Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 9MART2003PAZAR
12 P A Z A R l&VZILARI dishablS cumhuriyet.com.tr
Banşabirşansdahaverin..
New York eyaletinin suurlan içinde Albany
yakınlannda bir alışveriş merkezi. Stephen
Downs adlı 61 yaşındakı Amerikan vatandaşı ve
oğlu alışveriş yapmaktadır. Downs, yeni bir tişört
alır ve üzerine giyer. Fakat iki güvenlik görevlisi,
giydiği tişörtü çıkarmasını ya da ahşveriş
merkezini terk etmesinı ister Downs'tan. Bu
talepleri reddedılen güvenlik görevlileri, Albany
polisinı arar. Alışveriş merkezine gelen polis,
Downs'u yasalara karşı gelmek suçundan tutuklar
ve elleri kelepçeli bir halde alışveriş merkezinden
çıkanr. Polis, alışveriş merkezinin "özelbir evgibi
oMuğunu" söyler ve yanlış davrandığı konusunda
Downs'u ikna etmeye çalışır. Benzetmenin
kötülüğüne dikkat çeken vatandaş, çıkanldığı
mahkemede kendini savunur ve serbest
bırakılarak yargılanmasına karar venlır. Avukat
Dovvns, Amerikan devletinin yargıçlarla ilgili
şikâyetlere bakıp denetlemek, yargıçlan uyarmak,
cezalandırmak ve gerektiğinde görevden
almakla yetkili komisyonunun Albany ofısinin
başkanıdır. Dovvns, 17 Mart'ta duruşma içın
tekrar mahkemeye çıkacak ve suçlu bulunursa 1
yıl hapis cezası alacak. Dovvns'un giymekle
suçlandığı tişörtün üzerinde ise "Give Peace A
Chance" (Banşa Bir Şans Verin) yazmaktadır.
New York Üniversitesi yakınlannda öğrencilerin _
devamlı gittıği bir kafe. îki Avrapah genç,
Amerikalı bır genç ile savaş hakkında konuşuyor.
Amerikah genç, "The Economist" dergisının
kapaktan verdiği "Savaş neden haklı olabflff?"
makalesine dayanarak bazı açıklamalar yapmaya
çalışıyor. "Evet, savaş kötü ama Saddam, eünde
nûkleer ve kimyasal silahlar olanbir canL Onuyok
eönekgerek" diyor. A\Tupalı gençlerden bıri
yarutlıyor: "Ben sadece Irak'ın etindeküerin değil,
dünyadakı tüm silahlann yok edilmesini isterdim.
Fakat sanınm sorun şu: O silahlar banş yoluyla
NEW YORK
rts
ZULAL
KALKANDELEN
ortadan kaklırüsa bOe,
Amerika'nın bir daha
onlanyeniden
varatmayacağıru kün
garantiedecek?"
Yüzündeki ifade
değişiyor Amerikalı
gencm ve güçlükle yanıt
veriyor. "Ben de bunun
garantisini sonsuza kadar vermek isterdim.
Sanınm bu noktada biz birer hiçiz. Savaş
istemhoruz ama sesimizi duyuramadığımrz bir
noktadavtz." New York'un iinlü konser
salonlanndan biri, Carnegıe Hall. Tibet yaranna
bu yıl 13'üncüsü geTçekleştırilen gece, New
York'ta faaliyet gösteren Tıbet House US'nin
başkanı Robert A. F. Thurman'ın konuşmasıyla
açılıyor. Savaşın eşiğinde bulunduğumuz döneme
atıf yaparak "Karşnuzdaki düşman bfle olsa, ona
banşia yaklaşın. Birbirimizin farkhlıklanna
tolerans gösterdiğimiz sürece bir arada
yaşayabiliriz. Banş, ancak banş yoluyla
kurulabilir" diyor. Salonda büyük bir alkış
kopuyoT. Tibetli Budist rahiplerin yaru sıra Zig
Mariey, Lou Reed, Ray Davies, Philip Glass ve
David Bowie gibi birçok ünlü müzisyen gecenın
konuğu. Her müzisyen performansına
başlamadan önce banş yanlısı mesajlar veriyor.
Gecenin son şarkısını bütün müzisyenler sahneye
çıkıp birlikte söylüyor. Bob Mariey'in unutulmaz
şarkısı "Get Up, Stand Up". Babasının şarkısıru
dev müzisyenlerle birlikte söyleme onurunu
yaşadığıru söylüyor Ziggy Mariey. Salondaki
herkes ayakta nefesi yettiği kadar bağınyor:
"Stand up for your right!" tnsanlan hakkını
aramak ve korumak için ayağa kalkmaya çağıran
şarkı sözlerineritimlibir alkış eşlik ediyor.
Dakikalarca süren bu son derece etkileyici sahne
srrasmda hayal kurup düşünmemek elde değil.
Acaba bu insanlar seslerini duyurabilirler mi?
Amerikalılar artık seslerini duyuramadıklannı
itiraf ediyorlar. Amerika'da sanki bir şeyler
farklılaşıyor. Televizyon kanallan, gazeteler,
medyanın yansıttıklanyla beslenip, banşın savaş
yoluyla kurulabileceğini sananlann ülkesi mi
olacak? Amerikan halkının bir şeyleri
sorgulamasırun zamanıdır. Bush yönetimi,
yükünü ve suçlulugunu asla üzerlerinden
atamayacaklan bir savaşa doğru Amerika'yı ve
tüm dünyayı sürüklüyor. Üstelik bunu banş adına
yaptığını iddia ediyor. Son yayılan haberlere göre,
George W. Bush, Tann tarafından bu işle
görevlendirildiğine inanıyormuş. Durum kanşık.
Acaba savaş karşıh insanlar seslerini
politikacılara duyurabüir mi, yoksa o politikacılar
sağırmı?
kzulal@yahoo.coni
Kapayın
çenenizi artık
Son bir sene içinde
ikinci defadır baş
sayfadan büyücek bir
fotoğrafla geçiyoruz
Kanada gazetelerine.
tlkinde, ellerinde Türk
bayraklan ile sevinçli bir
kalabalık, Dünya
Kupası'ndaki başanmızı
kutluyordu. Bu sefer,
yine kalabalıklar ama
yüzler gergin. ellerde pan
kartlar, "savaşa hayır"
diyorlar. "Amerikan
askeri olmayacağız.''
TBMM, her nasıl oldu
ise, halkın sesine
katılıyor, öyleyse "Ya
istiklâl ya ölürrT
Şimdilik, bağımsızhğı
ekmeğe değişmeyenler
aldılar bayrağı ellerine.
Peki burada neler
oluyor? Amerika ile
Kanada ilişkileri
gerginleşmeye devam.
En son ilginç ve neşeli
havadis,
milletvekillerinden
birinin ağzından "Şu
kahrolası
Amerikahlardan nefret
ediyorum. Piç kurulan!"
sözlerini kaçırması
herhalde. Liberallerden
olan bu hanım
miHervekili, yaptığı gafin
hemen ardından ABD
büyükelçisinden özür
dıledi. Olay kapandı
derken, bu sefer diğer
milletvekillerinden ve iş
dünyasmdan tepkiler
yağmaya başladı.
MiHervekili ise bir TV
şovunda bu olaydan
neredeyse keyifle
bahsediyor ve "Tekrar
ayru gafi vapmayacağun
garantisini veremenT
diyor gülerek.
Başbakan Jean
Chretien ise
daha önce
George Busha
"moron" diyen
iletişim
damşmarunı
savunduğu
gibi, bu sefer de
milletvekilini savunuyor;
"Bu onun Idşisel fıkri ve
ktşisel fikrini dile
getirmekte özgürdür."
Zaten Chretien de boş
durmayıp sert çıkışlara
devam ediyor.
Meksiko'da yaptığı bir
konuşmada, rejim
değişikliği fikrinin çok
tehlikeli olduğunu
vurgulayıp, "Bugûn
rejim degişikliklerine
başlarsanız, nerede
duracaksınız? Bir
sonraki kün? Bana şu
Hsteyi verin* diye sordu.
Ki bu çıkışlar
Amerika ile çok sıkı
ticari işbirliği yapan iş
dünyasımn pek de
hoşuna gitmiyor.
Büyük birkaç fırma ve
ticari kuruhış,
Başbakan"ın
ABD ile olan ilişkilere
zarar vermemesini
dilediklerini ilettiler!
Yani, ekonominin
patronlan siyasetçilerin
kulağını hafiften
bükrü. Burada
belirtmek lazım ki,
Kanada'nın dış
ticaretinin yüzde 85 'i
ABD ile olmaktadır ve
ABD'nin ayağı
tökezlerse, Kanada'nın
bacağı kınlır.
Savaşın geçerliliği,
altında yatan sebepler,
petrol gibi konulann yanı
sıra, medyada sıkça
tartışılan bir diğer konu
da, Iraklılar ve Kürt,
Türkmen, Yezidi gibi
Irak'ta yaşayan diğer
etnik topluluklar. Savaş
tehlikesi belirmeden
önce de zaman zaman
Irak'a uygulanan
ambargo ve Iraklılann
yaşam zorluklan
hakkında programlara
rastlardık
televizyonlarda. Son
günlerde bu tam olarak
gündeme oturdu. Irak'ta
sakin, huzurlu bir yaşam
olmadığı kesin, dünyanın
daha birçok yerlerinde
olmadığı gibi. Bu durum
neredeyse savaşı haklı
çıkarmak anlamında öne
sürülüyor. Ömeğin,
şimdi ABD vatandaşı
olmuş bir Iraklı işadamı,
Christian Science
Monitora'a yazdığı
yazıyı şöyle bitiriyor:
"Sanıyorum çoğunuz,
Bush'u gözden
düşürmeyi başardıktan
sonra, protesto edecek bir
sonraki sıcak konuya
dek,«cappuecino'lanna
dönecek ve biz Iraklüan
koiayca unutacaksuuz!'"
Burada doğruluk payı
olan bir gözlem
olduğunu düşünüyorum.
Ancak bir başka soru da
şu ki, bu harekât
sonrasında Irak halkımn
yaşam kalitesi gerçekten
iyileşecek mi?
Bay Bush'un
Afganistan
için verdiği
sözler ne
oldu? Yani
"Afganistan'da
tümçocuklar
okula
gidebiliyoriar mı?"
Bush, geçen perşembe
yaptığı basın
açıklamasında,
göz yaşartan
konuşmalanna devam
etti. Iraklı çocuklar
için okul sözü vermedi,
ama Irak'a ilaç ve
yiyecek yardımını
müjdeledi.
Sanırdınız ki, savaşa yol
veren tüm meselemiz
budur.
Geçen hafta okuduğum
çok hoşuma giden bir
yazı oldu: 11 Eylül'den
bu yana hızla artan yazı,
yorum, kitap, şiir
kalabalığına ve Susan
Sontag'dan Noam
Chomsky'e kadar tüm
ünlü, ünsüz, ün arayan
yazarlanna kocaman
harflerle sesleniyordu,
"Kapayın çenenizi
arükü" Bu yazıyı
okuduktan sonra, bu
hafta ne üstüne
yazmayacağıma
emindim neredeyse, ama
işte sizin de şimdi
okuduğunuz üzere,
mümkün olmadı yine.
Hepimize sakin pazarlar
dilerim.
TORONTO
BERNA
DEMtRYOL
Irak savaşı için Körfez'e asker gönderen Ingiltcre. yedekleri
de göreve çağmh. Operasyondan sağ olarak dönüp döneme-
yeceğini bUemeyen 24 yaşmdaki yedek onbaşı Robert Issott,
sas'aştanöncenişanhsıOaireikoiendLOrdudan izinalanye-
dek asker, eğitimine bir süre ara verdi. Bu arada, savaşa git-
mek tstemeyen tngüiz yedek askerlerin sayısı artryor. (AP)
At pazannda şenlik
Rengârenk giysiler
içindeler. Kadınlar ve
çocuklar. Beyaz benekli kara
atm çektiği arabaya
binmişler. Erkekler
peşlerinden yürüyor.
Çingeneler. Hepsi de neşeli.
Aralarında şakalaşıp " " " "
gülüşüyorlar. Sağa sola laf
atıyorlar. Sesleniyorum: "Hayrola,
nereye böyte?" Hep bir ağızdan
sesleniyorlar: "Atpazanna!" Az
sonra başka arabalar ve atlar da
görüyorum. Herkes Leonberg'deki
at pazan yolunda... Küçük kentin
dar, tarihi sokaklan bugün araç
trafiğine kapalı, şenliğe açık.
Stuttgart yakınlanndaki
Leonberg'de ilk at pazan 1684
yılında kralın izniyle kurulmuş.
Günümüzde tüm Ahnanya'da
tanınıyor. Altı yüze yakın at satışa
sunuldu, çoğu sahip değiştirdi.
'Güzeffik yanşması'na
katılanlardan 155'i çeşitli ödüller
aldı. Tarlada çalışan beygirden
büyük arabalan çeken katanalara,
STUTTCART
AHMET
ARPAD
yanş atlanndan
konkurhipik
atlanna kadar
kırk türlü at.
tzlanda
poneyleri ve
eşekler de eksik
~ ~ " ~ ~ ~ " ~ " değildi.
Hiçbiri yıkıhnamış, tümü restore
edilmiş tarihi evler büyük pazar
alanını süslüyor. Orta yerde büyük
bir çeşme. Hava güneşli, fakat
soğuk. Atlann ve insanlann
ağzından dumanlar çıkıyor. Köşe
başlannda sosis, bira ve sıcak
şarap satan küçük dukkânlar.
Önlen dolu, insanlar kuyrukta.
Alana açılan dar sokaklara da satış
tezgâhlan kurulmuş. Kavrulmuş
badem, çörek ve pamuk helvası
kokulan yakın ve uzaktan
Leonberg at pazanna gelmiş
insanlan çekiyor. Gezmek,
görmek, değişik bir gün geçirmek
ve alışveriş yapmak, bu soğuk kış
gününde küçük kente akanlann
amacı. Birden at kişnemeleri
duyuluyor. însanlar hareketleniyor.
Kaçışıyorlar. Yan yana duran
birkaç at huysuzlaşmış. Seyisler
dizginlerine yapışıyor,
bağınyorlar, hayvanlan
sakinleştirmeye çabahyorlar.
Beyaz yeleli kahverengi bir at şaha
kalkıyor. Anneler çocuklannı
uzaklaştınyor. Ortalık çabuk
sakinleşiyor. Tarihi çeşmenin
çevresüıde bir dizi doru at. Ingiliz
yanş atlan. Uzun bacaklı,
gövdesinin parlak tüyleri kızıl,
yelesi kızıl. Genç bir kadın
aralannda dolaşıyor. Ilgi ve
coşkuyla bu güzel atlara bakıyor.
Gözlerinde pınltılar. Yanlannda
durup yelelerini okşuyor. Onlarla
konuşuyor. Geleneksel at pazan
Leonberg'in "mflfibavramı''.
Küçük kentte o gün okullar tatil.
Işyerleri de. Çalışan yok. Her yer
bir panayır, bir şenlik! Acaba
Çingeneler ne yaptı? Beyaz
benekli atlannı sattılar mı, iyi para
veren birine? Uzaklardan bir eşek
anırması.
'Kutu şarabı alkoliği'
ve eğlencelik soygunlar
Yaklaşık 300 bin tirajh
Expressen gazetesi
geçenlerde birinci sayfasına
yukandaki garip başlığın ilk
yansını uygun görmüştü: "Kutu
şarabı alkohği" Şarapçıyı biliriz,
alkoliği de evvel Allah, ama bu
türdekini yeni duyduk. Orta yaşlı
bir kadın, bu sözlerle suçunu ya
da günahını itiraf ediyordu.
Isveç'te alkollü içkiler yabuzca
"Systembolaget" adlı resmi
kurum tarafindan satılır.
("Vaktiyle bunu bilseydim, bu
ülkeye adrmımı armazdım, ama
bu ayn bir öykü.) Bir süredir,
Avrupa Birliği'ne uyum çabası
içinde bu kurum da bazı ödünler
vermeye zorlanmakta. Eskiden
yalnızca kendi temsilcileri
yurtdışına gider ve alınacak içki
çeşitlerini saptardı. Şimdi özel
kuruluşlar da bir çeşit "içki
taşeronhığu" yapabiliyor ve bu
kurumdan sipariş alabiliyor.
Zamanla, önce bir sonra birkaç
litrelik kutularda şarap ithal
edilmeye başlandı. Bunlardan
büyükçe olanlanmn uyduruk bir
musluğu var. Ve bir çeşit dört
köşe damacana şeklinde
satılıyor. O ilginç alkoliklik de
işte bundan kaynaklanıyor(muş).
Şarabı masasma
koyan kişi, ne kadar
şarap kaldığını
göremediği için fazla
içiyormuş. Yani şişe
gibi değil bu. Şimdi
bu şarapçıhğın suçu,
bu tür kutularla şarap — — —
alan ve satan kuruma
yükleniyor. Dünya neyle
uğraşıyor, bu insanlar neyle,
dediğinizi duyar gibiyim. Son
derece kalkınmış, demokratik ve
uygar bu ülkede ilginç
gelişmeler de oluyor.
Örneğin soygunculuk. Bunlan
iri, orta ve ufak diye
sınıflandırabiliriz. trileri banka,
döviz bürosu ve Arlanda
Havaalam'nı soyma türü aile
boyu soygunlar.
Stockholm'de geçen yıl 68 banka
soygunu oldu ve bunlardan
yalnızca 4'ünün "faflleri''
yakalandı. Orta boy soygunlar,
günlük şeylerden: Gariban bir
sigara büfesini, sosisçiyi filan
soymalar. Bunlar, daha çok
uyuşturucu derdi yüzünden hızla
para kazanmak zorunda olan
kişiler tarafindan yapılıyor.
Bunu bir hafıfletici neden olarak
değil, böyle insanlann akıl
almaz sayıda olmalanna
değinmek için böyle yazıyorum.
Geriye, "gençBk eğtencesi"
olarak yapılan soygunlar kalıyor.
15-16 yaşındakı 4-5 gencin,
yaşıtlan bir başka genci metroda
veya bir köşede sıkıştınp
üzerindeki şeyleri ahnalan
şeklinde oluyor: Cep telefonu, az
bir miktar para -fazlası ne gezer
o yaşta bir gencin cebinde-,
Stockhobn'deyse aylık metro ve
otobüs kartı. Bu tür soygunlar,
bazen zavallı gencin fena halde
dövülmesiyle ya da
bıçaklanmasıyla sonuçlanıyor.
Çoğu kez tehditle yetiniliyor.
Öylesine yaygın ki kişi, bir
cuma- cumartesi gecesi birkaç
saat için evinden çıkan
oğlunu/kızını sanki savaşa
gönderiyor gibi hissediyor.
Gençler arasvnda çeteleşme,
grup kimliği edinme
gereksinmesi ve çaresizliğinden
dolayı çok yaygm. Bu gruplann
büyük çoğunluğunu yabancı
kökenli ailelerin çocuklan
oluşturuyor. Konuştuklan dil
tsveççe ile çeşitli
dillerin kanşımı.
Dazlaklar ve
benzeri "öz"
Isveçliler de az
değiller, ama
onlann genel
— — — — — amacı, "yabancı
kökenh" herkese
zarar vermek, saldırmak.
Oğlumun yakın arkadaşı da
geçenlerde soyguna uğradı.
Oğlan iri kıyım. Metro
vagonunda üç "kara kafah"
gençle yalnız kalmış. Oğluma
şöyle anlatmış olayı: "Bana
doğru gelmeye başladıklannı
görünce derhal karar verdim.
C ebimdeki 200 kronu (yaklaşık 3
kfflo kıyma parası) verecektim.
En az birini tepelerdim, ama
ceplerinde bıçak mı, sustalı cop
mu(!) olduğunu bilmhordum.
Bana, 'pararu ver, dövmeyelim',
dedfler. Verdim. Ük durakta inip
grrriler. BöyleBkle cep telefonumu
ve metro karünu kurtarmış
oldum." Günlük bir olay işte.
Böylesine uygar bir ülkede...
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
Bütün dünya hamburgere teslim!A BD'nin yemek kültürünü
ZVaraştıran uzmanlar, bundan 30
yıl önce çalışmalanna son noktayı
koyarken fazla zorlanmamışlardı.
Araştırmalannın sonunda belirlenen
ve Amerikan mönüsü olarak
adlandınlan listede şu yiyecekleTe yer
verildi. Fıstık ezmesi, spagetti,
pizza, fasuh/e konvervesi, ketçap,
hamburger, patlamış mısır, kola ve
kahve. Bu araştırmadan 32 yıl sonra
yapılan başka bir araştırma ise bu
mönünün faturasuu ortaya
koyuyoTdu. Amerikan halkı sadece
2002 yılında bu mönüye ulaşabümek
için 110 milyar dolar harcamıştı.
Oysa, 100 yıl önce Amenka'nın
kendine ait lezzetli bir mutfağı vardı.
Amerika'nın kuruluş yıllannda
kıtaya göç eden Avrupalı göçmenlere
Kızılderililer tarafindan sunulan
mısır ağırlıklı yiyecekler
Amerika'nın ilk yemek kültürü
olarak kabul ediliyor.
Alman, Fransız ve Afrika mutfaklan
da kendi özelliklerini yeni dünyaya
taşımışlardı. Değişik kültürlerden
gelen yemek çeşitleri de insanlar gibi
bir süre sonra Amerikalı
oldu. Pişinrru kolay,
hazırlanışı çabuk yemekler
Amenkan mutfağının
vazgeçilmez mönüsünü
oluşturmaya başladı. 20.
yüzyıhn başlannda, ~ ~ " ^ ~
hamburger adı \enlen pratık yemek
çeşidiyle tamşmamıştı Amerika. 20.
yüzyılın başlannda hamburgerin
ımajı çok farklıydı. Fakır
Amerikahlann tercih ettikleri bir
üriindü hamburger ve pek de faydalı
bir yiyecek gözüyle bakılmıyordu.
Hamburger satüan restoranlann
sayısı yok denecek kadar azdı ve
bunlar işçi sınıfinın yoğun olduğu
bölgelerdeydi. O yılİarda yaşayan bir
yemek uzmaru hamburgeri tarif
ederken çöplüğe bırakılmış ete
benzetiyordu. Bu imajı ilk yıkan
'VVhiteCastle'oldu. 1920'lerde
müştenlenne sunduğu hamburgeri
onlann görebileceği mekânlarda
pişiriyor ve hamburgerin sağlığa
zararlı olmadığını kanıüamaya
çalışıyordu ve başanya ulaştı. White
Castle'ın başansı kısa sürede kıtanın
LOS ANCELES
diğer köşelerinde de
konuşulur oldu ve
restoranın taklitleri
REMZİ _ birbüiardına
GOKDAG açılmaya başlandı.
Hamburger
• • müşterilerinin
tamamına jakınını işçi sınıfinın
erkekleri oluşturuyordu. 1950'lerde
Güney Californıa'da açılan
hamburgerciler, fast-food kültürünü
kökünden değiştirmeye başladı. Artık
insanlar araçlarmdan inmeden
sıparişlerini venyor, kısa sürede
hamburgerlerini yiyip gidiyorlardı.
Bu bölgedeki sistem Amerika'nın
yiyecek alışkanlığının değişmesınde
başlangıç rolü üstlendi.
McDonald's'ın doğuşu da aynı
bölgede aynı zaman dilimı içinde
başladı. Ray Kroc adlı bir ginşimci,
Güney Californıa'nın San
Bernardıno kentindeki bir restoranın
sattığı hamburgerleri yediğinde
kafasında muhteşem bir fıkir gelişti.
Bu restoranın ürünlerinı diğer
kentlerde de satma fıkriydi bu ve
keşfertiği sıradan restoranrn adı
McDonald's idi. O günlerde
McDonald adlı iki kardeş tarafindan
işletilen restoranın telif haklannı alan
Kroc, ABD'nin ilk devlerinden
McDonald's şirketınin de sahibi oldu.
Kroc, restoranı baştan yarattı. Artık
McDonald's'ta eskisi gibi servis
yapan çalışanlar yoktu. Yiyecekler
tabakta değil kâğıt ambalajlarda
satılıyordu. Çatal, bıçak kalkmış,
cam bardaklann yerini plastik kaplar
almıştı. Bu, fıyatlara da yansıdı. Orta
gelirli Amerkan halkıru hedef kitlesi
seçen Kroc, özellikle çocuklara
yönelik tanıtımıyla hem onlann
gönlünde taht kurdu, hem de ailelerin
vazgeçemediği bir alışkanlığın
doğmasına ön ayak oldu.
Amerika'da, karayohınun hızla
yaygrnlaştığı, otomobil kullanımınrn
arttığı günlere denk gelen bu girişimi
halk kısa sürede beninısedi. Her
geçen gün yeni yollar açılıyor, buna
paralel yollara yakın yerlerde
McDonald's ya da benzerleri
yerlerini alıyordu. Zamandan tasarruf
eden aileler hem ucuza kannlannı
doyuruyor hem de çocuklanna
dışarda yemenin değişik tadını
yaşatıyorlardı. Başkan Rkhard
Nison'un fast-food sıstemıne ılgisi,
Kongre'nin bu sistemi destekleyen
yasalan sayesinde 1970'ler fast-food
kültürünün Amenka'daki altın çağı
oldu. Et tüketimi fast-food
alışkanlıgıyla katlandı. Idaho'daki
patates üreticileri talebi karşılamakta
zorluk çeker oldu. Coca Cola ve
Pepsi satışı patladı. Kroc'un
Amerikan rüyası gerçeğe dönüşmüş,
kıtanm her köşesinde birbiri ardına
açılan McDonald's'lara yenileri
eklenmeye başlamıştı. Onunla
birlikte çiftçilerin, kovboyların, sığır
ticareti yapan kesimin ve meşrubat
sektörünün de yüzü gülüyordu.
50 yıllık bir geçmişı olan fast-food
kültürü, bugün sadece Amerikalılann
değil, dünyanın pek çok yerinde
farklı kültürlerin de yeme
alışkanlığını değiştirdi. Müyonlarca
kişi klasik ağız tadını terk edip bu
kültürün birer parçası haline geldi.
Sadece ABD'de her gün 70 milyon
kişi bu fast-food restoranlanna
uğruyoT.