Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 20 TEMMUZ 2004 SAL
14
• • ••
LJJ\ kultur@cumhuriyetcom.tr
TİYATRO DÜNYASINDAN DİKMEN GÜRÜN
KONFFRANSCILAR LJ TrYATROCULAR
Kent,kentlivesanalItalo Calvino'nun 'Görünmez Kentler'de belirttiği gibi, kent, onu tanımlamak için kullanılan sözcüklerin
ötesinde anlamlar taşır... Bu anlamları çokyönlü hlan da herşeyden önce kültürel, sanatsalaçılımlardır.
Kentler, içinde yaşayanlann ortak alanlan.
Bu alanı paylaşan bıreyler, kentin ve kendi
kişisel tarihlerinin bilıncinde olduldan
sürece yaşamlar zengınleşecek, ilişkiler
karşılıkJı saygı sınırlan içinde
gehştirilecektir. Sosyal değişimler, kültür ve
sanat alanında yaşanan yıkımlar, çirkınlikler
kentli olma bılincine sahip kişinin belleğini
zorladığı, onu sorgulamaya
yönlendirdiği sürece bunlar yapımlara,
güzelliklere dönüşecektir kuşkusuz.
Italo Calvino nun 'Görünmez
Kentler'de belirttiği gibi, kent, onu
tanımlamak için kullamlan sözcüklerin
ötesinde anlamlar taşır...
Bu anlamlan çok yönlü kılan da herşeyden
önce kültürel, sanatsal açılımlardır. Yazann
gözlemlerinde, sanatçının yorumlannda,
izleyicınin algılarında biçimlenen güçlü
açılımlar. Kentli olma bilincıyle örtüşen
buluşmalar. Bugün bu buluşmalar yön mü
değiştiriyor, yönler kayıp mı oluyor?
Ya da bana mı öyle geliyor?
Bugünün penceresinden düne bakmak
bir özlemi dile getirmek mi?
Hayır... Sadece, dün ile bugün arasındaki
inanılmaz uçunımun ne büyük bir hızla
dennleştığini bir kez daha saptamak.
Tlyatro İle bütünleşme
1 Kisan 1948 tarihli 'Tiirk Tfyatrosu'
dergisinde Cevat Fehmi Başkut,
"îçtimai Dertler ve Tiyatro
Muharrirnği'' başlıklı yazısında Istanbul
izleyicisinin tiyatroya verdiği öneme.
insanlann tiyatro ile nasıl
bütünleştiğine şu sözlerle değiniyor:
"Hiçgeceleri Tepebaşı tryatrolanndan
boşalan halkı takip ettiğiniz oldu mu?
Bunlardan bir kısmı
ağızlanna kadar dolu tramvaylann
basamaklannda bir ayak koyacak ver
bulabilnıek için te\ akkuf mahallerinde uzun
müddet beklerken diğer kısmı
Tozkoparan'dan aşağı doğru ineıier,
Unkapanı Köprüsü'nden yaya
geçerier ve FatilTe, Bayezid'
>
e,
Aksaray'a. hatta daha ötefcre dağılıriar...
Düşünelim bakahm~.
Hangi kuvvettir ki, Aksaray'da oruran
adamı evine kavuşturmak için, Allah'ın
ayazında 45 dakika yol yürütüyor:
Tiyarronun hangi sihridir ki Fatihliye evine
dönerken bir ikinci mevki tram\
ı
ay
basamağmda yannı saat buz tutmuş
demiriere asıhnağı göze akünyor?"
Ve yine Cevat Fehmi Başkut'un sözleriyle:
"İnsanhk birbiri ardına
cihan harpleri geçimordu...
Medeniyet yeni bir istikamet almışa ve insan
bambaşka bir insan olmuştu. Hisleri,
düşünceleri, görüşleıi yaşayışı, zevkleri,
telakkikri bambaşka bir insan.»
Namus, şeref, uhde, vefa mefhumlan başka
manalara bürünmüştü. Âdetlerde. din
telakkilerinde, zevklerde, görüşlerde
muazzam bir kaynaşma vardı ve
ka>Tiaşan, kanşan, eriyip değişen
mefhumlar potalara yeni bir insan
dökmüşlerdi... Düşman yalnız bir tane
değUdi. Bir tarafta an'anelere sunsıkı
bağh muhafazakârhk, öbür tarafta akülara
hayret verici bir süratie mütemadiyen yeni
ufuklara açılan sinema..."
Ama bu değişimler karşısında tiyatro da
devrim yapacak ve "daha genç, müstakü,
daha geniş düşünceh" bir oluşum, kent
yaşamında kaçınılmaz yerini alacaktı...
KarşılıkJı etkileşime, kentli olma bılincine
tartışmasız her anlamda bugünden daha
sahip toplum, tiyatrosuna da
gerekirse Tepebaşı'ndan Aksaray'a
yürüyerek sahip çıkacaktır...
şenllk katarları
Hazıran 1943 tarihli 'Perde ve Sahne'
dergisinde "Yeni Çağın Şenlik
Katarlan" başlıklı yazısında ise Muhsin
ErnığruL tiyatronun yurt çapında
yaygınlaştınlması üzerine görüşlerini
aktanrken şöyle der:
"Günün birinde Yahşihan'da bir
tiyatrocularla doludur, bir vagonunda
kitaplar, sinema gösterme makineleri
ve kültür fılmleri vanür, bunJann arasında
bir doktor ve küçük bir eczahane, bir
konferansçı bulunur.
Ama sakm bu konferansçı yalnız
salçasız,koyu "Vatan Edebıyatı"
yapan ükız sözlü ohnamah».
Trvatrocular kasabada uygun bir yer varsa
orada... hemen bir yer (sahne) kuracaklar ve
o kasabada iki iiç gece kalarak oyunlar
verecekler, bu arada konferansçı (halkı)
uyandıracak sözler söyleyecek... bö\leükle bu
yeniçağın şenlik ve aydınlık katan o
kasabada işini gördükten sonra kalkıp başka
şehre veya kasabaya doğru yola düzülecek.
Oynanacak şeyler nasıl olmalı?
Partinin kohuğunun altına sığınınca
bu işi hemen koyu propaganda piyesleri ile
ükızlaşdrmak, venmesi vurulnıasj angarya
gibi ağır eserierle doldurnıak düşüncesi Öne
sürülür. Biz propagandayı bu anlamda
aJmıyoruz. Biz tryatronun kendisini bir ûıce
sanat ve kültür işi ve toplu yaşayışuı alfabesi
oiarak alrvoruz-..
._ Eğer Helenlerin bundan
2500 yıl önce Thespis arabalanyla
yapaidan bu iş, bugün yeni çağa göre
düzene sokulursa, çok geçmez bu kültür
katarlan yurdun her köşesüıde
sabırsızhkla beklenen biricik hava
değiştirici, neşe ve şenlik geörici kuvvet
kaynağı olur. Bu iş nasıl başanhr?
Herhalde komisvonla,
encümenle, heyede değiL"
Sanatsal zenginliklerden yoksun bir
kent düşünülebilır mi?
Tabiı ki bir kente söz konusu sanatsal
soluğu kazandıranlar o kentte
yaşayanlar olacak.
Bilinçli sivil toplum örgütlen
bu alandaki oluşumlan. gelişımleri
destekleyecek, engellemelere set çekecek.
Aslında 1450'ler Floransa'sında
sanatsal örgütlenme anlamında atılan
tohumlar bugün hâlâ çağdaş
ortamlarda meyvelerini venyor.
Kent yaşamında sanatısanatlan
o kentin dinamıği haline
getirebilmenin bireylerin itici
gücüyle orantılı olduğu gözlemleniyor.
ARIYNSKYTIYATROSUKİROVBALESÎDANSLARININESTETÎĞÎYLEÎZLEYÎCÎYİBÜYÜLEDÎ
Aspendos'takuğu firttnası
HAYATÎASILY4ZICI
Pyotr İhç Çaykovskiy (1840-
1893) "Kuğu Ğölü" müziğini
1876'da besteledi. JuBus Reisin-
ger koreografiledi, 4 Mart
1877'de oynandı ama beklenen
başanyı sağlayamadı. 188O'de
Hansen'in koreogrofisi de rut-
madı. Marius Petipa (1822-
1910)
ile
Lev
İvanov
(1834-
1901) birlıkte ko-
reografilediler. Pe-
tipa 1. ve 3.. İvanov
2. ve4. perdelenha-
zırladılar. Dekor ve
giysileri MihailBoça-
rov ve Heinrich Le-
vogt tasarladılar: 27
Ocak 1895'teSt. Pe-
tersburg'daki Manyns-
kiy Tiyatrosu'nda
sahneledüer. Dıaghi-
lev (1872-1929 )Bale-
si'nin büyük koreog-
raflanndan biriydi Pe-
tipa.
Mariynskiy Ti-
yatrosu Kirov Ba-
lesi, XI. Aspendos
Uluslararası Opera
ve Bale Festiva-
li'nde Çaykovs-
kiy'nin "Kuğu Gö-
lü"nü tam kadro ile
oynadı. 4 perdelik öz-
gün bale, kısaltıl-
madan 3 perdeyle
oynandı. Bale.
Aspendos'ta
Petipa- îva-
novkoreogra-
fisiniyeniyo-
nımuyla
195O'de
aynı tiyat- ••
roda sah-
neye koyan
KonstantinSerge-
yev'in daha sonraki yorumuyla
Aspendos'ta sahnelendi. Serge-
yev; Kirov'da dansçı, koreograf
ve yönetmen olaraİc uzun yıllar
çalıştı; 1951-1955,1960-1970
yıllan arasında Kirov Balesi baş-
koreograflığını yaptı.
Çaykovslcl'nln müziği
Çaykovski müziğiyle koreog-
raflar arasında, estetik durum
içinde oluşan, görselliğiyle bü-
yüselliğini kesimlemesi, "Kuğu
Gölü" balesini mılenyuma ta-
şımıştır. Ister "Kuğu Gölü" ya
da "Uyuyan Güzel", isterse de
"Giselle"" ya da "Romeo ve Ju-
• Kirov Balesi'nde bütün dansçılar, alışılagelmiş
insan duyarhğını zorlayarak, yeni bir duyarhk ve
beğeni getirdiler. Dönüşüm niteliğine varan
bu yeni estetik anlayış izleyenleri sarsarak
etkisine aldı. Sahneye geliş ve gidişlerdeki
bütünleyicilik estetik bir kuğu fırtınası gibiydi.
liet", hangi bale olursa olsun,
estetik yaracıhğı hep korumuş-
tur Kirov Balesi. Rus balesinin
dizgesi (sistemi ya da bıçemi-üs-
lubu) olmasaydı yaratıcılığında
bu denli görsel olabilir miydi?
Sanat ve güzellik sorunu-
nun, Rus-Sovyet balesin-
de 19. yüzyılda başlayarak mi-
lenyuma dek sistemli bir biçim-
de yükseliş (geçiş dönemleri dı-
şında), koreograflar güzel ko-
nusundaki düşüncelerine yarar-
cılık ve hazcılık anlayışını kata-
rak baleyi geniş toplum katlan-
na taşımışlardır. Bu, bir sanat
anlayışı olan bir toplumun yön-
temiydi. Bu anlayışın düşün-
ceden yönteme dönüşmesı
Kirov Balesi 'ni dünyaca
ünlü yapmış. salt ünlü ol-
makla kalmamış '1 numa-
ra' olmayı bilmiştir.
Takvim klimatolojisine
göre nisan ayı içinde mey-
dana gelen sayılı firtına olayı
vardır. Kuğu Fırtınası,
denizcılere ve istatistik-
lere göre yüzde 25 ora-
nında gerçekleşebi-
lıyor.
Biz bu
"Kuğu
Kirov Balesi
Aspendos'ta
'Kuğu
Gölü'nü
tam kadro
oynadL
Fu-önası''nı, 3 Temmuz 2004
Cumartesi günü Aspendos Ti-
yatrosu'nda gördük. Mariyns-
kiy Kirov Balesi olağanüstü
güzellikte. estetik anlayışla biz-
leri. izleyenlen sarsarak büyü-
ledi.
Çaykovskiy-Petipa-Ivanov
üçlüsünün büyüle\ici güzelliği,
Kirov Balesi dansçılan tarafın-
dan ülkemize- Aspendos'a ta-
şındı. Estetler nasıl değerlen-
dirirler bilemem ama.. "Kuğu
GöJü
w
nün estetik coşkusallığı-
nı görerek yaşadık.
Bir peri masalı...
Bu kez bütünüyle baktım "Ku-
ğuGöMi" Balesi'ne. Bir peri ma-
salı (buna çocuk masalı da de-
nebilır) "Kuğu Gölü" Balesi,
izlediğimız yorumuyla olağa-
nüstü güzelliğini güçlü tekni-
ğinden alıyor. 'Adage', 'pas de
deux', 'Odette'ı ve "OdiDe'i oy-
nayan AJina Somovanuı soluk-
lu dansı inanılmaz boyuttaydı;
dansın estetik anlatımı örnek
düzeydeydi. "PrensSiegfried''de
Yevgeni Ivançenko. Prens "in ar-
kadaşlan, İrinaKhelonkina-tri-
na Goiub-Anton Korsako\
F
; Ya-
na Kaldina-trtna Golub- Elena
Androsno\a-AnnaS\'soeva; "Bü-
yük Kuğular" Elena Vostrotina-
KseniaDubrovina-EJenaAndro-
sova-Anna Sysoevanın etkili
danslanyla bağdaşan başanlan
dikkati çekti.
îki Kuğu Irina Golub-Yiıl-
laKasen-
kova
duy-
gula-
rımı-
za us
ötesi düşsel-
liği yaşattılar. Bütün dansçılar,
alışılagelmiş insan duyarhğını
zorlayarak, yeni bir duyarlık ve
beğeni getirdiler.
Dönüşüm niteliğine varan bu
yeni estetik anlayış, "Kor dö
bak"nin danslannda bulduğu-
muz plastik anlatımlı beden di-
li, şiirsel, somut ve görsel an-
latımlıydılar. Sahneye gelişle-
rindeki ve gidişlerindeki bütün-
leyicilik estetik bir kuğu fırtı-
nası gibiydi. Küçük Kuğulann
(ikinci perdedeki) dansı ayn an-
latım gerektirir.
Çaykovski'nin müziği, or-
kestranın Mikhail Sinkeviç'in
yönetiminde gecenin görkem-
li dansçılarına büyük başany-
la eşlikçiliği, "Kuğu Gölü"
Balesi'nin Aspendos'ta uzun
yıllar yankılanmasım
sağlayacak düzeydeydi.
YAZIODASI
SELÎM İLERİ
Unutamadığım Akşam
Güneşid)
Galatasaray üsesi'nın hazırlık sınıfına başladı-
ğımda, dedemın Altıyol'daki, hep anlatageldiğirr
kitapçı dükkânından kopmuş, Beyoğlu'ndaki Ki-
tap Sarayı'na devam etmeye başlamıştım.
Fakat o küçük kıtabevının gelincik kırmızısı çer-
çeveli camekânı aklımdan çıkmazdı. Çünkü biz ço-
cukların okuyamayacağı... okumaması 'gereken',
büyüklerin okuyabileceği ve yazık ki çoğu kez oku-
madıkian romanları ilk orada görmüştüm.
Okumayı soker sökmez, Handan ısmini ilk ora-
da okumuştum, Meyhanede Hanımlar'ı da. Daha
önce kapaklanndan tanıdığım bu kitaplar, şimdi be-
nim için başka bir anfam edinmişlerdi: Adları san-
ları vardı; daha yakın dost olmuştuk.
Gelgelelim Kadıköyü'ne eskisi gibi sık gitmedi-
ğımızden, bu dostlukları bir süre hayalimde yaşa-
yacak, yaşatacaktım...
Cumartesi günlerıni ıple çekerdim; hem yatılı ha-
yatından kurtulduğum için hem de roman okuya-
bileceğimden. Yalnızca cumartesi günleri roman
okuma ıznim vardı; ertesı gün -nefretettiğim- ders-
lere çalışacaktım.
Hemen her cumartesi Kitap Sarayı'ndan yeni
bir kitap alıyorduk, daıma romanlar!
Işte Akşam Güneşi bu romanlardan biridir. Uzun
süre okunmadan kafdı. Sonra yaz geldi. Akşam Gü-
neşi'ra on bir yaşımın içindeyken tek bir günde, ye-
meden içmeden kesilerek, ruh sıkışmalanna gö-
ğüs gererek soluk soluğa okudum. Hıçkıra hıçkı-
ra ağladığımı hatırlıyorum.
Neydi bu kadar üzen? örtülmeye, içe atılmaya
mahkûm aşk hikâyesi mi; Nazan'dan sonra, Naz-
mi'nin Jülide'yi de yıtirmek zorunda oluşu mu;
yoksa, Galatasaray'da okumuş Nazmi'yi kendime
mi benzetmiştim?..
Bütün romandan gözyaşlan fışkırıyordu. Mese-
la 'M...' adasındaki balo gecesi! O geceye büyü-
lenmemek elde değildı. Fransız Konsolosluğu'nda-
ki baloda Nazmi'yte Jülide vals 'yapariardı'. Vals
yapmak! Bu da beni büyülemişti. Ikisinin valsini
adeta kıskanmıştım.
Istediğim kadar Galatasaray'da okuyayım, gü-
nün birinde vals yapamayacaktım. Dansa hay-
randım ama, dans etmekten korkuyordum. His-
sediyordum ki bu korku geçmeyecekti.
Evet evet, dans edemeyeceğim için üzülüyor-
dum. Fotoğraflarda gördüğüm danslarda kadın-
lar hep tuvaletli, erkekler hep ince uzundu. Bir
görkemde yüzercesıne dans ediyortardı. Bana ge-
lince, alnımda ergenlik sivilceleri, bodur ve han-
taldım. Tuvaletler, şık kıyafetler hayatımızdan uzak-
tı. Besbelli, sonsuza kadar öyle kalacaktı: Darya-
şamaların eciş bücüş giysileri. Ben hep hantal ka-
lacaktım, alnımdaki, suratımdakı sivilceler geç-
meyecekti...
Oysa konsoloshanenin üst katındaki, gözler-
den ırak odada duvartar maviydi ve mavi, sarı yal-
dızla bezenmişti. Derken san yaldızlı mavi duvar-
lar, gökyüzü gibi açıldıkça açılıyor, ağıyor, geniş-
ledikçe genişliyor; Jülide'yle Nazmi'nin aşkı baş-
Iryordu.
Nazmi o geceyi hatırlarken, Jülide'yle "adeta son-
suz birboşluğun ortasında" kaldıklannı söylüyor-
du. Ben de sonsuz bir boşluğun ortasında kalı-
yordum ama, tek başıma. Daha doğrusu, sonsuz
birboşluğatek başıma yuvarlanıyordum. Üstelik,
kalbimdeki sancıyı kımselere sezdirmeyerek.
Jülide'nin başı, Nazmi'nin göğsüne düşüyordu.
Içimtitrerdi. Düşsel bir Jülide'yi yanıbaşımdagö-
rüyordum; birazdan vals yapacaktık. Aşağıda,
Fransız Konsolosluğu'nun büyük salonunda ba-
lo devam edıyordu.
Öneriler
ÇD / 20 Golden Greats, Nat King Cole, EMI.
(Ünlü şarkıcının tutkunları için birşölen...)
Kitap / Ay Kokuyor, Muzaffer Buyrukçu, Dünya
Kitaplan, 2004. (Aralarında çok sevdiğim "Yüzün
Yansı Gece" de olmak üzere Buyrukçu'dan seç-
me öyküler.)
Yönetmen Feyturiye Esen öldii
• Kültür Senisi - Türkıye"nın üçüncü kadın
fılm yönetmeni Feytunye Esen (76), pazar günü
Milas Devlet Hastanesı'nde yaşamuu yitirdi.
1928 yılında doğan ve Istanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi'ni bitiren Feytunye Esen,
1957 de Hilal Füm'i kurdu. Kızı Hılal Esen. o
dönemin çocuk vnldızlanndan biriydi. Iki kızı
olan Esen, Milas'ta diğer kızı İclal Esen'le birliktt
yaşıyordu. Esen, sınemada kadınların görünür
kılınmasını amaçlamış olan uluslararası "Uçan
Süpürge Kadın Fılmleri Festivali'nin ikinci
yılında bir belgeselle tekrar gündeme gelmiş ve
2001 yılında 'Uçan Süpürge" tarafindan kendisint
plaket verilmişti. Esen, Uçan Süpürge'nin
yapımcılığında Ruken Öztürk ve Sabri
Büyükdüvenci tarafindan yazılan ve Nuran
Bayer'in yönettiği 'Ötekinin Sesi: Yeşilçamın
Görünmeyen Kadınlan' adlı belgeselde gündeme
geldikten sonra ve 'Sinemanın Dişil Yüzü:
Türkiye'de Kadın Yönetmenler" adlı kitap için de
araştırma konusu olmuştu.
Agora'da antik duvar yazılan
• ÎZMTR (AA) - tzmir Agorası'nın bodruriı
katında bulunan çarşının duvarlannda IS 1.
yüzyıldan kalma ilginç yazılar ortaya çıkanldı.
Izmır Arkeoloji Müzesi Müdürü Mehnıet
Taşlıalan, 2002 >ılında başladıklan kazı ve
restorasyon çalışmalannda ortaya çıkan yazı ve
grafiklerin o dönemde yaşamış kişilerin aşklannı
sevgilerini, dualannı, beddualanru ve ticari
yaşamlannı yansıttığını belırtirken duvarlarda ço
sayıda gemi betimlemelerinin bulunduğunu,
bunun da deniz tıcaretinin güçlü olduğunu
gösterdiğini dıle getirdi. Fransız Anadolu
Araştırma Enstitüsü Görevlisi Prof. Dr. Thomaî
Drew Bear, alt katta bulunan çarşıdan yoksul
Romalıların alışveriş yaptıklarını, üst kısmın ise
zengin Romalılara seslendiğüıi söyledi.
BUCUN
• AKBANK KÜLTÜR SANAT
MERKEZİ'nde 19.30da 'NaylonDüşler',
'Cihan Burada", 'Muzaffer Muzaffer', 'Bezdeı
Pabuç' adlı kısa metrajh filmlerin gösterimi.
(0 212 252 35 00)