22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 MAYIS 2003 ÇARŞAMBA tVCELEME Açmazlarla boğuşan sağlık sektöründe Türkiye'nin yapısına uygun bir denetim şart oktor değil sistemsuçluProf. Dr. COŞKITS ÖZDEMtR - 1 - Yarım asır önce tıp fakültesin- deki hocalanrruzın sağlıkla il- ' gili hazırladıklan raporlan anımsıyo- rum. Paşa ınrvanlı, asker kökenli, son derece ilkeli birhoca olan Prof. Tev- fikSağlamıle Prof EkremŞerifEge- K, sonralan ldtaplaşan raporlannda Türkiye'nin her şeyden önce iyi ye- tişmiş pratisyen hekime ihtiyacı oldu- ğunu vurguluyorlardı. Önerdikleri açıkça ilkbasamakhe- IdmJiğı idi. .ima yazık kı Türkiye bu- nu hıçbir zarnan gerçekleştiremedi. 1960'taki 27 Mayıs devrimini izle- yerek Sağlık Bakanı Müsteşan olan Dr. Nusret Fişek, her 7 bın kişi için bir sağlık ocağı hedeflemekteydi. 224 numaralı sosyaüzasyon kanunu çıka- nlmıştı. Sağlıkta sosyalizasyon Prof. Nusret Fişekin o günlerdeki heyecanı, gözlenmin öniindedir. 1979 yılına kadar aşamalarla ilk basamak hekimliğı hizmeti % erecek sağlık ocak- lannın bütün yurtta yaygınlaşacağı- na inanıyordu. Halkevlen' ni ve Köy Enstitüleri 'ni yıkan karşıde-*.Tİmci politikacılanmı- za egemen olan zihniyet, sağlık ala- nındaki sosyalizasyonu da yıkmıştır. Yasa hâlâ geçerlidır, ama sağlıkta koruyucu hizmeti de hedefleyen bu güzelim proje öngönildüğü gibi yü- rümemış ve yürütülmemıştir. Onun ye- rine konmaya çalışılan aile hekimli- ği aslında başka bır sistemdi ve sağ- lık ocaklannın yerini tutması söz ko- nusuolamazdı. İyi yetişmiş pratisyen hekim değil, ille de ve ısrarla çok sayıda uzman ye- tiştirdik. Tıp fakültelerinin sayısını hızla arttırdık. 80'li yıllarda karşılaş- üğım üst düzey devlet adamlarunız, Ttorgut Özal v e Adnan Kahveci top- lumun ve ailelenn hep doktor istedi- ğini, bu yüzden tıp fakültelerinin sa- yısını arttırdıklannı söylüyorlardı. Oysa halkın ıstediği doktor değil, ka- liteli sağlık hizmeti idi ve hekim sa- yısını arttırmak elbette bunu sağlamı- yordu. Açıkür ki yöneticilerunız bu ger- çeği kavTayacak durumda değil idi- ler. Yurdumuzda pratoyen hekim hiç- bir zaman saygın bir yer edineme- miş, itibar kazanmaraış ve talibi ol- mamışhr. Bir an önce uzman olmak Halkımız genellikie hastalandığı zaman uzman doktor.doçent ve pro- fesör arayışı içindedir Üst gelir grup- lan; çok defa özel hasanelere başvu- rurlar. Ötekiler; uzumtuyruklardasa- atlerce beklemek iLzere devlet ve si- gorta hastaneleri polıdiniklerine. Tıp fakültesi mezuılarının önce- likli amacı uzman omaktır. Bir an önce uzman olmak. Bıyıllarda tıp fa- kültesi sayısı 52 'ye çırtı. Doktor enf- lasyonu ve işsiz doktoısayısı iyice art- tı. Yılda 5 bine yaklaşuı yeni mezun- lann, ancak yüzde 10u TUS'u kaza- narak, asistan ve arajarma görevlisi olarak atanıyorlar. Gende kaJanlann neyapüğı ve mes- leklerini nasıl kullanağı incelemeye değer. Nasıl ve hangi iüzeyde bir tıp eğitimi verildiği, uzrrtnlık eğitiminin nasıl yapıldığı, hangp crgütlenme mo- deli için ne kadar d-okor ve uzmana ihtiyaç olduğu bugüne adar doğru dü- rüst araştınlmamıştır Bır kalite kontrolü :e genel olarak söz konusu değildir, Kalite hiçbir za- man önemsediğimâz bir şey olma- mıştır bu ülkede. Yurdumuzda uzrnaı yetiştiren ba- zı hastanelerböyle biiiğitim verecek düzeyde midirler? Oıocalar ve öğ- reticüer böyle bir bilgve yeteneği ta- şıyorlar mı? Bunlar lıenen hemen hiç sorgulanmamıştır. Rsyonel ve ulu- sal bır sağlık sistemimz ve örgütlen- memiz olmamıştır. 8oo kişıye 1 dottor Ülkemizde dokto«- sıyısı bugün her 800 kişiye bir doktor iüşecek düze- ye yükselrruştir. Ama prçek şu ki, ye- terli bir sağlık hizmettden söz etme- miz olanaklı değil<fc Ekonomide, eğitimde, siyasette hıtta kültür ala- nında bağımsızlıgına ^tiren ülkemiz- de dış baskılarla bir tfclJeştirme akı- mı başgöstermiştir, taesektörde özel- leştirme. Yurttaşın o temel hakkı olan eğitimde ve sağbrta da özelleş- tirme egemen politikdır. Başka bir deyışle sağlık hizm_.erde iyiden iyi- ye ticarileştirilmektesdt Bir başbakan "Sosyal devleti yıktali' diyebilmiştir bu memlekette. Yıaknda değindi- H alkımız genellikie hastalandığı zaman uzman doktor, doçent ve profesör arayışı içine girer. Üst gelir gruplan; çok defa özel hastanelere başvurur. Ötekiler; uzun kuyruklarda saatlerce beklemek üzere devlet ve sigorta hastaneleri polikliniklerine... Sosyal sigortalar niçin kendi kurumlannda gerekli donatımlan gerçekleştiremiyor? Devlet hastaneleri, üniversite hastaneleri neden genellikie bakımsız, tuvaletler, hasta odalan, acil bakım üniteleri neden bu kadar donatımsız durumda? Personel niçin keyifsiz ve ilgisiz? Kapılarda niçin düzgün bir Türkçe ile yol gösterecek danışmanlar yok? ğim gibi; Dünya Bankası ve IMF'nin baskısı ile yurdumuzda sağlıkta özel- leştirme hızla gelişmiştir. îstanbul'da özel teş\ik ve desteklerle 136 tane özel hastane kurulmuştur. Bunlar ihmale uğrayan devlet hasta- nelerine kıyasla elbette eli yüzü düz- gün, temiz, güler yüzlü hizmet veri- len sağlık kurumlarıdır. Ama neye mal olduklan, kime ve hangi grup- lara hizmet verdikleri, sorgulanma- mıştır. Sigortalann, emekli sandığının on- larla anlaşmalan neyin karşılığında oluyor? Sosyal sigortalar niçin ken- di kurumlannda gerekli donanmlan gerçekleştiremiyorlar? Devlet hastaneleri, üniversite has- taneleri neden genellikle bu kadar bakımsız, tuvaletler hasta odalan, acil bakım üniteleri, neden bu kadar donatımsız ve yakışıksız durumdadır? Personel niçin keyifsiz, ilgisiz ve bez- gindir. Kapılarda niçin düzgün bir Türkçe ile yol gösterecek danışman- lar yoktur. Hasta ve müşterl... IMF ve Dünya Bankası'na karşı- lık Dünya Sağlık Teşkilatı (WH0) gelişme halindeki ülkelerde özelleş- tirmenin sağlık kurumlannın büyük merkezlerde toplanmasına yol açtı- ğını ve kaynaklann dağılunında cid- dı bir adaletsizlik meydana geldiği- ni bildiriyorhazırladığı raporda. Yö- neticilerimiz neden bu ikinci rapora itiraz etmezler acaba? Yalnız tstanbul'da sayısız MR ve bil- gisayarla tomografi laboratuvan ku- ruhnuştur. Bunlar tıpkı özel hasta- neler gibi daha kârh bir ticaret için mümkün olduğu kadar çok müşteri (hasta) çekmeye çalışıyorlar. Son yıllarda bütün kurumlann insanlan ile birlikte gittikçe artan bir şiddette sar- sıntıya uğradığı ülkemizdeki ciddi eksikliklerden biri de denetim meka- nizmalannın işlemeyişidir. Oysa de- netim vazgeçilemez bir gereksinme- dir ve denenme ihtiyaç duymaksızın işini, görevini düzgünce yapan in- sanlar, tüm dünyada azınlıktadn-lar. Bir doktorun itirafı Burada başka türlü durulmaz 34 yıl önce Harvard Tıp Fakültesi'ndeki ilk günleründe dünyanın bir numaralı nöroloğunun bir seminerden sonra bir masa başında sıraya girip imza attığına tanık olmuştum. Dünyaca ünlü nöroloğun lisansını muhafaza edebilmesi için yılda 150 kredı puanını doldurması gerekiyordu ve o seminer bir puan getiriyordu. Kulaklan çınlasın bizim fakülte mezunlanndan Dr. Ender Arus; Boston'daki, Spaulding Hospital'da beni gezdirirken hocam 85 yaşında bir hasta ölüyor, 6 ay hesap veremiyoruz ,demişti. Bu yaşlı insanın ölümünde acaba bir ihmalkârlık var mıydı? Bu araştınhyordu uzun uzun, dosya imzalanıp arşive kaldınlmadan önce. Yılda birçok kez tekrarlanan mezuniyet sonrası kurslan dolup taşıyordu Harvard'da. Nörolojide yapılan bu kurslara katılanlara soruyordum "niçin gelhorsunuz bu pahabya mal olan kurslara" diye? "Malpraktisten korkuvonız, bir tıbbi hata yapnıamak için çok sayıda kursa kaülmak zorunda kaİıyoruz" diyorlardı. Öncellkfcaliteolmalı Dünyaca ünlü bir kardiyolog olarak • yetişen Dr. Hasan Garanın her gün 07.30-19.30 çahştığuıı görerek soruyordum. u Hasan nedir bu ağır tempo?" Hasan bana yanıt olarak "Bayıhyorum çalışma\ i a n demiyor, 'Hocam burada başka türlü durulmaz" diye cevap veriyordu. Bir Harvard hocasının zamanmı, aklını, emeğini tümü ile fakültesine v e hastalanna vermesi bekleniyordu ve bunun denetimi yapılıyordu. Eğer bir kuşku varsa akademik üretimin değerlendiribnesi -evaluation of his acedemic productivity- amaçlı bir rapor istenebiüyordu. Sonuç olumlu değilse o öğretim üyesinin fakülte ile ilgisi kesiliyordu. Yurdumuzda üniversite hocalanndan böyle bir talep ve bu tür bir denetim söz konusu değildir (onlar ancak siyasal nedenlerle gözaltına alınabilir veya güvenlik soruşturmasına tabi olabılirler). Zaten kahteye önem ve öncelik vermek, bizde pek söz konusu değildir. Durum böyle olunca tıp fakültesi öğretim üyelerinin birkaç milyara varan aylık gelirlerle yetinmeyip muayenehane açarak, özel hastanelerde çalışarak yüksek ücretler ödeyebilecek hastalann bulunduğu ortamlarda çok daha büyük kazançlar elde etmeyi tercih etmeleri doğal bir da\Tanış haüni ahnaktadır. Devlet hastanelerfnde calısanların amacı daha çok para kazanmak Anadolu'da mesleld doyumsuzluk yaşamyor Türkiye'deki köşe dönme felsefesinin git- tikçe güç kazanmasına paralel olarak tüm mesleklerde olduğu gibi üne kavuşmuş hekim- lerin de kazanç motivasyonlan artmıştır. Mu- ayene ücretleri 150-200 milyonu buhnuş, ba- sit operasyonlar bile birkaç milyara mal ol- maya başlamıştır. Genel olarak yasalara uygun bir şekilde büyük kazançlar sağlayan ünlü hekimlerin resmi görevle çahştıklan hastane ve klinik- Ierin yetersızliklerini pek umursamadıklan- nı, bunun sorumluluğunu paylaşmadıklannı söylemek yanlış olmaz. Bu davTanışın maze- retini ve gerekçesini buhnak hiç de zor de- ğildir. Çalışma koşullan iyi ve elverişli değil- dir, idare anlayışh davTanmamaktadu-, maaş- lar düşüktür. Bütün bunlardan sorumlu olan- lar da elbette kendileri değil, başkalandır. Bu gerekçe öteki fakültelerden farklı ve avantaj- lı olarak 3-4 milyar maaş ve döner sermaye gelirleri olan tıp fakültesi hocalan için de ge- çerlidir. Kankoca çalışarak 7-8 milyar aylık gelir elde edenler için de fakültedeki çalışma koşullannm yeterli bulunmaması ve muaye- nehane hekimliğine başvurulması çok ola- ğandır. Hocalann, büyük masraflan olabilir, çocuklar yurtdışında okumaktadırlar, ödene- cek büyük taksitler vardır. Liberal bir ekonomide eğer ciddi bir gelir dağılımı eşitsizliği varsa ve bu yüzden bu ün- lü hekimlere ulaşabilenler, ancak yüksek ge- lir gruplannda yer alan kimseler ise bundan sorumlu olanlar da onlar değildir. Tıp fakül- teleri yıllarca yurtdışuıdaki ünlü merkezler- de kalarak yetişmiş öğretim üyelerinden ya- rarlanarak eğitim ve öğretimi, hasta bakımı- nı ve araştırmalan en üst düzeyde gerçekleş- tirmeyi ve bu amaçla onlan muayenehane ve özel hastanelerle paylaşma durumunda kal- madan kendisine mal etmeyi bir türlü başa- ramamıştır. Bu; ülkemiz için esefle karşıla- nacak bir olgudur. Anadolu 'daki devlet hastanelerinde çalışan doktorlann da mesleki açıdan bir doyumsuz- luk içinde olduklan, meslekte yetişme ve üer- leme yerine, hastane olanaklannı ve yetkile- rini kullanarak, olabildiğince çok para ka- zanmak amacında olduklan iyi biliniyor. Yarın: ilac ve ilaç firmaları AVRUPA'DAN GURAYOZ Yeni Yüzyılın Korkuları Offenbach'ta, otoyolun kıyısında bir otelin lobi- sinde Nedim Gürsel'le dünyanın, Türkiye'nin ha- lini konuşuyoruz. Şu sıralarda bir proje nedeniyle Berlin'de göçebe hayatı yaşayan Nedim Gürsel, yeni romanını yazıyor. Romanın büyük birdeğişim geçirmekte olan Berlin'de, şu eskiden taş, şimdi ise görünmez bir duvaria bölünmüş kentte geçe- ceğini, eski komünistlerin hayatlarına da değine- ceğini, hatta belki de romanın ana izleginin bu ko- nu olacağını anlıyorum Nedim Gürsel'in anlattık- lanndan. Nedim Gürsel'in hikâyelerinde, roman- lannda kentler ve aşklar önemlidir. Aşklar kentler- le, farklı ülkelerin kentleriyle iç içe geçer, olaylann örgüsü kentlerin darsokaklannda, kahvelerinde şe- killenir, anlatının içinde de size yaşadığımız çağ/n dertlerini, umutlannı ince ince sezdirirler. • • • Berlin'den, Paris'ten konuşurken birara, geçen yüzyılın pek çok tarihçi tarafından bir "Amerikan yûzyılı" olarak adlandınldığı aklıma geliyor. Nedim, bu tanımın doğruyu yansıtmadığı kanısında. Da- ha çok "sosyalizm yüzyılı" demenin gerçeği yan- sıtacağını söylüyor. 1917'ye doğru tırmanan ve Sovyet Rusya'nın kurulması, çevresini, bu arada Türk Kurtuluş Savaşı'nı da etkilemesiyle, Doğu'da ulusal kurtuluş savaşlannı bir anlamda tetikleme- siyle başlayan yüzyılda Çin, Vietnam, Kore, Küba kendilerini sosyalizm deneylerine açarken daha pek çok ülke de bu rüzgârdan etkilendi. İkinci Dünya Savaşı'nın da Sovyetler Birliği olmaksızın kavran- ması olanaklı değil. Hem Nazi AJmanyası'nın vefa- şist Italya'nın yenilgisini, hem de savaş sonrası Avrupa'da Sovyet etkisiyle kurulan sosyalist ülke- leri başka türlü anlamak olanaklı olmaz. Kavga pek büyük oldu kuşkusuz. Yüzyılın sonuna doğ- ru sosyalist ülkeler en önemli kalelerini yrtirdiler. Ge- ride kalanlann ise bu yeni yüzyıldan nasıl etkilene- ceklerini henüz tam kestiremiyoruz. "Belki 21 'inci yüzyıla 'Amerika yüzyılı' denile- cek" diyor Nedim Gürsel. Şu son yıllardaki geliş- melerin gölgesi üstümüze düşen kara bulutlanna bakıp, bundan sonrası için iyimser, kötümser ipuç- lan üzerinde konuşuyoruz sonra. Gelişmelerin Tür- kiye'yi de olumsuz bir şekilde etkileyeceği ortada. ABD'nin uygulamaya koyduğu planlara, "dur" di- yen bir güç ortaya çıkmazsa, ülkeler güce boyun eğer, geleceği düşünmezler, dünya bu yeni geliş- me karşısında kendini topariayıp bir çıkış yolu bu- lamazsa, bizim bölgemizden başlayan yangının daha nerelere sıçrayabileceğini tahmin etmek zor değil. • • • 1961 yılında, ünlü U2 uçağı kışkırtmasıyla baş- layan atom başlıklı füzeler krizi sırasında, Paris'te L'Hummanite gazetesine bir demeç veren Nâzım Hikmet, Türkiye için banşı korumaktan başka ça- re olmadığını söytüyordu: "Türkiye için tek yol, savaş ihtimalinin ortadan kaldınlmasına ve dünyanın bu bölgesinde, Suriye'den Irak'a, Hindistan'a, ta Pakistan'a kadar uzanan koca bir banş bölgesinin kurulmasına yardımcı ol- maktır." Akşam karanlığı yavaş yavaş kentin üzerine ini- yor. Otoyoldan hızla geçen arabalann gürültüsü- ne otele girip çıkanlann sesleri kanşıyor. Bu küçük otelin lobisinin bir köşesindeki barda yüksek ta- burelerin üzerine oturmuş işadamlannın çantalan ayaklannın dibinde duruyor. Kadınlı erkekli birgrup, gençliğin çıngıraklı kahkahalanyla asansöre doğ- ru yürüyüp kayboluyor. Aşklar, kentler, ülkeler, sa- vaş ve şiir üzerinde dönen konuşmayı artık bitir- mek gerekiyor. Nedim Gürsel Almanya'daki ya- yıncısıyla buluşacak, benimse eve dönüp bu ya- zıyı yazmam gerek. • • • Yazılann ve şiirlerin ne olması gerektiği konusun- daki kadim tartışmaya, ölümünden kısa bir süre önce Regis Debray ve Jean-Marie Vıllegier'le" yaptığı ve ClarteYıin 48. sayısında yayımlanan söyleşide pek güzel bir ifadeyle katılan Nâzım Hik- met'in sözleri geliyor aklıma: "îstanbul'da şehir işgal aftındayken, politikanın, daha doğrusu politikanın gerçek yüzünün demek istiyorum, sanat yaşamından ayn tutulamayacağını an- ladım. Bir aşk şiiri bile özünde polrtik bir an- lam taşır. Ben, politik amacı olmayan hiçbir şair tanımıyorum." Galiba günümüzde de, yüzyılımıza kara bir göl- genin düşmesini onlar önleyebilirier ya da gölge- nin hızla kayıp gitmesini politikacılardan çok, ya- zarlar, şairler, sanatçılar, kültür insanları sağlaya- bilirler. Onlann inatçı çabalan yüzyılın bitiminden önce sonuç alabilir, panltılı ortaçağ belki hızla so- na erdirilebilir. Bunun pek iyimser, belki de çaresizlikten doğan bir umut olduğunu düşünebilirsiniz. Ama umut olmadan da yazı olmaz ki. E-posta: guray.oz" cumhuriyet.com.tr 2 doktor ve 2 eczacı tutuklandı Konya'da reçete yolsuzluğuKONYA(Cumhun>«) -Jandarmanın Konya 'da düzenledıği operasyon- da, reçete yolsuzluğuyla 750 müyarhaksız kazanç sağladıklan gerekçesiy- le gözaltına ahnan, ara- lannda 2 doktor ile 2 ec- zacının da bulunduğu 7 kişi tutuklandı. Jandarmanın, Yarma ve Ismil beldelerindeki araştırmalan sonucun- da, sağlık ocagında gö- revli doktorlann eczane sahipleri ile işbirliği ya- parak vatandaşlardan topladıklan sağlık kar- nelerine, eczanelerde ka- lan ilaçlardan kestikleri kupürleri yazarak sahte reçete düzenledikleri, kupürleri kesilmiş ilaç- lan vatandaşlara peşin para ile satarak haksız kazanç elde ettüderi be- lırlendı. Yetkililer, yolsuzluğun 1.5 yıldır yapıldığını ve mali boyutunun 750 mil- yar lira civannda oldu- ğunu tahmin ettiklerini belirttiler.Gözaltına ah- nan sanıklardan 4'ü tu- tuksuzyargılanmak üze- re serbest bırakılırken Yarma SağlıkOcağı dok- toru Orhan Seyrekesen, îsmıl Sağlık Öcağı'nda görevli doktor AdnanSa- yar ve MehmetCoşkun, Ekin Eczanesi sahibi Ah- metKm-uncu, Demir Ec- zanesi sahibi MuratDe- mireğen ile bu eczane- lerde çalışan MustafaKo- yuncuve MehmetBoru, tutuklandı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear