Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 20 HAZİRAN 2003 CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MMTAZ SOYSAL
Askerin Kemirilişi
SON haftalann Türkiye'si saçma bir tartışmanın
çukurunda debelenmekte.
Yine Avrupa Birliği'nden tarih alma tutkusu yü-
zünden.
Neymiş? Askerin sistem içindeki ağırlığı azaltıl-
malıymış. Bunun için de, yedinci "uyumpa/cef/"yle
Millı Güvenlik Kurulu'nun yapısı degiştirilecekmiş.
Yaklaşımdaki yanlışlar saymakla bitmez.
Bırincisi, AB'nin her istediği doğru mu? Şu ko-
nunun demokratikleşmeyie ne ilgisi var? Anayasa'yla
kurulan MGK'nin 1961'den beri Bakanlar Kuru-
lu'na ancak tavsiyede bulunduğu, sorumluluğun hü-
kümette olduğu, her sistemde ordu ile siviller ara-
sı diyalog sağlayan bu tür organlar kurulduğu bi-
linmiyor mu?
ikincisi, ordunun Türk toplumundaki yeri, ağırlı-
ğı, saygınhğı ve etkisi yasalarla oynayarak değişti-
rilebilir mi?
Üçüncüsü, amaç demokratikleştirme midir, yok-
sa AB'nin ve genellikle bütün Batı'nın bazı istekle-
rine "hayır" diyebilen tek kurumu zayıflatmak mı?
Dördüncüsü, iktidann bu konuda AB'yle birtik
oluşu, askerin yanında cumhuriyetin bazı temelle-
rini de kemirmeye yönelik sinsi bir ittifakın sonucu
değıl midir?
Çoğaltılması ve yanıtlanması zor olmayan bu so-
rulardan öteye, asıl endişe yaratan, ordunun
da içte ve dışta söylenip yazılanlardan etkilenerek
gereksız bir çekingenliğe, hatta yanılgıya sürük-
lendiği hissini veren haberlerdir.
"Yedinci uyum paketi" dolayısıyla medyaya "as-
ker-sivil pazariığı" diye yansıyan şu formüllere ba-
kın:
Güya, hangi "kuvvef'e ilişkin konu tartışılacak-
sa yalnız o kuvvet komutanının MGK'de bulunma-
sına asker razı olasıymış. Böyle saçmalık olur mu?
Çağdaş güvenlik ve savunma kavramında artık ka-
ra-deniz-hava diye bir ayırım var mı? Kurmaylık
aşamasından başlayarak bütün bunlar iç içe değil
mi?
Güya, MGK Genel Sekreteri'nin "emekli gene-
ral" olmak koşuluyla hükümetçe siviller arasından
atanmasına ordu "evet" diyesiymiş. Sanki ulusal
güvenlikle ilgili o çok kritik görev de iktidann "vü-
cut dilinden anlayacak" birilerine emanet edilebi-
lirmiş gibi.
Güya, MGK'deki "serbest tartışma"ya yalnız Ge-
nelkurmay Başkanı katılacak, öbürleri ya hiç katıl-
mayacak, ya da dut yemiş büibül gibi susacakmış.
Bazı parti merkezlerindeki suskunlukla kurmay tar-
tışmalannın serbestliği arasındaki farkı bilmeyen-
ler bu gibi şeyler düşünebilir ama, askerin böyle ko-
mikliklere "evet" demesi mümkün mü?
Bilinmelıdir ki, ister "AB'ye karşı çıkıyor" görün-
meme endişesiyle, ister "demokratik saygı" nede-
niyle olsun, ordunun bu çeşit anlamsız uzlaşmala-
ra katlanması Türk halkının gözünde kendi askeri-
ne yakıştırılan bir tutum olamaz.
Bu halk, cumhuriyete yönelik tehditlere karşı dim-
dik durmuş bir ordunun "vücut cW/"nden zayıflık an-
lamına gelecek yorumlara varılmasını istemiyor.
Atatürk, Spoi* ve Kadın...
Türk kadmı Batılı hemcinslerinden çok önce, 1926 yılında atletizm pistlerin-
de boy göstermçye başlamıştır. Oysa dünyada kadınlar olimpiyatlara ilk kez
1928 yılında katılmaya hak kazanmıştır.
Yard. Doç. Dr. Ayşe £TÂLAX Af& Beden Eğitimi ve Spor Y. Okulu
"rantisi olarak görülen çocuğun üretiminde ve
kol emeğinde odaklaşan ve bundan ötürü de
salt doğurganlık özelliğiyle ele aünan bir ta-
sanm içinde değerlendirilir. Feodal toplum-
larda ise kadın bedeni, sosyal kurumlann bir
gerçekleşme ve denetim aracıdır. Demokra-
tik ve katüımcı kültürün ağır bastığı toplum-
larda ise kadın bedeni, feodal kültürün tersi-
ne toplumsal kurumlann bir denetim aracı
olmaktan çıkarak, kadına ait ve onun tarafin-
dan özgürce biçimlendirilen bir özne anlayı-
şı kapsamında karşımıza çıkar.
Çok değil, daha ] 9. yüzyıl gibi yakın bir ta-
rihte Avrupa kıtasına egemen olan kadın ima-
jı edilgin bir varlığı betimliyordu. Kadın da-
ima ölçülü olmalı, örnek davranışlar sergile-
meli ve kadınhğa yakışmayan davranışlarda
bulunmamalıydı.
Örneğin püriten ahlakın baskın olduğu Vic-
toria çağı Ingiltere'sinde kadının edilgen ro-
lünü bırakıp etken rolü benimsemesi istenmi-
yordu. Kadınlann birincil görevi analık olma-
lıydı. Bu bakış açısı kadın ve spor konusun-
da da geçerliydi. Kadınlann erkekler gibi spor
yapmalan o çağda hüküm süren sağlık aıila-
yışı yüzünden de hoş karşılanmıyordu.
Örneğin ata binen kadınlara aristokrat çev-
re dışında hoşgörü ile bakılmıyordu. Bazı he-
kimlere göre ata binme sırasındaki sarsıntı-
lar, kadının üreme organlanna zarar verebi-
lirdi.
Yine bu hekimlere göre kadınlann buz pa-
teni yapması, onlann sinirierini yatıştırabilir-
di. Yine Victoria çağında kadınlann tek baş-
lanna bisiklete binmeleri tepkiyle karşılanı-
yordu. Bir kadının Londra caddelerinde tek
başına, rahatsız edilmeden bisiklete binmesi
için bisikletin icat edildiği yü olan 1870'ten
sonra 15 yıl geçmesi gerekmiştir.
20. yüzyıl başjannda ise ömeğin Almanya'da
bazı sporyazarlanna göre kadının erkekler gi-
bi spor yapması, bir ördeğin paytak paytak
adımlarla bir yanş atına yetişmeye çalışma-
• nsanlar olarak bizler, bedensel varlıkla-
I
nz. Hepimizin birer bedeni var. Ancak
bedenimiz, yalnızca bize ait olan, top-
lumun dışnıda var olan, ondan tama-
mıyla ayn, salt fiziksel olan bir şey de-
ğildir. Bedenlerimiz bizim bireysel deneyim-
lerimizden olduğu kadar, içinde yaşadığımız
toplum ve o toplumun kültürel norm ve de-
ğerlerinden de derinlemesine etkilenen bir
organlar bütünüdür. Kültürel norm ve değer-
ler ise en çok kadın bedenine ilişkin kavra-
yışta somutlaşırlar.
Bir toplumun ya da siyasal sistemin kadın
bedenine bakış açısı, onu kullanma biçimi, ka-
dın bedenine atfettiği değerler ve normlar,
var olan üretim ve mülkiyet ilişkilerinden so-
yutlanamaz. Örneğin kadın bedeni militariz-
min siyasal ideoloji olarak egemen olduğu top-
lumlarda askeri bağlamda ele alınmıştır. An-
tikçağ Isparta kent devleti buna en güzel ör-
nektir. Antikçağ Atina'sında ise beden, ruhla
birlikte güzellik ve tannsal yetldnliğe ulaşma-
da önemli bir araç olarak görülmüştür.
Ortaçağ'da ise egemen olan dinsel düşün-
cenin bir sonucu olarak beden, ruh karşısın-
da aşağılanmışhr.
Çünkü ilk insanlar olan Adem ile Havva tan-
nsal buyruğu çiğneyerek günah işlemiştir. O
halde insan doğuştan günahkârdır. Günahla-
nndan annabilmesi için de bütün çabasını ru-
hunu anndınnaya adamalıdır. Bundan ötürü
beden artık dünyasal zevklerin, maddecili-
ğin, kösnünün kısacası Insan'ı Tann 'dan uzak-
laştıran özelliklerin bir simgesi durumuna
gelmiş ve bu açıdan ele alınmıştır. Nazi Al-
manyası gibi ırkçılığın egemen ideoloji oldu-
ğu toplumlarda ise kadın bedeni, güçlü, sağ-
lıklı, gürbüz saf Germen ırkının kaynağı ola-
rak görülmüştür.
Sosyal güvence kurumlannnı iyi işlemedi-
ği, kol emeğinin başat durumda olduğu geri
kalmış toplumlarda ise kadın bedeni, bütün
bu eksikliği duyulan sosyal kurumlann bir ga-
sına benziyordu.
Tarihsel süreç içinde yolculuk ettiğimizde
Islamiyetten önceki dönemde erkekle eşit bir
konuma sahip olduğunu görüyoruz. Ata bi-
nip, silah kullanabilen Türk kadını erkeğiyle
omuz omuza savaşlara da katılabiliyordu. Es-
ki Anadolu uygarlıklanndan Hititler döne-
minde de uluslararası antlaşmalarda kralın
yanı sıra kraliçenin de mührünün yer aldığı-
nı görüyoruz. Türklerin Islamiyeti kabulün-
den sonra ise kadının konumu her alanda ge-
rilemiştir. Osmanh döneminde Türk kadını sos-
yal bağlanndan kopanlmış, kafes arkasma
hapsedilerek kamusal yaşamda yok sayümış-
tır. Bu durum, ulu önder Atatürk'ün kurdu-
ğu Cumhuriyet'le köklü bir değişime uğramış,
kadın toplumsal yaşamnı her evresinde er-
kekle eşit konuma getirilmeye çalışıhnıştır.
Türk kaduıı ancak Cumhuriyet rejiminin ku-
rulmasıyla toplumsal yaşamın her alanında ol-
duğu gibi spor arenasında da boy göstermiş-
tir. Örneğin Türk kaduıı Batılı hemcinslerin-
den çok önce, 1926 yılında atletizm pistlerin-
de boy göstermeye başlamıştır. Oysa dünya-
da kadınlar olimpiyatlara ilk kez 1928 yılın-
da katılmaya hak kazanmıştır.
Cumhuriyet döneminde spor, sadece kadı-
nın kamusal yaşama katılımı için bir vesile ola-
rak ele ahnmıyordu. Spor, bunun da ötesin-
de genç Türk toplumunda yaratılmak istenen
ulusal bilincin harçlanndan biri olarak görül-
müştür. Daha başka bir deyişle Osmanh'yı sim-
geleyen ümmet toplumundan, ulus topluma
geçiş için; halkı kaduı, erkek çağcıl bir erek
uğruna yan yana getirebilecek bir tasanmın
önemli bir parçası olarak ele alınmışnr. Ay-
nca Atatürk sporu, sadece birtakım beden ha-
reketlerinden ibaret bir eylem olarak da gör-
memiştir. Atatürk sporu en temel bireysel
haklardan biri olarak kavTamıştır.
Ona göre spor, özerk davTanabilen, bağun-
sız ve özgür düşünebilen bireyler ve toplum-
sal sorumluluğunun bilincinde olan Cumhu-
riyet yurttaşlan yetiştinnede önemli bir rol oy-
namaktadır. O, Türk devriminin başanya ulaş-
masında güzel sanatlar ve sporda katedilen yo-
la birinci derecede öncelik verir. Ata için
"Güzel sanaüarda ve sporda başan. bütün in-
labpbnn basanholduğunun enkesinkanıüdnf
Bu Yazının Bir Başlığı Olmalı...
RüştÜ ERATA Konuşur (Spiker)
B
ugüne değin oku- makale; tümü de içerikle-
duğum tüm yazı- rine uygun birer başlık ta-
ların bir başlığı şıyordu.
vardı. Öykü,denemeyada Bu bağlamda, bir dene-
me sayılabilecek bu ya-
zıya da bir başlık bulmak
gerekiyor; içeriğine uy-
gun bir başlık...
e n h e s a p h s
Eğer, Atatürk'ün kur-
duğu Türk Dil Kuru-
mu'nun 12 Eylül yöneti-
mi tarafından kapatılıp,
yerine yalmzca adı aynı
olan bir kurutnun oluştu-
rulduğu 1983'ten bu ya-
na dihmize yüzlerce Ame-
rikanca sözcüğün yerleş-
mesine "izfcyici" kalındı-
ğuıı düşünürsek "Paslan-
mava Bırakılan Difimiz"
uygun bir başlık olabilir.
Gazete, dergi, radyo ve
televizyon dilinden, ku-
rum, kuruluş ve marka ad-
lanna değin gündelik ko-
nuşma dilimize egemen
olan bu yabancı sözcük-
lerin nasıl b\x başıbozuk-
luğa ve iletişim yıkımına
yol açtığını göz önüne ge-
tirirsek, başlığımız şöyle
olabilir: "Paslanan Dili-
mizde Açılan \aralar" ..
Aslında, bunun nere-
deyse bin yıllık (XI. yüz-
yılda Kaşgarh Mah-
mufun Divanü Lugati't-
Türk adlı yapıtıyla başla-
yan, XV yüzyılda AB Şir
Nevai. sonralan da Kara-
manoğlu Mehmet Bey "ın
çabalanyla süren; ancak
Osmanh devletinin bir im-
paratorluğa dönüşmesiy-
îe savsaklanan ve Cumhu-
riyet Devrimi ile yeniden
ama bu kez kökten, bi-
hmsel ve kurumsal biçim-
de ele alman) bir savaşın
süreci olduğunu anunsar-
sak, belki başhğrmızı şöy-
le oluşturmamız uygun
olur: "Paslanan Diümizin
Kanayan Varasr...
Bu başlık pek drama-
tik geldiyse, daha genel,
yüzeysei bir başlığı dü-
şünebiliriz: "Günümûz-
de Türkçenin Görünü-
müw
...
Yalnızca, dilimizin ge-
leceğinin belirleyicileri
arasında başı çeken tele-
\izyon, radyo.gazete ve
dergilerin dilini ele ala-
cak olsaydık "Kitie Üeti-
şimAraçlanndaDimKuJ-
lanımı" yeterli bir başlık
olabilirdi...
Oysa bu soru daha yay-
gın bir duruma gehnişse
ve eğitimin ana kaynağı
olan kitaplarda da şaşuiı-
cı, hatta ürkütücü boyut-
lara ulaşmışsa, daha kap-
samlı, daha kucaklayıcı
bir başlık bulmak gere-
kır. "ÇokGeçOlmadan''
ya da "Daha Fazla Gecik-
meden" gibi başhklar il-
giuyandn-abilir...
Son on yıla damgasuıı
vııran "DevletEskiBaka-
nı" saçmalığının bu so-
runun uyancı simgelerin-
den bir durumuna gelme-
sini dehşet içinde izleyen
ve bu denli sıradan bir
yanlışın nasıl toplumun
en eğitimli ohnası bekle-
nen kesimlerince bile ko-
layca benimsenebildiği-
ne şaşan biri tepkisini şöy-
le dıle getirebilir: "Yeter
Arök", "YaakbrOlsıın'',
"Bu Aymazbğa Kim Dur
Diyecek", "Ne zaman
UyanacağH" vb... Çarpı-
cı ama tepkisel başlıklar
elbette; birer savsöz (slo-
gan) olarak kulağa hoş
gelseler bile, bu sorunun
çözümü anlık tepkiler de-
ğil; bilimsel yöntemlerle
desteklenen bügüerin mü-
cadele edeceği uzun so-
luklu bir süreci gerektiri-
yor.
Dolayısıyla, başlığımız
da bu süreci en iyi biçim-
de anlatabihneli...
Evet bu yazının bir baş-
lığı olmalı!
Gelin, bu başlığı el ele,
birlikte oluşturalım!..
Eğer 82 yıl önce ''Ulu-
sal duygu ile dil arasında-
ki bağ çok güçlüdür. DiUn
ulusal ve zengin olması
ulusal duygunun gelişi-
minde başlıca etkendir.
Türk diü, dillerin en zen-
güüerinden biridir; yeter
ki bu dil bilinçle işknsin"
diyerek yol gösteren Tür-
kiye Cumhuriyeti'nin ku-
rucusu Atatürk'e katılı-
yorsanız, gelin bu yazı-
nın başhğını birlikte oluş-
turalun...
Atatürk'ün görüşüne
katılmayabilirsiniz. O za-
man da gelin, birbirimizi
karşıt görüşlerimizle ay-
dınlatalım.
Ama, aydın sorumlulu-
ğunun başat özelliğini
unutmayalun ve tepkisiz
kabnayalım!..
Tepkisiz kahnayalım ki
Türkçemiz başıboşluğun
karanlık serü\enlennde
yolunu yitirmesin. Türki-
ye Türkçesinin geleceği-
ni, onun geçmişini bilen,
onu bilinçli ve ustaca kul-
lanan, ona, dolayısıyla
kendine saygısı olan kişi-
leryönlendirsin...
Eğer kendi bilincimize
güvenemiyorsak, gözü-
müzü dünyanın gelişmiş
üUcelerine çevirelim; on-
lann tümü de kendi dille-
rini koruma konusunda
yanılıyor olamaz ya!..
PENCERE
Yolsuzluklar Çatışmasında
CHP'ye Diişen Görev!..
Bizim mahalleyi otuz yıl önce gazeteciler kurmuş-
lardı; başlangıçta kömürle ısınıyorduk, sonra ma-
zota geçtik, şimdi doğalgaz kullanıyoruz...
Eskiden Anadolu'da köylü tezek yakardı, yani ku-
rutulmuş hayvan dışkısı...
Ülkedeki enerji durumunu saptamak için Anka-
ra'da araştırma yapılıyormuş; birtaşra vaJisine sor-
muşlar:
- Sizin vilayette halk nasıl ısınır?..
Vali yanıt vermiş:
- Halk tezekle ısınır.
Merkezden yine sorulmuş:
- Tezek nedir, kalorisi kaçtır?..
Validen elcevap:
- Tezek boktur, kalorisi yoktur!..
•
Türkiye iki kuşakta nereden nereye geldi?.. Es-
kiden ara ki enerjiyi bulasın!.. Peki, fabrika nasıl iş-
leyecek, insanlar nasıl aydınlanıp ısınacak, taşıtlar
nasıl çalışacak, kalkınma nasıl gerçekleşecek?..
Kömür toprak altında yattıkça, nehııierin sulan
boşuna aktıkça kalkınma olur mu?..
Ünlü "Su akar, aptal bakar" özdeyişini değiştir-
mek için baraj yapımına başlanmış; ama yetmiyor
ki!.. Kömür yatakları da doğru dürüst işletilemiyor;
geriye kalıyor petrol ve doğalgaz...
Ikisi de yabancı kökenli!..
Türkiye'nin enerji topoğrafyasını nasıl resmede-
ceğiz?.. Doğal ulusal kaynaklan bırakıp dışanya mı
bağlanacağız?.. Akıl için yol bir: Ulusal enerji kay-
naklarını hızla devreye sokmak...
•
Son günlerde yolsuzluklar üzerine bina edilen med-
yatik hortumculuk edebiyatı enerji kesımindeki üç-
kâğıtçılığı ortaya döküyor; kavganın siyasal kapış-
masında çıkarlar boğazlaşmasının göze göz dişe
diş düellosu sergileniyor...
Mavi Akım, Çukurova Elektrik, Petkim, Kepez,
POAŞ vb. derken tüm ülke enerj'isini içine alan bir
tezgâh çıkıyor ortaya...
Kim suçlu?..
Kim güçlü?..
Tezekten daha bok bir durum var ortadaL
Medya patronajı gırtlağına dek bu işin içine bat-
mış durumda...
AKP hem mali, hem ekonomik, hem siyasal ya-
pısı ve boyutlanyla bir taraf...
Hükümet elindeki yetkileri ve iktidargücünü yan-
daşlannı tutmak ve siyasal rakiplerini vurmak üze-
rine bir stratejiye oturtmuş...
Genç Parti enerji kesiminde ailecek yer tuttuğu
için bir taraf...
Taraf olmayan var mı?..
Var:
Cumhuriyet Halk PartisiL.
Anamuhalefet!..
•
CHP'ye tarihsel bir görev düşüyor.
Ne görevi?..
Bir futbol maçında hakem neyse, bu siyasal ve
çıkarsal kavgada CHP'nin işlevi de öyle...
Türkiye'nin yolsuzluklar yumağına çeşitli biçim-
de dolanarak tüm saygınlığını yitirmiş medyadaki
tatava, konuyu aydınlatacağı yerde karıştırıp hal-
kı şaşırtmak yolunda birebirdir...
CHP titiz ve tarafsız bir politikayla bu çatışma-
da ağırlığını koyabilir...
Yolsuzluk sanıklannın yolsuzluk sanıklannı sor-
guladığı ülkede bu kavganın dışında kalan partiye
düşen görev çok büyük...
ACI KAYBIMIZ
193O'lu yıllardan TKP Yoldaşımız,
1946 Türkiye Sosyalist Emekçi ve
Köylü Partisi Yöneticisi, Gazeteci ve
Çevirmen Arkadaşımız
MÜNTEKİN
ÖKMEN
18 Haziran 2003 günü aramızdan ayrıldı.
Acımız büyüktür.
Cenazesi 20 Haziran 2003 Cuma
günü (bugün) Sahrayı Cedit Böcekli
Camii'nde ikindi namazından (17.10)
sonra Sanyer Mezarlığı'nda
toprağa verilecektir.
ARKADAŞLARI
AVRUPA
KIBRIS
Kıbns kitabı,
KıbriS
uyuşmazlıgının
ıçıne suruklendığı
çıkmazı,
bugune kadar
yazılamayan ve
özeflıkle de
gızienmeye
çalışılan yönlen ile
ele alarak. Kıbns ve
Turkıye-Batı
ılışktlerı konusuna
yenı bir soluk
getırıyor
DOĞA YÜRÜYÜŞLERİ
22 Haziran 2003 Pazar
Menekşe / Delmece Yaylası
www.ogzala.com
Tel: 0.212. 293 91 95
252 30 39
DOĞU KARADENİZ YAYLALARI
Her Hafta Kesin Hareket