24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
>«<İM 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA Jv U l_j J. U M\ kultur(Ş cumhuriyet.com.tr 15 tarihin Alman terör grubu Baader-Meinhof un öyküsü sinemalarda 197Tlerin yansıtıldığı filmde Andreas Baader'i Frank Giering (soldan ikinci), sevgilisi Gudrun Ensslin'i ise Laura Tonke (önde) oynuyor. Baader/ Yönetmen: Christopher Roth / Senaryo: C. Roth, Moritz Von Uslar / Kamera: Jutta Pohlmann, Bella Halben / Oyuncular: Frank Giering, Laura Tonke, Birge Schade, Michael Sideris, Vadim Glovvna, Hinnerk Schönemann, Sarah Riedel, Ludger Blanke, Angie Ojciec / Almanya 2002 (Belge Film) Bir Kızıl Ordufraksiyonu Mootaj masasuıdan yönetmenliğe terfı ;den Christopher Roth'un, 19701i yıllann ünlü Alman teröns- ti Andreas Baader'in 1967-73 ara- sındalı yaşamından yola çıkarak \e gerçeıden yer yer kışisel yorumuy- la değiştirerek Almanya'nın yakın tarihinde epeyce gürültü koparmış, siyasal knze yol açmış, önemli bir terör örgütünün doğuşunu, kurmaca bir dönem fılmi havasmda ele alan Baader-Meinhofu, sinemaseverle- ri (öncelıkle o dönemın havasuu so- lumuş meraklısını), yaklaşık 30 yıl öncesıne, bulanık 1970'lere götürii- yor. Dünyayı değiştırmeye soyunarak düzene karşı çıkan, devrimci 68 gençlığınin gıderek teröre bulaşma- sında başı çeken, yakın tarihin kuş- kusuz önemli bir figürü olagelmiş, Kızıl Ordu Fraksiyonu'nun (Rote Armee Fraktion - RAF) dramatik bir sonla yaşamlan noktalanan, gözü kara lıden Baader'le şürekâsı, daha önce de Alman sinemacılannın ilgı- sinı çekmıştı anımsadığımız kada- nyla. Avangard devrlmcller Terörist grubun, hapiste intihar et- tikleri yalanıyla açıklanan dramatik hikâyesını hem gerçekçı, hem de fe- minist bir bakış açısmdan ele alan, Margarethe Von Trotta ımzalı Die Bleierne Zeit-Alman Kızkardeşler (1981), Baader'le dava arkadaşları- nm, Stuttgart'da Stammheim Ceza- evi'ndeki hapis yıllanna dayanan, 1986 Berlin Festivali'nde ortahğı birbirine katarak Altın Ayı'yı kazan- mış ve bızde "Baader-Meinhof Yargılanıyor" adıyla gösterilmiş, Reinhard Hauffun Stammheim'ı gibi sıra dışı filmler ortaya çıkmıştı 1980'lerde, anımsadığımız kadany- la. Şimdi de senarist-yönetmen Roth, kurşunlarla delik deşik edildi- ğı bir finalle yaşamını noktaladığı bu '1970'lerin avangard devrimci- si'ni odağma aldığı Baader'ıyle kervana katılıyor. Baader'le arkadaşlannın masuma- ne Vietnam karşıtı gösterilerle başla- yıp araba hırsızlığı, banka soyguncu- luğu, bombalama, kundakçılık, adam kaçırma, vb. gıbı gangstervari, yasa- dışı ginşimlerle süren, Fılıstin El Fe- tih'teki gerilla eğitimı ve Mao'nun taktığine dayanan, sansasyonel 'vur- kaç!' eylemleriyle doruğa vuran ro- mantik devnmcılik serüvenı üstüne fihnde, orta sınıf bır aıleden gelen, is- yankâr, hırslı, otonter ve oldukça se- vimsiz bir kışıliğe sahip Baader'in (1943-1977) kısa yaşamından, 1967- 73 arası kesitler sunuyor Roth. Fıl- mın, tarihsel gerçeklen 180 derece değıştıren Baader'in ölümüne kur- şunlandığı, karikatürümsü finaliyse tam bır hayal kınklığı Maço. hapçı ve maceraperest Yönetmenın çoğu yerde gerçekle- re sırt çevinp bir pop star yaklaşı- mıyla ele aldığı ve uzak görüşlü, akıllı bır eylem adamından çok Hz. Musa'nın "Öldürmeyeceksin, çal- mayacaksın" dıye başlayan, kutsal 10 emrının tam tersinı yapmayı çö- mezlerine belleten, araba-marka tut- lcunu, narsisist, kadın düşmanı, roc- ker, hapçı ve çılgın bir maceraperest olarak beyazperdeye aktardığı Ba- ader'ın Gudrun Ensslin'le (Laura Tonke) ilışkısi, belli belırsız ön plan- da filmde. Cinsellikse hıç yok. Ul- rike Meinhofla (Birge Schade) Gudrun arasındaki rekabet \ e kadın çekişmesi gibısmden ınsanı öğeler de namevcut. Filmin öteki karakter- len genelde gen planda, sılık bırakıl- mış ve dekoru tamamlamaktan pek öteye geçemıyorlar. Liderhk arzusuyla hep kararlan vermek isteyen, aslında dünyayla bağlannı koparmış, Coptagon ba- ğımlısı, ihtirash bir küçükburjuva devrimcisiyle kent gerillası örgütû- nünhikâyesini, Stammheim-hapisa- ne dönemıne hiç ilişmeyerek kan- katür düzeyınde aktaran Chnstopher Roth'un Baader'i, bızım ıçin bir ha- yal kınklığı oldu sonuçta. Smemasal niteliklen bakımından da çokça bir önem ve anlam taşımayan Baader, konusu itibanyla haftanın ılginç se- yirliklerinden bın sayılabilir yine de. Oliver Stone'un çektiği 'Comandante' bugün Son Efsane adıyla gösterime giriyor Müziği AJberto Iglesias'a, görüntüleri Ricardo Prieto'ya ait olan, Oliver Stone'un yazıp yönettiği 2003 yapımı belgesel. 44yüdır ABD'ye karşı koyarak varlığını sürdürcn Küba'nın sevgili başkan babasını tünı mahremiyeti ve içtenliğiyle' anlatıvor. 'Halkının kölesi' bir diktatörSalvador ve Vietnam sorunsalı üstüne çek- tiği ya da Kennedy, Nixon, The Doors-Jim Morrison hakkındaki fümleriyle, sinemada ABD'nın yakın tarihinm vakanüvisi kesilen, tanınmış Amerikah yönetmen Oliver Sto- ne'un 1999 yapımı Any Given Sunday'den beri yaptığı ılk film olan Comandante, Filme- kimi'nin ardmdan bugün gösterime giriyor. Hemen yanıbaşmdaki 'can düşmanı', bü- yük komşusu ABD'nin baskısına uzun yıllar boyunca onuruyla karşı koyarak, 1960'tan gü- nümüze, Kennedy'den Clinton a kadar 7-8 ABD başkanı eskiten bır üçüncü dünya lideri ve sosyalizmin ayakta kalan son kalesinin ko- mutanı olarak olarak kuşkusuz 20. yüzyıla damgasmı vuran, 1927 doğumlu Fidel Cast- ro'yla dersine iyi çalışmış yönetmen Stone'un 1.5 saatlik söyleşisinden samimı bir belgesel tadı kalıyor geriye. Fidel'den dobra dobra yanıtlar... En sevdiği sinemacının Chaplin, en beğen- diği oyunculannsa Sophia Loren, Brigitte Bardot, Gerard Depardieu olduğunu öğren- diğimiz, bugünkü Kübalı fahişelerin üniversi- te mezunu olmalanyla övünen, mizah-espri duygusu gelişmış, eğitime çok önem veren. özel hayatım, gönül işlerini açık etmeyen ve akıp giden yıllara karşın mücadeleden asla vaz- geçmeyen, 76 yaşındaki Son Efsane hakkında- ki bu belgeselde özetle röportajcıhğa soyunan Stone soruyor, halkı arasmdaki ya da özel oda- sında takılan Castro da dobra dobra yanıtlıyor. 75. doğum yıldönümünde Castro'yla kafaka- faya veren muhalıf Stone'un, gerçekten 'sami- mi bir sohbet' havasmda seyreden belgeselin- de, Kennedy'yle patlak veren 1962 krizinden Sovyetler'le yakınlaşmaya, Che'nin çekip git- mesine. vb. konulara ve tüm geçmişi - gelece- ğiyle Fıdelin insani hallerine de değiniliyor. Bugüne kadarki filmlerinden farklı bir çizgi ve ton tutturan Stone'un, 44 yıldu- dünyanın süper gücüne karşı koyarak varlığını sürdüren Kü- ba'nın ve Kübalılann sevgili başkan babasını olanca 'mahremiyeti ve içtenliğiyle' karşımı- za getiren Comandante'sini haftanm filmi ilan ederek sinemaseverlere tavsiye ediyoruz. İZLEYİCİ ERDAL ATABEK Alaturka Love Story... Asmalı Konak' büyük bir reklam kampanyası ile gişe rekorlan kırmaya başladı. 'Asmalı Konak', toplumu et- kileyen dızisinin ardmdan sine- ma fihni olarak geldi, büyük bır reklam kampanyası ile gişe re- korlan kırmaya başladı. 'Love Story' filmını bilenler anımsar, bu romantik aşk öyküsü de zen- gin bir delikanlı (Ryan O'Neill) ile fakir bir kızın (Ali Mc Graw) arasında yeşeren bir aş- km kızın hastalanması ile trajik bir sona ulaşmasını anlatıyordu. Zengın delikanlı. fakir kız aşkı- nm bir hastalıkla bitıyor olma- sında toplumdaki 'dengi dengi- ne' normunun korunmasını dü- şündürten bır ızdüşüm olmalı. 'Kamelyah Kadın'dan ben ış- lenen bu tema kitleleri duygu- landırmayı sürdürüyor. 'Asmalı Konak' , gerçeklere uygun olmasa da içınde bann- dırdığı 'Aşağıdakiler-Yukarı- dakiler', 'dışı sert, içi yumu- şak maço ağa ile başına buy- ruk, geme kamçıya gelmez de- libaş kısrak kız çelişkisi' kitle- leri sardı. Aslında ne dizideki ağa gerçek ağaya, ne dizideki ağa karısı gerçeğıne, ne de ağa- nın annesı sosyal rolüne uyuyor- du ama olsundu, maksat dıziyi rutturmaktı, dızi de rurtu. Fıhn. dizınin geçmışine daya- nıyordu ama onunla bire bir ör- tüşmüyordu. Gene de nerede ise bütün sinemalarda gösterime gı- rerek dizınin yarattığı beğeniyi sınema koltuklanna taşımayı başanyor, en azından şımdılık durum böyle. Bu arada. toplumların geç- mişte yaşadığı sorunlarla, günü- müzde yaşanan birçok sorunla ya da gelecekte yaşanabilecek olanlarla pek ılgisi olmaması önem taşımıyor. Başanlı oyun- cular (en başta Selda Alkor, şa- şırtıcı oyunculuğu ile Özcan Deniz, Nurgül Yeşilçay, Ipek Tuzcuoğlu (-özellikle kutlan- malı)-, Menderes Samancılar) hem rollerini büyük başan ile oynadılar, hem de kendilerini kanıtladılar. Alaturka bır Love Story. Gös- terimde daha iyileri de var, da- ha kötüleri de. Ilgi çeken, izle- yene pek bir şey katmayan. duy- gusal, öyle olduğu için de çeki- ci bir yapım. Dizinin devamına yol açarsa karizmasmm çizile- ceği de açık. KEDt GOZU VECDİ SAYAR İçimizdeki Polis Bu hafta Cumhuriyetin 80. yılını kutluyoruz. Devletçe. meydanlarda şarkılar söylüyor, gar- larda 'caz'lar yapıyoruz. Protokola falan yüz vermeden. Acayip bütün leşiyoruz halkımızla... Böylece, hem sivilleşmeden, devlet baskısın- dan söz açmak, hem de öğretim kurumlarını hükümetin boyunduruğu altına almaya çalış- mak ayıp kaçmıyor. En sağlam tutkalımız korkularımız... 11 yaşındaki çocukları tutukluyoruz, devleti korumak adına. Insan Hakları Vakfı'nı mahke- meye veriyoruz, işkence mağdurları için para topladı diye... Bir yandan da Avrupa Birligi'ne uyum yasaları çıkartıyoruz. Devleti koruyan ya- saları, bireyi koruyan yasalara dönüştürmek adına. Biz çelişkileri çok seviyoruz. 'İsteyen başını örter, isteyen örtmez, devlet buna ne kanşır' di- yoruz da 'isteyen şerbetini içsin, isteyen şara- bını' diyemiyoruz. Kamusal alanı kendi inanç- larımıza göre düzenlemek huyundan vazgeçe- miyoruz. Imam hatipler söz konusu oldu mu, özgüj- lüklerden dem vurmaya başlıyoruz, ama TÜ- BİTAK'ın özerkliği gündeme gelince, bu tutku- muzu unutuveriyoruz. Muhalefeti bile beceremiyoruz. Halkın parti- si olduğumuzu iddia etsek de devlet deyince akan sular duruveriyor. 'Sivilleşmek de ne olu- yor; 80 yıllık Cumhuriyete yeni âdet mi çıkan- yorsunuz'deyiveriyoruz. Kamu reformuna, ye- rel yönetimlere yetki devrine hep kuşkuyla ba- kıyoruz. Insanların dilediği gibi giyinmesine, is- tediği dilde konuşmasına izin vermeyi içimize sindiremiyoruz bir türlü. New York'un 'W'su serbest ama, Kürt bebenin adındaki Wyasak kalsın istiyoruz. Korkularımız yasaklarımızı yaratıyor, yasak- larımızyeni korkularımızı... Ama, boşverin. Eğleniyoruz ya, siz ona ba- kın... Cumhuriyetin 80. yılını kutluyoruz. Mer- kezi hükümette ve farklı siyasi partilerden be- lediyelerde bir telaş, bir telaş... Kim daha çok şarkıcı çıkaracak meydana? Kimin şarkıcısı da- ha popüler? 80 yılda aldığımız mesafeyi göre- biliyor musunuz? Fransızların, "Ihtilalin 200. Yıldönümü'nüna- sıl kutladıklarını anımsıyor musunuz? Devlet, bu önemli günü kutlamak için seferber olmuş- tu orada da. Ama, popüler şarkıcılara meydan- larda konser verdirtmeyi akıl edememişti. O- nun yerine, bir sanatçıyı davet etmişti. Gel, bi- ze birtören tasarla diye. Adamlarda, hayal gü- cü diye bir şey yok ki... Oysa, bizde sanat alanında nasıl da yaratıcı çözümler üretiliyor. En son örneği duymamış olabilirsiniz. Devletimiz, yerel yönetimleri zap- turapt altına alacak ya, çıkardığı Devlet Ihale Yasası kapsamına sanat kurumlarını da alıver- miş. Bu yüzden artık, Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nun ya da Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nin yönetimi üçer aylık ihalelerle be- lirlenecekmiş bundan böyle. Yani, hangi şirket daha çok fiyat kırarsa, kültür merkezinin işlet- mesini o yapacakmış. Işte böyle yaratıcı bir milletiz biz. • • • Yaratıcılıktan yana eksiğimiz olmadığına gö- re, düşünce özgürlüğü dıye bir sorunumuz da olmasa gerekir. Gene de size bir önerim yar. Bugününüzü ve yarınınızı, Istanbul Bilgi Üni- versitesi'nin Dolapdere kampusundageçirebi- lirsiniz. Başka ülkelerde düşünce nasıl yasak- lanıy_ormuş, izleyip ibret almak için... 'Düşün- ce Özgürlüğü İçin Istanbul Buluşması'nın üçüncüsü dün başladı. 'Human Rights Watch' dan, Amnesty Intemational'a, 'FRE- EMUSE'dan, International PEN'e, dünyada düşünce özgürlüğü alanında çalışmalar yapan çeşitli kuruluşların temsilcileri Istanbul'a geldi. Dünün programında, sağlık ve kadın haklarına ilişkin bir forum vardı. Bugün, 'Uyum Yasala- n' ve 'Uluslararası Ceza Mahkemesi' konu- ları tartışılacak. Yarının gündemi (16-19 arası) ise tam kedijere layık. Sanatta Sansüre Son Girişimi ve Özerk Sanat Konseyi'nin düzen- lediği 'Sansürün Sesini Kesmek' başlıklı fo- rumda, ifade özgürlüğünün dünyadaki ve biz- deki sınırları konuşulacak. Iki ilginç konuşma- cı var: Güney Afrikalı şarkıcı Roger Lucey ve onun hayatını karartan polis memuru Paul Erasmus. Sizi de bekleriz. Polisinizi de... Ama ne olur, içinizdeki polisi evde bırakın. vecdisayarıa yahoo.com BUGUN • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'nde 19.30'da tstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, Mozart'm 'Requiem'ini yorumlayacak. (0 212 251 56 00) • ATATÜRK KİTAPLIĞI'nda 18.00'de Prof. Dr. Hüsamettin Arslan'dan 'Sosyal Bilimler Atölyesi'. (0 212 249 38 19) • TARIK ZAFER TUNAYA KÜLTÜR MERKEZİ'nde 19.00'da'Istanbul Vesikaük: İstanbul'da Portreler, Portrelerde Istanbul' adlı Kemal Cengizkan'ın saydam gösterisi ve söyleşisi. Düzenleyen: İSG Fotoğraf Vakfı. (0 212 293 12 70) • ALTUNİZADE KÜLTÜR MERKEZİ'nde 18.00'de Prof. Dr. İskender Pala'dan 'Divan Şüri Saati'. (0 216 341 05 00) • DEĞİRMEN SANATEVt'nde 21.00'de Tolga Çandar ve Seza Kırgız konseri. (0 212 245 70 06) • TURKCELL BİNASI'nda 18 30da Ömer Kavur'un 'Amansız Yol' adlı filminin gösterimi. (0 212 252 47 00) • YAPI KREDİ SERMET ÇİFTER SALONU'nda 'Kant ve Yeni Kantçılık". ^ Konuşmacı: Doğan Özlem. (0 212 252 47 00)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear