24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 EKİM 2003 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Kültür ve Sanatsız Kalkmma Düşleri... Elek ve Kelek SÖYLEYE SÖYLEYE dilde tüy bitti: Avrupa Bir- liğâ'nin Türkiye politikası, tam anlamıyla bir vakit kazanma politikasıdır. Bu arada da Kıbns'ta ve Ege'de koparabildiğini koparma. Ne var ki, bu ülkede çok kişi artık bunu gördü- ğüı ve anladığı halde, gelip geçmiş hükümetlerin hiçbiri negörmek istedi, ne de anlamak. Oysa, verilen bütün mesajlar, biraz ciddi ince- lenince bu gerçeği ortaya koyar niteliktedir. Son belirti, yine AB Komisyonu'nun "genişlemeden so rum/u"üyesiGünterVerheugen'den. Hazret, salıgünüAB Parlamentosu'nun Dışişleri Komis- yonu'nda. herzamanki gibi "Reformlaryetmez; uygulamaya bakmalı" dedikten sonra, bu bakış olumlu sonuçlansa bile, 2004 sonunda "müza- kere tarihi" vermek yerine "screening" işlemle- rine başlanabileceğini söylemiş. "Elektengeçirme"anlamınagelen "screening" sözü, AB sürecinde "AB müktesebatı", yani 10.000 küsur sayfalık "mevzuat birikimi" ile yi- ne binlerce sayfalık aday ülke mevzuatını karşı- laştırmak ve uyumsuzluk varsa uyumu sağla- mak anlamına geliyor. Bu süreç, 700 binlik nü- fusu olan "Sözde Kıbrıs Cumhuriyeti", yani Gü- ney Kıbns Rum Yönetimi için bile iki yıldan faz- la sürdü; Türkiye için ne kadar süreceğini siz dü- şünün. Demek ki, yayılmaya çalışılan iyimserliğin ak- sine, AB'nin Türkiye konusundaki ayak sü- rümesi devam ediyor. "Ayaksürüme", en hafrf deyim. Güya Ankara'nın tam üyeliğinden yana olduğu varsayılan Schrö- der hükümetinin Türklerden yana olduğu söyle- nen Yeşil'lı Dışişleri Bakanı Fischer, 2002 Kopen- hag zirvesinde Danimarkalı bakanla görüşürken teyplere de geçen "Oyalamaya devam edelim " sözünü etmemiş miydi? Türkiye'nin üyeliğine açıkça karşı olduğu bilinen Alman Muhafazakâr Partisi'nin başkanı Angela Merkel, kendilerine iktidar yolunu açacak olan 2006 seçimlerinde bu konuyu kullanacağını geçenlerde söylemedi mi? Almanya ve öbür Kuzey ülkeleri istemedikçe AB'ye girilir mi? Tam olmamış kavunaTürkçede "kelek"denir; dizilerinde boşluk ve tanelerinde eksik olan mısıra da. Benzetmek gerekirse, AB'nin var ol- duğu söylenen "Türkiyeprojesi", en azından he- nüz olmamış "kelek" bir projedir. Şimdi, açığa vu- rulmayan kültürel ve dinsel nedenler yanında Türkiye'nin nüfus ve ekonomi tablosundan kay- naklanan bu kelek dunjm ortadayken, "elek" sö- züne kanarak Kıbns'ta sakat çözümlere "evet" deyip ve sonra apışıp kalmanın âlemi var mı? "Karen Fogg çocukları"n\n "Avrupa yolunda en büyük engel" sayıp durduklan Kıbrıs konu- sunda Ankara AB'ye tam üye olmadan razı olu- nabilecek herhangi bir çözüm, yalnız ada Türk- lüğünün ve ada üzerinde Türkiye'ye tanınan hak- ların sonu olmakla kalmaz, cumhuriyet tarihinin en büyük diplomatik hatası ve lekesi olarak bu devletin yeryüzündeki saygınlığını ve etkinliğini kökünden sarsar. Özlenen bir dünya için istediğimiz apaçık ortadadır. Mülkiyet güdülerinin en küçük. yaratıcı güdülerin en büyük rolü oynayabildikleri bir dünya... Hüseyin AKBULUT Eski KültürBakanlığı Müsteşar Yardımcısı G elişmiş, kalkınmış bir ülke ola- bilmek hepimiz için bitmeyen bir özlem. Bu hedeflere var- mak için sunulan reçeteyi ise artık hepimiz bilıyoruz. Uzun bir süredır basın yayın organlannda yer al- madık tek bir anmı hatırlamadığımız reçete- deki iyileştirici ilacın adı; dövizkuriarubor- sa endeksleri, altın fıyatlan. günlük-geceük fa- iz oranlan vb. Gelışmeyi yalnız maddi zengınleşme. in- sanı ise sadece yiyen, gezen \e uyuyan bir varlık olarak gören bu sığ düşüncenin bizi ge- tirdiğı yer ise son yıllarda yaşadığımız derin toplumsal bunalım. Oysa insanı öbür canlı- lardan ayıran, onu insan yapan ve yaratıcı kılan onun ruhsal yani, duygu ve düşünce dün- yası. Sanatın asıl işlevi ise burada önem ka- zanıyor. Kültür ve sanatın bıreysel ve toplumsal ya- şamımızdaki vazgeçilmez özel yenni yeni- den düşünelim. Bu alan yalnızca yaşantımı- zı. dünyamızı güzelleştiren, dekore eden bir alan değildir. Saruldığı gibi eğlenmek için ya- pılan; günlük, haftalık işlerimizden sonra ge- reksinim duyacağımız bir alan da değildir. Kül- tür ve sanat; bizim dünyayı algılama biçimi- mizi, birbirimizle ilışkilenme biçımimizi, birbirimızi sevme biçimimizi oluşfuran ve geliştiren merkezsel bir alandır. Başka bir yanıyla düşünülürse konu daha da önem kazanıyor. Bilindiği gibi her toplum sahip olduğu kültür değerleriyle kimlik ka- zanır. Toplumda bireyler arasındakı dayanışma ve bütünleşme, ancak ortak kültür değerleri pay- laşılınca gerçekJeşebılmektedır. Bu nedenle de sözü edilen alanın sağlıklı işletılmesi ve geliştirilmesi yaşamsal değerdedir. 20. yüzyılın ünlü bir düşünürü, siyaset adamlanna onlann asıl ve tek görevleri olan iyi bir yaşam, özlenen bir dünya tasansı su- narken iki tür "maTdan ve insanda var olan buna uygun iki tür "güdü"den söz eder: Ki- şisel mülkiyete konu olan mallar ve herkesin paylaşabileceği mallar... Bir insanın yiyeceğı ve giyeceğı başka bir insanın değildir. Bu genellikle kişisel mülki- yete konu olan paylaşılmayan maddı mallar içindir. Oysa herkesin paylaşabileceği, kişi- sel mülkiyete konu olmayan bılim-sanat ürün- lerini düşünelim. Bir insan bilimsel ve sanat- sal bilgi ve yeteneğe sahipse; bu bilgi başka- lannın onu bilmesine engel değildir. Bir in- san büyük bir ressam ve besteci ise bu baş- kalannın bu yapıtlan tüketmesine, resün yap- masına engel değildir. Bu türde, paylaşılacak belirli bir miktar olmadığından "mülkiyet'' de yoktur. insanda, sözü edilen iki mal türüne uygun olarak iki tür "güdü" vardır. Paylaşılmayan özel mallan elde etmeye ve elde tutmaya yö- nelik "müUdyetçi güdüler" ve kişisel mülki- yete konu olmayan. herkesin kullanabilece- ği mallann yaratılması amacını taşıyan "ya- raücı güdüler". En iyi dünya, yaşantımızda mülkiyetgüdü- lerinin en küçük, yaraücı güdülerin ise en büyük rolü oynadıklan yaşamdır. Uzun yıllardır, maddi mallar ve mülkiyet- çi güdüleri besleyerek yarattığımız dünyayı düşünelim. Zorbalık ve zalimlik. Dünyada var olan ahlak dışı kötülükler ve özellikle artık her gün yaşadığımız yağmacılık ahşkanlık- lan... Bu sonuçlar bizlere daha çok kendimi- zi ve son yıllarda yarattığımız Türkiyemizi çağnştırmıyor mu? Oysa herkesin paylaşa- bileceği; duygu ve düşünce dünyamıza ait ya- ratılan düşünelim: Bir ressam ya da besteci- yi yok edebilirsiniz, ancak onun sanatını ya da düşüncesıni elde edemezsiniz. Arnk özlenen bir dünya için istediğimiz apa- çık ortadadır. Mülkiyet güdülerinin en küçük, yaratıcı güdülerin en büyük rolü oynayabil- dikleri bir dünya... Kültür ve sanatın asıl anlamı ve bu biçimiy- le algılanışı, gelişme kavramının ekonomi- den kültüre kaydığı yıllar çok yenidir. Sürek- li gelişme ıle kültür evriminin birbirinden aynhnazlığı düşüncesini ancak, UNESCO'nun 199O'lı yıllarda düzenlediği toplantılarda ve alınan kararlarda görüyoruz. Oysa Cumhuriyetimizin kuruluş yıllannı düşünelim. Kültür ve sanatın insanlığın ge- lişimindeki işlevini, onun kalkınmadaki ro- lünü çok daha önce gördüğümüzü söyleye- bilrriz. Cumhunyetin kuruluşundan hemen sonra tüm yokluklara karşm bu alanda giri- şilen büyük atılımlan ve kültür sanat kurum- lannı bu düşünce ile açıklayabiliriz. Konser- varuvar, yenıden oluşturulan orkesrra, Musi- ki Muallim Mektebi, Halkevleri, Köy Ensti- tüleri, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Ku- rumu. tiyatro. opera ve balenin kurumlaş- ması... Bu düşüncede insan esas alınmıştır. Çün- kü, aslolan insandır. Tüm değerleri yaratacak olan da insanın kendisidir. Bu anlayışla kül- tür ve sanat kurumlan; cumhunyetin kuru- luşunda. yeni bir toplum yaratılırken yapı ta- şı olarak önemle yer aldı. Çünkü öncelikle insanı yararmak gerekli. Düşünüyorum; gelişmiş ve kalkınmış bir Türkiye olabilmek için sunulan reçetede; dö- viz kuriaru borsa endeksleri, alün fryatlan ve faiz oranlan yenne; ülkemızde o gün açılan yeni bir sinema salonu, herhangi bir kenrimiz- de kurulan yeni bir orkesrra, yeni bir tiyatro, yeni yazılan bir roman. bir opera eseri. gös- terime giren yeni bir Türk fılmi, yeni beste- lenen bir Türk eseri haber olsa ve tüm bun- larinançla desteklense; bunlan yaratanlar ve destekleyenler toplumda baş köşeye oturtul- sa, Türkiye bunlarla donatılsa. özlediğimiz gelışmışlik düzeyine ulaşmamız daha çabuk ve daha kolay olmaz mı? Ben buna yürekten inanıyorum. Kuşkusu olanlara ise Cumhuri- yetimizin, çağdaş ve evrensel ilkelere daya- lı kuruluş tarihini tekrar okumalannı ve dün- yanın uygarhk haritasını bu gözle inceleme- lerini öneririm. 'Bazen Bir Tek Kalem Bile...' Teoman KARAHUN M etinToker,Akis Dergısı'nde Devlet Bakanı Mükerrem Sarol'u küçük düşürdüğü gerekçesiyle Ankara Merkez Ceza- evi'ne girdiğinde Iz- mir'den bir telgraf aldı: "Bazen bir tek kalem bi- le, bir nesn'n şerefini kur- tanr. Dr. Mustafa KendL" (Ulus Gazetesi- 16.02.1957) Dr. Kentli, 1948 yıhn- da MiIIet Partisi'nin ku- ruculan arasında yer al- mış, bu partinin bir süre genel başkanhğını yap- 12. Ulusal Kalite Konaresi "Avrupa Birliği ve Dünya Liderliği" 13-15 EKIM2OO3 OZEL OTURUM KONUŞMACİLARI Lord VViliiam VVallate Uiuslararası İÜşkiler Profesörü ve Lordlar Kamaraşındo Dış ilişltiler Konusuncto Uberat Demokrat Sözcüsü MikeMoore Dunya Ticaref Orgütü (DTÖ) Eski Genel Direldörü DBB etıca Kemal Derviş CHP Istanbul AlejoVidal Ouadras Roca Avrupa Pariamentosu Bşk. Yrd. VVılIem Molle ECORYSIS Başkanı Ulusal Kalite Ödül Törenî 15 EKİM 2003 r.\V\\ ARGE AEm AY&&7 8. Kalite Yönetim Sistemleri Fuarı 13-15 EKİM 2003 3?© o www.kalder.org/kongre Türkîye Kalite Derneği ' b 00 34 (pbx) Fax: 02J641J 00 36 ff. ; Ş?&£" Kongre VIP mıştı. Osman Bölükba- şı'nın yakın arkadaşlann- dan biriydi. Biz bu telg- rafi büyük puntolarla diz- dirdik ve dûvara astık. Hiç unutmadık. Son yıllarda, holding patronlannın tekelindeki medyada ne yazık ki, "ku- şaklann onurlannı kur- taran" kalemler azaldı. Kirli bir bulut. basının bü- yükçe bir bölümünün üze- rıne çökmüş. Bozbulanık bir ırmak, gerçekleri ka- muoyundan kaçınyor. Ze- keriya Sertel, gazeteyi. "toplumun tüm sorunla- nnın yansıdığı ayna"ya benzetmıştir. Hükümet- lerin,tophmıunhastahk \ e sıkıntılannı görünce si- nirlenerek aynayı kırma- lanndan, ona düşman ol- malanndan yakınmış, "Gazetecinin bir görevi de kötüHikkrlesava'jmak. halkı uyandımıak \ e top- hımu üerije götürmektir. Ama bu tür gazetecilik zordur, çetindir, şerefli, fa- kat tehlikelerle doludur" demiştı. (Hatırladıklanm- 1968) Şimdi bu onurlu görevi hiçe sayanlar ço- ğaldı. .\zgın bir çıkar sa- vaşı var medyada. Bir grup, çok sayıda gazete. TV ve dergi ile, öteki gru- bu silecek. Başkalannrn da arkasında AKP iktıda- n. Ötekinin TV'leri sus- tunılmuş. "Kalem kavga- sı" değil, "kan davası". Kamuoyunun haber alma özgürlüğü adeta yok sa- yılıyor. Gazeteleri gazeteciler çıkanrdı: Basın tarihimi- zi inceleyenler bilir: Çok eski yıllarda gazeteleri, gazeteciler çıkanrdı. Hü- se>inCahitYakın, 2. Meş- rutiyet sonrası tt Tanin''i yayımlarken sermayesi 27 altın hra imiş (AamUs- Hatıra Notlan). Ahmet Emin Yalnıan'la Asım Us'un "Vakit" gazetesı için ayırabildikleri ser- maye beşer yüz Hra. (A.E.Yahnan. Yakın Ta- rihte Gördüklerim ve Ge- çirdiklerim. Cilt: 1) AH Naci Karacan, Nec- mettin Sadak, Falih Rıfkı Atay ve Kâzım Dersan "Akşam"ı çıkanrken 200"er lira sermaye koy- muşlar. 1920'de Anka- ra'da Milli Mücadele'nin sözcüsü olarak kurulan Hâkimiyeti Milliye gaze- tesi -adı sonradan *Ulus" olmuşrur-, Atatürk'ün verdıği küçük bir serma- ye ile yayın hayatına baş- lamış. (EnverBehnanŞa- poho- Türk Gazetecilik Tarihi. Her Yönüyle Ba- sın- 1969). Zekenya Ser- tel, özgürlük savaşının ön- cü gazetelerinden Cum- huriyet'in, Yunus Nadi, Nebizade Hamdi ve ken- disi tarafından 10'ar bin lira sermaye konularak kurulduğunubelirtir. Ser- tel sonradan gazetedeki payını de\Tetmiştir. (Ha- tırladıklanm). Takvimi Vakayi'den bu yana bu konudaki örnek- ler sayısız. Bugün trilyon- larakıtılarak yaşaülan ga- zeteler, radyolar, TV'ler ve dergiler var. Görkem- li binalar, iletişim ağlan, çağdaş araçlar. Ne var ki, basında "insanayannm" yok Gazetenın daman sa- yılması gereken muhabir- ler zor durumda. Meslek kuruluşlan güçsüz. Da- yanışma kahnamış. Yak- laşık yedi bin yayıncı iş- siz. Buna karşılık, yöne- tim kadrolan \e patron yakınlan mutlu. Medya- devlet-ticaret ılışkisini or- taya koyan keskin çizgi- ye koşut çalışan bazı "vu- nıcugüç"lerde... Tanımak onuruna eriş- tığimiz gazetici ve tarih- çi yazar Enver Behnan Şapolyo, 1930"lu yıllar- daki basını anlatırkea "ts- tihbaratta çalışanlar ile muharrirlik edenlerin se- fil hav adan pek acınacak durumda idi. Onlar da- ima fakir ve ecirdiler (üc- retie çalışanlar)" der. Kapanan TV kanaDan- nı düşündükçe: Izan- lar'm beş TV kanalı bir- den kapatıldı de\Tİ Cum- huriyette. "Ey hukuk! ne- redesin?" diye soranlar var. Biz, şimdi pek azı- mızyaşayan, 1955-1960 dönemi CHP organı Ulus çalışanlan. o yıllarda ga- zetemizin 11 kez birer ay kapatılmasına taruklık et- tik.. Üç ayn davadan ar- ka arkaya üç ay kapah kal- dığımız oldu (Mayıs- Ha- ziran-Temmuz 1959). Ya- yınlan durdurulan TV'ler- deki aylıklarım alamayan arkadaşlanmızın hüznü- nü, biz, yaklaşık 50 yıl önce yaşadık. Ama, hiç olmazsa ücretlerimizı al- dık. Şimdi belleldenmiz- de kalan: Boş salonlar, odalar, sessizlik. Yahıız- lığın yürekleri delen san- cısı. Ve cezaevinde aylar- ca yatan çahşma arkadaş- lanmız, meslektaşlanmız. "Ulus'un çetin bahü": Başyazanmız Yakup Kad- ri Karaosmanoğlu, kapa- lı kaldığımız üç ay sonun- da yeniden çıkarken şun- lan yazdı: "Bu üç a> lık kapaülma sonucu,gazetemizen azın- dan 284.442.-TL. zarara ugradL Bu mebiağın, LTus müessesesi sermayesinin yansından fazlasını geç- tiğini söylesek, bilmiyo- nız, inanır nıısınız?" (Ulus-25.07.1959) Başı taçülan Her döne- min kudret sahipleri var- dır. Sadık hizmetkârlan da... Ahmet İhsan Tok- göz. "Abdülhamid'inbaş- sansürcüsü" Hıfzı Bev' ın ölümünü anlatıyor: "Tam 15yıL bir gün bi- leara \ernıeden sansürcü- lük yapan ve ara sıra çağ- nidıkçayürekçarptnûsıile Saraj 'a koşan bu adam nişanlar, rütbeier almış; aylığa geçmiş; çok bol ba- gışlara konmuştu. Zaval- h adam,"başı taçhlar"m ne olduğunu anlamamış bu- lunduğu için birdenbire hastalandığı sırada, her gün padişah tarafindan hatınnın sorulduğu ile övünürken, hastalığının artmasından sonra Sa- ray'dan gelen-gîden ohna- dığını görerek çok üzül- müşrü. Sansürcülük işi durnıayacağı için, daha o yatakta krvTanırken yeri- ne adam getirilmişti." Ameliyat masasına götü- rülürken. Hıfzı Bey, A Î.Tokgöz'ün kulağma fısıldar: "Hırsa yenildim, irfanı boğanlannceUatiığınıyap- tun. Bir gün gehr de surz- sı düşerse. pişmanhğımı yaz; ceza masasına. Ben buna lâyıktım' di>'e diye gkfiyorum" (Matbuat Ha- tırlarun. Mehmet Deügö- nül'ün sadeleştirmesin- den. Türk Dilı Dergisi. Sa- yı:246. 1.3.1972) Gazeteci arkadaşlanmın yani srra, tüm siyasetçile- re, bürokratlara ve her ke- sünden yetkih yetkisiz her- kese bir hatırlatma: Şu çıl- dırmış kapitalist dünyada bugün "başı taçh" padi- şahlar, krallar ve hüİcüm- darlar yok. Ama çevre- mizden "başıtaçhlar" hâ- lâ eksik olmuyor. Gaze- teci olarak tek silahımız, kuşaklann onurlannı kur- taracak kalemler. PENCERE Buyrun Cenaze Namazına?.. Dörtnala, doludizgin.. Nereye?.. • Hüseyin Demirci demiş ki: "- Kemal Gürüz ile Kemal Alemdaroğlu nun cenaze namazlan kılınmayacak!.." Hüseyin Demirci kim? Türkiye Diyanet Vakfı Sendikası Konya Şube- si Başkanı, Karataş Müftülüğü'ndeŞef, Imam-Ha- tip çıkışlı, devlet memuru... Diyanet işleri Başkan Vekili Fikret Karaman bir açıklama yapmak zorunluğunu duymuş: "- Cenaze işlemi Diyanet İşleri personelinin görevidir, kimse bundan geri duramaz." • Imam kimdir?.. Kitaba başvuralım: "Cemaate namaz kıldıran adam." "Her muhterem Müslüman, namazın adup ve erkânını kâfi derecede bilirse, imamlık vazifesi- ni ifa edebilir. İmamlık ne bir sanat ne bir rütbe- dir. Imam namazda imamet ettiği müddetçe imam sayılır." (Islam Ansiklopedisi, cilt 5 II, say- fa 980). Peki, devlet memuru Hüseyin Demirci bu açık seçik Müslümanlık kuralını bilmiyor mu?.. Müslümanın papazı mı Demirci?.. Ruhban sınıfından mı? Alemdaroğlu ile Gürüz'ü aforoz etmek yetkisi- ni bu devlet memuru kendinde nasıl görebiliyor?.. • Türkiye'de Müslümanlık yobazların elinde din- den imandan çıkıyor... Islamı devlet düzeninde siyaset, ticaret, men- faat için kullanmak isteyen tarikatlar, cemaatler, holdingler ve sendikalara gün doğdu... Tevfik Fikret gibi söylersek: Islam diye, Islam diye, Islam tepeleniyor... Bir milyar altı yüz milyon nüfuslu Müslüman halklannı emperyalist Batı karşısında perişan eden dincilik, Türkiye'yi de ele geçiriyor... Bu gidişin sonu, bugün ayakta duran "laik Tür- kiye Cumhuriyeti''nin hâk ile yeksan olmasıdır... Sanki bu ülkede Müslümanlık çiğneniyor, san- ki dine karşı yasak sürüyor, kimse orucunu tuta- mıyor, hacca gidemiyor, namaz kılamıyor, seksen bin caminin şerefelerinden beş vakit ezan okun- muyor, müminler ibadet edemiyor ve de devlet dine karşı düşmanmış gibi bir hava yaratılıyor... Toplum baştan sona dindarlann özgürlüğü üze- rine yaşarken nedir bu dinci saldırganlık?.. Bu, irticadır!.. • Türkiye Diyanet Vakfı Sendikası'ndan Kemal Alemdaroğlu ile Kemal Gürüz'e yöneltilen saldı- n, AKP iktidannın "üniversite reformu" adı altın- da neyi tezgâhlamaya çalıştığını da faş ediyor... Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, düpedüz Sa- idi Nursi hayranı bir kişidir; Atatürk'e bakışı da bu politikacının kafa yapısını ortaya koyuyor... Diyanette görevli devlet memuru sendikacı Hü- seyin Demirci ise açıkça fetva veriyor: - YÖK Başkanı Kemal Gürüz ile Istanbul Üni- versitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu 'nun cena- ze namazlan kılınmayacak'... Türkiye bir yere doğru gidiyor.. Dörtnala.. Doludizgin... BARJŞ DffiNEĞİ BAŞKANI MAHMUT DİKBİDEM ANILJYOR 12 Eylül döneminde kapatılarak, yöneticile- riyle üyeleri uzun yıllar yargılanan Türkiye Ba- nş Demeği'nin Başkanı Emekli Büyükdçi Mah- mut Dikerdem ölümünün 10. yıldönümündeanı- lıyor. Anma programı şöyledin 1.3 Ekim Cuma günü saat 15.30'da Karaca- ahmet Mezarlığı'ndaki kabri başında anma toplantısı, 2.17 Ekim Cuma günü saat 18.30'da Nâzım Hikmet Kültürve Sanat Vakfı Konferans Sa- lonu'nda "Arkadaşlan, barışçılar, seven- leri Dikerdem'i anlatıyor" konulu toplantı. NÂZIM HİKMET KÜLTÜR VE SANAT VAKFI, BARIŞÇIARKADAŞLARI Cumhuriyet . f c ı t a p l a r ı SÖYLEV Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu 416Sayfa 14.000.000.TL. Çağ Pazarlama A.Ş Türkocagı Cad. No 39/41 34334 Cagaloglu-tstanbuly g g 3 4 3 3 4 CagaloSlu-tstanbul ^ kltap kulubu T f l ,0212ı 51-Toi 96 Faks(0212) 514 01 95
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear