Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
1SEKİM2004CUMA CUMHURİYET SAYFA
kulturfacumhuriyet.com.tr 15
Janet Leigh 77, Christopher Reeve ise 52 yaşmda sinemayı terk etti
Hollywood'un iki yıldızı söndü...ASLI SELÇUK
Hollywood iki yıldızını yitirdi: Ja-
net Leigh 77, Christopher Reeve ise
52 yaşında sinemayı terk ettı. 6 Tem-
muz 1927
"de doğan Janet Leigh (Je-
anette Helen Morrison) Pasifik Ko-
Ieji'nde müzik ve psikoloji eğitimi
aldı. Janet'in Hollywood'a girmesi
tümüyle rastlantıydı. Aktrist Norma
Shearer, bir kış sporlan merkezinde
resepsiyoncu olarak çalışan anne-ba-
basının masasının üstünde kızlannın
resmini görûp genç kızı çok beğen-
mişti. Shearer, Janet'in fotoğrafını
MGM Stüdyolan'na verir vermez
genç kız deneme çekimlerine çağnl-
dı. 1947de "The Romance of Rosy
Ridge" ile sinemaya ılk adımını attı.
1940'lann sonundan 5O'lenn başına
dek masum genç kız rollerinde gö-
ründü. 5O'lerden sonra cınselliğini
öne çıkaran ılginç karakterleri can-
landırdı. Orson VVelIes, John Fran-
kenheimer, Alfred Hitchcock. Hen-
ry Hathavvay, Richard Fleischer,
Mervyn Leroy, Josef von Stern-
berg, Anthonv Mann gibi önemli
yönetmenlerle çalıştı. Gary Cooper,
Robert Mitchum, John VVayne, Ja-
mes Stewart, Frank Sinatra, ErroU
Flynn, Charlton Heston, Paul New-
man, Jack Lemmon gibi Hollywo-
od'un efsane aktörleriyle karşılıklı
oynadı. 1951'de oyuncu Tony Cur-
tis'le e\lenen Leigh, "Houdini" (Si-
hırbazlar KraİL' 1953), "Prince Vali-
ant" (Kahraman Prens/1954). "The
VUdngs" (Vikingler, 1958) filmlerin-
de eşiyle birlikte oynadı.
Psycho'nun duştaki kadını
Leigh'in ününü silinmez bir çiz-
giyle sınemanın ve izleyicilenn bel-
Ieğine kazıyansa Alfred Hitch-
cock'un 1960yapımı "Psycho"daki
(Sapık) Marion Crane rolüyle oldu,
yani şu duştaki kadın görüntüsüyle.
Hitchcock, Hollywood'un gele-
neksel tutumunun tersine yıldız
oyuncusunu öldürmekten hiç çekin-
memişti. Her biri 2-3 saniye süren 70
planın çekimi için Leigh bir hafta sü-
resince duşun altında kaldı. 60'larda
bu sahne şoke ediciydi, herkes oyun-
cuyu çıplak sanmıştı, ama o ten ren-
gi bir mayo giymişti. Bu sahne yıllar-
ca konuşuldu ve hâlâ konuşulmakta.
• Hollywood'a tümüyle bir rastlantı sonucu giren, 50 ve 6O'lı yılların önemli
kadın oyunculanndan Janet Leigh 'Psycho'daki duştaki kadın görüntüsüyle,
tiyatro kökenli Christopher Reeve ise ünlü çizgi kahraman Superman'i
bilgelikle birlikte kullandığı gücüyle olgunlaştırarak dünya sinema tarihinin
sayfalannda unutulmaz yerlerini aldılar...
Bu zorlu çekimin ardından Leigh bir
süre duş yapmaktan korktuğunu açık-
lamıştı Birçokçalışmadabuduşsah-
nesinin benzerleri çekildiyse de aynı
etkiyı hiçbir zaman yaratmadı.
1962'de Tony Curtis'ten aynlan Le-
igh'in bu beraberlıkten olan kızlan
Jamie Lee ve Kelly de onlar gıbı
oyuncu oldular. Leigh, 1984'te kale-
me aldığı "There Really Was a
Hollywood" (Gerçekten Bir Holly-
wood Vardı) adlı otobiyografisınde
Curtıs'le beraberlığinden şöyle söz
etmıştı: "Tony ile harika anlanmız
oldu. Bizler HollvHood'un en gör-
kemli ve kışkırtıcı dönemini gör-
dük." Janet Leigh, "Psycho" dışın-
da"LittleWomen" (KüçükKadın-
lar, M. Leroy 1951), "The Naked
Spur" (Çıplak Mahmuz. A.
Mann 1953), "Touch of Evil" (Bit-
meyen Balayı, O. Welles 1960),
"The Manchurian Candidate"
(Casuslara Karşı, J. Frankenheimer
1962) gibi önemli çalışmalarda başa-
nlı yorumlar sunarak Hollywood'un
50 ve 60'h yıllannın en güzel ve
önemli kadın oyunculan arasındaki
yerini almıştı.
Tiyatrodan sinemaya
25 Eylül 1952'de aydın bir ailenin
oğlu olarak dünyaya gelen Christop-
her Reeve, 15'inde de ABD'nin en
ünlü yaz tiyatrolanndan VVilliams-
town Playhouse'a girmişti. Cornell
Üniversitesi'ndeki müzik ve tngiliz-
ce öğreniminden sonra oyunculuğa
yönelen Reeve Ingiltere'deki Old Vic
Theater'da, Fransa'daki Comedie
Française'de çalıştı. New York'taki
Julhard School'da oyunculuk formas-
yonunu tamamladı. 1976'da Broad-
vvay'de sahneye çıktı, "A Matter of
Gravity'Me Katharine Hepburn ün
torunuydu. 1978'de onu tüm dünya-
ya tanıtacak olan "Superman" rolü-
nü aldı. Superman 300 mılyon dolar
gişe getirisi yapınca 4 devam fılmi
çekildi. Reeve'in Superman ile ilgili
düşünceleri şöyleydi: "Onu kahra-
man yapan, gücü değil bilgeliği.
Bilgelikle birlikte kullandığı gücü
onu olgunlaştınyor."
Superman dışında "Deathtrap"
(Ölüm Tuzağı, 1980), "The Bostoni-
ans" (Bostonlular'1984), "The Avi-
ator" (Uçuş Pilotu/1984), "Street
Smart" (Sokak '1987), "Remains
of The Day" (Günden Kalan-
lar/1993) gibi ilginç çalışmalarda.
yer aldı. James Ivory, Sidney Lu-
met, Jerry Schatzberg, Peter Bog-
danovich. John Carpenter gibi us-
talarla çalıştı. Simon Langton'ın TV
filmi "Anna Karenina"da (1985)
Kont Vronski'yi oynadı.
FelçMlerin sözcüsü Superman
27 Mayıs 1995'te engeli aşmakta
direnen atının sırtından düşüp boynu-
nu kıran aktör felç olmuştu. Büyük bir
yaşam savaşımı veren Reeve: "Başı-
mı omuriliğime ekleme operasyo-
nunda şansım yan yarıyaydı. Yaşa-
mımı 27 Mayıs 1995'ten önce ve
sonra diye ikiye ayınyorum" diye-
rek kansı Dana ve çocuklan için in-
tihar etmekten vazgeçtiğini belirtmiş-
ti. Tekerleklı sandalyede makinelere
bağlanan oyuncu, ancak bir boruyla
nefes alabiliyordu.
1998'de tekrar oyunculuğa başla-
yan aktör, Hitchcock'un "Rear Win-
dow" (Arka Pencere 1954) filminin
yeni versiyonunda tekerleklı sandal-
yedeki bir fotoğrafçıyı canlandırdı.
"Salt sesim ve yüzümle oynamak
önce beni çok korkuttu. Oyküyii
yeterince etkili bir biçimde aktara-
mayacağımı sandım. Fakatyoğun-
laşıp düşüncelerin gelmesine izin
verdikçe duygularımın yüzümden
okunması beni şaşırttı" demıştı Re-
eve bu filmdeki performansıyla ilgi-
li. Kazadan sonra TV filmı "In The
GIoaming"ı yönetti. Tüm felçlilerin
sözcüsü haline gelen Reeve, 2002'de
Reeve Felçlıler Vakfı'nı kurdu, kök
hücre araştırmalannda kullanılmak
üzere milyonlarca dolar bağış topla-
dı. 2003'te diyafram kaslanna elekt-
rotlar kondu, böylelikle günde birkaç
saat mekanik boru olmaksızın nefes
almaya başlamıştı. 9 yıllık eğitim ve
kaslann elektrikle uyanlmasının ar-
dından Reeve sağ elinin ve ayağının
parmaklannı oynatmaya başlamıştı.
Genetik araştırmalann ve klonlama-
nın öncüsü olan aktör, kök hücre araş-
tırmalannda cenine ait dokulann
kullanılmasından ötürü araştırma-
lan engelleyen, parasal desteği kı-
san Başkan George W. Bush'u,
Cumhunyetçi Parti'yi, Katolik Ki-
lisesi'ni, kürtaj karşıtı gruplan eleş-
tirmiş, araştırmalan sa\Tinan De-
mokrat Partı adayı John Kerry'yi
desteklemişti.
5 yenifilm gösterime giriyor
Bugün ülkemizde gösterime giren filmler,
başanlı yönetmenlerin beklenen yeni filmle-
riyle, macera türü yapımlarla, farklı seçenek-
ler sunuyor sinemaseverlere.
Bunlardan biri. Chanwook Park'ın İhti-
yar Delikanh'sı. Baş rolleriıü Choi Min-sik,
Yoo Ji-tae ve Gang Hye- jung'un paylaştığı
fılm, uzun bir rutsaklığın ardından intikam
peşine düşen bir adamın öyküsünü anlatıyor.
Kansı ve bebeğiyle mutlu işadamı Oh Dae-
su'nun kaçınhşıyla başlayan 15 yılhk hücre
hapsi sona erer. Kansı ve bebekleri, kaçınl-
dığı günlerde öldürülmüş, Su. düzenli ve mut-
lu yaşamlannı yok eden kişiden öç almaya
yemin etmiştir. Gelişen olaylar, Su'yu hapse-
dilmesinin nedeninin yanı sıra yeni gerçekle-
re de ulaştıracaktır...
Yolun Sonu da, sinema salonlanmızda gös-
terilecek diğer yeni fılmlerden. Kevin
Bray'in yönettiği, Johnny Knoxvil ve Neal
McDonough'ın başrollerini paymaştığı fılm-
de, özgün öykü sürdürülüyor. Chris Vaughn
(The Rock), Amerikan ordusunun özel güç-
lerinden emekli olur ve doğduğu yere, evine
döner... Çocukluğunun geçtiği kasaba ise ade-
ta suç merkezine dönüşmüştür. Chris, kasaba-
İZLEYİCİ CÖZÜYLE.
nın şerifi seçilir ve kasabasındaki kanunsuz
işlere son vermeye yemin eder.
Almodovar ın Kötü Eflfflm'i
Pedro Almodovar bu kez Kötü Eğitim'le
karşımızda. Gael Garcia Bemal, Fele Mar-
tinez, Javier Camaranın baş rolleri paylaş-
tığı fılmde, Almadovar, genç ve başanlı bir
yönetmenin, kendisınde sunulan bir senar-
Pedro
Almodovar'ın
yönettiği
Kötü
Eğitim'de,
öykü genç ve
başanlı bir
yönetmenin,
kendisine
sunulan bir
senaryoyla
geçmişine,
çocukluk
yıllarına
dönüşüyle
başlıyor.
yoyla geçmişine. çocukluk yıllanna dönüşüy-
le öyküyü başlatıyor. 60'h yıllarda, tutucu bir
okulda eğitim görmekte olan Ignesio ve En-
rique adlı iki çocuk birbirlerine yakınlık duy-
maktadırlar. Okulun müdürü ve aynı zaman-
da edebiyat öğretmeni olan Peder Manola'da
bu çocuklardan Ignesio'ya âşıktır. Ve onu kıs-
kandığı için Enrique'yi okuldan attınr. Ara-
dan yıllargeçmiştır. Yıl 1980'i gösterdiğinde
Enrique 27 yaşında üç fılm çekmiş başanlı bir
yönetmendir ve yeni fılmi için konu aramak-
tadır. Bu sırada Ignesio olduğunu söyleyen
bir adam, elinde bir hikâyeyle çıkagelir.
Bu haftanın yenileri arasında macera türü-
nü sevenler için bir seçenek daha var, Colla-
teral... Michael Mann'ın yönetmenliğini
yaprığı. başrollerinde Tom Cruise ve Jamie
Fox'un olduğu Collateral iki insanın yaşamı-
nın geri dönülemez şekilde değiştiği tek bir
gecede geçiyor. 12 yıldır taksi şoförlüğü ya-
pan Max'ın (Jamie Foxx) yolu, bir gece Vin-
cent (Tom Cruise) adlı kiralık katille kesişir...
Mimar Babam: Bir Oğulun Yolculuğu
da haftanın bol ödüllü yapımlanndan biri. Ne-
al Sundstrom ın yönetmenliğini yaptığı
fılmde Philip Johnson, Vincent Scully, Jes-
se Armstrong başrolleri paylaşıyorlar... 'En
lyi Belgesel Film Dalı'nda 2004 Oscar'lann-
da adaylar arasındaki belgesel, 20. yüzyılın en
önemli mimarlanndan biri sayılan Louis I.
Kahn'm oğlu Nathaniel Kahn'ın, babasını ta-
nımak ve anlamak için sürdürdüğü beş yıllık
serüvenin öyküsü. My Architect, bir oğulun
bakışından geçmişe ışık tutuyor ve sıradışı
yaşamıyla da dikkat çeken ünlü mimann ki-
şisel tarihine dramatik bid bakışla yaklaşıyor.
ERDAL ATABEK
amda yol ararken.. •
"İbrahim Bey ve Kuran Çiçekleri" fil-
miyle yönetmen François Dupeyron, Fran-
sa'da yaşayan bir Müslüman ile bir Musevi
çocuğun arasındaki dostlukla "yaşamda y-
ol arajişı" sorununa değinmış görünüyor.
Küçük bir bakkal dükkânı işleten ibrahim
Bey, yaşamın yol göstericisı olarak kutsal ki-
tabı olan Kuran'ı görüyor ve dükkânına ge-
lip giden genç Moise'e destek oluyor. Moise,
kendine bakmakta güçlük çeken babasına
yardımcı olurken kendi sorunlanyla başa çık-
maya çalışıyor. Annesinin onlan bırakıp git-
mesiyle yalnız kalan Moise ve babası güç ko-
şullarda yaşam uğraşı verirken İbrahim Bey
olup bitenin farkındadır. Kendi halinde, hiç-
bir şeyin farkındaymış gibi görünmeyen
Müslüman bakkal aslında bilgece bir tavırla
yaşama bakmaktadır. Genç Moise. evinin
penceresınden sokağa bakarken metro giri-
şinde iş bekleyen sokak fahişelerini de gör-
mektedir. Onlan merak eder ve topladığı pa-
ralarla ilk deneyimini bu kadınlann biriyle
yaşar. İbrahim Bey, Moise ile ılgilidir ve onu
gÖzetmeye karar vermiştir. Bu arada Moise,
babasımn intihanyla büsbütün yalnız kalır
ve İbrahim Bey onu evlat edinme karan ve-
rir. Bu bıri genç, biri olgun yaşta iki insanın
kendine özgü acılan artık birbirlerine göster-
dilderi ılgiyle azalacaktır. İbrahim Bey artık
işi bırakma zamanının geidiğini düşünür ve
bir araba alarak Momo ile birlikte (Moise o-
nun için Momo'dur) kendi vatanına, Türki-
ye'ye dogru yola çıkar.
Filmin Fransa'da geçen bölümü insanlar-
dan birbiriyle ilişkilerini başanyla ardatmak-
tadır. Bu arada Fransa'da azınlık sorunlanna
da bir ucundan değınmektedir. Bir Müslü-
man ile bir Musevinin kesişen yollan, fahi-
şelerin siyah renklisi. beyaz renidisi bir ara-
da yaşama savaşı vermektedirler.
Filmin ikinci yansı ise daha çok sufı fel-
sefesine aynlmış görünmektedir. İbrahim
Bey'in bilgece sözleri, yol gösterici olarak
kendi kutsal kitabı Kuran'ı göstermesi fil-
min ana temasından kopuktur. Aynca Türki-
ye'de sema gösterileri, bozkır görüntüleri
otantik olma çabalannı yansıtmakta ama in-
san ilışkilerine yeni boyutlar getirememekte-
dir. îlk bölümüyle başka bir temayı işleyen
film, ikinci bölümünde ayn bir yola girmek-
tedir.
Ömer Şerif, iri Mısırlı gözleriyle olgun
bir Müslüman kompozi^yonunda çok başa-
nlı. Moise rolündeki oyuncu yaşamın zik-
zaklannda pek değişmeyen mimikleriyle da-
ha işin başında. Genel olarak ıyi bir temayı
ele alan yönetmen filme derli toplu bir bütün-
lük vermeyi pek başaramamış olsa da, ınsan-
cıl ilişkilerden yana zengin olan film izlen-
meye değer. -
KEDÎ GOZU
VECDİ SAYAR
Bir Dosta Mektup
Mahmut Ağabey, nicedir sohbet edememiştik.
Dün gazetelerde "Mahmut Tali öngören beşinci ölüm
yıldönümündeAnkara'daanıldı"baberiri\okuyunca,
sana yazmaya karar verdim. Buralarda olup biten-
lerden haberin vardır mutlaka, ama bir de benden
dinlemek istersin diye düşündüm.
Son günlerde, bizim buralardan sizin tarafa göç e-
den nice dost oldu. Haluk Kurdoğlu, Ismet Ay, Mü-
şerref Hekimoğlu... Hepsiyle selam gönderdim sa-
na vetabii Onat'a...
Onat gideli 10 yıl olmuş. Dile kolay. Belki beni bek-
lemeden birfestival bile başlatmışsınızdır... Zaten, siz
orada giderek daha kalabalık oluyorsunuz. Yalnızca,
son birkaç günü gözümün önüne getiriyorum. 11
Ekim'de Behice Boran (1987) ve Fakir Baykurt
(1999), 13 Ekim'de CevatŞakir (1973), KamranYü-
ce(1986), HikmetŞimşek(2001) vesen... Bu kad-
royla neler yapılmaz ki...
Anlayacağın, eski günleri arıyorum. Balkan Film
Festivali'nı, Türkiye'dekı ilk ciddi uluslararası sinema
etkinliğini düzenlediğımiz günleri, yetmişlerin ikinci
yarısındaki o heyecanlı ortamı... Şimdiki gençlerin
kaçı sizlerin adını anımsar acaba? Suç onların mı,
yoksa onları içi boş idealler, tüketim rüyaları ile oya-
layan sistemin mi?
Ama, hepten karamsar olmak da istemem. Güzel
şeyler de oluyor bu ülkede. Avrupa Birliği'nin savun-
duğu değeıiere artık o kadar uzak değiliz. Insan hak-
larından, demokrasiden daha kolay söz edebiliyoruz.
Burada olup bitenleri şaşkınlık ve sevinçle izlediği-
nizden hiç kuşkum yok. Elbette. bütün bu değişimin
mimarı tek başına AB değil. Sizlerin koyduğu taşlar
olmasaydı bu yollar inşa edilebilir miydi? Türkiye'de
insan hakları için mücadele veren nice güzel insana
şükran borcu var bu ülkenin. Ortak dostumuz Emil
Galip Sandalcı ya bir selam göndermek isterım bu
vesileyle.
Elbette, siz de tartışıyorsunuzdur orada. Yasalar-
daki değişimlerin özümsenmesi zaman alacak. Üs-
telik birbiri ile çelişen sayısız yasa, yönetmelik ve uy-
gulama var. örneğin, yeni Ceza Yasası ile, daha ön-
ce yasalanmızda olmayan bir suç çıkarılıyor karşımı-
za: "Milli çıkarlara aykın söz söylemek". Bu durum-
da, milli takımı değil de karşı takımı tutmak bile suç
olabılir belki.
Tabii ki, yakınmak yerine, neler yapabileceğimizi,
kamuoyunu nasıl uyarabileceğimizi düşünmemiz ge-
rek. Demokrasi ve insan hakları mücadelesinde, sa-
natın ne denli önemli bir rolü olduğunu en iyi sen bi-
lirsin (yaşamında sinemanın, festivallerin bu denli
önemli bir yeri olması başka türlü nasıl açıklanabi-
lir?) Ama, ne yazık ki, bunun farkında olanların sayı-
sıgüngeçtikçeazalıyor. Gençler arasında... siyaset-
çiler arasında...
Gene de, umutlu olmamız için yeterince neden
var. Bir defa, Anadolu, Istanbul'dan çok farklı. Ne za-
man uzak illere gitsem karamsarlığım dağılıyor. Ora-
larda okuyan, tartışan bir gençlik var. Markaların,
diskoların kayıtsız şartsız egemenliği altına girme-
mişler henüz. Güneydoğu'da geçen haftalarda ka-
tıldığım iki festivalden söz etmek istiyorum. Mar-
din'in Kızıltepe ilçesi ilk kez bir kültür sanat festivali
düzenledi bu yıl. Festivalin sloganı: "Başak Tadında
Sanat". Kızıltepe'nin çalışkan Belediye Başkanı Ci-
han Sancar'ın mutluluğu yüzünden okunuyordu.
Halkın coşkusunu görüp de, mutlu olmamak elde
mi? Yıllar sonra ilk kez meydanlarda Kürtçe şarkılar
söyleniyor; yalnızca konserler değil, tiyatro oyunla-
n, paneller, söyleşiler hepsi tıklım tıklım... Kürt sanat-
çıların yanı sıra pek çok Türk aydınını kucaklıyor Kı-
zıltepeliler: Mahir Günşıray dan Mehmet Altan'a,
Akın Birdal'dan Ataol Behramoğlu na... Türkiye'nin
kültürel zenginliği şarkılarda yansıyor: Nilüfer Akbal,
Kazım Koyuncu, Diyar...
Kızıltepe'den sonra Batman'da da aynı coşku var-
dı. Yüz bine yaklaşan kalabalıklara seslendi sanat-
çılar. Batman, 2. Küttür ve Sanat Festivali'ni gerçek-
leştiriyordu. Orada da, kültürler el eleydi. Gaspar-
yan, Faranduri, Genco Erkal, Zuhal Olcay, Sunay
Akın, Hicri Izgören, Edip Akbayram ve öteki dost-
lar... Aralannda olmanı nasıl da isterlerdi..
Güneydoğu dönüşü Ortadoğu'da bir geziye katıl-
dım. Mısır, Urdün, Lübnan. Bu geziyi sonra anlata-
cağım. Gelir gelmez, soluğu sinemada aldım. 'Yazı
Tura'y\ izlemekiçin. Şu kadannısöyleyeyim: 'Yazı71/-
ra', sinemamızın yeni bir usta kazandığını muştulu-
yor. Müthiş bir gözlem yeteneğine sahip olan Uğur
Yücel'in çok iyi bir senanst, çok iyi bir oyuncu yö-
netmeni, aynı zamanda çok ıyi bir anlatıcı olduğunu
kanıtlıyor. Yılmaz Güney'i çağrıştıran bir sıcaklık,
inandıncılık var anlatımında. Çağdaş bir sanatçı tav-
nyla, yakıcı bir temayı ele alıyor ve yalnızca cesur de-
ğil, ustaca fırça darbeleriyle betimliyor.
Seyircimizin ilgısi fazla olmamış 'Yazı Tura'ya... İn-
sanın kendisi ile yüzleşmesi kolay değil elbette... Iş-
te sana iki güzel haber, biri festivallerden, diğeri si-
nemadan. Antalya'yı sorarsan; gitmedim. Antalya
Festivali, bilgiye rağbet etmemekte direndikçe, bil-
diğin gibi kalacak...
[email protected]
Bugün
• BABYLOVda 'Akbank 14. Caz Festivali'
kapsamında 23.00'te Nojazz konseri.
(0 212 292 73 68J
• AKBANK KÜLTÜR SANAT
MERKEZİ'nde Caz Festivali' 17 00 de
Miroslav Vitous'un katılacağı workshop ve
19.30'da Sarp Maden - Reğent Bölükbaşı
Duo konsen. (0 212 252 35 00)
• YAPI KREDİ SERMET ÇİFTER
SALONU'nda 18 30'da 'Müzik Eğitiminde
Çağdaş Yaklaşımiar' konulu müzikli söyleşi.
(0 212 252 47 00)
• ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'nde
19.30'da 'Konser/Metroda' adlı konser ve
bale. (0 212 251 56 00)
• EDEBİYAT - KOOP'ta 19.30'da 'Rıfat
Ilgaz'ın Poetik Kimliği' konulu söyleşi.
(0 212 244 02 05)
M GOETHE ENSTtTÜSÜ'nde 19 30 da
'Türk - Alman Film Günleri' kapsamında
Neco Çelik'in 'Sıradan Bir Gün' adlı
filminin aösterimi. (0 212 249 20 09)
m TARIK ZAFER TLTNAYA KÜLTÜR
MERKEZİ'nde 19.30'da Bakû - Paris
Hattında Türk Müziği' adlı Musiki Saati'
konseri. (0 212 293 12 70)
• ALTUNİZADE KÜLTÜR
MERKEZİ'nde 20.00'de 'Türk Halk Müziği
*zgileri' adh konser. (0 216 341 05 00)