23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
I4AĞUSTOS2CO2 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ ABDÜLCANBAZ TURHAN SELÇUK Prof. Dr. Korkut Boratav: Ekonomi 1998'den beri IMF ve Dünya Bankası'nca yönetiliyor Program iflasettiKorkUt BorataVdan: 2001 Mayısı'ndan sonra Kemal Derviş'in gözetimi altmda 'güçlü ekonomiye geçiş' adı altında kriz yönetimine geçildi. Ve bütün bu aşamalarda çok sayıda niyet mektuplan ve bunlann ekleri ile oluşan ve artık adına kısaca 'program' denilen bir dizi belge ile yönetildi. Bunun sonucunda ekonomi, 2000 yılında rekor düzeyinde bir cari işlem açığına ve bunu izleyerek ağır bir finansal krize sürüklendi. SUNUŞ: Türkiye, AraJık 1999 dan buyana IMF ve DB yönlendirmesiyle sürdürülen bir süreciyaşryor. Bu süreçtektgelişmelerin yalnızca iktisat alanıyla sınıriı kalmadı- ğ% toplumsal, örgütsel ve siyasalyapılar- da da döniisümleri içerdiği izleniyor. Ki- milerine göre Türkiye 'nin çağdaşlaş- masının ve küreselleşmeye uyum süre- cinin zorunlu, olmazsa olmaz birparça- sı olarak sunulan bu dönüşümler, baş- ka kesimlerce ulus devletin meşruluk alanlanna müdahaleler ve toplumsal yapıda onanlması zor çatiamalar olarak görünüyor. Bu söyleşi, yaklaşan seçim- leri de dikkate alarak ülkemizin son iki buçukydım veolasıyenigetişmelerisor- gulamayı amaçlıyor. Oturumun konuk- lan Ankara 'da oluşan Bağımsız Sosyal Bilimciler-İktisat Grubu 'nun dö'rt iiye- sLSöyleşiye katüanlar: Prof. Dr. Korkut Boratav (AÜ Siyasal Bilgüer Fakülte- si), Doç. Dr.AhmetHaşim Köse (A l Si- yasal BilgUer Fakültesi), Prof. Dr. Ok- tar Türel (OD Tİİktisat Böliim ü), Prof Dr. Erinç Yeldan (Bilkent L'nhvrsitesiİk- tisat BölümüJ. Size göre Türkiye neyi yaşıyor? Sos- yal bilimci ve iktisatçı olarak son üç-dört yıllık dönüşümlerin sonunda 2002 Tür- İdye'sine baktığmızda ne görüyorsunuz? Korkut Boratav: Bu soruyu önce bir iktisatçı olarak. sonra da bir vatandaş ola- rak yanıtlamayaçahşayım. İktisatçı ola- rak başlarsak, içinden geçtiğimiz döne- mecin bir uzun, bir de kısa tarihi oldu- ğunu belirlemeliyiz. "Uzun tarilTi bir yana bırakarak yakın geçmişe bakarsak görmekteyLz ki, son dört yıldan bu ya- na Türkiye ekonomisi IMF ve Dünya Bankası (DB) tarafından yönetilmekte. Bu ilişkiler. 1998'de IMF ile imzala- nan "yakın izleme anlaşması" ile başla- dı: 1999'dakidövLzkunıçapasınadaya- lı enflasyonla mücadele programı ile sürdürüldü; 2001 Mayısı'ndan sonra Ke- mal Derviş'in gözetimi altında "güçlii ekonoıniye geçiş" adı altında kriz yöne- timine geçildi. Ve bu aşamalarda çok sayıda niyet mektubu ve bunlann ekle- ri ile oluşan ve adına kısaca "program" denilen bir dizi belge ile yönetildi. Bun- lann sonunda ulaştığımız noktayı özet- leyelim: 1998-99 itibanyla dış açığı ol- mayan bir ekonomi, 2000 yılında rekor düzeyinde bir cari işlem açığına ve bu- nu izleyerek ağır bir finansal krize sü- rüklenmiş; "güçlü ekonomiye geçiş" programı. gayri safi milli hasılada banş dönemi Türkiye si için bir rekor olan yüzde 9.4"lük bir gerileme ile sonuç- lanmış: Toplum, nitelikli-eğitimli işgü- cünü de etkisi altına alan çok ağır bir iş- sızlik krizine sürüklenmiştir. lstiyorsa- nız, programın sahibi olan IMF kaynak- lannıkullanarakhem 1999programının, hem de "güçlü ekonomiye geçiş" prog- ramının nasıl iflas ettiğım ve ekonomi- yi nasıl güçsüzleştirdiğini gösterelim. Ekonomik bunalımdan toplumsal bunalıma Uzmanlar tartıştı ^OGRAMINA Ahmet HdŞffTI KÖSCden: Emek piyasalan ve dünya ölçeğinde nüfus hareketleri ise belki de dünyada kontrol edilen, sınırlanan tek alan. Dünyanın fakir bölgelerinden zengin bölgelerine her ne kadar göç arzusu olsa da bu eğilim şiddetle kontrol edilmekte. AB içinde yerleşme ve çalışma haklan kurallara bağlanmıştır. Bu açıdan emek piyasalan her şeyin serbestleştiği iddiasında olan dünyada sınırlandınlmış belki de tek piyasadır. pı içindeki yerlerini farklı piyasalann etkileşimlerini ve bu piyasalardaki ha- reketleri dikkate alarak değerlendirir- ler. Şu kadannı söyleyeyim. mal piya- salan yani dış ticaret hareketleri ve hac- mi açısından 1980 sonrası dönemin ön- ceki dönemlerden çok da farkı yok. Fark. ticaret hadlerirun özellikle birincil mal ve emek yoğun mallar ihraç eden bizim gibi ülkeler aleyhine daha da bozulma- sı. Emek piyasalan ve dünya ölçeğinde nüfus hareketleri ise belki de dünyada kontrol edilen, sınırlanan tek alan. Bil- diğimiz gibi dünyanın fakir bölgelerin- den zengin bölgelerine her ne kadar göç arzusu olsa da bu eğilim şiddetle kont- rol edilmektedir. Avrupa Birliği içinde de yerleşme ve çalışma haklan kuralla- ra bağlanmıştır. Bu açıdan bakıldığın- da emek piyasalan her şeyin serbestleş- tiği iddiasında olan dünyada sınırlandı- nlmış belki de tek piyasadır Uluslararası flnans hareketleri Uluslararası finansal hareketlervepa- rasal piyasalardaki gelişmeler bana gö- re küreselleşme olgusunun en önemli öğesidir. Örneğin. 1970'li yıllann so- nunda döviz işlemleri dünya ihracatı- nın 3.5 katı düzeyinde iken. günümüz- de bu oran yaklaşık 70 katı düzeyinde- dir. Bu süreç içerisinde tüm dünya mer- kez bankalannın rezervlerinde yüzde 450'lere varan oranda bir artış sağlan- mıştır. Ancak, söz konusu rezervler, yi- ne dünyadaki yanlızca bir günlük döviz işlemleri hacmine karşılık gelebilmek- tedir. Günümüzde sadece uluslararası döviz piyasalannda işlem gören spekü- latıf nitelikli finansal sermaye akımla- nnın toplamı bir günde 1.8 trilyon do- lara ulaşmaktadır. Üstelik bu tutann yüz- de 80'i gırdiği piyasayı bir hafta içinde terk etmektedir. Yani, finansal hareket- lerle reel sektörün faaliyetleri arasında- ki tamamJayıcılık ilişkisinin tamamen kaybolduğunu ve uluslararası parasal hareketlerin tümüyle spekülatif bir ni- teliğe büründüğünü söyîemek mümkün- dür. İllşki bozuldu1 Türkiye'nin uyguladığı IMF poütikalan emekçilerin tepkilerine neden oldu. Emekçüer tepkilerini alanlarda dile getirdOer. 2001 Yılı Hedeflerl. Gerçekleşme. Yüzdeter GSMH buvüme hızı • EnflasvomTEFE • Enilasvon, TÜFE Net ıç bcrç GSMH Htdcfltr. Propını 5-6 10-12 10-12 56 5 Prognmı -3 0 57 6 52 5 78 5 -94 88 6 6S.5 93 5 Görühnektedir ki 2001 yılı için IMF yönetimindeki programın hem I999'da, hem de 2001 içinde beklediği "strate- jik" hedeflerinden hiçbiri rutturulama- mıştır. iktisatçı değil. vatandaş olarak bu tabloya baktığımızda şu sorulan sormak zorunda kalıyoruz: Programlan tamamen iflas etmekle kalmayan: üstelik 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizinin ağır so- rumluluğunu taşıyan IMF'ye kriz-son- rası Türkiye ekonomisini yönetme yet- kisi nasıl oluyor da \eriliyor? Sadece ekonomiyi değil. Türkiye toplumunun geleceğini biçimlendiren ve ne hükü- metin ne de iktidan oluşruran partilerin programlannda yer almayan ve tanm- sal destekJemeden sosyal güvenlik sis- temlenne kadar uzanan yasal düzenle- meleri: buğday fiyatlannı, kapanacak banka şubelerinin sayısuıı. işten çıkan- lacak kamu personehnin sayısını içeren aynntılara değin giden kararlan kim al- maktadır? Kısacası. Türkiye'yi kim yö- netmektedir0 Küreselleşme Bu sorun sizce yanlızca Türkiye'ye ilişkin bir durum mu? Bi/inıki gibi bir- çok ülkede benzersüreçler\aşanı>or. Bu açıdan dünyada nasıl gelişmeleroluyor? Ahmet H Köse: Prof. Boratav'ın ha- tırlattığı gibi her şeyin bir tarihi var. Do- ğal olarak bugünü anlamak ve özellik- le geleceği kurgulamak geçmişe de bak- mayı gerektirir. Bu açıdan, önce dünya ekonomisinde özellikle 1980'Ierden bu yana güçlenerek süren iki oluşumu öne çıkaralım ve bu oluşumlan tanımlama- >a çalışalım. Bana göre bu oluşumlar- dan ilki küreselleşme ve ikincisi bu ana oluşumla bağlantılı olarak ulus devlet- lerin ve özellikle az gelişmiş ülke dev- letlerinin bu süreçte kazandıkian yeni kimlikler. Küreselleşme. gündelik dilimizde, ile- tişim ve teknolojideki gelişme, dünya- nın birleşmesi, küçülmesi ve sanki tek ülke oluşumu gibi anlatılıyor. Zorunlu. dışında kalanlannsa cezalanacağı bir süreç olarak. Bu öyle bır süreç ki kural- lan da içinde saklı; yani değiştiremeye- ceğiniz. müdahale ve itiraz edemeyece- ğiniz mutlak bir güç küreselleşme. Bu- nun ulus devletlerin hükümranlık alan- lan üzerinde tahripkâr olduğu da bir o kadar gerçek. Öyleyse küreselleşmenin ne olduğunu ve arkasındakı iktisadi sü- reci anlamamız zorunlu. tktısatçılar dün- ya ekonomisini ve ulus devletlerin bu ya- Bu gelişimin ardında sizce ne yanyor? Ahmet H Köse: Kuşkusuz uzun ve birçok gelişimin izlerini taşıyan bir dö- nüşüm ama asıl etmen. bana göre. reel sermaye ile parasal sermaye arasındaki ilişkinin bozulmasıdır. Klasik anlamıy- la para hem bir değişim aracı ve hem de bir sermayedir. Bu iki ilişkinin düzenli sürdürülebilmesi paranın reel sermaye ile kurduğu ilişkiye bağlıdır. Bunu ka- baca şöyle de düşünebiliriz. Toplam pa- rasal varlıklar ile reel varlıklar ve gelir arasuıda bir bağ vardır. Bu bağın aşın- ması ya da kopması. paranın hem deği- şim aracı ve hem de sermaye olarak iş- levinin bozulması anlamına gelmekte- dir. 1980'li yıllar dünya ekonomisinde büyük ölçüde bu gelişime lanık oldu. Ser- mayenin. büyük ölçüde. üretim alanın- dan mali alana geçmesiyle, parasal ser- maye de göreli olarak reel sermayeden bağımsız bir kimliğine dönüşmeye baş- ladı. Yarın: Yönetişim devri DUZYAZI ORHAN BİRGİT MedTV, HADffveOtesi.. 3 Kasım seçimlen için Yüksek Seçim Kuaı- lu'nun düzenlemeleri ne ölçüde uygulanıyorder- siniz? Kâğıt üzerindeki bildirilere bakar ve o bildiriler- de yazılanların, günümüz teknolojisi karşısında zaman zaman ne kadar yetersiz, hatta anlamsız kaldığını görürseniz, ne şaşırınız ne de kızınız. Bedii Faik anlatırdı. 1946 yılında istanbul'da sıkıyönetim, tüm yasaklan ile yürürlüktedir ve bir bildıri ile özellikle Sovyet yayılmacılığının Istan- bul, Kars-Ardahan üstündeki emellerinin halkın moralini bozmaması için yayımlanması yasaklan- mıştır. Ama, devletin resmi Anadolu Ajansı'nın o ya- sağa uymayan bir haberini, o tarihlerde gazete- lere destek amacı ile yine Ankara Radyosu'nun yazdırma servisinden alan gazetelerimizin so- rumlulannı, sıkıyönetim komutanı çağırır ve ada- makıllı haşlar. Haşlananlararasında bulunan Be- dii Faik, "Aman Paşam" der, "biz Tasvirgazete- sine o haben, Ankara Radyosu 'ndan alarak koy- duk." Komutan, adlı müşavirine döner ve "Söyleyin Ankara Radyosu'na, bizim bölgemizden bu ya- na bu tür haberleriyayınlamasın" emrini verir. Bedii Bey'i tanıyanlar, onun ne kadar espri üret- tiğini de bilirier. Bu anlattığı gerçek midir, yoksa o üretim tezgâhının malı mıdır bilemem. Ama, o yıllann radyoculuğu, yerini sınırtanımayan uydu yayınlarına bıraktığı için artık günümüzde o tür yasaklardan, şaka için bile olsa söz etmenin ola- nağı yok. Nitekim, terör örgütünün sesi olan Med TV'nin, sadece Ingiltere ve Avrupa'dan değil, Irak, Iran, Suriye ile ülkemizden de izlenebildiğı biliniyor. Radyo ve televizyonlann anadilimiz dışında ya- yın yapmasını yasaklayan hükümlerin kaldınlma- sını amaçlayan yasal düzenlemeleri savunanlar, özellikle o yasakların salt kâğıt üzerinde kaldığı- nı ve öyle kaldıkça da terör yanlılannın ekmeği- ne yağ sürmeyi sürdüreceğini savundular. Bu savunma, özellikle erken seçimlerin yapıl- ma kararından sonra iki kez haklı çıktı. Med TV, Kürtçe olarak HADEP'in propaganda- sını yapıyor. Seçimlere katılacak 23 siyasal par- tiden birisi olan HÂDEP için Başbakan ECevit'in beslediği endişeler karşısında ağzına geleni söy- lüyor; Ecevit ve DSP'yi yerden yere vurmak is- teyen yorumlara ağırlık veriyor. HADEP yöneticileri, bu yayınlarla partilerinin bir ilgisi olmadığını ileri sürerek kendilerini aklamayo- lunu seçebilirler. Ama, Med TV'nin günlük yorumculan arasın- da, yayına telefon ile katılan mesela sadece Os- man Ocalan değil. HADEP'in genel merkez yö- neticilerinin kımilerinin de adlan veriliyor ve dü- şünceleri, kendi sesleri olduğu ileri sürülen ko- nuşmalar ile naklediliyor. öyle anlaşılıyor ki bölücü birtakım meydan okumalann da yer aldığı bu seçim desteğini ar- kasına özellikle almasa bile, bugüne değin açık- tan karşı çıkmayarak HADEP yönetimi, artık es- kimiş olması gereken yöntemleri terk etmek is- temiyor. Tam aksine, 3 Kasım seçimlerini, par- tinin TBMM'de temsil edilebilmesi için kapılan ara- layacak bir altın fırsat olarak kullanmak istiyor. Bazı saygın meslektaşlar, DSP Genel Başka- nı'nın radikal iki parti için erken seçimler nedeni ile duyduğu kuşkuyu yansıtan sözlerinin karşısı- na geçmiş ve kimi yasaklamalar ile bir yere van- lamayacağını söylerken kimileri de bu tür kuş- ku duyanlann parti kapatmalannı zorlaştıran ana- yasa değişikliklerini savunmamalan gerektiğini be- lirtmişlerdi. Oysa Ecevit, o kuşkulannı hükümet başkanı şap- kası ile değil, DSP Genel Başkanı kasketi ile söy- lemişti. Yani, önümüzdeki seçimde dinsel ve bö- lücü radikalizmi savunan iki tehlikenin, siyasal kul- varlardan pariamentoyagirmesinin, özellikle ses- lenni yükseltecek ölçütler kazanmasının karşısın- da vaziyet alacağının haberciliğini yapmıştı. Med TV'nin bütün bir hız ile her gün sabahtan akşama kadar sürdürdüğü HADEP desteği ağır- lıklı yayınları ve o sırada Ecevit'e yönelen hü- cumları. sadece DSP Genel Başkanı'nı besledi- ği kaygılarda haklı çıkartmakla kalmıyor. Kendilerı dışında altı siyasal partinin de AB ya- salanna destek olma girişimlerinde PKK'nin amaç- lan yanında saf tuttuklarını söyleyen Bahçeli'yi de zor durumda bırakıyor. Faks: 0212- 677 07 62 obirgrt(a e-kolay.net Beş yıl oldu... Senden ayrılalı, Biliyoruz, Toprağın. Yüzü güneşli bir ana gibi, Senslzlik hiçblr zaman, Kolay olmayacak. Sana layık olabilmek için yaşıyoruz. Eşl : Talat Karabey Oğullan : Ismaıl Karabey Huseyın Karabey, Serdar Karabey Sınan Karabey Ton/nu : Boran Karabey GcMni : Hüsraye Gûltekın Karabey ımm mısmnsh! ZAMANIN öNi/NOfm nlım HAVA KARA DENIZ AMBÜLANSLARf ( 0212 ) 505 72 72 TC KADIKÖY 2. SIILH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 2002548 Vasi Tay. Mahkememızce \enlen 23./ 07.2002 tarih ve 2002-548-/ 664 E.K. sayılı ılamı ile Muhammer ve Mevlüde oğlu 1972 d.lu Nun Saraç rahatsızlığı sebe- bıyle 4721 s. TMK'nun 405. maddesi gereğınce vesa- yet altına ahnarak TV1K 419. maddesi gereğince baba- sı Muhammer Saraç'ın velavetı altına konulmuştur. Keyfı>et ilan olımur. 23.07.2002 Basın: 49570
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear