14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
İSAN 2004 CUMA CUMHURİYET SAYFA J v LJ J_j X LJ M\ kultur(S cumhuriyet.com.tr 15 ~~\ önetmen Mel Gibson'm yoğun tartışmalara yol açan filmi bugün gösterime giriyor Kan gölündeki hedef:İsaı_ı Mel Gibson uyanık adam vesselam. §.*diye kadar Hıristiyanhğın temel öğre- fci.rini içeren Eski ya da Yenı Ahit'ten ni- cre~Ilm çıkaran, kutsal kitaba adeta bir se- raay^o fabrikası muamelesi yapan Amerikan si^masında, dinsel konulann öteden beri ç c i ilgi çektiğinin ve her zaman iyi gişe ya^ığının farkında. Önünde de zaten kapı 151b bir Cecil B. De Mille örneği var sine- ranatarihinden. furucularından biri olduğu Hollyvvo- o d l a , 70yıl öncesinden Krallar Kralı-Hz. f s a m n Hayatı, On Emir, vb. gibi göste- rişl filmleriyle dinsel-tarih- s«e!istünyapımlar geleneği- n i laşlatan, başan formülü- r»ti Le 'Kan, cinsellik ve bi- r a ; d a İncil' dıyerek özet- le-dğı rivayet edilen, efsa- ne\t yapımcı-yönetmen De IVİıle'in ızinden giden Gib- son Nasıralı tsa'nın çarmı- ha gerilmesinden önceki sonsaatlerini satır satır an- latKor, bugün festivalle ka- rışıc gösterime giren Hzİsa'nın Çilesi'nde. indIden satır satır... îsa Mesih'in kısa kı- sa geçmişte kalmış anılarına daldığı bu geriye dönüşler, şiddet dozunun yer yer da- yanma sınırlarını zor- ladığı seyircinin, filmin ağır, kasvetlı, iç burkucu atmosferinde bir nebze soluk al- masını sağlıyor. Vaazlan, mucizeleri ve ona inananlann gitgide çoğalmasıyla, filmin resmen 'kötö adamları' olan ve öfkeli kalabahklan sü- rekli kışkırtan Yahudi din büyüklerinin ik- tidannı tehdit ettiği için aranan, sonradan kendisini asacak hava- Yehuda (Luca Li-nsı onellil tarafından ih- bar edildiği Zeytin Dağı'nda yaka paça yakalanmasıyla açıhyor film. Isa önce Roma emperyalizmi- nin boyunduruğunda- ki Filistin'den sorumlu Roma Valisi Pontius Pilate'nin, sonra da Kral Herod'un huzuruna çıkanlıyor. Onu i- dam ettirmeye fena halde kafayı takmış ha- hambaşının üstelemesiyle suçlu bulunup çarrruha gerilmesine karar verilen peygam- berin gördüğü onca işkencenin ardından, kamçılanmaktan lime lime olmuş sırtında taşıdığı çarmıhıyla son yolculu- «•p * ğuna çıktığı film, sevmek, bağış- £' * lamak, acı, hoşgörü, özveri gibi kavramlara el atıyor mesaj bağ- lamında. însanoğlunun günahlan uğru- na çile çekerek ölüme yollanma- yı kabullenen Isa'yı canlandıran Jim Caviezel'ın rolüne cuk orurduğu filmde Meryem için bı- raz Gbson'ın, Isa peygamberin yaşamını ak- taran Matta, Markos ve Luka ile daha çok dinsel kişiliğini öne çıkaran Yuhanna tncil- lerine sadık kalarak Benedict Fitzgerald'la birl.kte yazdığı senaryo, 2 bin yıl öncesine dayinan o çok bildik dramatik hikâyenin son bölümlerine yogunlaşıyor. Seyirciyi giderek allak bullak eden bir gerçekçi yaklaşımı, yoğun duygusalhğı be- nimsemiş yönetmen Gibson, ağır ama tıkı- nnda giden. klasik bir anlatım tutturduğu ve alışılmışın dışına çıkarak karakterlerine Aramice ve Latince konuşturduğu filmde. Peckinpah'ın vaktiyle moda haline getir- diği ağır çekimlere sıkça başvuruyor. Aralara da, gördüğü işkenceden bayılma raddelerine gelmiş, tarifsız acılar içinde kıvranan peygambere bir çeşit dayanma gü- cü \erdiği söylenebilecek, kısa kısa flash back'ler koyuyor. The Passion of the Chrlst / Yönetmen: Mel Gibson / Senaryo: Benedict Fitzgerald, M.Gibson / Kamera: Caleb Deschanel / Müzik: John Debney / Oyuncular: James Caviezel, Sergio Rubini, Maia Morgenstern, Monica Bellucci, Claudia Gerini / ABD 2004 (Özen-Umut Sanat) YENİ BAŞLAYANLAR... 'Kelebek Etkisi', bilimkurgu meraklısı seyirciyi menınun edebilir. KELEBEK ETKİSİ (The Butterfly Effect) Bugün gösterime giren filmlerden ilki Eric Bress ve J. Mackye Gruber'ın yazıp yönettiklen korku- gerilim türündeki 'Kelebek Etkisi'. Çocukluğu hatırlayamadığı bir dizi dehşet verici olayla gölgelenmiş Evan Treborn'un (Ashton Kutcher) yaşamının tüm önemli anlan İcendini bildi bileli bir unutkanlık kara deliğinde yitmiştir. Genye hafızasının hayaleti ve çocukluk arkadaşlan Kayleigh (Amy Smart), Lenny (Elden Henson) ve Tommy'nin (William Lee Scott) kınk yaşamlanndan başka pek bir şey kalmamıştır. Çocukluğu boyunca, kendisini günlük tutmaya teşvik eden bir psikoloğun gözetiminde olan Evan bir gün günlüklerinden birini okurken kendini birdenbire geçmişe dönmüş bulur. Defterlerinin geçmişe dönüp, anılannı anımsayabilmesi için birer araç olduklannı fark eden Evan'ın bu anımsayışlan, arkadaşlannm, özellikle de hâlâ sevdiği çocukluk aşkı Kayleigh'nin yitik yaşamından sorumluluk duymasına neden olur. Böylece geçmişe kasıtlı yolculukJar yapan Evan bugünkü aklıyla çocukluk bedenine girerek tarihi yeniden yazmaya, arkadaşlannı travmatik deneyimlerden kurtarmaya çabalar. Ama ne zaman geçmişte bir şey defiştirse, bugünde beklenmedik sonuçlar doğduğunu görür... Bilimkurgu sevenlerin zevkine seslenen yeni bir Amerikan yapımı. ÖLÜLERİN ŞAFAĞI (Dawn of the Dead) Zack Snyder'ın yönettiği, başrollerinde. Sarah Polley, Ving Rhames ve Jake Weber'in oynadıkJan filmde cehennemde yer kalmadığı için, ölüler ordusunun dünyaya yürüdüğü anlaşıldığında artık her şey için çok geçtir. Ölüler acımasızdır, günahlann, çekilen acılann hıncının yaşayan insanlıktan çıkanlma zamanıdır. Bir gece içinde dünya ne olduğu, nasıl başladığı bilinmeden ölülerin ölmediği ve insan etiyle beslendiği yaşayan bir kâbusa dönüşür. Wisconsin'deki zengin banliyölerden birinde yaşadığı evinden dehşet içinde kaçan Ana Clark kendisiyle aynı kaderi paylaşan polis memuru Kenneth; elektronik satış görevlisi Michael; kabadayı Andre ile hamile eşinden oluşan küçük bir gruba rastlar. Sağ kalmayı başarabilen kısıtlı sayıdakı insandan oluşan gruba katılarak terk edilmiş görkemli bir ahşveriş merkezine sığınma planlan yaparlar. Çürüyen zombiler ordusu da ablukaya aldıklan ahşveriş merkezine sızmak üzeredir... Cesar Romero'nun ünlü korku klasiğinin yeniden çe\Tİmi olan 'Ölülerin Şafağı' haftaınn bir başka yeni filmi. genç göründüğü söylenebilecek Romanya- lı Maja Morgenstern'le tsa'nıntaşlanmak- tan kurtardığı Maria Magdalena rolündeki Monica Bellucci gayet iyiler. Asıl başarıy- sa teknik ekibe, usta kameraman Caleb Deschanel'e ve modernle gelenekseli kay- naştınp dünyanın dört bucağından melodi- ler estirerek Peter Gabriel'vari müzikler besteleyen John Debney'ye ait. Hıristiyanlar için seyredilmesi belki de ibadet etmekle eşanlamlı, epeyce etkileyi- ci ve düşündürücü bu film, Pasolini'nin 40 yıl önceki, kilise ve sansürle takıştığı Aziz Matyas'a Göre tncil'inın etkisini yaptı bizde de. (Scorsese'nin 1989'da Kazanca- kis'den uyarladığı, nice tartışmaya yol aç- mış Günaha Son Çağrı'sını vaktiyle göre- mediğimiz için Pasolini'nin 1964 yapımı filmiyle kıyaslamak durumunda kaldık.) Etklleylcl ve düşündürücü Şiddetle teknoloji göstensınin ayyuka çıktığı Çılgın Max, Cehennem Silahı. vb. gibi seriye dönüşmüş, namlı macera film- lerinde canlandırdığı sert, maço karak- terlerle ünlenen Gibson, on yıl kadar önce giriştiği ilk yönetmenlik deneyi- minden (The Man VVithout a Face- Yüzü Olmayan Adam) yüzünün akıyla çıkmıştı. Ama asıl, hem yönetip hem de başrolünü üstlen- diği, geniş kitleye mal olan ve hayranlannm sayisım arttıran Cesur Yürek'le yönetmenliğini kabul ettir- mışti. Bu kez senaryosunu da imzalayıp yine yö- netmenlik koltuğuna orurduğu, bütçesini de kendı cebınden karşılayıp Cinecitta'da, işı- nın ehli ttalyanlardan oluşan bir teknik kad- royla çekerek 30 mılyona mal ettiği, bece- riyle pazarlanması sonucunda. şımdiden pa- ra basan ve Batı'da olay-film haline gelen Hz. Isa'nın Çilesi'yle turnayı gözünden vu- racağını kim, nerden bilebilırdi? İZLEYİCİ GÖZÜYLE. ERDAL ATABEK Insanı insan yapan dayanışmaya dair"İnsan Lekesi", geçmişleri- ni büyük yaralanmalarla geçi- ren üç insanın birbirine dayana- rak yaşamaya çalışmasının öy- küsü. Amerika'da siyah bir aile- nin açık renkli çocuğu olarak dünyaya gelen Coleman Silk, beyazların önündeki açık yük- selme yolundan kendisine gele- cek kurmaya karar verir. Eğer kendisine "ben beyazım" der- se beyaz kızlarla yaşayabılecek, beyazların yükselme yollann- dan yararlanabilecektir. Ama bunun bedeli çok ağırdır, ailesi- ni terk etmesi, onlarla bir daha görüşmemesi gerekecektir. Genç Coleman gücünü bu be- deli ödeyerek kullanmaya karar verir. Ama artık yaralıdır. ağır yaralıdır, çünkü geçmişi yoktur. Coleman Silk, geçmişini silerek yaşamak zorundadır. Oysa aile- si çok onurlu, yaşamlannı bir- birlerine dayanarak kurmuş bir ailedir. Bu yaralar acaba bir gün kapanacak mıdır? Coleman, seçtiği yolda yükselir ve üniver- site profesörü olur. irkçılık suçlaması Yaşlı, saygın profesör Cole- man Silk, bir gün dersinde kul- landığı bir sözcük yüzünden ırk- çılıkla suçlanır ve istifa etmek zorunda kalır. Orman evinde komşusu bir yazarla tanışır ve dost olurlar. Bir gün arabasma aldığı bir kadınla tanışır ve yol- lannın kesiştiği bu kadın da geç- mişinden yaralı bir insandır. Ka- dm fahişedir, çocukluğunda üvey babasının cinsel tacizine uğramış, evden kaçmıştır. Son- ra Vietnam'dan dönen bir eski askerle evlenmiştir. Ondan da şiddet görmüştür. Kadın ondan da kaçmıştır. Şimdi de yaşamın- da hiçbir zaman bulamadığı gü- veni, şefkati ve sevgiyi aramak- tadır. Vietnam savaşçısı Lester da yaralıdır. O da Vietnam'da "savaş ve öldür" emrine uya- rak savaşmış ve öldürmüştür, 1- C. Silk'in yaşlılığını oynayan Anthony Hopkins 'tnsan Leke- si'nde Nicole Kidman'ın canlandırdığı Faunia'ya âşık oluyor. ma geriye dönünce hiçbir işe ya- ramadığını görmüştür. Şimdi, kendini terk eden kansınm yok- sunluğunu doktorlar, polisler, ilaçlarla doldurmaya çalışmak- ta, bir yandan da kansınm haya- tına eklemlenmeye çalışmakta- dır. Aslında görünüşte basit kar- şılaşmalar gibi görünen olay de- rinleştikçe kişilerin geçmişine uzanmaktadır. Bu derinlikJerde de toplumlann yaşadığı nefret- ler, insan yolu tıkamalar, acıma- sızlıklarortayaçıkmaktadır. Bir siyahın kendi geçmişini reddet- mek zorunda kalması, kendisi- ne yeni bir kimlik seçerken al- dığı yaralar, bir kadının çaresiz- liği içinde yaşadığı travmatik cinselliği, bir erkeğin kendini işe yaramaz biri olarak buluver- mesi insanlann yaşadığı sosyal trajediler. îşte filmin verdiği de budur. Robert Benton. filmin birbi- rine geçiş kavşaklannda çok ba- şanlı değil. Film, durgun ve za- man zaman kopuk bir seyir izli- yor. Ama oyunculan çok iyi ve açık bu yolla kapatılıyor. Cole- man Silk'in yaşlılığını oynayan Anthony Hopkins, fahişe Fa- unia rolünde Nicole Kidnıan. Lester rolünde Ed Harris çok başarıh oyuncular. Coleman'm gençliğinı oynayan oyuncu ile annesi de çok iyi. Filmi sabırla izleyerek anlamaya çalışan, so- nunda çok insanca bir ödül alı- yor: însanı insan yapan dayanış- manın önemi. Film kadar, izle- yicinin dikkati de bu filmde önem taşıyor. KEDI GOZU VECDİ SAYAR Belediye Sanatları AŞ Yerel seçimler Türkiye'nin soluna ağır bir dar- be indirirken, bazı soruları da yeniden gündemin ilk sıralarına çıkartıverdi. Elbette, ilk soru (ve so- run) CHP'nin ve sol partilerin geleceğine ilişkin. Meselenin bir liderlik sorununa indirgenemeye- ceği ortada. Temel sorun: "Çağdaş bir sosyal de- mokrat partinin ilkeleri ve politikalan ne olmalı" sorusu. Bu sorunu bütün yönleri ile ele almaya bu köşenin sınırları yetmeyecegine göre, sorunun kültür ve sanata ilişkin boyutlarına deginmekle yetinelim. Acaba, çağdaş bir sosyal demokrat partinin kültür ve sanat politikasına merkeziyetçi, buyur- gan eğilimler mi egemen olmalı, yoksa özgürlük- çü, merkezden değil çevreden (yani yerelden) yola çıkan, özerkliği savunan politikalar mı olma- lı? Peki, bugünkü CHP yönetimine karşı çıkan gruplar hangi görüşü savunuyorlar, bileniniz var mı? Sanmıyorum, çünkü hiçbirinin politikası net değil. CHP'nin solundaki diğer partiler için de aynı şeyi söyleyebiliriz rahatlıkla. Aynı soruyu AKP'li politikacılara sorsanız, ikin- ci eğilimden yana bir yaklaşımla karşılaşmamız büyük olasılık. Çünkü, partinin söylemlerinde "demokratikleşme, özgürtük, özerklik, çeşitlilik, değişim, yerindenyönetim"gibi kavramlaraçok- ça yer verildiğini görüyoruz. Peki, uygulamada da, aynı kavramlara saygı gösterdiklerini söyleyebilir misiniz? TÜBİTAK, YÖK, RTÜK gibi kurumların özerkliğini güvence altına alan uygulamalar mı söz konusu, yoksa bu kurumları siyası otorıteye daha da bağımlı kılan uygulamalar mı? Yerel seçimler sonucu, belediyelerin büyük bir bölümünde egemen olan AKP'lilerin kültür ve sa- nat alanında özgürlüğü ve özerkliği savunacağı- nı söyleyebilir misiniz? En aceleci davranan, Esenyurt Belediye Başkanı oldu. Görevi devral- dığı belediye başkanı Gürbüz Çapan'ın açtığı kültür merkezinin kurs öğretmenlerini Parklar Müdürlüğü'ne atayıp, belediye binasında sergi- lenen resim ve heykellerin hepsini satacağını söy- leyiverdi. Ankara Büyükşehir Belediye Başka- nı'nın medyatik bir şöhret haline gelmesinde "Böyle sanatın içine tükürürüm" vecizesinin önemli bir rolü olduğunu düşünüyor olmalı. Yeni başkan Kadıoğlu nun da tarıhe geçecek birvecizesi var artık: "Devlet dairesi müze değil!" Ne bilsin sayın başkan, dünyada neler oluyor. Avrupa'da resmı daırelerde inşaatın belirli bir ora- nında resim ve heykel bulunması zorunluluğu ge- tiren (böylelikle devlet kurumlarının ve yerel yö- netımlerin sanata destek olmalarını sağlayan) ya- salar bulunduğunu nereden bilsin! Bakalım, belediye başkanlarımız daha ne inci- ler dökecekler ortaya, kendilerinden önceki baş- kanların başlattığı hangi projeleri durduracaklar? Dilerim, hepsi bizi yanıltır, kültür ve sanat alanı- na yeni katkılar sunarlar, kentlerindeki kültürel mirasın korunmasında, yaşayan sanatların des- teklenmesinde öncü bir rol üstlenirler... Ama, ne olur, sayın başkanlar kişisel zevkleri- nizi ortaya koyarken azıcık tereddüt edin. Yoksa, kentlerimiz birer 'kitch'abidesi olup çıkacak. Na- sıl olsa, Melih Gökçek'in eline su dökemezsiniz. O bu işlerde öncülüğü kimseye kaptırmayacağa benziyor. Gökdelenin üstüneyeıieştireceği 'Jum- bo Jet' ve 'kafasının içi dönerrestoranlı dev der- viş' heykelleri ile... "Ha//casora/im/"ladaolmaz bu işler. Evet, kent- linin kararlara katılımını sağlamak gerekır. Ama, uzmanlık gerektiren alanlarda demokrasi ile bil- giyi uzlaştıran kurallar ve kurumlara ihtiyaç var- dır. Bizde de er geç olacak. Gelin, siz başlatın bu uygulamaları (yerel kültür-sanat kuruluşlarının yer alacağı kent konseylerini, ulusal sanat ku- rumları ile işbirliğini), sizi alkışlayalım. Kamu Yö- netimi ve Mahalli Idarelertasarılannın yasalaşma- sına az kaldı. Bu yasalarla, Kültür ve Turizm Ba- kanlığı'nın taşra teşkilatı lağv ediliyor, yetkiler il özel idarelerine ve yerel yönetimlere devrediliyor. Yani sorumluluk alanlarınızgenişliyor. Dilerim, bu yetkiler başınızı döndürmez, bilimin ve sanatın öncülüğünü unutmazsınız. Dün gazetelerde, yeni Türk Lirası ile ilgili haber- deki çarpıklık acaba kaç kişınin ilgisini çekmiştir. Darphane müdürü, "Yeni paranın tasanmını ben yaptım" buyurmuş. Acaba, yeni Avrupa parası hazırlanırken tasarım karaıiarını Darphane müdü- rü mü vermiş? vecdisayar (/ yahoo.com 'Bana Bir Şeyhlen Oluyor' • Kültür Servisi - Yılmaz Erdoğan'ın yazıp yönettiği "Bana Bir Şeyhler Oluyor' adlı oyun bu akşam saat 21 .OO'de BKM sahnesinde 211. kez perdesini açacak. Sınırlı bir gelire ve sınırlı hayallere sahip orta sınıfa ait 'Duran' ailesinın öyküsünü konu alan oyunun kostüm tasanmı Sadık Kızılağaç'a, müzikleri Metin Kalendere ait. Oyunda Yılmaz Erdoğan, Demet Akbağ ve Altan Erkekli başrolleri paylaşıyorlar. BUGUN • ATATtRK KÜLTÜR MERKEZİ nde 19.30'da tstanbul Devlet Senfoni Orkestrasının şef Howard Griffiths yönetiminde vereceği konserin solistleri Tuncay Yılmaz ve Gustav Rivinius (0 212 251 56 00) • CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU nda 19.30'da CRR Senfoni Orkestrasının şef Walter Proost yönetiminde vereceği konserin solisti Andrei Diev. (0 216 454 15 55) • BABYLON'da 23.00'te Achanak konseri. (0 216 454 15 55) • YAPI KREDİ SERMET ÇİFTER SALONU'nda 18.30'da Cogito Söyleşisi: Avrupa Felsefesi - III Frankfurt Okulu. Konuşmacı: Doğan Özlem. (021 2 473 04 44) • İFSAK ta 19.30daÖzer Kanburoğlu nun katıldığı 'Bir Belgesel Nasıl Hazırlanır' başhkh söyleşi. (0 212 292 42 01)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear