23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
J Dünden Bugüne CumhuriYe» G.Saray'ın yenilmez armada voleybol takımı. 4 nu- maralı voleybolcu takım kaptanı Erdoğan Teziç. (Fotoğraf: DEĞER ERAYBAR'IN ARŞİVİNDEN) Sporcu Teziç, şimdi YÖK'ün başında Minimum hata devri akım arkadaşları ulusal sporculuktan bilim adamlığına geçiş yapıp YÖK Başkanlığı'na getirilen Prof. Erdoğan Teziç'i anlattı. ABDÜLKADİR YÜCELMAN K endini bildik bi- lelı Galatasa- ray'lı. Orta- köy'deki Galatasaray orta kısımdan başlayıp sonra Ga- latasaray Lisesi, Galatasaray voleybol takımı kaptanlı- ğı.Galatasaray lisernüdürtü- ğü ve Galatasaray Üniversi- tesi rektörlüğü...Galatasa- ray'da oynadığı sırada Is- tanbui Hukuk Fakültesi'ni bi- tirmiş, Fransa'da eğitimi- ni sürdürmüş. "Bir zaman- lar voleybolun profesörüy- dü, şimdiprofesörlehn Pro- fesörü oldu" diyor, onun ta- kım arkadaşı Değer Eray- bar. Bu büyük Galatasaray- lı şu anda YÖK'ün başkan- lığına getirilen bilim adamı Prof. Erdoğan Teziç. İlk Ulusal maçımız Voleybolda ilk ulusal maçımızı Yugoslavlara kar- şı 1953'deyaptık. Birazgeç kalmış bir Ulusal maç. Aslın- da voleybol pek gün- ,-—• demdeolmadığıiçin ilk voleybol Ulusal takımımızda bas- ketbolcular da oynamıştı. Ay- han Demir ve Sacit Seldüz basketboldan sonra ikinci spor olarak vo- leybolu seçmiş- lerdi. Erdoğan Te- ziç de öyle. İlk Ulu- sal maçımızı Yugos- 4Q lavlara karşı oynamıştık. Takımda iki kardeş voley- bolcular vardı; Holyafkin- Aleksandırve Şalabi-Mar- cel kardeşler. Erdoğan Teziç voley- bola 1952'de Galatasaray Kulubü'nde başladı. 1953'de Galatasaray A takımında ye- rini aldı ve aynı yıl Ulusal ta- kım formasını giydi. Teziç, Ulusal takımın formasını 30 kez giydi ve aynı zamanda ulusal takımın kaptanlığını dayaptı. Teziç, Istanbul Üni- versitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonramaster yap- ma< için gitiği Fransa'da da voleybolunu sürdürdü. Fran- sa'iın Puc takımında oyna- yar Erdoğan Teziç yurtdışın- dah bir takımda oynayan ilk Tü r < voleybolcusu ünvanını daeldeetti. Fransa'dan dön- dü»ten sonra 1963-65 ara- sında Türkiye'de servis at- mcbirincisi oldu ve sporu yi- ne 3alatasaray'da bıraktı. Spor yaşamı dışında Ita'.a Cumhurbaşkanlığı ve Vason'ın Grand Official ödül- lemı de alan Teziç, Türkıye Mifc Olimpiyat Komitesi'nin türjgünü hazırladığı gibi Olnptyat Hazırlık Komitesi- 'nrde iiyesi olarakyine spo- rur dışında kalamadı. Voleybolda Avrupa şanpiyonasına ilk kez 1£8 ! de katıldık. Prag'daki şaipiyonada 11 maç yap- tk e Ulusal takımımızın 6 ga- libiyet aldığı ve Erdoğan Te- ziç'in kaptan olduğu Ulusal takımımız (kaptan), Ender Kurt, Cafer Aksakal, Aral Ünan, Değer Eraybar, Ayhan Altuğ, Eğemen Güre- din.Güngör Demirtaş, Şev- ket Güventürk, Atilla Se- sören, Yalçın Gördürür ve DAÇKA'lı Nasuhi Ünlü'den oluşan kadrosu ile Avrupa 12'ncisioldu. Şeref listesinde Bugün de sporun için- de olan Oral Yılmaz ve De- ğer Eraybar onun takım ar- kadaşlanydı. Oral takım ar- kadaşı Erdoğan Teziç'i şöy- le özetliyor "Atletik yapılı, mûthişyakışıklı ve bileğisağ- lambirsporcuydu. Okulka- riyeri mükemmeldi ve her yıl şeref listesinde yer alır- dı. Son derece çalışkan- dı.Sözünün erıydı. Onunla bir çok maçımız oldu, hiç birzaman sınirlenip kendin- den geçtığını görmedik. Er- doğan, futboi ve bas- ketbol da oynardı." Yakın arka- daşlan onu 'mini- mum hata'" ola- rak tanımlarlar. Değer Eraybar onu galiba çok daha yakından tanıyordu. Biraz daözelyaşamın- dansözetti: "Be- nım kaptanımdı. Formalar dağılırken kendisi kaptan oldu- ğu halde "Pele'ninki de 10 numara kıymetini bil" diye- rek bana 10 numarayı uzat- tı.. Erdoğan sözünü tarta- rak konuşurdu, hiç sululu- ğuyoktu. Oysa bütün kızlar peşindeydi. Istanbul beye- fendisiydi. Ortaköy'deki Ga- latasarayortaokulundan be- ri hep beraber olduk. Ta- kımda, kamplarda. seyahat- lerde... Baba Gündüz her fırsatta Turgay'/ Metin'/ ve diğersporculan kulüpte ke- nara çekeruyanrdı; "Gittiği- niz hiçbir yerde Galatasa- raylı olduğunuzu unutma- yın" derdi. Erdoğan da Ba- ba Gündüz'ün dediklerini hiç unutmazdı, unutmadı da... Çoğunlukla Amerikan kolep kızlann gittikleri Hil- ton 'a gider, bazen de Taş- lık'ta otururdu. Diğeheripa- saja giderlerdi, ama bizim mekanımız oralarda olmadı. Parmakkapı'da Ha- cı'dayemekyerdik. Erdoğan titiz mi titizdir. Giydiğine de yediğine de dikkateder. Ma- yer ki o günlerin en büyük mağazasıydı, oradan gıyı- nirdi." Ve son noktayı koy- du Değer. "Gördüğüm en centilmen ve tam bir Istan- bul beyefendisi." Unutmadan ekliyelim; YÖK başkanımızın oğlu Ke- rem Teziç de kendisi gibi bir bilim adamı; Isveç Göte- borg Üniversitesi'nde Öğ- retim Üyesi. Çocukların iyi yarışmacı olmayı öğrenmesinde duygusal destek önemli Sporve beyin eğitimiProf. Dr. HASAN KASAP Spor Bilimleri Derneği Başkanı S evgili okurlar, geçen haftaki ya- zımıza ileti gonderen değerli okur- lanmıza teşekkür ediyorum. Bu haftanın konusu "Insan verimliliğinde olum- lu iletışimin gücü" üzerine olacaktı. Seçimi- min birinci nedeni, bu konuda ince yönetim yaklaşımlanmızdaki gereksinimlerimizi açık- ca ortaya koymasıdır. Bu konu, iletişimde baskın rolü olan aileleri, öğretmen- leri ve yönetici durumunda olanlan doğrudan ilgilendirmektedir. Helede sporgibi yaşayarak öğrenilen ortam- larda, spor eğitimcileri ve spor yöne- ticilerimizin, müşteri durumundaki öğrenenlere lâyık gördüğü öğretme ve yönetme tutumlan, bu yazımızın temel nedeni oldu. İkinci neden ise; geçen hafta Beşiktaş Koleji'nden aldığım bir pa- nel davetinde yaşadıklarımdır. 12 Aralık Cuma günü gerçekleşen pa- nel "Stadyumlarda Barış ve Sevgi" üzerine idi. Spor Bilimleri Derneği Başkanı ve bir spor eğitimcisi olarak, "Statlarda Banş ve Sevg/"deki so- rumluluklanna inandıklannı düşün- düğüm değerli konuşmacılan dinle- mek benim için de bir sorumluluktu. Beyin üzerine araştırmalar Son yıllarda beyin üzerine yapılan araş- tırmalar eğitim alanını büyük ölçüde etkile- miştir. Beyin araştırmaları, ögrencilerin dav- ranış ve motivasyonlannın işleyiş biçimine odaklanarak 21. yüzyılımıza taşınmıştır. So- nuçlar spor eğitimindeki ögrenme yöntem- lerini "beyinle uyumlu hale" getirmeye im- kan vermiş ve çok verimli olmuştur. Özellik- le eğitimci ve antrenörierin öğretim strateji- leri, bundan böyle karakter gelişimi ve ekip üzerine odaklanmıştır. Çocuklann 'iyı yarış- macı ' olmayı öğrenmelerinde, öğrenme or- tamındaduygusal destek sağlamanın olum- lu etkiler yarattığı görülmüştür. Olumlu duy- gusal desteğin, öğrenenlerin, öğrenmeye karşı içsel motivasyonlannı arttırdığı gözlen- miştir. Bu yaklaşımı oluşturan çabalar, spor eğitimine yeni bir soluk getirmiştir. Aslında eğitimde yenilik tüm bu prog- ramlardaki, 'olumlu //ef/ş/m'yaklaşımıdır. Bu yaklaşımı gözde hale getiren aslında, alanın uzmanlannın 'beynin gerçekte nasıl öğren- diğı'rit ortaya koyduğu araştırmalardır. Sporeğitiminde öğrenme ve tehdit üze- rine yapılan araştırmalar, beynin tehdit altın- dafarklı çalıştğını ortaya koymuştur. Birey her- hangi bir şekilde bir tehdit hissederse bu be- yinde olumsuz bir stres anlamına gelmekte ve bireyin duygusal gerilimini yükseltmekte- dir. lleri beyin tarama teknolojileri beynin be- lirli bir duygusal durumla karşılaştığında han- gi bölümlerinin kanlandığını görmemizi sağ- layabilmektedir. Limbik sistem beynin yük- sek düzeyde düşünmeve mantıkyürütme bö- lümünün kanlanmasını kontrol etmektedir. Olumsuz stresler bu kanlanma yolunu engel- lemekte ve tam kapasite ile çalışmasını et- kileyebilmektedir. Jensen, "Limpık sistem zıhınsel etkınlıklerin kan geçış kapısının duy- gusalgardiyanı gibıdır" der. Duygusal savun- ma durumumuz yükseldikçe düşünme ve mantık yürütmeye yönelik zihinsel perfor- mansımız bu kanlanmaya bağlı olarak düş- mektedir. Tehdit beynin kendini "savunma böl- ges/"ndeki kanlanmayı yükseltir, buna kar- şılık kortekse kan akışını azaltır. Bu da kor- teksin aktivitesini düşürür. Savunma bölge- si beynin, yaşamını sürdürmesi için savaş stratejileri oluşturan bölgesidir. örneğin, so- nunculuktan utanç duyma, aşağılanmaktan dolayı öfkelenme ve bağınlıp-çağnlarak azar- lanma gibi olumsuzluk ortamlannda öğren- ciler bu durumdan kurtulmak için savaş ve- rirler. Eğitimciler zor çocuklar için, "Bazen en zor sevilen ve sevilmeye direnen çocuk- lar, aslında sevilmeye en çok ıhtiyacı olan- lardır" demektedir. Herşeye rağmen, çocuklanmızı genç sporculanmızı (özellkle alt yapı- da) olumsuz tutumlanmızla azariamak ya da küçük düşürmek yerine onlan anlamaya çalışmak, onlann isteklerini en iyi tanımamızayardım eder. Çocuk- lar kendilerini yararlı hissettiklerinde, kendilerine değer verildığini anladıkla- nnda, kendilerini güvenli hissettiklerin- de ve ilgilendikleri aktivitelerin sunuldu- ğu ortamlarda, olumsuz davranışlar- dan kaçınıriar. Tıleston(2000) un belirttiğine gö- re "fiziksel ya da duygusal oiarak teh- dit edildiğinı hısseden çocuklar, sa- vunma mekenizmalannı devreye sok- maktadıhar. Eğeröğrenme bu modda gerçekleşıyorsa bu, öğrenmeye bü- yük güçlüklergetin'r"'der. Böyle birdu- rumda öğrenenler ne kadar gayret et- se de konuyu hiçbir şekilde anlayamaz, po- tansiyellerini tam olarak kullanamazlar. Bu tür tehditler kimden gelırse gelsin düşmanlık ve zarar verme duygulannı geliştirir. Olumluyu düşünme yerine eksik bulmaya ve yok etme- ye yönelen bir yaşama biçimini benimser. Saldırganlaşır. Tehdit pek çok şekilde görülebilir, zihin- sel, duygusal veya sosyal travmalann öğ- renme ve motivasyon üzerinde fiziksel trav- ma kadar etkili olduğu ve çocuğu dikkatsiz ve ilgisiz yaptığı bilim adamlannca kanıtlan- mıştır. Eğer çocuklann kendilerini fiziksel ve duygusal olarak güvenli hissettiği bir ortam oluşturamamışsak onlara sağladığımız kon- for hiç bir yarar sağlamaz. G,' ittiğim ilk maçlar, Ankara 19 Mayıs Stadyumu 'ndaki Fenerbahçe maçlanydı. Ucundan Lefter'e bile yetiştim. 4-1 yendiğimiz bir Galatasaray maçındaki iki golünün hatırası küçük beynime kazınmış. Baba'dan oğula futboi tutkusuBEDRİBAYKAM 2 -2'lik Beşiktaş maçından son- ra Recep'e çok insafsızca yüklendiler. özellikle bazı fa- al sporculuk geçmişi olan ınsanların bu linç harekâtına bu kadar kabaca katkı ver- meleri beni daha da şaşırttı. Bu hatala- rın "hiçyapılamaz" olduğunu kim çıkar- dı? Lamba gibi asılan frikikleri her haf- ta Avrupa'nın her yerinde seyretmiyor musunuz? Bu yorumları yapanların ken- di kariyerlerindeki gaflann dökümünü yapalım mı? Eh, tabii bir de herkesten Rüştü olmasını beklemek doğru değil, gerçekçi değil. O, Riijkard'a rağmen dünyanın en iyi kalecisi. Aslında Rüştü'nün yokluğunu en çok ben hissettim. Ama bambaşka bir sebepten: Rüştü, 1996'da vefat eden sevgili babamın da çok iyi tanıdığı ve ke- yifle seyrettiği bir yıldızdı. "Babam şim- di çıkıp gelse, kendi döneminden tanı- dığı ve bağ kurabildiği tek Fenerbahçe- li oyuncu Rüştü olur" diye düşünüyor- dum onu her gördüğümde. Futboi keyfimın kaynağı işin en ba- şından itibaren babamdı. Vırüsü bana o bulaştırdı. Gittiğim ilk maçlar, Ankara 19 Ma- yıs Stadyumu'ndakı Fenerbahçe maç- lanydı. Ucundan Lefter'e bile yetiş- tim. 4-1 yendiğimiz bir Galatasaray maçındaki iki golünün hatırası küçük beynime kazınmış. Ama, yer, skor, gol adedi, hepsi birbirine karışmış... çün- kü futbolla beraber rakamları daha ye- Bedri Baykam futboi keyfinin kaynağının babası olduğunu söylüyor. ni öğreniyordum. Işte o ilk günlerden sonra "sayısız" maça gittik babamla. Aslında "sayılı" tabii ama ne bileyim kaç kere? 2 Ekim 1968 gecesinde Inönü Stadı'nda 2-1 kazandığımız efsanevi Manchester City maçını da beraber izledik. O statta 10 gün boyuncaskorbordu değıştırmeden öyle bıraktılar. Babam Dr. Suphi Bay- kam'ı Türk siyası ve ekonomikyaşamı- nın en kritik virajlannda, önderiiğiyle kar- şıma heykel gibi metin ve dik duruşuy- la hatırlayan ben, onun maçlarda duy- duğu çocuksu heyecanı, kimi zaman döktüğü sevinç gözyaşlarını hayranlık- la izterdim. Ortaokul ve lise yıllannda, ara- da cumartesileri Inönü'de kapılar açıl- dıktan sonra maçların son yarım saati- ne "beleş" girer, o dönemlerdeki Istan- bulspor'un Cemil, Alpaslan ve Kasa- poğlu ile parlayan yıldız kadrosunun devleri devirişini izlerdik. Babam 1996'da aramızdan aynl- dığı için, birçok değerli ınsanımız gibi Türk futbolunun "büyük" günlerini gö- remedı. Ne Galatasaray'ın, ne Milli Ta- kım'ın, ne de diğertakımlanmızın başa- rılarını... Görseydi eminim o da benden koyu Fenerbahçeli olmasına rağmen, benim gibi Galatasaray'ın Avrupa Şam- piyonluğu'ndan ya da Milli Takım'ın Dün- ya3.'lüğünden sonra yine doyasıya ağ- lardı keyiften. Oğlum Suphi Baykam'ın evimızdeki ikinci fotoğrafı, Fenerbahçe bayrağının üzerinde çekilmişti. Annesi- nin karnında Fenerbahçe marşları ile büyütülmüş, geceleri babasınm kucağın- da "ninnı makamıyla söylenmiş" Fener- bahçe marşıyla uyutulmuştu. ilk maçı için 1.5 yaşında Fener- bahçe Stadı'na geldiğinde, ilk fotoğra- fını Ercan Aktuna ile beraber çektirdi. 2-2'lik Beşiktaş maçına da çok gelmek istedi. Ama o gün sekiz kere hapşınnca "Annelik VılayetMakamı"ndan izin çıkmadı. "Sen de televizyonda sey- ret, sonra beraber maçı konuşalım dö- nüşümde" dedim. llkyarı sonunda uyu- yakalmış. Ertesi sabah hıçkınklar içinde ve utanarak 2. yanyı seyredemediğini iti- raf edip "Beni yatırdılar, ben n 'apım" di- ye yastığı yüzüne kapayıp, yatakta kıv- ranarak günah çıkartmaya çalışıyordu. Zor teskın ettik. SÖylemeyi unuttum. Suphi kaleci- dir. Evde, koridorda birbirimize gol ata- rız, bazen de bahçede çimin üzerinde... Akşam okuldan döndü. Suratı beş ka- nş; "Acil toplantı yapmamız lazım ba- ba" dedi. "Nedır?" dedim şaşkınlıkla. "Birincisi, Alkış beni bebek yerine ko- yuyor, ona kızgınım" dedi. "Ikincisi de, artık gol yemek istemiyorum, olmaz böyle" diye ekledi. "Bak sevgili oğlum, hayat aslında yediğin gollerin dökümü ve onlata rağmen iyi birkalecı olarakoyu- nu açan degajlannın gücü arasındaki dengedir. Bunu unutmazsan, uzun va- dede 'Alkışlar' kendiliğinden hizaya ge- lir" dedim. Biz Suphi ile anlaştık. Yedi- ği gollere rağmen kaleciliğe devam ka- rarı aldı. Eminim dedesi de hak vermiş- tir. (Bu yazıyı kaleci Recep de kesinlik- le okumalı.) TARALIK 2003 — SAY15
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear