Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 25 AĞUSTOS 2002 PAZAR
OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Sabahın İlk Serinliğinde...
"Yazınızm ilk ve son cümlesini atın." Bir us-
tanın öğüdüdür bu! Anton Çehov'un olmalı!..
Öykü, en zor sanattır, hem şiire hem ramana ya-
kın... En kasa biçimde, en az sözcükleanlatmak
birşeyleri... Ne olursa olsun, demeyin: Yaşam-
da heranr her şey önemlidir. Go'rene, bilene, an-
layana, daha da çok anlatana...
Korkunç sıcaklar bitti mi?
Sabahın beşinde bahçededolaştım. Biraşa-
ğı biryukan... Serinliği özlemişim. Yalnızlık hiç
aranırmı? Hem "Yalnızlık Bana Yasak" diye ki-
tap yazmış biri!.. Aylardır çekildim bir köşeye...
Zorzamanımızda, toplum dışı kalmak, bunu is-
temek... Fildişi kuleler çoktan yıkıldı. Dağa, te-
peye, denize, en uzak yerlere bile kaçamazsın.
Dünya küçüldü. Evren de küçülüyor. Bir gün
Merih'ler, Utarit'ler komşu kapısı olacak. Ama
insanoğlu ne kazanacak bundan? Yine aynı in-
san olarak kaldıktan sonra!..
Ay'a gidileli otuz yılı geçti. Bir adam ayağını
bastı, üç beş adım attı, yerden bir şeyler topla-
dı, getirdi, incelendi. Sonra hepsi unutuldu. Ay'a
gitmek, yerleşim birimleri kurmak, insanlığaye-
ni umut kapılan açmak, hepsi unutuldu... Yann
Merih'e d e gidilse ne olacak? Boşuna masraf,
boşuna ernek, boşuna çaba...
İnsanoğlu, hep keşifler, buluşlaryapmak, ye-
ni şeyler aramak ister. Yüzyıllardır böyle!.. Ama
bir türlü "kendini" keşfedemedi! Gücünü boşa
kullandı. Felsefede, edebiyatta, bifimin her da-
lında... A m a kendini unuttu... "Ben böyleyim"
dedi, öyle kaldı! En büyük keşif, en büyük bu-
luş insanın kendini bulabilmesi, tanıyabifmesiy-
di oysa... Dünyayı değiştirmek. Toplumu değiş-
tirmek. Düzeni değiştirmek!.. Yüzyıllardır bu ha-
yalleri gerçekleştirilmek istendi. Yanıldılar!.. ön-
ce insanı değiştirmek gerekiyordu... Ama değiş-
tirilecek insan böyle bir istekte miydi? Istiyormuy-
du değişmeyi? Herdevrim, ileri biradımdı. Zor-
la, baskıyla, adam asmayla, kesmeyle bu işi
çözmekisteyenlerdeoldu. 'Erdem'adına, 'mut-
luluk' adına, 'huzur' adına... Bir kez atılalım o
büyük kavgaya, sonunda gerçekleştirelim de-
ğişmeyi diyenler de...
İnsan, insan olmadıkça, insan beynindeki, yü-
reğindeki kirlerden annmadıkça hiçbir şey de-
ğişmeyecek! O gitti, bu geldi, o yazıldı, bu çizil-
di, yıllar, yüzyıllar, filozoflar, şairler, hatta insan-
lığın yolunu çizen peygamberfer de geldi geç-
ti. Ama insanoğlu bunca öğrenim, bunca bilgi,
bilinç kazanımlanna karşın, yine, o ilkel, yine o
bencil, yine o körleşmiş yaratık!.. Sabahın se-
rinliği miydi beni bu tür iç çekişmelere iten!..
Temmuz-ağustos bunaltıcılığından kurtulma
günlerinin şaşkınlığı mı? Döndüm dolaştım, bek-
tedim ilk gazeteleri. Bakın, yirmi birinci yüzyıl gel-
di. "Enseyi karartmayın " diyen kişiler hâlâ umut-
lu gibi!.. Dün de bugün de hep, dünyada deği-
şiklik, yenileşme, kurtuluş arayışları... Oysa in-
san, hep aynı insan, hangi din, hangi ırk, hangi
ulus, hangi renkte olsa da, olmasa da!..
Siz de okuduğunuz yazılann ilk ve son cüm-
lesini atın! geriye bir şey kalıyor mu? Bakın!
MİRA SUİT-BODRUM
Teknoloji, nostalji ve huzur...
Yepyeni Bir Bodrum Yazma kapılannı açıyor..
Bodrum'un en güzel koyu ve eşsiz denizine
sahip Torba'da yer alan Mira suit 27 adet 50
metrekarelik ferah suitleriyle sizleri
22 Haziran 2002 tarihinden itibaren
misafir etmeyi bekliyor.
TELEFON:0252 367 22 22
F4X: 0252 367 22 20
e-mail: mirasuitto superonline.com
www.mirasuit.coin
u
Bu arada Butik Otel anlayışınızı degiştiriyoruz"
ENGLISH CENTRE
Genel Ingıitzce Progrannlan
Şirfcetier ve Kuruiuştar İçin Ûzel Pragramiar
İş Ingıfizceei Pragramları
TDEFL-lELTS-FCE Sınavlanna Haztrfck ProQramİan
Çocuklara Özei Hafta lç< Gûndüz Yoz Prograrvian
Bire-bir tngitece E&tımlen
Ev Hanımlanna Ûzel Programlar
Oğrencılenmtze Ocretsiz Aktiviteter
RurrmH C*d. No:92 B022a Otmnkıy Istanbuf
T*t: (0212)225 91 7Z<247 0»C3 - 241 20 M
UŞAK 2. ASLİYE HUKÜK
HÂKİMLİĞrNDEN
Esas No: 2002/286
Davacı Giineş Sıgorta A.Ş. vekili tarafından davalı
Halil Özsay aleyhine açılan alacak davasının yapılan
yargılamasında verilen karar uyannca; Daha önce Ke-
malöz Mahallesi Şeref Cad. No: 37 Uşak adresınde
iken bu adresinden ayrıldığı bildirilen ve bütün tahki-
katlarda bulunmayan davalı Halil Özbay'ın duruşma
günü olan 31.10.2002 günü saat 9.00'da Uşak 2. Asli-
ye Hukuk Mahkemesi salonunda bizzat hazır bulun-
ması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, gelme-
diği ve duruşmada kendisini temsil ettirmediği takdir-
de yargılamanm yokluğunda yürütülüp bitirileceği hu-
susu dava dilekçesi ve duruşma günü tebligi yerine ka-
im olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 52169
Spora Felsefeyle Bakmak...
ArslanKAYNARDAĞ
S
por toplum içinde
öyle bir duruma gel-
di ve öyle sorunlann
konusu olmaya baş-
ladı ki, ona felsefe
ve etik açısından bakmanın ilgi
çekeceğini düşündüm.
Önce sporun tarihinden kısa-
ca söz etmek istiyorum:
Ilkçağın en önemli kentleş-
mesi Yunanistan'da gerçekleştik-
ten sonra, spor bu kentleşme
içindeki yerini almış, insansal
ve toplumsal yönü açıkça belli
olmuştur. Daha o tarinlerde bu-
günkü sporlann çoğu vardı. Bun-
lann bir düzen içinde ve kural-
lara uygun olarak bir arada ya-
pılması düşünüldü. Böylece
"olimpiyat" dediğimiz olay baş-
lamış oldu.
Bir yandan dünyanın ilk açık
hava tiyatrolan yapılırken, bir
yandan da her türlü spora elve-
rişli stadyumlaryapılıyordu. Yu-
nanistan yanşlar ülkesiydi. Ör-
neğin maraton ve meşale koşu-
lannı, başka ülkelerden önce
orada görüyoruz. Yunanistanlı
eski fîlozof ve ozanlann yazı ve
dizeierinde sporla ilgili yerler
az değildir.
Filozof Platon insan ömrünü
bir koşuya benzeterek şöyle der:
"Dünyadan getip geçen kuşak-
lar meşale taşıyan koşucular gi-
bidir. Yaşamı parlak bir meşale
gibi, bir kuşağin elinden yeni ge-
len kuşağin eline uzaüp verir-
ler."
Olimpiyatlann başlamasıyla
"oBmpizm" kavTamı meydana
geldi ve bu kavram her şeyden
önce spor yapan insanı gerekti-
riyordu. Spor, tür ve etkinlik ola-
rak ne kadar çoğalırsa çoğalsın,
temelde olan hep insandır. Do-
layısıyla bu konu hümanizmden
yani insancılık felsefesinden ay-
n olarak düşünülemez (1). Bu
felsefeye göre, insanın eğitilerek
yeni değerler, kazanması gere-
kir. Başanlı olması, istencini
(iradesini) iyi kullanması bu eği-
time bağlıdır.
Sporu insanlar yapar, insandan
başka canlılar için spor yapmak
söz konusu olamaz. Deve güre-
şi, horoz döğüşü gibi şeylerin
sporla ilgisi yokrur. Çünkü spor-
da görülen her şeyden önce is-
teoç olayıdır, hayvanlarda istenç
bulunmaz.
Her insan spor yapabilir ve
kendi yeteneğine uygun bir spo-
ra yönelir. Ne varki, bu onun
için eziyet değil, zevk olmalıdır.
Şunu iyi bihnek gerekir ki, spor
yalnız bedenle yapıhnaz. Ak-
lın, zekânın, duygulann, kendi-
ni denetleme bilincinin de beden-
le birlikte hareket etmesi çok
önemlidir. Sonuçta meydana ge-
len hareketler bir yandan da "gü-
zeffikn
kazanır. Kaba ve hoyrat
hareketlere spor denemez.
Spor bir uygarlık işidir, karşı-
lıklı iki insan ya da taİcımlar spor
yaparken her zaman evrensel
kurallara göre hareket etmeli,
düşmanlık gösterilerine, gergin-
liğe yer verilmemelidir. Yapılan
işin ortak bir uygarlık etkinliği
olduğu unutulmamalıdır.
Hiçbir şekilde toplum rahat-
sız edilemez. Çünkü spor, ken-
di kuralianna olduğu kadar uy-
garlığın kurallanna da bağlıdır.
BuradaJd uygaryaşam biçimi, dı-
şardan uyanya gerek kabnadan
kendini belli etmelidir. Zaten,
"^»rabaşhyonını'' diyen bir in-
san, bütün uluslan kapsayan bir
toplumsal anlaşmaya girmiş sa-
yılır. Spor bu bağlamda, top-
lumdaki erdem bilincine de kat-
kı sağlamış olacaktır.
Sporun amacı yine spordur,
başka bir deyişle amaçla sporu
yapan insandır Bu durum onun
her şeyden önce amatör bir uğ-
raş olması anlamına gelir. Böy-
le olmakla birlikte, hiçbir za-
man profesyonel olarak yapıla-
maz da denilemez. Ama ne olur-
sa olsun, temelindeki amatör-
lük özelliğini kesinlikle yitir-
memelidir.
Gençler kulüplere yönlendiri-
lirken, para ya da, öteki mes-
leklere göre aşın maddi değer ta-
şıyan ödüller alamayacaklarını
bilmelidirler. Devletin, özel gi-
rişimcilerin davranışları da bu
kurala uygun olmalıdır. Sporun
insan onuruna yakışan eğitsel
yönü, şımartıcılıktan uzak özel-
liği, bu bakımdan çok önemli-
dir.
Istenilen şey, sürü insanı de-
ğil, kişilik sahibi insanlardır.
Yoksa "insancdık'', insan sevgi-
si sözde kalır. Asıl amaç ticaret,
reklam, politika oyunlan, bölge-
cilik ve şimdilerde göriilmeye
başlayan dinsel gösteriler vb.
arasında yok olur gider. Saydı-
ğım özelliklerin toplum koşul-
lanna bağlı olduğunu biliyoruz.
Kapitalizmin yapısındaki olum-
suz koşulların, terk edilemeyen
feodal alışkanlıklann birçok şe-
yi gittikçe daha çok yozlaştırdı-
ğı toplumlarda spor kavramını
bütün güzelliği ile yaşatabilmek
bilinçli insanlann çabalanyla
gerçekleşebilecektir.
•••
Spor bir çeşit "oyun" olarak
da nitelendirilebilir. İnsan bu-
rada tiyatrodaki aktör gibi, ken-
di dışındaki bir durumu canlan-
dırma çabası içine girmektedir.
Yapılan hareketler, kişideki ki-
mi yönlerin o anda somutlaştı-
nldığı bir etkinlik halini alır. Bu-
na izleyenJer de katılır ve elde
edilen başan haz duyularak pay-
laşılır. Böylece, filozof Arîsto-
teles'ın dile getirdiği anlamda
bir "armma" meydana gelmiş
olur, ruhlar bu oyun sırasında
temizlenip yıkanırlar.
Değerli yazar Zeynep OraL
kısabir süre önce yayımlanan ya-
zısında (3) yaşadığı böyle bir
duygudan söz ederek "yalnız
maçian değil, maçlan se> reden-
leri de izierken tiyatro sanaûn-
daki catarsis (annma) olayma
tanık olduğunu, bundan tat al-
dığmı" söylüyordu.
Yazıyı bitirmeden "spor ve
amacı" konusuna yeniden dön-
mek istiyorum.
Birçok toplumda yöneticiler,
sporu amacından uzaklaştırmak
ve onun aracılığı ile insanlan
sürüleştirmek istemektedirler.
Örneğin faşist Ispanya'da dikta-
tör Franko başkent Madrid'de-
ki stadyum için "yüz elü bin ki-
şilik uyku tulumu" diyordu ve bu
tulumdan çok memnundu.
Bugün Ispanya'da ve başka
ülkelerde diktatörlüklerpek kal-
madı ama, futbola o bakışla ba-
kan zihniyet acaba ne kadar de-
ğişti? Görsel medyanın gelişip
para babalannın eline geçme-
siyle stadyumlar evlerin, işyer-
lerinin içine kadar girmeye baş-
ladı. Dolayısıyla halkı uyutma
alanlan alabildiğine genişlemiş
oldu.
Eski Yunanistan'da spor ya-
nşmalannda başan kazananla-
ra verilen ödül, başlara geçirilen
zeytin dalı çelenkler idi. Çelenk
bir simge idi kuşkusuz ve in-
sanla ilgili birçok değeri birden
kapsıyordu.
Bu tür simgeleri bugün de
olanca temizliği ile yaşatmak,
sporu başta çirkin kapitalizmin
etkisi olmak üzere yozlaşmışlı-
ğın her türlü olumsuz etkisinden
korumak gerekmektedir.
1) AtiDaErdemlL Spor,Huma-
nizm ve Olimpizm. Felsefe Aı-
şivi, sayı30, 1997
2) Catarsis, bu terim ilk kez
Aristotales'in Pbetika adındaki
kitabında yer almışrır.
3) Zeynep Oral, Tükürük
Cezasının Düşündürdükleri,
Cumhuriyet Gazetesi, 29
Haziran 2002
• • •
Ulkesini Seven insan...
YarçL Doç. Dr. Meral MADENOGLU KIVANÇ
tst. Üniversitesi Bakırköy Sağlık Yüksekokulu Öğretim Üyesi
H
er gün aynı saatte
ve aynı durakta
otobüsbeklerken,
Doğu'dan gelmiş; karakaş-
h kara gözlü, zayıf, dina-
mik görünümlü, fakat ko-
nuşunca belli rahatsızlıkla-
n olduğu anlaşılan genç
bir kadınla tanışnm. Belli
ki o da her sabah işe gidi-
yordu. Eğitimci olmam
onun çok ilgisini çekmiş
olacak ki anlatmaya başla-
dı:
"Aflem beni, lozlar oku-
mazaniayışryta okula gön-
dermedi. (Anlaşılan aile-
snden depekdeğergörme-
miştL) Benizoria birfleriy-
le evlendinneye kalkukla-
nnda ben de kocama kaç-
tım ve yaşantımız başka
olurdiye Jstanbul'a geldik.
Arka arkava üç çocuğum
oldu. Şimdiki aknmla bu
kadarnu düşünemezdim.
Amaeğitiminıyoktuvehiç-
bir şey bilmiyorduk. Şim-
di çocuklanmı nasıl yetiş-
tirecegimi düşünüyorum.
Onlann geleceğini düşün-
mekten kendi hayaamıya-
şayanuyDnımJ"
Bu örnek bana 4 Tem-
muz 2002'de Cumhuri-
yet'te yayımlanan "Ben de
Okumak tstiyonım" baş-
lıkh yazıdaki, Van'ın Bah-
çesaray ilçesinde okumak
isteyip okuyamayan kaz ço-
cuklannı düşündürdü. Yi-
ne aynı günlerde, 7 Tem-
muz 2002'de Cumhuri-
yet'te yayımlanan, Milli
Egitim Bakanlığı'nın yap-
tığı bir araştırmaya göre
yaklaşık 153 bin kız çocu-
ğunun
tf
kühürel yapı için-
deki din anLjpnşı. kücükvaş-
ta evlendirilme, çalışürü-
ma ve ailelerin ekonomik
güçlüJderi" gibi nedenler-
le okula devam edemedik-
leri anlaşıldı. Bahçesaray'da
ve başka yerlerdeki oku-
yamayan kız çocuklannın
yukanda anlattığım yaşa-
möyküsünde olduğu gibi
kendine aynlmış yaşam-
lan olmayacaktı. Kendi ya-
şamlan eşlerinin ya da ço-
cuklannın yaşamlanna en-
dekslenecekti. Yaşamla-
nndaki arzulan hep geri
planda, özlem içinde kala-
caktı. Düşünmek bile zor
geliyor...
Asıl, Bahçesaray'da oku-
mak isteyen kızlar için
Cumhuriyet gazetesi aracı-
lığı ile çağn yapan yazı-
nın sahibi Prof. Dr. Ayşe
Yüksel'i kutlamak istiyo-
rum ben. Ashnda bana çok
uzak biri değil. Yıllar ön-
ce aynı okuldan fakat fark-
lı yıllarda (Istanbul Üni-
versitesi Florence Nightin-
gale Hemşirelik Yükseko-
kulu) mezun olduk. Me-
zun olunca aynı üniversi-
tenin farkh alanlannda ça-
lışarak deneyim kazandık.
Ayşe Yüksel, önce çahşrı-
ğı alanla ilgimizi çekti.
Lepra Hastanesi'nde çalı-
şarak leprab hastalann sev-
gisini kazandı ve hastala-
ra bakımınve eğitimin gü-
zel örnekJerini verdi. Bu
alandabilgüerini arttırmak
üzere Afrika'ya gitti. Bil-
gilerini devamlı meslek-
taşlan ve üp öğrencileriy-
le paylaştı. Lepralı hasta-
larda olduğu gibi hemen
hemen aynı ayak sorunu-
nu yaşayan diyabetliler için
de ayakkabı atölyesi kura-
rak oradaki iyi durumda
olan hastalarla rehaböite
edidçahşmalardabulundu.
Konusunda ilklerden ol-
duğunu söyleyebilirim.
Ayşe Yüksel halk sağh-
ğı alanındaki çalışmalany-
la da dikkati çekti. Çağdaş
Yaşamı Destekleme Der-
neği'nin proje çalışmala-
nna katıldı. Özellikle kır-
sal bölge çalışmalanndan
sorumlu oldu. Zaman za-
man Prof. Dr. Türkan Say-
lanekibi üe ağırlıklı Doğu
ve Güneydoğu olmak üze-
re Türkiye'de tarama ça-
lışmalanna katıldı. Yapı-
lan çahşmalan mesleksel
toplantılarda dile getirdi
ya da yazdı. Geçmişte bir
12 Mayıs Hemşirelik Haf-
tası toplantısını anımsıyo-
rum. Yine böyle bir Doğu
ziyaretini özetlerken onlar
için kitap-defter yardımı
çağnsında bulundu. Şim-
di yaptığı gibi her zaman
adeta Doğu bölgesi ile bi-
zim aramızda birköprü ol-
maya çahştı. Her aydın gi-
bi artık meslek sorumlulu-
ğunun dışında toplumsal
sorumluluğunu da yerine
getirmeye başladı. Hiç
unutmuyorum, yine 12
Mayıs 2001 tarihinde Hem-
şirelik Haftası nedeniyle
bir toplantıda yaptığı ko-
nuşma, beni ve orada bu-
lunan meslektaşlan çok et-
kilemişti. Konuşmasını
Atatûrk'ün ilkelerinden
yola çıkarakyapü ve özgö-
revini (misyonunu) açık-
ladı. Doğu bölgemizin hiz-
met beklediğıni, sağuk ne-
ferleri yetiştirmek üzere
yakında Van'a gideceğini,
oradaki topluluğa açıkladı.
Aslında ülkemizde Ay-
şe Yüksel gibi güzel insan
örneklerini görmek olası.
Doğu'da özellikle kız ço-
cuklanna da olanak sağla-
yıp firsatlar verildiğinde
bu örnekler artacaktır.
Onun için hepimize oku-
mak isteyip de okuyama-
yan her kız çocuğunu ku-
caklamak sorumluluğu
düşmektedir.
Şeriatçıyı Şu Lidercikler Yükseltti
HÜSejin YILDIRIM Eski Türkiye BirlikPartisi G. Sekreter Yardımcısı
Ş
eriatçının gelenek-
çisi-yenilikçisi ol-
maz. Milli Nizam'la
başlayıp Saadet ve AK
Parti olarak yollanna de-
vam eden koktendinci şe-
riatçüar, laik ve demok-
ratik Türkiye Cumhuri-
yeti devletini yıkarak ye-
rine bir din devleti kurmak
için iki cepheden, bu cum-
huriyeti kuran Mustafa
KemalAtatûrk'e ve onun
çağdaş fikirlerine saldır-
maktadırlar.
Bunlar bu saldmlan-
mn zeminini 1950'li yıl-
larda Demokrat Parti'nin
şemsiyesi altına girerek
elde ettilet Arkasından
Demirel'den, Özal'dan,
KenanEvTen'den, Tansu
ÇiDer'den, bu gün Mesut
Vılmazdan, Ecevit'ten
güç ve cesaret almaktadır-
lar. Bu saydığım parti li-
derleri, laik ve Atatürkçü
olduklannı herplatform-
da dile getirdikleri gibi, ik-
tidarlan dönemlerinde
verdikleri ödünlerle bu
şeriatçı kesimim çıtası-
nın yükselmesine, bu^-
kın engel olmayı, göz yu-
marak destek olmuşlar-
dır.
Bundan 33 yıl önce Er-
bakan ve arkadaşlan, la-
ik cumhuriyetimiz ve on
kuruculan aleyhine ne
söylemişlerse, kapatıldık-
ça yeniden kurulan ve yol-
lanna daha saldırganla-
şarak devam eden SP ile
AKP yöneticilerinin sar-
fettikleri sözler ve inti-
kam duygulan aynıdır.
Bunlar laik ve demokra-
rik sistemin arkasına giz-
lenerek \e arkasına gizlen-
dikleri sistemi yıkarak be-
yinlerinin içine yerleşmiş
olan din devletini kurma-
ya çalışmaktaduiar.
Bunlar 33 yıldan beri
kaplumbağa yürüyüşüy-
le ilerlemektedirler. İlk
yıllarda basına kapalı me-
kânlarda özellikle yoksul
kesim üzerinde dinsel tel-
kinlerle baskı uyguladılar,
1973 seçimlerinden son-
ra Ecevit'le koalisyon ku-
rarak ünam-hatip lisele-
rinden mezun olan genç-
lerin Tıp-Hukuk-Siyasal
ve benzeri fakültelere git-
mesini sağladılar.
Arkasından birinci ve
ikinci MC hükümetlerin-
de yerlerini alarak devle-
tin ana gövdesine yerleş-
riler, 12 Eylül'de Kenan
Evren'in desteği ile yur-
tiçinde ve yurtdışında
Milli Gençlik Teşkilatla-
n'nı örğütlediler.
Bütün bu faaliyetler
sürdürülürken yukanda
isimlerini saydığım söz-
de laik düşünen Atarürk-
çüler susarak, yapılanla-
n görmemezlikten gele-
rek, birlikte hükümetler
kurarak, daha açık bir de-
yişle bu şeriatçılan bes-
leyip büyüttüler.
28 Şubat kararlan ce-
surca alınmış olmasaydı
ülkemiz Iran'a, Cezayir'e,
Afganistan'a dönebilir-
di. Ülkeyi yöneten siya-
silerimk içine düştükle-
ri gafletten çıkmadıkça,
aydınlanmız aymazlak-
lanndan vazgeçmedikçe,
işi sürekli askerlerimize
havale etmeye ve arka-
sından da askerlerimizi
siyasete müdahale etmek-
le suçlamaya devam et-
tikçe irticanın çıtası her
geçen gün biraz daha yük-
selecektir.
BAYRAMİÇ ASLİYE HUKUK MAHKEMESt'NDEN
2001 190
Davacı Ahmet Çakır tarafından mahkememizde açılan zayi nedeniyle çek iptali davasının açık yargılaması sırasında verilen ara karan uyannca,
tstanbul Yapı Kredi Bankası tstinye Şubesi nezdinde dava dışı Yusuf Yeziz keşideli ve onun hesabına ait hamiline 0180175 nolu 500. 000.000.-TL.
bedelli ve 15. 12.2080 keşide tarihli çeki haklı bir nedene istinaden elinde bulunduran kimselerin ilk ilan tarihinden itibaren 6 ay içinde mahkememi-
ze müracaat etmeleri, aksi halde davacmın zayi iddiasının kabulü ile özellikleri belirtilen çek yapragının iptaline karar verileceği hususu ilan olunur.
3.6.2002 Basın: 36173
PENCERE
Ahmet ile YD•••
Izmit, Istanbul'un burnunun dibinde; ne Diyar-
bakır, ne Urfa, ne Mardin, ne de Maraş...
Izmit'te bir olay yaşandı.
Ahmet Karahasan (21 yaşında) YD'yi (16 yaşın-
da) kaçırmaya kalkıştı...
Kızın akrabalan, yakınları, erkek kardeşleri eyle-
me geçtiler; babalar, amcalar emirler verdiler; aile
meclisi toplanıp ateş püskürdü...
Ahmet bir büfede çalışıyordu; genci kaçırdılar, bir
ormanda işkence ettiler, sonra dansöz kıyafeti giy-
dirip Izmit'te sokak sokak dolaştırdılar...
Garip birceza!..
Diyorlarki:
Büfeci Ahmet Karahasan ancak böyle kurtuldu;
yoksa işini bitireceklerdi.
•
Gazetelerde yayımlanan fotoğraflara bakıyorum,
ortada dansöz giysileriyle zavallı Ahmet, iki yanın-
da cezayı uygulayan iki genç...
Cezayı uygulayan iki gencin giysileri 'modern';
beyaz 'f/şört'giymişler, biçimli pantolonlan, son mo-
daya uygun ayakkabıları var...
Ne büyük şalvar, ne kuşak, ne kuşağin içinde cen-
biye bıçak, ne piştov...
Ikisi de kent insanı!..
Fotoğrafın arka planında çoluk çocuk görülü-
yor; kızlı oğlanlı, şortlu; eğlenceyi gülerek izliyor-
lar...
Izmit'te bir ilginç gösteri!..
Içeriğine bakılırsa ortaçağ!..
Görüntüsüne bakılırsa, akıl almaz çeiişkilerin har-
manlanması...
•
Dansözlük günümüzde gözde bir meslek!.. 'Ase-
na'nın resimleri her gün medyada poz poz!..
Ortaya bir 'Nez' çıktı, gece klüplerinde boy gös-
terdi; gazetelerde fotoğraflanndan geçilmiyor; ka-
dın kılığında, gösterişinde, havasında erkeklerte-
levizyonlarda kapışılıyor; erkeğin kadınlaşması sü-
recini yaşıyoruz...
Istanbul, Izmit'i kucaklayarak Anadolu'yu peşin-
den sürüklüyon öyle bir çalgı, çengi, fuhuş, sefa-
hat, eğlence, çılgınlık, uçukluk, rezalet geçerli ki ne
Amerika'da eşi görülebilir, ne Avrupa'da ne de
Uzakdoğu'nun gizemli ülkelerinde benzerine rast-
lanabilir; hiçbir ölçü, endaze, kural, sınır tanıma-
yan bu 'yenihayat'adına 'sosyete'denen kesimin
gözdesi!.. Mankenlerin dedikodusu çok satışlı ga-
zetelerimizin renkli sayfalannı dolduruyon toplumun
en paralı çevrelerinin işi gücü 'kim kiminle düşüp
kalkmış' üzerine çeşitlemeyi her gün izlemek...
Ama Izmit'te 'töre' uğruna bir genci dansöz kı-
yafetiyle kentte sokak sokak dolaştırmak, Do-
ğu'nun aşiret hayatını metropole taşımanın ilginç
yöntemi, değil mi?..
•
Ahmet Karahasan olaydan sonra ortadan kay-
boldu; 16 yaşında YD bir mektup bırakmış, kayıp-
lara kanşmış, mahalleli iki gencin buluşmak için kaç-
tıklarını söylüyormuş; YD'nin halası Azize Akkuş
demiş ki:
"- Ikisinin de cezası ölüm!.."
Türkiye allak bullak..
Politikadaki kepazelikler de hızh bir geçiş süre-
cinin inanılmaz göstergeleri...
Çok ağnlı, sancılı, acılı, rezil ve çarpıcı bir geçiş
sürecindeyiz, adeta bir 'ihtilal' yaşanıyor; her tür
kuralın çiğnendiği toplumda, töreleri yaşatmak is-
teyenlerin civcivli metropollerdeki hayatları bir
dram...
CEM YAYINEVİ
Küçükparmakkapı tpek Sokağı No:10 80060
Beyoğlu-lstanbul
Tel: (0212) 293 41 70 Faks: (0212) 244 15 33
Kitabın geliri NâZLm Hikmet Kûltür ve
Sanat Vakfı'na bırakılacaktır.
BAKIRKÖY 9. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
2001758
Davacı Feruze Gök vekili tarafından davalı Faruk
Baltacı aleyhine mahkernemize açılan nafakanın arttı-
nlması davasının yapılan açık yargılaması sonnuda;
Mehkememizin 1.7.2002 tarihli 2001/758 E.
2002/471 K. sayıh karan ile;
Davanın kabulüne, Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mah-
kemesi'nin 1995 506 E. 1996/304 K. ve 10.04.1996
günlü ilamı ile taraflann müşterek çocuklan 1990 do-
ğumlu Baturalp Baltacı için takdır edilen 5.000.000.-
TL. işrirak nafakasımn dava tarihi olan 3.10.2001 tari-
hinden itibaren 200 milyon lıraya, aynı kararla tarafla-
nn müşterek çocuklan 1986 doğumlu Ömer Mehmet
Salih Baltacı için takdir edilen 5.000.000.- TL. iştirak
nafakasımn da dava tarihi olan 3.10.2001 tarihinden
itibaren 300.000.000.- TL.'ya çıkanlmasına, ki toplam
500.000.000.- TL. iştirak nafakasımn her ay sürekli
dava tarihi olan 31.10.2001 tarihinden itibaren davalı-
~dan alınarak davacıya verilmesine, 52:920.000.- TL.
karar harcından peşin alınan 13.500.000.- TL.'nın
mahsubu ile bakiye 39.420.000- TL. harcın davalıdan
tahsiline, 492.800.000.- TL. vekâlet ücretınin davalı-
dan alınarak davacrya verilmesine. davacı tarafından
karşılanan 16.740.000- TL. toplam harç giden ile top-
lam 28.340.000.- TL. yargılama giderinin davalıdan
alınarak davacıya verilmesine dair verilen karar adresi
meçhul bulunan davalı Faruk Baltacı'ya ilanen teblig
olunur. Basın: 51362