24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 9EKİM 2003 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER EVET/HAYIR OKTAY AKBAL KafalarmvzÇuvalİçâide mi? Hepimizın başına birer çuval geçirilmiştir! Yetmiş milyon insanımız tek tek çuvallann altındadır! Bir uyuşukluk mu, bir düş hali mi, afyonlanmışlık mı? Bic^vuç Cumhuriyet karşıtına nasıl kolayca teslim otduk? Geçmişi nasıl unuttuk? Atatürk diye bir in- sanınbu ülkenin kurucusu, kurtarıcısıolduğunu?.. Erbakan, Fethullah okullannda yetişmiş bir Tay- yip, birGül, bir Annç bir gün ulus önünde hesap vermeyecekler mi? Herşey bu kadar ucuz mu? Bay- kal Bey "Sekiz buçuk milyara değer mi" diyor. Meclis'te Irak'a asker göndermeye karşı çıkan, hiç değilse oylarıyla böyle bir olayı doğru bulmayan CHP'liler daha yüksek bir para verilse durumu hoş mu görecekler?.. Para karşılığı asker!.. Para karşılığı Memetçiğin kanı,canı!..Hangiamaçiçin, hangiyarariçin, han- gi ulusal çıkar için? Elli yıldır sürüp gelen Amerikan hayranlığı, bağlılığı, sonunda bizi böylesine emir ku- lu mu edecekti? Para gelsin de, nerden, nasıl ge- lirse gelsin!.. AKP eski hayallerini, yani Türkiye'yi gide gide bir şeriat toplumu biçimine sokmaya ya- rayacak olanaklar elde etsin!.. Kore'de, Pusan'da, Kore şehitliğini ziyaret etti- ğim günü anımsıyorum. Ayyıldızlı mezarlar önün- de gözyaşlarımı tutamamıştım. Yüzlerce şehit ya- tıyordu. Yine bir Amerikan çıkan adınagönderilmiş, kahramanca savaşmış Memetçikler!.. Ne elde et- tik karşılığında, NATO üyeliği mi? Bize ne kazan- dırdı bu üyelik diye bir düşünsek ya!.. Avrupa bizi içine alacaktı, bir anda Avrupalı olacaktık ya da Ame- rika bizi hep destekleyecekti! Bu umutlar daha Kıb- rıs olaylannda boş çıkmadı mı? Neydi, o boykot- lar, o engeller, önlemler!.. Her gün birkaç ABD askeri Irak'ta yurtseverler- ce öldürülüyor. Irak halkı bir bağımsızlık savaşı ve- riyor. Nasıl Mustafa Kemal 1920'lerde Anado- lu'da iç ve dış düşmana karşı yurdu, ulusu, bağım- sızlığı savunduysa öyle! O günlerde emperyalist dün- ya onu birasi general, birserüvenci diye suçlamak- taydı. Bugün de, Irak'ın yurtsever halkı ülkeyi top- lan, tüfekleri, uçaklan, bombalanyta ele geçirmiş zor- balara karşı haklı bir direnme içinde! Fransız şairi Charles Peguy'ün dediği gibi: "Ne mutlu haklı bir savaşta çarpışanlara ve ölenlere." Irak'ta Amerikan, Ingiliz ve ortaklanna yardıma koşturulan Türk askerferi haksız bir savaşın araç- lan mı olacak? TaAmerika'dan kalkmış Ortadoğu'ya gelmiş bir haçlı ordusu bu! Bush, daha ilk gün de- memiş miydi "Bir haçlı seferidiryaptığımız"... Tuıtıan'ın karikatürü üç beş çizgiyle herşeyi an- latıyor. Kiliseler, haçlar, kubbeler haçlı seferinin ya- nında yer alan Türk erierinin elinde mi artık? Hem, Müslümanız derler, ülkede sözde islamlığı, şeriat- çılığı kimseye bırakmazlar, ellerinden geldiğince Türkiye'yi çağlar dışı tutumlara, geriliklere sürük- lemek için herfırsatı kullanırlar! Sonra da ABD'nin Islam halklarına karşı açtığı haçlı seferine üç beş dolar için katılmayı içlerine sindirirler! Bir gün hesap sorulur elbet! Daha önce yanlış, haksız eylemleri yapanların başına gelenleri hepi- miz anımsıyoruz. Bu Gül'lerin, Tayyip'lerin, Annç'la- rın belleği de mi yok! Türk halkı şimdi bu gidişi bel- ki fazla ses çıkarmadan seyrediyor, ama günü gel- diğinde bu sessizliğin nasıl bir büyük patlamaya dö- nüşeceğini göreceğiz! Egemenliğin Gaspı... AKP iktidan ile mücadele, sadece Atatürkçülük ve Cumhuriyetimizin kazanımlannı koruma mücadelesi değil; aynı zamanda "egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletinin çoğunluğunun elinde olması", başka deyişle '"demokrasi" mücadelesi... Böyle bir mücadeleye içtenlikle katılacak kaç kişi kaldı? Yaşayarak göreceğiz. Vural SAVAŞ Yargıtay Onursal C. Başsavcm H itlerşöyle demışti: "Eksemethiçbir zaman bir şahsın yerine kaim olamaz. Ekseriyet, ahmaklan oldu- ğu kadar alçaklan da tenı- sti eder. Saman dolu yüz kafa, nasü kJ hiç- bir zaman bir akıllı kişiye eşit ohnazsa, yüz korkak adamdan hiçbir vakit kahraman- ca bir karar beklenenıez... De\let bir gaye değil, bir vasıtadır." (Kavgam, s. 45, 49) Bu çeşit düşünceler ileri süren Hitler de sandıktan çıkmıştı. Partisi, kendisine başbakanhk yolunu açan 6 Kasım 1932 seçimlerinde yüzde 33.1 oy almıştı, ancak halkın çoğunluğu- nu temsil etmiyordu. Önce, General von Scheicher başbakan- lığa getirildi. Başanlı olamadığı için bir başka parti- nin desteğini alan Hitler, 30 Ocak 1933 'te Cumhurbaşkanı Hinderburg tarafından başbakanlığa atandı. Bizde ise, bir başka partinin desteğine bile gereksinim (ihtiyaç) kalmadan, halkın çoğunluğunun istemediği ve hatta nefret ettiği bir parti, seçim sistemimizin demok- ratik olmaması yüzünden tek başına ikti- dar olabiliyor, istediği gibi kadrolaşıyor, is- tediği yasalan çıkanyor ve hatta anayasa- mızı değiştirecek çoğunluk elde etmiş bu- lunuyor. Yapılan yasalara uygun, ancak demok- ratik değil; bu durumda "Egemenliğin ka- yıtsız şartsız Türk milletinde olduğunu'" iddia edebilmeye olanak yok. Şimdi de Prof. Dr. Viıral Ülkü'nün yaz- dıklarına kulak verelim (Aydınlık, 05.10.2003): * 1933 yılına gefinceye kadar Almanya'da kamuoyu, Nazilerin iktidannı normal kar- şılayacak biçimde hazırlanmıştı. Yaygın inanç şöyieydi: Madem demokrasi var, seç- men iradesine saygı göstermekgerekir. Bir kere de bu partiye şans verelim. Adam, ya- ni Hiüer degiştiğini söylüyor. Hem bu ül- kede yasalar var, kurumlar var, hele hele ordu var..." Oysa totaliter bir rejim için mutlak ço- ğunluk gerekmiyordu. Propaganda Baka- nı Göbdsgünlüğüne şu notu düşmüştü: "Sa- yılann ne önemi var? Devlette efendiler ar- ükbiaz!" Almanya yıkıldığında Hitler rejiminin iki numaralı adamı Göring, Nürnberg Savaş Suçlan Mahkemesi'nde şöyle diyordu: "Biz halka gerçeği söylemiştik, sadece ik- tidara gelene kadar demokratik yollara başvuracağımıa açıklamışük. Halk bizi bi- lerek seçti, bizi istedi. Bizi vargılayamazsı- nız!" Bu seçim kanunu... CHP'nin de savunduğu öyle bir seçim kanunumuz var ki; bundan sonraki seçim- lerde bir parti, yüzde 11 oy alsa, öbür par- tiler oylann dağılması nedeni ile yüzde 10 barajını geçemeseler, 550 milletvekilinin tamamını alabilir. Ordumuzun üst düzey komuta kademe- si, Recep Tayyip Erdoğan ya da aynı gö- rüşleri taşıyan bir kimsenin cumhurbaşka- nımız, dolayısıyla anayasamızın gereği olarak ordumuzun başkomutanı olmasını kabullenmeye şimdiden hazır görünüyor. Ya bundan sonraki seçimde barajı tek ba- şına geçen parti, HADEP ya da DEHAP gibi bir parti olsa; kim cumhurbaşkanı, dolayısı ile ordumuzun başkomutanı olur?.. Adını anmak bile istemiyorum. Belki o zamana kadar daha demokrat olur. böyle bir durumu da kabulleniriz. Anayasa hukuku uzmanı olan Galatasa- ray Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erdo- ğan Teziç. Ekim 2003 günü, Cumhuriyet gazetesinde Leyla Tavşanoğlu ile yaptığı söyleşide şöyle diyor: "3.11.2002 tarihinde yapılan seçimlerin meşnı olmadığı tartışmalan toplumda gi- derek yaygınlaşıyor. Zaten Türkiye'de yüz- de 10 baraj ile yapılan seçimlerin meşnı olup olmadığı konusu hep tartışılnuştır. Son se- çimde kullanılan geçerli oylann yüzde 46'sı değerlendirmeye alınmadı. Oylann yüzde 46'sının değerlendirmeye alınmadığı bir seçime ne kadar meşnı diyorsak, bu seçi- min meşruluğu da aynı şekilde birbiri ile örtüşüyor." Bu değerlendirmelere, Yüksek Seçim Kurulu'nun 4.10.2003 tarihinde verdiği karar ile "tamkanunsuzluk" halini dikka- te almayarak AKP'den 44, CHP'den 22 milletvekilinin sahtekârlıktan yararlana- rak milletvekili olmalanna yasallık kazan- dırması da dikkate alındığında, meşruiyet konusu değişmeyecek bir gündem madde- si halini almıştır. Ancak, demokratik bir seçim kanunu ile, bir yıl içinde yapılacak seçimlere gi- debilmemiz için engeller AKP ve CHP milletvekillerinden ibaret değil; anayasa- mızın 67. maddesinin son fıkrasına 3.10.2001 gün ve 4709 sayıh yasa ile şu madde eklendi: "Seçim kanunlanndayapılan degişikük- ler, yürüıiüğe girdiği tarihten itibaren 1 yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmazJ" Bu maddeyi de değiştirmek gerekiyor. Görüyorsunuz, AKP iktidan ile müca- dele, sadece Atatürkçülük ve Cumhuriye- timizin kazanımlannı koruma mücadele- si değil; aynı zamanda "egemenliğinkayıt- SE şartsızTürk mffletinin çoğunluğunun elin- de olması", başka deyişle "demokrasi" mücadelesi... Böyle bir mücadeleye içtenlikle katılacak kaç kişi kaldı? Yaşayarak göreceğız. Öğretmen Evlerini de SatıyorlarL OKTAY AKBAL'IN ÖYKÜCÜLÜĞÜ (Düş ile Gerçek Arasında) Dr. Osman Cündüz Araştırma-inceleme AKÇAĞ YAYINLARI Ayliıı KOTÎL SARIGÜL H ükümet "Acil Eylem Pla- nı"na öğretmen evlerinin satışını da dahil etmiş. Maliye Bakanlığı'nın internet si- tesınde duyurduğu satışa çıkan- lan tesıslerbölümünde, Mıllı Eği- tim'e aıt sosyal tesıslere de yer ve- rilıyor. Âcılen çıkan bir kararla ilköğ- retim öğrencilerine parasız kitap dağıtıldı ya, acilen bu masraflar bir yerden çıkmalı î Iktidann bu çelişkili hareketle- ri insanın aklına önce "oy topla- ma" düşüncesi ile mi dağıtıldı bu kitaplar sorusunu getiriyor. Son- ra da eğitim konusunda hâlâ bir çizgilerinin olmadığını görüyo- ımcı ruz. Tam eğitim reformu yapılı- yor, bir yerden başlandı ya der- ken ve eğitimde bunca sorun var- ken çözümler üretmek yerine, yaptıklan plansız harcamalan kar- şılamak uğruna öğretmenler mağ- dur ediliyor. Bugün, öğretmenlerimizin ge- çinebilmek için iki işte birden ça- lıştıklannı görmemek, başımızı kuma sokmaktan başka bir şey değil. Aynı öğretmenlerimiz iste- dikleri yerde yemek yiyebiliyor, çay içebiliyor; ekonomik olarak o durumlara geldi de ben mi ka- çırdım, diyorum. Özellikle Anadolu'da görev yapmakta olan öğretmenlerin ne- redeyse tek eğlence kaynaklan- dır öğretmen evleri. Ekonomik olarak mutlu olma- yan öğretmen, sosyal yönden de doyurulmazsa, hangi pozirif yak- laşımla öğrencilerine venmli ola- bilır? Ne tuhaftır kı, bunu her şe- ye rağmen büyük bir çoğunluğu başarmaktadır. Ancak, nasılsa alışmışlar, ögretmen evlerini sat- sak ona da alışırlar mantığı ile hareket ediliyorsa çok büyük ya- nılgıya düşerler. Aynca Maliye Bakanlığı'nın sadece internet sayfasında yayım- layıp halk duyana kadar birkaçı- nı satanz diye düşünüyorlarsa da- ha da büyük yanılgıya kapılırlar. Zaten zor ekonomik şartlarda, kimi yerlerde doksan kişilik sınıf- larda "insan yetiştirmek" gibi en önemli işi yapan öğretmenleri- mizi rahat ettireceğimize, rahat- lannı bozup keyifli geçirebile- cekleri biıkaç saati onlara fazla gö- rüyoruz. Ama olsun, öğretmen sayısı öğrenci sayısından az na- sıl olsa. Kitaplan bedava dağıtıp. şu öğretmen e\lerinı satalım. Öğ- renci ailelerini de ikiyle çarpar- sak çok daha fazla oy almış olu- nur. Artık Türkiye'nin günlük po- litıka yapacak lüksü kalmamıştır. Iktidann bir çizgisi, görüşü, takip ettiği eğitim, ekonomi, sağlık po- litikalan olmalı. Yoksa hiç altyapı çalışması yap- madan, bulduğu her boşluğa çi- çek eken belediyeler gibi ülke yö- netmekten ileriye gidemezler. Hayatınızda Axess varsa, yola Varan ile çıkın. Şimdi yola koyutma zamanı. Belki tatilden eve döneceksiniz, belki de okulunuzun olduğu şehre gideceksiniz. Hayatınızda Axess varsa, < 1 Ekim - 30 Kasım tarihleri arasında Varan'da tam var. Üstelik en çok bilet harcaması yapan 10 Axess sahibine gidiş-dörfÛÎJ*' otobüs bileti var. Peki sizin hayatınızda ne var? PENCERE Ağaç ve İnsan.. Burgaz yandı.. Cayır cayır. Kızılca kıyamet koptu.. Orman yangınları ülkenin her yanında yaşanı- yor; kimi zaman kasten çıkarılıyor yangın; ama, onlar uzakta, Anadolu'da... Burgaz Istanbul'da!.. Anlaşıldı ki adaların daha çöp sorunu çözülme- miş; Burgaz'ın çöpü Burgaz'a yığılıyor.. Ayıp değil mi?.. • Burgaz denince akla kim gelir?.. Sait Faik!.. Medya Sait Faik'i de bu 'vesile' ile ele aldı; iyi de oldu... Çünkü bu medya nerde?.. Sait Faik nerde?.. Burgaz yanacak ki medya başını çıplak manken- lerden alıp Sait Faik'i anımsasın... • Bir zamanlar Sait Faik, Orhan Veli, Melih Cev- det, Oktay Rifat, Sabahattin Eyuboğlu, vb. bu toplumun saygın kesiminde yere göğe konmazlar- dı; şiirleri, yazıları, öyküleri gazetelere yansırdı; ya- şayışları gençlere örnek sayıhrdı... Ama nasıl yaşariardı?.. Orhan Veli'yi hiç görmedim, Sait Faik'le pek ül- > fetim yok, Melih Cevdet'le gazetede bir ömür ya-; şadık, Sabahattin Eyuboğlu'yla hapishanede bir- likteyattık... Bu insanların ortak yanları sıradan insan gibi ya- şayışları idi... Hiçbiri tüketim insanı değildi.. Parapul.. Gösteriş mösteriş.. Mal mülk.. Çıkar mıkar. Bugünkü tüketim toplumunun değer yargılany- la ilişkileri yoktu... Sıradan bir halk kahvesinde çay içmek, alçak-' gönüllü bir meyhanede dostlaria demlenmek, Be- yoğlu'nda votta atıp Boğaz'da vapur sefası yap- makyeterliydi... Doğallık yaşamlannda en geçerli biçemdi.. Lüks hayata tepki duyuyoriardı.. Yoksul bir ülkede lüks, en aykırı düşen yaşam bi- çimidir, görgüsüzlüktür.. Sait Faik erken öldü.. ötekiler de teker teker gittiler; ama, yaşam bi- çimleri de sizlere ömür... • Tüm dünya gibi Türkiye'de de iki saynlık kötü dam- gasını topluma vurdu: Tüketim.. Velüks.. Amerikan tekelci kapitalizminin dayattığı bu ay- kırı yaşam biçimi, çirkin insan yetiştiriyor, görgü- süzlüğü körüklüyor. Istanbul'da meyhaneler bile lüks oldu, kapısın- dan girerken yadırgıyorsun, iki kadeh içeceksin, te- dirginleşiyorsun... • Burgaz'da güzelim çamlar cayır cayır yanıp kö- mürleştiler.. Ağaçlaryetişir. Insanlar da yetışmeli!.. Ancak yoksullar dünyasında tüketim salgınını ayıplayan ve lüks budalalığına dudak büken al- çakgönüllü kişi insanlığa yakışabilir... MUKADDES • AKGÜRGEJM ll MUKA'YA i MEKTUP Çok seneler geçti, Çaresiz ayrıldık senden. Yaşamanın sonu yok ki, Elbet bir gün bitecek. Hiç üzülme canımız, Tanrı kısmet ederse Sana kavuşacağız Sevenlerin 444 25 25 www.axess.com.tr T** Cumhuriyet L^, kitap kulübü tMZAGÜNÜ KİTAP DÜNYASI FUARI 10 Ekim Cuma(Yarın) ERDOĞAN AYDIN Saat: 12:30-14:00 Dolmabahçe Küllür Merkezi Beşiktaş-İSTANBUL
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear