiyordu. 22 Şubat başanhrsa uçaklarla Atina'daki bir NATO üssüne sığmacaktı'' diyordu. Tam bunu söylediği anda rütbe falan düşünmeden "Aİbayım böyle hainlikkri biliyorsunuz da neden onlara sahip çıktmız'' dıye yüksek sesle sordum. O anda dut yemış bülbüldü sanki. tmdadına Sv. Yzb. Orhan Günday yetişti. Bana dönerek "Şimdi böyle şevterin zamanı değil, sen albaymla nasil konuşuyorsun" diyerek beni oradan uzaklaştırdı. Halim Albay sonunda altı ay ceza aldı. Bu cezaevi yaşamı, ordudaki cuntalar ve ihtilaller konusunda, birçok etkin kişiyi bana tanıma fırsatı verdi. Yarın: Denlz Gezmlş'le tanışma
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear