14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 9 HAZİRAN 2004 ÇARŞ, OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ $OYSAL Akı/DiŞj'İıklar NİLGÖN CERRAHOĞLU geçen gün, AB'ye Türklerirt tam üyeligikonusundaAvrupalılanngörüşlerini aktarırken "akıl dışı" sozunü kullanmıştı başlıkta. Ama, akıl dışı olan Türkye-AB ilişkisi" miydi, yoksa genei olarakAvrupalıların ya da AB'ligazetecilerin bu konuda<i düşüncelen m, orası pek belfi değildi. Belki, her ikısı de. Halklann, tarıhten geime önyargılarıyla, Arap'la Türk'ü kanştıran yüzeyselbilgileriyle, kendi aralannda gezınen Türklerden edinilmiş izlenimleriyle ve en önemlisı, içlerındekı payiaşımı böyle bir 70 milyona açma korkulanyta, bu konuda ne düşünüp nehisset- t/k/eri çok lyi bılıniyor. Şurası kesin:Avrupa kamuoyunu yansrtmak iddiası taşıyanlar, o "kamu "ya ters düşmek istemiyorlar. Kamuyu yansıtanlarda bu türden bir ters düşme endışesı varsa, kamudan oy ısteyen politıkacılarda olmaz m? Soruna bakışta bu açıyı öne çıkanrsanız, gerçek bir "ak/ldışılık"yok. Olsa olsa, ortalamaAvrupalıdaki aklın bu sorunu nasıl algıladığından söz edilebilir 0 kadarcık tarih bılgısiyle, gozlemle ve hesapla ancak böyle bir sonuca varabilir o akıl. Bız de Avrupalılığı, Şarklı duygusallığın aksine, akılcı davranış olarak algıladığımıza göre, bunda bızı şaşırtacak bir şey olmasa gerek. • • • Haydı bizdeki mutlak bilgisizleri, "Avruparliği ön plana çfkaran alafranga duygusallan veAB'ye yeni ekmek kapısı olarak bakan işsiz ve umutsuz halk yığınlarını bir yana bırakalım; medyadaki "akıl daneleri"nin ve üniversitelerdek) "rasyoneldüşünce" üreticilerinin tutumlanna ne buyurulur? Halklarıyla, politikacılarıyla ve ortak organlarda görev almrş AB bürokratlanyla Avrupa'nın Türkiye konusuna nasıl baktığını ve buraya ne gibi mesajlar verdiğini bilimsel olarak saptamak zorolmasa gerek. Gelip giden devlet ve hükümetadamlannın yanıltıcı demeçlerine karşın. O kışilerin hiçbın, gerçekleri tam söyleyip bizımle ıkili ilişkılerinı, ekonomik çıkarlannı, ıhale ve başka beklentilenni tehlıkeye atmak ıstemez. Ama, AB organlanndakılerin verdikleri mesajlar açıktır: Koşullar yerine getirildıkçe yeniden koşul yaratanlann ve tam üyelik anlamına gelmeyen bir "müzakere tarihi" konusunda bile kesın konuşmayanların hayli belırgın bir "oyalama" taktiği izledikteri belırgin degil mi? Bunun gerisinde, Türk/ye'yi büsbütün küstürmemek, Türkiye'den büsbütün de kopmamak amacının yattığını, müzakereler başlasa bile pazarlıklann bıraşamasında "Tam üyelikolmuyor; özelstatü verelim" diyeceklerını medyanın ve üniver- siteterin "akıllılan" da mı görüpanlayamaz? AvrupaJılann tutumu "akıl dışı" da, onlarınki mı "akıliçi"? • • * Yoksa, Batı'ya hoş görünüp medya patronlarının dış ticaret ve finans ılışkilenni gözetme yahut sözde "bilimyuvalan"na Avrupa bursları ve araştırma projeleri bulma "akıllılığı" mı ağır basmaktadır? Mehmet FARAÇ Ikizkuleler'den Galata'ya EL KAİDE TURKA J^TUMKİTAPÇILARDA % MEHMET FARAÇ ,****« EL KA5DH Mehmet Foraç, Istonbul'da 58 kişiyi öldüren El Kaide milifanlarının Afganistan'dan Istanbul'a uzanon kanlı yolculuğuna mercek futuyor, teroristlerin insanı dehşete düşüren bağlanftlannı gözier önüne serıyor. Günizi Yayıncılık Tel: 0 212 512 11 72 Anayasa Kültürü ve Erdoğan... D r . AJev C O Ş K U N Siycıset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ûğretım Üyesi, Eskı MılletYekilı ve Bakan Y ÖK Yasası'nm Cumhurbaşkaru ta- rafindan gerekçeli olarak Meclis'e gen gönderilmesi nedeniyle Baş- bakan Erdoğan, Meclıs grubun- da yaptığı konuşmada Cumhur- başkanı Sayın Sezer'in "MiUetiradesûıitemsiJ eden Mecfis çoğuniuğunu kuçümsediğinr be- lirtiyor, YÖK Yasası nı veto etmesıni, "Bu bir azınliktahakkümüdür(baskı)" dıye nitelendi- riyordu. Erdoğan, konuşmasında tehJikeli bir yargıya vanyordu: "Buseçimlerniyeya|Mhwr? Bu seçimler TBMM'de çoğunluk esasına göre karar alınsın diye yapdm>r~ Çoğulcu prensip- ler içinde sistem, ancak çoğuniuk temdinde iş- ler.Aksi,aanJıgın çoğunluğa tahakkümüdürki bu da otoriteryapıyıda\ eteder~ Hiçkimse mü- letiradesininüstüneçıkmayaçaüşanbir ideolog- luk görevine sovunnıama]idır~T ' Bu söylem Başbakan Erdoğan'ın veAKP'nin anayasa kültürünü göstermekte ve demokrasi- den ne anJadığını açık ve seçik ortaya koymak- tadır. Sayın Sezer'in vetosundaki huJcuksal gerek- çeler karşısında kimi yazarlar da "Sezer siya- setfelsefesineaşina değfl" diyerek Tolaliterde- mokrasinin kökenJeri" üzerinde durdular. Se- zer'i "çoğunluğa kuşkuyla bakmakla" suçla- dılar ve "aydınlanmanın liberaJ versiyonu"nu aniamadığını belırttiler. Gerek Erdoğan, gerekse demokrasi kuram- cılığına soyunan bu yazarlar, demokrasımn ge- çirdığı gelişme aşamalanndan habersiz görü- nüyorlar. Biz burada yeniden "Yöneten-Yöne- temeyen DemokrasTi *) ikılemine dönmek is- temiyoruz. MerakJisı bu konuda yazdığımız yazıya bakabılir. Ama bugün AB ülkelennde ve Batı dünya- sındageçerJi olan çoğuniukmodelineoturande- mokrasi karşısında, 20. yüzyıhn son yansında oluşan çoğulcu (pfüratist) ve kaofama demok- rasiden söz açaca|ız. Demokrasi 1789 Fransız Burjuva Ihrilali"nın ınsanlığa armağan eftığı bir yönetım sistenu- dir. Ilkeleri ve kurallan ınsan aklının yarattığı anayasaJarda beiirtıJnuştir. Bilindiğı gibı karan- lık ortaçağda, egemenliğı feodal beyler ve kraJ- lar kullanıyorlardı. Krallar iktıdar güçlerini Tann'nın ıradesinden aldıkiannı ıleri sürerler- dı. KraJa karşj çıkmak, Tanrt buyruğuna karşı çıkmak demekti. Ne var ki, en az üç yüz yıl süren uğraşlar ve savasımJarsonunda 18. yy'da doruga ulaşan Ay- dınlanma Hareketi, eieştirel aklı öne çıkard). Dinı dogmalar tartışmaya açıldı. Din ıle dev- let işleri birbirinden aynldı. LaikJik ilkesi tar- tışmasızkabul edildı. 1789 FransızDevrimi'nin ürünü olan Insan Haklan Bildirisi, "Hiçbirku- rul kişi \e nıilletin vermediği otoriteyi kuüana- maz" diyerek "MilBEgemenfik" ilkesiru yaşa- ma geçirdi. Böyiece Cumhuriyet yönerimleri oluştu. egemenlik kraldan alınarak halka veril- di. Demokrasi kuramı \epratıği bundan sonra gelişmeye basladı, çoğuniuk oylamia seçilen partilenn egemen olduğu siyasaJ yaşama ge- çıldı. Bu modelde, mademki seçmen çoğunJuğu- nun oylannı almıştır, mademki mecliste ço- ğunluğu elde etmiştir, öyleyse iktıdardaki siya- sal parti her istedığıni yapabilir görüşü benım- senmiştir. Bu modelde '*tidartecezaeönez" ilkesi en önemli kuraldır. İktidar teceza ednez demek, çoğunluğu elegeçirerek iktidar olan hükümet, sıyasal ıktidan kimse ıle paylaşmaz demektir. Bu söylem, siyasaJ iktidan ele geçiren polı- tikacıiann da ençokkullandıkJan birretorik(söz- biJim) olmu^fur. Rahmetli Afenderes de 1950- 1960 döneminde bu söylemi çok kullanmıştır. Bu sıstem anayasa kitaplannda kJasik demok- rasi modeli olarak adlandınlır. ren bir devlet biçiminde bu üç gücün birbinn- den bağımsız olması gerektığini sa\-unur. Gü- cü elinde tutan, onu kötüye kullanmaya meyil- lidir; bu nedenJe yasama, yürütme, yargı erk- leri birbirinden bağımsızolmalı ve bu erkJerbır- binni denetlemelidır. Bu öğreti aslında 1793 fnsan Haklan Bildir- gea'nin ve ABD Anayasası'nın temel esın kay- nağı olmuştur. Insan HaJdan Bildirgesı'nin 16. maddesmde de. "Kuvvetlerin ayııunadığı ve özgürhıklerinteminatalöna alınmadığı verde anayasa yoktur" denilir. Diktatöryaraftyor Ancak, çoğunluk oylanna sahip olarak ikti- daragelen Hhierve Mussoiini rneclisteki arit- metik çoğunJuğa dayanarak Almanya ve Ital- ya'da diktatörlüklenni kurdular. Aritmerik çoğunluğa dayanan demokrasi mo- delinin, diktatörleryaratması, II. Dünya Sava- şı sonrasında oluşan Kurucu Meclisler tarafın- dan yapılan yeni anayasalann çözmekle yü- kümlü olduklan en önemJi sorun olmuştur. Bu nedenJe, mutlak çoğuniuk modeline kar- şılık "çoğulcu demokras" modeh ortaya çık- mış ve 2. Dünya Savaşı sonrası anayasalann- da (Almanya, Fransa, îtalya, Belçika gibi) bu model işlerlik kazanmıştır. Bu yeni model. "demokrasiyi mudak ve sı- nırsızbir çoğunlukyönetimiolarak" kabul eden kJasik demokrasıden aynlır. Mutlak çoğualuk kuramı JJ.Rousseau nun fikirlennden esinle- nerek gelişmiştı. Ama. meclisteoluşan antme- tik çoğunJuğun daima kamunun yaranna yö- neleceğinin, ispatlanması oianaksız biriddia ol- duğu ortaya çıktı. Bu aşamada özelhkJe Vlontesqırieu'nun (1689- 1755)fikırlenyenıden \egüçlü birbıçimde gün- cellik kazanmıştır. Montesquieu "Yasalann Ruhu" adlı ünlü yapıtında, siyasal otontenin yasama, yürütme ve yargı erklerinden olustu- ğunu, en geniş anlamıyla özgürlüğe olanak ve- Günümüz Batı demokrasileri çoğunlukçu değil, çoğulcu demokrasilerdir. Yukanda beürtildiği gibi, demokrasi 19. yy'da burjuvazinın iktidannı sağlarken I. Dünya Sa- \aşı ile H. Dünya Savaşj arası 28 yıllık dönem- de (1918-1946) mutlak çoğunluğa dayanan de- mokrasilerin, köklü demokrasi küJtürüne sahip Avrupa 'da dahi diktatörleryaratması, çoğunJu- ğun mutlak iktidanna dayanan demokrasi mo- delinin kenara itilmesini ve çoğulcu demokra- si adı verilen, yeni ve çağdaş bir modelin orta- ya çıkışını sağlamıştır. Bu düşünceye göretoplum iradesinin gerçek anlamda ortaya çıkabilmesi için, çeşitJi görüş- lerın özgür biçimde tartışılabilmesi gerekir. Azınlik düşüncesinin yann çoğunluk olup si- yasal iktidan elealabileceği hiçbirzaman unu- rulmayacaJctir. Kuvvetleraynlığı ilkesi tirizlik- le uygulanacaktır. Seçim yasası kesinJikJe adil olacakrır. Hukukun üstünJüğü, anayasamn üs- tünlüğü ilkesi ön plana çıkanlmıştır. "EgemenlikkayTtsızkoşulsuzmiBetindir'* il- kesi temel olmakla beraber siyasal iktıdann gücünü sınırlamak için yeni ılkelergelişfırildi. Insan hakJanna, sosyal adalete, laikJik ilkesı- ne, hukukun üstünlüğüne öncelik veren çağdaş anayasalar yapıldı. Çoğunluğun diktasını ön- leyen Anayasa Mahkemesi gibi çağdaş kurum- largerçekJeştirildi. Demokrasinin getirdiği öz- gürlükJer kullanılarak, demokrasi karşıtı re- jımlerin ıktıdaragelmesı. hukuk devletı ilkele- ri çerçevesinde önlendi. Çağdaş demokrasilerde, meclisteki aritme- tik çoğunluğun artık her istediğini yapması ola- naklı değildir. Hukukun üstünlüğü ilkesi, de- mokrasininkendisıni koruma hakkı kavTamla- nnın gelişmesiyle anayasa mahkemeleri ve Av- rupa Insan HakJan Mahkemesi (AÎHM) kurul- du. Böyiece siyasal iktidann yetkileri sınırlan- dınldı. Erdoğan'ın çok sevdıği Amerika ve onun anayasasmda sadece kuv\'etJer aynlığı ilkesi • Arkası 8. Sayfada Solcu olmak zordur... Kubilay Gİ3LSEMIşletmeci F aşızm, güçlünün güçsü- zü ezdiği rejimin adıdır. Ya da güçsüze yaşama hak- kı tanımamasıdır. Dogada da böyle değil midir' Güçlülerle güçsüzlerin kavgası sonucunda, kazananJargünümüze kadar gel- mişierdir. Doğa, zayıf birbitki- ye, hayvana yaşama hakkı tanı- maz. Yaşayanlargüçsüzü yene- rek hatta öldürerek yaşamlannı sürdürür. DoğadaJd bu dengesiz- liktirdengeyi sağlayan. Doğada sürekli bir çatışma ve kargaşa vardır. Başka bir anlatımJa do- ğadaki ilişkiler, ve yapı faşist- tir. Yani faşizm doğaldır. Bu ne- denJedirki faşizm, dünyanın pek çok toplumunda çok çabuk ör- gütlenebilmekte ve toplum tara- fından kabul görebilmektedir. Insanoğlu da doğamn bir parça- sıdır ve ne yazık ki kaynağını do- ğadan alan faşist eğılimler ister istemez içimizde vardır. Faşizmi doğal saymak ve bu nedenle de faşizmi haklı çıkar- maya çalışmak elbefte düşünü- lemez. Dahası faşizmi, doğallı- ğı nedeniyle kabullenmek insa- nı yadsımak demektir. Doğal olan her şey haklı demek değil- dir. Hatta çoğu zaman doğal olan ılkeldir. tnsanoğlu doğadaki den- geyi bozabildiğı ölçüde, değiş- rirebildiği ölçüde ınsanlaşmak- tadır. Insan doğamn bir parçası olmasına karşm, her zaman en zavallı yaratığı olmuştur. Çün- kü doğal ortamda çe\reyi de- ğiştirmeden yaşaması olanak- sızdır. Aklı sayesinde doğadaki öbür canhlara karşı üsrünlük sağlayarak acizliğini gidermeye çalışmaktadır. Öbür canlılar do- ğaya uyarken insanoğlu, doğa- yı kendine uydurmayı kısmen de olsa becerebilmiştir. Doğal dengeyi bozduğu ölçüde insan- laşmıştır. Ölüm gerçeğınin far- kında olması (aklının en büyük olumsuzluğu belki de) ve çare bulamaması, yine akJı sayesin- de (tanrı ve din kavramlannı ya- ratarak) ölümü kabullenmesine neden olmuştur. Solcu olmarun özü doğadaki dengenin güçsüzler lehine bozul- masıdu". Böylesine iddialı ve zor bir işi başarabilmekse insan ol- manın farkındalığıyla ilinrilidir. Yüzyılların dengesini bozmaya çalışmak. değeryargılanyla oy- namak demek değil midir? Fa- şizm, doğallığı nedeniyJe kolay örgütlenirken solculann örgüt- lenememesi kadar doğal bir şey var mıdır? Solcu olmak bu ne- denle zordur, sıkıntılıdır. Solcu olmayı AB ve ABD'ye karşı ol- mak, Kıbns'ın verilmesine ses çıkarmamak ya da çıkarmak gi- bi somutpolitikalarla özdeşleş- tirmek yapılan en büyük tanh- sel yanıJgıdır. CHP \e parti yö- neticileri solculuğu, dar bakış açısından kurtanp, doğayla in- san arasındakı dengesizliği boz- mada öncü rolü üstlenmedıkçe Derviş'lerin. Baykal' lann gelip gitmelenyle toplumu oyalama- Jan sanınm toplum algılaması- nı karmaşık bıryapıya sürükle- mektedir. Bilerek ya da bilme- yerek yapılan büyük bir yanJış- tır. Bilmeden yapıyorlarsa so- run yok. Okur ve öğrenirler. An- cak, bilerek yapıyorlarsa verim- li tarlalarda büyüyen aynkoru gibi yok olup gıderler. Ama bu yok olup gitme sürecinde de top- lumu daha da geriye görürürler. tnsarı olmanın farkındahğını kavrayabilmek ve gereğini yap- mak zor olmakla birlikte, sanı- nm en doğru olamdır. PENCERE fkı Krtap!.. Hikmet Çetinkaya nın son kitabı 'Günizi Yi cılık'tan çıktı... Adı: "Fethullah Gülen'in 40 YıllıkSerüveni" Bu kitap Hikmet'in Cumhuriyet'te yayımlar bir uzun röportajından oluşuyor... O günlerde bu köşede yayımlanan yazımı birkaç alıntıyı anımsatmakta yarar var... Bakal/m ne demişim: "Bu röportajı yalnızCumhuriyet yayımlayabiı Hikmet Çetinkaya'nın Fethullah Gülen'e iliş yazı dizisi başladı... Zaman gazetesini de hafakanlar bastı... Neden?.. Zaman'a ne?.. Yoksa bu gazete Fethullah Gülen 'in özbeöz g zetesi mi oluyor?.. Evet!.. Nakşibendi tahkatının Saidi Nursi dalından tı reyen cemaat/n ilginç şeyhi Amerika 'dayaşıyor.. • Çetinkaya'nın kitabından küçük bir alıntı yar. mak Fethullah Gülen gerçeginın ne olduğunu an lamak için yeterli... Hazretin "l-la-yı Kelimetullah veya Cihad" kıta bından birkaç satır: "Maddi ve manevi cihad, Islami hayatın en bü yük müeyyidi (desteği) ve müeyyidesidir (yaptırı- mıdır). Müminlerin (ınananlann)hayatında cihad(dir, uğrunda savaş) ruhu söndüğü zaman, yavaş ya- vaş iman ve Islam aşkı da söner. Btraflarını çepe- çevre fitne kıvılctmlan, hatta fitne alevleri sarar; fit- neler de hep fitne doğunjr ve neticede evleri, so- kaklan, çarşı vepazarlan hep birer melanet yuva- sı halinegelir... (...)Allah (c.c.) müminin, kâfirterin hâkimiyeti altında yaşamasına razı değildir. Bir mümin, kâfirin emri altında yaşamaya razı olmuş- sa, o Islama ve imana ait her şeyi kaybetmış de- mektir; ve böyle birinin yaşamaya da hakkı yok- tur." Sözüm ona "Hocaefendi", tüm Müs/ümanlara "ci- had"u açıkçası "din uğruna savaşmayı"hayatın vaz- geçilmez bir görevi olarak yüklüyor. Fethullah iştebudur!.. Fethullahçılık budur!.. * Hikmet Çetinkaya'nın röportajı üzerine Zaman ga- zetesi de telaşlanarak ve de Gülen'ı savunmaya ge- çerek Nuriye Akman'ın Şeyh Efendi'y'e bir konuş- masını yayımladı; bu röportaj da "Gurbette Fethul- lah Gülen" adıyla "Zaman Kitap"ta çıktı. Beş yıldan beri ABD'de (kâfirlerin himayesinde) yaşayan Fethullah Gülen, bu kez AKP'ye yağ ya- karak Tayyip Erdoğan için şunları söylüyor: "-Bana göre namusluveterbiyeli bir insan. Ça- lışkan, cesur, karariı bir insan gibi geliyor. (...)Ben şimdiye kadar olumsuz bir şeyini görmedim. (...) Bir hakikati itiraf etmek lazım. Çalıp çırpmayacak bir insan. (...) Hortumlama yapmayacak bir insan olarak tanıyorum. Türkiye için iyi şeyler düşündü- ğü kanaatindeyim." Fethullah'ın gazetesi Zaman, ABD şemsiyesi al- tına girmiş Gülen Hoca'nın Tayyip Erdoğan'a ya- naşmasını böyle tezgâhlıyor. • Nakşibendi tarikatının Saidi Nursi dalından tü- reyen Fethullahçılık büyük bir parasal imparator- luk gibi güçlenip örgütlendi; başı ABD'de, kolları çeşitli yabancı ülkelerde, gövdesi Türkiye'de, ka- fası siyasal dincilikle dolu bir irtica ahtapotu... Rtıi&•tt'Litııı SAXAT VAUFI I . BOİÜm # Raitı SCnan SMndfn "Makaba" • Saydamlarla "RukiSc Tirtuien" # EsiN AFŞAR ,i HOİIIITI • Rultı Sl Dosilâf Korosa I • ONUR AKINJ • Sunu^u Gsisua GOMLP | ftn rt ft«w Sö«r M m Vr» * * y,-,- -^ J v '. .v UâtnıM£fmirk.ı 9Haziran2004 Çarşamba Saat 20.00 Kadıkoy Haik^üm MerRezj ŞERİ4T GLWDEME TAŞLMYOR • Demokrasi şemsiyesi altına sığınıp. TY'Ierde "Şen- at hukuku ıstivorum.'" diyerek şeriatı gûndeme oturt- mak ısteyenler amaçlanna ulaşamayacaklardır. • 80 yıl sonra Türk halkını yeniden çagın dışına ıtıp. soluğunu keserek aydınlıktan karanlığa çekmek ıste- yenlenn uğraşılan bir sonuç vermeyecektır. • Toplumu kullaştıran. ulusu ümmetleştiren, kadını ikınci sınıf insan yapan. ınsan doğasına aykın bir dü- zen olan "şeriat'"ı yeniden Türk halkımn, Türkıye'nın başma dolamak ısteyenleruı sonu "hüsran'' olacaktır. • İktıdann tutumundan destek alıp. .Anayasamızın re- jımle ilgılı maddelerinı adeta hıçe sayarak "şenat"ı gündeme getirme çabalan karşısında tüm sıvıl toplum örgütlennin kenetlenip, laik Türkiye'nin sesi oknalan gerektiği inancındayız. KADIN ARAŞTIRMAL4JÎI DERJVEĞİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear