17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1SEKİM2004CUMA CUMHURİYET SAYFA kulturfacumhuriyet.com.tr 15 Janet Leigh 77, Christopher Reeve ise 52 yaşmda sinemayı terk etti Hollywood'un iki yıldızı söndü...ASLI SELÇUK Hollywood iki yıldızını yitirdi: Ja- net Leigh 77, Christopher Reeve ise 52 yaşında sinemayı terk ettı. 6 Tem- muz 1927 "de doğan Janet Leigh (Je- anette Helen Morrison) Pasifik Ko- Ieji'nde müzik ve psikoloji eğitimi aldı. Janet'in Hollywood'a girmesi tümüyle rastlantıydı. Aktrist Norma Shearer, bir kış sporlan merkezinde resepsiyoncu olarak çalışan anne-ba- basının masasının üstünde kızlannın resmini görûp genç kızı çok beğen- mişti. Shearer, Janet'in fotoğrafını MGM Stüdyolan'na verir vermez genç kız deneme çekimlerine çağnl- dı. 1947de "The Romance of Rosy Ridge" ile sinemaya ılk adımını attı. 1940'lann sonundan 5O'lenn başına dek masum genç kız rollerinde gö- ründü. 5O'lerden sonra cınselliğini öne çıkaran ılginç karakterleri can- landırdı. Orson VVelIes, John Fran- kenheimer, Alfred Hitchcock. Hen- ry Hathavvay, Richard Fleischer, Mervyn Leroy, Josef von Stern- berg, Anthonv Mann gibi önemli yönetmenlerle çalıştı. Gary Cooper, Robert Mitchum, John VVayne, Ja- mes Stewart, Frank Sinatra, ErroU Flynn, Charlton Heston, Paul New- man, Jack Lemmon gibi Hollywo- od'un efsane aktörleriyle karşılıklı oynadı. 1951'de oyuncu Tony Cur- tis'le e\lenen Leigh, "Houdini" (Si- hırbazlar KraİL' 1953), "Prince Vali- ant" (Kahraman Prens/1954). "The VUdngs" (Vikingler, 1958) filmlerin- de eşiyle birlikte oynadı. Psycho'nun duştaki kadını Leigh'in ününü silinmez bir çiz- giyle sınemanın ve izleyicilenn bel- Ieğine kazıyansa Alfred Hitch- cock'un 1960yapımı "Psycho"daki (Sapık) Marion Crane rolüyle oldu, yani şu duştaki kadın görüntüsüyle. Hitchcock, Hollywood'un gele- neksel tutumunun tersine yıldız oyuncusunu öldürmekten hiç çekin- memişti. Her biri 2-3 saniye süren 70 planın çekimi için Leigh bir hafta sü- resince duşun altında kaldı. 60'larda bu sahne şoke ediciydi, herkes oyun- cuyu çıplak sanmıştı, ama o ten ren- gi bir mayo giymişti. Bu sahne yıllar- ca konuşuldu ve hâlâ konuşulmakta. • Hollywood'a tümüyle bir rastlantı sonucu giren, 50 ve 6O'lı yılların önemli kadın oyunculanndan Janet Leigh 'Psycho'daki duştaki kadın görüntüsüyle, tiyatro kökenli Christopher Reeve ise ünlü çizgi kahraman Superman'i bilgelikle birlikte kullandığı gücüyle olgunlaştırarak dünya sinema tarihinin sayfalannda unutulmaz yerlerini aldılar... Bu zorlu çekimin ardından Leigh bir süre duş yapmaktan korktuğunu açık- lamıştı Birçokçalışmadabuduşsah- nesinin benzerleri çekildiyse de aynı etkiyı hiçbir zaman yaratmadı. 1962'de Tony Curtis'ten aynlan Le- igh'in bu beraberlıkten olan kızlan Jamie Lee ve Kelly de onlar gıbı oyuncu oldular. Leigh, 1984'te kale- me aldığı "There Really Was a Hollywood" (Gerçekten Bir Holly- wood Vardı) adlı otobiyografisınde Curtıs'le beraberlığinden şöyle söz etmıştı: "Tony ile harika anlanmız oldu. Bizler HollvHood'un en gör- kemli ve kışkırtıcı dönemini gör- dük." Janet Leigh, "Psycho" dışın- da"LittleWomen" (KüçükKadın- lar, M. Leroy 1951), "The Naked Spur" (Çıplak Mahmuz. A. Mann 1953), "Touch of Evil" (Bit- meyen Balayı, O. Welles 1960), "The Manchurian Candidate" (Casuslara Karşı, J. Frankenheimer 1962) gibi önemli çalışmalarda başa- nlı yorumlar sunarak Hollywood'un 50 ve 60'h yıllannın en güzel ve önemli kadın oyunculan arasındaki yerini almıştı. Tiyatrodan sinemaya 25 Eylül 1952'de aydın bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Christop- her Reeve, 15'inde de ABD'nin en ünlü yaz tiyatrolanndan VVilliams- town Playhouse'a girmişti. Cornell Üniversitesi'ndeki müzik ve tngiliz- ce öğreniminden sonra oyunculuğa yönelen Reeve Ingiltere'deki Old Vic Theater'da, Fransa'daki Comedie Française'de çalıştı. New York'taki Julhard School'da oyunculuk formas- yonunu tamamladı. 1976'da Broad- vvay'de sahneye çıktı, "A Matter of Gravity'Me Katharine Hepburn ün torunuydu. 1978'de onu tüm dünya- ya tanıtacak olan "Superman" rolü- nü aldı. Superman 300 mılyon dolar gişe getirisi yapınca 4 devam fılmi çekildi. Reeve'in Superman ile ilgili düşünceleri şöyleydi: "Onu kahra- man yapan, gücü değil bilgeliği. Bilgelikle birlikte kullandığı gücü onu olgunlaştınyor." Superman dışında "Deathtrap" (Ölüm Tuzağı, 1980), "The Bostoni- ans" (Bostonlular'1984), "The Avi- ator" (Uçuş Pilotu/1984), "Street Smart" (Sokak '1987), "Remains of The Day" (Günden Kalan- lar/1993) gibi ilginç çalışmalarda. yer aldı. James Ivory, Sidney Lu- met, Jerry Schatzberg, Peter Bog- danovich. John Carpenter gibi us- talarla çalıştı. Simon Langton'ın TV filmi "Anna Karenina"da (1985) Kont Vronski'yi oynadı. FelçMlerin sözcüsü Superman 27 Mayıs 1995'te engeli aşmakta direnen atının sırtından düşüp boynu- nu kıran aktör felç olmuştu. Büyük bir yaşam savaşımı veren Reeve: "Başı- mı omuriliğime ekleme operasyo- nunda şansım yan yarıyaydı. Yaşa- mımı 27 Mayıs 1995'ten önce ve sonra diye ikiye ayınyorum" diye- rek kansı Dana ve çocuklan için in- tihar etmekten vazgeçtiğini belirtmiş- ti. Tekerleklı sandalyede makinelere bağlanan oyuncu, ancak bir boruyla nefes alabiliyordu. 1998'de tekrar oyunculuğa başla- yan aktör, Hitchcock'un "Rear Win- dow" (Arka Pencere 1954) filminin yeni versiyonunda tekerleklı sandal- yedeki bir fotoğrafçıyı canlandırdı. "Salt sesim ve yüzümle oynamak önce beni çok korkuttu. Oyküyii yeterince etkili bir biçimde aktara- mayacağımı sandım. Fakatyoğun- laşıp düşüncelerin gelmesine izin verdikçe duygularımın yüzümden okunması beni şaşırttı" demıştı Re- eve bu filmdeki performansıyla ilgi- li. Kazadan sonra TV filmı "In The GIoaming"ı yönetti. Tüm felçlilerin sözcüsü haline gelen Reeve, 2002'de Reeve Felçlıler Vakfı'nı kurdu, kök hücre araştırmalannda kullanılmak üzere milyonlarca dolar bağış topla- dı. 2003'te diyafram kaslanna elekt- rotlar kondu, böylelikle günde birkaç saat mekanik boru olmaksızın nefes almaya başlamıştı. 9 yıllık eğitim ve kaslann elektrikle uyanlmasının ar- dından Reeve sağ elinin ve ayağının parmaklannı oynatmaya başlamıştı. Genetik araştırmalann ve klonlama- nın öncüsü olan aktör, kök hücre araş- tırmalannda cenine ait dokulann kullanılmasından ötürü araştırma- lan engelleyen, parasal desteği kı- san Başkan George W. Bush'u, Cumhunyetçi Parti'yi, Katolik Ki- lisesi'ni, kürtaj karşıtı gruplan eleş- tirmiş, araştırmalan sa\Tinan De- mokrat Partı adayı John Kerry'yi desteklemişti. 5 yenifilm gösterime giriyor Bugün ülkemizde gösterime giren filmler, başanlı yönetmenlerin beklenen yeni filmle- riyle, macera türü yapımlarla, farklı seçenek- ler sunuyor sinemaseverlere. Bunlardan biri. Chanwook Park'ın İhti- yar Delikanh'sı. Baş rolleriıü Choi Min-sik, Yoo Ji-tae ve Gang Hye- jung'un paylaştığı fılm, uzun bir rutsaklığın ardından intikam peşine düşen bir adamın öyküsünü anlatıyor. Kansı ve bebeğiyle mutlu işadamı Oh Dae- su'nun kaçınhşıyla başlayan 15 yılhk hücre hapsi sona erer. Kansı ve bebekleri, kaçınl- dığı günlerde öldürülmüş, Su. düzenli ve mut- lu yaşamlannı yok eden kişiden öç almaya yemin etmiştir. Gelişen olaylar, Su'yu hapse- dilmesinin nedeninin yanı sıra yeni gerçekle- re de ulaştıracaktır... Yolun Sonu da, sinema salonlanmızda gös- terilecek diğer yeni fılmlerden. Kevin Bray'in yönettiği, Johnny Knoxvil ve Neal McDonough'ın başrollerini paymaştığı fılm- de, özgün öykü sürdürülüyor. Chris Vaughn (The Rock), Amerikan ordusunun özel güç- lerinden emekli olur ve doğduğu yere, evine döner... Çocukluğunun geçtiği kasaba ise ade- ta suç merkezine dönüşmüştür. Chris, kasaba- İZLEYİCİ CÖZÜYLE. nın şerifi seçilir ve kasabasındaki kanunsuz işlere son vermeye yemin eder. Almodovar ın Kötü Eflfflm'i Pedro Almodovar bu kez Kötü Eğitim'le karşımızda. Gael Garcia Bemal, Fele Mar- tinez, Javier Camaranın baş rolleri paylaş- tığı fılmde, Almadovar, genç ve başanlı bir yönetmenin, kendisınde sunulan bir senar- Pedro Almodovar'ın yönettiği Kötü Eğitim'de, öykü genç ve başanlı bir yönetmenin, kendisine sunulan bir senaryoyla geçmişine, çocukluk yıllarına dönüşüyle başlıyor. yoyla geçmişine. çocukluk yıllanna dönüşüy- le öyküyü başlatıyor. 60'h yıllarda, tutucu bir okulda eğitim görmekte olan Ignesio ve En- rique adlı iki çocuk birbirlerine yakınlık duy- maktadırlar. Okulun müdürü ve aynı zaman- da edebiyat öğretmeni olan Peder Manola'da bu çocuklardan Ignesio'ya âşıktır. Ve onu kıs- kandığı için Enrique'yi okuldan attınr. Ara- dan yıllargeçmiştır. Yıl 1980'i gösterdiğinde Enrique 27 yaşında üç fılm çekmiş başanlı bir yönetmendir ve yeni fılmi için konu aramak- tadır. Bu sırada Ignesio olduğunu söyleyen bir adam, elinde bir hikâyeyle çıkagelir. Bu haftanın yenileri arasında macera türü- nü sevenler için bir seçenek daha var, Colla- teral... Michael Mann'ın yönetmenliğini yaprığı. başrollerinde Tom Cruise ve Jamie Fox'un olduğu Collateral iki insanın yaşamı- nın geri dönülemez şekilde değiştiği tek bir gecede geçiyor. 12 yıldır taksi şoförlüğü ya- pan Max'ın (Jamie Foxx) yolu, bir gece Vin- cent (Tom Cruise) adlı kiralık katille kesişir... Mimar Babam: Bir Oğulun Yolculuğu da haftanın bol ödüllü yapımlanndan biri. Ne- al Sundstrom ın yönetmenliğini yaptığı fılmde Philip Johnson, Vincent Scully, Jes- se Armstrong başrolleri paylaşıyorlar... 'En lyi Belgesel Film Dalı'nda 2004 Oscar'lann- da adaylar arasındaki belgesel, 20. yüzyılın en önemli mimarlanndan biri sayılan Louis I. Kahn'm oğlu Nathaniel Kahn'ın, babasını ta- nımak ve anlamak için sürdürdüğü beş yıllık serüvenin öyküsü. My Architect, bir oğulun bakışından geçmişe ışık tutuyor ve sıradışı yaşamıyla da dikkat çeken ünlü mimann ki- şisel tarihine dramatik bid bakışla yaklaşıyor. ERDAL ATABEK amda yol ararken.. • "İbrahim Bey ve Kuran Çiçekleri" fil- miyle yönetmen François Dupeyron, Fran- sa'da yaşayan bir Müslüman ile bir Musevi çocuğun arasındaki dostlukla "yaşamda y- ol arajişı" sorununa değinmış görünüyor. Küçük bir bakkal dükkânı işleten ibrahim Bey, yaşamın yol göstericisı olarak kutsal ki- tabı olan Kuran'ı görüyor ve dükkânına ge- lip giden genç Moise'e destek oluyor. Moise, kendine bakmakta güçlük çeken babasına yardımcı olurken kendi sorunlanyla başa çık- maya çalışıyor. Annesinin onlan bırakıp git- mesiyle yalnız kalan Moise ve babası güç ko- şullarda yaşam uğraşı verirken İbrahim Bey olup bitenin farkındadır. Kendi halinde, hiç- bir şeyin farkındaymış gibi görünmeyen Müslüman bakkal aslında bilgece bir tavırla yaşama bakmaktadır. Genç Moise. evinin penceresınden sokağa bakarken metro giri- şinde iş bekleyen sokak fahişelerini de gör- mektedir. Onlan merak eder ve topladığı pa- ralarla ilk deneyimini bu kadınlann biriyle yaşar. İbrahim Bey, Moise ile ılgilidir ve onu gÖzetmeye karar vermiştir. Bu arada Moise, babasımn intihanyla büsbütün yalnız kalır ve İbrahim Bey onu evlat edinme karan ve- rir. Bu bıri genç, biri olgun yaşta iki insanın kendine özgü acılan artık birbirlerine göster- dilderi ılgiyle azalacaktır. İbrahim Bey artık işi bırakma zamanının geidiğini düşünür ve bir araba alarak Momo ile birlikte (Moise o- nun için Momo'dur) kendi vatanına, Türki- ye'ye dogru yola çıkar. Filmin Fransa'da geçen bölümü insanlar- dan birbiriyle ilişkilerini başanyla ardatmak- tadır. Bu arada Fransa'da azınlık sorunlanna da bir ucundan değınmektedir. Bir Müslü- man ile bir Musevinin kesişen yollan, fahi- şelerin siyah renklisi. beyaz renidisi bir ara- da yaşama savaşı vermektedirler. Filmin ikinci yansı ise daha çok sufı fel- sefesine aynlmış görünmektedir. İbrahim Bey'in bilgece sözleri, yol gösterici olarak kendi kutsal kitabı Kuran'ı göstermesi fil- min ana temasından kopuktur. Aynca Türki- ye'de sema gösterileri, bozkır görüntüleri otantik olma çabalannı yansıtmakta ama in- san ilışkilerine yeni boyutlar getirememekte- dir. îlk bölümüyle başka bir temayı işleyen film, ikinci bölümünde ayn bir yola girmek- tedir. Ömer Şerif, iri Mısırlı gözleriyle olgun bir Müslüman kompozi^yonunda çok başa- nlı. Moise rolündeki oyuncu yaşamın zik- zaklannda pek değişmeyen mimikleriyle da- ha işin başında. Genel olarak ıyi bir temayı ele alan yönetmen filme derli toplu bir bütün- lük vermeyi pek başaramamış olsa da, ınsan- cıl ilişkilerden yana zengin olan film izlen- meye değer. - KEDÎ GOZU VECDİ SAYAR Bir Dosta Mektup Mahmut Ağabey, nicedir sohbet edememiştik. Dün gazetelerde "Mahmut Tali öngören beşinci ölüm yıldönümündeAnkara'daanıldı"baberiri\okuyunca, sana yazmaya karar verdim. Buralarda olup biten- lerden haberin vardır mutlaka, ama bir de benden dinlemek istersin diye düşündüm. Son günlerde, bizim buralardan sizin tarafa göç e- den nice dost oldu. Haluk Kurdoğlu, Ismet Ay, Mü- şerref Hekimoğlu... Hepsiyle selam gönderdim sa- na vetabii Onat'a... Onat gideli 10 yıl olmuş. Dile kolay. Belki beni bek- lemeden birfestival bile başlatmışsınızdır... Zaten, siz orada giderek daha kalabalık oluyorsunuz. Yalnızca, son birkaç günü gözümün önüne getiriyorum. 11 Ekim'de Behice Boran (1987) ve Fakir Baykurt (1999), 13 Ekim'de CevatŞakir (1973), KamranYü- ce(1986), HikmetŞimşek(2001) vesen... Bu kad- royla neler yapılmaz ki... Anlayacağın, eski günleri arıyorum. Balkan Film Festivali'nı, Türkiye'dekı ilk ciddi uluslararası sinema etkinliğini düzenlediğımiz günleri, yetmişlerin ikinci yarısındaki o heyecanlı ortamı... Şimdiki gençlerin kaçı sizlerin adını anımsar acaba? Suç onların mı, yoksa onları içi boş idealler, tüketim rüyaları ile oya- layan sistemin mi? Ama, hepten karamsar olmak da istemem. Güzel şeyler de oluyor bu ülkede. Avrupa Birliği'nin savun- duğu değeıiere artık o kadar uzak değiliz. Insan hak- larından, demokrasiden daha kolay söz edebiliyoruz. Burada olup bitenleri şaşkınlık ve sevinçle izlediği- nizden hiç kuşkum yok. Elbette. bütün bu değişimin mimarı tek başına AB değil. Sizlerin koyduğu taşlar olmasaydı bu yollar inşa edilebilir miydi? Türkiye'de insan hakları için mücadele veren nice güzel insana şükran borcu var bu ülkenin. Ortak dostumuz Emil Galip Sandalcı ya bir selam göndermek isterım bu vesileyle. Elbette, siz de tartışıyorsunuzdur orada. Yasalar- daki değişimlerin özümsenmesi zaman alacak. Üs- telik birbiri ile çelişen sayısız yasa, yönetmelik ve uy- gulama var. örneğin, yeni Ceza Yasası ile, daha ön- ce yasalanmızda olmayan bir suç çıkarılıyor karşımı- za: "Milli çıkarlara aykın söz söylemek". Bu durum- da, milli takımı değil de karşı takımı tutmak bile suç olabılir belki. Tabii ki, yakınmak yerine, neler yapabileceğimizi, kamuoyunu nasıl uyarabileceğimizi düşünmemiz ge- rek. Demokrasi ve insan hakları mücadelesinde, sa- natın ne denli önemli bir rolü olduğunu en iyi sen bi- lirsin (yaşamında sinemanın, festivallerin bu denli önemli bir yeri olması başka türlü nasıl açıklanabi- lir?) Ama, ne yazık ki, bunun farkında olanların sayı- sıgüngeçtikçeazalıyor. Gençler arasında... siyaset- çiler arasında... Gene de, umutlu olmamız için yeterince neden var. Bir defa, Anadolu, Istanbul'dan çok farklı. Ne za- man uzak illere gitsem karamsarlığım dağılıyor. Ora- larda okuyan, tartışan bir gençlik var. Markaların, diskoların kayıtsız şartsız egemenliği altına girme- mişler henüz. Güneydoğu'da geçen haftalarda ka- tıldığım iki festivalden söz etmek istiyorum. Mar- din'in Kızıltepe ilçesi ilk kez bir kültür sanat festivali düzenledi bu yıl. Festivalin sloganı: "Başak Tadında Sanat". Kızıltepe'nin çalışkan Belediye Başkanı Ci- han Sancar'ın mutluluğu yüzünden okunuyordu. Halkın coşkusunu görüp de, mutlu olmamak elde mi? Yıllar sonra ilk kez meydanlarda Kürtçe şarkılar söyleniyor; yalnızca konserler değil, tiyatro oyunla- n, paneller, söyleşiler hepsi tıklım tıklım... Kürt sanat- çıların yanı sıra pek çok Türk aydınını kucaklıyor Kı- zıltepeliler: Mahir Günşıray dan Mehmet Altan'a, Akın Birdal'dan Ataol Behramoğlu na... Türkiye'nin kültürel zenginliği şarkılarda yansıyor: Nilüfer Akbal, Kazım Koyuncu, Diyar... Kızıltepe'den sonra Batman'da da aynı coşku var- dı. Yüz bine yaklaşan kalabalıklara seslendi sanat- çılar. Batman, 2. Küttür ve Sanat Festivali'ni gerçek- leştiriyordu. Orada da, kültürler el eleydi. Gaspar- yan, Faranduri, Genco Erkal, Zuhal Olcay, Sunay Akın, Hicri Izgören, Edip Akbayram ve öteki dost- lar... Aralannda olmanı nasıl da isterlerdi.. Güneydoğu dönüşü Ortadoğu'da bir geziye katıl- dım. Mısır, Urdün, Lübnan. Bu geziyi sonra anlata- cağım. Gelir gelmez, soluğu sinemada aldım. 'Yazı Tura'y\ izlemekiçin. Şu kadannısöyleyeyim: 'Yazı71/- ra', sinemamızın yeni bir usta kazandığını muştulu- yor. Müthiş bir gözlem yeteneğine sahip olan Uğur Yücel'in çok iyi bir senanst, çok iyi bir oyuncu yö- netmeni, aynı zamanda çok ıyi bir anlatıcı olduğunu kanıtlıyor. Yılmaz Güney'i çağrıştıran bir sıcaklık, inandıncılık var anlatımında. Çağdaş bir sanatçı tav- nyla, yakıcı bir temayı ele alıyor ve yalnızca cesur de- ğil, ustaca fırça darbeleriyle betimliyor. Seyircimizin ilgısi fazla olmamış 'Yazı Tura'ya... İn- sanın kendisi ile yüzleşmesi kolay değil elbette... Iş- te sana iki güzel haber, biri festivallerden, diğeri si- nemadan. Antalya'yı sorarsan; gitmedim. Antalya Festivali, bilgiye rağbet etmemekte direndikçe, bil- diğin gibi kalacak... [email protected] Bugün • BABYLOVda 'Akbank 14. Caz Festivali' kapsamında 23.00'te Nojazz konseri. (0 212 292 73 68J • AKBANK KÜLTÜR SANAT MERKEZİ'nde Caz Festivali' 17 00 de Miroslav Vitous'un katılacağı workshop ve 19.30'da Sarp Maden - Reğent Bölükbaşı Duo konsen. (0 212 252 35 00) • YAPI KREDİ SERMET ÇİFTER SALONU'nda 18 30'da 'Müzik Eğitiminde Çağdaş Yaklaşımiar' konulu müzikli söyleşi. (0 212 252 47 00) • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'nde 19.30'da 'Konser/Metroda' adlı konser ve bale. (0 212 251 56 00) • EDEBİYAT - KOOP'ta 19.30'da 'Rıfat Ilgaz'ın Poetik Kimliği' konulu söyleşi. (0 212 244 02 05) M GOETHE ENSTtTÜSÜ'nde 19 30 da 'Türk - Alman Film Günleri' kapsamında Neco Çelik'in 'Sıradan Bir Gün' adlı filminin aösterimi. (0 212 249 20 09) m TARIK ZAFER TLTNAYA KÜLTÜR MERKEZİ'nde 19.30'da Bakû - Paris Hattında Türk Müziği' adlı Musiki Saati' konseri. (0 212 293 12 70) • ALTUNİZADE KÜLTÜR MERKEZİ'nde 20.00'de 'Türk Halk Müziği *zgileri' adh konser. (0 216 341 05 00)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear