Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 1 ŞUBAT 2003 CUMARTESİ
DtZt
Betonlaşmaya karşı tepki olarakmimarlar tarafından ilkkez 20. yüzyılda kullanıldı
bstmodem düşüncelererçekten, XX. yüzyılın
ilk yansında. oldukça
lasa bir süre içinde,
Henri Bergson. Karl
Jaspers, Martin Heidegger,
Bertrand RusseD, Ludwig
\VTttgenstein. Hans Reichenbach,
George Edward Moore, 1944
yılında partizanlarca öldürülen
faşist Giovanni Gentüe, Benedetto
Croce, Gabriel Marcd, Albert
Camus gibı daha nice genç
felsefeci ve düşünürün böyle ardı
ardına Yenı Hegelcilik, Yeni
ldealizm, Yeni Gerçekçılik, Yeni
Olguculuk ya da evrenin uyumsuz
ve saçma olduğunu savunan
Varohışçuluk filan gibi sanki hepsi
birbınnın kopyası, her gün bir yeni
sav, bır yeni öneri ortaya atmalan,
başka türlü nasıl açıklanabilir kı
Allah aşkına... Gene, şu Habsburg.
HohenzoDern. Osmanh, Tudor-
Stuart, hele hele Romanov
hanedanlannın 1914 yılında durup
dururken Birinci Dünya Savaşı'nı,
yani sonuçta bırilerinin tahttan
olacağı kuşkusuz bir hanedan
imparatorluklan savaşı
çıkarmalarının, 1917 Ekim Devrimi
ve "diyalektik akü" olgulan göz
ardı edilerek açıklanabilmesinin
gerçekten olanağı var mıdır acaba?
'Postmodernlzm' nedlr?
Postmodern sözcüğunü, gerçekten
ilk kim ve ne zaman kullanmıştır
acaba? Amerikalı mimar Robert
Venturi, Mayıs 2001 tarihli
Arehitecture dergısınden çıkan
"Kahrobun Postmodernizm" adh
yazısında; "Postmodernizm
deyimini ilk kez 1940'lann sonunda,
Princeton t nrversitesTndeki
öğrencüiğim sırasında duymuştum.
MüeUifınin Walter Gropius olduğu
söylenmişti" demektedir. Bilındıği
gıbi, ünlü mımar Walter Gropius,
Birinci Dünya Savaşı sonrası, 1919
yılında Almanya'da, Weimar
kentinde bir grup arkadaşıyla
"Bauhaus" adında yeni bir tasanm
okulu kurmuştur Okulun amacı,
hızla gelişen sanayı ile el sanatlan
ve plastik sanatlann bireşiminden
yeni bir mimarhk ve sanat tasanmı
yaratmaktır. Ne var ki, siyasal
nedenlerle, Paul Klee, Wassily
Kandinsky gibi ünlü ressamlann
da ders verdiği okulunu 1925
yılında DessaıTya, 1932 yılında da
Berlin"e taşımak zorunda kalmış ve
1933 yılında da Naziler iktidara
gelir gelmez hemen kapatmışlardır.
Birçok arkadaşı gibi çaresiz
Amerika'ya göcen Gropius da
okulunu 1937 yılında "New
Bauhaus" adıyla Şikago'da
açmıştır. Dolayısıyla,
"postmodera" deyimi de, Robert
Venturi'nin verdiği bilgilere göre,
ilk kez 194O'lı yıllarda bu okulda,
Nevv Bauhaus da kullanılmış olsa
gerektir. Görüldüğü gibi,
"postmodern" deyimınin ilk
kullanılışı, büyük bir olasılıkla,
'mimarhkla" ilgilıdir.
'Moclernlzme teplcl'...
Bu nedenle Bauhaus hareketinın
temel amaçlanndan biri de
modernleşme adına dünyanın
bilinçsizcesine ve hızla
betonlaştınlmasına dikkat çekmek,
bu betonlaşmaya bir estetik dısiplin
getirerek betonlaşmanın güzel
sanatlar ve zanaatlarla bir
bireşimını gerçekleştirip,
msanileşmesini sağlamak olsa
gerekrir Nıtekim, kimi mimarlık
ûrihçilerince de, Ingiltere'de,
•modern mimarlığa ve bu yeni yapı
Cknoiojisme kuşkuyla bakan bir
grup genç mimann" 1961 yılında,
londra'dakı Pimlico Mahallesi için
^aptıklan birprojede,
•modenıizme tepki olarak" beton
jerine terk edilmış yapı gereçlerini.
orneğın kabaca ışlenmiş taşlan,
sğacı, yapı yöntemlerini, örneğin
temeri, tonozu, yerel motifleri,
cğeleri, unutulmuş farklı hacimleri
rullanmalan, bu yeni
•postmodern" mimarlık anlayışının
TnanifestosıT sayılmaktadır. Yani,
hı çevrelere göre, "moderae karşı
•deneklerden yararlanma, bölgesel
ızefliklere ağırhk verme, öğeleri
nodernizm öncesi akınılann estetik
ınlavışlanna göre biçimlendirerek
tir araya getirme, görseütğe özd
•nenı verme ve seçmeciHğe bilincli
(ğÜHn" bu yeni anlayışın,
postmodern mimarhğm" temel
ıkeleri sayılmaktadır. Ne var ki,
:enç mimarlann giderek işi iyice
İjartıp "postmodern mimarbk"
• Soğuk Savaş kuramcıları
"Postmodern' kavramı, Soğuk Savaş
kuramcılan tarafindan yüzyılın
sonlanna doğru "küreselleşme" diye
adlandınldı. Aynı kuramcılar,
"postmodern" kavramını yeni
politikalannın estetik ideolojisi haline
getirerek bütün insanlığa
benimsetmeye çalıştılar.
Postmodernizm
İranlı bir genç kız, abcıhk yanşmasında. Genç kız, kulakhklanm türbanının üzerine takmayı ihmal ermemiş~.
adına, artık bınalann cephelerini
dev boyutlu yerel motiflerle,
yalancı gömme ayaklarla, antik
kolonlarla, çeşitli türde kemerlerle,
saçaklarla, pahlarla, eskı
malzemelerle görgüsüzce
süslemeye kalkışmalan üzerine,
yüzyılın sonlanna doğru gene aynı
mimarlardan bu yeni anlayışa sert
tepkiler de gelmeye başlamamış
değildir. Örneğin, 196O'lı yıllarda
"Postmodern mimarhğın"
kuramcılanndan ve usta
temsilcılerinden sayılan Robert
Venturi bıle, yukarda andığımız,
2001 Mayısı'ndayayımlanan
"Kahrolsun Postmodernizm" adlı
yazısında "Ben ne şimdi, ne de daha
önce bir postmodernisttim" demek
gereğini duymuştur.
Görüş blrllfll yok
Bu nedenle, Walter Gropius'un da,
"postmodern" sözcüğünü
1940larda ilk kez, "modernizme
duyduğu tepkiyle" değıl, tam karşıtı
Tnodenıizmin, salt betonlaşma,
betonarmeteşme" olarak
algılanmasına duyduğu öfkeyle
uydurduğundan galiba gerçekten
kuşku duyulmasa gereknr bizce.
Kısacası, "postmodern" kavramı
konusunda, bugün, ilk kullanıcılan
olan mimarlar arasında bile bir
r——
görüş birliğinin varhğından söz
edebilmek kesinlikle olanaksızdır.
Ancak, çok ilgınçtır, bu kavramın
aydınlanmızın gündemine girmesi
ve tartışılması da bilindiğı gibi 12
Eylül döneminde, 1980'li yıllann
sonlannda, üstelik mimarlar değıl,
edebiyatçılar arasında başlamıştır,
artık her ne hikmetse...
'Celeneksele dönüş'...
Üstelik, edebiyatçılanmızın
"postmodern" kavramını bu Batılı
mimarlar gibi, bir anlamda
"gekneksele dönüş" şeklınde
yorumladıklannı söyleyebilmek de
oldukça zordur doğrusu. Örneğin,
postmodernizmı savunan bu genç
yazarlara göre. "Postmodern
romanlarda, gerçek ve gerçek
dışının suun ortadan kaldınlarak
kargasa bir evren ohışturulmakta"
ve "okur, bu dünyadan
uzaklaştınlarak, soyutu,
karmaşıkhğL, bihnmeyenleri
çağnşnran başka dünyalara
götürulmekte"dir, çünkü
"Postmodern çağ, simulasyonlar
(taklhkr. yalandan yapmacıklar)
çağıdır. lmge ile gerçeklik
arasmdaki suur içe dönük olarak
patiamış, bu patlamada imge ile
gerçek birbirine kanşmışnr." Bu
nedenle, "Postmodernizmin,
bireyselliği parçalanmışhğa dek
götürdüğünü. bölünmüşhığü ve
karmaşıklığı daha da önemseyerek
ön plana çıkardığını. yaşadığı
çalkanüiar, yıkınüar ve kargaşa
içindeki insanın absurde' (saçma)
konumunu ala\cı bir havayla
yansıttjğını sö\ levebiliriz. Bu
özellikJere \erleşik inanç ve
değerlerin, düşünce biçimlerinin
daha kökünden sarsıhşuu,
pornografık öğelerin
kullanılmasnu. Orhan Pamuk'un
deyişiyle "metinde kafa
kanştırmayı' da eklersek modern
süreci postmodern süreee doğru
çekmiş oluruz" dıye
tanımlamaktadırlar postmodern
edebiyat anlayışlannı da. (Cengiz
Ertem, Varlık Dergısi, Ağustos
2000).
Kolay anlaşılmamak...
Bır başka genç yazar Şükran
Kozalı da gene aynı dergınin
Temmuz 2001 tanhli sayısında
çıkan, "ha&zamın en derin yerine
ömür boyu kullanılmak üzere
kaydedildi" gibisinden tarifsız
övgüler düzdüğü YıldızEcevit'in
"Türk Romanında Postmodern
Açıhnüar" adlı bır kitabıyla ılgilı
yazısında, önce "birkaç yıldır kolay
aniaşılır metinJer okuyarak haz ve
12 Eylül döneml
"Postmodern" konusunda, bugün, ilk
kullanıcılan olan mimarlar arasında bile
bir görüş birliği yok. Ancak, ilginçtir,
bu kavramın aydınlanmızın gündemine
girmesi de bilindiği gibi 12 Eylül
döneminde, 1980'li yıllann sonlannda,
üstelik mimarlar değil, edebiyatçılar
arasında başlamıştır, ne hikmetse...
hüzün almak istemiyordum"
dıyerek. ilk koşulun "kolay
anlaşıhnamak" olduğunu ustaca
belirttıkten sonra, postmodern
romanın temel ilkelerini de
"mistik/aşkın (transcendental) /
kozmik paradigmalar zincirine
bağlı" ve "rasyonalist (akrfa) /
determinist (betirienimci - gerekird)
değerlerin karşısında" olmak, yani
"biümi, duygusal zekâ ve Uzakdoğu
felsefesiyle birleştirmek", yanı
"bUun ile mistisizmi yan yana
kullannıak" şeklınde
sıralamaktadır. Kendisiyle yapılan
bir söyleşide, "hem sosyaüst, hem
postmodernist olunabfleceğim"
söyleyen Yıldız Ecevit ise
postmodernist eleştirinin de,
"modernist biümselliğe karşı bir tür
kurmaca oyun", "yorumsamacıbğa
uzak, betimleyicL, eleştirilen metin
okumalanndân >^rahlmış bir
üstkurmaca yeni metin" olduğuyla
ılgıh "Türk Edebiyat Ekştirisi" adlı
yazısuıın ikincı bölümünde,
"Postmodernizmin. köktenci bir
biçimde yalmzca edebiyat estetigi
değerlerini sorgulamadığınL, Baü
düşüncesmin anlamı ve akh
tannlaşüran yaklaşmunın da bu
salduinın ana hedeflerinden biri
olduğunu" belirttikten sonra;
"Yapıbozucu Derrida da, Ban'nın
tez-antitez üzerine kuruhı eytişünsel
ana kültür temeuni buyurgan bir
hiyerarşi' olarak tanımlavıp. söz
konusu vapıyı yikmayı ana amaç
olarak görüvordu" dıye
yazmaktadır.
İyl nlyetll teplcl...
Doğrusu, dünyanın hızla
betonlaşmasına karşı iyi niyetli bir
tepki olarak ilk kez mimarlarca
XX. yüzyılın ortalannda ortaya
ahldığı sanınz kuşkusuz şu
"postmodern" kavramının, Soğuk
Savaş kuramcılarınca yüzyılın
sonlanna doğru "küreselleşme"
diye adlandırdıklan yeni
politikalannın estetik ideolojisi
haline getirilerek bütün insanlığa
benimsetilmeye çalışılmasuıın
derin anlamını bundan daha iyı
anlatacak bir başka metin
bulabilmek galiba gerçekten
olanaksızdır. Ne yazık kı, düşünce
dünyamıza da gene Soğuk Savaş
kuramcılarınca ilk kez 12 Eylül
döneminde "KimHk TarnşmasT ile
birlikte ve önce gerçek kişiler
yerine, sanal yazınsal
kahramanlann konu edınildiği
metinler şeklinde, "dh'alektik akla"
ve biüme karşı, "her şeyin bir
kurmaca ojıın okhığunu" savlayan,
bilimi ve aklı mistizmle
bulanıklaştıncı bir anlamda
girmiştir.
BAN VE KAMUSAL ALAN
sa
"slamiyetin de arük modernkşüği
' safsatâsıyla ülkemizdeki laiklik
uygulamasını eleştiren çevreler, aynı anda
"türbanla okula gBThnesini" de bireyin
demokratik haklanndan biri olarak
savunmaktadırlar. Hatta, şimdiye dek kadın
doktorlann hastanelerde de türbanlı çalışmalan
ve sadece kadın hastalara bakmalan gerektığini
söyleyen bu insanlar, ilginçtir, son günlerdeki
"kamusal alan" tartışmalan dolayısıyla birden
ağız degıştirip, "kamusal alanlarda ancak
hizmet verenkr için bir kıyafet zonmlulağu
getirUebihr, öğrenciler ise hizmet veren değil
hizmet aiandır, bu nedenle hastanelerde nasıl
bir hasta türbanlı veva çarşafh olduğu nedeoiyie
geri çevrilemiyorsa, okuDarda da türbanh
öğrencilere hizmet veriuneiidir" diyerek, eğitim
ve öğrencilik ile bir hastane kapısında şifa
aramak ya da bir devlet dairesinde iş takip
etmek arasında herhangi bir fark
bulunmadığuıı savlamaya bile kalkışmışlardır
bu uğurda... Gerçekten, "okula gfamek" ile
"şifa aramak, nüfus kâğıdı çıkarmak, rubsat
ahnak, vergi yanrmak. iş istemek" vb. gibi özel
işler arasında" hıç mi fark yoktur? Yani "eğMm"
de, de\letin, Frenklerin deyimiyle "nıtin"
işlerinden biri midir? Sahi, "kamusal alan" ne
demektir acaba? Yaygın biçimde savlandığı
gibi, salt devletle ilgili bir kavram mıdrr?
Ilginçtir, Osmanlılar da, gördüğümüz kadanyla
"amme" sözcüğünden "möderrislerin herkese
'İslamiyetin modernleştiğini'ni belirten bazı
çevreler,türbanla okulagffiebfleceğini smunuwr.
açıkdersi" anlamına "ders-i amm", "herkesin
elde edebikceği şey" anlamına "harc-i
amm/harcı alem", "tophı loyım" anlamına
"katH amm" vb. şeklinde birçok tamlama
ürermiş olduklan halde, bugünkü gibi devlet ve
halk kavramlanyla ılişkilı bir anlamda hıç
kullanmamışlardır sanki bu sıfatı. Örneğin,
devlete ait topraklara "amme arazisi" değil,
"arazi-i miriye" denilmektedır, ikta sisteminin
uygulanmasında. Devletin mal varlığından
resmi kayıtlarda "amme mah" şeklinde değil,
"Miri mal" veya "beySk maM" diye söz
edilmektedır kesirdikle. Nitekim, Prof. Recai
Ganp Okandan da, "Tanzhnat" adh ortak
kitaptakı "Amnıe Hukukumuzda Tanzimat
Devri" adlı incelemesinde, "Fransız devTİminbı
toplumlann bümelerinde gerçekleştirdiğı
hukuk, egemenük. uhıs, erk ve devlet
kavTamlam la ilgili yeni ve büyük
değişiknkJerdea Osmanh smırian içindeki
Türklerin gerek yönetenlerinm. gerekse
yönetilenferinin" ta Tanzimat'a kadar kesinlikle
haberlennın olmadığını, "özgürtük, eşitfik, uhıs
ve bağımsızlık" gıbı kavramlan Imparatorlukta
önce Hıristiyan azınhklann gündeme
getirdiğini belirttikten sonra "Amme hukukn,
tarihimizde bir siyasal sistem olarak ilk şekhni
Reşit Paşa'nın şahsına borçmdur" diyerek, bu
kavTarrun da Osmanlı düşüncesine ilk kez
Tanzhnat'la, Büyük Reşit Paşa tarafindan
getirildiğini yazmaktadtr. Kısacası, "amıne",
"comune" gibi sözcükler, yani "kamu"
sözcüğü eski de olsa, ondan türetilmiş "kamu
hukuku" ve "kamusal alan" kavramlannın
Fransız Devrimi'nin bir ürünü olarak "laik
devlet" kavramıyla birlikte insanlığın
bilincinde oluştuğundan kuşku duyabihnek
galiba olanaksızdır.
Yarın: İslamlyette dln adamı
kavramı ve Tevhld-I Tedrisat yasası
CIMARTESİ
YAZn.ART
ATAOL BEHRAMOĞLU
Ulus Devlet-Derii Devlet
Bu iki kavramın kimilerince, bilerek ya da bilme-
yerek birbirine kanştırıldığını düşünüyorum. Ken-
dilerini "devlet"\e özdeş sayıp ulus devleti korumak
niyetı ya da bahanesıyle derin devlet adına iş gö-
renler konumuz dışında. Bu gibi kimseler ya da
çevreler için ulus devlet ve derin devlet zaten tek
ve aynı şeydir. Benim bu yazıda sözünü etmek is-
tediğim, ulus devlet-derin devlet kavramlarını ka-
fa kanşıklığı ya da bilinçsizlik nedeniyle karıştıran-
lardır.
• • •
Burada ulus devlet oluşumlannın dökümünü yap-
maya olanak yok. Kavramın içenğini irdelemeyede
gerek görmüyorum. Ulusal devletler gerçeği kar-
şımızda duruyor. Özerıdiğimiz Batı'nın hıçbir ülke-
sinde ulus devletin varlığı ya da gerekli olup olma-
dığı tartışılmaz. Tartışılsa da bunlar uç tartışmalar-
dır. Çünkü ulus devletler bütün kurumlanyla (yasa-
ma-yürütme-yargı organlannın tümüyle, eğitim sis-
temleriyle, ekonomileriyle) ayaktadır. Bunu en iyi bi-
lecek olanlar ise, bizim ülkemizde ulus devletin
varlığını tartışan, kimi kez açıkça gereksizliğıni ile-
ri süren, onu derin devletle aynı şey olarak gören,
birayaklan dışanda kimi aydınlanmızdır...
• • •
Derin devlet sözünün ne zaman, nasıl, kımlerce
ortaya atıldığını bilmiyorum. Derin devlet, görünür-
dekı devlet erkinın gerisindekı, onun da üstündeki
güç demektir... Bir başka deyişle, derin devletin ege-
men olduğu toplumda, yasama-yürütme-yargı er-
kinin tümü göstermeliktir. Batı ülkelennde ulus dev-
letlerin gerisinde bir denn devletin variığından söz
edilebilir mi? Sanıyorum kı, hayır. Şu ya da bu ne-
denle böyle biryönelim söz konusu olduğunda si-
vil toplum buna geçıt vermeyecektir... Çünkü bu ül-
kelerde ulus devletlerin demokratik nıteliğinın te-
melini degüvencesini de sivil toplum örgütleri oluş-
turur. Sivil toplum örgütlerinin yeterince güçlü ol-
madığı bizimki gibi ülkelerde ise ulus devletin ge-
risinde derin devletin variığı, ya da ulus devletin bü-
tünüyle derin devlete dönüşme olasılığı her an söz
konusudur...
• • •
Yine de, demokratik kurumlann en gelişmiş ve
köklü olduğunu varsayabileceğimiz Batı ülkelerin-
de bile, sivil toplumun etkısız kalabıleceği, dışlana-
cağı durumlann varlığı göz ardı edilemez. Egemen
ekonomik sistem kendinı tehlikede duyumsadığın-
da, ya da ulus devletin variığı herhangi bir neden-
tetehlikeye düştüğünde, bu ülkelerde de derin dev-
let oluşumlan söz konusu olabılecektır, olmuşturda..
GünümüzdeAmenkaBirieşıkDevletleri'nibuolgu-
ya ömek verebiliriz. Bush yönetimı, 11 Eylül 2001 'den
bu yana, görünür biçimde, ulusal devletten derin
devlete dönüşüyor... Ülke içinde hertüriü sivil kar-
şı çıkışı yok etmeye eğilimli bu erk, Nazi Almanya-
sı'nın başlangıç dönemlerinı anımsatan bir görünüm-
le, dünyayı fethetmeye hazırianıyor... Rusya, Çin,
Japonya gibi, demokratik geleneklerin yetennce güç-
lü olmadığı ülkelerden bu bağlamda söz etmeye bi-
le gerek yok. Sadece onlann değil, büyük bir ka-
pışmada günümüzün demokratik Batı'sının da ca-
navariaşabileceğinden çok fazla kuşku duymamak
gerekir...
• • •
Böyle bir dünyada, böyle bir dönemde, kimi ay-
dınlanmız, yazariarımız, ulus devletin varlığını sor-
guluyor; inanılması güç bır boyun eğişle, teslim
oluşla, kendi ülkesinın ulusal varlığını gözden çıka-
nyor; ulusal devleti derin devletle tek ve aynı şey
olarak görüyor.. Üstelik bunu, dünya ölçeğinde bir
büyük kapışmanın esintilerinin ciddi biçimde du-
yulduğu bircoğrafyanın tam ortasındaki ülkesinde
yapıyor...
• • •
Ulus devlet tek bir toplumsal sınıfın değil, bütün
ulusun devletidir. Derin devlete dönüşmemesinin
biricik güvencesi, sivil toplumun güçlenmesidir. In-
sanlık tarihinin günümüzdeki koşullannda ve Tür-
kiye gibi bir ülkede ulus devletin yok olması, ulu-
sun dağılıp yok olması demektir. Bu gerçeklerin
bilincinde olmaksızın ulus devletin variığına karşı
çıkılması, bunun demokrasi savaşımının sanki bir
koşulu sayılması, ulusal devlet ve derin devletin tek
ve aynı şey olarak görülmesi, korkarım ki sonuçta,
demokrasinin gelışip güçlenmesinden çok, derin
devlet yandaşlanna ve başka ulusların çıkarianna
hizmet etmektir...
ataol b@cumhuriyet.com.tr.
Faks:(0212)513 85 95
TIYATRO
PEKA
BIR ÇOKUŞUN
GULDURUSU(TAVŞAN TJIVŞAN)
Her Cuma-Cumartesi: 20.30 Pazar: 18.00
İntn: Colint Serreıu, Çeviren: Çtfin İ^ekkaya
Vineten: Nesrin Kazınkayj Dekır-Kıttiim: Giirel Yıntjn,
Dramaturgi: Cikha» Akçura
Işık: Yiiksıl Aym», Vönttmen Yrd: Şafak Enıyar-Zeyne^ Öıitn-
Ui İifitlt,
<7 Çocuk Oyunu \ >
AMANAMAN
Her ^uarsaat 12.00
Vazan: Volfcer lu^wij n Griıs tkiki
Çcviren veVünefen: Netrin Kazankaya
Defcor-KoHüm: Özkan Sehulze, Işık: Yiiksel Ayma:
Sıraselviler caddesı No:70 TAKSİM
Gişe-Rezcrvasyon: 0 (212) 245 44 60 - 244 52 03 Fax: 0 (212) 252 30 82
e-mail: pera@peraguzelsanatlar.com.tr
MEHASTANESİ